Z
Çevrimdışı
Haset (Kıskançlık)
Kalbin hastalıklarından biri de hased (kıskançlık) tır.
Bazıları, hased'i; "zenginlerin iyi durumunu bilmenin sebep olduğu bir eziyettir" diye tanımlar. Erdemli insanın hased etmesi caiz değildir. Çünkü erdemli insan, güzel olan yolu izler.
Kimileri de hasedi; kıskanılan kişiden nimetin yok olmasını arzu etmektir, diye tanımlar. Habuki kıskanan kişi, yok olmasını arzu ettiği nimetin benzerine sahip de olmaz.
Ama "imrenmek" (gıpta) bunun zıttıdır. Çünkü gıpta edilen kişiden nimetin yok olmasını arzu etmeden benzer nimete sahip olmayı arzu etmektir.
Gerçek şu ki, hased etmek, hased edilen kişinin sahip olduğunu, gördüğü güzel durumunu çekememek ve buğzetmektir. İki türlü olur:
1 - Hased edilen kişinin tümden nimet sahibi olmasını çekememek. Kötü olan hased budur.
Hased eden kişi bundan rahatsız olunca, kıskandığı kişinin söz konusu şeylere sahip olmasından üzüntü ve eziyet duyar. Bu da kalbinde bir hastalık olur.
Kıskandığı nimetin yok olmasıyla kendisi bir yarar sağlamasa da, o nimetin yok olmasından zevk alır. Kıskanmaktan bütün kazancı, eziyet veren hastalıktan kurtulmuş olmasıdır. Halbuki o hastalık, ancak kendisinin kıskançlığı terketmesiyle, yani bu durumdan rahatsızlık duymayı bırakmasıyla olur. Aksi halde ağrı kesici verilerek tedavi edilen hastaya benzer. Çünkü kulun üzerinde Allah'ın nimetinin varlığını çekememesi, bir hastalıktır.
Haset edilen kişi, sahip olduğu nimeti yitirse bile, ondan daha büyüğüne tekrar sahip olabilir. Hatta benzerleri de o nimetin benzerlerine sahip olabilirler.
Haset eden kişinin belirli bir şeyde belli bir amacı yoktur. Ama kişilere nimetin verilmesinden rahatsız olmaktadır.
Onun için biri:
" Haset, nimetin yok olmasını temenni etmektir, başkasında nimetin bulunmasından hoşlanmayan kişi, kalbi ile nimetin yok olmasını arzu ediyor demektir" der.
2 - Haset eden kişi, haset ettiği kişinin kendisinden üstün olmasını çekememekte, kendisi onun gibi veya ondan üstün olmak istemektedir. Bu da bir haset olmakla beraber, ona gıpta (imrenme) denir.
İbni Mes'ud ve İbni Ömer'den rivayet edilen hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buna da haset adını vermiştir:
"Ancak iki şeyde haset olur; Birine Allah bilgi (hikmet) vermiş, onunla hüküm verir ve başkalarına öğretir, birine de Allah'ın mal vermiş ve hak yolunda onu sarfetmesini sağlamıştır. Bu iki kişiye haset edilir." (Buhârî (1/165), Müslim (1/559), İbn Mâce (2/1407) Ahmed (1/385)
İbni Mesud, bu lafızlarla rivayet eder.
İbn Ömer ise, şu lafızlarla rivayet eder:
" Allah birine Kur'an'ı verir, o da gece gündüz onunla meşgul olur, birine de Allah mal verir, o da gece gündüz ondan hak yolunda infak eder". (Buhârî (13/502), Müslim (1/558), İbn Mâce (2/1408) Ahmed (2/9)
Buhârî bunu Ebu Hureyre'nin sözleriyle şöyle rivayet eder:
" İki şey dışında haset olmaz; Birine Allah Kur'an'ı verir, o da gece gündüz onu okumakla meşgul olur. Bir adam bunu duyunca, keşke bu adama verildiği gibi bana verilseydi ve ben de onun amel ettiği gibi bununla amel etseydim, der. Allah birine de malı verir, o da hak yolunda harcar, bir adam bunu görünce, keşke bu adama verildiği gibi bana da verilseydi ve onun harcadığı gibi ben de harcasaydım, der." (Buhârî (9/73), Ahmed (2/479)
Haset, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in bu iki yer dışında yasakladığıdır. Bu iki yerde olan kıskanmaya gıpta etmek (imrenmek) derler. O da başkasının durumunu beğenmek ama kendisinden üstün olmasından hoşlanmamaktır.
Allah'ın nimet vermesini sevdiği halde buna niçin haset denilmiştir? denilebilir. Cevap olarak şöyle denilmiştir:
Bu sevgide hareket noktası, nimetin başkasına verildiğini görmekle beraber başkasının kendisinden üstün olmasından hoşlanmamaktır. Başkası olmasaydı, bunu kendisi de sevmeyecekti. Bu işin hareket noktası, başkasının kendisinden üstün olmasından hoşlanmamak olunca, ona da haset denilmiştir. Çünkü ardından sevmenin geldiği bir hoşnutsuzluktur. Ama insanların sahip olduğu şeylere iltifat etmeden Allah'ın kendisine nimet vermesini istemek, hiçbir şekilde haset değildir.
Onun için genellikle insanlar gıpta diye adlandırılan bu ikinci tür haset hastalığına yakalanırlar. Buna rekabet de denilebilir ve iki taraf, biri diğerinin kendisinden üstün olmasını sevmediği için sevilen ve övülen bir şeyi elde etmekte rekabet edebilirler. Tıpkı iki yarışmacının diğerini geçmek istemesi gibi. Yarışmak, kötü bir şey değildir, aksine hayır işlerde övülen ve teşvik edilen bir şeydir.
Yüce Allah buyurur:
"İyiler, şüphesiz, nimet içinde ve tahtlar üzerinde etrafı seyrederler. Onları, yüzlerindeki nimet pırıltısından tanırsın. Sonunda misk kokusu bırakan, ağzı kapalı saf bir içecekten içerler. İyi şeyler için yarışanlar, bunun için yarışsınlar." (83 Mutaffifin/22-26)
Kalbin hastalıklarından biri de hased (kıskançlık) tır.
Bazıları, hased'i; "zenginlerin iyi durumunu bilmenin sebep olduğu bir eziyettir" diye tanımlar. Erdemli insanın hased etmesi caiz değildir. Çünkü erdemli insan, güzel olan yolu izler.
Kimileri de hasedi; kıskanılan kişiden nimetin yok olmasını arzu etmektir, diye tanımlar. Habuki kıskanan kişi, yok olmasını arzu ettiği nimetin benzerine sahip de olmaz.
Ama "imrenmek" (gıpta) bunun zıttıdır. Çünkü gıpta edilen kişiden nimetin yok olmasını arzu etmeden benzer nimete sahip olmayı arzu etmektir.
Gerçek şu ki, hased etmek, hased edilen kişinin sahip olduğunu, gördüğü güzel durumunu çekememek ve buğzetmektir. İki türlü olur:
1 - Hased edilen kişinin tümden nimet sahibi olmasını çekememek. Kötü olan hased budur.
Hased eden kişi bundan rahatsız olunca, kıskandığı kişinin söz konusu şeylere sahip olmasından üzüntü ve eziyet duyar. Bu da kalbinde bir hastalık olur.
Kıskandığı nimetin yok olmasıyla kendisi bir yarar sağlamasa da, o nimetin yok olmasından zevk alır. Kıskanmaktan bütün kazancı, eziyet veren hastalıktan kurtulmuş olmasıdır. Halbuki o hastalık, ancak kendisinin kıskançlığı terketmesiyle, yani bu durumdan rahatsızlık duymayı bırakmasıyla olur. Aksi halde ağrı kesici verilerek tedavi edilen hastaya benzer. Çünkü kulun üzerinde Allah'ın nimetinin varlığını çekememesi, bir hastalıktır.
Haset edilen kişi, sahip olduğu nimeti yitirse bile, ondan daha büyüğüne tekrar sahip olabilir. Hatta benzerleri de o nimetin benzerlerine sahip olabilirler.
Haset eden kişinin belirli bir şeyde belli bir amacı yoktur. Ama kişilere nimetin verilmesinden rahatsız olmaktadır.
Onun için biri:
" Haset, nimetin yok olmasını temenni etmektir, başkasında nimetin bulunmasından hoşlanmayan kişi, kalbi ile nimetin yok olmasını arzu ediyor demektir" der.
2 - Haset eden kişi, haset ettiği kişinin kendisinden üstün olmasını çekememekte, kendisi onun gibi veya ondan üstün olmak istemektedir. Bu da bir haset olmakla beraber, ona gıpta (imrenme) denir.
İbni Mes'ud ve İbni Ömer'den rivayet edilen hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buna da haset adını vermiştir:
"Ancak iki şeyde haset olur; Birine Allah bilgi (hikmet) vermiş, onunla hüküm verir ve başkalarına öğretir, birine de Allah'ın mal vermiş ve hak yolunda onu sarfetmesini sağlamıştır. Bu iki kişiye haset edilir." (Buhârî (1/165), Müslim (1/559), İbn Mâce (2/1407) Ahmed (1/385)
İbni Mesud, bu lafızlarla rivayet eder.
İbn Ömer ise, şu lafızlarla rivayet eder:
" Allah birine Kur'an'ı verir, o da gece gündüz onunla meşgul olur, birine de Allah mal verir, o da gece gündüz ondan hak yolunda infak eder". (Buhârî (13/502), Müslim (1/558), İbn Mâce (2/1408) Ahmed (2/9)
Buhârî bunu Ebu Hureyre'nin sözleriyle şöyle rivayet eder:
" İki şey dışında haset olmaz; Birine Allah Kur'an'ı verir, o da gece gündüz onu okumakla meşgul olur. Bir adam bunu duyunca, keşke bu adama verildiği gibi bana verilseydi ve ben de onun amel ettiği gibi bununla amel etseydim, der. Allah birine de malı verir, o da hak yolunda harcar, bir adam bunu görünce, keşke bu adama verildiği gibi bana da verilseydi ve onun harcadığı gibi ben de harcasaydım, der." (Buhârî (9/73), Ahmed (2/479)
Haset, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in bu iki yer dışında yasakladığıdır. Bu iki yerde olan kıskanmaya gıpta etmek (imrenmek) derler. O da başkasının durumunu beğenmek ama kendisinden üstün olmasından hoşlanmamaktır.
Allah'ın nimet vermesini sevdiği halde buna niçin haset denilmiştir? denilebilir. Cevap olarak şöyle denilmiştir:
Bu sevgide hareket noktası, nimetin başkasına verildiğini görmekle beraber başkasının kendisinden üstün olmasından hoşlanmamaktır. Başkası olmasaydı, bunu kendisi de sevmeyecekti. Bu işin hareket noktası, başkasının kendisinden üstün olmasından hoşlanmamak olunca, ona da haset denilmiştir. Çünkü ardından sevmenin geldiği bir hoşnutsuzluktur. Ama insanların sahip olduğu şeylere iltifat etmeden Allah'ın kendisine nimet vermesini istemek, hiçbir şekilde haset değildir.
Onun için genellikle insanlar gıpta diye adlandırılan bu ikinci tür haset hastalığına yakalanırlar. Buna rekabet de denilebilir ve iki taraf, biri diğerinin kendisinden üstün olmasını sevmediği için sevilen ve övülen bir şeyi elde etmekte rekabet edebilirler. Tıpkı iki yarışmacının diğerini geçmek istemesi gibi. Yarışmak, kötü bir şey değildir, aksine hayır işlerde övülen ve teşvik edilen bir şeydir.
Yüce Allah buyurur:
"İyiler, şüphesiz, nimet içinde ve tahtlar üzerinde etrafı seyrederler. Onları, yüzlerindeki nimet pırıltısından tanırsın. Sonunda misk kokusu bırakan, ağzı kapalı saf bir içecekten içerler. İyi şeyler için yarışanlar, bunun için yarışsınlar." (83 Mutaffifin/22-26)