Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Millet-i Ibrahim'i Yaşamanın Getirdiği Sorumluluklar

E Çevrimdışı

ebuhasanelmakdisi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah seni ve bizleri, dosdoğru olan yolunda sabit kılsın. Bil ki Millet-İ İbrahim'in küfür ehline ve onların sahte ilahlarına karşı ilanını ve icrasını zaruri gördüğü, 'safları ayırma ve düşmanlık besleme' hususu, birçok sorumluluğu yüklenmeyi gerektirmektedir.
Hiç kimse bu yolun güllerle ve reyhanlarla süslenmiş, rahatlık ve sükûnetle dolu olduğunu sanmasın. Aksine, bu yol hileler ve belalarla doludur. Fakat yolun sonunda, misk, reyhan ve razı olmuş bir Rabbe ulaşmak vardır. Bizler ne kendi nefsimiz ne de müslümanlar için bela temenni etmiyoruz. Lakin, bela ve imtihan Aziz ve Celil olan Allah'ın bu yoldaki sünnetidir. Öyle ki onunla temizi kirliden ayırır. İşte bu yol, heva ve saltanat ehlinin asla razı olmadığı yoldur. Çünkü bu yol onların vakıalarına açık bir savaş başlatmakta, ibadet ettikleri batıllarından ve şirklerinden net bir ayrılışı öngörmektedir.
Bu yolun dışındaki yollara gelince, takipçilerinin bolluk içinde yaşayan, sırtını dünyaya dayamış kişiler olduklarını görürsün. Üzerlerinde imtihandan, beladan hiçbir eser yoktur. Çünkü insanlar dinlerine göre, imanları miktarınca imtihan edilirler ve belalara maruz kalırlar. İnsanlar arasında imtihanı en çetin olanlar nebilerdir. Sonra, onlar gibi olanlar, sonra onlar gibi olanlar gelir ve bu böyle devam eder. (Buharı, Kitabu'l-merda ve't-tıb, c. 12, sf. 5690, 3 nolu bâb; Tirmizi, Zühd bâbları, c. 4, sf. 214-215 Belaya karşı sabır mevzuu 2764- 2765 nolu hadisler.) Millet-i İbrahim bağlıları, insanlar içerisinde en çetin imtihana maruz kalanlardır. Çünkü onlar Allah'a davette nebilerin metodunu takip ederler. Tıpkı Varaka b. Nevfel'in Nebî'ye (s.a.) söylediği şu sözü gibi: "Senin getirdiğin şeyi kim getirmişse muhakkak hor görülmüş ve belalara maruz kalmıştır." (Buhari, Bed'ül-vahy, c.l, sf.148, 3 nolu hadis; Müslim, Kitabu'1-İman, c.l, sf. 215, Rasûlullah'a vahyin başlaması babı.) Bir de zamanımızda, Nebinin (s.a.) davet ettiği şeye davet ettiğini ve onun takip ettiği yolu takip ettiğini, onun metoduyla hareket ettiğini zannedenlere bakın! Batıl ehlinden ve sultanlardan hiçbir düşmanlık görmemekte, onların arasında mutmain ve huzurlu bir hayat sürmektedirler. Onların şu hallerine bir bakın! Ya yoldan sapmış bir şekilde, Nebî'nin (s.a.) getirdiğiyle alakası olmayan bir davetle ve acayip yollarla ortaya çıkıyorlar veya davayı yalanlayarak ehil olmadıkları bir işe kalkışıyorlar. Yahut her görüş sahibinin görüşünü destekliyor ya da kendi çıkarları için destekliyormuş gibi görünüyorlar. Veyahut da dünya metaını arzulayarak sanki, saltanat ehlinin gözüymüş gibi müslümanların tepesine dikiliyorlar.
İşte Varaka'nın Nebî'ye (s.a.) söylediği buydu. Sahabeler Nebî'ye (s.a.) biat ederken bu sözün gereğini anlamışlardı. Zira. Es'ad b. Zürare (r.a.) onlara şöyle diyordu: "Ey Yesribliler, iyi düşünün! O'nun, yurdundan çıkarılması bugün Araplar arasında bir ayrılığa sebep olacaktır. Yahut en hayırlılarınız öldürülecektir. Muhakkak kılıçlar peş peşe size vuracaktır. Şimdi, sizler ya tüm bunlara sabredeceksiniz, O'nu yanınıza alacaksınız ve ecriniz Allah'a ait olacaktır. Ya da, nefislerinize bir zarar gelmesi korkusuyla O'nu bırakacaksınız. Bunu açıklığa kavuşturun ki O'nun da Allah katında sizden yana bir mazereti bulunsun.' (İbn-i Kesir, el-Bidaye ve'n-nihaye, c.3, sf.246, sf.250; İbn-i Hişam, Siyer, c.2, sı. 107; Mevdûdî, Siyer, c.3, sf.369-370)
Bu durumu iyice düşünmek gerekir. Zira bizler, şu zamanımızda bu konuyu idrak etmeye büyük ihtiyaç duymaktayız. Bu öyle bir zamandır ki, önüne gelen herkes dava diye, davetçi diye ortaya atılmaktadır.
Vicdanına bir dön ve onu tart! Nefsine bu yolu teklif et ve ona olan tepkisini iyice ölç! Eğer başına gelecek musibetlere sabreden kavimden olmaya meyilli ise bu yola hakkını vererek tabi ol ve karşılaşacağın musibetlere karşı ayağını sağlamlaştırması için Allah'a dua et! Yok. nefsine gelecek zarardan çekiniyor, nefsinde bu şekilde bir kıyam ve mücadeleye yetecek kudreti hissetmiyorsan davetçi gibi davranmayı bırak! Evine gir, kapıları kilitle! Kendi işlerinle uğraş, umumun işlerini bir kenara bırak! Veya çukurlardan birinde sana ayrılmış ganimetlerle kalakal! Allah'a yemin olsun ki bu, Es'ad b. Zürare'nin (r.a.) dediği gibidir.
Onlardan bir çoğunun, kendilerine eğriliklerini göstermeye çalışan ve kaypak yollarını düzeltmeye davet edenlerle alay ettiklerini, kendileriyle olan ilişkilerin kesilmesini hafife aldıklarını gördük. Bırakın şunları! Bırakın nebevi metod dan uzak olan. alakası bile olmayan davetlerim! İnsanlar bunları dünyaya bağlılıkla ve Allah'ın dinine davette kusur etmekle ayıplıyorlar. Eğer durum böyle ise. bu insanların kusur ettikleri bu davet hangi davettir? Sizin bu davetiniz, askerlerin, polislerin, şirk kokan meclislerin ve bunların dışında zalimlerin karanlıklarına karanlık ekleyen bütün vazifelerin ısrarla üzerinde durduğu veya kızlı erkekli üniversitelerden, kokuşmuş fakültelerden oluşan iğrenç meclislerin davetin maslahatına deliler getirdiği bir davet midir? Böyle bir davetle sizler gerçek dininizi ortaya koymakta, Nebî'nin (s.a.) hidayetinden başka bir yola hidayet etmektesiniz.
İmam Ahmed, Tirmizi ve diğerlerinin rivayet ettikleri Nebî'nin (s.a.) şu sözünü delil getiriyorlar: "İnsanların içine karı şıp da onların ezasına sabreden mü'min, insanların arasına karışmayıp onların ezasına sabretmeyen mü'min den daha hayırlıdır." Biz diyoruz ki, eğer bu hadis doğuda ise sizler de ondan batı kadar uzaksınız. Tabii ki kendi görüşlerinize, heva ve heveslerinize, hayal ürünü davetinize değil, Nebî'nin (s.a.) yoluna tabi olmanız gerekir. Eğer öyle ise, yani O'nun (s.a.) yolundan yürüyorsanız, ecirle birlikte bir eza da size ulaşır. Bunun dışında. Peygamberin (s.a.) yolundan başka yollara davet edenler hangi ecre ulaşabileceklerini sanıyorlar? Üstelik büyük bir şartı, teslim olma şartını da ihmal etmişlerken, fısk, fücur ve isyan ehline düşmanlık duymayanlara, onların şirklerinden ve kaypak sistemlerinden uzak olduğunu ilan etmeyenlere hangi eziyet dokunacak ki? Bilakis, onlarla olan iyi ilişkilerini devam ettirmekte ve yüzleri sevinçten parlamaktadır. Safların ayrılmasına yanaşmamaktadırlar. Sadece yumuşaklık, hikmet, güzel öğüt ve insanları dinden soğutmamak adına davetin maslahatı icabı yaptıklarına deliller bulmak istediklerinde, Allah'ın haramlarını ihlal ettikleri zaman, bu tutumları Allah'ın gazabını kazanmalarına sebep olmaktadır. Böylece dini yumuşaklık ve hikmet adını verdikleri yıkıcı unsurlarla ilmek ilmek yıkmaktadırlar
Abdullatîf b. Abdurrahman ed-Durerus's-seniyye adlı eserinde dini yaşayıştaki noksanlıklar ve emri bi'l-ma'ruf nehyi ani'l-münker meselesinden bahsederken şöyle demektedir: "Bunu (yani emri bi'l-ma'ruf nehyi ani'l-münker) tatlı dillilik ve iyi geçinme uğruna terk etmek veya buna benzer davranmak, yalnızca cahilliğinden dolayı bunu terk eden kişilerden daha kötü zarara ve daha büyük günaha sebep olanların yaptığı bir şeydir. Bu sınıftaki insanlar, böyle bir hareket tarzı olmadıkça istenen gayeye ulaşılamayacağı kanaatindedirler. Böylelikle rasûllere muhalefet etmekte ve onlara olan itaatlerini zedelemektedirler. Böyle davranmakla onların yollarından ve metodlarından uzaklaşmaktadırlar. Çünkü bu taife akıllıca davranmanın veya aklın, insanlara uyarak onların rızasını kazanmaktan onlarla arasını iyi tutmaktan, onların dostluğunu ve muhabbetini kazanmaktan geçtiğini kabul etmektedir. Buna bir delil olmadığı halde, nefsâni isteklerin ve emellerin artmasına sebep olduğu halde, yumuşaklığın ve insanlarla iyi ilişkileri ne pahasına olursa olsun sürdürme isteğinin artmasına sebep olduğu halde, Allah'ın düşmanlarına düşmanlık beslemeyi terke sebep olduğu halde, kendi kendilerine eziyet etmelerine sebep olduğu halde ve aslında asıl helak, bu olduğu halde bu taife bu davranış tarzını benimsemektedir. Halbuki kişi Allah'ın dostlarına dost, düşmanlarına da düşman olmadıkça imanın tadını tadamaz. Sırf akılla hareket etmek Allah ve Rasûlü'nün rızasına ulaşmanın en kestirme yolu değildir. Bu tutum Allah düşmanlarının zorlamaları sonucu ortaya çıkmıştır. Oysa Allah'ın haramları ihlal edildiği zaman, bu O'nun gazabına sebep olur. Allah düşmanlarına duyulan gazab, kalbin zindeliğinin, izzetinin ve yüceliğinin bir ürünüdür. Zindelik, izzet ve yücelik yoksa gazab da olmaz, iğrenme de... Böyle bir kalbte hangi hayır barınabilir?" (Cihâd Babı, 35)
Onlardan bazılarının bu davanın genç taraftarlarına, 'biz bu yollardan geceli çok oldu' dercesine güldüklerini görürsün. Toplumdan soyutlanmaya, safları ayırmaya karşı kesin bir savaş ilan etmişlerdir. Ve bu husustaki sabit nassları da reddederler.

SELAM TAĞUT U RED EDENLERİN ÜZERİNE OLSUN
 
Üst Ana Sayfa Alt