A
Çevrimdışı
Doğru haber gazetesi Van temsilciliğinin düzenlemiş olduğu Kürt Meselesi tespit,tahlil ve çözüm önerileri konulu panelden sonra yayınlanan deklarasyonla yıllardır kanayan bu yaraya çözüm önerileri getirildi.
2010-11-02 18:22:00
Doğu ve Güneydoğuda yıllardır devam eden ve bölgenin mazlum halkını mağdur etmekten başka bir getirisi olmayan bu kirli savaşa İslami insiyatif olarak çözüm önerileri sunan Doğruhaber Gazetesi ve Kelhaamed dergisi yazarları Doğruhaber Gazetesi Van Temsilciliği tarafından yapılan “Kürd meselesi tespit tahlil ve çözüm önerileri” panelinde bir araya geldiler. Panel Kuran tilavetiyle başladı.
Kürt Milletinin Menfi Milliyetçilikle Kazanacağı Hiçbir Şey Yok
Saat17.00de başlayan program yaklaşık 3 saat sürdü. Sunuculuğunu Kelhaamed Dergisi Editörü Av. Necat Özdemir, yaptığı giriş konuşmasında bu bölgede yaşamış Kürt halkının tarih boyunca zulme uğradığını ve Allah tarafından verilen haklarının gasp edildiğini söyledi. Konuşmasını Kürtçe yapan Özdemir devamla “Kürtler bu bölgede tarih boyunca sürekli olarak topluma liderlik ve önderlik yapmış ve her zaman için insanların ufkunu genişletmişlerdir. Bu maharetlerini ise İslam’a borçludurlar. Düşünsenize bugün dahi baktığımızda toplum içerisinde öncü olanlar ve toplumun takip ettiği Kürd önderlerin geneli medrese kökenlidir. Yani bizler şunu anlamalıyız ki Kürd milletinin menfi milliyetçilikle kazanacağı hiçbir şey yok. Bu millet ancak İslam ile var oldu ve varlığını devam ettirebildi. Nitekim tarihe de baktığımızda Kürd milleti içerisinde ilim ve bilim noktasında yetişmiş olan alimler dünyaya yön vermiştir.” dedi.
Müslüman Kimliğimiz En Üst Kimliğimizdir
Bizim Kürd kimliğimizden önce bir üst kimliğimiz olan Müslüman olma yani İslam kimliğimiz var diyen araştırmacı yazar Mehmet Şenlik Hoca “Müslüman kimliğimiz en üst kimliğimizdir diğer kimliklerimiz ancak bunun altına sığınarak değer kazanabilir. İnsanlarımız bazı düşüncelerden, ideolojilerden dolayı ayrılığa düşmüş ve oluşan bu menfi milliyetçilikten dolayı birbirlerine düşman kesilmişlerdir. Zamanla yaşananlar da göstermiştir ki bu insanlarımızı bir araya toplayacak yegane olgu ümmet bilincidir. Allah’u Teala Kuran’ı Kerim’de ‘Allaha hakkıyla iman edin ve ancak Müslüman olarak can verin’ buyuruyor. Yani ancak Müslüman kimliği altında can verin başka bir kimlik altında can verirseniz size yazık olur. Başka ayetlerde ise topyekûn Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız buyuruyor. Allah’u Teâlâ bizden, din üzere birleşmemizi yani ümmet olmamızı istiyor.” dedi.
İslam dini birleştirici bir unsur olduğunu ve ayrıştırıcılığa müsaade etmediğini belirten Şenlik, Medine de birbirlerine düşman Evs ve Hazreç kabileleri arasında yıllarca devam eden kanlı savaşın ancak İslam kardeşliğiyle aşıldığını söyledi. Şenlik “Eğer bizler de bu kanlı ve haksız savaşın bitmesini istiyorsak ve hakkımıza kavuşmak istiyorsak bunun tek yolu İslam’dan geçer bunun dışında başka çözüm yolu yoktur. Herkes iyi bilsin ki Kürt halkı Müslüman’dır ve bu halka İslam dışında başka bir yol dayatmak zulümdür” dedi.
Kürtler Osmanlı İle İslam Şeriatı Üzere Sözleşmiş ve Biat Etmişlerdi
Şenlik hocadan sonra söz alan Araştırmacı yazar Abdülkadir Turan Kürt meselesinin ret edilemeyecek bir gerçek olduğunu, böylesine derin izler bırakmış bir meseleyi de yüzeysel düşünmenin sorunun çözümüne hizmet etmeyeceğini söyledi. Turan " Bazılarının sorun yoktur demesiyle sorun yok olmaz. Evet, sorun vardır ve bu sorun bu gününde sorunu değildir. Tanzimat fermanıyla başlamış ve Osmanlının Batıya teslimiyetinin belgesi olan Tanzimat fermanıyla Kürdler ayaklanmış ve bunu kabul etmemişlerdir. Zira Kürdler Osmanlı ile İslam şeriatı üzere sözleşmiş ve biat etmişlerdir. Tarihe baktığımızda Kürd halkının hicri 17.yıldan bu yana bir İslam topluluğu olduğunu görürüz. Ünlü İngiliz İslam karşıtı bir yazar bir kitap yazmış ve kitabında aynen şöyle diyor. Miladi 380 itibariyle Kürdlerin hiçbir beyliği küçük bir hanedanı bile yoktu. Yani İslam’dan 250 yıl önce Kürdlerin hiçbir varlığı yoktu. Başka bir yazar ise Kürdçeye emek vermiş Kürd edebiyatçıların yüzde yetmişi Kürdlerin İslam öncesi varlığından bahsetmiyor. Ama bakıyoruz ki İslam’dan sonra hanedan toplulukları oluşturmaya başlamışlar. Kürdler de çevredeki milletler gibi hem de ümmet bağlamı içinde gelişmeye başlıyorlar. Milli Eğitim Bakanlığının 1940’lı yıllarda yayınladığı İslam ansiklopedisinde şu ibare geçmektedir. Kürdler Diyarbakır’ı İslam dünyasının en büyük ilim merkezi haline getirdiler. Bunlardan sonra bir Eyyubi hanedanlığı kuruluyor. Kürdlerin Cizre’de yetişen İslam alimlerini İslam dünyasına yayılıyorlar. Böylece dünyanın bir çok noktasına İslam Kürdlerden yetişmiş İslam alimlerinin elleriyle ulaşıyor. Manidardır, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerin mezarlıklarında o kadar çok el-Kurdi lakabı var ki, sanki İslam oraya Kürdlerin eliyle gitmiş. Bütün bu varlık ve etkinlik İslam sayesinde oluyor. İnkar etmek mümkün değil. İşte ne zamanki Osmanlının batılılaşması bütün bu sıkıntıların başlangıcı oldu geriledik ve battık.” dedi.
Bu Milletin Bir Kimliği Vardır, Bir Şahsiyeti Vardır. Kendisini Kendi Yapan Değerleri Vardır
Bu gün bu salonda size İslam kardeşliğinden bahsetmeyeceğim. Zira bu kavramın içini o kadar ki boşalttılar artık kimse buna kanmıyor diyen Doğruhaber Gazetesi Genel yayın yönetmeni Mehmet Göktaş Hoca “Bugüne kadar hep alavere dalavere ile Kürd halkının kandırıldığını bunun en büyük sebebinin ise Kürd olmanın yanında Müslüman olmasının yattığını söyledi. Göktaş “ Evet bu memlekette Müslüman Türk de zulüm gördü, Müslüman Laz da zulüm gördü, Müslüman Kürd de zulüm gördü. Ancak Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i bir yumruk yerken benim mazlum Kürd kardeşim iki yumruk yedi. Biri Müslüman olduğu için diğeri ise Kürd olduğu için. Hayır bu kabul edilemez. Buna ses çıkarmamak, buna rıza göstermek, tamam efendim olan olmuş hadi gelin barışın deyip ikisini eşit tutmak zulümdür, hakarettir, utanmazlıktır. Hayır efendim, bu zulmü işleyenler hesabı verecektir, bunun başka da yolu yoktur.” dedi.
Kürd meselesine ekonomik bakış açılarının sapkınlık olduğunu ve bir milletin onuru ile oynamak olduğunu belirten Göktaş “hep ikinci planda, ramazan geliyor zekat fitre Diyarbakır’a, Şırnak’a doğuya gönderilsin deniyor. Niye? Aman sesleri çıkmasın. Kurban geliyor, kurbanlarınızı oralarda o göç ettirilen köylerde kestirin. Niye? Biraz yatışsınlar. İslam dışı çözüm önerenler şunu diyorlar. Yahu bu mesele ekonomiktir buralarda ekonomi düzelmedi o yüzden Kürdler başkaldırıyor. Yani demek istiyorlar ki, Kürdlere bir şeyler verin susarlar. Yok ya. Bu bir şerefsizliktir bu bir milletin şahsiyetine kimliğine yapılmış en büyük hakarettir. Hatta tekerlek yakan, taş atan çocukları çikolatayla, parayla, çikletle susturmak da aynen bunun gibidir. Bu milletin bir kimliği vardır. Bu milletlin bir şahsiyeti vardır. Kendisini kendi yapan değerleri vardır. Bu sorunu parayla halletmek isteyenleri hain olarak görüyoruz çünkü Kürdü parayla kandırmak istiyorlar. Onun için kardeşlerim, şahsen yıllardır şuna inanıyorum. Allah’u Teala bu coğrafyanın çocuklarının eline İslam’ın sancağını vermiştir, ben bunu görüyorum. Bu İslam milleti bir gün gelecek Müslüman Türklere de öncülük edecektir, yeter ki hedefleri İslam ve Allah’ın rızası olsun” dedi.
Konuşmacılar sonrası çözüm önerilerine yönelik olarak aşağıda tam metni verilen ortak deklarasyon yayınlandı. (Fikret Özkan – İLKHA)
“KÜRD SORUNU”NA ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ
Bize göre Kürd meselesi, her milletin doğal olarak sahip olduğu hakların, Kürd Halkına iadesiyle çözüme kavuşacak bir sorundur. Her milletin özgürce ve hiçbir engelle karşılaşmadan kullandığı haklar, özgürlükler ve değerler, Kürd halkından da esirgenmemelidir.
Bu itibarla aşağıda sıralayacağımız önerilerde ifade ettiğimiz hak ve özgürlüklerin verilmesi, ‘Kürd Sorunu’ diye adlandırılan sorunu, büyük oranda çözecektir. Bunlar:
1- Öncelikle sorun doğru tanımlanmalı, teşhis doğru konulmalıdır. Yanlış formül ve reçetelerle, sağlıklı ve doğru sonuçlar elde edilmez.
2- Kürdistan coğrafyasının kendine özgü şartları olduğunun farkına varılarak bütüncül politika, uygulama ve bakış açılarına son verilmelidir. Bunu gerek iktidar, gerekse de Türkiye’deki mevcut güç odakları kabul etmelidir.
3- Türk halkının ve paralelinde Türkiye devletinin ırk temelli bakış ve yaklaşımları terk etmesi gerekmektedir. Ulus devlet anlayışından vazgeçilmelidir.
4- Diyanet, Türk kökenli İslami cemaatler ve basın-yayın vasıtasıyla Türk halkına ırkçılığın zararları, tüm halkların sosyal ya da siyasi her konuda aynı haklara sahip olduğu, İslam kardeşliği, diğer Müslüman halklara yönelik önyargıların izalesi ve kardeşliğin tesisi, Kürd halkının yaşananların sorumlusu olmadığı, Kürdlerin büyük çoğunluğunun mensubu olduğu Şafii mezhebinin varlığı, kız alış-vermelerde ya da diğer sosyal münasebetlerde aşağılayıcı ve ayrımcı tavırların terk edilmesi gerektiği anlatılmalıdır.
5- Diyanet ve benzeri müesseselerin aziz İslam dinini devlet yanlısı propagandaya alet yapmaktan vazgeçmesi lazımdır. Bununla beraber Diyanet İşleri Başkanlığı devlet eksenli yapılandırılmamalı, halkın dini talepleri ve mezhebi tercihleri doğrultusunda esnek ve özerk bir şekilde yapılandırılması sağlanmalıdır.
6- Gerek iktidar güçlerinin gerekse de Türkiye menşeli İslamî söylem sahibi camiaların Kürdistan merkezli İslamî cemaat ve gurupları “Kürdçü” diye itham etmeye kalkışma alışkanlığından vazgeçmesi gerekmektedir. Maalesef bugüne kadar Kürdistan merkezli tüm cemaat ve yapılar Kürdçülük yapmakla itham edilmişlerdir. Bunu Şeyh Said ve Bediüzzaman’dan günümüze dek Kürdistan merkezli tüm çıkış ve şahsiyetler için gözlemlemek mümkündür.
7- Kürd halkının İslamî örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmalı ve Kürd halkının özüne dönüşüne mani olunmamalıdır. Nitekim Türkiye’de örgütlenme özgürlüğünün sadece Türk kökenli ve Türkiye eksenli şahıs ve gruplara tanındığı aşikardır.
8- Anayasanın 66. Maddesinde Türk etnik kimliğine vurgu yapan vatandaşlık tanımı değiştirilmeli ve herkesin kabul edebileceği, hiçbir halkın dışlanmışlık hissine kapılmayacağı bir üst kimlik (İslam) tanımlaması getirilmelidir. Ya da böylesi bir düzenleme tümden kaldırılmalıdır.
9- Anayasa’nın 42. Maddesi değiştirilerek Anadilde eğitim ve öğretim yapılmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Kürd dilinin ve kültürünün araştırılması ve geliştirilmesinin önündeki bütün engeller kaldırılmalı, Kürd dili ve kültürü araştırma merkezleri ve Kürd Enstitüleri kurulmalı ve desteklenmelidir.
10- Kürd bölgelerinde eğitimle ilgili altyapı sorunları acilen giderilmeli, buradaki öğrencilerle batıdaki öğrenciler arasında fırsat eşitliği sağlanmalıdır.
11- Türkçe bilmeyen vatandaşların kamusal hizmetlerden tam olarak istifade edebilmesi amacıyla Kürdçe’nin eğitim, sağlık, adalet gibi alanlarda kullanımı için gerekli altyapı oluşturulmalıdır.
12- Kürdçe radyo–televizyon yayınının önündeki tüm hukuksal ve bürokratik engel ve sınırlamalar kaldırılmalıdır.
13- Siyasi temsiliyetin sağlanması için baraj sorunu ortadan kaldırılmalı, komünizmi savunan partilerin kurulmasına izin verildiği gibi, programını İslamî temellere dayandıran partilerin kurulmasına da izin verilmelidir.
14- Değiştirilen coğrafik yer adları iade edilmelidir.
15- Kürd bölgelerinde yol, su, elektrik, hastane gibi altyapı ve sağlık hizmetleri süratle tamamlanmalıdır.
16- Kürd bölgelerindeki ekonomik geri kalmışlığın giderilmesi için herkesin istifade edeceği adil ve hakkaniyete uygun yatırımlar ve teşvikler yapılmalıdır.
17- Milli gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderilmesi için, doğu ve güneydoğu bölgelerinin diğer bölgelerle arasındaki uçurum giderilinceye kadar söz konusu bölgelere pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.
18- Cumhuriyetten başlayarak Kürdlere yapılan zulüm, katliam, asimilâsyon ve inkâr politikasına karşı devlet Kürdler’den özür dilemeli ve mağdurlara maddi ve manevi tazminatları verilerek katliamlara uğrayanlara itibarları iade edilmelidir.
19- Okullarda okutulan andımız kaldırılmalı ve tüm okul kitapları gözden geçirilerek ayırımcılığa dayalı bütün ifade, program ve yaklaşımlar çıkarılmalıdır.
20- Bölge illerinin çeşitli noktalarına ve yüksek yerlerine yazılan; “Ne mutlu Türküm diyene”, “Her Türk asker doğar”, “Bir Türk dünyaya bedeldir” vs. gibi sözler kaldırılmalıdır.
21- Kürd halkının hafızasında kötü izlenim bırakmış olan kişilerin isimlerinin verildiği okul, sokak, cadde, mahalle vs. gibi yerlerin isimleri değiştirilmelidir.
22- Boşaltılan köylere dönüşün sağlanması ve dönülen köylerde insanî bir yaşamın tesis edilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
23- Geçici Köy koruculuğu sistemi lâğvedilmeli, ancak yeni sosyal mağduriyetlerin yaşanmaması için görevine son verilen korucuların diğer kamu görevlerine atanmasına imkân tanınmalıdır.
24- Laikliğin, İslam’a düşmanlıkta bir silah olarak kullanılmasından vazgeçilmeli, inanç hürriyetinin sağlanması için bu ilke kaldırılmalıdır.
25- Dini eğitim kurumları olan medreselerin resmi eğitim kurumları olarak faaliyet göstermelerine izin verilmeli ve bu, anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. YÖK, bu kurumlardan mezun olanların icazelerini İlâhiyat diplomalarına denk kabul etmelidir.
26- Kürd halkının vazgeçilmezleri olan Kur’an kurslarının ve Kur’an öğrenimiyle beraber dini tedrisatın önündeki her türlü engel kaldırılmalıdır.
27- Kürd bölgelerindeki okullarda karma eğitime son verilmeli veya isteğe bağlı bırakılmalıdır.
28- Eğitim ve öğretimde, kamu kurum ve kuruluşlarında İslamî kılık kıyafetlere getirilen yasaklar kaldırılmalıdır.
29- Kürd halkının dini ve ahlâkî yönden kalkınması için faaliyet gösteren İslamî dernek ve sivil toplum kuruluşlarına getirilen kısıtlayıcı engeller kaldırılmalı ve faaliyetlerini daha geniş bir sahada yapabilmelerine imkân tanınmalıdır. Devlet eliyle Ahlaki yozlaştırma faaliyetlerinin yapılmasından vazgeçilmelidir.
30- Kürd halkının gönlünde önemli bir yere sahip olan Şeyh Said ve Bediüzzaman Said–i Nursi’nin medfun bulundukları yerler açıklanmalı ve itibarları iade edilerek hak ettikleri saygı gösterilmelidir.
31- Bediüzzüman Said–i Nursi’nin bölge halkının geri kalmışlık sorununun giderilmesi için geliştirdiği “Medresetü’z–Zehra” projesinin hayata geçirilmesinin önü açılmalıdır.
32- İran, Irak, Suriye ve Türkiye Kürdleri arasındaki geçişlerin rahat yapılabilmesi için olanaklar oluşturulmalı, tedricen sınırların kaldırılmasına çalışılmalıdır.
33- Ayrımcılık yapılmaksızın, rencide etmeden, tüm siyasi mahkum ve tutukluların serbest bırakılması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
SONUÇ
Netice itibariyle Çözüm yolunda çift taraflı bir çağrıda bulunuyoruz.
İlk çağrımız mazlum ve Müslüman Kürd halkınadır. Halkımız yaşananlardan ders almalı ve bugün bir kangren halini almış bulunan illete sebebiyet veren hususları doğru bir şekilde tesbit edip tedbirini almalı, sorunun çözülmesinde alicenaplığını ortaya koyarak üzerine düşeni yapmalıdır. Bununla beraber halkımızın değişik cenahlardan temsilcileri konumunda bulunan liderler, kanaat önderleri ve güç odakları da Kürd sorununa sebebiyet veren hususları ciddi anlamda analiz edip İslam ve tevhid inancının bu milletin mayası, ruhu ve hayatı olduğunun farkına varmalı Kürd halkına özüyle uyuşuk olmayan düşünce ve eylemleri dayatmamalıdırlar. Yine inkar ve imha yöntemleriyle sorunların çözülemediğini görmeli ve Kürd halkının temsilcileri birbirini inkar ve imhaya tevessül etmemelidir. Bu doğrultuda Şeyh Ahmedê Xanî ve Üstad Bediüzzaman gibi zatların hayali olan halkımızın iç ihtilaflarının sona ermesi ve ittifakın tesisi için herkes üzerine düşen özveriyi göstermelidir.
İkinci çağrımız ise sorunun kaynağını teşkil eden Türkiye devletine ve Müslüman Türk halkınadır. Her şeyden evvel bir sorunun varlığı kabul edilerek geliştirilen projeler samimi ve dürüst niyetlerle hazırlanmalı, nihai çözümün İslam’ın prensiplerinin tatbik edilmesiyle mümkün olabileceğinin farkına varılmalı, inkar ve imha zihniyeti terk edilmeli, batılılaşmanın zararlarının ağır neticeleri görülmeli, Kürd halkının şahs-ı manevisinin iade-i itibarı yapılarak saygın kabul edilmeli, İslamî hareketlerin ve İslam büyüklerinin sesine kulak verilmelidir.
Kürd meselesinde karşılaşılan ve yaşanan sorunların halli ve illetin tedavisi noktasında girilen bu sürecin, bin yıldan bu yana İslam şemsiyesi altında, İslam ve iman kardeşliğini mihver edinerek barış ve kardeşlik içinde yan yana, iç içe, kader birliği ederek yaşayan Müslüman halklar için hayırlara vesile olmasını diliyoruz.
Mehmet ŞENLİK (İmam-Hatip-Tarihçi yazar)
Mehmet GÖKTAŞ (Doğruhaber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni)
Abdulkadir TURAN (Doğruhaber Gazetesi Yazarı)
Av. Necat ÖZDEMİR (Kelhaamed Dergisi Yayın Editörü)
İLKHA
2010-11-02 18:22:00
Doğu ve Güneydoğuda yıllardır devam eden ve bölgenin mazlum halkını mağdur etmekten başka bir getirisi olmayan bu kirli savaşa İslami insiyatif olarak çözüm önerileri sunan Doğruhaber Gazetesi ve Kelhaamed dergisi yazarları Doğruhaber Gazetesi Van Temsilciliği tarafından yapılan “Kürd meselesi tespit tahlil ve çözüm önerileri” panelinde bir araya geldiler. Panel Kuran tilavetiyle başladı.
Kürt Milletinin Menfi Milliyetçilikle Kazanacağı Hiçbir Şey Yok
Saat17.00de başlayan program yaklaşık 3 saat sürdü. Sunuculuğunu Kelhaamed Dergisi Editörü Av. Necat Özdemir, yaptığı giriş konuşmasında bu bölgede yaşamış Kürt halkının tarih boyunca zulme uğradığını ve Allah tarafından verilen haklarının gasp edildiğini söyledi. Konuşmasını Kürtçe yapan Özdemir devamla “Kürtler bu bölgede tarih boyunca sürekli olarak topluma liderlik ve önderlik yapmış ve her zaman için insanların ufkunu genişletmişlerdir. Bu maharetlerini ise İslam’a borçludurlar. Düşünsenize bugün dahi baktığımızda toplum içerisinde öncü olanlar ve toplumun takip ettiği Kürd önderlerin geneli medrese kökenlidir. Yani bizler şunu anlamalıyız ki Kürd milletinin menfi milliyetçilikle kazanacağı hiçbir şey yok. Bu millet ancak İslam ile var oldu ve varlığını devam ettirebildi. Nitekim tarihe de baktığımızda Kürd milleti içerisinde ilim ve bilim noktasında yetişmiş olan alimler dünyaya yön vermiştir.” dedi.
Müslüman Kimliğimiz En Üst Kimliğimizdir
Bizim Kürd kimliğimizden önce bir üst kimliğimiz olan Müslüman olma yani İslam kimliğimiz var diyen araştırmacı yazar Mehmet Şenlik Hoca “Müslüman kimliğimiz en üst kimliğimizdir diğer kimliklerimiz ancak bunun altına sığınarak değer kazanabilir. İnsanlarımız bazı düşüncelerden, ideolojilerden dolayı ayrılığa düşmüş ve oluşan bu menfi milliyetçilikten dolayı birbirlerine düşman kesilmişlerdir. Zamanla yaşananlar da göstermiştir ki bu insanlarımızı bir araya toplayacak yegane olgu ümmet bilincidir. Allah’u Teala Kuran’ı Kerim’de ‘Allaha hakkıyla iman edin ve ancak Müslüman olarak can verin’ buyuruyor. Yani ancak Müslüman kimliği altında can verin başka bir kimlik altında can verirseniz size yazık olur. Başka ayetlerde ise topyekûn Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız buyuruyor. Allah’u Teâlâ bizden, din üzere birleşmemizi yani ümmet olmamızı istiyor.” dedi.
İslam dini birleştirici bir unsur olduğunu ve ayrıştırıcılığa müsaade etmediğini belirten Şenlik, Medine de birbirlerine düşman Evs ve Hazreç kabileleri arasında yıllarca devam eden kanlı savaşın ancak İslam kardeşliğiyle aşıldığını söyledi. Şenlik “Eğer bizler de bu kanlı ve haksız savaşın bitmesini istiyorsak ve hakkımıza kavuşmak istiyorsak bunun tek yolu İslam’dan geçer bunun dışında başka çözüm yolu yoktur. Herkes iyi bilsin ki Kürt halkı Müslüman’dır ve bu halka İslam dışında başka bir yol dayatmak zulümdür” dedi.
Kürtler Osmanlı İle İslam Şeriatı Üzere Sözleşmiş ve Biat Etmişlerdi
Şenlik hocadan sonra söz alan Araştırmacı yazar Abdülkadir Turan Kürt meselesinin ret edilemeyecek bir gerçek olduğunu, böylesine derin izler bırakmış bir meseleyi de yüzeysel düşünmenin sorunun çözümüne hizmet etmeyeceğini söyledi. Turan " Bazılarının sorun yoktur demesiyle sorun yok olmaz. Evet, sorun vardır ve bu sorun bu gününde sorunu değildir. Tanzimat fermanıyla başlamış ve Osmanlının Batıya teslimiyetinin belgesi olan Tanzimat fermanıyla Kürdler ayaklanmış ve bunu kabul etmemişlerdir. Zira Kürdler Osmanlı ile İslam şeriatı üzere sözleşmiş ve biat etmişlerdir. Tarihe baktığımızda Kürd halkının hicri 17.yıldan bu yana bir İslam topluluğu olduğunu görürüz. Ünlü İngiliz İslam karşıtı bir yazar bir kitap yazmış ve kitabında aynen şöyle diyor. Miladi 380 itibariyle Kürdlerin hiçbir beyliği küçük bir hanedanı bile yoktu. Yani İslam’dan 250 yıl önce Kürdlerin hiçbir varlığı yoktu. Başka bir yazar ise Kürdçeye emek vermiş Kürd edebiyatçıların yüzde yetmişi Kürdlerin İslam öncesi varlığından bahsetmiyor. Ama bakıyoruz ki İslam’dan sonra hanedan toplulukları oluşturmaya başlamışlar. Kürdler de çevredeki milletler gibi hem de ümmet bağlamı içinde gelişmeye başlıyorlar. Milli Eğitim Bakanlığının 1940’lı yıllarda yayınladığı İslam ansiklopedisinde şu ibare geçmektedir. Kürdler Diyarbakır’ı İslam dünyasının en büyük ilim merkezi haline getirdiler. Bunlardan sonra bir Eyyubi hanedanlığı kuruluyor. Kürdlerin Cizre’de yetişen İslam alimlerini İslam dünyasına yayılıyorlar. Böylece dünyanın bir çok noktasına İslam Kürdlerden yetişmiş İslam alimlerinin elleriyle ulaşıyor. Manidardır, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerin mezarlıklarında o kadar çok el-Kurdi lakabı var ki, sanki İslam oraya Kürdlerin eliyle gitmiş. Bütün bu varlık ve etkinlik İslam sayesinde oluyor. İnkar etmek mümkün değil. İşte ne zamanki Osmanlının batılılaşması bütün bu sıkıntıların başlangıcı oldu geriledik ve battık.” dedi.
Bu Milletin Bir Kimliği Vardır, Bir Şahsiyeti Vardır. Kendisini Kendi Yapan Değerleri Vardır
Bu gün bu salonda size İslam kardeşliğinden bahsetmeyeceğim. Zira bu kavramın içini o kadar ki boşalttılar artık kimse buna kanmıyor diyen Doğruhaber Gazetesi Genel yayın yönetmeni Mehmet Göktaş Hoca “Bugüne kadar hep alavere dalavere ile Kürd halkının kandırıldığını bunun en büyük sebebinin ise Kürd olmanın yanında Müslüman olmasının yattığını söyledi. Göktaş “ Evet bu memlekette Müslüman Türk de zulüm gördü, Müslüman Laz da zulüm gördü, Müslüman Kürd de zulüm gördü. Ancak Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i bir yumruk yerken benim mazlum Kürd kardeşim iki yumruk yedi. Biri Müslüman olduğu için diğeri ise Kürd olduğu için. Hayır bu kabul edilemez. Buna ses çıkarmamak, buna rıza göstermek, tamam efendim olan olmuş hadi gelin barışın deyip ikisini eşit tutmak zulümdür, hakarettir, utanmazlıktır. Hayır efendim, bu zulmü işleyenler hesabı verecektir, bunun başka da yolu yoktur.” dedi.
Kürd meselesine ekonomik bakış açılarının sapkınlık olduğunu ve bir milletin onuru ile oynamak olduğunu belirten Göktaş “hep ikinci planda, ramazan geliyor zekat fitre Diyarbakır’a, Şırnak’a doğuya gönderilsin deniyor. Niye? Aman sesleri çıkmasın. Kurban geliyor, kurbanlarınızı oralarda o göç ettirilen köylerde kestirin. Niye? Biraz yatışsınlar. İslam dışı çözüm önerenler şunu diyorlar. Yahu bu mesele ekonomiktir buralarda ekonomi düzelmedi o yüzden Kürdler başkaldırıyor. Yani demek istiyorlar ki, Kürdlere bir şeyler verin susarlar. Yok ya. Bu bir şerefsizliktir bu bir milletin şahsiyetine kimliğine yapılmış en büyük hakarettir. Hatta tekerlek yakan, taş atan çocukları çikolatayla, parayla, çikletle susturmak da aynen bunun gibidir. Bu milletin bir kimliği vardır. Bu milletlin bir şahsiyeti vardır. Kendisini kendi yapan değerleri vardır. Bu sorunu parayla halletmek isteyenleri hain olarak görüyoruz çünkü Kürdü parayla kandırmak istiyorlar. Onun için kardeşlerim, şahsen yıllardır şuna inanıyorum. Allah’u Teala bu coğrafyanın çocuklarının eline İslam’ın sancağını vermiştir, ben bunu görüyorum. Bu İslam milleti bir gün gelecek Müslüman Türklere de öncülük edecektir, yeter ki hedefleri İslam ve Allah’ın rızası olsun” dedi.
Konuşmacılar sonrası çözüm önerilerine yönelik olarak aşağıda tam metni verilen ortak deklarasyon yayınlandı. (Fikret Özkan – İLKHA)
“KÜRD SORUNU”NA ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ
Bize göre Kürd meselesi, her milletin doğal olarak sahip olduğu hakların, Kürd Halkına iadesiyle çözüme kavuşacak bir sorundur. Her milletin özgürce ve hiçbir engelle karşılaşmadan kullandığı haklar, özgürlükler ve değerler, Kürd halkından da esirgenmemelidir.
Bu itibarla aşağıda sıralayacağımız önerilerde ifade ettiğimiz hak ve özgürlüklerin verilmesi, ‘Kürd Sorunu’ diye adlandırılan sorunu, büyük oranda çözecektir. Bunlar:
1- Öncelikle sorun doğru tanımlanmalı, teşhis doğru konulmalıdır. Yanlış formül ve reçetelerle, sağlıklı ve doğru sonuçlar elde edilmez.
2- Kürdistan coğrafyasının kendine özgü şartları olduğunun farkına varılarak bütüncül politika, uygulama ve bakış açılarına son verilmelidir. Bunu gerek iktidar, gerekse de Türkiye’deki mevcut güç odakları kabul etmelidir.
3- Türk halkının ve paralelinde Türkiye devletinin ırk temelli bakış ve yaklaşımları terk etmesi gerekmektedir. Ulus devlet anlayışından vazgeçilmelidir.
4- Diyanet, Türk kökenli İslami cemaatler ve basın-yayın vasıtasıyla Türk halkına ırkçılığın zararları, tüm halkların sosyal ya da siyasi her konuda aynı haklara sahip olduğu, İslam kardeşliği, diğer Müslüman halklara yönelik önyargıların izalesi ve kardeşliğin tesisi, Kürd halkının yaşananların sorumlusu olmadığı, Kürdlerin büyük çoğunluğunun mensubu olduğu Şafii mezhebinin varlığı, kız alış-vermelerde ya da diğer sosyal münasebetlerde aşağılayıcı ve ayrımcı tavırların terk edilmesi gerektiği anlatılmalıdır.
5- Diyanet ve benzeri müesseselerin aziz İslam dinini devlet yanlısı propagandaya alet yapmaktan vazgeçmesi lazımdır. Bununla beraber Diyanet İşleri Başkanlığı devlet eksenli yapılandırılmamalı, halkın dini talepleri ve mezhebi tercihleri doğrultusunda esnek ve özerk bir şekilde yapılandırılması sağlanmalıdır.
6- Gerek iktidar güçlerinin gerekse de Türkiye menşeli İslamî söylem sahibi camiaların Kürdistan merkezli İslamî cemaat ve gurupları “Kürdçü” diye itham etmeye kalkışma alışkanlığından vazgeçmesi gerekmektedir. Maalesef bugüne kadar Kürdistan merkezli tüm cemaat ve yapılar Kürdçülük yapmakla itham edilmişlerdir. Bunu Şeyh Said ve Bediüzzaman’dan günümüze dek Kürdistan merkezli tüm çıkış ve şahsiyetler için gözlemlemek mümkündür.
7- Kürd halkının İslamî örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmalı ve Kürd halkının özüne dönüşüne mani olunmamalıdır. Nitekim Türkiye’de örgütlenme özgürlüğünün sadece Türk kökenli ve Türkiye eksenli şahıs ve gruplara tanındığı aşikardır.
8- Anayasanın 66. Maddesinde Türk etnik kimliğine vurgu yapan vatandaşlık tanımı değiştirilmeli ve herkesin kabul edebileceği, hiçbir halkın dışlanmışlık hissine kapılmayacağı bir üst kimlik (İslam) tanımlaması getirilmelidir. Ya da böylesi bir düzenleme tümden kaldırılmalıdır.
9- Anayasa’nın 42. Maddesi değiştirilerek Anadilde eğitim ve öğretim yapılmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Kürd dilinin ve kültürünün araştırılması ve geliştirilmesinin önündeki bütün engeller kaldırılmalı, Kürd dili ve kültürü araştırma merkezleri ve Kürd Enstitüleri kurulmalı ve desteklenmelidir.
10- Kürd bölgelerinde eğitimle ilgili altyapı sorunları acilen giderilmeli, buradaki öğrencilerle batıdaki öğrenciler arasında fırsat eşitliği sağlanmalıdır.
11- Türkçe bilmeyen vatandaşların kamusal hizmetlerden tam olarak istifade edebilmesi amacıyla Kürdçe’nin eğitim, sağlık, adalet gibi alanlarda kullanımı için gerekli altyapı oluşturulmalıdır.
12- Kürdçe radyo–televizyon yayınının önündeki tüm hukuksal ve bürokratik engel ve sınırlamalar kaldırılmalıdır.
13- Siyasi temsiliyetin sağlanması için baraj sorunu ortadan kaldırılmalı, komünizmi savunan partilerin kurulmasına izin verildiği gibi, programını İslamî temellere dayandıran partilerin kurulmasına da izin verilmelidir.
14- Değiştirilen coğrafik yer adları iade edilmelidir.
15- Kürd bölgelerinde yol, su, elektrik, hastane gibi altyapı ve sağlık hizmetleri süratle tamamlanmalıdır.
16- Kürd bölgelerindeki ekonomik geri kalmışlığın giderilmesi için herkesin istifade edeceği adil ve hakkaniyete uygun yatırımlar ve teşvikler yapılmalıdır.
17- Milli gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderilmesi için, doğu ve güneydoğu bölgelerinin diğer bölgelerle arasındaki uçurum giderilinceye kadar söz konusu bölgelere pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.
18- Cumhuriyetten başlayarak Kürdlere yapılan zulüm, katliam, asimilâsyon ve inkâr politikasına karşı devlet Kürdler’den özür dilemeli ve mağdurlara maddi ve manevi tazminatları verilerek katliamlara uğrayanlara itibarları iade edilmelidir.
19- Okullarda okutulan andımız kaldırılmalı ve tüm okul kitapları gözden geçirilerek ayırımcılığa dayalı bütün ifade, program ve yaklaşımlar çıkarılmalıdır.
20- Bölge illerinin çeşitli noktalarına ve yüksek yerlerine yazılan; “Ne mutlu Türküm diyene”, “Her Türk asker doğar”, “Bir Türk dünyaya bedeldir” vs. gibi sözler kaldırılmalıdır.
21- Kürd halkının hafızasında kötü izlenim bırakmış olan kişilerin isimlerinin verildiği okul, sokak, cadde, mahalle vs. gibi yerlerin isimleri değiştirilmelidir.
22- Boşaltılan köylere dönüşün sağlanması ve dönülen köylerde insanî bir yaşamın tesis edilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
23- Geçici Köy koruculuğu sistemi lâğvedilmeli, ancak yeni sosyal mağduriyetlerin yaşanmaması için görevine son verilen korucuların diğer kamu görevlerine atanmasına imkân tanınmalıdır.
24- Laikliğin, İslam’a düşmanlıkta bir silah olarak kullanılmasından vazgeçilmeli, inanç hürriyetinin sağlanması için bu ilke kaldırılmalıdır.
25- Dini eğitim kurumları olan medreselerin resmi eğitim kurumları olarak faaliyet göstermelerine izin verilmeli ve bu, anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. YÖK, bu kurumlardan mezun olanların icazelerini İlâhiyat diplomalarına denk kabul etmelidir.
26- Kürd halkının vazgeçilmezleri olan Kur’an kurslarının ve Kur’an öğrenimiyle beraber dini tedrisatın önündeki her türlü engel kaldırılmalıdır.
27- Kürd bölgelerindeki okullarda karma eğitime son verilmeli veya isteğe bağlı bırakılmalıdır.
28- Eğitim ve öğretimde, kamu kurum ve kuruluşlarında İslamî kılık kıyafetlere getirilen yasaklar kaldırılmalıdır.
29- Kürd halkının dini ve ahlâkî yönden kalkınması için faaliyet gösteren İslamî dernek ve sivil toplum kuruluşlarına getirilen kısıtlayıcı engeller kaldırılmalı ve faaliyetlerini daha geniş bir sahada yapabilmelerine imkân tanınmalıdır. Devlet eliyle Ahlaki yozlaştırma faaliyetlerinin yapılmasından vazgeçilmelidir.
30- Kürd halkının gönlünde önemli bir yere sahip olan Şeyh Said ve Bediüzzaman Said–i Nursi’nin medfun bulundukları yerler açıklanmalı ve itibarları iade edilerek hak ettikleri saygı gösterilmelidir.
31- Bediüzzüman Said–i Nursi’nin bölge halkının geri kalmışlık sorununun giderilmesi için geliştirdiği “Medresetü’z–Zehra” projesinin hayata geçirilmesinin önü açılmalıdır.
32- İran, Irak, Suriye ve Türkiye Kürdleri arasındaki geçişlerin rahat yapılabilmesi için olanaklar oluşturulmalı, tedricen sınırların kaldırılmasına çalışılmalıdır.
33- Ayrımcılık yapılmaksızın, rencide etmeden, tüm siyasi mahkum ve tutukluların serbest bırakılması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
SONUÇ
Netice itibariyle Çözüm yolunda çift taraflı bir çağrıda bulunuyoruz.
İlk çağrımız mazlum ve Müslüman Kürd halkınadır. Halkımız yaşananlardan ders almalı ve bugün bir kangren halini almış bulunan illete sebebiyet veren hususları doğru bir şekilde tesbit edip tedbirini almalı, sorunun çözülmesinde alicenaplığını ortaya koyarak üzerine düşeni yapmalıdır. Bununla beraber halkımızın değişik cenahlardan temsilcileri konumunda bulunan liderler, kanaat önderleri ve güç odakları da Kürd sorununa sebebiyet veren hususları ciddi anlamda analiz edip İslam ve tevhid inancının bu milletin mayası, ruhu ve hayatı olduğunun farkına varmalı Kürd halkına özüyle uyuşuk olmayan düşünce ve eylemleri dayatmamalıdırlar. Yine inkar ve imha yöntemleriyle sorunların çözülemediğini görmeli ve Kürd halkının temsilcileri birbirini inkar ve imhaya tevessül etmemelidir. Bu doğrultuda Şeyh Ahmedê Xanî ve Üstad Bediüzzaman gibi zatların hayali olan halkımızın iç ihtilaflarının sona ermesi ve ittifakın tesisi için herkes üzerine düşen özveriyi göstermelidir.
İkinci çağrımız ise sorunun kaynağını teşkil eden Türkiye devletine ve Müslüman Türk halkınadır. Her şeyden evvel bir sorunun varlığı kabul edilerek geliştirilen projeler samimi ve dürüst niyetlerle hazırlanmalı, nihai çözümün İslam’ın prensiplerinin tatbik edilmesiyle mümkün olabileceğinin farkına varılmalı, inkar ve imha zihniyeti terk edilmeli, batılılaşmanın zararlarının ağır neticeleri görülmeli, Kürd halkının şahs-ı manevisinin iade-i itibarı yapılarak saygın kabul edilmeli, İslamî hareketlerin ve İslam büyüklerinin sesine kulak verilmelidir.
Kürd meselesinde karşılaşılan ve yaşanan sorunların halli ve illetin tedavisi noktasında girilen bu sürecin, bin yıldan bu yana İslam şemsiyesi altında, İslam ve iman kardeşliğini mihver edinerek barış ve kardeşlik içinde yan yana, iç içe, kader birliği ederek yaşayan Müslüman halklar için hayırlara vesile olmasını diliyoruz.
Mehmet ŞENLİK (İmam-Hatip-Tarihçi yazar)
Mehmet GÖKTAŞ (Doğruhaber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni)
Abdulkadir TURAN (Doğruhaber Gazetesi Yazarı)
Av. Necat ÖZDEMİR (Kelhaamed Dergisi Yayın Editörü)
İLKHA