Çevrimdışı
بسم الله الرحمن الرحيم
Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh.Değerli ve aziz kardeşlerim; 10 Ağustos’tan bu yana yurt dışında olduğum için yazılarıma; yoğun programlarım sebebiyle ara vermek zorunda kaldım.
Evet, biliyorum gündemimiz çok sıcak ve de çok tehlikeli olaylara gebe; ama bu ümmet bu imtihanları geçemeden kendine gelemeyecek: Başımıza gelenler ellerimizle yaptıklarımız sebebiyledir. Kalplerimizi tevhidle ve ellerimizi salih amelle temizlemek zorundayız.
Ümmeti aldatan ideolojileri ve hareketleri tanımamız; bu ümmetin mümince Kur’an’a ve Sünnet'e dönmesiyle mümkün olacaktır. Müslümanlara kafirlerce rahat verilmeyen bir dünyada, kâfirlere de rahatın olmaması gerektiğine iman ettiğimiz gün, zafer Allah’ın izniyle bizim olacaktır.
Suriye’deki Batınî Mecusi ve Fatımî savaşının asıl amacı; Kur’an’ı ve Sünneti akidesinde ve fıkhında esas alan “Ümmet”in belini kırmak ve Mecusi devletini yeniden kurmak ve bizden intikam almaktır. Bunun için bütün Batılı ve doğulu kâfirler Suriye üzerinde Moğolluklarını ve haçlılıklarını bize gösterdiler. Safevî Devleti ve Safevîlik ideolojisi ölmedi dimdik ayakta yaşıyor.
Mısır’da olanlar, kesinlikle aynı oyunun bir diğer halkasıdır. Asıl burada kendilerini sorgulamaları gereken, ümmetin güzel ve halis hasletlerini Demokrasi denen küfr sistemi adına harcayanlardır.
Türkiye’deki son maskaralıklar ise maalesef demokrasinin şirinliğinden yararlanma ve demokrasinin pekişmesi için yapılan eylemlerdir. Zamanında bu ümmeti aldatan fıkıhsız, akidesiz önderler, şimdi afferdersiniz artisitlik yapıyorlar ve içi boş, kof ve anlamsız şeylerle ümmete verdikleri akidevi zararı telafi etmek istercesine ona ve buna kibarca (!)sövüyorlar sanki bu bir marifetmiş gibi kan mevsiminde güle oynaya nutuk atıyorlar.
Küfr, rengini islam’ın rengine boyadı, Fatımîlik ve Safevîlik; Ümmet adına oradan buradan başını kuzgunca kaldırıp İsrail’i yok edeceğini söylüyordu. Ama yok ettikleri bizim vatanımız yok ettikleri bizim gençliğimiz.
Buna biz çocukluğumuzda “oyun bozanlık” derdik. Oyun bozanlar, bizi “Ümmet” ve “vahdet” safdilliği ile güzelce -bağışlayın beni- bir kazığa (!) oturtular; İsrail ve Hizbullat kazığı..
İşte oyundan böyle çıkılır. Ama kendi oyununu oynayan ve bizi de kendine alet eden bir ahmak devlet; “gerekirse bütün Ortadoğu’yu ateşe veririz, her taraf ateş olur” demekle, acaba İsrail’den ve Amerika’dan daha mı az zalim olduğunu söylüyordu?
Neden Ortadoğu da İsrail değil? Neden her hangi bir kafir beldesi, değil de Ortadoğu? (!),neden İran değil de Hicaz ve Şam beldesi?
Hizbullah diye kendini adlandıran Batınî Fatmî Devleti, nasıl BM ordusunu Güney Lübnan’a sokmak için oyundan çıkma taktikleri oynadıysa, İran da bu gün aynı taktikle kafir ordularının Suriye’ye çullanmasına zemin hazırlamıştır. ABD, Suriyeli muhaliflerin gözlerinin elâsına hayran olduğu için müdahaleye hazırlanmıyor. Afganistan’ı ve Irak’ı Amerika’ya kim peşkes çekmişse, Suriye’yi de onlar peşkeş çekiyor. Burada Türkiye Müslümanca bir tavır alacak mı, sanmıyorum.
Türkiye de Müslümansak ve Müslüman olacaksak; önce ABD ve ortakları olan kâfirlerin Afganistan’dan çekilmesini istemek ve bütün İslami cemaatleri (Taliban ve eş-Şebab gibi ) devlet olarak tanımalıyız.
İşte o zaman Mursi’ye oyun oynayanları ve kabrinden dirilen Firavunla işbirliği yapanların emellerini kursaklarına gömmüş oluruz.
Mursi salvolarını kim bize yutturuyorsa, bilsin ki bunlar siyasî yatırmından başka bir şey değildir. Asıl Müslümanlık Taliban’ı ve eş-Şebab’ı devlet olarak tanıyıp Müslüman olduğunu ortaya koymak ve onların kanlarının asla İhvan’ının kanından ucuz olmadığını “ameliyle şehadet” ispat etmektir. Demokrasi içinde demokrasinin meşruluğunu ispata çalışanların kanları, İslam içinde kalıp İslam’ın izzeti için savaşanların kanlarından daha aziz değildir.
Erdoğan, Ümmete kof umutlar aşılarsa, bunun bedelini ağır öder. Küffar ve düşman onun bu kadarcık Müslümanlığından da razı değildir, bunu unutmamalı. Elinde bu fırsat varken, bunu değerlendirmelidir. Sıra bir sonraki iktidarda Erdoğan’a gelecek o zaman vakit bu dediklerimizi yapması konusunda çok geç olabilir.
İhvanı savunmak bir diğer anlamda demokrasiyi savunmak olduğunu unutmayalım. (Bu Sisi ve Siyonist kafir israil işbirliğini lanetlemediğimiz anlamına gelmemelidir. İhvan’ının bütün kadrolarını tanımış bir kimse olarak elbette onların kanını da Ümmetin kanı görüyorum ve onları katleden kafirleri telin ediyorum) İslam’ı savunmak ise Taliban ve eş-Şebab’ın ve en-Nusre’nin yanında olmak demektir.
İste Erdoğan’ın hoşuna gitsin veya gitmesin vallahi yegâne gerçek budur. Bunu bizzat hepimiz gözlerimizle göreceğiz, aksi takdirde Erdoğan da kendisini de Mursi’nin akibetinden kurtaramayacaktır. Zira Erdoğan’ın her tarafı hendekle dolu.
Böyle olmasına rağmen, Hâlâ bu ülkede Müslüman olduğunu zanneden nifak partileri ve yaltakçı münafıklar, Safevî sermayesini kursaklarındaki pisliğini kusuyorlar.
Bu zavallılar ve bu düşmanlar içerden ümmetin kalesini, bu ümmetin düşmanlarına teslim ediyorlar. Hainler demokrasi takma tahta ayağıyla mücahid kesiliyorlar. Nesebi belirsiz General Sisi denen kâfiri lanetlerlerken, Beşşar denen kafiri destekliyorlar.
Türkiye’de Kur’an’a rağmen siyaset yapan zavallı ve kıytırık İslamcı (!) partilerin çelişkisi gerçekten tam bir rezalet ve sefalet. Birisi İran’ı savunur ve Beşşar’ı kollarken, diğeri de “İhvan”ı kollarken, Afganistan’da ve Somali’de ABD’nin politikalarının suyunda yüzüyor.
Kamalak ve Partisinin İran sevdası; İran ve Şia hakkında ne kadar cahil olduklarını göstermektedir. Türkiye’de cebi boşalan İran’a yöneliyor. Bir zamanlar Kral Fehd’e ve Kazzafi’ye yöneldikleri gibi.
Demokrasi ve Beşşar yanlısı olmak ve Erbakan’ın izinde bir olmak gerçekten çok da yakışıyor bu zavallı ve aldanmış ve aldatılmış partiye.
Sandıklarına yüreklerinizi ve ellerinizi koyduğumuz Demokrasi, işte böyle binlercemizi sokaklarda doğrar ve demokrasi hatırına buna katlanırız. Onlar bize bir yıl katlanamıyorlar. Üstelik onlar gibi bizleri, biz gibi bizleri değil.
Allah gerçekleri bizlere gösteriyor. Kimsenin Allah’ın katında bir mazereti kalmamıştır. Bunu iyi görmek ve okumak zorundayız.
Ümmeti aldatanlar ve bu zavallı duruma düşürenler; Demokrasi şemsiyesi ve güvencesi altında bir Din ikame etmek mi istiyorlar. Dinlerini yıkan demokrasiden meded umuyorlar. İşte Tunus.. bizleri nifaka sokmadan ve bizleri masonlarla aynı safa çekmeden ve Rotaryenlerden ödüle mecbur etmeden mi bizleri adam yerine koyacaklarını sandınız?
Tunus’ta şimdi neyi arıyor bu zavallılar? Neyi kaybettiklerinin farkında olmadan sefil ve zelil, bir meczubun peşinde ümmetin takatını heder ediyorlar. Biz de durum çok mu iyi sanki. Ümmetin âlimlerinin İslam’a karşı verilen bu açık savaşta ne kadar geri olduklarını ve benliklerini ne kadar aşağıladıklarını Adeviye ve Nahda katliamlarında gördük.
Münafik alimleri artık tanımamız gerekiyor. İslam’ın izzetini ve Müslüman olmanın haysiyetini ayaklar altına alan müşrik ve münafık âlimler; Mısır’daki, katliamın sorumlularındandırlar. Ali Cuma ve Ahmed et-Tayyib denen zalimler bu katliamların fetvasını vermişlerdir.
Evet, bir zamanlar “el-kaide”yi lanetleyenler ve “el-kaide”den teberi edenler, bugün gerçeklerin acı yüzünü görmüşlerdir.
Acaba bu ümmet aldanışının ve aldatılmışlığının sınırını bir gün görebilecek mi?
Bırakalım bu çaresiz gösterileri de adam gibi bu dinin hakikatlerine dönelim ve bu dinin gerçek fıkhını öğrenelim.
İran ve Farisiliğin bu ümmete verdiği zararı görmeyenler, akidemize karşı bir savaşın içindedirler. Bu savaşı biz kaybettik, ama Allah yolunda savaşanlar ise kazandılar.
İnşallah yakında tekrar sizinle buluşmayı diliyor, sizleri Allah’a emanet ediyorum.
28 08.2013
Çarşamba 18:20
Mehmet Emin Akın
Moderatör tarafında düzenlendi:
