Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Lokman Suresi İniş Sebebi

Ummu Aişe Çevrimdışı

Ummu Aişe

حسبي الله ونعم الوكيل
Site Emektarı
31- LOKMAN SURESİ


Lokman Sûresi Mekke'de ve Sâffât Sûresinden sonra nazil olmuştur.
İbn Abbâs'tan rivayete göre "Eğer yeryüzündeki ağaçların hepsi kalem olsa, deniz de, arkasından yedi deniz daha kendisine yardım ederek murekkeb olsa yine de Allah'ın kelimeleri tükenmez. Muhakkak ki Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Sizin yaratılmanız da yeniden diriltilmeniz de bir tek kişininki gibidir. Şubhesiz ki Allah Semî'dir, Basîr'dir. Görmez misin ki Allah geceyi gündüze, gündüzü de geceye katar. Güneşi ve ayı buyruğu altında tutar. Her birisi belirli bir süreye kadar akıp gitmektedir. Muhakkak ki Allah yapmakta olduklarınıza Habîr'dir (âyet, 27-29) âyetleri olmak üzere üç âyetinin; Atâ'dan rivayetle ed-Dânî ve Katâde'den rivayetle Ebu Hayyân ise 27-28. âyetleri olmak üzere iki âyetinin Medenî olduğunu söylemişlerdir.
"Onlar ki namaz kılarlar, zekât verirler ve onlar âhirete de yakînen iman ederler." (âyet, 4) âyet-i kerimesi olmak üzere sadece bir âyetinin Medenî olduğu, Sûrenin geri kalan bütün âyetlerinin Mekkî, yani Mekke'de nazil olduğu da söylemiştir.[1]
Sûrenin nuzûl sebebi olarak Alûsî, Kureyşlilerin Lokman (as) ve Lokman'ın (as) oğlu ile olan durumu ve ana-babasına iyilikleri hususunda soru sormalarını göstermiştir.[2] Bu, Sûrenin tamamının bu soru üzerine nazil olduğu izlenimini vermekle birlikte çoğu kastedilmiş olmalıdır.[3]

6. İnsanlardan bilgisizce Allah yolundan saptırmak için Hakkı boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte horlayıcı azâb onlar içindir.
a) Kelbî ve Mukâtil derler ki: Bu âyet-i kerime en-Nadr ibnu'l-Hâris hakkında nazil olmuştur. Ticaret için İran'a gider, orada acemlerin kahramanlık hikâyelerini satın alır gelir bunları Kureyş'e anlatır ve: "Muhammed size Âd ve Semûd'un haberlerini anlatıyorsa ben de size Rustem'in, İsfendiyar'ın ve Kisrâların haberlerini anlatıyorum." derdi. Kureyş muşrikleri de onun sözünü, anlattıklarını tatlı bularak Kur'ân dinlemeyi bırakıp onu dinlemeye geliyorlardı. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.[4]
İbn Cerîr'in Avfî kanalıyla İbn Abbâs'tan rivayetine göre bu âyet-i kerime en-Nadr ibnu'l-Hâris hakkında nazil olmuştur ama bu âyet-i kerimenin nuzûlüne sebep olan davranışı buna göre başkadır. Rivayete göre o, şarkıcı cariyeler satın alır; birisinin Peygamber'i (sas) dinlemeye gittiğini görürse hemen bir şarkıcı cariyesini çağırır, o kişiyi de çağırır ve cariyesinin ona çalıp söylemesini emrederek: "Bak, bu, Muhammed'in kendisine çağırdığı namazdan, oruçtan ve onunla birlikte mucadeleden daha hayırlıdır." dermiş. İşte onun bu davranışı üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuş.[5]
Sevr ibn Fâhite'nin babasından, onun da İbn Abbâs'tan rivayetine göre bu âyet-i kerime gece gündüz kendisine şarkı söylesin diye bir cariye satın alan bir adam hakkında nazil olmuştur.[6] Bu kişinin İbn Hatal olduğu söylenmiştir.[7]
Mucâhid der ki: Bu âyet-i kerime şarkıcı ve çalgıcı cariyeler satın alma hakkında nazil olmuştur.[8]
b) Tirmizî'nin Ebu Umâme'den rivayetinde Rasûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: Çalgıcı (çalıp söyleyen) cariyeleri satmayın, satın almayın, onlara çalgıcılığı öğretmeyin. Onların alıp satılması ile yapılan ticarette hayır yoktur. Onların satılmasından alınan bedel de haramdır. İşte bunun gibisi hakkında "İnsanlardan bilgisizce Allah yolundan saptırmak için Hakkı boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır..." âyeti nazil oldu.[9]
İbn Kesîr bu hadisin ravileri arasında bulunan Ali ibn Yezîd'in, onun şeyhinin ve ondan rivayette bulunan ravinin de hep zayıf raviler olduğunu kaydetmiştir.[10]
Vâhidî'nin kendi isnadıyla Ebu Umâme'den rivayetinde Rasûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: Cariyelere şarkı öğreterek şarkıcı yetiştirmek, onları satmak helâl değildir. Onların satılmasından alınan bedel de haramdır. Bu gibiler hakkında "İnsanlardan bilgisizce Allah yolundan saptırmak için Hakkı boş sözlerle değişenler..." âyeti nazil oldu. Bir kimse yüksek sesle şarkı söylediği zaman iki şeytan gelir birisi bir omuzunda, diğeri öbür omuzunda tepinmeye, oynamaya başlarlar ve o kişi susuncaya kadar böyle yapmakta devam ederler.[11]

13. Hani Lokman da oğluna demişti, ona öğüt veriyordu: Oğulcuğum, Allah'a şirk koşma. Hiç kuşkusuz Allah'a şirk koşmak çok büyük bir zulumdür.
Daha önce (En'âm Sûresi, 82 âyetinin nuzûl sebebinde) geçtiği üzere Ebu Dâvûd et-Tayâlisî'nin kendi isnadıyla Abdullah ibn Mes'ûd'dan rivayetinde o şöyle anlatıyor: "İman edenler ve imanlarını zulumle bulaştırmayanlar var ya, işte onlarındır emniyet..." (En'âm, 6/82) âyeti nazil olunca sahabe:" Hangimiz imanını zulumle karıştırmaz ki!?" diye sızlandılar da bu âyet: "Oğulcuğum, Allah'a şirk koşma. Hiç kuşkusuz Allah'a şirk koşmak çok büyük bir zulumdür." âyet-i kerimesi nazil oldu.[12] Ve buradaki zulmün herhangi bir zulum, bir haksızlık olmayıp bu zulumle Allah'a şirk koşmanın kastedildiği beyan edildi de sahabe rahatladı.[13]

14. Biz insana ana ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu zorluk üstüne zorlukla taşımıştı. Sütten ayrılması da iki yıl sürmüştür. Bana ve ana-babana şukret. Dönüş ancak Bana'dır.
15. Eğer o ikisi (anan-baban) seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşmaya zorlayacak olurlarsa onlara itaat etme ve onlarla dunyada ma'rûf üzere birlikte ol. Bana dönenlerin yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yine Bana'dır ve o zaman Ben, size, yaptıklarınızı bildireceğim.
Bu âyet-i kerimelerin nuzûl sebebinde meşhur olan, Sa'd ibn Ebî Vakkâs hakkında ve annesi Hamne bint Ebî Sufyân ibn Umeyye onu dininden döndürmeye çalıştığı zaman nazil olduğudur. Şöyle ki:
Ebu Dâvûd ibn Ebî Hind'in Sa'd ibn Ebî Vakkâs'tan rivayetinde o şöyle anlatıyor: "Eğer seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşmaya zorlayacak olurlarsa onlara itaat etme ve onlarla dunyada ma'rûf üzere birlikte ol..." âyet-i kerimesi benim hakkımda indi. Ben, anneme karşı iyi davranan birisiydim. Musluman olunca annem bana: "Ey Sa'd, bu sonradan ihdas ettiğin din de nedir? Ya bu dini bırakacaksın ya da ölünceye kadar yemeyeceğim, içmeyeceğim de insanlar "Annesinin ölümüne sebep oldu." diye seni ayıplayacaklar." dedi. Ben: "Ey anneciğim, yapma; çünkü ben asla dinimi bırakacak değilim." dedimse de yemeden içmeden bir gün ve gece geçirdi. Sabaha çıktığında açlıktan iyice bunalmıştı. Ben: "Allah'a yemin olsun; bin tane canın olsa, hepsi de birer birer çıksa ben yine bu dinimi hiçbir şey için bırakacak değilim." dedim. Benim bu kesin tavrımı görünce yedi, içti ve işte Allah Tealâ (cc) bu âyet-i kerimeyi indirdi.[14]
Daha önce (Mâide, 5/91 ve Enfâl, 8/1 âyetlerinin nuzûl sebebinde) de geçtiği üzere Muslim'in, Sahih'inde Sa'd ibn Ebî Vakkas'ın oğlu Mus'ab'dan rivayetinde o şöyle demiştir: Onun (Sa'd ibn Ebî Vakkas) hakkında Kur'ân'dan âyetler nazil oldu.
Bir keresinde Sa'd'ın annesi "O dininden dönünceye kadar onunla konuşmamaya, yememeye, içmemeye yemin etmiş ve: "Sen, Allah'ın sana ana-babanı tavsiye ettiğini iddia ediyorsun. İşte ben annenim ve sana bunu (girmiş olduğun Muhammed'in dinine kufretmeni, ondan dönmeni) emrediyorum." demiş. Üç gün yemeden içmeden durmuş ve nihayet açlık ve susuzluktan bayılmış. Umara adındaki oğlu kalkmış ve annesine su içirmiş. Ayılınca Sa'd'a beddua etmeye başlamış da bunun üzerine Allah Tealâ (cc): "Biz, insana ana-babasına güzel davranmasını tavsiye ettik. Eğer seni Allah'a ortak koşmaya zorlarlarsa..." âyet-i kerimesini indirmiş.
Sa'd der ki: Allah'ın Rasûlü (sas) (Bedr günü) büyük bir ğanimet elde etmişti, ğanimetlerin içinde bir kılıç gördüm, aldım ve Allah'ın Rasûlü'ne (sas) götürüp: "Bu kılıcı bana ver. Benim savaştaki halimi ve buna liyakatimi biliyorsun" dedim. "Onu aldığın yere geri koy." buyurdular. Efendimizin yanından ayrıldım ve ğanimetlerin toplandığı yere gittim. Kılıcı ğanimetlerin içine atacakken nefsim beni kınadı ve atmamamı söyledi de geri döndüm ve Rasûlullah'ın (sas) yanına gelerek tekrar "Bu kılıcı bana ver." dedim. Sesini biraz daha yükselterek: "Onu aldığın yere geri koy." buyurdular da akabinde Allah Tealâ (cc): "Sana ğanimetleri sorarlar..." (Enfâl, 1) âyet-i kerimesini indirdi.
Bir keresinde hastalanmıştım, Allah'ın Rasûlü'ne (sas) haber gönderdim, yanıma geldi, "Bırak malımı dilediğim gibi bölüştüreyim." dedim. Kabul etmedi. "Yarısını dilediğim gibi bölüştüreyim." dedim, onu da kabul etmedi. "Hiç olmazsa üçte birini istediğim gibi taksim edeyim." dedi, sustu. Daha sonra üçte bir caiz oldu.
Bir gün ensar ve muhacirlerden bir grup gördüm. Bana: "Gel sana yedirelim, içirelim." dediler. Bu, içki haram kılınmazdan önceydi. Bir bahçede idiler. Yanlarına gelip oturdum. Kızarmış bir deve başı ve bir tulum içki vardı. Onlarla birlikte yedik, içtik. O mecliste muhacirler ve ensar anıldılar. Ben: Muhacirler ensardan daha hayırlıdır." dedim. Adamın birisi kalktı etini yediğimiz deve başının iki çene kemiğinden birini alarak bana vurdu ve burnumu yardı. Rasûlullah'a (sas) geldim ve olanları haber verdim de Allah Tealâ (cc) benim hakkımda ve içki konusunda "Hiç şubhesiz içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytanın işinden birer murdardırlar..." (Mâide, 5/90) âyet-i kerimesini indirdi.
Hadisin başka bir rivayetinde Sa'd'ın: "Benim hakkımda dört âyet nazil oldu." dediği ilâvesiyle onunla konuşmamaya, yeme ve içmemeye yemin eden annesi ile ilgili kısımda şu fazlalık vardır: "Ummu Sa'd'a bir şey yedirmek ve içirmek istediklerinde ağzını bir sopa ile zorla açık tutup yiyecek ve içeceği ağzına döküyorlarmış."[15]
Bu âyet-i kerimenin "Bana dönenlerin yoluna tabi ol." kısmının nuzûl sebebine gelince;
Bu âyet-i kerime Ebu Bekr hakkında nazil olmuştur. İbn Abbâs'tan rivayetle Atâ der ki: Ebu Bekr musluman olduğunda Abdurrahman ibn Avf, Sa'd ibn Ebî Vakkâs, Saîd ibn Zeyd, Osman, Talha ve Zubeyr kendisine gelerek:
"Muhammed'e iman edip onu tasdik mi ettin?" diye sormuşlar. O da: "Evet." deyince Rasûlullah'a (sas) gelerek onlar da iman edip O'nu tasdik etmişler ve işte bunun üzerine Allah Tealâ (cc) Sa'd ve arkadaşlarına: "Bana dönenlerin yoluna tabi ol." diye bu âyet-i kerimeyi indirmiştir.[16]

20. Görmez misiniz ki Allah göklerde olanları da yerde olanları da sizin buyruğunuza vermiştir. Gizli ve açık olarak nimetlerini size bolca vermiştir, insanlar arasında hiçbir bilgisi olmadan, hiçbir rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken Allah hakkında mucadele edenler vardır.
Mucâhid der ki: Bir yahudi Peygamber’e (sas) geldi ve: "Ey Muhammed, bana Rabbından haber ver, nedendir o?" dedi de bir yıldırım düştü ve onu yakıp öldürdü. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu. Bu nuzûl sebebi daha önce Ra'd Sûresinde de geçmişti.
İbn Abbâs'tan rivayete göre ise "Melekler Allah'ın kızlarıdır." diyen en-Nadr ibnu'l-Hâris hakkında inen âyetlerdendir.[17]

27. Eğer yeryüzündeki her bir ağaç kalemler olsa, deniz ve arkasından yedi deniz daha ona yardım ederek murekkeb olsa yine Allah'ın kelimeleri tükenmez. Hiç şubhesiz Allah Azîzdir, Hakîm'dir.
İbn İshak, İbn Abbâs'tan rivayet ediyor ki o şöyle anlatıyor: Allah'ın Rasûlü (sas) Medine-i Munevvere'ye geldiğinde yahudi hahamları: "Ey Muhammed, "Size ilimden pek az bir şey verilmiştir." sözünle bizi mi yoksa kavmini mi kastediyorsun?" diye sordular. "Hepinizi kastediyorum." buyurdular. "Sana gelenler içinde okuyorsun ki bize, içinde her şeyin açıklaması olan Tevrat verildi." dediler, Efendimiz (sas): "O, Allah'ın ilmine göre pek az bir şeydir. Yerine getirdiğiniz takdirde sizde olan size yetecek kadardır." buyurdu da onların bu konuşmaları üzerine Allah Tealâ (cc): "Eğer yeryüzündeki her bir ağaç kalemler olsa, deniz ve arkasında yedi deniz daha ona yardım ederek murekkeb olsa yine Allah'ın kelimeleri tükenmez. Hiç şubhesiz Allah Azîz'dir, Hakîm'dir." âyetini indirdi.[18]
Vâhidî'nin, bir ravi zinciri vermeksizin mufessirlerin kavli olarak bu hadiseyi anlatımında ayrıntılarda bazı farklar olduğu için o bilgiyi de buraya dercedelim: Yahudiler, Allah'ın Rasûlü'ne (sas) ruhu sorduklarında Allah Tealâ (cc): "Sana ruhu soruyorlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindendir ve size ilimden pek az bir şey verilmiştir." âyet-i kerimesini indirmişti.
Allah'ın Rasûlü (sas) Medine-i Munevvere'ye hicret edince Yahudi hahamları Peygamber'e (sas) geldiler ve: "Ey Muhammed, bize ulaştığına göre sen: "Size ilimden ancak pek az bir şey verilmiştir." diyormuşsun. Bununla kendi kavmini mi kastediyorsun?" diye sordular. Allah'ın Rasûlü (sas): "Hayır, aksine herkesi ve sizi de kastettim." buyurdu. Onlar: "Sana gelenler içinde bize Tevrat'ın verildiğini ve Tevrat'ta her şeyin ilminin bulunduğunu okumuyor musun?" dediler. Allah'ın Rasûlü (sas): "Bu, Allah'ın ilmine göre pek az bir şeydir. Ama Allah size öyle bir ilim vermiştir ki onunla amel etseniz elbette ondan istifade ederdiniz." buyurdular.
Onlar: "Ey Muhammed, sen "Kime de hikmet verilmişse hiç şubhesiz ona çok hayır verilmiştir." diyorsun. Bu ikisi nasıl bir araya gelir: çok az ilim, pek çok hayır?" diye inatlarını sürdürdüler de bunun üzerine Allah Tealâ (cc) "Eğer yeryüzündeki her bir ağaç kalemler olsa..." âyet-i kerimesini indirdi.[19]
Bu rivayetlere göre âyet-i kerimenin Medenî olması, yani Medine-i Munevvere'de inmiş olması gerekir. Ancak âyet-i kerimenin Mekke'de nazil olduğu iddiaları vardır. Şimdi bununla ilgili rivayetleri verelim:
İkrime'den gelen bir rivayette de yahudilerin, kendilerine Tevrat verilmekle çok ilim verildiği iddiaları, İsrâ Sûresinin 85. âyetinin nuzûlü ile ilişkilendirilmektedir. Bilindiği üzere yahudiler, veya onların akıl vermesiyle Mekke muşrikleri Peygamber'e (sas) ruhu sormuşlar; bu soru üzerine inen İsrâ 85 âyetinin sonunda "Size ilimden ancak pek az bir şey verilmiştir." buyrulmuştu. İşte bunun üzerine bazı rivayetlerde[20] "De ki: Rabbimin kelimelerini yazmak için denizler murekkeb olsa ve bir o kadarını da imdad olmak üzere ona ilâve etsek daha Rabbinin kelimeleri bitmeden denizler biter tükenirdi." (Kehf, 18/109 âyeti; bazı rivayetlerde de bunun yerine bu "Eğer yeryüzündeki her bir ağaç kalemler olsa, deniz de, arkasından yedi deniz daha kendisinden sonra yardım ederek murekkeb olsa yine Allah'ın kelimeleri tükenmez..." âyet-i kerimesinin nazil olduğu[21] kaydedilmiştir.
Ebu'ş-Şeyh'in Kitabu'l-Azame'de ve İbn Cerîr'in Katâde'den rivayetlerine göre Mekke muşrikleri: "Bu söz (Muhammed'in getirdikleri) yakında sona erer, tükenir." dediler de bunun üzerine "Eğer yeryüzündeki her bir ağaç kalemler olsa, deniz ve arkasından yedi deniz daha ona yardım ederek murekkeb olsa yine Allah'ın kelimeleri tükenmez..." âyet-i kerimesi nazil oldu.[22]

28. Sizin yaratılmanız da, yeniden diriltilmeniz de bir tek kişininki gibidir. Şubhesiz ki Allah Semî'dir, Basîr'dir.
Bu âyet-i kerime Ubeyy ibn Halef, Ebu'l-Esedeyn (veya Ebu'l-Esved) ile Haccâc'ın oğulları Munebbih ve Nebîh hakkında nazil olmuştur. Bunlar Peygamber'e (sas): Allah bizi tavırdan tavıra geçirerek yarattı; Nutfe, sonra aleka, sonra mudğa, sonra kemikler olarak. Sonra da sen: "Allah bizi bir anda yeni bir yaratışla toptan bir anda diriltecek." diyorsun, bu nasıl olacak?!" dediler de bunun üzerine Allah Tealâ (cc) bu âyet-i kerimeyi indirdi.[23]

34. Kıyamet saatinin bilgisi şubhesiz ki Allah katındadır. Yağmuru O indirir, rahimlerde olanı O bilir. Kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiçbir nefis nerede öleceğini de bilmez. Şubhesiz ki Allah Alîm'dir, Habîr'dir.
Badiye (çöl) halkından olan el-Hâris ibn Amr ibn Harise hakkında nazil olmuştur. Bir gün Peygamber'e (sas) gelmiş ve O'na kıyameti ve ne zaman kopacağını sorup şöyle devam etmişti: "Topraklarımız kurudu, kuraklaştı, ne zaman yağmur yağacak; hanımımı hamile olarak bırakıp gelmiştim, o ne doğuracak; Nerede doğduğumu biliyorum, peki acaba nerede öleceğim?" İşte bunun üzerine Allah Tealâ (cc) bu âyet-i kerimeyi indirdi.[24] Mukâtil'den rivayetle hadiseyi zikreden Kurtubî bu bedevînin adını el-Vâris ibn Amr ibn Harise olarak vermiştir.[25]
Yine Vâhidî'nin kendi isnadıyla İyâs ibn Seleme'den rivayetinde o şöyle anlatıyor. Babam, Peygamber (sas) ile beraberken hamile bir kısrağı yederek bir adam geldi, beraberinde de bir tay daha vardı. Onları satmak üzere getirmişti. Peygamber'e (sas): "Sen kimsin?" diye sordu. O: "Ben Allah'ın peygamberiyim." buyurdu. O: "Allah'ın peygamberi de ne demek?" diye sordu. Efendimiz: "Yani Allah'ın elçisi." buyurdu. O: "Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sordu. Rasûl-i Ekrem (sas): "O ğaybdır ve ğaybı ancak Allah Tealâ (cc) bilir." buyurdular. O: "Peki ne zaman yağmur yağacak?" diye sordu. Efendimiz: "Ğaybdır, ğaybı da ancak Allah bilir." buyurdular. Adam bu sefer: "Şu kısrağımın karnındaki nedir?" Efendimiz yine: "Ğaybdır ve ğaybı da ancak Allah bilir." buyurdular. Adam: "Bana kılıcını göster." dedi. Peygamber de (sas) kılıcını o adama verdi. Adam kılıcı şöyle bir kınından çıkarıp salladı, sonra da Peygamber'e (sas) geri verdi. Peygamber (sas): "Amma, sen elbette istediğini yapmaya güç yetiremezsin." buyurdular. Meğer onu bir adam: "Ona bu soruları sor, sonra da boynunu vur." diyerek göndermiş. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.[26]

[1] Râzî, Mefâtîhu'l-Ğayb, XXV,139; Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, XIV,35; Alûsî, Rûhu'l-Maânî, XXI,64.
[2] Alûsî, age. xxi,65.
[3] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/698.
[4] Vahidî, Esbâbu'n-Nuzûl, s. 244.
[5] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, n,56.
[6] Vahidî, Esbâbun-Nuzûl, s. 244.
[7] Alûsî, age. xxı,67.
[8] Vahidî, age. s. 244.
[9] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, Lokman, 31/1, hadis no: 3195.
[10] İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, VI,334.
[11] Vahidî, age. s. 244.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/698-699.
[12] Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, Minhatu'l-Ma'bûd fî Tertibi Musnedi't-Tayâlisî Ebî Dâvûd, 11,18.
[13] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/699-700.
[14] İbnu'l-Esîr, Usdu'l-Ğâbe, n,368.
[15] Muslim, Fedâilu's-Sahâbe, 43-44.
[16] Vahidî, age. s. 245.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/700-702.
[17] Kurtubî, age. xrv,50.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/702.
[18] İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, 1,308.
[19] Vahidî, age s. 245.
[20] Meselâ bak: Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 17/10, hadis no: 3140.
[21] Taberî, Câmiu'l-Beyân, xv,104.
[22] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 11,58; Râzî, age. XXV, 157.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/702-703.
[23] Kurtubî, age. xıv,52-53; Alûsî. age. XXI, 101.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/704.
[24] Vahidî, age. s. 245.
[25] Kurtubî, age. xrv,55-56.
[26] Vahidî, age. s. 245-246.
Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nuzûl, Çağrı Yayınları: 2/704.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt