Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Mehmed Alagaş Ile ''cumali'' Kitabı Üzerine Röportaj

E Çevrimdışı

elcevzi

Üye
İslam-TR Üyesi
Mehmed Alagaş ile “CUMALİ” kitabı üzerine röportaj:
Röportaj: Fatih BÜTÜN
- Hocam, son olarak yayınlamış olduğunuz "Cumali" isimli kitabınızı ilgi ve dikkatle inceledik. Roman tarzındaki diğer eserlerinizden daha geniş ve daha genel bir muhtevaya sahip olduğunu gördük. Romanın her bölümü toplumun değişik kesimlerini mercek altına almakla beraber, Müslümanların bu konulardaki fikri ve ameli eksikliklerini gösterir bir içeriğe sahip. Tabi ki günümüz Müslümanlarının toplumsal ilişkilerdeki otokritiği açısından önemli bir çalışma bu.
Biz öncelikle kitabınıza ismini veren "Cumali" üzerinde durmak istiyoruz. Bu kimlikle vermeyi amaçladığınız mesaj hakkında kısa bir açıklama yapar
mısınız?

-Cumali, bu kitap çalışmasındaki önemli karakterlerden sadece biridir. Dolayısıyla bu kitap çalışmasını ismi Akif hoca veya Atakan bey de olabilirdi. Fakat tercihimizi Cumali'den yana kullandık. Cumali genel itibariyle eski fikri yanılgıların günümüzdeki bazı uzantılarına işaret etmektedir. Seksenli yılların ilk yarısında gündeme gelen dar'ul harp düşüncesi, o dönemlerdeki birçok heyecanlı müslümanı Cumali'ye benzer bir kişiliğe yaklaştırmıştı. Bu coğrafyadaki insanların müslümanlar ve harbiler olarak ikiye ayrıldığı, harbilerin kan, can ve mallarının helal telakki edildiği o dönemler, bu coğrafyadaki İslami uyanışın çok tehlikeli bir handikapla karşılaştığı dönemlerdi. Ancak yine o dönemlerde Allah'ın lütuf ve merhameti ilc Kur'an çalışmalarına yönelinmiş ve yaşadığımız coğrafyanın Kur'anı Kerim verilerine göre dar'ul harp değil, dar'ul cahiliye olduğu tesbit edilerek, bu doğru tesbit genelde kabul edilmiştir. Bu çalışmalar yapılmasaydı hiç kuşkunuz olmasın ki heyecanlı müslümanların önemli bir bölümü birer Cumali olarak karşımıza çıkacak ve Türkiye'de mafya denildiği zaman öncelikle müslümanlar akla gelecekti. Böylesine yanlış ve tehlikeli bir gelişmeye izin vermediği için tabi ki Rabbimize hamdediyoruz. Bunları belirtirken elbette ki müslümanların arasında hiç Cumali olmadığını söylemek istemiyorum. Dar'ul cahilliye görüşü genelde kabul görmesine rağnıen bunun yine de istisnaları olmuş ve bu suskun istisnalar, konuşmaktan ya da savunmaktan yana olmadıkları yollarında gizli birer Cumali gibi varlıklarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Dolayısıyla kitab çalışmasında Cumali ilc yapılan birçok konuşmalar, farklı süreçlerden gelmelerine rağmen Cumali’yle yolları kesişen bu insanlara yönelik konuşmalardır. Niyetleri ne olursa olsun Cumali’nin içinde bulunduğu o aleme sıcak bakan insanlara, o aleme yaklaşan gençlere yönelik konuşmalardır.

-Anlıyorum hocam. Kitapda gördüğümüz kadarıyla Cumali oldukça yürekli ve samimi bir kişiliğe sahip. Bir kuyumcu dükkanını soyarken bile hiçbir şüphe duymadan Allah’ın yardımını uman birisi. Batıl bir eylemde bile hak olan yardımı bekleme yanılgısı, insanların genel bir yanılgısı mıdır?

