Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Mevlid Kötü Bid'at Mıdır?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
İ Çevrimdışı

İbnHacer El-Askalani

Üyeliği İptal Edildi
Banned

ibn-taymiyyah-mawlid.jpg


İbn Teymiyye Mevlid hakkında

''Mevlîd’i kutlamak ve onu her sene tekrarlayan dîni firsat olarak alinirsa, bazilarin yapigi gibi, iyi niyetinden ve Peygmaber’e seref verildigi için onda büyük bir sevâp var '' demektedir.(Iktida’ es-sirât el-Mustakîm, sayfa 269)

İmam Suyutî El-Hâvî Lil-Fetevâ adlı eserinde şöyle diyor:

وَرَوَى الْبَيْهَقِيُّ بِإِسْنَادِهِ فِي مَنَاقِبِ الشَّافِعِيِّ عَنِ الشَّافِعِيِّ قَالَ: الْمُحْدَثَاتُ مِنَ الْأُمُورِ ضَرْبَانِ، أَحَدُهُمَا: مَا أُحْدِثَ مِمَّا يُخَالِفُ كِتَابًا أَوْ سُنَّةً أَوْ أَثَرًا أَوْ إِجْمَاعًا، فَهَذِهِ الْبِدْعَةُ الضَّلَالَةُ، وَالثَّانِي: مَا أُحْدِثَ مِنَ الْخَيْرِ لَا خِلَافَ فِيهِ لِوَاحِدٍ مِنْ هَذَا، وَهَذِهِ مُحْدَثَةٌ غَيْرُ مَذْمُومَةٍ

Bid'at'ı yani sonradan ihdas edilen şeyleri Beykakî'nin nakliyle

İmam Şafi şöyle diyor: İşlerden ihdas olan şeyler 2 misaldir.Birincisi : Kitap,Sünnet,Eser ve İcmaya muhalif olaarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu Bida'tu'd Dalaledir.(Kötü olan Bid'attır)

İkincisi de : Yine bunlardan hiçbirine muhalif olmayan hayırlı olarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu kötü ihdas değildir(İyi bid'attır)

Peki iyi bid'atlara örnek verir misiniz?

إِحْدَاثُ الْمَدَارِسِ وَكُلُّ إِحْسَانٍ لَمْ يُعْهَدْ فِي الْعَصْرِ الْأَوَّلِ

Örnek olarak : Medrese yapımı , İlk asırda bilinmeyen her iyilik
(iyi bid'at)'a örnektir.

لَيْسَ فِيهِ مُخَالَفَةٌ لِكِتَابٍ وَلَا سُنَّةٍ وَلَا أَثَرٍ وَلَا إِجْمَاعٍ

(Mevlid hakkında) ne Kuranda ne Sünnette ne eserde ne de icma'da muhalefet(anlaşmazlık,terslik) yoktur.

فَهِيَ غَيْرُ مَذْمُومَةٍ كَمَا فِي عِبَارَةِ الشَّافِعِيِّ

Zira o İmam Şafî'nin dediği gibi ğayri mezmume(kötü
olmayan bid'at)'dir.


فَهُوَ مِنَ الْبِدَعِ الْمَنْدُوبَةِ

Böylece Mevlid Bidai Mendube'dir.(Güzel bid'atlardandır)

إِنَّ وِلَادَتَهُ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَعْظَمُ النِّعَمِ عَلَيْنَا

Doğrusu Resulullah(sav)'in doğumu bizim için en büyük ni'mettir.

وَوَفَاتَهُ أَعْظَمُ الْمَصَائِبِ لَنَا،

Ölümü de bizim en için en büyük musibettir.

وَالشَّرِيعَةُ حَثَّتْ عَلَى إِظْهَارِ شُكْرِ النِّعَمِ وَالصَّبْرِ وَالسُّكُونِ وَالْكَتْمِ عِنْدَ الْمَصَائِبِ

Şeri'at da ni'metlere şükür göstermeye,musibetlerde de ,
sabra ,sukuna ve ketme çağırıyor.


وَقَدْ تَكَلَّمَ الْإِمَامُ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ بْنُ الْحَاجِّ فِي كِتَابِهِ الْمَدْخَلِ عَلَى عَمَلِ الْمَوْلِدِ
وَكَانَ يَجِبُ أَنَّ يُزَادَ فِيهِ مِنَ الْعِبَادَةِ وَالْخَيْرِ شُكْرًا لِلْمَوْلَى عَلَى مَا أَوْلَانَا بِهِ مِنْ هَذِهِ النِّعَمِ الْعَظِيمَ

İmam Ebu Abdullah b. Hac Mevlid hakkında şöyle diyor: Büyük ni'metlerden olan Mevlid gününde bizim için evla olan Allah rızası için ibadetler,hayır,şükür arttırılmalı.

İmam Suyutî,El-Hâvî Lil-Fetevâ,227/1



İyi Bidat vardır kötü Bidat vardır.

Nitekim İmam Şafi şöyle diyor: İşlerden ihdas olan şeyler 2 misaldir.Birincisi : Kitap,Sünnet,Eser ve İcmaya muhalif olaarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu Bida'tu'd Dalaledir.(Kötü olan Bid'attır)

İkincisi de : Yine bunlardan hiçbirine muhalif olmayan hayırlı olarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu kötü ihdas değildir(İyi bid'attır)



Doc052.jpg


وجاء عن الشافعي أيضا ما أخرجه البيهقي في مناقبه قال " المحدثات ضربان

İbn Hacer bu rivayeti , Fethul Bari adlı eserinde ''Kitabul İ'tisam''da ''Babul İktidai Bisuneni Resulillah sav'' de nakletmiştir.(İbn Hacer,Fethul Bari,Cilt:13 Sayfa:253)

0001901_300.jpg


Suyutî de Mevlidi savunarak bu rivayeti nakletmiştir.(El,Havi Lil Fetevâ,Cilt:1 sayfa:225)
%D8%A7%D9%84%D9%85%D8%AF%D8%AE%D9%84%20%D8%A5%D9%84%D9%89%20%D8%A7%D9%84%D8%B3%D9%86%D9%86%20%D8%A7%D9%84%D9%83%D8%A8%D8%B1%D9%89.gif


Beyhakî'nin Sünenul Kubra adlı eserinde kayıtlıdır
.(El-Medhal İlas' Sunenil Kubra,Cilt:1 Sayfa:206)


Ek olarak:

Doc052.jpg


İbn Hacer yine şu nakli yapar: Seyyiduna Abbas Ebu Leheb’i ölümünden 1 yıl sonra rüyasında gördüğünü anlatır. Onu çok kötü bir halde görür ve o şu açıklamayı yapar:

Sizden ayrıldığımdan beri, pazartesileri hafiflemesi dışında azabım hiç dinmedi.’


Azabı ne sebeple pazartesileri azalıyordu?

Seyyiduna Abbas’ın açıklamasına göre:

Hakikaten de Peygamber(sallAllahu aleyhi vesellem) pazartesi günü doğmuştu. Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe onu müjdelemişti ve o sevinçle cariyesini azad etti. Bu nedenle Allah her pazartesi azabını hafifletir. (Fethul Bari Şer ul Buhari 9:145)

0001901_300.jpg


وَقَدْ سُئِلَ شَيْخُ الْإِسْلَامِ حَافِظُ الْعَصْرِ أبو الفضل ابن حجر عَنْ عَمَلِ الْمَوْلِدِ ، فَأَجَابَ بِمَا نَصُّهُ : أَصْلُ عَمَلِ الْمَوْلِدِ بِدْعَةٌ لَمْ تُنْقَلْ عَنْ أَحَدٍ مِنَ السَّلَفِ الصَّالِحِ مِنَ الْقُرُونِ الثَّلَاثَةِ ، وَلَكِنَّهَا مَعَ ذَلِكَ قَدِ اشْتَمَلَتْ عَلَى مَحَاسِنَ وَضِدِّهَا ، فَمَنْ تَحَرَّى فِي عَمَلِهَا الْمَحَاسِنَ وَتَجَنَّبَ ضِدَّهَا كَانَ بِدْعَةً حَسَنَةً وَإِلَّا فَلَا ، قَالَ : وَقَدْ ظَهَرَ لِي تَخْرِيجُهَا عَلَى أَصْلٍ ثَابِتٍ وَهُوَ مَا ثَبَتَ فِي الصَّحِيحَيْنِ مِنْ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدِمَ الْمَدِينَةَ فَوَجَدَ الْيَهُودَ يَصُومُونَ يَوْمَ عَاشُورَاءَ ، فَسَأَلَهُمْ فَقَالُوا : هُوَ يَوْمٌ أَغْرَقَ اللَّهُ فِيهِ فرعون وَنَجَّى مُوسَى فَنَحْنُ نَصُومُهُ شُكْرًا لِلَّهِ تَعَالَى ، فَيُسْتَفَادُ مِنْهُ فِعْلُ الشُّكْرِ لِلَّهِ عَلَى مَا مَنَّ بِهِ فِي يَوْمٍ مُعَيَّنٍ مِنْ إِسْدَاءِ نِعْمَةٍ أَوْ دَفْعِ نِقْمَةٍ ، وَيُعَادُ ذَلِكَ فِي نَظِيرِ ذَلِكَ الْيَوْمِ مِنْ كُلِّ سَنَةٍ ، وَالشُّكْرُ لِلَّهِ يَحْصُلُ بِأَنْوَاعِ الْعِبَادَةِ كَالسُّجُودِ وَالصِّيَامِ وَالصَّدَقَةِ وَالتِّلَاوَةِ ، وَأَيُّ نِعْمَةٍ أَعْظَمُ مِنَ النِّعْمَةِ بِبُرُوزِ هَذَا النَّبِيِّ نَبِيِّ الرَّحْمَةِ فِي ذَلِكَ الْيَوْمِ ؟ وَعَلَى هَذَا فَيَنْبَغِي أَنْ يُتَحَرَّى الْيَوْمُ بِعَيْنِهِ حَتَّى يُطَابِقَ قِصَّةَ مُوسَى فِي يَوْمِ عَاشُورَاءَ ، وَمَنْ لَمْ يُلَاحِظْ ذَلِكَ لَا يُبَالِي بِعَمَلِ الْمَوْلِدِ فِي أَيِّ يَوْمٍ مِنَ الشَّهْرِ ، بَلْ تَوَسَّعَ قَوْمٌ فَنَقَلُوهُ إِلَى يَوْمٍ مِنَ السَّنَةِ ، وَفِيهِ مَا فِيهِ . فَهَذَا مَا يَتَعَلَّقُ بِأَصْلِ عَمَلِهِ .

وَأَمَّا مَا يُعْمَلُ فِيهِ فَيَنْبَغِي أَنْ يُقْتَصَرَ فِيهِ عَلَى مَا يُفْهِمُ الشُّكْرَ لِلَّهِ تَعَالَى مِنْ نَحْوِ مَا تَقَدَّمَ ذِكْرُهُ مِنَ التِّلَاوَةِ وَالْإِطْعَامِ وَالصَّدَقَةِ وَإِنْشَادِ شَيْءٍ مِنَ الْمَدَائِحِ النَّبَوِيَّةِ وَالزُّهْدِيَّةِ الْمُحَرِّكَةِ لِلْقُلُوبِ إِلَى فِعْلِ الْخَيْرِ وَالْعَمَلِ لِلْآخِرَةِ ، وَأَمَّا مَا يَتْبَعُ ذَلِكَ مِنَ السَّمَاعِ وَاللَّهْوِ وَغَيْرِ ذَلِكَ فَيَنْبَغِي أَنْ يُقَالَ : مَا كَانَ مِنْ ذَلِكَ مُبَاحًا بِحَيْثُ يَقْتَضِي السُّرُورَ بِذَلِكَ الْيَوْمِ لَا بَأْسَ بِإِلْحَاقِهِ بِهِ ، وَمَا كَانَ حَرَامًا أَوْ مَكْرُوهًا فَيُمْنَعُ ، وَكَذَا مَا كَانَ خِلَافَ الْأَوْلَى . انْتَهَى

Şeyhülislam ve muhaddis, İbni Hacer Askalanî’ye, Peygamber Efendimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) doğum gününde onu anmak hakkında ne düşündüğünü sordular, şu şekilde cevap verdi:

Peygamber Efendimizi (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) doğum gününde anmak, ilk üç asrın takva sahibi müslümanlarının yapmadığı bir icattır. Peygamberimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) anılması, salih ve batıl özellikler taşıyabilir. Eğer Peygamberiz (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) anıldığında, salih ve şer’an uygun bir şekilde anılır, ve batıl bir şekilde anılmazsa, bu noktalara dikkat edilirse, o zaman bu icat, takdire değer bir icattır, bu noktalara dikkat edilmezse, o zaman bu takdir edilmez bir icattır.

Bu konuda bir sahih hadis dikkatimi çekti: Peygamberimiz(sav) bir gün medineye gitti, ve orada yahudilerin, Muharrem ayının 10’unda oruç tuttuklarını gördü’ [Husnu’l-Maksad fi Ameli’l-Mevlid, s. 63]

Ve onlara niye oruç tuttuklarini sordu, onlar da: “Allah bu günde firavunu boğdu ve Musa’yı (aleyhi’s-selam) kurtardı, Allah’a şükretmek için bu günde oruç tutuyoruz” dediler. Bu bize, belirli bir günde, Allah’ın bizlere verdiği nimet ve bizleri bir beladan kurtardığından dolayı, o günde bunu kutlamanın caiz olduğunu gösterir.

Kuran okuyarak, oruç tutarak veya sadaka vererek kutlanılır. Böyle bir gün (aşûre) kutlanırda Peygamberimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) doğumu kutlanmaz mı?

Buraya bakarak aşûre gününü kutlamanın caiz olduğunu görüyoruz, yukarıdaki olayı görmezden gelenler aşûreyi kutlamanın caiz olmadığını sanarlar, bazıları da bu günü yılın başka bir gününe taşıdılar. [Husnu’l-Maksad fi Ameli’l-Mevlid, s. 64]

Başka bir hadise bakarak mevlidin caiz olduğunu gördüm (yukarıdaki, aşure hakkındaki hadisten başka).

Beyhaki’de, Enes’in (radiallahu anhu) naklettiği hadiste, Peygamberimiz (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) buyurduki: “Peygamberimiz kendisine peygamberlik geldikten sonra, kendisi için bir akika kurbanı kesti”. Dedesi Abdulmuttalib, doğumundan 7 gün sonra bir akika kurbanı kestiği söyleniyor, ve akika tekrarlanmaz. Bundan dolayı Peygamberimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) kurbanı kesmesinin nedeni şükürdür, ümmetinin şerefi içindir. Bizimde onun doğumunu kutlamamız önerilmiştir, O’nun doğumuna şükretemek için, kardeşlerimize yedirerek, salih amel işleyerek ve sevinerek.

Bu hadis önceden bahsedilen hadisi doğruluyor (Pazartesi peygamberimizin doğum günüdür ve peygamberlik yıldönümüdür).

[Husnu’l-Maksad fi Ameli’l-Mevlid, s. 64-65]

Ayrıca :

ibn-taymiyyah-mawlid.jpg


İbn Teymiyye Mevlid hakkında

''Mevlîd’i kutlamak ve onu her sene tekrarlayan dîni firsat olarak alinirsa, bazilarin yapigi gibi, iyi niyetinden ve Peygmaber’e seref verildigi için onda büyük bir sevâp var '' demektedir.(Iktida’ es-sirât el-Mustakîm, sayfa 269)
---


Halid b. Velid(ra) adlı Sahabiye:

''Bize Resulullah'ı anlat'' dediklerinde

''Onu anlatmak mümkün müdür?'' demiş.

Israr ettiklerinde şu veciz ifadeyi kullanmış :

Gönderilen , Gönderenin kadru kıymetince olur''(Yani Yâni gönderen, Âlemlerin Rabbi olduğuna göre, gönderilenin şânını, var sen hesâb et!..)


Münâvî, V, 92/6478; Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye Tercümesi, İstanbul 1984, s. 417.
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu yazilari nerede kopyala yapistiriyorsuno_O
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ibn-taymiyyah-mawlid.jpg


İbn Teymiyye Mevlid hakkında

''Mevlîd’i kutlamak ve onu her sene tekrarlayan dîni firsat olarak alinirsa, bazilarin yapigi gibi, iyi niyetinden ve Peygmaber’e seref verildigi için onda büyük bir sevâp var '' demektedir.(Iktida’ es-sirât el-Mustakîm, sayfa 269)

İmam Suyutî El-Hâvî Lil-Fetevâ adlı eserinde şöyle diyor:

وَرَوَى الْبَيْهَقِيُّ بِإِسْنَادِهِ فِي مَنَاقِبِ الشَّافِعِيِّ عَنِ الشَّافِعِيِّ قَالَ: الْمُحْدَثَاتُ مِنَ الْأُمُورِ ضَرْبَانِ، أَحَدُهُمَا: مَا أُحْدِثَ مِمَّا يُخَالِفُ كِتَابًا أَوْ سُنَّةً أَوْ أَثَرًا أَوْ إِجْمَاعًا، فَهَذِهِ الْبِدْعَةُ الضَّلَالَةُ، وَالثَّانِي: مَا أُحْدِثَ مِنَ الْخَيْرِ لَا خِلَافَ فِيهِ لِوَاحِدٍ مِنْ هَذَا، وَهَذِهِ مُحْدَثَةٌ غَيْرُ مَذْمُومَةٍ

Bid'at'ı yani sonradan ihdas edilen şeyleri Beykakî'nin nakliyle
İmam Şafi şöyle diyor: İşlerden ihdas olan şeyler 2 misaldir.Birincisi : Kitap,Sünnet,Eser ve İcmaya muhalif olaarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu Bida'tu'd Dalaledir.(Kötü olan Bid'attır)

İkincisi de : Yine bunlardan hiçbirine muhalif olmayan hayırlı olarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu kötü ihdas değildir(İyi bid'attır)

Peki iyi bid'atlara örnek verir misiniz?

إِحْدَاثُ الْمَدَارِسِ وَكُلُّ إِحْسَانٍ لَمْ يُعْهَدْ فِي الْعَصْرِ الْأَوَّلِ

Örnek olarak : Medrese yapımı , İlk asırda bilinmeyen her iyilik
(iyi bid'at)'a örnektir.

لَيْسَ فِيهِ مُخَالَفَةٌ لِكِتَابٍ وَلَا سُنَّةٍ وَلَا أَثَرٍ وَلَا إِجْمَاعٍ

(Mevlid hakkında) ne Kuranda ne Sünnette ne eserde ne de icma'da muhalefet(anlaşmazlık,terslik) yoktur.

فَهِيَ غَيْرُ مَذْمُومَةٍ كَمَا فِي عِبَارَةِ الشَّافِعِيِّ

Zira o İmam Şafî'nin dediği gibi ğayri mezmume(kötü
olmayan bid'at)'dir.


فَهُوَ مِنَ الْبِدَعِ الْمَنْدُوبَةِ

Böylece Mevlid Bidai Mendube'dir.(Güzel bid'atlardandır)

إِنَّ وِلَادَتَهُ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَعْظَمُ النِّعَمِ عَلَيْنَا

Doğrusu Resulullah(sav)'in doğumu bizim için en büyük ni'mettir.

وَوَفَاتَهُ أَعْظَمُ الْمَصَائِبِ لَنَا،

Ölümü de bizim en için en büyük musibettir.

وَالشَّرِيعَةُ حَثَّتْ عَلَى إِظْهَارِ شُكْرِ النِّعَمِ وَالصَّبْرِ وَالسُّكُونِ وَالْكَتْمِ عِنْدَ الْمَصَائِبِ

Şeri'at da ni'metlere şükür göstermeye,musibetlerde de ,
sabra ,sukuna ve ketme çağırıyor.


وَقَدْ تَكَلَّمَ الْإِمَامُ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ بْنُ الْحَاجِّ فِي كِتَابِهِ الْمَدْخَلِ عَلَى عَمَلِ الْمَوْلِدِ
وَكَانَ يَجِبُ أَنَّ يُزَادَ فِيهِ مِنَ الْعِبَادَةِ وَالْخَيْرِ شُكْرًا لِلْمَوْلَى عَلَى مَا أَوْلَانَا بِهِ مِنْ هَذِهِ النِّعَمِ الْعَظِيمَ

İmam Ebu Abdullah b. Hac Mevlid hakkında şöyle diyor: Büyük ni'metlerden olan Mevlid gününde bizim için evla olan Allah rızası için ibadetler,hayır,şükür arttırılmalı.

İmam Suyutî,El-Hâvî Lil-Fetevâ,227/1

İyi Bidat vardır kötü Bidat vardır.

Nitekim İmam Şafi şöyle diyor: İşlerden ihdas olan şeyler 2 misaldir.Birincisi : Kitap,Sünnet,Eser ve İcmaya muhalif olaarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu Bida'tu'd Dalaledir.(Kötü olan Bid'attır)

İkincisi de : Yine bunlardan hiçbirine muhalif olmayan hayırlı olarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu kötü ihdas değildir(İyi bid'attır)

Doc052.jpg


وجاء عن الشافعي أيضا ما أخرجه البيهقي في مناقبه قال " المحدثات ضربان

İbn Hacer bu rivayeti , Fethul Bari adlı eserinde ''Kitabul İ'tisam''da ''Babul İktidai Bisuneni Resulillah sav'' de nakletmiştir.(İbn Hacer,Fethul Bari,Cilt:13 Sayfa:253)

0001901_300.jpg


Suyutî de Mevlidi savunarak bu rivayeti nakletmiştir.(El,Havi Lil Fetevâ,Cilt:1 sayfa:225)
%D8%A7%D9%84%D9%85%D8%AF%D8%AE%D9%84%20%D8%A5%D9%84%D9%89%20%D8%A7%D9%84%D8%B3%D9%86%D9%86%20%D8%A7%D9%84%D9%83%D8%A8%D8%B1%D9%89.gif

Beyhakî'nin Sünenul Kubra adlı eserinde kayıtlıdır.(El-Medhal İlas' Sunenil Kubra,Cilt:1 Sayfa:206)

Ek olarak:

Doc052.jpg


İbn Hacer yine şu nakli yapar: Seyyiduna Abbas Ebu Leheb’i ölümünden 1 yıl sonra rüyasında gördüğünü anlatır. Onu çok kötü bir halde görür ve o şu açıklamayı yapar:

Sizden ayrıldığımdan beri, pazartesileri hafiflemesi dışında azabım hiç dinmedi.’

Azabı ne sebeple pazartesileri azalıyordu?

Seyyiduna Abbas’ın açıklamasına göre:

Hakikaten de Peygamber(sallAllahu aleyhi vesellem) pazartesi günü doğmuştu. Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe onu müjdelemişti ve o sevinçle cariyesini azad etti. Bu nedenle Allah her pazartesi azabını hafifletir. (Fethul Bari Şer ul Buhari 9:145)

0001901_300.jpg


وَقَدْ سُئِلَ شَيْخُ الْإِسْلَامِ حَافِظُ الْعَصْرِ أبو الفضل ابن حجر عَنْ عَمَلِ الْمَوْلِدِ ، فَأَجَابَ بِمَا نَصُّهُ : أَصْلُ عَمَلِ الْمَوْلِدِ بِدْعَةٌ لَمْ تُنْقَلْ عَنْ أَحَدٍ مِنَ السَّلَفِ الصَّالِحِ مِنَ الْقُرُونِ الثَّلَاثَةِ ، وَلَكِنَّهَا مَعَ ذَلِكَ قَدِ اشْتَمَلَتْ عَلَى مَحَاسِنَ وَضِدِّهَا ، فَمَنْ تَحَرَّى فِي عَمَلِهَا الْمَحَاسِنَ وَتَجَنَّبَ ضِدَّهَا كَانَ بِدْعَةً حَسَنَةً وَإِلَّا فَلَا ، قَالَ : وَقَدْ ظَهَرَ لِي تَخْرِيجُهَا عَلَى أَصْلٍ ثَابِتٍ وَهُوَ مَا ثَبَتَ فِي الصَّحِيحَيْنِ مِنْ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدِمَ الْمَدِينَةَ فَوَجَدَ الْيَهُودَ يَصُومُونَ يَوْمَ عَاشُورَاءَ ، فَسَأَلَهُمْ فَقَالُوا : هُوَ يَوْمٌ أَغْرَقَ اللَّهُ فِيهِ فرعون وَنَجَّى مُوسَى فَنَحْنُ نَصُومُهُ شُكْرًا لِلَّهِ تَعَالَى ، فَيُسْتَفَادُ مِنْهُ فِعْلُ الشُّكْرِ لِلَّهِ عَلَى مَا مَنَّ بِهِ فِي يَوْمٍ مُعَيَّنٍ مِنْ إِسْدَاءِ نِعْمَةٍ أَوْ دَفْعِ نِقْمَةٍ ، وَيُعَادُ ذَلِكَ فِي نَظِيرِ ذَلِكَ الْيَوْمِ مِنْ كُلِّ سَنَةٍ ، وَالشُّكْرُ لِلَّهِ يَحْصُلُ بِأَنْوَاعِ الْعِبَادَةِ كَالسُّجُودِ وَالصِّيَامِ وَالصَّدَقَةِ وَالتِّلَاوَةِ ، وَأَيُّ نِعْمَةٍ أَعْظَمُ مِنَ النِّعْمَةِ بِبُرُوزِ هَذَا النَّبِيِّ نَبِيِّ الرَّحْمَةِ فِي ذَلِكَ الْيَوْمِ ؟ وَعَلَى هَذَا فَيَنْبَغِي أَنْ يُتَحَرَّى الْيَوْمُ بِعَيْنِهِ حَتَّى يُطَابِقَ قِصَّةَ مُوسَى فِي يَوْمِ عَاشُورَاءَ ، وَمَنْ لَمْ يُلَاحِظْ ذَلِكَ لَا يُبَالِي بِعَمَلِ الْمَوْلِدِ فِي أَيِّ يَوْمٍ مِنَ الشَّهْرِ ، بَلْ تَوَسَّعَ قَوْمٌ فَنَقَلُوهُ إِلَى يَوْمٍ مِنَ السَّنَةِ ، وَفِيهِ مَا فِيهِ . فَهَذَا مَا يَتَعَلَّقُ بِأَصْلِ عَمَلِهِ .

وَأَمَّا مَا يُعْمَلُ فِيهِ فَيَنْبَغِي أَنْ يُقْتَصَرَ فِيهِ عَلَى مَا يُفْهِمُ الشُّكْرَ لِلَّهِ تَعَالَى مِنْ نَحْوِ مَا تَقَدَّمَ ذِكْرُهُ مِنَ التِّلَاوَةِ وَالْإِطْعَامِ وَالصَّدَقَةِ وَإِنْشَادِ شَيْءٍ مِنَ الْمَدَائِحِ النَّبَوِيَّةِ وَالزُّهْدِيَّةِ الْمُحَرِّكَةِ لِلْقُلُوبِ إِلَى فِعْلِ الْخَيْرِ وَالْعَمَلِ لِلْآخِرَةِ ، وَأَمَّا مَا يَتْبَعُ ذَلِكَ مِنَ السَّمَاعِ وَاللَّهْوِ وَغَيْرِ ذَلِكَ فَيَنْبَغِي أَنْ يُقَالَ : مَا كَانَ مِنْ ذَلِكَ مُبَاحًا بِحَيْثُ يَقْتَضِي السُّرُورَ بِذَلِكَ الْيَوْمِ لَا بَأْسَ بِإِلْحَاقِهِ بِهِ ، وَمَا كَانَ حَرَامًا أَوْ مَكْرُوهًا فَيُمْنَعُ ، وَكَذَا مَا كَانَ خِلَافَ الْأَوْلَى . انْتَهَى

Şeyhülislam ve muhaddis, İbni Hacer Askalanî’ye, Peygamber Efendimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) doğum gününde onu anmak hakkında ne düşündüğünü sordular, şu şekilde cevap verdi:

Peygamber Efendimizi (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) doğum gününde anmak, ilk üç asrın takva sahibi müslümanlarının yapmadığı bir icattır. Peygamberimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) anılması, salih ve batıl özellikler taşıyabilir. Eğer Peygamberiz (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) anıldığında, salih ve şer’an uygun bir şekilde anılır, ve batıl bir şekilde anılmazsa, bu noktalara dikkat edilirse, o zaman bu icat, takdire değer bir icattır, bu noktalara dikkat edilmezse, o zaman bu takdir edilmez bir icattır.

Bu konuda bir sahih hadis dikkatimi çekti: Peygamberimiz(sav) bir gün medineye gitti, ve orada yahudilerin, Muharrem ayının 10’unda oruç tuttuklarını gördü’ [Husnu’l-Maksad fi Ameli’l-Mevlid, s. 63]

Ve onlara niye oruç tuttuklarini sordu, onlar da: “Allah bu günde firavunu boğdu ve Musa’yı (aleyhi’s-selam) kurtardı, Allah’a şükretmek için bu günde oruç tutuyoruz” dediler. Bu bize, belirli bir günde, Allah’ın bizlere verdiği nimet ve bizleri bir beladan kurtardığından dolayı, o günde bunu kutlamanın caiz olduğunu gösterir.

Kuran okuyarak, oruç tutarak veya sadaka vererek kutlanılır. Böyle bir gün (aşûre) kutlanırda Peygamberimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) doğumu kutlanmaz mı?

Buraya bakarak aşûre gününü kutlamanın caiz olduğunu görüyoruz, yukarıdaki olayı görmezden gelenler aşûreyi kutlamanın caiz olmadığını sanarlar, bazıları da bu günü yılın başka bir gününe taşıdılar. [Husnu’l-Maksad fi Ameli’l-Mevlid, s. 64]

Başka bir hadise bakarak mevlidin caiz olduğunu gördüm (yukarıdaki, aşure hakkındaki hadisten başka).

Beyhaki’de, Enes’in (radiallahu anhu) naklettiği hadiste, Peygamberimiz (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) buyurduki: “Peygamberimiz kendisine peygamberlik geldikten sonra, kendisi için bir akika kurbanı kesti”. Dedesi Abdulmuttalib, doğumundan 7 gün sonra bir akika kurbanı kestiği söyleniyor, ve akika tekrarlanmaz. Bundan dolayı Peygamberimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) kurbanı kesmesinin nedeni şükürdür, ümmetinin şerefi içindir. Bizimde onun doğumunu kutlamamız önerilmiştir, O’nun doğumuna şükretemek için, kardeşlerimize yedirerek, salih amel işleyerek ve sevinerek.

Bu hadis önceden bahsedilen hadisi doğruluyor (Pazartesi peygamberimizin doğum günüdür ve peygamberlik yıldönümüdür).

[Husnu’l-Maksad fi Ameli’l-Mevlid, s. 64-65]

Ayrıca :

ibn-taymiyyah-mawlid.jpg


İbn Teymiyye Mevlid hakkında

''Mevlîd’i kutlamak ve onu her sene tekrarlayan dîni firsat olarak alinirsa, bazilarin yapigi gibi, iyi niyetinden ve Peygmaber’e seref verildigi için onda büyük bir sevâp var '' demektedir.(Iktida’ es-sirât el-Mustakîm, sayfa 269)
---

Halid b. Velid(ra) adlı Sahabiye:

''Bize Resulullah'ı anlat'' dediklerinde

''Onu anlatmak mümkün müdür?'' demiş.

Israr ettiklerinde şu veciz ifadeyi kullanmış :

Gönderilen , Gönderenin kadru kıymetince olur''(Yani Yâni gönderen, Âlemlerin Rabbi olduğuna göre, gönderilenin şânını, var sen hesâb et!..)

Münâvî, V, 92/6478; Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye Tercümesi, İstanbul 1984, s. 417.
MEVLİD KANDİLİ


Muhammed (s.a.v.)' in doğduğu Rabi'u'l-Evvel ayının 12 gecesi kutlanılan kandildir.
Bu gecenin ne fazileti ve ne de kutlanması hakkında hiçbir rivayet sabit olmamıştır. Dolayısıyla Peygamberimiz(sallALLAHu aleyhi ve sellem)doğum gecesini ne kendisi ne ashabı ve ne de selefi salihin kutlamış değildir.
Bunun üzerine İlim ehli bu geceyi o maksatla ihya etmeyi ve de mevlid okumayı dinde ihdas edilmiş bir bid'at saymışlardır. Nitekim okunan mevlidin de bu babtan sayıldığı(bid'at)ilim ehlince malumdur.

İslam aleminde mevlid kutlaanması ilk defa Şia dünyasında, Mısır'da hüküm süren Fatımî'ler (910-1171) tarafından tertiplenmiştir. Bu merasimler, saraya ait olup, sadece devlet erkanı arasında cereyan etmekte idi. Fatimîl'er, Hz. Ali (r.anhuma) ve Fatıma (r.anha)'ın doğum günlerinde de mevlid merasimleri tertip ederlerdi.

Sunnî müslümanlarda ilk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî'nin eniştesi ve Erbil Atabeği Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiblenmiştir.

Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.
Rasulullah (s.a.v.)'ın doğumunu ve hayatını medh ve senâ eden, "Mevlid" adını taşıyan çok eser kaleme alınmıştır. Bu eserler daha sonra, mevlid merasimlerinde, mevlidhanlar tarafından teğannî ile okunmaya başlanmıştır. Bunların Türkçede en meşhur olanı Suleyman Çelebi'nin Vesiletun-Necât adındaki mevlididir. Ancak, Suleyman Çelebi hakkında kaynaklarda pek fazla bir bilgi yoktur. Onun, Yıldırım Beyazıt zamanında Divan-ı Humayûn Hocası olduğu, sonra da Bursa Ulu Camii'ne imam tayin edildiği bilinmektedir.

Mevlid şiirini yazan Suleyman Çelebi, insanlar bu şiiri Peygamberin doğum gününde okusunlar diye yazmamıştır.
Hırıstiyanların İsa (a.s.) doğumunu anma amacıyla yılbaşını kutlamalarına kızanların , Hz. Muhammed (s.a.v.) doğumunu kutlamaları çelişkidir ! Üstelik bu kutlamaları esnasında törenler düzenlemeleri, aşırı övme şiirler vs okumalarının şu hadisle de ayrıca tehditi vardır :
"Hıristiyanların(peygamberleri)İsâ'yı övmede aşırı gittikleri gibi siz de beni övmede aşırı gitmeyin"(Ahmed b Hanbel, I, 23, 24, 47, 55, V, 32; Dârimî, Rikâk 68; Buhârî, Enbiyâ 48)


Mevlid, halk arasında büyük bir ibadet olarak kabul edilmekte, ölülerin ruhu için mevlidler okutularak, onların günahlarının bağışlanacağı zannedilmektedir. Halkın cehaletinden ve yanlış itikadlarından istifade eden mevlid okuyucu hanendeler, bir piyasa oluşturarak, bunu ticarî bir çıkar aracı yapmışlardır.
Bu tip bir kabul ve davranışın İslamî olmadığı hususu ile ilgili herhangi bir ihtilaf sözkonusu değildir. Böyle bir olaya sebeb olan herkes dinen sorumludur. Merasimlerde mevlid okunmasının vazgeçilmez bir âdet haline getirilişinin sakıncalarından biri de, netice olarak insan kelâmı bir şiir olan bu metinlerin, okunması ve dinlenilmesi ibadet olan Kur'an ile eşdeğerde görülmeye ve değerlendirilmeye başlanılması tehlikesidir.
Beni, hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı bir şekilde övdükleri gibi övmeyin. Ben, ancak bir kulum ve(benim için)Allah’ın kulu ve elçisidir, deyin.”(Buhari ; Muslim)
Ebi Sa’îd el-Hudri (r.anhuma)’dan, Nebi (s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etti:Kendinizden öncekileri, karış karış ve adım adım takib edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girseler bile,(takip edeceksiniz).Dedik ki; “Ya RasulALLAH!(Onlar)yahudiler ve nasraniler midir?”Dedi ki,Ya kim(olacak)?(Buhari)
 
İ Çevrimdışı

İbnHacer El-Askalani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
MEVLİD KANDİLİ


Muhammed (s.a.v.)' in doğduğu Rabi'u'l-Evvel ayının 12 gecesi kutlanılan kandildir.
Bu gecenin ne fazileti ve ne de kutlanması hakkında hiçbir rivayet sabit olmamıştır. Dolayısıyla Peygamberimiz(sallALLAHu aleyhi ve sellem)doğum gecesini ne kendisi ne ashabı ve ne de selefi salihin kutlamış değildir.
Bunun üzerine İlim ehli bu geceyi o maksatla ihya etmeyi ve de mevlid okumayı dinde ihdas edilmiş bir bid'at saymışlardır. Nitekim okunan mevlidin de bu babtan sayıldığı(bid'at)ilim ehlince malumdur.

İslam aleminde mevlid kutlaanması ilk defa Şia dünyasında, Mısır'da hüküm süren Fatımî'ler (910-1171) tarafından tertiplenmiştir. Bu merasimler, saraya ait olup, sadece devlet erkanı arasında cereyan etmekte idi. Fatimîl'er, Hz. Ali (r.anhuma) ve Fatıma (r.anha)'ın doğum günlerinde de mevlid merasimleri tertip ederlerdi.

Sunnî müslümanlarda ilk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî'nin eniştesi ve Erbil Atabeği Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiblenmiştir.

Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.
Rasulullah (s.a.v.)'ın doğumunu ve hayatını medh ve senâ eden, "Mevlid" adını taşıyan çok eser kaleme alınmıştır. Bu eserler daha sonra, mevlid merasimlerinde, mevlidhanlar tarafından teğannî ile okunmaya başlanmıştır. Bunların Türkçede en meşhur olanı Suleyman Çelebi'nin Vesiletun-Necât adındaki mevlididir. Ancak, Suleyman Çelebi hakkında kaynaklarda pek fazla bir bilgi yoktur. Onun, Yıldırım Beyazıt zamanında Divan-ı Humayûn Hocası olduğu, sonra da Bursa Ulu Camii'ne imam tayin edildiği bilinmektedir.

Mevlid şiirini yazan Suleyman Çelebi, insanlar bu şiiri Peygamberin doğum gününde okusunlar diye yazmamıştır.
Hırıstiyanların İsa (a.s.) doğumunu anma amacıyla yılbaşını kutlamalarına kızanların , Hz. Muhammed (s.a.v.) doğumunu kutlamaları çelişkidir ! Üstelik bu kutlamaları esnasında törenler düzenlemeleri, aşırı övme şiirler vs okumalarının şu hadisle de ayrıca tehditi vardır :
"Hıristiyanların(peygamberleri)İsâ'yı övmede aşırı gittikleri gibi siz de beni övmede aşırı gitmeyin"(Ahmed b Hanbel, I, 23, 24, 47, 55, V, 32; Dârimî, Rikâk 68; Buhârî, Enbiyâ 48)

Mevlid, halk arasında büyük bir ibadet olarak kabul edilmekte, ölülerin ruhu için mevlidler okutularak, onların günahlarının bağışlanacağı zannedilmektedir. Halkın cehaletinden ve yanlış itikadlarından istifade eden mevlid okuyucu hanendeler, bir piyasa oluşturarak, bunu ticarî bir çıkar aracı yapmışlardır.
Bu tip bir kabul ve davranışın İslamî olmadığı hususu ile ilgili herhangi bir ihtilaf sözkonusu değildir. Böyle bir olaya sebeb olan herkes dinen sorumludur. Merasimlerde mevlid okunmasının vazgeçilmez bir âdet haline getirilişinin sakıncalarından biri de, netice olarak insan kelâmı bir şiir olan bu metinlerin, okunması ve dinlenilmesi ibadet olan Kur'an ile eşdeğerde görülmeye ve değerlendirilmeye başlanılması tehlikesidir.
Beni, hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı bir şekilde övdükleri gibi övmeyin. Ben, ancak bir kulum ve(benim için)Allah’ın kulu ve elçisidir, deyin.”(Buhari ; Muslim)
Ebi Sa’îd el-Hudri (r.anhuma)’dan, Nebi (s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etti:Kendinizden öncekileri, karış karış ve adım adım takib edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girseler bile,(takip edeceksiniz).Dedik ki; “Ya RasulALLAH!(Onlar)yahudiler ve nasraniler midir?”Dedi ki,Ya kim(olacak)?(Buhari)

"Hıristiyanların(peygamberleri)İsâ'yı övmede aşırı gittikleri gibi siz de beni övmede aşırı gitmeyin"(Ahmed b Hanbel, I, 23, 24, 47, 55, V, 32; Dârimî, Rikâk 68; Buhârî, Enbiyâ 48)

Bu hadisten maksat , beni övmeyin demek değildir.Çünkü gerek Sahabeden gerek Selef-Halef Ulemasından birçokları Resulullah(sav)'i övmüşlerdir.Zaten Resulullah(sav)'in bizzat kendi şairi vardı ki onu sürekli överdi.(bknz: Hassan b. Sabit ra)

O halde hadisten maksat nedir?

Hadisin başında da belirtildiği gibi ''İsayı övmede aşırı gittikleri gibi'' ifadesi mevcuddur.Hristiyanlar , Hz.İsayı , haşa Allahın oğlu olarak övdüklerini zannetmişlerdir.

Burdan maksad odur.Zaten İslam Tarihine bakarsanız hiçbir zaman kimse Peygamberimiz(sav)'i yarı ilah yarı insan konumuna koymamıştır. Her zaman ''Allahın kulu ve Resulu , Alemlere Rahmet olarak gönderilen elçi '' denmiştir.

Bu arada İbn Hacerin Şerhu Sahihi Buharide bakmanı söylediğim yere baktın mı ?
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
"Hıristiyanların(peygamberleri)İsâ'yı övmede aşırı gittikleri gibi siz de beni övmede aşırı gitmeyin"(Ahmed b Hanbel, I, 23, 24, 47, 55, V, 32; Dârimî, Rikâk 68; Buhârî, Enbiyâ 48)

Bu hadisten maksat , beni övmeyin demek değildir.Çünkü gerek Sahabeden gerek Selef-Halef Ulemasından birçokları Resulullah(sav)'i övmüşlerdir.Zaten Resulullah(sav)'in bizzat kendi şairi vardı ki onu sürekli överdi.(bknz: Hassan b. Sabit ra)

O halde hadisten maksat nedir?

Hadisin başında da belirtildiği gibi ''İsayı övmede aşırı gittikleri gibi'' ifadesi mevcuddur.Hristiyanlar , Hz.İsayı , haşa Allahın oğlu olarak övdüklerini zannetmişlerdir.

Burdan maksad odur.Zaten İslam Tarihine bakarsanız hiçbir zaman kimse Peygamberimiz(sav)'i yarı ilah yarı insan konumuna koymamıştır. Her zaman ''Allahın kulu ve Resulu , Alemlere Rahmet olarak gönderilen elçi '' denmiştir.

Bu arada İbn Hacerin Şerhu Sahihi Buharide bakmanı söylediğim yere baktın mı ?
Rasulullahın şairi her sünnette dugunde veyahut taziye yerinde şiir mi okuyordu?Her yıl kandilde de ?Bunları sabit olarak,olmazsa olmaz olarak...
Biliniyor ki bazı mevlid şiirlerinde Rasulullah atfen yazılan şiirler de aşırılığa kacınılmıştır.
Selef mevlid yapmışmıdır? mevlidte şiir okumusmudur ?....konuyu genelleyerek yorum yapma...sadece konu uzerinde yaz...

İslam tarihini bırak gunumuze gel, peygemberler(hz muhammed saw dahil), şeyhler,gavslar... ilah edinilmiş senin haberin yok...

Şimdi dediğin yere bakacam.
 
İ Çevrimdışı

İbnHacer El-Askalani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Rasullullahın şairi her sünnette dugunde veyahut taziye yerinde şiir mi okuyordu?Her yıl kandilde de ?Bunları sabit olarak,olmazsa olmaz olarak...
Biliniyor ki bazı mevlid şiirlerinde Rasulullah atfen yazılan şiirler de aşırılığa kacınılmıştır.
Selef mevlid yapmışmıdır? mevlidte şiir okumusmudur ?....konuyu genelleyerek yorum yapma...sadece konu uzerinde yaz...

İslam tarihini bırak gunumuze gel, peygemberler, şeyhler,gavslar... ilah edinilmiş senin haberin yok...

İmam Suyutî ; Selefin Mevlid kutlamadığını ancak Mevlid'in , Kuran,Sünnet ve İcmaya muhalif olmadığını beyan etmiştir.

Bu konuda birçok delil mevcuddur.Kendi Risalesinden ibareleri yukarıda naklettim.Eser sizde mevcud mu? El Havi Lil-Fetava...

İbn Hacer , İbn Teymiyye , İmam Ebu Abdillah b. Hac da bu görüştedir. Mevlidi yasaklayan bir ibare bir nas bulunmadığını söylemişlerdir.Aksine caiz olduğunu ifade etmişlerdir.
 
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ibn teymiyye ra. sirati mustakim;Bidatler,mevlid syf no 390 bakarmısın ?

yukardaki yazınla tamamen zıd? ayrıca cımbızlama yapıyorsun...
 
M Çevrimdışı

morueqq

لا إله إلا الله
İslam-TR Üyesi
esselamu aleykum
kardeşim öncelikle iyi bid'at kötü bid'at diye bir sınıflandırma yoktur bunu her kim yapıyorsa hatalıdır.

Dinde sonradan ortaya çıkan ve hakkında herhangi bir delil bulunmayan durumlar hakkında ALLAH Rasulu (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler / ortaya çıkarılanlardır.”
[ Muslim, Cuma, 43.]

“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attir”
[ Nesâi, Îdeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7]

Her bidat dalalettir, her dalalet de ateştedir.”
[ Muslim, Cuma, 43; Ebu Davud, Sünnet, 6]

Abdullah b. Ömer:
"İnsanlar onu güzel görseler dahi, her bid’at dalâlettir."
[El-Lâlekâî; "Ehl-i Sünnet vel-Cemaat İtikâdının Esasları Şerhi"nde rivâyet etmiştir.]

Bidat hakkındaki bu hadislerden sonra Bidatın tarifi ve kapsamı hakkındaki açıklamaları kavramamız gerekmektedir.

İmam-ı Ahmed'in ve başka alimlerin mekruh gördükleri bu “adet haline getirilmiş” toplantıları, sahabilerden İbn-i Mesud'un da aynı şekilde değerlendirdiğini şu olaydan öğreniyoruz. Bildirildiğine göre bir ara, İbn-i Mesud'un dostları kararlaştırdıkları bir yerde toplanıp zikretmeyi adet edinmişlerdi. Bunu öğrenen İbn-i Mesud bir defasında toplantı halinde üzerlerine vararak kendilerini:
“Ey dostlarım, siz Muhammed'inkinden daha doğru bir yolda mısınız, yoksa sapık bir yola mı düştünüz ?” diye paylamıştır.
(Darımi Sunen, görüşe bağlanmanın keraheti, c. 1, s. 681. Haberin sözleri şöyle: “Canımı elinde tutana yemin olsun ki, kuşkusuz siz Muhammed'in milletini ilettiği doğru yolda mısınız, yoksa kapı mı aralıyorsunuz?.)

Periyodik vakitlere bağlı olarak tekrarlanıp, sünnet ve dönüşüm (mevsim) niteliği kazanmış meşru ibadetlerin, kullar için yeterli olacak kadarını bizzat ALLAH belirleyip ortaya koymuştur (meşru kılmıştır). Buna göre bunların dışında bir takım cemaatli toplantılar ortaya konup adet haline getirilince bu durum ALLAH'ın belirleyip ortaya koyduğu cemaatli ibadetlere özenmek olur. Bu tutumun yıkım ve bozulmalara yol açacağını bilmemek safdillik olur.
Yalnız kişilerin tek başlarına yapacakları aynı nitelikteki nafile ibadetleri ile, bazı gurupların bu amaçlarla arasıra düzenleyecekleri toplantılar bu hükmün dışındadır.
Yine aynı endişeden hareket eden Ömer (r.anh), altında “Rıdvan” biatinin gerçekleştiği sanılan ve bu yüzden müslümanlar arasında adeta tabulaştırılarak sanki Mescid-i Haram (Kabe) ve Mescid-i Nebevi(Peygamberimizin Medine'deki Mescidi) imiş gibi yanıbaşında namaz kılınmaya başlanan bir ağacı kökten çıkarttırmış ve yine vaktiyle Peygamberimizin namaz kıldığı bir yeri müslümanların genel bir itikâf yeri edindiklerini görünce, böyle yapanları “Peygamberimizin hatıralarını barındıran yerleri mescid mi edinmek istiyorsunuz?” diyerek azarlamıştır.
Tıpkı bunun gibi gerek tek başına ve gerekse cuma namazlarına, bayram namazlarına ve beş vakit namazlara benzeyecek şekilde, periyodik olarak tekrarlanmamak şartı ile rastgele bir araya gelmiş cemaatler halinde nafile namazlar kılmak, şeriata uygundur. Tek tek ve topluluk halinde nafile olarak Kur'an okumak, zikretmek ve dua etmek de böyledir. Nafile olarak bazı ziyaret yerlerini gezip görmek de hep bu ana kuralın kapsamına girer. Bütün bu ibadet ve hareketlerde, gerek az sayıda ve gösterişsiz olan ile sık sık ve gösterişli olan arasında ve gerekse adet haline getirilen ile adet haline getirilmeyen arasında fark gözetilir.
Bu arada türü bakımından şeriata uygun olan, fakat sanki bir farzmış gibi devamlı bir adet haline getirilmesi bid'at olan ve müstahab veya mekruh sayılması adaklık hükümleri ile uygulama şartnamesine bağlı olan vasiyet ve vakıf gibi ibadetler aynı kategoriye girer.

İmam Nevevi ”tezkire”sinde bid’at ehlinin bir özelliğini şöyle açıklıyor:
“Dünyada nerede bir bid’atçı varsa o mutlaka hadis ehline kin besler. Kişi bidat ‘e saplanınca hadisin tadı onun kalbinden çıkar.”

Gerçekten kaç tane bidatçi ile görüşüp konuşmuşsam bazıları üstatlarının, şeyhlerinin sözünü sünnetini, peygamberin (sav) hadisi ve sünneti önüne çıkarırken bazıları da (mesela mealci denen grup gibi) şahtın ve pahtın (müsteşrikler) sözlerine dini yorum ve açıklamalarına bayılırcasına bağlandıklarını görürüz. Peygamber efendimizin sünneti ve hadisleri hatırlatıldığında nefret çizgilerinin yüzlerinde belirdiği görülür.

Ashabın yapmadığı bir ibadet ibadet değildir.

Sufyan-ı Sevri’nin bidat değerlendirmesi:
“ Bidat, şeytanın nezdinde her günahtan daha sevimlidir. Çünkü günahtan dolayı tövbe edilmesi akla gelir de bidatten (ibadet telaki edildiği için) tövbe edilmesi akla gelmez.”
(Bağavi-Şerhu's sunne)


İmam Malik’in bidata bakışı:
“ Sünnet Nuh (a.s)un gemisi gibidir. Ona binen kurtulur. Ondan geri kalan boğulur.
(Miftah'ul cenneh- suyuti)

Abdullah b. Abbas (r.anhuma) Ebubekir ve Ömer’in sözlerini illeri sürüp sünnete ters düşen birine şöyle dedi:
“Nerde ise gökten üzerimize taşlar yağacak. Ben size Rasulullah buyurdu diyorum, siz ise, Ebubekir ve Ömer dedi diyorsunuz.
(Abdurrezzak el-musannef sahih bir senetle)

İnsanları bidat konusunda yanılgıya düşüren 2 sebeb :

1. yanılgı din adına yaparken “kuran okuyor , namaz kılıyor , dua ediyorum , kötü bir şey yapmıyorum” yanılgısıdır. "Yaparsam ne olur , ne kaybederim " savunmasıyla cahil cesur olur tavrıyla hareket edilmesidir. Halbuki bidat zaten kötü niyetle dinden uzaklaşmak , göze çirkin gelen amellerle yapılmaz.

2. yanılgı ise Bidat-ı hasene (güzel bidat) yanılgısıdır. Delil aldıkları ise ; Rasûlullah (s.a.v.) döneminde sekiz rekât olarak munferiden kılınan teravih namazın yirmi rekat olarak bir imamın arkasından kılınmasıdır :

Abdurrahman bin Abdi'l-Kâri (r.a.)'dan:
Bir gece Ömer'le (bir Ramadan gecesinde) mescide birlikte çıktık. İnsanlar dağınık bir şekilde namaz kılıyolardı kimisi kendi başına , kimisi de durmuş, bir grup da toplanmış onun arkasında namaz kılıyordu.
Bunun üzerine Ömer dedi ki:
"Bunları bir okuyucunun arkasında toplasam da onun arkasında toplu halde namaz kılsalar."
Bu işin üzerine durdu ve nihayet onları Ubeyy bin Kâ'b'ın arkasında onun imamlığında topladı. Sonra başka bir gece yine namaza çıktık, onları toplu halde adı geçen sahabinin arkasında namaz kılarken görünce :
"Ne güzel bid'attır bu ! Ne var ki bunu kılıp da sonra gecenin son kısmında kalkıp bunu kılanların davranışları bundan daha iyidir. (Zira) cemaat (bu namazı) gecenin başında kılıyorlardı"
[Malik ve Buhari]
(Bu hadisi Malik [salât fî Ramadân no. 3, s. 114] ve Buhari [teravih I/3, II/252], Mâlik ani'z-Zuhrî an Urve b. ez-Zubeyr an Abdurrahman asl-ı senedi ile tahric ettiler)
(Muhammed Revvâs Kal'acî, Mevsuatu Fıkhı Umar b. e!Hattâb, Kuveyt 1984, s. 125).

Alimlerin çoğunluğuna göre , tasavvufçuların "bid'at-i hasene" kapsamına soktukları şeyler haddi zatında bid'at değildir. Onlara bid'at ismini vermek yanlıştır. Çünkü bu gibi şeylerin Kur'ân ve Sünnet'te dayanakları vardır. Bunlara sonradan çıkmış şeyler nazariyle bakılamaz.
Rasûlullah (s.a.v.), şu hadislerinde bid'atin tarifini yapmışlardır:
"Sonradan ortaya çıkan herşey bid'attir; her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler.
"(Muslim, Cumua, 43; Ebû Davud, Sünnet 5; Nesâî, lydeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7).

Üstelik Rasulullah şöyle buyurmuştur :
“Sünnetime ve benden sonra raşid halifelerin sünnetine sımsıkı sarılın”.
( Tirmizî, İlim, 16; Ebu Dâvud, Sünne, 5; İbn Mâce, Mukaddime, 6)

Ömer (r.anh) bu sözü insnaları teravih namazı için topladığı zaman söylemiştir. Teravih namazı ise bid'at değil sünnetin ta kendisidir. Rasulullah’ın teravih namazı kıldığı sahih hadislerle sabittir. Yani sonradan ortaya çıkmamıştır ! Bunun delili Aişe (r.anha)nin rivayet ettiği olaydır:

"Rasulullah (s.a.v.) Ramadanda mescidde gece bir namaz kıldı. Sahabenin çoğu da onunla birlikte o namazı kıldı. İkinci gece yine aynı namazı kıldı. Bu kez O'na tabi olarak aynı namazı kılan cemaat daha fazla oldu. Üçüncü gece Muhammed (s.a.v.) mescid'e gitmedi. Orayı dolduran cemaat onu bekledi. Rasulullah (s.a.v.)ancak sabah olunca mescide çıktı ve cemaata şöyle buyurdu:
"Sizin cemaatla teravih namazını kılmaya ne kadar arzulu olduğunuzu görüyorum. Benim çıkıp, size namazı kıldırmama engel olan bir husus da yoktu. Ancak ben size, teravih namazının farz olmasından korktuğum için çıkmadım"
(Buharî, Teheccud, 57).

Ebû Hurayra (r.anh)'nın naklettiği bir başka hadiste de Rasûlullah (s.a.v)'in Ramadan ayında, ashabtan bir grubu, Ubey b. Kab (r.anh)'ın arkasında cemaatle namaz kılarken gördü ve "Doğru yapıyorlar, yaptıkları şey ne güzeldir" diyerek tasvip ettikleri haber verilmiştir.
(Ebû Dâvud, İkâmetu's-Salâ,190)

Peygamber (s.a.v.) , teravih namazını cemaatle kılmayı terketmesinin nedenini belirtmiştir. . Ömer (r.anh)i se ,bu gerekçenin ortadan kalktığını görünce (artık peygamber yoktu ve faraz kılınma durumu ortadan kalkmıştı) ,teravih namaznın tekrar cemaatle kılınmasını başlatmıştır. O halde Ömer (r.anh)ın bu uygulaması , bizzat nebi (s)in uygulamasına dayanmaktadır.

Ömer (r.anh)in bu uygulamasının bid'at olmadığı ortaya çıktığına göre , sözünde geçen "bidat" kelimesi ne demektir ?

Ömer (r.anh)in bu ifadesindeki bidat kelimesiyle şer'i anlamı değil sözlük anlamı kastedilmiştir.

Sözlükte bid'at, geçmişte bir örneği olmaksızın yapılan şeydir. Teravihin cemaatle kılınması bir uygulama olarak Ebu bekir(r.anh)in hilafeti döneminde ve Ömer(r.anh)in hilafetini ilk dönemlerinde mevcut değildir. Bu sebeble sözlük anlamıyla bu yenilik(bidat) sayılabilir ; zira bunun geçmiş örneği yotkur.
Aynı meseleye şer'i açıdan bakıldığında -,durum farklıdır, zira bu uygulama peygamber (s.a.v.)in tatbikatında mevcuttur.

Şatıbi şöyle der;
"Bu itibarla bunu bidat olarak adlandıran kişinin (ki isimlendirme konusunda bir tartışma söz konusu değildir )bundan dolayı şer'i bidat anlamında Ömer (r.a)in sözünün ifade ettiği mana ile istidlal etmesi caiz değildir. Zira bu kelimeyi asıl amacından saptırmakla olur."
(iİmam Şatıbi; el i'tisam)

Bu konuda büyük imamların sözleri şöyledir :
İbni teymiyye şöyle der; Ömer (r.anh)in bu güzel uygulamayı bid'at olarak adlandırması , tamamen sözlük olarak bir adlandırmadır, şer'i değildir.
Bunun sebebi bid'at kelimesinin ,sözlük olarak geçmiş bir örneği olmaksızın yapılan her şeyi içermesidir. Şer'i olan bid'at ise hakkında şer'i bir delil olmaksızın yapılan uygulamadır.

İbn Kesir , bid'atlerin iki türlü olduğunu söylemiştir:

1. Bid'at kavramı bazen şer'i anlamda kullanılır. Peygamber(s.a.v.)'in; "sonradan ortaya çıkarılan her yenilik bid'attir ve her bid'at sapıklıktır" ifadesi bunun örneğidir.

2. Bid'at bazende sözlük anlamında kullanılır. Ömer (r.a)ın insanları teravih için topladığı ve onların da buna devam etmesi üzerine söylediği "bu ne güzel bid'attir" sözü de bunun örneğidir.
(ibn'i kesir tefsiri)

İmam Ebû Hanife'ye Ömer (r.anh)'ın bu hususta yaptığı uygulama sorulunca, şöyle demiştir:
Teravih namazı hiç şüphesiz muekked bir sünnettir. . Ömer, bu namazın cemaatle ve yirmi rekat kılınmasını şahsi bir ictihadı ile yapmadığı gibi, bir bid'at olarak da emretmemiştir. O, kendisinin bildiği şer'î bir esasa ve Muhammed (s.a.v.) 'in bir vasiyetine dayanarak böyle yapmıştır
(et-Tahtavî, Haşiye, 334).

İmam-ı Rabbani, Mektubat isimli eserinde: “Bid’atın hasenesi olmaz. Hepsi mezmundur.” Dedikten sonra güzel bir misal verir.
“Ulemadan bazıları namazda niyet için kalben dileyerek dille söylemeyi bidatı hasene diye anlatmışlardır. Halbuki Resulullah (sav) efendimizden, ashabı kiramdan, tabiini izamdan niyetin dille yapıldığına dair hiçbir şey anlatılmadığı gibi bu manada sahih ve zayıf bir rivayet dahi yoktur. O kadar ki, onlar ayağa kalkar kalkmaz (yani kametten sonra) ilk tekbiri almışlardır. Bu durumda niyeti dille söylemek bidat olur. Bunun içinde bidatı hasene demişlerdir. Ama bu manada bu fakir (İmam Rabbani) der ki: Bu bidat sünnet bir yana farzı dahi kaldırmaktadır. Şundan ki; insanların pek çoğu bu durumda niyet işinde yalnız dille olanı ile yetinecekler ve kalplerini hazır edemeyeceklerdir. İşte o zaman namazın farzlarından biri olan kalple niyet, tamamen bırakılacak, namaz dahi fesada girecektir”
(İmam Rabbani- 186.mektup)

Şunu da tekrar vurgulayalım ki, Peygamberimiz “Her bid'at dalalettir. (sapıklıktır)” şeklindeki bu genel-geçer cümlesini, onu genellik niteliğinden soyutlayarak “Her bid'at dalalet (sapıklık) değildir” şeklinde tersine döndürmek, normal bir yorumlama çabasından çok, Peygamber Efendimize karşı çıkmaktır ki, buna hiç kimsenin ne yetkisi ve nede hakkı olmamalıdır.

Huzeyfe b. el-Yamân'ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte: "ALLAH bid'at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kılın yağdan çıktığı gibi İslâm'dan çıkar. "
(İbn Mace, Mukaddime, 7/49).

Bu ikaz karşısında müslümanların dikkatli davranacakları ve bid'atın ne olduğunu araştıracakları muhakkaktır.

Abdullah b. Abbâs (r.a.)'dan rivâyet edilen bir hadiste şöyle buyrulur:
"ALLAH, bid'at sahibinin amelini, bid'atından vazgeçinceye kadar kabul etmez."
(İbn Mâce, Mukaddime, /50).

Amellerinin kabul edilmeyeceğini bilen bir müslüman korkar ve neyin bid'at olup, neyin olmadığını araştırır.
Meselâ, Rasûlullah'a selam ve salât ALLAH'ın emridir. Ama Rasûlullah'ı anmak için dini törenler yapmak ve mevlit okutmak kimin emridir? Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek sünnette vardır. Ama ölüler için mevlit okutup 7., 40., 52. geceleri tertip etmek İslâm'ın hangi hükmüne dayanır?

Türkiye’de tasavvufçuların ( özellikle Süleymancıların) bu gecelerde okuyup basarak dağıttıkları (Mubarek gün ve gecelerde yapılan ibadetler kitabı - Fazilet , Tavaslı , pamuk vs. yayınları ) duaların , namazların , ibadetlerin ise aslı yoktur. Zaten hadis diye verdiklerinin kaynakları da verememişlerdir.
Peygamber (s.a.v.) 'den rivayet edilen dualardan faziletli olmaları mümkün değildir. Çünkü O'ndan rivayet edilen duaların iki ecri vardır. Birincisi; sünnete uymaktan dolayı onu yerine getirenlerin alacakları ecir, ikincisi; duaları okurken alınacak ecir. Bizlerin daima nebevi sünnetleri ezberlemesi ve onlarla dua etmesi gerekir.
Bir insanın kalkıp ta istediği an yeni yeni ibadetler icat etmesi elbette olacak şey değildir. İnsanlara ibadet koymaya ve ibadetlerinin şeklini çizmeye tek layık olan ALLAH Teala'dır.
"Yoksa, ALLAH'ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır?" (Şura: 21)

Cenab-ı ALLAH'ın (c.c.) şu buyruğunu okuyalım:

“Onlar; hahamlarını, rahiblerini ALLAH’tan başka rabler edindiler. Meryem oğlu İsa’yı da (rab edindiler)...Oysa tek ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O, onların ortak koştuklarından yücedir.” (Tevbe:31)

Bu ayetle ilgili olarak sahabilerden Adiy b. Hatem Peygamberimize:
“Ya Rasûlullah, onlar (yahudi ve hristiyanlar) hahamlarına ve rahiplerine tapmış değildiler ki” deyince Rasûlullah'dan aynen şu cevabı aldı:
“Evet, onlara tapmamışlardı, ama hahamlarla rahipler haramları helâl saydılar, onlar da onlara itaat ettiler. Yine onlar helâlleri haram saydılar, onlar da kendilerine itaat ettiler.”
Buna göre kim dinde ALLAH'ın izni ile bağdaşmayan yeni bir helâl, haram, müstehab veya farz ileri sürer de biri ona itaat ederse, bu itaat eden kimse bu ayetteki “kınama”dan payını alır.

Nafi (r.a.) anlatıyor; İbni Ömer (r.a)'nın yanında birisi aksırdı ve “elhamdulillah vesselamu ala Rasulillah”(Allah’a hamd Rasûlune selam olsun) dedi.
Bunun üzerine İbn Ömer şöyle dedi:
Ben elhamdulillah vesselamu ala Rasulillah mı diyorum? Rasûlullah (s.a.v.) bize böyle öğretmedi. Bize “elhamdulillahi ala kulli hal” (Her zamanda ve her zeminde Allah’a hamdolsun) dememizi öğretti.”
(Tirmizi (2738); Hakim (4/265) isnadı hasendir)

Görüldüğü gibi bahsedilen şahıs aslında görünüşte kötü bir şey söylememiştir. Fakat sünnette öğretilen dua yerine kendi uygun bulduğu şekilde dua ettiği için, İbni Ömer (r.a.) tarafından tepkiyle karşılanmıştır.

Abdullah Bin Mugaffel (radıyallahu anh) oğlunun; “Allahım Senden cennetin sağında beyaz bir köşk istiyorum” dediğini duyunca; “Peygamber Aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu işittim; “Bu ümmette duada haddi aşanlar olacaktır.”
(sahihtir. Ebu Davud (96,1480); Deylemi (3440); Ahmed (1/172); İbni Hibban (15/166); Hakim(1/267); Beyhaki (1/196); Abd Bin Humeyd Musned (1/180); Huseyni El Beyan Vet Tarif( 2/181); Tuhfetul Ahvezi (1/157); Neylul Evtar (1/215); Tayalisi (1/28); Feyzul Kadir (4775); İbni Mace (3864); Kenz (3295) benzerini; Cem’ul Fevaid’de (9252) Rudani nakleder.)

Berâ b. Âzib (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Yatacağında namaz abdesti gibi abdest al, sonra sağ tarafına uzanıp şöyle de;
“Allah’ım irademi sana teslim ettim yönümü sana çevirdim senden korkup seni isteyerek işlerimi sana bıraktım sırtımı sana dayadım senden kaçıp kurtulmak ancak sana dönmekle mümkündür. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere iman ettim.” bunları söylediğin gece ölürsen fıtrat üzere tertemiz ölürsün, sabaha çıkarsan hayır kazanmış olarak sabahlamış olursun";
Berâ diyor ki:
Ben "gönderdiğin Rasûle" dedim… Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) göğsüme vurdu ve; “Gönderdiğin peygambere” de buyurdu.
(Buhâri, Daavât 7, 9; Tevhid 34; Muslim(2710); Tirmizi (3391); Ebu Dâvud (5046, 5047, 5048))

Burada da görüldüğü üzere, aynı anlama gelen iki kelime arasında dahi bir değişiklilk yapılması caiz görülmemişken, Rasulullah (s.a.v.)’den geldiği sabit olmayan bir dua ile nasıl dua edilebilir?
Rasulullah (s.a.v.)’in sünnetinde bulunmayan dualarla dua edenlerin, Esma ul Husna’dan belirli isimleri belirli sayılarda okuyanların bulunduğu ortamdaki cinleri rahatsız ettiği, cinlerin de bu kimselere musallat olduğu söylenmektedir. Özellikle günlük virdleri çok sayıda olan sufilerde ve Cevşeni çok okuyanlarda aklî rahatsızlıklar sık görülmektedir.
Hayvani gıdalardan riyazet ederek “çile” dedikleri halvete giren ve orada zikir yaptıkları esnada şeytanların telkinine kapılarak mehdilik iddiasında bulunanlara sık rastlanılmakta, bunlardan bazılarında görülen olağanüstü işlerin keramet olduğu zannedilmektedir. Aslında bu islami bir usul değil, hatta sünnette yasaklanmış hususlardandır. Bunun en büyük göstergesi de aynı şekilde riyazete çekilen rahiplerin de bir takım harikuladelere (istidrac) sahip olmasıdır. İslamda gaye keramet elde etmek değil, istikameti muhafaza etmektir!

