Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Fitne Zamanında Ne Yapmak Gerekir?

Abu_ibrahim Çevrimdışı

Abu_ibrahim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Fitneler Karşısında Müslümanın Konumu

Şeyh Abdulbâri es-Sübeyti

24.08.1422 hicri

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Kıyamet alametlerinden birinin de hakla batılın birbirine karıştığı, imanları sarsan fitnelerin ortaya çıkması olduğunu bildirmiştir. Öyleki insan bu fitnelerde mü'min olarak sabahladığı halde kafir olarak akşama çıkacak. Mü'min olarak akşama çıktığı halde kafir olarak sabahlayacak. Her bir fitne ortaya çıktığı zaman mü'min: "işte bu benim helakım" diyecek. Bir başkası ortaya çıktığında mü'min: "işte bu benim helakım" diyecek... Ve Kıyamet kopana kadar insanlar arasında fitneler ortaya çıkmaya devam edecek.

Sahabilerden Huzeyfe b. Yeman radıyallahu anh, fitneleri anlatan hadislerle özel olarak ilgilendi. Kendisi hakkında şöyle diyordu: "Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı hayır hakkında soruyordu. Ben ise başıma gelir korkusuyla şer hakkında soruyordum." Bizler, fitnelerin çeşitli şekillerde ortaya çıktığı ve dalgalandığı bir çağdayız. Fitne dalgaları arka arkaya geliyor ve musibetler birbirini takip ediyor. Ortaya çıkan gelişmeler ve değişimler inançları, düşünceleri ve ahlakı kirletiyor. İnsanlar bir fitneyi büyük buldukça arkasından daha büyüğü geliyor. Yakıcı şehvet fitneleri, saptırıcı şüphe fitneleri ve özellikle ekollerin farklılığı sonucu ortaya çıkan görüşlerin birbiriyle çarpıştığı fitneler...

Bu zaman fitneleri sadece insanları alıp götürmüyor; bilakis onları düşünceleri ile birlikte sürüklüyor. Belki de düşünce ve fikir dalgası bu çağın fitnelerinin en belirgin özelliğidir. Fitneler karşısında insanların, rüzgarın sağa-sola savurduğu kuru yaprak gibi olduğunu görürsün. Evet; fitnelerin yıktığı kurbanlar vardır. Bu nedenle Vezir b. Hübeyra şöyle der: "Şehvetlerin tutuştuğu anda akılların ölmesinden sakının."

Huzeyfe b. Yeman radıyallahu anh şöyle der: "Fitnelerden sakının... Kimse onlara yönelmesin. Allah'a yemin olsun ki kim fitneye katılırsa, selin gübreyi alıp götürdüğü gibi fitneler onu alır götürür. "Allah, İslam ümmetini, Rabbine ve peygamberine muhalefet eder, şeriatından uzaklaşırsa fitneye düşmekle tehdit eder. Şöyle buyurur: (O'nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.) (24/en-Nûr/63) Bu fitne geneldir, bütün ceza çeşitlerini içerir. Aralarında öldürme olaylarının yayılması, depremler ve volkan patlamaları, zalim bir sultanın onlara musallat olması, çeşitli hastalıkların ortaya çıkması, fakirlik, geçim darlığı ve benzeri cezaları kapsar.

Fitne ortaya çıkınca herkesi içine alır ve kimseyi istisna tutmaz. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz.) (8/el-Enfal/25) Tefsir alimleri bu ayetin anlamı hakkında şöyle der: "Ortaya çıktığı zaman sadece zalimlerle sınırlı kalmayacak bir fitneden sakının. Çünkü o, hepinizi içine alır, iyi ve kötü herkese ulaşır." Bu, kötülerin günahının sonucudur. İyilerin ise susmasının ve zalimin zulmüne karşı çıkmamasının sonucudur.

Fitnelerin tehlikesi büyük ve kötülüğü yaygındır. Ekinleri ve nesilleri helak eder. Yaş ve kuru her şeyi içine alır. Akılları şaşkına çevirir. Kadınları dul ve çocukları yetim bırakır. Gözyaşları sel olup akar. İçine aldığı toplumlara belalar ve felaketler getirir. Yakıtı canlar ve mallar olan bir ateştir. Bu ateşi yakanların sonu da -Allah korusun- kötü bir sondur.

Fitnelerin en büyüğü, dinde olanıdır. Kişi önünde çeşitli yollar ve buna benzer fitneler görür. Bu fitneler insanın vicdanını sarsmakla kalmaz, ne kadar korunursa korunsun bütün hayatının düzensiz olmasına yolaçar. İnsan ne yapacağını bilemez hale gelir ve sonundan korkar. Bazıları öldürücü bir ümitsizliğe kapılır. Bazıları da kendilerini hayatın akışına bırakır. Şeytan, bazı insanlarla oynar. Yanlış bir anlayış, yalan bir nakil, kötü bir amaç, peşinden gidilen bir heva, basiretsizlik ve kötü yönetim sonucu kendi üzerine vebal alır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Fitne, adam öldürmekten daha büyüktür.) (2/el-Bakara/217) Bu nedenle şeriat, fitne konusuna ayrı bir önem vermiştir. Müslümanın önüne, Rabbinin gazabına uğramadan fitneden çıkabilmesi için yolunu aydınlatıcı işaretler koymuştur. Hasan Basri rahimehullah şöyle der: "Fitne ortaya çıkmaya başlayınca her alim onu bilir. Ortadan kalkınca da bilir." Fitneler ilahi bir ikazdır, mutlaka olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "iman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?) (29/el-Ankebût/2) Allah azze ve celle yüce hikmetler gereği kullarının başına gelecek fitneleri yazmıştır. Bu hikmetlerden bazıları şu şekildedir: Müslümanların safının temizlenmesi... Davet sancağının altında samimi olan ve olmayan, menfaatçı olan ve olmayan herkes bulunur. Davet yolu zayıf kişiler ve sahte insanları reddeder. Fitneler anında nefislerin gerçek yüzü ortaya çıkar. Menfaatini gözetip hak ya da batıl olması kendisini ilgilendirmeyen, dinarla dirhemin kulu-kölesi olan belli olur. Böyleleri ilke sahibi ve emanetleri yüklenecek kimseler olamaz.

Fitneler nefislerde gizli olanı ortaya çıkarır. Böylece ümmet onların gücünü ve kuvvetini görür, onları bir kenara bırakır. İnsanlardan bir kısmının da fitnelerle kişiliği güçlenir, azmi artar. Zayıf yönlerini görür, daha büyük bir rol ve daha yüce bir görev için dayanıklılığı artar. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Bazen hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur. Sevdiğiniz bir şey de hakkınızda kötü olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.) (2/el-Bakara/216) Fitneler sırasında dayanacakları sanılan nice insan sebat gösteremedi. Sebat edemeyecekleri sanılanlar ise dayandı, sebat gösterdi.

Fitneler, selin yokuştan aktığı gibi kendisine yönelenlere hızla akar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Fitneler olacak. O fitnelerde oturan kimse ayakta durandan daha hayırlıdır, ayakta duran yürüyenden daha hayırlıdır, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Ona yönelen kendini ondan çeviremez." Bu hadisi Ebu Hüreyre radıyallahu anh kanalıyla, Buhari ve Müslim rivayet eder. Yani kim fitneye yönelir ve fitnenin önüne çıkarsa o kimse fitnenin içine düşer. Bu nedenle müslüman, olaya önceden hazırlanmak için fitnelere karşı koyabileceği çareler arar. Kendini sapmalardan korur. Bu çarelerden biri de müslümanın, inanarak, okuyarak ve amel ederek Rabbinin kitabına yönelmesi, onu öğrenmesi ve öğretmesi, okuması ve düşünmesidir. Şüphesiz Kur'an, kendisine sarılanı korur ve sebat etmesini sağlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.) (20/Tâ hâ/123) Ve şöyle buyurur: (De ki: Onu (Kur'an'ı) Rûhu'l Kudüs (Cebrâil) iman edenlere tam bir sebat vermek, müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinden hak olarak indirmiştir.) (16/en-Nahl/102) Yine şöyle buyurur: (Sana peygamberlerin haberlerinden neyi anlatırsak, onunla kalbine sebat verelim diye anlatıyoruz.) (11/Hûd/120)

Ümmetin başından fitnelerin kalkmasını sağlayacak ilk silah Allah'ın yoluna uymaktır. Müslümanlar bu yolda eğitilir. Ümmet "La ilahe illallah" bayrağı altında toplanır. Fitnelerden ancak, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e uymak, genel ve özel, gizli ve açık, inançla ve amelle ilgili her dini konuda O'nun hükmüne başvurmak kurtarır.

İhlas ile elde edilen ilim ve takva; şartlar kötüleşip yollar karışınca ve insanların üzerine fitneler çökünce yolu aydınlatır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Ölü iken imanla kendisini dirilttiğimiz, insanlar arasında ona hakkı batıldan ayırarak yürümesi için nur verdiğimiz kimse, içinden çıkamayacağı karanlıklarda kalan kimse gibi midir?) (6/el-En'âm/122)

Kul için Allah'dan başka güç ve kuvvet yoktur. Sebat ettirecek ve yardım edecek O'dur. O olmasa müslüman bir ayağını kaldırıp diğerini koyamaz. Bir an bile doğruda sebat edemez. Dua ederek Allah'a sığınmak sebeplerin en önemlilerindendir. İşte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem... Rabbine en çok ihtiyaç hissedendi. Duasında çokça şöyle derdi: "Ey kalpleri çeviren! Kalbimi dinin üzere sabit kıl!" Bu hadisi; Tirmizi, Enes radıyallahu anh kanalıyla rivayet eder. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem fitnelerden çokça Allah'a sığınır, ashabını da buna teşvik ederdi: "Görünen ve görünmeyen fitnelerden Allah'a sığının." Bu hadisi; Müslim, Zeyd b. Sabit radıyallahu anh kanalıyla rivayet eder.

İbadet ve tâat ile nefsin ıslahı ve arındırılması sebatı sağlayan faktörlerden biridir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Kendilerine verilen öğütleri yerine getirselerdi, elbette haklarında çok hayırlı ve daha bir sebat verici olurdu.) (4/en-Nisa/66)

Salih ameller fitnelerden korur ve onları engeller. Salih amellerle müslüman rahat içinde hayırlı bir alana girer. Fitneler ortaya çıkınca da Allah Teâlâ'nın ihsanıyla kurtulmuş olur. Bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şu sözü ile açıklar: "Karanlık gecenin parçaları gibi fitneler gelmeden önce salih ameller işleyin. Kişi o fitnelerde mü'min olarak sabahlar ve kafir olarak akşamlar. Mü'min olarak akşamlar ve kafir olarak sabahlar. Dünyalık bir şey için dinini satar." Bu hadisi; Müslim, Ebu Hüreyre radıyallahu anh kanalıyla rivayet eder.

Kur'an-ı Kerim, sabır ve takva ile tuzaklara karşı çıkmaya ve fitnelerden korunmaya yönlendirmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Andolsun ki siz, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz. Muhakkak sizden önce kitap verilenlerden ve şirk koşanlardan çok ezâlar işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız işte bu azmedilmeye değer işlerdendir.) (3/Âl-i Imrân/186)

Yusuf aleyhisselam... Allah Tebarake ve Teâlâ O'nu ihlası sayesinde fitnelerden kurtarmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Böylece biz, kötülüğü ve fuhşu O'ndan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik); çünkü O, ihlaslı kullarımızdandı.) (12/Yusuf/24)

Ashab-ı Kehf, (Rabbimiz! Bize tarafından bir rahmet ver ve bize durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla) (18/el-Kehf/10) diyerek Allah'a sığındığı için, Allah azze ve celle onları kurtarmış ve himaye etmiştir.

Allah Teâlâ'nın bizleri savunup fitnelerden ve tuzaklardan koruması ancak imanımız ve ibadetimiz ölçüsünce olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Allah kuluna yeterli değil midir?) (39/ez-Zümer/36) Geçmiş alimler şöyle derdi: "İbadet ölçüsünce yeterlilik gerçekleşir." İbnu'l Kayyım rahimehullah, Allah Teâlâ'nın (Allah iman edenleri müdafa eder) (22/el-Hacc/38) kavli hakkında şöyle der: "Allah Subhanehu'nun onları savunması; onların imanları ve imanlarının kemali, Allah'ı zikretmeleri ölçüsünce olur. Kimin imanı daha kamil ve zikri daha çok olursa Allah'ın onu koruması da daha büyük olur. Kimin de az olursa, korunması da azalır." Yani imanı eksik olanın Allah tarafından korunması da eksik olur.

Ramazan, gelmek üzere olan bir hayır mevsimidir. Rabbimize yönelmek ve hayır denizinden avuçlamak için iyi bir fırsattır. Allah'ın bizi himayesinin gerçekleşmesi için fitne zamanında ibadet ve tâatımızı artırmalıyız. İnsan, iman ve ihsan yoluna koyulmaz ve hidayet yolunda sabretmez ise zarara uğramaya mahkumdur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Asra yemin olsun ki insan gerçekten ziyandadır. Bundan ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirine hakkı tavsiye edenler ve birbirine sabrı tavsiye edenler müstesnâ.) (103/el-Asr/1-3)

Fitneyi gören tabiînden biri olan Katâde rahimehullah, fitnenin sonuçlarını ümmetin önüne sererek şöyle der: "Allah'a yemin olsun ki, fitnelere koşan insanlar gördük. Bir grup insan da Allah korkusuyla fitneden uzak durdu. Fitne ortadan kalkınca ne görelim; fitneden uzak duranlar nefsi açıdan daha temiz, göğüsleri daha ferah ve fitneye koşanlardan yükleri daha hafif idi. Her hatırladıkça yaptıkları, kalplerine karşı bir nefrete dönüştü. Allah'a yemin olsun ki; insanlar, fitneler ortadan kalktıktan sonra bildiklerini ilk ortaya çıkarken bilselerdi, insanlardan çoğu daha akıllı davranırdı."

Allah'ın izniyle birkaç gün sonra mü'minler, Allah'ın cennet kapılarını açtığı ve cehennem kapılarını kapattığı Ramazan ayı ile müjdelenecekler... Faziletleri sayılamayacak kadar çok, faydaları bilinemeyecek kadar fazla olan bir ay... Ümmetin bu mevsime ihtiyacı var. Bu aydan; kalpleri temizlenmiş, basiretleri aydınlanmış ve azimleri kuvvetlenmiş bir şekilde çıkmak için buna ihtiyaçları var. Bu ayın sonunda iradelerinden zayıflığı ve tereddüdü silmiş, üzerlerinden şaşkınlık ve durgunluğu atmış, imanlarını nur ile beslemiş olarak ortaya çıkmalılar.

Ramazan ayını karşılamak için kalpler hazırlanmalı ve nefisler arındırılmalıdır. Mallar temizlenmeli ve hayatın karmaşasından uzaklaşılmalıdır. Bu ayda elde edilmesi istenen en büyük şey kalplerin ıslahıdır. Hâlâ günah işlemeye devam eden kalp büyük hayırlar kaçırır. Ramazan, Kur'an ayıdır. Kalpleri de Kur'an kaplarıdır. İmanın yerleştiği mekanlardır. Günahlarla kirlenen bir kaba nasıl Kur'an konulsun ve Kur'an'dan nasıl etkilensin?.

Nefisler hazırlanarak; bağları koparan, kuvvetleri zayıflatan ve müslümanları en kötü şekilde parçalayan kin ve garezler kalplerden sökülüp çıkarılmalı ve Ramazan ayı öyle karşılanmalıdır. Anne ve babasına kötü davranarak, akrabaları ile ilişkileri kesik ve kardeşlerini terketmiş olarak Ramazan'a giren bir kimse, Ramazan ayından faydalanamaz. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (O halde siz mü'minler iseniz Allah'dan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Rasulü'ne itaat edin.) (8/el-Enfâl/1)

Ramazan ayının gereklerinden biri de müslümanın, yeryüzünün her bölgesindeki müslüman kardeşleri ile birlik içerisinde olmasıdır. Fakirlerin ve güçsüzlerin seslerine cevap vermesi gerekir. Duyguları bütün engelleri aşmalı ve onların acılarıyla acı duymalı, üzüntüleriyle üzülmeli, fakirliklerini hissetmelidir.

Ramazan ayına, malları haramdan temizleyerek hazırlanılır. Dillerden dua düşmediği halde bu duaların kabul edilmemesi ne kötü bir kayıptır. Allah Tebârake ve Teâlâ şöyle buyurur: (Kullarım sana beni sorarlarsa, işte muhakkak ben pek yakınım. Bana dua ettiğinde duasına karşılık veririm. O halde onlar da çağrımı kabul etsinler ve bana inansınlar. Umulur ki, doğru yolu bulurlar.) (2/el-Bakara/186)




Fitneler Karşısında İslam'ın Tutumu

Şeyh Suud eş-Şureym

25.07.1422 hicri

Muhakkak ki hamd Allah'adır. O'na hamdeder, O'ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden Allah'a sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa ona hidayet verecek yoktur. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur; O tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür.

(Ey iman edenler! Allah'dan hakkıyla korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.) (3/Âl-i Imran/102) (Ey insanlar! sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.) (4/en-Nisa/1) (Ey iman edenler! Allah'dan korkun ve doğru söz söleyin ki, Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Rasulü'ne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.) (33/el-Ahzâb/70-71)

Bundan sonra ey müslümanlar!.. Şüphesiz İslam şeriatı saygın bir şeriattır. En değerli özelliği; yaratılmışların Rabbi'nin koyduğu kurallara uyarak yeryüzünde yalnızca Allah'a ibadet edilmesi ve O'na ortak koşulmamasıdır. Onun hepsi hayırdır, hepsi nurdur, hepsi esenlik ve hepsi mutluluktur. (Allah nezdinde hak din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini inkar edenler bilmelidir ki, Allah'ın hesabı çok çabuktur.) (3/Âl-i Imran/19) (Kim İslam'dan başka bir din ararsa bilsin ki kendinden bu kabul edilmeyecektir ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.) (3/Âl-i Imran/85)

Ey Allah'ın kulları; İslam dini Allah'ın adaletli şeriatıdır. Allah'ın bütün alem için adil olan şeriatıdır. Peygamberlerin sonuncusu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i insanlara ancak Allah'ın dinine ve boyasına girsinler diye müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermiştir. (Allah'ın boyası. Kimin boyası Allah'ınkinden daha güzel olabilir?) (2/el-Bakara/138)

Ey Allah'ın kulları; İslam dini bid'ata değil ittibâya, örnek almaya ve izinde yürümeye dayanır. Kişinin dini ancak Allah Subhanehu'ya boyun eğdiğinde hak din olacaktır. İnsanların izledikleri en hayırlı yol da Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yoludur. Deve iğne deliğinden geçse bile insanlar ahir zamanda onlardan daha doğrusunu getiremezler!. (Eğer o, Allah'dan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda bir çok tutarsızlık bulurlardı.) (4/en-Nisâ/82) (De ki: Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katında bu ikisinden (bana ve Musa'ya inen kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben de ona uyayım!) (28/el-Kasas/49)

Şüphesiz ahir zamanda ve gelişme çağları arasında yaşam yolları çoğalmıştır. İnsanların dinlerine olan yakınlığına ve uzaklığına göre iniş ve çıkış olarak hayattan beklentiler artmıştır. Nebilerin sonuncusunun bütün bunlar arasındaki yeri mükemmelliğe ve adalete davettir. Gelişme çağları olarak nitelendirilen asırlar boyunca insan her tereddüt ettiğinde, iki yol arasında kalıp ikisinden birini tercih etmekte zorlandığında şüphesiz sünnet onu o ikisinden hayırlı olanına çağırır. Karanlık olaylar karşısında akıl hak ve batıl, iyi ve kötü arasında her tereddüt ettiğinde, sünnet onu hakka ve iyiye çağırır. Çünkü hak nettir ve batıl karmaşıktır. Böylece sünnet davetinin; insanların, çeşitli araçları vasıtasıyla tek kütle haline gelmiş bir alemle kuşatılan hevalarına göre iki yoldan en zoruna ve iki işten en meşakkatlisine olduğu anlaşılır. Bunda bir gariplik yoktur. Çünkü cehennem şehvetlerle kuşatılmış, cennet de hoşlanılmayan şeylerle kuşatılmıştır. Bu açıkça görülür. Çünkü heva ile alçalmak kolay bir iştir. Fakat yükseğe çıkmak meşakkatlidir. Görmez misiniz ki; su vadide toplanıncaya kadar kendiliğinden iner fakat yükseğe ancak belli bir çaba sonucu çıkar!.

Ey insanlar!. Şüphesiz nübüvvet zamanından uzak olmak onun öğretilerinden ve âdâbından da uzak olmak demektir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Muhakkak içinizden yaşayacak olanlar çok ihtilaflar görecek." Ve şöyle buyurur: "İnsanlar üzerine bir zaman gelmez ki, sonraki ondan daha kötü olmasın. Tâ ki Rabbinize kavuşuncaya kadar.."

Bu nedenle ey Allah'ın kulları; Allah'ın birlenmesi, O'na iman etmek, O'na davet etmek, O'nun için sevmek ve buğzetmek gibi şeriatın değişmeyen kurallarının çoğu ya da bir kısmı zamanla, hevaların galip gelmesi ve eğlencenin yayılması ile zayıflamıştır. Bu zayıflıktan sonra onları yeniden canlandıracak insanlara ihtiyaç vardır. Çünkü elimizde bitmeyen servetiyle Allah'ın Kitabı bulunmaktadır. Elimizde, yolların en temizi nübüvvet nuru vardır.

Hal böyle olunca, imanlı nefis nasıl olur da bu aydınlatmaya rağmen görmez olur. Hatta kişi; huzur ve güven kaynağı sırtında olduğu halde ve Allah Subhanehu'nun (İnanıp da imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.) (6/el-En'am/82) kavlinden gafil olmaması şartıyla nasıl olur da bu dünyada yalnızlık hisseder.

Toplumların zaman zaman başına gelen büyük yıkıma ve İslam ümmetinin karşılaştığı zorluklara rağmen; islam'ın sağlam öğretileri ve her asrın boyun eğdiği değişmeyen kuralları aracılığıyla tüm İslam toplumlarına sağladığı üstünlüğe rağmen... Bütün bunlara rağmen bir sorun var ve o sorun; toplumların en çok, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in (Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'dan başkasına ibadet etmeyelim; O'na hiç bir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: "Şahit olun ki biz müslümanlarız!" deyiniz.) (3/Âl-i Imrân/64) çağrısı ile amel ederek Allah'ın lütfunu ve bağışlamasını dilemeye, rahmetini ve ihsanını gözetmeye, O'na dönüp O'na sığınmaya ihtiyaçlarının olduğunu göstermektedir. Allah'dan başka ilah yoktur. (Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir.) (3/Âl-i Imran/83)

Ey müslümanlar topluluğu!. Hepimiz, Allah azze ve celle'nin dinine davet etmeliyiz. Çünkü o izzetimizin kaynağı ve gücümüzün sırrıdır. Bunu; onun hakikatini Allah celle ve alâ'nın razı olduğu şekliyle utanıp sıkılmadan ve korkmadan anlatarak ve onun; her şeyde yalnızca Allah'a kulluk etme ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'e uyma dini olduğunu bilerek yapmalıyız. Allah'ın dini hakkında konuşurken hata etmekten ve onu gerçeğe aykırı bir yöne çekmekten sakının!.

İslam'a tamamıyla davet adil bir davadır. Fakat malesef, hakikati sunmada ve gerçeği açıklamada başarısız olan savunucuların eline düşebilmektedir. Bu başarısızlık bir çıkar gözeterek ya da bir şeyden korkarak sabit kurallardan taviz vermekle olur. Bunda şaşılacak bir şey yoktur ey Allah'ın kulları! Bazen İslam adına konuşanları ve onu savunanları dinleriz de "keşke sussalar ve bir harf dahi söylemeselerdi" diye temenni ederiz. Şüphesiz onlar İslam'ı bütünüyle, Allah katından indiği şekliyle anlayamamışlardır.

İslam adına konuşan ve onu anladığını iddia edenler doğru olanla doğru olmayanı birbirine karıştırdıkları için onu savunamayabilirler. Ve işte burada tehlike büyür. Çünkü bizler, anlayış sahibi tecrübeli insanlara ihtiyaç duyulan aldatıcı zamanlardayız. Saçları ağarmış bir kadının boyaların ve süslerin arkasına sığınması gibi çirkin ilkelerin süslenip insanlara aldatıcı biçimlerde sunulduğu asırlardayız.

İslam haddi zâtında, ilaç gibidir, içenlerin gayret sarfetmesine gerek yoktur. Çünkü yapısı sadece şifa faktörleri içerir. Fakat mutlaka doktorun işaret ettiği şekilde alınması gerekir. Doktor tavsiyesi olmadan kendi kafasına göre ilaç kullanan sonuçta hasta olursa kimseyi suçlamasın!. Fakat toplumların ıslahı nerede... Şeriat unsurlarının bağları, Allah'ın boyasıyla ve şeriatıyla sağlamlaştırılan hayat esasları zayıflamış; Allah'ı razı eden ve kızdıran şeylere dikkat edilmez olmuş... Hal böyle olunca da o unsurlar hakkında şüphe uyandırılır, ısrarla öldürülmeye çalışılır. Müslümanları suçlayıcı şeyler yayılır, onlar arasına ayrılık sokulur. Dinden uzaklaşmanın kuralları konulur ya da en azından İslam'ı âdâbıyla ve tamamen kabul edenin onu çok zor hazmedeceği imâ edilir. Allah'dan başka güç ve kuvvet yoktur.

Ey müslümanlar!. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in risaletinin özelliklerinden biri de nerede bir hayır varsa ümmetini ona yönlendirmesi, nerede bir kötülük varsa ondan da sakındırmasıdır. Ümmetini sakındırdığı şeylerden biri de ahir zamanda ortaya çıkacak fitneler ve ümmeti her yönden saracak çirkinliklerdir. Onları deniz dalgaları gibi dalgalandırır. Öyle ki, sabır ve tahammül sahibi insanı dahi hayrette bırakır. Zayıf nefisler yavaş yavaş onları içine sindirir ve biraz biraz ona yaklaşır. Ona alıştıktan sonra ise onu ancak özelliklerini kaybettikten sonra büyük zorluklarla bırakabilirler.

Buhari ve Müslim'de, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir. "Fitneler olacak. O fitnelerde oturan kimse ayakta durandan daha hayırlıdır, ayakta duran yürüyenden daha hayırlıdır, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Ona yönelen kendini ondan çeviremez." Hafız İbni Hacer rahimehullah, "ona yönelen" kavli hakkında şöyle der: Onunla ilgilenip onunla karşı karşıya gelmek ve ondan yüz çevirmemektir. Yine Buhari ve Müslim'de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Vakit kısalır, amel azalır, cimrilik görülür ve fitneler ortaya çıkar, "herc" çoğalır." Derler ki: "Herc" nedir? Şöyle buyurur: "Öldürmedir, öldürmedir."

Allah'ın kulları!. Bizler felaket gibi fitnelerin arka arkaya geldiği, güvenin azaldığı, Allah korkusunun terkedildiği, insanların dünya ve nefsi arzular için yarıştığı, ölüm olaylarının çoğaldığı bir zamandayız. Öldürme olayları o kadar çoğaldı ki, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in bildirdiği gibi, öldüren ne için öldürdüğünü ve öldürülen de ne için öldürüldüğünü bilmez oldu. "Bu olaylar karşısında kurtuluş nedir ve zamanın değişen koşulları karşısında mü'minin konumu ne olmalıdır?" diye sorulabilir. Bunun cevabı Allah'a hamdolsun bellidir. Her hastalığın bir ilacı vardır; bilen bilir, bilmeyen bilmez. Bu gibi durumların ilacı çok çeşitlidir. Bunlardan ilki; insanların çoğunun başına gelen fitnelerden, savaşlardan ve felaketlerden afiyette kıldığı için Allah'a hamdetmektir. Sonra Allah'ın takdirine sabretmek ve Allah'ın dilediğinin mutlaka gerçekleşeceğine, insanların başına gelecek olanların mutlaka onların başına geleceğine ve başlarına gelmeyecek olanların da onların başlarına asla gelmeyeceğine iman etmektir. Allah'ın dilediği olur ve dilemediği olmaz. Allah hüküm verir ve O'nun hükmüne karşı çıkacak yoktur. O, hesabı çabuk olandır.

Sahih-i Müslim'de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Allah yaratıkların kaderlerini, gökleri ve yeri yaratmadan ellibin yıl önce yazdı. Gaybın anahtarları O'nun katındadır ve onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Her yaprağın düşmesini ancak O bilir. Yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru ancak açık bir kitaptadır." Allah'dan başka ilah yoktur. Allah'ın ilmi ne kadar da geniştir!.

Olaylara ve yeni gelişmelere bir bakın ey Allah'ın kulları!. Böyle olayların olabileceği hiçbirimizin aklına dahi gelmeden nasıl da ansızın gerçekleşiyor. Bunlar, Allah'ın Kitabı'na Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetine bağlanmak gerektiğini; Allah'a sığınmak ve tevbe ederek O'ndan korkmak, çokça dua ve istiğfar etmek, sadaka vermek, hayır yapmak, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak gerektiğini vurgulamaktadır. Allah'dan başka kendisine sığınılacak yoktur. İnsanlardan korkan onlardan kaçabilir. Fakat Allah'dan korkan için O'ndan başka kaçacak yer yoktur. (O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.) (51/ez-Zâriyât/50)

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu sahih olarak rivayet edilmektedir: "Kaderi ancak dua geri çevirir." Bu zamanlarda ansızın başımıza gelen felaketler bizlere Kıyamet saatlerini hatırlatıyor. İşaretleri ve şartları gelmesine rağmen insanlar gaflet içerisinde olurlar. Buhari ve Müslim'de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilir: "İki insan aralarına elbiselerini sererler de alışveriş yapamadan ve elbiseleri toplayamadan Kıyamet kopar. Kişi devesinin sütü ile yanından ayrılır da onu tadamadan Kıyamet kopar. Kişi yiyeceğini ağzına kaldırır da onu yiyemeden Kıyamet kopar." Bütün bunlar ey Allah'ın kulları; cezanın ansızın geleceğinin delilidir. Nefis, yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilmez.

Sonra bilin ki, müslüman kişinin bu korkunç olaylar ve çeşitli gelişmeler karşısında ümitsizliğe kapılıp çaresizliğe düşmemesi gerekir. Hayatındaki hayırlı yönlerden gafil olduğu bir anda kendisine kaşlarını çatan tarafla birlikte nefesini hapsetmemesi ve çevresindeki kuşatmaya, korkutmalara aldırmaması gerekir. Bütün bu korkutmaların hepsi aklen doğru değildir, belki de yalandır. Çünkü bedenler hastalıkla birlikte sağlam olabilir ve bela ile birlikte bir kazanç, sıkıntı ile birlikte bir kurtuluş ve zorlukla bir kolaylık olabilir. Ve şüphesiz her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. Bir zorluk, iki kolaylığa üstün gelmeyecektir. Ve ancak kafirler topluluğu Allah'ın rahmetinden ümidini keser. Allah beni ve sizi Yüce Kur'an ile mübarek eylesin. Beni ve sizleri ondaki ayetler ve hikmetli zikir ile faydalandırsın. Söylediğimi söyledim. Eğer doğru ise bu Allah'dandır ve eğer hatalı ise bu benim nefsimden ve şeytandandır. Allah'dan bağışlanma dilerim. Şüphesiz O, çokça bağışlayandır.

Rabbimizin sevdiği ve razı olduğu şekilde temiz ve mübarek bir hamd ile Allah'a hamdederim. Şehadet ederim ki, Allah'dan başka ilah yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür. Allah O'na, ailesine, ashabına ve din gününe kadar onlara iyilikle uyanlara salât ve selam eylesin.

Bundan sonra ey insanlar!.. Şüphesiz fitnelerin çokluğu insan tabiatını sarsar. Savaş fitili ateşlenince söndürmesi zor olur. Kışkırtma ve tahrik, dedikodu, zan ve iftira olayın kötülüğünü ve çözümsüzlüğünü artırır. Ateşin alevini ve yangınını çoğaltır. Savaşın sözle başlaması gibi ateş de bir kaç tahta parçasıyla tutuşturulabilir. Selef-i Salih, fitnelerden sakınmada ve fitnelerden kendilerini uzak tutmada insanların en hırslıları idiler. Hattâ fitneden Allah'a sığınırlardı. Ufukta her fitne görüldüğünde Buhari'nin Halef b. Havşeb'den rivayet ettiği gibi yaparlardı. Halef şöyle der: Fitne anında derlerdi ki: "Savaş başlangıcında henüz gençken ziynetiyle her ahmağı koşturur. Savaş kızışıp da ateşi tutuşunca saçları beyazlamış, rengi bozulmuş kocasız yaşlı bir kadına döner."

Sonra bilin ki ey müslümanlar; İslam'ın fitne anlarındaki âdâbından biri de dili korumaktır. Gereksiz yere konuşmamaktır. Kötü sözlerden ve fuhşiyattan, zandan ve yalandan dili alıkoymaktır. Bilinmeyen konulara dalarak, çekici şeylerden ve tehlikeli konulardan zevk alarak kayıtsızca konuşmak ve yazmak müslümanın imanını zayıflatır. Onu tehlikeli yerlere götürür. Ayrıca bu, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in Ukbe b. Âmir'e, "Kurtuluş nedir?" diye sorduğunda yaptığı tavsiyeye kulak vermemektir. Şöyle buyurur: "Dilini tut ki evin geniş olsun. Ve günahına ağla." Bu hadisi, Tirmizi rivayet eder.

Evde, çarşıda, toplantılarda ve konferanslarda, düşünmeden, araştırmadan ya da ilme ve anlayışa dayanmadan yapılan yaygaraların çokça olduğu televizyon kanallarında her olayın ve her haberin peşinden bazen diliyle ve çoğunlukla da kalemiyle koşmak hatadan kurtulmayı ve selamette olmayı azaltır. Karmaşa ve saptırmanın dışında bir çözüm de vermez.

Ebu Hatim el-Busti şöyle der: "Afiyet on kısımdır. Bunun dokuzu susmaktadır." Çünkü bir kısım insanlara ancak konuşması için ikram edilir ve konuşması dolayısıyla aşağılanır. Akıllı kimse aşağılananlardan olmamalıdır.

Bilin ki ey Allah'ın kulları; sözlü söyleyişler ve yazılı görüşler herkesin yaptığı bir iş ve herkesin ağzında çiğnediği bir sakız olmamalıdır. İnsanların işlerine zayıfla kuvvetliyi, anlaşılanla anlaşılmayanı ayırdedemeyen herkes istediği gibi karışmamalıdır. İnsanın; konuştuğunun ya da yazdığının ilminden fazla olması, ilminin de aklından fazla olması hoş karşılanmaz. Buhari Sahihi'nde Ali radıyallahu anh'dan şunu rivayet eder: "İnsanlara bildikleri ile konuşun. Allah ve Rasulü'nü yalanlatmak mı istiyorsunuz?" Bilmediğini aşırı öven kimse, Allah'ın haklarında (Kahrolsun o koyu yalancılar!) (51/ez-Zâriyât/10) buyurduğu kimselerdendir. Katâde rahimehullah şöyle buyurur: "Onlar, gaflet ve zan ehlidir."

İmam Ahmed ve diğer başka alimler Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Deccâl'in önünde aldatıcı yıllar vardır. O yıllarda doğru kimse yalanlanır ve yalan söyleyen doğrulanır. Güvenilir kimse ihanetle suçlanır ve haine güvenilir. Ve "ruveybıza" konuşur." "Ruveybıza" nedir denilince şöyle buyurur: "İnsanların işleri hakkında konuşan değersiz kimsedir."

Kalem ve söz sahipleri Allah Subhanehu'dan korkmalıdır. Kimseyi küçük görmemeleri ve müslümanlardan hiç kimse aleyhinde aşırı gitmemeleri gerekir.

İbni Abdi'l Berr rahimehullah şöyle buyurur: İnsanların yüceltilmeye en layık olanları üç sınıf insandır: Alimler, kardeşler ve sultanlar. Alimleri küçük gören kişiliğini kaybeder. Sultanları küçük gören dünyasını ifsad eder. Akıllı insan kimseyi küçük görmez.

Ey Allah'ın kulları!. Allah ve Rasulü'nün buyurduğu hakkında konuşmaya dalınca daha çok dikkat etmek gerekir. Ve bu ancak takva sahibi alimlerin yapacağı bir iştir. Onlar peygamberlerin mirasçılarıdır. Alimlerin yolunu aşıp Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in "Kime bilgisizce bir fetva verilirse günahı fetva verenindir" buyruğuna dahil olmaktan sakın!.

Abdullah b. Vehb şöyle der: Malik b. Enes bana dedi ki: "Ey Abdullah! İnsanları sırtında taşıma! Bir şeyle oynayacaksan dininle oynama!." Bu nedenle Süfyan es-Sevri rahimehullah şöyle der: Senin yerine soru sorulacak ve fetva verecek biri varsa bunu ganimet bil ve fetva vermede rekabete girme! Sözüyle amel edilen, sözü yayılan ve dinlenen olmaktan hoşlanan kimselerden olma! Şöhret arzusundan sakın! Çünkü insana şöhret arzusu, altın ve gümüş arzusundan daha sevimlidir. Bu gizli bir kapıdır ve ancak alimler görebilir. (Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.) (17/el-İsrâ/36)

Allah'ım! İbrahim ve İbrahim ailesine salât eylediğin gibi Muhammed ve Muhammed ailesine de salât eyle. Şüphesiz sen, çokça hamdedilen, şan ve şeref sahibisin. İbrahim'i ve İbrahim'in ailesini mübarek kıldığın gibi Muhammed'i ve Muhammed'in ailesini de mübarek kıl. Şüphesiz sen, çokça hamdedilen, şan ve şeref sahibisin



Fitne Anında Ne Yapmamız Gerekir?

Şeyh Ömer b. Muhammed es-Sübeyl

10.08.1422 hicri


Hamd Allah'adır. O'na hamdeder, O'ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden Allah'a sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa ona hidayet verecek yoktur. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur; O tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür. Allah O'na, ailesine ve ashabına salât ve çokça selam eylesin.

Bundan sonra ey müslümanlar!.. Allah'dan hakkıyla korkun. Çünkü Allah'dan hakkıyla korkmakta bir azık, sapıklıktan korunma, günahlardan selamet, korkulardan emin olma ve helak edici durumlardan kurtuluş vardır. Kim Allah'dan hakkıyla korkarsa Allah ona nur ve ışık verir. Böylece o da, sapıklıkla hidayeti, basiretle körlüğü birbirinden ayırır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Ey iman edenler! Eğer Allah'dan korkarsanız size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.) (8/el-Enfâl/29)

Allah'dan hakkıyla korkun ey Allah'ın kulları! O'nun sağlam şeriatı üzerinde yürüyün. Dosdoğru yoluna sarılın. Çünkü o apaçıktır ve şaşırtma yoktur, dosdoğrudur ve eğrilik yoktur. (Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. Başka yollara uymayın. Sonra sizi O'nun yolundan ayırırlar. İşte sakınasınız diye Allah size bunları tavsiye etti.) (6/el-En'âm/153)

Allah'ın dosdoğru yolu, Kur'an-ı Kerim ve güvenilir elçisi Muhammed'in sünnetidir. Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem bu yolda yürümüş ve ashabını eğitmiş, ümmetini bu yola yöneltmiştir. Aşırıya kaçmadan ve ihmal etmeden orta yollu ve itidalli davranarak inançta ve ibadette buna uygun amel etmektir. Allah azze ve celle şöyle buyurur: (Böylece sizi vasat (mutedil) bir ümmet kıldık.) (2/el-Bakara/143) Bu İslam şeriatına has hoşgörülü, yüce bir davadır. Üzerinde yürünmesi gereken hak ve adalet yoludur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.) (11/Hûd/112)

İmanın doğruluğunun ve başarılı olmanın işaretlerinden biri de kişinin hayatı boyunca iyi ve kötü hallerde doğru yolda olmasıdır. İyi hallerinde şükreder ve kötü hallerinde sabreder ve karşılığını Allah'dan bekler. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in üzerinde yürüdüğü ve ümmetini yönlendirdiği yolda yürür. Çünkü hiç bir hayır yok ki Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ümmetine onu göstermesin. Ve hiçbir şer yok ki ümmetini ondan sakındırmasın. Allah kendisiyle dini kemale erdirinceye, bütün insanlar üzerine nimetini tamamlayıncaya kadar er-Rafik el-A'lâ'ya intikal etmedi. Ümmetini apaydınlık bir yol üzere bıraktı, öyle ki ondan ancak helak olanlar sapar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisinden sonra kıyamete kadar ümmetinin başına gelecek büyük fitneler ve musibetler doğuracak ayrılık ve ihtilafları, çekişme ve bölünmeleri haber verdi. Pusuda yatan düşmanlar, hak ve adalet yolundan sapan kindar kafirler ve cahiller bu fitnelerin ateşini yakar. Fitne ateşi ümmet içinde alevlenir ve harareti artar. Zararı daha fazlalaşır ve tehlikesi büyür. O anda gerçeklerin bir çoğu bilinmez ve anlayışların bir çoğu birbirine karışır. Ölçüler bozulur. Bu nedenle bir çok insan helak olur.

Fitneler işte böyledir. Akıl ve basiret sahiplerini hayrete düşürür. Ümmet içerisinde fitneler büyüyünce işte böyle olur. Ali b. Ebi Talip fitneleri şöyle tanımlar: "Başlangıçta gizlice başlar, sonuçta çirkin bir zulme dönüşür. Kalpler doğru yola koyulmuşken sapar. İnsanlar kurtuluştan sonra sapıklığa düşer. Fitnelerin hücumu karşısında hevalar çeşitlenir. Ortaya çıktığında görüşler karışır. Ona yönelenin belini kırar, ona karışanı parçalar. Fitnelerde hikmet kaybolur. Zalimler konuşur. Yakin bağı çözülür. Akıllı insanlar fitnelerden kaçar. Reziller fitneleri çıkarır. Fitnede akrabalık bağları kesilir ve İslam'dan uzaklaşılır." Daha sonra fitnelerden uzak durmayı tavsiye ederek şöyle der: "Fitnelerin destekçisi ve bidatların mensupları olmayın. Cemaat ipine ve taat kurallarına sımsıkı sarılın. Allah'a mazlumlar olarak gidin, sakın zalimler olarak gitmeyin. Şeytanın hilelerinden ve düşmanların tuzaklarından sakının." Ne yüce ve açık bir niteleme!! Fitne gerçeğini ayrıntısıyla açıklıyor. İman ve yakinle, basiret ve ilimle dolu bir kalpten çıkmış ne yüce bir nasihat!.. Fitne ile imtihan oldu ve onun hakkında bilgi verdi. Fitne ateşine atıldı ve sabretti. Fitneye karşı büyük bir imtihandan geçirildi. Ve ümmete kıyamete kadar kalacak güzel yollar açtı.

Ey Allah'ın kulları!.. Asırlar boyunca fitneler zaman zaman ortaya çıkmaya devam etmiştir. Şimdi de İslam ümmeti uluslararası alandan ortaya çıkan olaylar ve getirdikleri ile imtihan edilmektedir. Bu olaylar, dalgaları birbirine çarpan fitneler ve kasırgaları coşan musıbetler doğurmuştur. İslam ülkelerine ve müslümanlara büyük zararlar ve tehlikeler ulaşmıştır. Öyle ki bunun karşısında keskin görüş ve zeka sahipleri, olayların akışını bilenler dahi şaşkın kalmış önümüzdeki günlerde durumların nereye varacağını bilmekte zorlanır olmuşlardır. İnsanların geneli duyduklarını ve okuduklarını yorumlamakla ve olayları takip etmekle meşguldür. Asılsız haberler ortaya atanlarda bu olayları fırsat bilmektedir. Sabit gerçeklere ve güvenilir bilgilere dayanmayan yalanları uydurma bilgileri ve iftiraları yaymaktadırlar. Bütün dayanakları, toplumda huzursuzluk çıkaran ve kamuoyunu faydasız şeylerle meşgul eden tahminler ve vehimlerdir.

Fitneler alevlendiğinde ümmetin hali böyle olmamalıdır. Musibetler karşısında müslümanın durumu böyle olmamalıdır. Bu gibi durumlarda İslam ümmetine düşen dinine müracat etmek ve yolunu düzeltmektir. Bütün işlerde her seviyede kullar üzerinde Allah'ın şeriatını uygulamaktır. Rabbine dönmesi ve O'na ibadete yönelmesi gerekir. Allah'ın dinine yardım ederek, Allah'ın kelimesini yücelterek, İslam'ı ve İslam ehlini pusuda yatan düşmanların şerrinden ve tuzaklarından koruyarak, tevbe ve istiğfarı çokça yapmalı ve Allah azze ve celle'nin önünde boyun eğmelidir. Bütün bunlar ilahi rahmetin ve rabbani lütfun inmesine, karanlıkların zevaline ve ümmetin üzerinden belanın kalkmasına neden olur. Allah azze ve celle şöyle buyurur: (Allah'dan mağfiret dileseniz olmaz mı? Belki size merhamet edilir.) (27/en-Neml/46)

Ebu Hureyre radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Fitneler olacak. O fitnelerden ancak boğulmak üzere olanın yakarışı gibi bir dua kurtarır." Bu hadisi; İbni Ebi Şeybe rivayet eder. Hakim de benzerini rivayet eder ve sahih olduğunu söyler.

Karar makamında olan ve ümmet içerisinde söz sahibi olan kişilerin görevlerinden biri de müslümanların birliği ve safların bütünleşmesi için çalışmaktır. Düşman güçlere ve bozgunculara karşı koymaktır. Fitne ateşinin sönmesine, fitneye yolaçan faktörlerin giderilmesine ve ümmetin menfaatine olacak, kötülükleri ve tehlikeleri ondan uzaklaştıracak kararlarla güç yettiğince etkisini hafifletmeye çalışmaktır. İnsanların geneline ve avama gelince onlar için en uygunu fitnelere dalmaktan kaçınmalarıdır. Her birinin kendisini ilgilendiren dünyevî işlere ve ibadetlere yönelmesidir. Dilini ve diğer azalarını fitneyle ilgili bir şeye karışmaktan korumalıdır. Rasülullah sallallahu alyhi ve sellem ümmetini buna yönlendirmiş, bu şekilde davranmanın kişinin mutluluğu ve başarısını sağladığını, onun kurtuluşuna ve selametine neden olduğunu açıklamıştır. Ebu Davud ve diğer bazı hadis alimleri Mikdad b. Esed radıyallahu anh'dan şunu rivayet etmiştir: "Allah'a yemin olsun ki Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken işittim: "Mutlu kimse fitnelerden uzak tutulandır. Mutlu kimse fitnelerden uzak tutulandır. Mutlu kimse fitnelerden uzak tutulandır. Ve bela ile imtihan edilip, sabredendir."

Ebu Hüreyre radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadisde ise Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Sağır ve kör fitneler olacaktır. Onlara yöneleni içine çekecektir. Fitnelere dil ile karışmak, kılıçla vurmak gibidir." Bu hadisi Ebu Davud ve İbni Mâce riveyet eder. Yine Ebu Davud ve ibni Mâce'nin rivayet ettiği bir hadiste Abdullah b. Amr b. As radıyallahu anhuma şöyle der: "Bizler Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem 'in etrafında iken fitneden bahsederek şöyle buyurdu: "İnsanların tabiatlarının bozulduğunu ve güvenilirliklerinin azaldığını ve şöyle olduklarını görürsen..." (Böyle derken) parmaklarını birbirine geçirir. O'na doğru yürüdüm ve şöyle dedim: "Allah beni sana feda kılsın; o zaman ne yapayım?" Şöyle buyurdu: "Evine kapan, diline sahip ol. Bildiğini söyle ve bilmediğini bırak. Kendi işinle ilgilen ve insanların işini bırak!"

Ebu Musa el-Eş'ari radıyallahu anh, Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Önünüzde karanlık gecenin parçaları gibi fitneler vardır. Kişi onda mü'min olarak sabahlar ve kafir olarak akşamlar. Mü'min olarak akşamlar ve kafir olarak sabahlar. Onda, oturan ayakta durandan daha hayırlıdır. Ayakta duran yürüyenden daha hayırlıdır. Yürüyen koşandan daha hayırlıdır." Dediler ki: "Bize ne emredersin?" Şöyle buyurdu: "Evlerinde oturanlar olun!" Bu hadisi, Ebu Davud ve Hakim rivayet eder ve Hakim sahih olduğunu belirtir.

Bu nebevi yönlendirmelerin arasında sahabenin ve tabiinin önde gelenleri, İslam'ın basiretli imamları yürümüş ve ümmeti de buna yönlendirmişlerdir. Sahabiler arasında fitneler konusunu en iyi bilen Huzeyfe İbnü'l Yemân radıyallahu anh şöyle der: "Fitnelerden sakının. Kimse ona görünmesin. Vallahi bir kimse ona görünürse mutlaka selin gübreyi alıp götürdüğü gibi onu alır götürür. Onu gördüğünüzde evlerinizde toplanın. Kılıçlarınızı kırın. Yaylarınızı parçalayın. Yüzlerinizi örtün." Sahabilerin seçkinlerinden bir bölümü böyle yaptı. Sa'd b. Ebi Vakkas, Abdullah b. Ömer ve benzeri bir çok değerli sahabi fitnelerden uzak durdu. Ümmet onların bu davranışını övdü ve Şeyhulislam İbni Teymiyye'nin zikrettiği gibi bunu onların en büyük menkıbelerinden saydı.

Ey İslam Ümmeti! Allah'dan hakkıyla korkun ve gizli ve açık fitnelerden sakının. Allah'a dönün ve salih amellerle O'na yaklaşın. Afganistan'daki mülteci kardeşlerinize, Filistin ve diğer ülkelerde zulme uğrayan kardeşlerinize yardıma devam edin. Bu iman kardeşliğinin bir gereğidir. İyilik ve ihsan çeşitlerinin en üstünlerindendir. (Nefisleriniz için önden ne hayır gönderirseniz onu hem daha hayırlı, hem de ecir bakımından daha büyük olmak üzere Allah'ın yanında bulursunuz.) (73/el-Müddessir/20)

Ey mü'minler! Rabbiniz celle ve alâ'ya İslam ümmetinden bela ve fitneleri uzaklaştırması, musibet ve sıkıntıları kaldırması için yalvarın. Çünkü O, her şeyi işiten ve cevap verendir. O, ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır. Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım. Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla... (İnsanlar "iman ettik" demeleri ile bırakılıvereceklerini ve imtihan edilmeyeceklerini mi sandılar? Andolsun ki, onlardan öncekileri Biz imtihan etmişizdir. Allah elbette doğru olanları da bilir, yalancı olanları da bilir.) (29/el-Ankebût/2)

Allah beni ve sizleri Kur'ân-ı Kerim ve Peygamberlerin efendisinin sünnetiyle faydalandırsın. Bu sözümü söyler ve Allah'dan, kendim için, sizin için ve tüm müslümanlar için her türlü günahtan bağışlanma dilerim. Siz de O'ndan bağışlanma dileyin. Şüphesiz O, Çokça bağışlayan ve merhamet edendir.

Temiz, mübarek ve çokça hamd Allah'adır. O'na hamdeder ve büyük nimetleri dolayısıyla O'na şükrederim. Şehadet ederim ki Allah'dan başka ilah yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve rasulüdür. Allah O'na, ailesine ve ashabına salât ve selam eylesin...

Bundan sonra ey Allah'ın kulları! Allah'dan hakkıyla korkun, Allah'a ibadette ve Allah rızası üzerinde dosdoğru yürüyün. Allah'ın sevdiği ve razı olduğu salih ameller ve sözlerle, İnsanların Efendisi sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetiyle Allah'a yaklaşın. Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ümmetine sürekli nasihat etmiş, onu daima kendisi için hayırlı olacak şeylere yönlendirmiş, mutsuzluk ve sapıklığa yolaçacak etkenlerden sakındırmıştır.

Şüphesiz O'nun ümmetine nasihatlerinin en büyüklerinden ve tevcihâtının en yücelerinden biri de kişiyi engelleyecek genel ve özel fitneler ve benzeri başa gelmeden ve ihmal dolayısıyla pişman olunmadan, ömrün günlerini ve hayatın her vaktini ibadet ve tâat çeşitleriyle değerlendirmeye teşvik etmesidir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in en büyük öğütlerinden biri de bu konuda Tirmizi ve diğer bazı alimlerin Ebu Hureyre radıyallahu anh'dan rivayet ettikleridir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Yedi şeyden önce salih ameller işlemeye bakın. Unutturan bir fakirlik, azgınlaştıran bir zenginlik, aklı karıştıran bir ihtiyarlık, yokeden bir ölüm ya da Deccâl'i mi bekliyorsunuz? (O Deccâl) ne kötü beklenendir. Ve ya Kıyamet'i mi (bekliyorsunuz?) Kıyamet, daha vahim ve daha acıdır."

Bazı alimler bu hadis üzerine şöyle derler: Bundan kasıt, Deccâl'in ortaya çıkmasından önce ibadet etmekte acele etmeye, felaketler gelmeden önce vakitleri değerlendirmeye teşvik vardır.

Allah'dan hakkıyla korkun ey Allah'ın kulları!.. İbadetlerde yarışın. Fitnelerden önce salih ameller işleyin. Bid'atlardan ve sonradan ortaya çıkan amellerden sakının. Bazı insanların bu ayda yaptıkları bid'atlardan biri de Şaban ayının onbeşinci gecesini kutlamak; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den ve sahabeden nakledilen sahih bir rivayet olmamasına rağmen o geceye has ibadetler yapmaktır. Ümmetin geçmiş alimlerinin bu geceyi kutladığı rivayet edilmemiştir. Bu; İmam Nevevi'nin, İmam Iraki'nin, Şeyhulislam İbni Teymiyye'nin ve diğer İslam alimlerinin belirttiği gibi sonradan uydurulmuş bir iştir.

Ey Allah'ın kulları!.. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yoluna sarılın ve bu bid'atten sakının!. Çünkü yolların en hayırlısı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yoludur. Amellerin en kötüsü sonradan uydurulanlarıdır. Sonradan uydurulan her amel bid'at ve her bid'at sapıklıktır. İşitin, itaat edin ve cemaatten ayrılmayın. Şüphesiz Allah'ın eli cemaatle beraberdir.

İzzet sahibi ve çokça bağışlayıcı olan Allah'ın emrettiği gibi seçilmiş peygambere salât ve selam getirin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurur: (Muhakkak ki Allah ve melekleri peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de O'na salât ve çokça selam eyleyin.) (33/el-Ahzâb/56)


Söylentiler Karşısında İslam'ın Tutumu

Şeyh Abdurrahman es-Südeys

17.08.1422 hicri

Her ilahlık ve rabblik iddiasında bulunandan daha büyük ve çok yüce olan Allah'a hamdolsun. O, her şeyin rabbi, meliki ve mevlasıdır. Ve O, yücelerin yücesidir. Şehadet ederim ki O'ndan başka ilah yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur. Gizli ve saklıyı bilendir. Her musibetin ve her zorluğun kaldırılması kendisinden beklenendir. O'na hamdederek, O'nu her türlü eksiklikten tenzih ederim. Kainatta O'ndan başka dua edilmeye layık rabb yoktur. O'ndan başka kendisinden beklenecek bir ilah yoktur. O'ndan başka şikayetlerin iletileceği bir hakem yoktur. Ve şehadet ederim ki peygamberimiz ve önderimiz Muhammed b. Abdullah O'nun kulu ve seçilmiş elçisidir. O, Rabbinin risaletini tebliğ etmiştir. Sapmamış ve doğru yoldan ayrılmamıştır. Allah O'na, ailesine, sahabilerine ve Kıyamet Günü'ne kadar O'nun seçkin yolundan yürüyenlere salat ve çokça selam eylesin.

Bundan sonra...

Ey Allah'ın kulları! Öğütlerin en hayırlısı insanların Rabbi Allah'ın öğüdüdür. (Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size "Allah'dan korkun" diye öğütte bulunduk.) (4/en-Nisâ/131) Allah'dan hakkıyla korkun! Allah'dan hakkıyla korkmakta fitnelerden korunma ve musibetlerden kurtuluş vardır. Kays b. Habib rahimehullah şöyle der: "Takva ile fitnelerden sakının."

Ey müslümanlar!.. Allah insanoğlunu yarattığından beri kuvvetler arasında kavga vardır. İnsanlığın derinliklerini hedefleyen ve insanlığın tabiatını etkileyen bir kavga... Savaşların ve krizlerin, felaketlerin ve sıkıntıların öldürücü silahlarıyla insan bedenini hedef almasının yanında olaylar ve felaketler arasında üreyen, değişim ve farklılaşma zamanlarında çoğalan gizli bir savaş vardır. Bu savaş daha zararlı ve daha öldürücüdür. Çünkü insanın iç dünyasını, değerlerini ve gelişimini hedef alır. Bu çirkin savaşın ne olduğunu biliyor musunuz? Bu savaş söylenti savaşıdır.

Söylentiler, manevi savaşların en tehlikelisidir. Hatta en yıkıcı ve en etkilisidir. Toplumlar için tehlikeli olan bu savaş, uluslararası ve toplumsal bir tehlike sayılsa mübalağa olmaz. Bu sorun mutlaka teşhis edilmeli ve çözülmelidir. Ona karşı çıkılmalı, kökünden kazınması için gereken önem verilmeli, ondan sakındırılmalı, nedenlerini ona yol açan faktörleri ortadan kaldırmak için dayanışma içinde olunmalıdır. Böyle yapılmalıdır ki bu savaş fertlerin kurtuluşunun, toplumların güvenliği ve istikrarının, halkların ve uygarlıkların temelini ve esasını oluşturan ümmetin maneviyatını yoketmesin.

Ey müslümanlar! İnsanlık tarihini inceleyenler, söylentilerin insanın varlığıyla birlikte bulunduğunu görür. Hatta söylentiler, tarih boyunca uygarlıklar içerisinde yaşamış ve artmıştır. Söylenti, her toplum ve çevre için toplum yapısını ve gelişmeyi tehdit eden bir kaynaktır. İslam geldiğinde, söylentilere ve söylentileri yayanlara karşı toplumun fertleri arasındaki toplumsal dayanışmaya zarar veren söylentileri yaydıkları için kesin bir tavır almıştır. Hatta İslam bunu; güzel ahlaka ve değerli sıfatlara ters düşen rezil bir davranış saymıştır. Bu davranış; yüce şeriatımızın getirdiği ve teşvik ettiği birliğe, sevgi ve kardeşliğe, yardımlaşmaya ve hoşgörüye de ters düşmektedir. Söylenti; bu değerlerin yıkılmasından başka bir şey değildir.

İslam, gıybetten ve ırzlar hakkında konuşmaktan, yalandan ve iftiradan, insanlar arasında laf taşımaktan da sakındırmıştır. Söylenti, bunlardan başka bir şey değildir. İslam; dilin muhafaza edilmesini emretmiş ve sözün tehlikesine dikkat çekmiştir. İftirayı haram kılmış, söylentileri yayanları acı verici bir azapla tehdit etmiştir. (İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de acı bir azap vardır.) (24/en-Nûr/19)

İslam, haberlerin nakledilmesinde doğruluğunun araştırılmasına ve doğruluğundan emin olunmasına teşvik etmiştir. Allah Subhanehu şöyle buyurur: (Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa k
 
Üst Ana Sayfa Alt