-Eylem tabi ki Cumali’ye göre değil, bize göre batıldır. Çünkü bir insanın ameliyat edilebilmesi için böyle bir eyleme kalkışan Cumali, eylemin mahiyetinden ziyade bu eylemdeki niyetini ön plana çıkararak, kendisini doğru bir iş üzerinde görmektedir. Zaten günümüzde bir çok melaneti işleyen insanlar da, bu melanetleri iyi niyet ambalajlarıyla içlerine sindirmiyorlar mı? Nitekim dünya üzerinde şeytana kulluk yapan milyarlarca insan olmasına rağmen, bunların sadece birkaç bin tanesi şeytana taptığını bilmekte, satanist olduklarını itiraf etmektedir. Allah’ın emir ve hükümlerine karşı çıkarak şeytanın peşinden giden diğerleri ise, alemlerin Rabbi olan Allah(cc) ile dünya hayatında hesaplaşmayı göze alamadıkları için kanıtsız bir ısrarla Allah’a kul olduklarını iddia etmekte ve bu aldanış içinde Allah’ın yardımını bekleyebilmektedirler. Tabi ki bizi şaşırtan bur durum değildir bu. Çünkü hepimizin bildiği gibi Resulullah (s.a.v.)’e savaş açan Mekke müşrikleri, bir taraftan Allah’ın Resulüne savaş açıyorlar, diğer taraftan kendilerine zafer nasip etmesi için Allah’a dua ediyorlardı. İnsanoğlunun bu tarihi yanılgısı, öyle sanıyorum ki kıyamete kadar devam edecek bir yanılgıdır.

-Hocam, romanın merkezinde bir Akif hoca kimliği var. Mazlum bir müs lümanın hakkını arayan, muhatabının sosyal konumunu ne olursa olsun onun karşısında silik olmayan belirgin bir kişilikle dik duran, İslami tebliği hiçbir çekince hissetmeden açık ve tavizsiz bir kimlikle muhatabına ileten bir Akif hoca!.
Bu portre, günümüz müslümanlarıyla örtüşüyor mu?

-Ne yazık ki genel olarak örtüştüğünü söyleyemeyiz. Oysa bana göre sözünü ettiğiniz Akif hoca kimliği, sıradan ve vasat bir müslüman kimliğidir. Akif hoca kimliğinin bizlere şaşırtıcı gelmesinin en önemli nedeni, öyle sanıyorum ki yaşadığımız coğrafyadaki sosyal baskılardan kaynaklanmaktadır. Mesela İslam’ın hakim olduğu bir coğrafyada böyle bir kimlikle karşılaşılsa, bu Akif hoca kimliği hiç de şaşırtıcı gelmeyecektir. Öyle bir coğrafyada müslümanların dik duruşu, açık ve tavizsiz bir kimliğe sahip olmaları gayet doğal görülecektir. İşte yanılgı noktası burası olsa gerek. Çünkü müslümanların asli kimliği, yaşanan coğrafyadaki iktidarlara göre önemli değişiklikler gösterecek bir kimlik değildir. Her şeye kadir olan Rabbimizin hakimiyeti, yerel yönetimlerden etkilenebilecek bir hakimiyet değildir. Kendisine kul olduğumuz ve bu kulluktan şeref duyduğumuz Rabbimizin her yerde ve her zaman gerçek Hakim olduğunu dikkate aldığımız zaman, Akif hoca kimliğinin bölgesel şartlardan fazlaca etkilenmemesi gereken normal bir müslüman kimliği olduğunu anlamamız kolay olacaktır.

-Akif hocanın iç dünyasında yaptığı nefis muhasebeleri, dış dünyada ise Süleyman’la ya da Atakan beyle ilişkileri ve konuşmaları da, günümüzde görmeye alışık olduğumuz müslüman tanımının dışına çıkıyor. Bu konu da ne söylemek istersiniz?

-Böyle bir kimliği, pratik yaşantıda fazlaca görmeye alışık olmadığımız doğru olabilir. Ancak bu kimliğin teorik tanımlaması, müslümanların yabancı oldukları bir tanımlama değildir. Sorgulamamız gereken, teori ve pratik arasında yaşanan bu mesafedir. Ben bu olumsuzluğun nedenini, yaşanan şartlardan ziyade imani zafiyetten kaynaklandığını düşünüyorum. Müslümanlar iman ettiklerini zannettikleri bir çok hükme karşı, yeterli imandan ziyade tasdik içerikli bir yaklaşıma sahiptirler. Tasdik ettikleri bu hükümlere tekrar tekrar iman ettikleri zaman, teori ve pratik arasındaki bu mesafeyi kapatabileceklerine inanıyorum. Bu insanların kafalarında yer alan ilahi gerçekler, tekrar tekrar iman edilerek kalbe indirildiği zaman bir duygu, bir yaptırım gücü kazanabilecek ve bu insanların pratiğine yansıyabilecektir.

-Atakan bey ve Defne hanımla Kur’anı Kerimin evrenselliği konusundaki konuşmalarda bir yaklaşım var.

-Evet. O konuşmalarda karşı tarafın görüşüne yanlış diyerek doğruyu söylemek yerine, yanlış görüşü kendi mecrasında akıtarak tıkandığı noktaya götürme ve bu tıkandığı noktada doğruyu gündeme getirme tercih edildi.

-Aynı konuşmalarda birer Kemalist olan Atakan bey ve Defne hanımla Atatürk hakkında da konuşuyorsunuz. Buna niye gerek duydunuz?

-Bundan on-on beş yıl öncesinde, böyle bir konuşmaya ben de gerek duymayabilirdim. Çünkü sözünü ettiğim yıllarda bir kısım insanlar övgüde, bir kısım insanlar sövgüde haddi aşsalar da, bu konu müslümanların geneli için bir problem, bir sorun değildi. Ancak ilerleyen yıllarda bazı parti ve cemaat liderlerinin dünyevi kaygılarla gündeme getirdikleri Atatürkçülük anlayışı ve bu çarpık anlayışın müslümanların geneline nispet edilmesi, bu konuyu müslümanlar için bir sorun, bir handikap durumuna getirmiştir. Dolayısıyla kitabda yer alan konuşmaların amacı, bu konuya yeterli bir açıklık getirerek, bu konuyu tarihteki yerine bırakmaktı.

-Kitabınızda bazı çevrelerin üç maymun heykelinde ifade edildiği gibi kendilerini görmeyen, kendilerini işitmeyen, kendileriyle konuşmayan bir Rab telakkisi içinde olduklarını belirtiyorsunuz. Peki günümüz müslümanları bu yaygın anlayışın neresindedir?

-Tabi ki günümüz müslümanlarını o kimselere benzetmekten Allah’a sığınırım. Müslümanlar hiç kuşkusuz ki alemlerin Rabbi olan Allah’ın kendilerini gördüğünü, kendilerini işittiğini ve Kur’an-ı Kerim ile kendilerine seslendiğini bilmektedirler. Bu konularda bir zafiyetten söz edecek olursak, bu zaafiyetin uzaklıkla ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Birçok müslümanın problemi, kendisini gören, işiten ve kendisine hitab eden Allah’ı kendilerinden uzak zannetmeleri ya da uzakmış gibi bir yaşantı içinde olmalarıdır.

-Son olarak kitabınızdan şöyle bir iktibas yapmak istiyoruz. Atakan beye, “Hindistan büyükelçisine inek eti ikram etmeyecek kadar onun dinine saygı gösteren kimselerden, benim dinime de aynı saygıyı göstermelerini, dinimin yasakladığı bir davranışı ne adına olursa olsun bana dayatmamalarını beklerim” diyor ve sonra birçok dayatmalardan söz ediyorsunuz. Biliyoruz ki geniş bir toplumun ortak istekleri, ortak beklentilerdir bunlar. Fakat bunlar nedense pek gündeme gelmiyor. Mesela bu meselelerle dolaysız ilgilenmesi gereken diyanet teşkilatının bu gibi konulardaki suskunluğunu nasıl değerlendiriyorsunuz.

-Diyanet teşkilatının bu gibi konularda konuşabileceğini umud edenler, inancının gereğini yaşamak isteyen müslümanların meşru haklarını savunabileceğini bekleyenler, bu suskunluk karşısında şaşırabilir ve bu suskunluğun nedenini onlara sorabilirler. Benim öyle bir umudum ve beklentim olmadığı için, bu suskunluğu şaşkınlıkla da karşılamıyorum. Omuzlarımı kaldırarak boynumu büküyor ve şanı yüce Rabbimizden hepimiz için hidayet dileniyorum.

-Hocam çok teşekkür ederiz. Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

-Ben de teşekkür ederim. Son olarak söylemek istediğim şey ise son zamanlarda rahatsız olduğunu öğrendiğim M. Said Çekmegil hocamıza yönelik olacaktır. Bütün bir ömrünü kapsayan İslami çalışmaları, kitapları ve konferansları ile biz müslümanların önünü açan, yakın tarihe kadar hiç sorgulanmadan tasdik edilen geleneksel din anlayışındaki bid’at ve hurafelere işaret ederek müslümanları düşünmeye ve Kur’an merkezli tertemiz bir İslam anlayışına davet eden M. Said hocama, kendi neslim ve müslümanlar adına şükran dolu selamlarımı gönderiyorum. Rahman ve Rahim olan Rabbimden, bu kutsal davayı omuzundan hiç indirmeyen M. Said hocama dünyada ve ahirette afiyet nasip etmesini diliyor, kendisi izin vermek istemese de o tertemiz elerini sevgi ve saygıyla öpmek istiyorum.
Selam, elbette ki hidayete tabi olanlar üzerinedir...
 
E Çevrimdışı

elcevzi

Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun Aleykum

Burada her ne kadar röportajı yapan kimse ''son kitabınız'' ibaresini kullansa da Üstad'ın son kitabı bu değildir.Bundan sonra başka eserler de kaleme almıştır.Ancak röportaj da bu ibarenin kullanılması doğrudur.Çünkü bu röportaj eskidir.Yani kitabı çıktığında yapılmıştır bu röportaj.

Ayrıca şunu bildirmek isterim Faziletli Üstad Mehmed Alagaş en son

2012 VE İKİ DENİZ ARASI adlı kitabını neşretmiştir.Kitabında sık sık bu eserden önce yazdığın SONA SON KALA adlı eserinin okunulmasını tavsiye etmekte ve bir çok yerde buna pasaj atmaktadır.

En son yayınladığı 2012 VE İKİ DENİZ ARASI isimli kitabında bu günün müslümanlarını ilgilendiren konulara girmiştir.Ki zaten kendisi SONA SON KALA adlı eserinde ''Bu günün bebelerinin yarının dedeleri olacağını düşünemiyorum'' demiştir.Uzun Kur'an araştırmaları sonucunda Kur'an da ki ayetlerden düşündürücü sözler söyleyen Mehmed ALAGAŞ'ın bu eseri okumaya değerdir.Kur'ani çalışmalardan...sözümüzde kast ettiğimiz kesinlikle ebcet,cifir gibi eski mısır kabalayalarının kullandığı yöntemleri kast etmiyoruz.Zaten Ağabeyimizin(Mehmed Alagaş) kitabını okuyan kimselerin onun böyle maskaralıklara karşı yazmış olduğu yazılarını görmüşlerdir.


2012 VE İKİ DENİZ ARASI adlı eserinde ki konular başlıca şöyledir:
-2012 haberi ayet mi -kehanet mi?
-Zülkarneyn -as- kimdir?
-Süleyman -as- Amerika'ya gitti mi?
-Havuz büyüklüğünde ki çanaklar?
-Vakit geldi mi?
-İki deniz arası
-İki deniz arası nedir ve neresidir?
-İki deniz arasında buluşma

Kitabında Bize deniz arasından çıkarılarak bu Firav'n denilen cesedin Firav'n ın cesedi olmadığını söyleyen.Bunun müsteşriklerin bir oyunu vurgulayan Mehmed Alagaş:''Rabbimiz firav'n ın cesedinin insanlık için ibretlik olacağını ve onunla bir çok kimsenin hidayete ereceğini ayrıca onun öldüğü andaki dehşeti ile hiç bir bozulma olmadan gün yüzüne çıkacağını bildirmektedir.Onu bulan kimsenin bile hidayetine vesile olmayan ve tam bir insan görüntüsü olmayan mumlayanarak belli başlı yerleri gözüken bu Fira'vn Rabbimizin kitabında sözünü ettiği Firav'n değildir....'' demektedir.

SONA SON KALA ve 2012 VE İKİ DENİZ ARASI adlı eserleri baştan sona düşünerek okunmadan söylenecek sözler elbette boş sözlerdir.
 
Üst Ana Sayfa Alt