Ömer b.Yahya dedesinden nakletmiştir:

Sabah namazından önce Abdullah b. Mes'ûd (r.a)'un kapısında duruyorduk. Evinden çıkınca beraber mescide yürüyecektik.
Ebû Musa'l-Eşarî (r.a.) yanımıza geldi. "Abdullah daha çıkmadı mı?" diye sordu. "Hayır" dedik.

O da bizimle beklemeğe başladı. Derken Abdullah evinden çıktı. Hepimiz kalkıp etrafını sardık.

Ebu Musa ona dedi ki: "Ey Abdullah" demin mescidde garibime giden bir olay gördüm. Fakat, bereket versin ki, hayırlı bir iş olarak görünüyordu.

Abdullah: "-Neydi o iş ?" diye sordu.

Ebû Musa: "-Yaşarsan (beklersen) sen de görürsün" dedi. Sonra şöyle anlattı: "Mescidde halka olmuş cemaatler gördüm. Her halkada bir adam, elinde çakıl taşları olduğu halde komut veriyordu: “Yüz defa tekbir” Cemaat yüz tekbir getiriyordu. Sonra aynı adam: “Yüz defa Lâ ilâhe illallah” diyordu. Cemaat emrin gereğini yerine getiriyordu. Sonra adam: “Yüz defa Subhânallah” diye tekrar komut veriyor ve cemaat gene emre uyuyordu".

Abdullah: "- Sen onlara bir şey söylemedin mi?"

Ebû Musa: "- Hayır, hiçbir şey demedim. Senin görüşünü almak istedim".

Abdullah: "Sen onlara: "Siz o çakıl taşlarıyla günahlarınızı sayın, ..... size hayrınızın eksilmeyeceğine garanti vereyim" diyemedin mi?"

Sonra Abdullah mescide yürüdü. Biz de beraber gittik. Mescide gelince bu halkalardan birine rastladı. Tepelerine dikildi.
Abdullah: "- Nedir sizin şu yaptığınız?".

Onlar: "-Ey Abdullah, bunlar çakıl taşları; tekbîr, tahlil ve tasdiklerimizi sayıyoruz.."

Abdullah: "- Siz o taşlarla günahlarınızı sayın, ben size hayrınızın eksilmeyeceğine garanti veriyorum. Ey Muhammed ümmeti.. .......... ne de hızlı yaklaşıyor!. Hem de aranızda bu kadar Sahabe dururken, Rasulullah'ın kefeni daha nemlenmemişken, yemek tabağı henüz kırılmamışken. Beni kudretiyle saran Allah adına söyleyin: Siz Muhammed ümmetinden daha mı fazla hidayette olan bir ümmetsizin? Yoksa siz delâlet kapısını açanlar mısınız?!...
Onlar: “- Ey Abdullah, Allah'a andolsun ki, bizim hayır işlemekten başka bir niyetimiz yok.”
Abdullah: “-Nice hayır uman insan var ki asla umduğu hayrı bulamamıştır. Rasulullah, 'Kur'ân okuyan, fakat okudukları kalblerine işlemeyen bir topluluk' tarif etmişti. Andolsun ki, sanki o tarife uyan kimselerin çoğunluğu sizin aranızda.”
Sonra onlardan yüz çevirip ayrıldı.

Amr. B. Seleme dedi ki: Nehrevân olayında, bu adamların çoğunluğunu, Hâricilerle beraber bize saldırırlarken gördük.
(Dârimi, Sunen, Mukaddime. 23. Bab 210 no.lu rivayet; Muhtasar Hayatu's Sahabe, Kandehlevi, sf. 498; Mecmau'z-Zevaid, I, sf. 181)

İbni Abbas (ra)’den : Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki : “...Benim ummetimden birtakım kimseler getirilip sol tarafa ayrılacaktır.
Ben “Ey Rabbim! Bunlar benim ashabımdırlar, derim. Cenabı ALLAH cc bana: “Bunların senden sonra neler yaptıklarını bilmezsin der.
Ben de ALLAH’ın salih kulu İsa as’ın dediği gibi “Aralarında bulunduğum müddetçe onları gözetliyordum. Sen, benim canımı alınca onları gözetleyen sen oldun. Her şeyin gözetleyicisi sensin. Onlar senin kullarındır. İstersen âzab edersin, istersen bağışlarsın. Zira izzet ve hikmet sahibi sensin (Maide:117) derim.
Cenabı Hak “Sen onlardan ayrıldığın gün, onlar gerisin geri döndüler” buyurur.
Bir rivayette peygamber (s.a.v.)’in “Benden uzak olsunlar, benden uzak olsunlar, benden uzak olsunlar,derim” ziyadesi vardır.
(Buhari-Muslim) (Hayatus Sahabe-4)






İbn-i Mâcişûn:

"Ben Mâlik’i şöyle derken işittim:

'Her kim İslam’da güzel görüp bir bid’at çıkarır-sa, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in risâleti edâ etmede ihânet ettiğini iddiâ etmiş olur. Çünkü Allah Teâlâ: 'Bugün sizin için dîninizi tamamladım' diye buyurmaktadır. Bu sebeple o gün dîn olmayan hiçbir şey bugün de dîn olamaz."
[İmam Şâtıbî; "el-İ'tisâm"]


 
İ Çevrimdışı

İbnHacer El-Askalani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
esselamu aleykum
kardeşim öncelikle iyi bid'at kötü bid'at diye bir sınıflandırma yoktur bunu her kim yapıyorsa hatalıdır.

Dinde sonradan ortaya çıkan ve hakkında herhangi bir delil bulunmayan durumlar hakkında ALLAH Rasulu (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler / ortaya çıkarılanlardır.”
[ Muslim, Cuma, 43.]

“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attir”
[ Nesâi, Îdeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7]

Her bidat dalalettir, her dalalet de ateştedir.”
[ Muslim, Cuma, 43; Ebu Davud, Sünnet, 6]

Abdullah b. Ömer:
"İnsanlar onu güzel görseler dahi, her bid’at dalâlettir."
[El-Lâlekâî; "Ehl-i Sünnet vel-Cemaat İtikâdının Esasları Şerhi"nde rivâyet etmiştir.]

Ve Aleykumus Selam Kardeşim.

“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler / ortaya çıkarılanlardır.”
[ Muslim, Cuma, 43.]

“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attir”
[ Nesâi, Îdeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7]


--

Burada kastedilen mana : Kuran,Sünnet ve İcmaya ters olarak sonradan çıkarılan muhdesattır.

-Peygamberimiz(sav) döneminde Kuran-ı Kerim kitap halinde değildi.Resulullah sav vefat ettikten sonra Kitap haline getirildi.Bu Muhdesattır.Sonradan ortaya çıkarılmıştır.Peki bu yukarıda ifade edilen sapıklık mıdır? Tabiki Hayır.Öyleyse Kuran,Sünnet ve İcmaya ters olmayan muhdesatlar da vardır.


Bu gibi Hadisleri en iyi Selef yorumlamıştır.

وَرَوَى الْبَيْهَقِيُّ بِإِسْنَادِهِ فِي مَنَاقِبِ الشَّافِعِيِّ عَنِ الشَّافِعِيِّ قَالَ: الْمُحْدَثَاتُ مِنَ الْأُمُورِ ضَرْبَانِ، أَحَدُهُمَا: مَا أُحْدِثَ مِمَّا يُخَالِفُ كِتَابًا أَوْ سُنَّةً أَوْ أَثَرًا أَوْ إِجْمَاعًا، فَهَذِهِ الْبِدْعَةُ الضَّلَالَةُ، وَالثَّانِي: مَا أُحْدِثَ مِنَ الْخَيْرِ لَا خِلَافَ فِيهِ لِوَاحِدٍ مِنْ هَذَا، وَهَذِهِ مُحْدَثَةٌ غَيْرُ مَذْمُومَةٍ

Beyhaki Meşhur Medhal ala Sünenul Kübra adlı eserinde naklediyor:

İmam Şafi şöyle diyor: İşlerden ihdas olan şeyler(sonradan çıkan şeyler) 2 misaldir.

Birincisi : Kitap,Sünnet,Eser ve İcmaya muhalif olaarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu Bida'tu'd Dalaledir.(Kötü olan Bid'attır)

İkincisi de : Yine bunlardan hiçbirine muhalif olmayan hayırlı olarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu kötü ihdas değildir(İyi bid'attır)

(El-Medhal İlas' Sunenil Kubra,Cilt:1 Sayfa:206)

Yukardaki Rivayeti İbn Hacer Sahihi Buhari de nakletmiştir.İbn Hacer Allemetul Kebirdir, büyük bir Alimdir.Ve Mevlid için doğru kutlandığı takdirde caizdir diyor.
 
M Çevrimdışı

Mustafa Sabri

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeşim daha bu gün üye olmuşsun maşallah şu ana kadar 71 mesaj sence de biraz hızlı gitmiyor musun ?
 
İ Çevrimdışı

İbnHacer El-Askalani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
EBU HANİFE Çevrimdışı

EBU HANİFE

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
okudun mu ibn teymiyye nin gorusunu *
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt