Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Hacı Bektaşi Veli , Mevlana Celaleddin Kimdir ?

halid.bin.velid Çevrimdışı

halid.bin.velid

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Selamu aleykum

Hacı Bektaşi Veli , Mevlana kimdir bunlar yani alevi oldugu kesin bazı aleviler mevlanan bir çok kitap tahrip edildini söyleyerek ( mesnevi ) korumaya calışıyor

bende bununla ilgili döküman ihtiyacım var ( Hacı Bektaşi Veli ve Mevlana ) ilgili bilgiler lazım Allah 'ın izniyle elinde döküman vardır ahim

selamu aleykum
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Aleykum selam we rahmetullah;

İslami (Tevhidi) olmayan kaynaklarda kısaca bilgi şöyledir :


Hacı Bektâş-ı Velî حاجی بکتاش والی
haci-bektas-veli.jpg


Hācī Bektāş-ı Vālī; 1209 - 1271), Horasan Nişabur doğumludur. Asıl adı Seyid Muhammed bin Seyyid İbrahim Ata olan şair ve mutasavvıf'dır.Horasan Melametîliğinin önde gelen temsilcilerinden Yusuf Hemedani'nin öğrencisi Hoca Ahmed Yesevi tarafından kurulmuş olan Yesevîlik tarikâtınınAnadolu'daki en fa'al uygulayıcısı konumunda 13. yüzyıl Anadolu'sunun İslâmlaşma sürecine önemli katkılarda bulunarak adını “Horasan Erenleri”olarak anılan şahsiyetler arasına yazdıran, 16. yüzyılda ise Balım Sultan önderliğinde 14. ile 15. yüzyıl Azerbaycan ve Anadolu'sunda yaygınlaşmış olan Hurûfîlik akımının etkisi altında kalınmak suretiyle ibahilik, teslis (üçleme), tenasüh, ve hülul anlayışlarını da bünyesine alarak kurumsallaşan Bektaşîlik tarikâtının isim babası, Kalenderî / Haydar şeyhi, büyük Türk mutasavvıfı.
Lokman Parende'den ilk eğitimi almış ve Hoca Ahmed Yesevî (1103-1165)'nin öğretlerini takip etmişti. Ondan dolayı Yesevi'nin halifesi olarak kabul edilmektedir. Anadolu'ya geldikten sonra kısa zamanda tanınarak kıymetli talebeler yetiştirdi. Hacı Bektâş-ı Velî kendisinin de bağlı olduğu "AhilikTeşkilâtı" ile, Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde Anadolu'da sosyal yapının gelişmesinde önemli katkılarda bulunmuştur.
Velâyet-nâme-i Hacı Bektâş-ı Velî adlı eserinde Hacı Bektâş-ı Velî, sık sık Kırşehir'i ziyareti ve Ahi Evran'la yaptığı sohbetlerini anlatmaktadır.

Osmanlı Sultanları ile halk tarafından da sevildi ve hürmet gördü. Osmanlı Ordusunda yeniçeriler Bektaşîlik kurallarına göre yetiştirilirdi. Bu nedenle Yeniçerilere tarihte Hacı Bektâş-ı Velî çocukları da denirdi. Ocağın banisi Hacı Bektâş-ı Velî olarak kabul edilirdi. Seferlere giderken yanlarında daimâ Bektaşî dede ve babaları eşlik ederlerdi. Bugün Balkanların her köşesine Bektaşîliği yeniçeriler taşımıştır. Bu Hacı Bektâş-ı Velî'nin sohbetlerini takip ederek onun tarikâtına bağlananlara ise "Bektaşî" adı verildi.
Hayatının büyük bir kısmını Sulucakarahöyük’te (Hacı bektaş) geçiren Hacı Bektâş-ı Velî, ömrünü de burada tamamlamıştır. Mezarı, Nevşehir iline bağlı Hacıbektaş ilçesinde bulunmaktadır.

Velâyet-nâme'nin içeriği


Ölümünden birkaç yüzyıl sonra bir Bektaşîdervişi tarafından yazılmış olduğu tahmin edilmektedir. Hacı Bektaş hakkında bilinen her türlü bilgi ve rivayetten oluşur, asırlar boyunca ağızdan ağıza tekrarlanan tarihî olaylarla, Hacı Bektaş-ı Veli'nin mucizeleri yan yanadır. Velayetnâme'de yazan olayların doğruluğu her Bektaşî tarafından kabul edilir. Osmanlı döneminde her tekkede bir kopyası bulunduğu için günümüze Türkiye'de, Türkiye dışındaki bazı önemli kütüphanelerde Anadolu'dan Balkanlara kadar Bektaşiliğin yayıldığı alanlarda ve şahısların ellerinde birçok nüshası bulunmaktadır. Ancak bunların içinde yazarının kaleminden çıkmış veya yazıldığı döneme ait bir nüshaya henüz rastlanmamıştır. Hacı Bektâş-ı Velî Dergâhı'nın kütüphanesinde mevcut 16. yüzyılda kaleme alındığı tahmin edilen Velayetname nüshaların hemen hepsi 17. yüzyıl ve sonrasına aittir. Bu nüshalar Bektaşî dervişleri tarafından kopyalanmıştır. Eserin mensur manzum ve karışık olmak üzere üç tip nüshası vardır.(Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, cilt 14 sayfa 471- 472)



Mevlânâ Celâleddîn-î Belhî Rûmî مولانا جلال الدین محمد رومی

898991.jpg


Mevlānā Celāleddīn Muhammed Rūmī (30 Eylül 1207, Belh- 17 Aralık 1273, Konya), İslam ve tasavvuf dünyasında tanınmış, şâir ve düşünce adamıdır. Tasavvufta Mevlevî yolunun öncüsüdür. Mevlana portresini ve Mevlana Türbesini ilk defa yaptıran Prenses Gürcü Hatun ile yakın dosttur. Bilinen tek Mevlânâ portresinin ve Mevlânâ türbelerinin ortaya çıkışı bu şekilde olmuştur. Bilinen tek Mevlânâ portresinin ve Mevlânâ türbelerinin ortaya çıkışı bu şekilde olmuştur.

Mevlânâ Horasan'ın Belh yöresindeki Vahş (Farsça:وخش; Tacikçe: Вахш) kasabasında (bugün Tacikistan sınırları içinde) doğmuştur. Annesi, Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun; babaannesi, Harezmşahlar hanedanından Türk Prensesi, Melîke-i Cihan Emetullah Sultan'dır.
Babası, Sultânu'l-Ulemâ (Alimlerin Sultânı) unvanı ile tanınmış, Muhammed Bahâeddin Veled; büyükbabası, Ahmed Hatîbî oğlu Hüseyin Hatîbî'dir. Babasına Sultânu'l-Ulemâ (Alimlerin Sultânı) unvanının verilmesini kaynaklar Türk gelenekleri ile açıklamaktadır. (Midhat Bahari BEYTUR, Divan-ı Kebir'den Seçme Şiirler, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1965, C.l/s.17).


Etnik kökeni tartışmalı olup; Fars, Tacik veya Türk olduğu yönünde görüşler mevcuttur.
Mevlânâ Celâleddin-î Rûmî (Rûmî adı, Anadolu'ya yerleşip orada yaşadığı için -o dönemde Anadolu'ya Diyarı-ı Rum deniliyordu-; "Efendimiz" manasına gelen Mevlânâ ise, kendisine karşı duyulan büyük saygının belirtisi olarak verilmiştir), dönemin İslâm kültür merkezlerinden Belh kentinde hocalık yapan ve Sultan-ül Ulema (Alîmlerin Sultânı) lakabıyla anılan Bahaeddin Veled'in oğludur. Mevlânâ, babası Bahaeddin Veled'in ölümünden bir yıl sonra, 1232 yılında Konya'ya gelen Seyyid Burhaneddin'in mânevi terbiyesi altına girmiş ve dokuz yıl O'na hizmet etmiştir. 1273 yılında vefat etmiştir.

Harzemşahlar hükümdarları Bahaeddin Veled'in halk üzerindeki etkisinden her zaman tedirgin olmuştu; çünkü o, insanlara son derece iyi davranır, ayrıca onlara her zaman anlayabilecekleri yorumlar getirir, derslerinde kesinlikle felsefe tartışmalarına girmezdi. Söylenceler, Bahaeddin Veled ileHarezmşahlar hükümdarı Alaeddin Muhammed Tökiş (ya da Tekiş) arasında geçen bir olaydan söz eder: Bahaeddin Veled bir gün dersinde, felsefeye ve felsefecilere şiddetle çatmış, onları İslâm dininde var olmayan şeylere (bid'at) uğraşmakla suçlamıştı. Ünlü İslâm felsefecisi Fahrettin Razî buna çok kızdı ve onu Muhammed Tökiş'e şikayet etti. Hükümdar, Razî'yi çok sayar ona özel olarak itibar ederdi. Razi'nin uyarıları ve halkınBahaeddin Veled'e gösterdiği ilgi ve saygı bir araya gelince, kendi yerinden kuşkuya düşen Tökiş,Sultanü'l Ulemaya şehrin anahtarlarını göndererek şöyle dedirtti:Şeyhimiz eğer Belh ülkesini kabul ederse bugünden itibaren padişahlık, topraklar ve askerler onun olsun bana da başka bir ülkeye gitmem için müsaade etsin.Ben de oraya gidip yerleşeyim,çünkü bir ülkede iki padişahın bulunması doğru değildir.Allah'a hamdolsun ki ona iki türlü saltanat verilmiştir.Birincisi dünya ikincisi ahiret saltanatıdır.Eğer bu dünya saltanatını bize verip ondan vazgeçselerdi,bu çok geniş bir yardım ve büyük lütuf olacaktı.Baha Veled Hazretleri de :İslam sultanına selam söyle bu dünyanın fani ülkeleri,askerleri,hazineleri,taht ve talihleri padişahlara yaraşır biz dervişiz bize ülke ve saltanat uygun düşmez dedi ve ayrılmaya karar verdi.Sultan çok pişman olsa da Baha Veled'i kimse ikna edemedi. (1212 ya da 1213)




    • Nişapur kentinde ünlü şeyh Ferîduddîn-i Attâr onları karşıladı. Aralarında önemli konuşmalar geçti. Küçük Celâleddîn de bu konuşmaları dinliyordu.Attâr, Esrarname (Sırlar Kitabı) adlı ünlü kitabını Celâleddîn'e hediye etti ve yanlarından ayrılırken küçük Celaleddin'i kastederek, yanındakilere "bir deniz bir ırmağın ardına düşmüş gidiyor" dedi. Bahaeddin Veled'e de, "umarım yakın bir gelecekte oğlunuz alem halkının gönlüne ateş verecek ve onları yakacaktır" diye bir açıklama yaptı (Mevlânâ Esrarname 'yi her zaman yanında taşımış, Mesnevî'sinde Attâr'dan ve onun kıssalarından sık sık söz etmiştir).
Kafile, Bağdat'ta üç gün kaldı; sonra hac için Arabistan'a yöneldi. Hac dönüşü, Şam'dan Anadolu'ya geçti veErzincan, Akşehir, Larende'de (günümüzde Karaman) konakladı. Bu konaklama, yedi yıl sürdü. On sekiz yaşına gelmiş olan Celalettin, Semerkandlı Lala Şerafettin'in kızı Gevher Hatun ile evlendi. Oğulları Mehmet Bahaeddin (Sultan Veled) ile Alaeddin Mehmet, Larende'de doğdular. Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat, sonunda Bahaeddin Veled'i ve Celâleddîn'i Konya'ya yerleşmeye razı etti. Onları yollarda karşıladı. Altınapa Medresesi'nde konuk etti. Başta hükümdar olmak üzere saray adamları, ordu ileri gelenleri, medreseliler ve halk, Bahaeddin Veled'e büyük bir saygıyla bağlanıyor, müridi oluyordu. Bahaeddin Veled 1231'de Konya'da öldü ve Selçuklu Sarayı'nda gül bahçesidenilen yere defnedildi. Hükümdar yas tutarak bir hafta tahtına oturmadı. Kırk gün, imarethanelerde onun için yemek dağıtıldı. Bu Mesnevî'si de böylece sona ermiş oldu.

Babasının ölümünden sonraki dönemi

Babasının vasiyeti, sultanın buyruğu ve Bahaeddin Veled'in müritlerinin ısrarlı ricaları sonucu Celâleddîn babasının yerine geçti. Bir yıl süreyle dersleri, vaazları ve fetvaları o verdi. Sonra, babasının öğrencilerinden Tebrizli Seyhit Burhaneddin Muhakkik Şems-î Tebrizî ile buluştu. Tebrizli olduğu için [Tebrizli] diye anılan Burhaneddin, Konya'daki bu buluşmada genç Celâleddîn'i o çağda geçerli olan bütün İslam bilim dallarından sınava soktu. ve gösterdiği başarıdan sonra "bilgide eşin yok; gerçekten seçkin bir ersin. Ne var ki, baban hal ehli (gönül ve ruh adamı) idi; sen kal ehlisin (söz adamı). Kal'i bırak, onun gibi hal sahibi ol. Buna çalış, ancak o zaman onun gerçek varisi olursun, ancak o zaman Güneş gibi alemi aydınlatabilirsin" dedi (Sultan Veled (Mevlânâ'nın oğlu) ünlüİbtidaname (Başlangıç Kitabı) adlı kitabında olayı böyle anlatır). Bu uyarıdan sonra, Celâleddîn 9 yıl boyunca Burhaneddin Muhakkik Tebrizi'ye müritlik etti, seyr-û sülûk denen tarikât eğitiminden geçti. Halep ve Şam medreselerinde öğrenimini tamamladı, dönüşte Konya'da hocası Tebrizi'nin gözetiminde art arda üç kez çile çıkarttı, riyazete (her tür perhiz) başladı. Hocası artık Kayseri'ye dönmek istiyor, Celâleddîn onu bırakmıyordu. Günün birinde Tebrizi, öğrencisinden habersiz yola çıktı ama yolda atı tökezleyip düşünce ayağı incindi. Dönüp Konya'ya geldi ve Celâleddîn'e "neden beni bırakmıyorsun?" diye sordu. O da hocasına "neden gitmek istiyorsun?" dedi. Tebrizi bu soruya şu yanıtı verdi: "Buraya güçlü bir gönül aslanı yöneldi, sana gelecek. Ben de bir din aslanıyım. Biz birbirimizle geçinemeyiz, birbirimize ağır geliriz". Bu açıklamadan sonra Tebrizi, Kayseri'ye gitti ve 1241'de orada öldü. Celâleddîn, Konya'ya yönelen o gönül aslanını bir süre bekledi. Ne var ki, hocasını unutamıyordu. Bütün kitaplarını ve ders notlarını topladı. Fihi-Ma Fih (Ne Varsa İçindedir) adlı yapıtındaki açıklamalarında sık sık hocasından alıntılar yaptı. Beş yıl boyunca medrese fıkıh ve dinbilim okuttu, vaiz ve irşatlarını sürdürdü

 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt