Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kabirlere Tazim Edenlere Dört Itiraz

E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
DÖRT İTİRAZ

Birinci:

Gönülleri kabirlere bağlı ve bunlara dua eden kimselerden bazıları, “Siz katı davranıyorsunuz. Biz ölülere ibadet etmiyoruz. Fakat orada gömülü olanlar salih evliyalardır. Onların Allah katında belli bir makamları bulunmaktadır. Bizim için Allah yanında şefaatçi olacaklardır.” diyebilirler.

Biz de deriz ki “İşte bu Kureyş kafirlerinin putlara tapınırken sergiledikleri şirktir.”

Arapların müşrikleri rubûbiyet tevhidini kabul ediyorlardı. Yaratıcı, rızık verici ve idare eden olarak hiçbir ortak koşmaksızın Allah’ı kabul ediyorlardı. Nitekim Allah Teâlâ, şöyle buyurmuştur: “De ki: Gökten ve yerden sizi kim rızıklandırıyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim malik? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? İşleri kim idare ediyor? “Allah” diyecekler. De ki: Öyleyse (O’na şirk koşmaktan) sakınmıyor musunuz?” (Yunus, 31)

Bununla birlikte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlara karşı savaşmıştı. Kanlarını, mallarını helal saymıştı. Çünkü onlar, ibadet türlerinin tümünde Allah’ı birlememişlerdir.
Allah’tan başkasına ibadetten sakındıran Kur’an ayetlerine ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerine göre Allah’a şirk koşmaK; kulun ibadet konusunda put, taş, peygamber, veli veya kabri Allah’a ortak koşmasıdır.

Şirk; sırf Allah’a özgü olan bir şeyi Allah’tan başkası için yapmaktır. Bu başka varlığa, cahiliyedeki gibi sanem, put vs. denilmesi de veli, kabir, türbe gibi isimler kullanılması da aynıdır.

Bugün yeni bir fırka zuhur etse ve Allah’ın hâşâ eşi ve çocuğu bulunduğunu iddia etse, Hıristiyanlarla aynı hükmü taşır. Hıristiyanlar hakkında inmiş olan ayetler bunlara uygun düşer. Her ne kadar kendilerini Hıristiyan olarak adlandırmasalar dahi. Çünkü hükümleri aynıdır. Bugünkü kabirperestler ile ilgili hükümler de dünkü kabirperestlerle aynıdır.

İkincisi:

Kabirlere gönül bağlamış bazı kimseler şöyle derler:

“Biz kabirlerde yatan evliyaya ve salih zatlara şefaat talep etmek için yakınlaşmaya çalışıyoruz. Bu ölüler salih kimselerdir. Dünyada iken gündüzleri bol bol oruç tutar, seher vakitlerinde gözyaşı dökerlerdi. Onlar, Allah katında belli bir makama ve mevkiye sahiptirler. İşte biz de onlardan Allah katında bizim için şefaatçi olmalarını talep ediyoruz.”

Bu kimselere şunları söylemek isteriz:

Bakın! Yazıklar olsun sizlere! Allah’a davet edene icabet edin! O’na iman edin!

Allah, aracılar edinmeyi şirk olarak adlandırmıştır. Şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yanı sıra kendilerine zarar da vermeyen, fayda da vermeyen şeylere ibadet ederler. Bunlar Allah katında bizim aracılarımızdır, derler. De ki: Göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi Allah’a haber veriyorsunuz? Allah onların şirk koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir.” (Yunus, 18)

Ayrıca onlara şunu söyleriz. Biz de Allah’ın peygamberlere ve velilere şefaat hakkı verdiğine, onların Allah’a en yakın insanlar olduklarına iman ediyoruz. Ancak Rabbimiz, onlardan dilekte bulunmaktan ve onlara dua etmekten bizleri nehyetmiştir.

Peygamberlerin, velilerin ve şehitlerin, Allah katında şefaat hakkı vardır. Fakat şefaat, istedikleri kimselere şefaat edebilmek, istediklerini de hariç tutmak şeklinde on ların elinde değildir. Kesinlikle böyle değil. Onlar ancak Allah’ın kendilerine izin vermesinden ve şefaat edilecek olan kimseden razı olmasından sonra ancak şefaat edebilirler.

Üçüncüsü:

Bazı kabir sevdalıları da şu şekilde itiraz etmektedirler:

“Eskiden ve şu anda birçok Müslüman kabirler üzerine bina inşa etmişlerdir ve etmektedirler. Türbe ve yatırlar yapmaktadırlar. Bunlar yanında dua etmenin yollarını aramaktadırlar. Ümmetin hepsi batıl üzere de siz mi hak üzeresiniz?”

Onlara şunları ifade etmek isteriz: Bu türbelerin ve yatırların çoğusu uydurmadır. Sahiplerine nispeti, daha önce de geçtiği üzere doğru değildir. Ayrıca kabirler üzerine bina inşa etmek, yanlarında dua etmek için yollar araştırmak, inkar edilen bidatlerdendir.

Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yapmış olduklarından sakındırarak şöyle buyurmuştur: “Allah, peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiklerinden ötürü Yahudi ve Hıristiyanlara lanet etsin!” (Muttefekun aleyh)

Dördüncüsü:

Bir şüphe var ki şeytan, bu şüpheyi bazı kalplere ilka etmektedir. Bu şüpheye göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kabri, hiçbir inkâra mahal olmaksızın Mescidi Nebevî’nin içinde yer almaktadır. Eğer böyle bir şey haram olmuş olsaydı, Rasûlullah da oraya defnedilmezdi. Aynı şekilde kabrinin üzerinde kubbe bulunmasını da delil olarak ileri sürmektedirler.

Cevap:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiği yerde defnedilmiştir. Peygamberler, ilgili hadislerde varid olduğu üzere vefat ettikleri yerde defnedilirler.

Rasûlullah da mescidin içinde değil. Âişe radıyallâhu anhâ’nın hücresinde defnedilmiştir. Rasûlullah’ın defnedildiği yer hücrenin içidir. İşin başında durum böyleydi. Ashabı Kiram, sonraki zamanda kimse kabrini mescit edinmesin diye Peygamber’i Âişe radıyallâhu anhâ’nın hücresine defnetmişlerdi. Nitekim Âişe radıyallâhu anhâ hadisinde varid olduğuna göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ölümü ile sonuçlanan hastalığı sırasında şöyle buyurmuştur: “Allah, peygamberlerinin kabirlerini mescit edinmiş olan Yahudi ve Hıristiyanlara lanet etsin!” Âişe “Böyle olmasaydı kabri belirgin olurdu. Ancak mescit hâline getirilmesinden korkmuştur.” (Buhârî ve Müslim tahric etmiştir.)

Evet işin başında Âişe’nin evinde defnedilmişti. Âişe’nin evi doğu tarafından mescide bitişikti. Yıllar geçti. İnsanlar çoğaldı. Ashab kabir tarafı hariç. Mescidi her yönden genişletiyordu. Batı, kuzey ve güney cephelerinden genişletmişlerdi. Sadece doğu cephesine dokunmadılar. O cepheyi kabir engel olduğundan dolayı genişletmemişlerdi. Hicri seksen sekiz yılında yani Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından yetmiş yedi yıl sonra ve Medine’deki ashabın genelinin vefatının ardından Hâlife Velid b. Abdilmelik, genişletmek amacıyla Mescidi Nebevî’nin yıkılması emrini verdi. Her cepheden genişletilmesini Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ’in hanımlarının odalarının da mescide katılmasını emretti. Doğu cephesinden genişletilip de Âişe radıyallâhu anhâ’nın hücresi mescide katılınca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kabri, mescidin içinde kalmış oldu. (bk. Er-Radd ‘ala’l-Ahnâî, s.184; Mecmû’u’l-Fetâvâ, 27/323; Târîhu İbn Kesîr, 9/74)

İşte kabir ve mescitle ilgili durum bu şekildedir. Öyleyse hiçbir kimsenin Ashab radıyal-lâhu anhumdan sonra olan şeylerle delil getirmesi doğru olmaz. Çünkü bu olanlar, sabit olan hadislere ve ümmetin selefinin anlayışına muhaliftir. Velid b. Abdilmelik Allah affetsin Nebevî Hücre’nin mescide dâhil edilmesi konusunda hata etmiştir. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem mescitlerin kabirler üzerine inşa edilmesini yasaklamıştır. Doğru olan, mescidin Nebevî Hücre’ye hiç el sürmeksizin diğer cephelerden genişletilmesiydi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kabri üzerindeki kubbe için de aynı durum geçerlidir. Bu kubbenin yapımı da ne Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’den ne de Ashabı Kiram radıyallâhu anhum’dandır. Ne tabiînden ne tebei tabiînden ne de ümmetin âlimlerinden ve imamlarından gelen herhangi bir şeye dayanmamaktadır. Aksine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kabri üzerine yapılmış olan bu kubbe, son dönemdeki bazı Mısır krallarından biri olan Melik Mansur adıyla bilinen Kalavun es-Sâlihî’nin hicri 678’de yaptırdığı bir yapıdır. (bk. Tahzîru’s-Sâcid, el-Elbânî, s.93; Sırâ’un beyne’l-Hakkı ve’l-Bâtıl, Sa’d Sâdık, s.106; Tathîru’l-İ’tikâd, s.43)

Kabirlere gönül bağlayanlara şunu söylemek isterim. Ey insanlarım! Allah’a davet eden davetçiye icabet edin. O’na iman edin!

Allah için. Selefi Salihîn’in hiçbir kabri kireçlediklerini biliyor musunuz? Ya da Meliki Allâm’dan gafil olarak herhangi bir insana ümit bağladıklarını? Yahut da herhangi bir türbe ve makam ile tevessülde bulunduklarını?

Onlardan birinin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ya da ashabından, ehli beytinden birinin kabri yanında durarak herhangi bir ihtiyacını gidermek üzere, herhangi bir sıkıntısından kurtarmak için dilekte bulunduğunu biliyor musunuz?

Ömer radıyallâhu anh döneminde Medine-i Nebeviyye’deki ashaba bakınız. Yer kuruyup da yağmur kesilince. Bu durumu Ömer’e şikayet etmişlerdi. Ömer de onları çıkarıp istiskâ namazı kılmıştı. Ardından da ellerini kaldırdı ve “Allah’ım, biz kuraklık çektiğimiz zaman Peygamber’imizin bizim için ettiği dua ile tevessül ettik. Sen de bize yağmur yağdırdın.

Allah’ım, Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellem’in amcasının duası ile tevessül ediyoruz.” dedi. Sonra da Abbas radıyallâhu anh’a dönüp şöyle dedi: “Ey Abbas! Allah’a dua et de bize yağmur yağdırsın.” Abbas kalktı ve Allah Teâlâ’ya dua etti. İnsanlar da onunla âmin dediler. Ağladılar, yakardılar. En nihayetinde üstlerinde yağmur bulutları toplandı ve yağmur yağdı.

Ashabı Kirama bakın. Onların fıkhı bizden daha fazla. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e duydukları sevgi daha muazzam. Bir ihtiyaçları olduğunda, başlarına bir sıkıntı geldiğinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kabrine gidip de “Ya Rasûlullah! Bize Allah katında aracı ol.” demediler. Kesinlikle. Onlar Nebiyyi Mürsel veya veliyyi mukarreb bile olsa ölüye dua etmenin caiz olmadığını biliyorlardı. Bir ihtiyaç istediklerinde sıkıntıların giderilmesini salih dualarla istemişlerdir.

Vah ki vah. Kemikler ve çürüyüp ufalanmış cesetler üzerinde kalabalıklar oluşturan, mağfiret ve rahmet uman bugünün zavallılarına yazıklar olsun.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in suret ve heykel yapımını boşu boşuna, oyun olsun diye mi yasakladığını sanıyorsunuz? Yoksa Müslümanların suret ve heykellere ibadet ederek tekrar ilk cahiliye dönmelerinden mi endişe ediyordu?

Suret ve heykellere tazim gösterenlerle türbelere ve kabirlere tazim gösterenler arasında ne fark var ki? Mademki ikisi de şirke götürüyor ve tevhid akidesini bozuyor, demek ki fark yok.

Uyan Ey Gafil İnsan…………
 
T Çevrimdışı

tewhid-el-hak

Üye
İslam-TR Üyesi
jazak Allahu khayran akhi guzel olmus ama ne yaziki bunlari anliyamiyorlar subhan Allah bazilari diyor o zaman namaz kilarken imami araci ediyoruz o zaman onuda yapmiyalim gibisinden sen Allah ile arana imami koymuyorsunki ona uyup hep beraber ibadet ediyorsun fakat kabre gidip falan seyhin Allah'tan senin için istemesi araciliktir euzubillah veya falan seyhten yardim istemek euzubillah
 
boran el muvahhid Çevrimdışı

boran el muvahhid

Üye
İslam-TR Üyesi
kabirperestlere: ''Allah a dua edin.şeyhleri duaya dahil etmeyin'' dendiğinde
onlar: ''hayır!siz Allah a dua edin diyerek bizi saptırmaya çalışıyorsunuz.siz sapıklarsınız!.oysa biz şeyhi duaya katarak doğru yolu bulduk'' diyerek bir de bizi sapıklıkta görüyorlar!!

bu adi kabirperestler öyle sınırı aşıyorlar ki

''biz çok günahkarız bu evliyalar bizim Allah katında şefaatçilerimiz olacak'' diyerek

Allahu Teala nın RAHMAN VE RAHİM sıfatını küçümsemektedirler.
evliyaları öyle bir konuma getirdiler ki sanki Allah Teala kulunun günahına o kadar kızgın ki onu hiç affetmeyecek.fakat evliya bozuntuları haşa Allah Teala dan daha merhametliler günahkar kulu Allah Teala ya savunuyorlar!!BÖYLECE ALLAH IN AFFETMEDİĞİNİ SANKİ ŞEYH AFFETMİŞ OLUYOR VE ALLAH TEALA YA BAĞIŞLAYICI AFFEDİCİ SIFATLARINDA ORTAK OLUYOR!!!!
şunu bilmiyorlar ki Allah ın sevmediğini salih kulu da sevmez.dolayısıyla Allah ın affetmediğine salih kulu da üzülmez.çünkü Allah en yücedir en iyi bilendir.

vAllahi mahşer günü bu şeyhlerin arkalarına takılanların

''dünyada kime tapıyor idiyseniz onun ardına düşün'' emri geldiğinde fino lar gibi şeyhlerin arkalarına takılıp gittiklerini görür gibiyim.Allah Teala bizi sıratı müstakim den ayırmasın!
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt