Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale İHTİLAF VE MUHALEFET..

F Çevrimdışı

Fuad

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
İHTİLÂF VE MUHALEFET

Üzüntü ile belirtmek gerekir ki -özellikle çağımızda- dünya Müslümanlarına (aynı zamanda mü'minlere) birçok ahlak hastalıkları bulaşmıştır. Üstelik bu hastalıklar, komplikasyonlara yol açmış, türlü türlü şekillerde ortaya çıkmıştır. Müslümanlar (ve mü'minler) gerek dini, gerekse dünyevi konularda o kadar çok ihtilâf içindedirler ki doğrusu onların halâ varlıklarını sürdürüyor olmalarına şaşmamak mümkün değildir.
Bu anlaşmazlıkların elbette ki çok kötü sonuçlar verdiği inkâr edilemez bir gerçektir. İslâm'ın mensuplarını parçalamış, onların birlik ve düzenini alt üst etmiş bulunan bu tehlikeli sonuçlara rağmen eğer bugün dünya üzerinde halâ yaşıyor olduklarını görüyorsak bu, esasen İslâm'ın ne kadar güçlü bir din olduğunu kanıtlamaktadır. Hiç şüphe etmemek gerekir ki bu direnç Allah'ın yüce kitabı ve Rasulullah'ın tertemiz sünneti sayesinde kendini gösterebilmiştir. Bu önemli ilgiyle hatırlatmak gerekir ki her şuurlu Mü'min, -asla yok olmayacak- bu iki kaynaktan fışkıran nuru yaymak ve dünya insanlarını bunlarla aydınlatmak, onları bu iki kaynak etrafında toplamak üzere bütün gücünü ortaya koymalıdır.
İslam ümmetine, tarih boyunca musallat olmuş toplumsal ahlâk hastalıklarının en tehlikeli türü, hiç şüphesiz anlaşmazlıktır. Bu hastalık, çağımızda oldukça tehlikeli düzeylerde ve kronik biçimde seyrini devam ettirmektedir. Bu hastalığa, Müslümanların (ve mü'minlerin) yaşadığı hemen her ülkede, her şehirde, her köyde, her mahallede, her teşkilatta ve her toplantıda rastlamak mümkündür. Öyle ki bu hastalığın bulaşmadığı hemen hiçbir fert kalmamıştır.
Şimdi kendimize bazı sorular yöneltmeliyiz;
Bu hastalığın temel sebepleri nelerdir? Müslümanlar (hele mü'minler), neden birbirlerinin yakasına düşmüşlerdir? İnançta, düşüncede, zevkte, iş ilişkilerinde, dosta düşmana bakış açısında, özetle hemen her hususta neden Müslümanların arasında uçurumlar doğmuştur? Allah'a, aynı kitaba ve Onu tebliğ eden peygambere inandıklarını ileri süren bu yüz milyonlarca insan, neden öbek öbek ayrılmış, birbirlerine cephe almışlardır? Üstelik Allah Teâlâ, onları defalarca birlik ve beraberliğe davet etmiş, ayrılıktan sakındırmıştır. Müslümanların (eğer haberdar iseler) bugün tek şansı, Kitap ve Sünnetin halâ mevcut bulunuyor olmasıdır. Bunun yanı sıra çok küçük, ancak hayırlı bir azınlığın da Müslümanları anlaşmaya ve İslâmca yaşamaya davet ediyor olmasıdır. (İşte bunlar mü'minlerdir)
Oysa Allah'ın kitabı, şirkten sonra İslâm'ın mensuplarını en çok sakındırdığı tehlike tefrikadır, (yani ihtilaftır). Anlaşmazlığın bulaştığı hiçbir millet yoktur ki perişanlığa uğramamış ve ortadan silinmemiş olsun. Günümüze kadar, tarih sahnesine çıkmış, imparatorluklar ve medeniyetler kurmuş nice kavimler, nice ümmetler, dış güçlerin saldırısından çok kendi aralarında uzlaşamadıkları için günün birinde yok olup gitmişlerdir. Bunun en canlı örneği, bugün mirası üzerinde yaşadığımız Osmanlı Devleti'dir.
Müslüman (hatta mü'min) kılığına giren Balkan Yahudilerinin kurduğu İttihat ve Terakki Partisi bu cihan devletini yıkmak için halkı birbirine düşürmekten daha kolay bir yol tespit etmemiştir. Gaflet karanlığı içinde yaşayan bizden yukarıya doğru ikinci kuşak ise, bu oyunun farkında olamamıştır.
Her şeye rağmen bugün dünya üzerinde «Ben Müslümanım», yani sözde mü'minim diyen ve -ne kadar yanlış bir çizgide olursa olsun- İslam'a olan mensubiyeti ile gurur duyan yüz milyonlarca insan vardır. Ne yazık ki bu büyük kitle önemli davalar etrafında birleşememektedir. Bu davaların en hayati önem taşıyanı ise hiç şüphesiz «İslam Birliği» davasıdır. Bu yüce ve mukaddes davanın önündeki en büyük engel de İslâm'a mensup kitlelerin, yaşadığı yoğun ihtilâflardır. Dolayısıyla bu kalabalıkların ilk adımda çaresini aramak ve bulmak zorunda oldukları en büyük engel uzlaşmazlıktır.
Uzlaşmazlık kavramı üzerinde hepimizin yoğunlaşması bugün için kaçınılmaz bir zarurettir. Yaşadığımız anlaşmazlıkların ve kavgaların hiç değilse en aza indirilmesi yolunda her mü'min, (hatta her Müslüman) bir şeyler yapmak zorundadır. Özellikle alimlerin, aydınların, eğitimcilerin ve zenginlerin bu konuda taşıdığı sorumluluk çok daha büyüktür.
Müslümanlar arasında eskiden beri yaşanan anlaşmazlıkların giderilmesi, bu yüzden vaktiyle patlak vermiş ve yaralar açmış olayların izlerinin silinmesi, genel anlamda barış ve huzur ortamının yeniden yapılandırılması gibi birtakım ön hazırlıklar bu konuda çok büyük önem taşımaktadır.
Tabiatıyla bu ön hazırlıkların yapılabilmesi için kaliteli bilgilerle donanmış yetenekli ve cesur ilim adamlarına ve mürşitlere ihtiyacımız vardır. Bu konuda verilecek hizmetler için isabetli stratejilerin belirlenmesi de hayati önem taşımaktadır. Bu konuda kullanılacak üslup ve yaklaşımlar, başarıyı çabuklaştıracak ve yoldaki tehlikeleri azaltacak üstün niteliklerde olmalıdır.
Çünkü bugün «Müslümanım» demesine rağmen İslam'la hemen hiçbir ilişkisi bulunmayan yüz milyonlarca insan dünya üzerinde yaşamaktadır. Dolayısıyla bu insanları doğru çizgiye çekmek için neler yapılmalıdır? Sorusuna çok isabetli cevaplar bulmalıyız. Konumuzla ilgili olarak bu nokta, hemen hemen bütün meselelerin önüne çıkmaktadır.
Evet kendini mü'min sanan ancak gerek inanç, gerekse amel bakımından İslâm'la hemen hiçbir ilişkisi bulunmayan yüz milyonlarca Müslüman karşısında, (azınlıktaki müminler) gerçekten ne yapmalıdırlar? Umutlarını mı kesmelidirler, bunların karşısında İslam'ın vazgeçilmez değerlerinden ödün vermek pahasına onlarla kesin biçimde anlaşma yoluna mı gitmelidirler, yoksa uzun vadede ancak gerçekleşebilecek hedef için şimdilik geçici olarak mü'min kisvesindeki müslüman kalabalıklarla uzlaşıp çalışmaları zamana mı yaymalıdırlar?
İşte karşımıza -bizi köşeye sıkıştıran- bu çok önemli sorular çıkmaktadır. Öncelikle bu sorulara cevap bulmaya çalışarak Müslümanlar arasında sürüp giden ihtilaflar için çözüm arayışlarına girmemiz gerekmektedir.
Ayrıca bilmeliyiz ki bu davayı görüşmeye açmış, dünyada dağınık ve küçük bir mümin topluluk olmamıza rağmen asla yalnız değiliz. Bugün dünya müslümanlarının dertlerini dert edinmiş, İslam birliği için çalışan, didinen, malını ve canını ortaya koyan binlerce mümin daha vardır. Bu, bizim için büyük bir teselli ve moral kaynağıdır. Umulur ki öncelikle gerçek İslam alimleri, yukarıda yöneltilen üç soru üzerinde yoğunlaşmaya başlar ve hayırlı adımların ilki böylece atılmış olur.

FERİD AYDIN
 
Üst Ana Sayfa Alt