Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü İslam'i Kültürümüzü Oluşturan Kaynakların Sıhhhati ?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
E Çevrimdışı

ebu hanefi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
dinlediğim bir sohbette konusu islama ve peygamberine atılan çirkin iftiralar olan bu söyleşide anlatılan hususlar bena acaba dedirtti..size ne dedirttirecek acaba? kısaca densizlerin kime iftira attıklarından habersiz olduklarından hareketle onların bu hakaretlerinin kaynağınında yine bizim kendi içimizden çıkan islam kaynakları olduğu üzerinde önemle duruldu.üzerinden yıllar geçen bir mesele salman rüşti ve şeytanın ayetleri kitabı....adamın aldığı ya da dayandığı kitap bizim kaynaklarımızdan biri olan ibni ishak sira necm 20. ayetinin üzerinden aktarılan bir rivayet........ 2...son yaşadığımız film proveke etmek amacıyla çekilen düzeysiz ve lanet film yine bizim kaynaklarımıza dayanan hz ayşenin nişanlanma ve evlenme yaşı üzerinden konu ediliyor.peygamberimize sübyancı görüntüsü veriliyor iğrenç filmde..halbuki hz ayşe evlendiğinde 19 yaşında idi 9 değil...bu da hz esma ile hz ayşe arasında 10 yaş olduğu kesin bilinmekte ve esma 100 yaşında vefat etmiştir..hz ayşenin yaşıda esma üzerinden hesaplanınca 19 çıkıyor......3....fıkıh kitaplarında geçen bir köpeğin kabı yalamasıyla kap 7 kere yıkanıyor hatta bir de toprakla temizleniyor..eee sonra suyla temizlenen kap sonrasında bu su kullanılır içilir hükmü veriyor fıkıhçılarımız..aynı fıkıhçımız 2 bidonluk suyun içine köpek leşi düşse bu su yine temizdir diyor....eğer bunlar doğruysa bu ne perhis bu ne lahana turşusu!! ayrıca hadis kitaplarının önde gelenlerinden buharide geçen bir rivayet diyor ki hz musa ölüm meleğinin gözünü çıkarmıştır...halbu ki bu talmudda geçen bir ifadedir....hz musa nasıl azrailin gözünü çıkarır hasbinallah......bunlara bir cevap lütfen........
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
ebu hanefi;249260' Alıntı:
dinlediğim bir sohbette konusu islama ve peygamberine atılan çirkin iftiralar olan bu söyleşide anlatılan hususlar bena acaba dedirtti..size ne dedirttirecek acaba?
kısaca densizlerin kime iftira attıklarından habersiz olduklarından hareketle onların bu hakaretlerinin kaynağınında yine bizim kendi içimizden çıkan islam kaynakları olduğu üzerinde önemle duruldu.
üzerinden yıllar geçen bir mesele salman rüşti ve şeytanın ayetleri kitabı....adamın aldığı ya da dayandığı kitap bizim kaynaklarımızdan biri olan ibni ishak sira necm 20. ayetinin üzerinden aktarılan bir rivayet........

Kardeşim bu rivayetin ne olduğu hakkında bir açıklama yapmamışsın ki? değerlendirme yapabilelim.

ebu hanefi;249260' Alıntı:
2...son yaşadığımız film proveke etmek amacıyla çekilen düzeysiz ve lanet film yine bizim kaynaklarımıza dayanan hz ayşenin nişanlanma ve evlenme yaşı üzerinden konu ediliyor.peygamberimize sübyancı görüntüsü veriliyor iğrenç filmde..halbuki hz ayşe evlendiğinde 19 yaşında idi 9 değil...bu da hz esma ile hz ayşe arasında 10 yaş olduğu kesin bilinmekte ve esma 100 yaşında vefat etmiştir..hz ayşenin yaşıda esma üzerinden hesaplanınca 19 çıkıyor......
Sahih hadis rivayetlerimizde nikah yaşı 9'dur. Kafirlerin eleştirileri karşısında pisikolojik ezikliğe uğrayıp savunma yapamayanların, Hz. Aişe (r.anha)nın yaşını büyüterek kafirlerden alkış almayı mı planlıyorlar?

Hz. Aişe (r.anha) , Kaç Yaşında İken, Hz. Muhammed (s.a.v.) İle Nikahlanmıştır?

https://www.islam-tr.org/konu/hz-ai...n-hz-muhammed-s-a-v-ile-nikahlanmistir.24126/

ebu hanefi;249260' Alıntı:
3....fıkıh kitaplarında geçen bir köpeğin kabı yalamasıyla kap 7 kere yıkanıyor hatta bir de toprakla temizleniyor..eee sonra suyla temizlenen kap sonrasında bu su kullanılır içilir hükmü veriyor fıkıhçılarımız..
aynı fıkıhçımız 2 bidonluk suyun içine köpek leşi düşse bu su yine temizdir diyor....
eğer bunlar doğruysa bu ne perhis bu ne lahana turşusu!!

ayrıca hadis kitaplarının önde gelenlerinden buharide geçen bir rivayet diyor ki hz musa ölüm meleğinin gözünü çıkarmıştır...halbu ki bu talmudda geçen bir ifadedir....hz musa nasıl azrailin gözünü çıkarır hasbinallah......bunlara bir cevap lütfen........

Suyun pis veya temiz olması konusunda kaynaklarımızda geçen ifade senin dediğin gibi değildir. Açıklamalar şöyledir :
ـ3495 ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما قال: ]سَمِعْتُ رَسولَ اللَّهِ # وَهُوَ يُسْأَلُ عَنِ المَاءِ يَكُونُ في الْفََةِ مِنَ ا‘رْضِ وَمَا يَنُوبُهُ مِنَ الدَّوَابِّ وَالسِّبَاعِ. فقَالَ: إذَا كَانَ المَاءُ قُلَّتَيْنِ لَمْ يَحْمِلِ الخَبَثَ[. أخرجه أصحاب السنن.»يَنُوبُهُ«: يتردّد إليه من دابة وسبع
.3. (3495)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhumâ) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim. Kendisine çöl bir arazide bulunan bir sudan ve ona uğrayan hayvan ve vahşilerden soruluyordu. Şöyle cevap verdi:
"Eğer su iki kulle miktarında olursa pislik taşımaz!"

(Ebû Dâvud, Tahâret 33 (63, 64, 65); Tirmizî, Tahâret 50, (67); Nesâî, Miyah 3, (1, 175); İbnu Mâce, Tahâret 75, (517, 518)
AÇIKLAMA:
Burada Rasûlullah'a tenha arazide bulunan ve vahşi, yırtıcı hayvanların sırayla uğrayıp susuzluklarını giderdikleri sudan sorulmaktadır. Hadiste söylenmemiş ise de ma'nâdan şu husus da anlaşılmaktadır: Su, boş ve tenha arazide olması haysiyetiyle buraya gelen vahşilerin suya salyalarını salmaları, içine abdest bozmaları, ayaklarıyla girmeleri vs. hepsi dahildir.
Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), suyun miktarı iki kulle olduğu takdirde onun temiz sayılması gerektiğini söylüyor. Bir başka ifade ile su belli bir miktarı aşıyorsa veya akar vaziyette ise, içine düşen pis ve zararlı maddeleri tasfiye etme, temizleme hususiyetine sahip demektir. Suyun içindeki bir kısım mikroorganizmalar bu tasfiye ve temizleme işini yapıyor demektir.

KULLE NEDİR?
Kulle'yi lugatçiler ve şârihler büyük küp diye tarif ederler. Hatta Mucâhid'in, Kulletân'ı, Cerretân diye tarif ettiği belirtilir. Yani kulle'yi, cerre (küp) olarak açıklamış "büyük" kaydını koymamıştır. Bazı açıklamalar kulle'yi "250 rıtl ve daha fazla miktarda su alan küp" diye tarif eder. Ancak bu, müştereken benimsenmiş bir miktar değildir.
Şu halde hadis iki kulle miktarında suyun kirlenme şartını belirtmektedir. Şâfiîler bu hadisi esas alırlar. Onlara göre, suyun miktarı iki kulle ise, bu su, kokusu veya tadı veya rengi bozulmadıkça, ondan vahşi hayvan su içse veya içerisine pislik düşse yine de temiz sayılır. Eğer su, iki kulleden az ise ona düşen pislik, renk, tad ve kokudan herhangi bir değişiklik yapmasa da pistir.

Hanefîler suyun temizini pisinden ayırmada daha ziyade reye dayanan farklı tahdidlerde bulunmuşlardır. Bu meyanda kulleteyn'den çok, havz-ı kebîr (büyük havuz) tabirine yer verirler. Hanefîlerde büyük havuz tabiri durgun sularla ilgili olarak kullanılır. Büyük havuzun tavsifinde oniki ayrı tarife yer verilmiştir. (Not : Teferuata konunun sonunda gireceğiz)

Biz bu teferruata girmeden, en ziyade benimseneni kaydedeceğiz. Sathı (yüzeyi), yüz arşın kare genişliğinde olan havuz, büyük havuzdur. Havuz, kare şeklinde ise her bir kenarı on arşın olmalıdır, yuvarlak ise, çevresinin otuzaltı arşın olması gerekir. Ayrıca bu havuzdaki suyun derinliği, su avuçlanınca dibi açılmayacak kadar olmalıdır. Şâfiîlerin esas aldığı kulle hadisi sıhhat yönüyle daha sahih ise de, Tahâvî'nin dikkat çektiği üzere, kulle'nin herkesçe maruf bir miktarı olmadığı, örfen küpün büyüğüne de küçüğüne de kulle dendiği için, hadisle miktar tayini mümkün görülmemiş ve bu yüzden Hanefîlerce bu hadis esas alınmamıştır.
Su akıyor ise, azlığına çokluğuna bakılmaz. Bir saman çöpünü taşıyacak kadar bir akmaya sahipse, temizlik ve kirlilikte, büyük havuz gibi mütâlaa olunur. Yani koku, renk, tad gibi üç aslî vasıftan biri, içine düşen pislik sebebiyle değişmemişse o su temiz sayılır.

Son olarak şunu söyleyelim:
Şeriat-ı garrâmızın koyduğu bu prensipler, insanda mevcut fıtrî ve tabiî temyiz imkânlarına dayanır. Günümüzün tekniği suyun faydalı ve zararlı olma vasıflarını tesbitte bir kısım ölçme aletleri geliştirmiştir. Bütün bu teknik gelişmelere rağmen dinin koyduğu ölçüler değerini kaybetmez, zira insanoğlu beraberinde ölçüm âletleri taşıyamaz. Dağda, kırda, gezinti mahallerinde, yolculuk sırasında her an su problemiyle değişik şekillerde karşılaşabiliriz. Temiz ve pis su hakkında dinimizin koyduğu esasları bilmek bir kısım yanlışlıkları ve riskleri asgariye düşürür. Unutmayalım ki, bugün tekniğin hâlâ girmediği nice köy ve hattâ kasabalarımız var. Buralarda temiz ve pis su mevzuunda dinimizin ölçülerinin bilinmesi gereklidir.
Şu hususu da kaydedelim ki, temizliği hususunda hiçbir şüphe olmayan su varken, şeriatın aradığı zevâhire göre temiz sayılması gerekmesine rağmen içimizde kuşku duyduğumuz suyu kullanmamız gerekmez. Aksi takdirde şeriatın aradığı şartlar yeterlidir. Bu şartları haiz olmayan sulardan kaçınılmalıdır. İçmede de, temizlikte de kullanılamaz.


"Bir kuyunun suyuna, bir damla dahi olsa, kan, şarab, sidik gibi akıcı bir pislik karışsa, o su pis olur. Yine bir kuyunun içine domuz düşse yahut koyun, keçi ve bunlar büyüklüğünde bir hayvan düşüp öldükten sonra şişmiş olsa, yahut serçe ve fare büyüklüğünde küçük bir hayvan düşüp ölerek dağılsa veya tüyleri dökülse, o kuyunun dibinde bir kova su kalmayacak şekilde suyunun tümünü çıkarmak icab eder. Ancak kuyunun suyu çok olup devamlı olarak kaynamakta ise, iki yüz kova su çekmek yeterlidir; bu vacibdir. Üç yüz kova çıkarılması müstahabdır. Daha sağlamı, kuyunun içindeki su miktarının kaç kova olduğu hesaplanarak o miktar suyun çıkarılmasıdır. Bazı alimlere göre fetva, bu şekilde işlem yapmaktır.
Bir kedi köpekten korkarak yahut bir fare kediden veya bir koyun kurttan korkarak kaçıp da ölmeyecek şekilde kuyuya düşse, kuyunun bütün suyu pis sayılır. Çünkü bu hallerde hayvanların işemiş olmaları ihtimali kuvvetlidir. Fakat geçerli sayılan diğer bir görüşe göre, bu halde kuyu pis olmuş sayılmaz. Zaruret bakımından bu hal bağışlanmıştır."

Not :

İbnu Hacer'in belirttiği üzere, çok suyun tayininde Şâfiîler dokuz farklı görüş ileri sürmüşlerdir.

أحَدُكُمْ في المَاءِ الدَّائِمِ الَّذِي َ يَجْرِى ثُمَّ يَغْتَسِلُ فِيهِ[. أخرجه الخمسة وهذا لفظ الشيخين
.4. (3496)- Hz. Ebû Hurayra (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyuruyorlar ki:

"Sakın sizden kimse, durgun suya akıtmasın, bilahare onda yıkanır."

(Buhârî, Vudû 68, Muslim, Tahâret 95, (282); Ebû Dâvud, Tahâret 36, (69, 70); Tirmizî, Tahâret 51, (68); Nesâî, Tahâret 46, (1, 49), Gusl 1, (1, 197)

AÇIKLAMA:
1- Hadis durgun suyu insan idrarının pisleteceğini ifade etmektedir. Âlimler, durgun suyun pislenmesinde insan sidiği ile diğer hayvanların sidiği arasında hüküm itibariyle fark olmadığını belirtirler.
2- Hadisteki "durgun su"dan maksad miktarı az olan yani büyük havuz derecesine ulaşamayan sudur. Az su ile çok suyun miktarları nelerdir? Bu husus, önceki hadiste açıklandığı üzere, ulemâ arasında ihtilaflıdır. Şârihler bu ihtilafın Şâri (aleyhisselâm)'ın tesâhülunden ileri gelmediğini, Rasûlullah'ın ümmete genişlik ve ruhsat olsun diye kasden miktar tayinini açık yapmadığını belirtirler.
3- Hadisin bazı vecihlerinde فِيه yerine منْه geçmektedir. منْه olunca ma'nâ akıntıları suyun içine girerek değil, o sudan alarak yıkanma yasağını ön plana getirir. Yani her iki kullanış da, içerisine akıtılan su ile yıkanmayı gerek girerek ve gerekse alarak yasaklamaktadır. Ancak arada ufak bir fark var. Şöyle ki:
فِيه olan hadis girerek yıkanmayı nassan yasaklarken, alarak yıkanmayı istinbatla yasaklar. مِنْه olan hadis, bilakis, alarak yıkanmayı nassan, girerek yıkanmayı istinbâten yasaklar.
4- İmam Mâlik'ten bir rivayete göre, suyun vasıflarının değişmediği hallerde bu yasak tenzihîdir, diğer imamlar bunu "çok" hakkında söylerler. Kurtubî, azçok ayırımı yapmadan, seddu'z zerî'a kaidesince tahrime hamletmenin de mümkün olduğunu söyler, "Çünkü, der, akıtma, suyun kirlenmesine muncer olur."

ـ3497 ـ5ـ ولمسلم في أخرى: ]َ يَغْتَسِلُ أحَدُكُمْ في المَاءِ الدَّائِمِ وَهُوَ جُنُبٌ. قَالُوا: كَيْفَ يَفْعَلُ يَا أبَا هُرَيْرَةَ؟ قالَ يَتَنَاوَلُهُ تَنَاوًُ[
.5. (3497)- Muslim'in bir diğer rivayetinde (yine Ebû Hurayra (radıyallâhu anh) şöyle rivayet etmiştir ) :

"Sizden hiç kimse, cunubken durgun suyun içinde yıkanmasın."

Ebû Hurayra'ye sordular: "Peki nasıl yıkanacak, Ey Ebû Hurayra?"
O: "Sudan alıp alıp yıkanacak!" diye cevap verdi."
(Muslim, Tahâret 97, (283)
AÇIKLAMA:
Burada durgun suda, cunubken yıkanılması yasaklanmaktadır. Bazı âlimler, bu hadisten hareketle kullanılmış suyun (mâ-i mustâmel) pis olduğuna hükmetmiştir. Bunlara göre: "Önceki hadiste bevl etmek yasaklanmakta idi, bunda ise yıkanmak. Öyle ise her ikisi de suyu necis kılmaktadır. Bu sebeble ikisinden de yasaklandı, her iki yasak da haram ifade eder." Ancak bu görüşe itiraz edilmiş; yıkanmanın, suyu kirleteceği için değil, suyun temizleyicilik vasfının korunması için yıkanma yasağının yapıldığı söylenmiştir. Zira mâ-i musta'mel temizdir, fakat temizleyici değildir.
Ebû Dâvud'un bir rivayeti her iki yasağı yanyana zikreder:
َ يَبُولَنَّ اَحَدُكُمْ فِى الْمَاءِ الدَّائِمِ وََ يَغْتَسِلْ فِيهِ مِنَ الْجَنَابَةِ
"Sizden hiç kimse durgun suya akıtmasın, durgun suda cenabetlikten yıkanmasın."

Şu halde, Ebû Hurayra'nin açıklaması, yıkanmanın âdâbını gösterdiği gibi hikmetini de kısmen açıklar:
Avuç avuç veya bir kapla sudan alarak yıkanmak esastır. Böylece suyun içine girilerek yıkanma yasağı, onun temiz kalarak başkalarınca da kullanılmasını sağlamış olmaktadır.

HADİSTEN ÇIKARILAN HÜKME GELİNCE:

Hemen yukarıda belirtildiği üzere, bu hadis, bir kısım âlimlerce mâ-i musta'mel'in necis olduğu hükmünü vermelerinde delil olmuştur. Ancak bu hususta ittifak değil, ihtilâf edilmiştir.
Önce mâ-i musta'mel'in ne olduğunu belirtelim. Bu, lügat olarak kullanılmış su demektir. Ancak şer'î açıdan her kullanılmış suya mâ-i müsta'mel denilmez. Bu tabir, bir hadesi yâni hükmî necâseti gidermek, farzı yerine getirmek veya sevap kazanmak için insan bedeninde veya uzvunda kullanılan sudur. Abdest almada, abdest uzuvlarını yıkamada, cenabetlikten temizlenmede, bütün bedeni yıkamada kullanılan su, yemeklerden evvel ve sonra elleri sünnete uymak niyetiyle yıkamada kullanılan, abdestli olduğu halde, bir başka meclise gidince tekrar abdest alınan su hep mâ-i musta'mel sayılır. (İmam Zufer, abdestli insan, abdestini bozmadan ikinci bir abdest daha alacak olsa, bu suya mâ-i musta'mel demez)
Bu suya, İmam-ı A'zam ve Ebû Yusuf necis demiş olmasına rağmen İmam Muhammed tâhir (temiz) demiştir. Hatta İmam-ı A'zam'dan yapılan bir rivayete göre, mâ-i musta'mel necâset-i galîza'dır, hakiki necâseti temizleyen su ile bunun arasında fark yoktur. Ne var ki, İmam Muhammed de bu suyun temizleyici olmadığını söyler, yâni temizdir, fakat temizleyici değildir. Mezheb fetvası İmam Muhammed merhumun görüşüne göre verilmiştir.

***
Diğer sorunun cevabına gelirsek Ehl-i sunnetin muhaddislerince sahih kabul edilmiştir. Ehl-i kitabın kaynaklarında olup olmamasına bakılarak sahihleme yapılmaz.

Hz. Musa (a.s.) ve Ölüm Meleği Arasında Geçen hadise

https://www.islam-tr.org/konu/musa-a-s-in-olum-meleginin-gozunu-cikarma-hadisesi-sahih-midir.12064/
 
E Çevrimdışı

ebu hanefi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Hz. Aişe Validemizin doğum tarihiyle ilgili bir takım görüşler ileri sürülmüştür. Bunun sebebi ise o dönemde çocukların doğum tarihine önem verilmez ve tespit edilmezdi. Bilahare çocuk meşhur biri olursa insanlar onun doğum tarihiyle ilgilenir ve tespite çalışırlardı.

Hz. Aişe'den bir rivayette;

'Hz. Muhammed henüz Mekke de iken ve bende oynayan bir çocuk iken 'onların vadeleri kıyamettir. Kıyamet ne dehşetli ve ne acıdır!' mealindeki (kamer s. 46) ayet inmişti... (Buhari 1.cilt Telifil Kur’an bahsi)'

Bu sure Mekke devrinin birinci döneminde(4.yıl) inmiştir. Hz. Aişe validemiz bu sure ve ayetleri net olarak hatırladığına göre en az 7-8(ya da daha büyük) yaşlarda olması gerekir. Resulullah'ın Hz Aişe'yi istetmesi vahyin başlangıcından 10 yıl sonradır. Hz. Aişe vahiy başlangıcından beş altı yıl önce doğmuştur. Dolayısıyla Hz. Aişe’nin peygamberimizle evlendiği yaşın en az 15-16 olduğu ortaya çıkar. Bu konu, daha detaylı bir şekilde Mevlana Şibli’ nin “Asr-ı saadet' kitabında geçer. (İst. 1928. 2/ 997)

Bunu doğrulayan bir başka delil ise kız kardeşi Esma’nın durumudur. Kardeşi Esma Abdullah bin Zübeyir’in annesidir. Esma yüz yaşına kadar yaşamış ve Hicretin 73. yılında vefat etmiştir. Hz. Aişe validemizden on yaş daha büyüktür. Hz. Ebu Bekir (r.a) kızı Esma ve oğlu Abdullah Abdul Uzza’nın kızı Kayleden, Hz. Aişe ile Abdurrahman ise Ümm-i Rümandan doğmuşlardır. Hz. Esma yüz yaşında ve hicri 73. yılda öldüğüne göre hicret esnasında 27 yaşında olması gerekir. Bundan on yaş küçük olan kardeşi Hz. Aişe validemizin de 17 yaşında olması gerekir ki bu da aşağı yukarı Buhari de Hz. Aişe’nin kendi hadisindeki ifadeye uygun düşmektedir.

Böyle olmasını gerektiren bir başka sebep ise Hz. Muhammed (a.s) ın eşinin vefatıyla çocuklarının bakıma ihtiyacının olmasıdır. Kızı Fatıma henüz çocuk yaşta ve bu işin üstesinden gelecek durumda değildir. Bu nedenle evini idare edip çocuklarına sahip çıkacak bir eşe ihtiyacı vardır. Dokuz yaşında bir çocuğun bunları yapması mümkün değildir. Ayrıca peygamberimizin kızı Fatıma (r.a) nın peygamberlikten bir yıl önce doğduğu ve hicretin ikinci yılında da Hz. Ali ile evlendirildiği bilinmektedir. Evlendiklerinde Hz. Ali 21 yaşından biraz büyük Fatıma’nın ise 15 yaşından biraz fazla olduğu bilinmektedir. Hz. Fatımayı Hz. Ali ile evlendirmeden önce Ebu Bekir ve Ömer(R.A) onunla evlenmek için peygamberimizden istemişler, ancak peygamberimiz onlara cevap vermemiş ve Hz. Ali ile evlendirmiştir.

Buradan hareketle şunu söylemek istiyoruz: Bu bölgede ve bu zamanda kız çocukları dokuz yaşında evlenecek çağa geliyor ise niçin peygamberimiz evinde büyüttüğü Ali ile Fatımayı evlendirmek için 15-16 yaşına kadar beklemiştir? Yine dava arkadaşları onunla evlenmek istediklerine göre bu kadar süre (6-7 yıl) niçin beklemiş olsunlar? Hz. Muhammed (a.s) ile kendi kızını dokuz yaşında evlendirmiş olan Hz. Ebu Bekir niçin aynı yaşa gelince bu teklifi Hz. Muhammed (a.s) a yapmadı da yedi yıl bekledi? Bu noktadan bakıldığında da bu iddianın doğru olması mümkün görünmemektedir.

Hz. Aişe validemiz peygamberimizle dokuz yıl beraber yaşamıştır. Onun Kur’an, hadis ve fıkıh ilimlerindeki yerini bütün islam alimleri teslim etmektedir. O devrinin en büyük alimlerini tenkit etmiş, çeşitli konularda fetvalar vermiş, Kur’an’ın ve sünnetin doğru anlaşılması konusunda insanlara önderlik etmiştir. Sünneti Kur’an’la test etmenin ilk örneklerini vermiştir. Bu birikimi henüz çocuk denecek yaşta bir insanın elde etmiş olmasını kabullenmek oldukça zordur.

Bu konuyu aydınlatan bir başka rivayette şöyledir: Hz. Aişe validemiz henüz peygamberimizle evlenmeden önce Cübeyir bin Mut’im ile nişanlanmıştı. Mut’im Hz. Aişeyi oğluna almakla evine müslümanlığı sokacağını düşünerek bu nikahı feshetmişti. Hz. Ebu Bekir (r.a) islamı ilk kabul edenlerden biri olduğuna göre; bu olayın vukuu, islamın alenen duyurulmasından veya şuyu bulmasından önce olması gerekir. İslam alenen açıklanıp müslümanlar Kabe yürüyüşü veya Safa tepesi toplantısından sonra topluma deşifre olduktan sonra Ebu Bekir (r.a) ın müslüman olduğu bilinince kızını almaktan vazgeçmiş olması daha doğru görünmektedir. Bu olayda yine Hz. Aişe’nin peygamberimizle evlenmeden önce evlilik çağına geldiğini ve nişanlandığını göstermektedir.

Hz. Aişe validemiz peygamberimizle dokuz yıl evli kalmışlardı. Peygamberimizin vefatı esnasında İse 27 yaşında idi. Peygamberimizden sonra da 48 yıl yaşamış ve hicri 58. yılda ve 74 yaşında vefat etmiştir. Sondan başa doğru gidersek 74 ten 48 i çıkartıp kalandan da evli olduğu yılı çıkartınca evlendiği yaşı bulmuş oluruz. 74 – 48 = 26; 26 – 9 = 17 kalır ki yaklaşık 17 veya 18 yaşında evlendiği gerçeği ortaya çıkar.
 
E Çevrimdışı

ebu hanefi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
bu görüşü savunan bir çok kişi var buna dersiniz aşağılık kompleksiyle alel acele yapılmış bir senaryo mu bu????aksini savunanlarda var tabi en doğrusunu allah bilir......
 
E Çevrimdışı

ebu hanefi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
ibni ishakın tarih kitabında geçen rivayet necm süresinin 20.ayeti açıklanırken anlatılıyor.şöyleki habeşistana hicret eden müminler bir süre sonra geri dönüyorlar kureyşin iman ettiği duyumu kendilerine gelince ..bu duyumda şöyle.necm 20 ayeti gelince şeytan onun diline bunlar yüce kuğulardır,elbet şefaatleri umulur cümlelerini söyletti.bunu duyan kureyş sevindi ve peygamberle birlikte secde etti.bunu haberi habeşistana gider...yani şeytan peygamberimizin diline bu sözleri koyuytor...bu rivayete göre..buna ne denir!!ibni ishakın sirasında geçtiği gibi taberinin tarih ibnul esirde de geçiyormuş....
 
E Çevrimdışı

ebu hanefi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
ayrıca hz musa ve ölüm meleği arasındaki diyolola gelince akıl sır ermiyor....ölüm konusunda muhayyerlik mi var kişi istediği zaman ölsün ya da ölmesin..ya da bu peygamberlere özel bi hal mi ..rabbim vahyinde sünnetullahın değişmeyeceğini söylüyor .nuh süresi 4. ayeti kerimesinde gelen ölüm vaktinin ertelenmeyeceğini bildiriyor... ayrıca melekler cismani varlıklar değil nurani varlıklardır.nasıl tokat yiyebiliyor ve gözü çıkıyor ve verilen görevi bırakıyor ve rabbe şikayete gidiyor...anlamıyorumm bi cevap verin....
 
E Çevrimdışı

ebu hanefi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Sahih hadis rivayetlerimizde nikah yaşı 9'dur. Kafirlerin eleştirileri karşısında pisikolojik ezikliğe uğrayıp savunma yapamayanların, Hz. Aişe (r.anha)nın yaşını büyüterek kafirlerden alkış almayı mı planlıyorlar?

bu söyleminize cevap vermeden de geçemeyeceğim kafirler hz ayşenin yaşının büyültülmesinden hoşlanmazlar eleştirecek bi durum kalmaz ortada ..onlar açısından....bırakın kafirleri müslüman olupda sonradan hasım kesilenlerinde( en büyük onlara göre)silahıdır bu mevzu...
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
ayrıca hz musa ve ölüm meleği arasındaki diyolola gelince akıl sır ermiyor....ölüm konusunda muhayyerlik mi var kişi istediği zaman ölsün ya da ölmesin..ya da bu peygamberlere özel bi hal mi ..rabbim vahyinde sünnetullahın değişmeyeceğini söylüyor .nuh süresi 4. ayeti kerimesinde gelen ölüm vaktinin ertelenmeyeceğini bildiriyor... ayrıca melekler cismani varlıklar değil nurani varlıklardır.nasıl tokat yiyebiliyor ve gözü çıkıyor ve verilen görevi bırakıyor ve rabbe şikayete gidiyor...anlamıyorumm bi cevap verin....

Sahih hadis rivayetlerimizde nikah yaşı 9'dur. Kafirlerin eleştirileri karşısında pisikolojik ezikliğe uğrayıp savunma yapamayanların, Hz. Aişe (r.anha)nın yaşını büyüterek kafirlerden alkış almayı mı planlıyorlar?

bu söyleminize cevap vermeden de geçemeyeceğim kafirler hz ayşenin yaşının büyültülmesinden hoşlanmazlar eleştirecek bi durum kalmaz ortada ..onlar açısından....bırakın kafirleri müslüman olupda sonradan hasım kesilenlerinde( en büyük onlara göre)silahıdır bu mevzu...

Kardeşim , hadis senedle sahih olur. Akli yorumlar ve idrakinize ters gelmesi sebebiyle hadisleri reddederseniz, pek çok sahih hadisi inkar etmeniz gerekebilir. Hadis usulu ilmi diye bir ilim ortaya konulmuş ve bu ilme vakıf muhaddislerin delilleriyle sahih veya mevdu olduğu ortaya konulur. Bu tür akli itirazlar genelde hadis inkarcılığı ile tanınan topluluklardan gelmesi yadırganmamaktadır. Gerekli ilmi açıklama ve izahatlar verilen linkte detaylı şekilde açıklanmıştır.

Aişe (r.anha) hakkındaki yazımı yanlış anladığınızı görüyorum. Yaşı büyütenler, muslumanlar. Bu da kafir ve musteşriklerin pisikolojik saldırıları karşısında ilmi cevap veremedikleri için sorunu Aişe (r.anha)nın yaşını büyüterek çözmüşlerdir. Ki sahih kaynaklarımızda bu mesele sabittir.
 
E Çevrimdışı

ebu hanefi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
hadis senet itibariyle sahihtir mana itibariyle sahih değildir israiliyattır diyenlerde hadis konusunda uzman alimler....neyse kardeşim .işi hadis inkarcılığına götürmek hoş değil..hadisi problemli görenler hadis inkarcısı oluyorsa gelen bütün hadisler sahihtir mi demek istiyorsunuz.ahad hadis meşhur hadis ve mevzu hadisler ne oluyo bu durumda ...bana göre hadisler kurana arz edilmeli allahın sözüne aykırı bir söz allah rasulünün ağzından çıkmamıştır..çünki kuran böyle söylüyor...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt