Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kafirler Hakkında Inmiş Ayetlerin Onların Fiillerinin Aynısını Işleyen Müslümanlara Hamledilmesi (in

karafi Çevrimdışı

karafi

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Şeyh Muhammed b. Abdulvehab'ın aslî kâfirler hakkında inmiş ayetleri Müslümanlardan aynı fiilleri işleyenlere indirgemesi dikkat çekicidir. Çünkü o böylesi ayetlerden sonuç çıkarırken (ihticac ederken) aslında şöyle düşünen bir kısım insanları reddetmektedir. Onlara göre bu ayetler, Müslümanlar değil aslî kâfirler hakkındadır. Onlar, bunu söylerlerken selefin, haricileri kınamaya dair sarfetmiş oldukları sözleri ile yanlış istidlalde bulunmaktadırlar:
'Hariciler kâfirler hakkında inmiş ayetleri, Müslümanlara hamletmişlerdir.' Haddi zatında bu, doğru bir tesbittir. İkisi arasındaki fark ise şudur:
Haricilerin ihticac ettiği ayetler, hakimiyet ayetleriydi. Bu ayetler, pis ellerini hududu (yasalar) değiştirmeye uzatmış ehl-i kitabın bir kısmı hakkında inmişti. Onlar Allah Sübhanehu'nun zina için koymuş olduğu yasayı değiştirmiş, yerine başka bir ceza koymuşlardı. Böylece onlar, Kur'an'ın nassıyla kendilerini Allah'a ortak kılmış oluyordular.
"Yoksa onların, dinden Allah 'ın izin vermediği şeyleri, dini kaide kılan ortakları mı var?" (Şura 42/21)
İşte Kur'an onların yaptığı bu habis işten dolayı kâfir olduklarına hükmetmişti. Yoksa onlar ehli kitap olduğu için değil. -Çünkü bu sıfat bir kötülüğe vasıf olmaz ve üzerine hiçbir hüküm de bina edilmez.- Aksine Kur'an'ın birçok ayetinde haber verildiği gibi onlardan bir grup ifrat ve tefritten uzaktı. Eğer Kur'an onları sırf ehli kitap olduğu için kâfir saysaydı bu durumda çelişki oluşurdu. Bundan Allah'a sığınırız. Ne var ki onların küfürlerinin gerekçesi o habis fiilleriydi.
Durum böyle iken Hariciler geldi bu nasları, -onlar, Ali (r.a) ve Muaviye adına, Müslümanların kanı hakkında Kur'an ile hüküm verirlerken-, Ebu Musa el-Eşari ve Amr b. el-As'a (r.a) hamlettiler. Dediler ki:
Onlar insanlara hükmettiler, oysa Allah (c.c) şöyle diyor:
"Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir." (Maide 5/44)
Bu vesileyle Ali ve Muaviye'nin ve onlara arkadaşlık edenlerin küfrüne hükmetmişlerdir. Selef de bu yaptıklarını reddederek şöyle demiştir:
Onlar kâfirler hakkında inmiş ayetleri Müslümanlara hamletmeye çalıştılar. Dolayısıyla onların reddedilmesi hak olmuştur. Çünkü Havaric, kâfirlere dair inmiş ayetleri, onların fiillerinin (yaptıklarının) cinsinden olmayan fiillere uyarlamışlardır.
Mamafih kim kâfirler hakkında inmiş ayetleri Müslümanlardan onların fiilini işleyene indirgerse; evet bu uyarlamaya gelince, şimdi bu nerede, o nerede?
Bir kere bu, ulemanın kitaplarında mütevatir olarak kabul görmüştür.
İbni Kayyım:
"(Müşriklere) de ki: Allah'tan başka ilah saydığınız şeyleri çağırın! Çünkü onlar ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahiptirler. Onların buralarda hiçbir ortaklıkları yoktur. Ve Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur. "-
"Allah 'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez." (Sebe 34/22-23) ayeti hakkında diyor ki:
Kur'an bu ayetin emsal ve benzerleriyle doludur. Ne var ki insanların çoğu günün şu anki olaylarının da bu ayetlerin kapsamına girdiğini bilmemekte, bunları da zımnında barındırdığının şuurunda olamadan hükmünün devam etmediğini zannetmektedirler. Keza anlatılan bu olayların daha önce geçmiş bir çeşit ve kavimde cereyan ettiğini, bunların geriye, kendilerini taklit edecek varisler bırakmadığını düşünmektedirler. İşte zaten kul (kişinin anlayışı) ile Kur'an'ın anlaşılması arasına giren bir engel de budur.
Allah'a yemin olsun ki onlar geçip gitmiş olsalar da onların benzerleri belki daha şerlileri ve hatta daha değişikleri onlara varis olmuştur. Kur'an'ın onları ele alışı, tıpkı ötekileri ele alışı gibidir." (Medaric Terc., 1/270)
Ne var ki durum tıpkı Ömer b. el Hattab'ın dediği gibidir: "İslâmda cahiliyeyi bilmeyenler ortaya çıktığında İslâm'ın saflığı azar azar bozulmaya başlar." (Medaric'us-Salikin, 1/351 Medaric Terc., 1/262 (dipnot).))
İbni Kesir de,
"De ki: Size (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? "-
"(Bunlar) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir." (Kehf 18/103-104) ayeti hakkında diyor ki:
"Buhari'den:
Mus'ab dedi ki:
Babama yani Sad b. Ebi Vakkas'a şu ayeti sordum "De ki: Size (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?" (Kehf 18/103-104)
Bunlar Hariciler (Haruriler) midir? Dedi ki:
Hayır bunlar Yahudi ve Nasara'dır. Yahudilere gelince Muhammed'i (s.a.v) yalanladılar. Nasara ise cenneti inkâr edip onda ne yiyecek ve ne de içecek vardır dediler.
Hariciler ise:
"Onlar kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler." (Bakara 2/27) ayetinin muhatabıdırlar. (Buhari Terc., 10/4549)
Sa'd (r.a), bunları fasıklar diye isimlendiriyordu. Ali b. Ebi Talib, Dahhak ve başkaları ise bunlar (Haruri) haricilerdir demiştir.
Ali (r.a) ye göre bunun manası, Yahudi, Nasara ve sairleri kapsadığı gibi Hariciler'i de şamildir. Ayet hususen şunlar ya da bunlar hakkında inmiş değildir. Aksine ayet, bu durumdan çok daha geneldir. Şüphesiz bu ayet, Yahudi ve Nasara'ya hitaptan ve Hariciler'in genel olarak ortaya çıkmasından önce bir kere Mekkî'dir. Bu nedenle ayet Allah'a, razı olmadığı bir yolla ibadet eden ve fakat kendisinin bununla isabet ettiğine inanan ile hatalı olduğu ve işlediği merdut olduğu halde amelini makbul sayan bütün kullar için geneldir.
Nitekim ayette deniyor ki:
"O gün birtakım yüzler alçalır, durmadan çalışır ve yorulur, kızgın ateşe atılır." (el-Gaşiye 88/2-4)
"Onların yaptıkları her bir (iyi) işi dikkate alırız, fakat onu saçılmış zerreler haline getiririz." (Furkan 25/23)
"İnkâr edenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir." (Nur 24/39)
Bu ayeti kerime için ise şöyle diyor:
"Size haber vereyim mi?"
Yani size haber veriyoruz:
"amelce zarar edenleri".
Sonra da bunu açıklayarak dedi ki:
"Dünya hayatındaki gayreti boşa gidenler" yani batıl, gayri şer'i meşru olmayan, razı olunmayan ve makbul olmayan ameller işlediler.
"Onlar iyilik ettiklerini hesaplıyorlar" yani bir şey üzere olduklarına inanıp bunun yanında kendilerinin makbul ve sevgili olduklarını düşünüyorlardı." (İbni Kesir Terc., 10/5091-5092)
Taberi de buna dair şöyle demektedir:
Bu ayet hakkında bize göre anlatılacak en doğru söz şudur:
Şüphesiz Allah (c.c), "De ki: Size (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?" (Kehf 18/103) ayetiyle şunu kastetmiştir:
Her amel işleyen kişi bunda isabetli olduğunu, işlediği bu fiiliyle Allah'ın rızasını kazandıracak itaatte bulunduğunu hesaplar. Oysa o bu fiiliyle aslında Allah'ın gazabını kesbetmekte böylece iman yolundan sapmaktadır. Ruhbanlık, papazlık ve içtihadında dalalete düşmüş diğer kimseler gibi. Bunlar işledikleri bu fiil ve içtihatlarına rağmen hangi dinden olurlarsa olsunlar kâfirdirler.
"(Bunlar) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir." (Kehf 18/104)
Yani onlar, dünya hayatında işledikleri ameller, hidayet ve istikamet üzere olmayıp suç ve dalalet üzere olan kimselerdir. Bu da şundandır:
Onlar Allah'ın kendilerine emrettiğinin dışında işler yapmış, dahası bu emredilenlere inkarcı bir tavır takınmışlardı. "(Bunlar) iyi işler yaptıklarını sanıyorlar." yani onlar bu fiilleriyle Allah'a itaatkar olduklarını zannediyorlar. Ayrıca O'nun (c.c) kullarını yapmaya davet ettiği hususlarda içtihat ettiklerini iddia ediyorlar. İşte bu, şu iddiada bulunanların görüşlerinin yanlışlığına en açık delildir:
'Allah'ın vahdaniyetinden haberdar olduktan sonra küfre karar verenler dışında hiç kimse tekfir edilmez.' Çünkü Allah (c.c) bu ayette onlardan şu şekilde bir nitelemeyle bahsetmiştir:
Şüphesiz onların dünya hayatında yapıp ettikleri dalalet olarak yok olup gitmiştir. Oysa onlar yaptıkları bu işlerde, iyilik (istikamette olmak) yaptıklarını hesablıyorlardı. Keza onlardan haber vererek diyor ki:
Rablerinin ayetlerini inkâr edenler işte bunlardır.; Doğrusu eğer kişi ancak bilinçli olduğu zaman Allah'ı inkâr etmiş olur iddiası söylendiği gibi doğru olsaydı bu durumda Allah'ın onlardan iyilik, güzellik işlediklerini hesablıyorlardı diye bahsettiği bu kavmin, amellerinde isabetli ve buna karşı mükafat alması gerekirdi. Ne var ki gerçek bu iddialarının tersinedir. Çünkü Allah (c.c) onlardan Allah'ı inkâr edip amelleri boşa gidenler diye bahsetmektedir.
Kurtubi ise:
"De ki: Size (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?" (Kehf 18/103)
Bunda şuna bir delalet vardır: Kimi insanlar vardır, iyilik ettiği zannıyla amel işlemekte ve fakat bütün bu gayretleri boşa gitmiştir. Gayretin boşa gitmesine sebep olan ise ya bozuk itikat ya da gösteriştir. Burada kastedilen ise küfürdür, demiştir.
İşte bunlar, aslî kâfirler hakkında inmiş ayetlerin Müslümanlardan aynı fiili işlemiş olanlara da uyarlandığına dair ulemanın çok açık ve net ifadeleridir.
Şayet uzatma korkusu olmasaydı çok daha fazla alıntı yapardım. Burada bu konuya son vermeden önce hükümde uygun ve etkin olan vasıf durumundaki illetin bahsi ve dayanağını yerli yerine oturtacak bir meseleye değinmek lazımdır. Çünkü illet varlık-yokluğuyla daima hükümle beraber döner durur. Şimdi insanlardan çoğu sözgelimi bir vasıf belirliyor (istinbat) ve bunun hükmün illeti olduğunu zannediyorlar. Oysa bunun hükümde hiçbir etkinliği dahi yoktur. Tıpkı Havaric'in yaptığı gibi. Bu yüzden bu konuda sıkıntıya düşmemek için ümmetin çoğunluğunca içtihat ehli ve güvenilir kabul edilmiş selefi salihinine müracaat etmek en doğru olanıdır.
 
Üst Ana Sayfa Alt