E
Çevrimdışı
Ebu & Dücane
Guest
İYİLİĞİ EMREDİP KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRMA
Al-i İmran suresi 104. Ayette: “ Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler de onlardır.”
Ayete göre, hayra çağırma, marufu emir ve münkerden nehiy müslümanlar üzerine farzdır. İslam nizamı, bu farzın yerine getirilmesiyle kemale erer, yücelir. Ümmetin bu farzı yerine getirebilmesi için bir cemaat yetiştirmesi de farz-ı kifayedir.
Maruf ve Münkerin Anlamı
Ayet ve hadislerde geçen “hayır” gerek din, gerekse dünya ile ilgili her iyiliği ihtiva eder. Yani İslam’a uygun her iş, söz ve davranışa hayır denilir. Konumuzla bağlantılı olarak, “iyiliği emir ve kötülükten nehiy” ise hayrın en mühim kısmını teşkil eder.
“Maruf”, İslam’ın iyi kabul ettiği, Allah’a itaate götüren her şeydir.
“Münker” ise İslam’ın iyi görmediği, dini emirlere aykırı olan ve Allah’a karşı masiyete, günaha götüren her şeydir.
Bu İşi Kim Nasıl Yapacak
Marufu emir, münkerden nehiy vazifesi, öncelikle İslam’ın ruhunu kavramış âlimlerin işidir. Ümmet böyle âlimler topluluğunu yetiştirmek zorundadır. Zaten ümmet olabilmenin ilk şartı da, bir imamın önderliğinde bir cemaat teşkil etmektir. Hiç kimse ben fert olarak islamı eksiksiz yaşarım, diyemez. Mutlaka, İslam cemaatinin bir uzvu olmak zorundadır. Denizler, okyanuslar su zerreciklerinin birbiri ile kenetlenmesiyle varlıklarını korurlar. Denizden kopan damla buharlaşır.
Al-i İmran suresi 110. ayette şöyle buyruluyor: “ Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz.”
Bu ayette hayırlı ümmet olmanın şartı, marufu emir, münkerden nehiy olarak gösteriliyor. Mümin ile münafıkların farkı ise Tevbe suresi 67 ve 71. ayetlerde ifade ediliyor. “ Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir. Kötülüğü emreder, iyilikten menederler.” (Tevbe 67)
Tevbe 71 de ise: “ Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudur. İyiliği emrederler, kötülükten menederler.” Dost olmanın, dost kalmanın en önemli şartının nasihat olduğunu bu ayetlerden anlıyoruz.
Hac suresi 41. ayette, müminler yeryüzünde iktidar olduklarında, namazı da, zekâtı da hakkıyla eda edecekleri, emr-i bil maruf nehyi anil münker, müesseselerini kurarak yapacakları ifade ediliyor.
Bu görev, devlet, cemaat ve ferde ayrı sorumluluklar yüklüyor. İdareciler, âlimler ve sade vatandaştan beklenen de farklıdır. Ebu Said el-Hudri radıyallahu anhden rivayet edilen bir hadiste : “Sizden kim münker (kötülük) görürse, onu eliyle düzeltsin. Şayet eliyle düzeltmeye de gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Diliyle düzeltmeye de gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Ki bu imanın en zayıf derecesidir. (Müslim, İman 78)
İslam âlimleri bu hadisi açıklarken, elle düzeltme, ortadan kaldırma görevi yöneticilerin; dil ile düzeltme, nasihat etme âlimlerin; kalp ile öfke duyma, kötülükten nefret görevinin ise fertlerin olduğunu söylerler.
Yönetici, güç ve iktidar sahibi olmalı; âlim ise tebliğ metodunu, insan ve toplum psikolojisini iyi bilmelidir. Nezaketli, merhametli, yumuşak huylu ve anlayışlı olmalıdır. İmam-ı Şafii: “ Din kardeşine gizlice öğüt veren kimse, gerçekten nasihat etmiş; onu süsleyip sevindirmiş olur. Fakat aleni ve herkesin gözü önünde ona öğüt veren kimse, din kardeşini küçük duruma düşürür.” der.
CİHAD-NASİHAT İLİŞKİSİ
Cihadın elle, dille ve kalple de yapılabileceğini bu hadisten öğrenmiş oluyoruz. Her mümin gücü ve imkânı miktarınca bu cihadı yapmalıdır. Dinin münker, haram, günah kabul ederek yasakladığı işlerle mücadele etmeyen, kalben de olsa bu işlere soğuk bakmayan fertler imanını dahi koruyamaz.
Bu açıdan emr-i bil maruf ve nehyi anil münker bir cihaddır. “Cihadın en faziletlisi, zalim sultanın karşısında hakkı ve adaleti söylemektir.” buyuran Efendimiz sallalahu aleyhi ve sellem, hakkın hâkimiyetine katkısı olacaksa, zulüm engellenecekse, tehlikenin göze alınabileceğini ifade etmiş oluyor. Toplumun her ferdi görevini yerine getirirse, zalimler de kurtulmuş olur. İslamın gayesi insanları zulümden uzak, sulh ve adalet içinde yaşatmaktır. Bir kişinin hidayete ermesi, iman etmesi, savaşla bin kâfirin öldürülmesinden daha efdaldir. Bu açıdan cihad, öldürmek için değil, islamla dirilmek için yapılır.
OKUR ÂLİM, TUTMAZ ZALİM
Emr-i bil maruf yapanlar, samimi ve devamlı olmalıdır. İsrail oğullarının alimleri gibi yapılmamalıdır. Tirmizi’nin rivayet ettiği bir hadiste: “İsrail oğulları günahlara daldıklarında, alimleri onları nehyettiyse de, onlar işledikleri günahları terk etmediler. Bu defa âlimleri de onlarla beraber oturdular, birlikte yediler içtiler. Bunun üzerine Allah Teala da onların kalplerini birbirine benzetti. Davud’un ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle onlara lanet etti. Bu onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyle idi.” buyruluyor.
Bakara suresi 44. ayet ise konuya bir başka açıdan dikkat çekiyor: “Kitabı okumakta olduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip, kendinizi nasıl unutursunuz? Artık aklınızı başınıza almayacak mısınız?”
Bu ayet çerçevesince iyiliği emir ve kötülükten nehiy görevi ne kadar önemli ise, bu işi yapan insanın da samimi, eğitimli olması da o derece önemlidir. Kendini ihmal etmeden, söz ve davranışlarında çelişki olmayan; haramları, farzları, sünnetleri hafife almayan; ilmiyle amil âlimlere itibar edilmelidir.
Suyuti’nin Fethu’l Kebir’inde rivayet edilen bir hadiste: “Kıyamet gününde insanların en şiddetli azaba uğrayanı, ilmi kendisine fayda vermeyen âlimdir.” buyuran Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, kitap yüklü merkeplerden olmamamızı istiyor.
Üsmae bin Zeyd’in rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah sallalahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyuruyor: “ Kıyamet günü bir adam getirilir. Cehennem ateşine atılır. Bağırsakları karnından dışarı çıkar ve onlarla birlikte değirmen döndüren merkep gibi döner durur. Cehennem halkı onun yanında toplanırlar ve derler ki:
- Ey filan! Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip, kötülükten nehyetmez miydin? O kişi de:
- Evet, iyiliği emredirdim, fakat kendim yapmazdım. Kötülüğü nehyederdim, fakat kendim yapardım, der.”(Buhari, Bed’ül Halk 10)
Sözü ve davranışı birbirine uymayanların kötü akıbeti, Allah katındaki durumu bu hadisle çarpıcı bir şekilde ortaya konuluyor. Şu halde önemli olan bu işi, söz ve davranış; ilim ve amel bütünlüğü içerisinde, samimiyetle yapmalıyız. Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmanın ve ümit ettiğimiz cennete, Cemalullaha’a kavuşmanın, cehennemden de kurtuluşun yolu budur.
1. Hiçbir zaman dinimizin esaslarından taviz vermeyelim.
2. İnsanları İslam’dan soğutacak kaba, haşin davranışlardan kaçınalım.
3. Nefsimizi işe karıştırmadan, şahısları hedef almadan ifrat ve tefrite kaçmadan, itidal üzere olalım.
4. Tebliğ ve davet işini sadece Allah rızası için yapalım.
5. Kendimizi muhataplarımızdan üstün görmeyelim. Mütevazı ve merhametli olalım.
6. Yaptığımız işi iyi bilmeli, fert ve toplum psikolojisini tanımalı, işe nefsimizden başlamalıyız.
7. Hidayet’in Allah’tan olduğunu bilerek, kendimizi sadece bir vasıta görmeli, asla ümitsizliğe de düşmemeliyiz. (Zeki Soyak)
Hz. Ömer radıyallahu anh: “Nasihatçileri olmayan ve nasihatçileri sevmeyen bir millette hayır yoktur.” buyuruyor. Cenab-ı Hakka bizleri nasihat eden, nasihat dinleyen ve bunları sevenlerden eylesin.(Amin
Al-i İmran suresi 104. Ayette: “ Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler de onlardır.”
Ayete göre, hayra çağırma, marufu emir ve münkerden nehiy müslümanlar üzerine farzdır. İslam nizamı, bu farzın yerine getirilmesiyle kemale erer, yücelir. Ümmetin bu farzı yerine getirebilmesi için bir cemaat yetiştirmesi de farz-ı kifayedir.
Maruf ve Münkerin Anlamı
Ayet ve hadislerde geçen “hayır” gerek din, gerekse dünya ile ilgili her iyiliği ihtiva eder. Yani İslam’a uygun her iş, söz ve davranışa hayır denilir. Konumuzla bağlantılı olarak, “iyiliği emir ve kötülükten nehiy” ise hayrın en mühim kısmını teşkil eder.
“Maruf”, İslam’ın iyi kabul ettiği, Allah’a itaate götüren her şeydir.
“Münker” ise İslam’ın iyi görmediği, dini emirlere aykırı olan ve Allah’a karşı masiyete, günaha götüren her şeydir.
Bu İşi Kim Nasıl Yapacak
Marufu emir, münkerden nehiy vazifesi, öncelikle İslam’ın ruhunu kavramış âlimlerin işidir. Ümmet böyle âlimler topluluğunu yetiştirmek zorundadır. Zaten ümmet olabilmenin ilk şartı da, bir imamın önderliğinde bir cemaat teşkil etmektir. Hiç kimse ben fert olarak islamı eksiksiz yaşarım, diyemez. Mutlaka, İslam cemaatinin bir uzvu olmak zorundadır. Denizler, okyanuslar su zerreciklerinin birbiri ile kenetlenmesiyle varlıklarını korurlar. Denizden kopan damla buharlaşır.
Al-i İmran suresi 110. ayette şöyle buyruluyor: “ Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz.”
Bu ayette hayırlı ümmet olmanın şartı, marufu emir, münkerden nehiy olarak gösteriliyor. Mümin ile münafıkların farkı ise Tevbe suresi 67 ve 71. ayetlerde ifade ediliyor. “ Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir. Kötülüğü emreder, iyilikten menederler.” (Tevbe 67)
Tevbe 71 de ise: “ Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudur. İyiliği emrederler, kötülükten menederler.” Dost olmanın, dost kalmanın en önemli şartının nasihat olduğunu bu ayetlerden anlıyoruz.
Hac suresi 41. ayette, müminler yeryüzünde iktidar olduklarında, namazı da, zekâtı da hakkıyla eda edecekleri, emr-i bil maruf nehyi anil münker, müesseselerini kurarak yapacakları ifade ediliyor.
Bu görev, devlet, cemaat ve ferde ayrı sorumluluklar yüklüyor. İdareciler, âlimler ve sade vatandaştan beklenen de farklıdır. Ebu Said el-Hudri radıyallahu anhden rivayet edilen bir hadiste : “Sizden kim münker (kötülük) görürse, onu eliyle düzeltsin. Şayet eliyle düzeltmeye de gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Diliyle düzeltmeye de gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Ki bu imanın en zayıf derecesidir. (Müslim, İman 78)
İslam âlimleri bu hadisi açıklarken, elle düzeltme, ortadan kaldırma görevi yöneticilerin; dil ile düzeltme, nasihat etme âlimlerin; kalp ile öfke duyma, kötülükten nefret görevinin ise fertlerin olduğunu söylerler.
Yönetici, güç ve iktidar sahibi olmalı; âlim ise tebliğ metodunu, insan ve toplum psikolojisini iyi bilmelidir. Nezaketli, merhametli, yumuşak huylu ve anlayışlı olmalıdır. İmam-ı Şafii: “ Din kardeşine gizlice öğüt veren kimse, gerçekten nasihat etmiş; onu süsleyip sevindirmiş olur. Fakat aleni ve herkesin gözü önünde ona öğüt veren kimse, din kardeşini küçük duruma düşürür.” der.
CİHAD-NASİHAT İLİŞKİSİ
Cihadın elle, dille ve kalple de yapılabileceğini bu hadisten öğrenmiş oluyoruz. Her mümin gücü ve imkânı miktarınca bu cihadı yapmalıdır. Dinin münker, haram, günah kabul ederek yasakladığı işlerle mücadele etmeyen, kalben de olsa bu işlere soğuk bakmayan fertler imanını dahi koruyamaz.
Bu açıdan emr-i bil maruf ve nehyi anil münker bir cihaddır. “Cihadın en faziletlisi, zalim sultanın karşısında hakkı ve adaleti söylemektir.” buyuran Efendimiz sallalahu aleyhi ve sellem, hakkın hâkimiyetine katkısı olacaksa, zulüm engellenecekse, tehlikenin göze alınabileceğini ifade etmiş oluyor. Toplumun her ferdi görevini yerine getirirse, zalimler de kurtulmuş olur. İslamın gayesi insanları zulümden uzak, sulh ve adalet içinde yaşatmaktır. Bir kişinin hidayete ermesi, iman etmesi, savaşla bin kâfirin öldürülmesinden daha efdaldir. Bu açıdan cihad, öldürmek için değil, islamla dirilmek için yapılır.
OKUR ÂLİM, TUTMAZ ZALİM
Emr-i bil maruf yapanlar, samimi ve devamlı olmalıdır. İsrail oğullarının alimleri gibi yapılmamalıdır. Tirmizi’nin rivayet ettiği bir hadiste: “İsrail oğulları günahlara daldıklarında, alimleri onları nehyettiyse de, onlar işledikleri günahları terk etmediler. Bu defa âlimleri de onlarla beraber oturdular, birlikte yediler içtiler. Bunun üzerine Allah Teala da onların kalplerini birbirine benzetti. Davud’un ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle onlara lanet etti. Bu onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyle idi.” buyruluyor.
Bakara suresi 44. ayet ise konuya bir başka açıdan dikkat çekiyor: “Kitabı okumakta olduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip, kendinizi nasıl unutursunuz? Artık aklınızı başınıza almayacak mısınız?”
Bu ayet çerçevesince iyiliği emir ve kötülükten nehiy görevi ne kadar önemli ise, bu işi yapan insanın da samimi, eğitimli olması da o derece önemlidir. Kendini ihmal etmeden, söz ve davranışlarında çelişki olmayan; haramları, farzları, sünnetleri hafife almayan; ilmiyle amil âlimlere itibar edilmelidir.
Suyuti’nin Fethu’l Kebir’inde rivayet edilen bir hadiste: “Kıyamet gününde insanların en şiddetli azaba uğrayanı, ilmi kendisine fayda vermeyen âlimdir.” buyuran Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, kitap yüklü merkeplerden olmamamızı istiyor.
Üsmae bin Zeyd’in rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah sallalahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyuruyor: “ Kıyamet günü bir adam getirilir. Cehennem ateşine atılır. Bağırsakları karnından dışarı çıkar ve onlarla birlikte değirmen döndüren merkep gibi döner durur. Cehennem halkı onun yanında toplanırlar ve derler ki:
- Ey filan! Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip, kötülükten nehyetmez miydin? O kişi de:
- Evet, iyiliği emredirdim, fakat kendim yapmazdım. Kötülüğü nehyederdim, fakat kendim yapardım, der.”(Buhari, Bed’ül Halk 10)
Sözü ve davranışı birbirine uymayanların kötü akıbeti, Allah katındaki durumu bu hadisle çarpıcı bir şekilde ortaya konuluyor. Şu halde önemli olan bu işi, söz ve davranış; ilim ve amel bütünlüğü içerisinde, samimiyetle yapmalıyız. Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmanın ve ümit ettiğimiz cennete, Cemalullaha’a kavuşmanın, cehennemden de kurtuluşun yolu budur.
1. Hiçbir zaman dinimizin esaslarından taviz vermeyelim.
2. İnsanları İslam’dan soğutacak kaba, haşin davranışlardan kaçınalım.
3. Nefsimizi işe karıştırmadan, şahısları hedef almadan ifrat ve tefrite kaçmadan, itidal üzere olalım.
4. Tebliğ ve davet işini sadece Allah rızası için yapalım.
5. Kendimizi muhataplarımızdan üstün görmeyelim. Mütevazı ve merhametli olalım.
6. Yaptığımız işi iyi bilmeli, fert ve toplum psikolojisini tanımalı, işe nefsimizden başlamalıyız.
7. Hidayet’in Allah’tan olduğunu bilerek, kendimizi sadece bir vasıta görmeli, asla ümitsizliğe de düşmemeliyiz. (Zeki Soyak)
Hz. Ömer radıyallahu anh: “Nasihatçileri olmayan ve nasihatçileri sevmeyen bir millette hayır yoktur.” buyuruyor. Cenab-ı Hakka bizleri nasihat eden, nasihat dinleyen ve bunları sevenlerden eylesin.(Amin