I
Çevrimdışı
1- Namaz, Şehadet Kelimeler inden Sonra İslam'ın En Büyük Rüknüdür
Allah Teala müşrikler hakkında buyuruyor ki; "Eğer tevbe eder[1], namazı kılar ve zekatı verirlers e, onlar sizin din kardeşlerinizdir."(Tevbe 11)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de buyuruyor ki; "İslam, şu beş şey üzerine kurulmuştur; Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah rasulü olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekatı vermek, beyti (Kabeyi) haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak."[2]
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem Muaz radıyallahu anh'ı Yemen'e gönderirken buyurdu ki; "Şüphesiz sen ehli kitap bir kavme gidiyorsu n. Onları davet edeceğin ilk şey, Allah Azze ve Celle'ye kulluk olsun. Bunu öğrendiklerinde onlara Allah'ın kendileri ne bir gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir."[3]
Yine Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; "İnsanlarla Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah rasulü olduğuna şahitlik edinceye, namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundu m. Bunu yaptıkları zaman İslam hakkı olarak canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a aittir."[4]
Ebu Said radıyallahu anh'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem ganimetle ri paylaştırırken birisi; "Ey Allah'ın Rasulü! Allah'tan kork!" dedi. Bunun üzerine buyurdu ki; "Sana yazıklar olsun! Allah'tan korkmak için yeryüzü üzerinde benden daha layığı var mı?!" Halid Bin Velid radıyallahu anh; "Şunun boynunu vurayım mı ey Allah'ın Rasulü?" dedi. Buyurdu ki; "Hayır, belki de o namaz kılıyor."[5]
2- Namaz Dinin En Önemli Emridir
Muhakkak ki namaz, tevhidden sonra dinin üzerine bina edildiği şeylerin en önemlisidir. Onun dindeki yeri, bedendeki başın misali gibidir. Başsız bir vücutta hayat olamayacağı gibi, namazı olmayanın da dini olmaz. Müminlerin emiri Ömer Bin el-Hattab radıyallahu anh her tarafa şöyle yazıp göndermişti; "Bana göre işlerinizin en önemlisi namazdır. Kim onu korursa dinini korumuş olur. Kim onu kaybeders e, her şeyini kaybetmiştir. Namazı terk edenin İslam'dan nasibi yoktur."
Namaz, dinin diğer rükünlerine yardımcıdır. Zira kula rabbin yüceliğini, kulluğun zilletini, sevap ve cezaya eriştiren işleri hatırlatarak, itaat için boyun eğmesini kolaylaştırır. Bunun için Allah Teala buyurur ki; "Sabır ve namazla yardım isteyiniz"
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; "İşin başı İslam'dır. Onun direkleri namaz, zirvesi Allah yolunda cihaddır."(sahihtir.)
Namaz, çadırı ayakta tutan direk gibi, dini ayakta tutan direğidir. Bin tane kazığı çakılmış bir çadır, ortasında direk olmadan ayakta durur mu hiç?
Misver Bin Mahrame r.a. diyor ki; "Ömer Bin el-Hattab r.a.'ın yanına girdiğimde örtünmüş halde yatıyordu. "Onun halini nasıl buluyorsu nuz?" dedim. "Gördüğün gibi" dediler. "O'nu namaz için uyandırın. Zira sizler ona namazdan daha korkunç gelen bir şeyle uyandıramazsınız" dedim. "Namaz! Ey müminlerin emiri" dediler. Bunun üzerine; "Tamam o zaman! Namazı terk edenin İslam'dan nasibi yoktur." Dedi ve yarasından kan damladığı halde namazı kıldı." (sahihtir.)
3- Namaz, Farzların ve Rükünlerin Bağıdır
Şüphesiz namaz, Kur'an-ı Kerim'de en çok zikredile n ibadettir; bazen şu ayette olduğu gibi zikir ile beraber teşvik edilir; "Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerin de namaz kıl."(Hud 114) Şu ayette olduğu gibi bazen de sabırla birlikte anılır; "Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin."(Bakara 153)
Şu ayetteki gibi bazen zekât ile birlikte anılır; "Namazı kılınız, zekâtı veriniz."(Bakara 43, 110, Nisa 77)
Şu ayette olduğu gibi bazen de cihad ile birlikte anılır; "Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanın; Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz. Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin."(Hac 77-78)
Aişe radıyallahu anha'dan; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Şu üç şeye yemin ederim; İslam'da payı olanı Allah Teala, hiçbir payı olmayan gibi tutmaz. İslam'ın payları ise şu üçüdür; namaz, oruç ve zekat." (Sahihtir.)
Noksanlar dan münezzeh olan Allah, namazı diğer farzlarla birlikte andığında, namazı hep öne geçirmiştir. Nitekim namaz, el-Mü'minun ve el-Mearic surelerin de görüldüğü gibi, iyi amellerin başlangıcında ve hatimesin de zikredilm iştir.
4- Namaz İbadetlerin Anasıdır.
Nitekim kul, gizli ve açık bütün hallerind e, kalbi, dili ve organları ile kendini vererek namazı eda etmekle mükellef kılınmıştır. Allah Teala buyuruyor ki; "Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın."(Bakara 238) Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de; "Şüphesiz namazda meşguliyet vardır." Buyurmuştur.[6]
Namaz esnasında yemek, içmek, başka tarafa yönelmek ve (namaz fiili olmayan) hareket yasaktır. Namaz dışındaki ibadetler ise böyle olmayıp, sadece bazı organlara farz kılınmıştır. Oruç tutan kişi, konuşabilir ve hareket edebilir. Cihad eden, başka tarafa yönelebilir ve konuşabilir. Hac yapan yiyip içebilir. Fakat namaz, kalp, akıl, beden ve dile yönelik ibadet türlerini kapsayan bir ibadettir .
Dile yönelik olanlar; iki şehadet, tekbir, sığınma, besmele, Kuran okuma, tesbih, tahmid, istiğfar ve dualardır. Organların ki; ayakta durmak, rükuya eğilmek, secdeleri yapmak, itidal, iniş, kalkış ve oturuştur. Akla yönelik olanlar; tefekkür, düşünme, kavrama ve anlamadır. Kalbe yönelik olanlar; huşu, incelik, korku, ümit, manevi tat almak, boyun eğmek ve ağlamaktır.
İbnul Kayyım rahimehul lah diyor ki; "Namaz, kıraat, zikir ve dua gibi bütün yönlerden kulluk cüzlerini kapsadığı için, tek olarak kıraat, zikir ve duadan daha faziletli dir. Çünkü diğer bütün uzuvların kulluğunu bir arada toplamakt adır."[7]
5- Namaz Allah Teala'nın Emridir.
Onu Allah Azze ve Celle emretmiştir, O’nun emrine itaat edilmesi gerekir. Allah Teala buyuruyor ki; “Hâlbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.”(Beyyine 5)
“İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar”(İbrahim 31)
“Namazı kılınız”(Nur 56)
“Namazlara ve orta namaza devam edin.”(Bakara 238)
El-Haris el-Eşarî r.a., Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem’den rivayet ediyor; “Yahya a.s. toplanmış olan İsrail oğullarına dedi ki; “Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala amel etmem için beş kelime emretti ve sizlerin de onlarla amel etmenizi emretmemi söyledi.” Bu şekilde başlayan hadiste şu da geçmektedir; “Allah da size namazı emretti. Namaz kılarken (sağa-sola) bakınmayın. Zira Allah yüzünü, namazda bulunan kulunun yüzüne karşı diker, o sağa sola bakmadığı müddetçe.”(Sahihtir.)
Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi istekleri ne göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”(Ahzab 36)
Namaz Allah’ın ve rasulünün emridir. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; “Benim emrime muhalefet edenlere zillet ve küçülme yazılmıştır.”(Sahih)
6- Namaz, Rasululla h (S.A.V.)’in Son Vasiyetid ir
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, dünyaya veda etmeden önceki son anlarında, ölüm sıkıntıları şiddetlendiğinde dahi namazı vasiyet etmiştir. Ali r.a. diyor ki; “Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem’in son sözleri şunlar oldu; “Namaz, namaz! Elleriniz altındakiler hakkında Allah’tan korkun.”(Sahih)
Enes Bin Malik r.a.’den; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’in dilinden çıkan son vasiyeti şuydu; “Namaz! Namaz! Elleriniz altında bulunanla r (kadın ve köleler) hakkında Allah’tan korkun!”(sahih)
7- Namaz, Müslüman'ın Amel Aynası ve Müminin Kalbinde Din’e Saygısının Bir Ölçüsüdür
Namaz, tıpkı doktorun hastasının ateşini ölçtüğü termometr e gibi insanın imanını artırmak veya eksiltmek için uyacağı amellerin ölçüsüdür.
Enes r.a.’den; Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kulun kıyamet gününde hesaba çekileceği şeylerin ilki namazdır. Eğer namazı düzgün çıkarsa diğer amelleri de düzgün sayılır, namazı bozuk çıkarsa onun diğer amelleri bozuk sayılır.”(Sahih)
“Doğru ölçü, insanların, ilim ve zekâ gibi diğer üstünlüklerden önce namazdaki üstünlüklerine göre değerlendirilmeleridir. Onunla kişinin dinine ve İslam’daki yerine hükmedilir. Tarihte kalıcı hatıraları olanların kendi çağlarındaki akranlarına olan fazileti, ancak bu namazdaki seçkinlikleri ve ihsan derecesin e ulaşmış olmaları sebebiyle dir.”[8]
Diğer taraftan, namazı hafife alan ve bu konuda gevşeklik gösterenler, İslam’ı hafife almış ve onda gevşeklik göstermiş olurlar. Zira kişinin İslam’dan nasibi, namazdan nasibi kadardır.
İslam’daki rağbetinin miktarını öğrenmek istersen, namaza olan rağbetine bak. Kalbinde İslam’ın kıymeti, kalbinde namazın kıymeti gibi olduğuna göre, bir kulun imanını ölçmek istersen, namaza olan tazimine bak.
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “Kim Allah katındaki durumunu bilmek isterse, Allah’ın kendi katında durumu nedir ona baksın.”(hadis hasendir)
El-Hasen (el-Basrî) dedi ki; “Ey Âdemoğlu! Namazını önemsemiyorsan, dininden hangi şey sana aziz olabilir?!”
8- Namaz, Bütün Semavi Dinlerin Direğidir
Namaz en eski ibadettir . Zira o, imanın gerekleri nden olup, hiçbir din onsuz olmamış, dinden neshedile nler içinde hiç nesh edilmemiştir. O halde namaz olmayan bir dinde hayır yoktur. Bu yüzden Allah’ın bütün rasulleri ve peygamber leri –Allah’ın salat ve selamı onların ve peygamber imizin üzerine olsun- hep namaza teşvik etmişlerdir.
Allah Azze ve Celle İbrahim a.s.’ın şöyle dua ettiğini bildiriyo r; “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekle ri namazı devamlı kılanlardan eyle”(İbrahim 40)
İsmail a.s. hakkında da şöyle buyuruyor; “Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.”(Meryem 55)
Allah Subhanehu, Musa a.s.’a hitaben şöyle buyuruyor; “Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.”(Taha 14)
Melekler İsa a.s.’ın annesi Meryem a.s.’a şöyle nida etmişlerdir; “Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, (O'nun huzurunda) eğilenlerle beraber sen de eğil.”(Al-i İmran 43)
İsa a.s. noksanlar dan münezzeh olan Rabbinin nimetleri ni dile getirerek şöyle diyor; “Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.”(Meryem 31)
Allah Azze ve Celle, İsrail oğullarından misak aldığında namaz kılmayı en önemli şart kılmıştır; “Vaktiyle biz, İsrail oğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk edeceksin iz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullar a iyilik edeceksin iz diye söz almış ve "İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin" diye de emretmiştik.”(Bakara 83)
Allah Azze ve Celle, peygamber lerin sonuncusu sallallah u aleyhi ve sellem’e hitaben şöyle buyurmuştur; “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyor uz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.”(Taha 132)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur; “Biz peygamber ler topluluğu… ve namazda sağ ellerimiz i sol ellerimiz üzerine bağlamakla emrolundu k.”(Sahih)
9- Namaz, İslam Diyarının Şiarıdır.
Nasıl bir kimsenin küfür hükmü namaz ile kalkıyorsa, şu hadiste olduğu gibi; “Kim bizim namazımızı kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimizi yerse, işte o müslümandır, Allah’ın ve Rasulünün zimmetind edir. Allah’a zimmeti hakkında bekçilik yapmayın”(Buhari rivayet etmiştir)
Aynı şekilde bir devletin de küfür hükmü, başta namaz olmak üzere İslam’ın şiarlarını ve hükümlerini izhar etmeleriy le kalkar. Böylece onun için İslam kimliği sabit olur. Bir beldede ezan sesi işitilmezse, mescidler bulunmazs a bu o ülkenin küfür ülkesi olduğunu gösterir. Ezan sesi işitilir, mescidler i bulunursa işte onun İslam ülkesi olduğuna karar verilir.[9]
Enes Bin Malik r.a.’den; “Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem bir kavme savaşa çıkacağı zaman sabaha kadar bekler, ezan sesi işitirse onları bırakırdı. Eğer ezan sesi işitmezse onlarla savaşırdı.” (Buhari rivayet etmiştir.)
İsam el-Muzenî r.a.’den; “Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem bir seriye gönderirken; “Mescid görürseniz veya ezan sesi işitirseniz sakın kimseyi öldürmeyin!” buyururdu .”
10- Namaz İmandır
Allah Azze ve Celle şu ayette namazı iman olarak isimlendi rmiştir; “Allah imanlarınızı (yani beyt yanındaki namazlarınızı) zayi edecek değildir.”(Bakara 143) Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de aynı şeyi şu hadisinde ifade etmiştir;
“Sizlere dört şeyi emrediyor ve dört şeyden yasaklıyorum; sizlere bir olan Allah’a iman etmeyi emrediyor um. Bilir misiniz bir olan Allah’a iman nedir? Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah rasulü olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve ganimetle rden beşte bir vermektir .”(Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)
Bu hadiste Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem namazı, bir olan Allah’a iman olarak saymıştır. Beyhaki rahimehul lah diyor ki; “İbadetler içerisinde imandan sonra küfrü kaldırıcı, Allah Azze ve Celle’nin iman diye isimlendi rdiği başka bir ibadet yoktur. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de terki küfür olan şeyin ancak namaz olduğunu belirtmiştir.”[10]
Yine diyor ki; “Allah Azze ve Celle iman ve namazı zikredere k, yanında başka bir şey zikretmem iştir. Bu da namazın imana has kılındığını göstermektedir. Buyurmuştur ki; “İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı.”(Kıyamet 31)
“Onlar, kendileri ne: "Allah'ın huzurunda eğilin!" denildiği vakit eğilmezler: O gün, (hakikatle ri) yalan sayanların vay haline! Onlar artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacakl ar?”(Murselat 48-50)
Onlar, namazı terk etmekten dolayı imanı terk etmiş gibi kınanmaktadırlar. Nitekim Allah Azze ve Celle burada sadece namazı zikredere k dindeki amellerin direğinin namaz olduğuna işaret etmektedi r.“[11] Bunun diğer bir benzeri de şu ayettedir;
“Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.”(En’am 92)
11- Namaz, Nifaktan Uzaklaşmaktır
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; “Kim Allah için kırk gün ilk tekbire yetişerek cemaatle namaz kılarsa, ona iki güvence yazılır; cehennemd en güvence ve nifaktan güvence”(Hadis hasendir.)
Ebu Said r.a. dedi ki; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’i şöyle söylerken işittim; “Rabbimiz baldırını açar, her mümin ve mümine ona secde eder. Ancak dünyada gösteriş ve duyurmak için secde edenler geride kalır. Secde etmeye çalışır fakat sırt üstü kapaklanır.” (Buhari rivayet etmiştir)
Allah Azze ve Celle, secdeleri, müminleri münafıklardan ayırıcı vasıf kılmıştır. Bundan dolayı şöyle buyurmakt adır; “O gün baldırdan açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremez ler. Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendileri ni zillet bürür.”(Kalem 42-43) Müminler Rablerine baktıkları zaman derhal secdeye kapanırlar. Münafıklar secdeye çağırılır, secde etmeye güç yetiremez ler. Dünyada iken Allah için secdeyi terk etmelerin in cezası olarak onların önüne engel konulur. Hâlbuki dünyada iken; “onlar, secdeye davet ediliyorl ardı, sapasağlam oldukları halde (secde etmiyorla rdı)”(Kalem 43)
12- Namaz, Müminlerin Yolu, Kurtulmuş Olan Allah Taraftarl arının ve Merhamet Olunmuş Dostlarının Şiarıdır
Kim namaz kılmıyorsa o, hüsrana uğrayanlardan, Allah’ın, Rasulünün ve müminlerin düşmanı olan şeytan taraftarl arındandır. Çünkü Allah’ın dostları ancak namaz kılanlardır. Allah Teala buyuruyor ki; “Mümin erkeklerl e mümin kadınlar da birbirler inin velilerid ir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Rasûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir . Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir ."(Tevbe 71)
İbrahim ve Mücahid (r.a.)'den nakledild iğine göre onlar, Allah Teala'nın; "Sabah akşam Rablerine dua edenlerle birlikte sebat et."(Kehf 28) ayetinin tefsiri hakkında; "Kastedile n beş vakit namazdır." Demişlerdir.
Amr Bin Murre el-Cuhenî r.a.'den; "Birisi Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e gelip dedi ki; "Ey Allah'ın rasulü! Allah'tan başka ilah olmadığına, senin Allah rasulü olduğuna şehadet eder, beş vakit namazı kılar, zekâtı öder ve ramazan orucunu tutarsam ben kimlerden sayılırım?" buyurdu ki; "Sıddîklardan ve şehitlerden sayılırsın." (sahihtir.)
İşte bu namaz kılanlar, kendileri ne korku olmayan ve mahzun da olmayacak olan Allah dostlarıdır! Onlar, Rablerine kavuştuklarında, ayrılıklarına göğün ve yerin ağladığı kimselerd ir. Onlar; "Allah'ın kendileri ne lütuflarda bulunduğu peygamber ler, sıddîklar, şehidler ve salih kişilerle beraberdi r."(Nisa 69) Onlar, bir günde on yedi defa yollarına iletilmey i istemeyi Allah'ın bize farz kıldığı kimselerd ir; "Bize doğru yolu göster. Kendileri ne lütuf ve ikramda bulunduğun kimseleri n yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!"(Fatiha 6-7)[12]
13- Namaz, Yaratılmışların Kulluğu Arasında Ortak Paydır
Nitekim Allah Teala şöyle buyurmakt adır; "Göklerde ve yerde bulunanla rla dizi dizi kuşların Allah'ı tesbih ettikleri ni görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir."(Nur 41) yani; bütün namaz kılan ve tesbih edenler mükellef oldukları kendi dua ve tesbihler ini öğrenmişlerdir. Zemahşerî diyor ki; "Akıl sahipleri nin kavrayama dığı diğer incelikli ilimlerin ilham edildiği gibi, Allah'ın kuşlara dua ve tesbihler ini de ilham etmiş olması uzak ihtimal değildir."
Ayetin zahiri, kuşlar tesbih ettikleri ni ve bizim bilmediğimiz fakat Allah'ın onlara öğrettiği tesbihler le namaz kıldıklarını ifade ediyor. Tıpkı Allah Teala'nın şu kavlindek i gibi; "O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız."(İsra 44)
Cinler de aynı şekilde insanlar gibi namaz kılmakla mükelleftirler. Allah Teala buyuruyor ki; "Cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım."(Zariyat 56) Şeyhulislam İbn Teymiye (rahimehul lah) diyor ki; "Cinler, usul ve füru'dan kendi hasepleri nce sorumludu rlar. Zira onlar had ve hakikat bakımından insanlarl a aynı değillerdir. Had bakımından onlar emrolundu kları ve yasaklandıkları şeyler hususunda insanlarl a eşit olamazlar . Lakin emre, yasağa, helale ve harama mükellef olma bakımından insanlarl a ortaktırlar."[13]
Melekler de namaz kılmaktadırlar. Nitekim Allah Teala onlar hakkında şöyle buyuruyor; "Eğer insanlar büyüklük taslarlar sa (bilsinler ki) Rabbinin yanında bulunan (melekler) hiç usanmadan, gece gündüz O'nu tesbih ederler."(Fussilet 38) Yine onların şöyle dedikleri ni bildiriyo r; "Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz."(Saffat 165)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem ashabına şöyle buyurmuştur; "Siz melekleri n Rableri huzurunda saf bağladığı gibi saf teşkil etmez mi*siniz?" Sonra onların nasıl saf tuttuklarını anlatarak; "Öndeki safları tamamlarl ar ve safta sıkışık dururlar" buyurdu."(Buhari rivayet etmiştir)[14]
Sahih-i Müslim'de geçtiği gibi Allah, bizleri diğer ümmetlere melekler gibi saf tutmamızla üstün kılmıştır.
Hakiym Bin Hizam radıyallahu anh dedi ki; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem sahabeler i arasında iken onlara; "İşittiğimi sizler de işitiyor musunuz?" deyince, "Biz bir şey duymuyoru z" dediler. Buyurdu ki; "Şüphesiz ben semanın çatırdamasını işitmekteyim. Çatırdamasında da haklıdır. Zira onda bir karışlık bir yer bile yoktur ki, üzerinde secde eden veya kıyam halinde olan bir melek bulunmasın."(sahihtir.)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; "Şüphesiz ben sizlerin görmediğini görüyor ve işitmediğinizi işitiyorum. Sema çatırdamaktadır ve bu onun hakkıdır da. Onun üzerinde bir parmaklık bir yer bile yoktur ki, bir melek alnını Allah için secdeye koymuş olmasın."(Sahih)
Miraç hadisinde de şöyle buyurmuştur; "…Benim için Beytul Mamur kaldırıldı, Cebrail'e onu sordum. Dedi ki; "Bu Beytul Mamur'dur. Onda her gün yetmiş bin melek namaz kılar. Oradan çıktıkları zaman bir daha dönemezler."(Buhari rivayet etmiştir.)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Cibril bana geldi imam oldu ve ben de onunla namaz kıldım. Sonra tekrar onunla namaz kıldım, sonra tekrar kıldım, sonra tekrar kıldım ve sonra tekrar onunla namaz kıldım." böyle derken parmaklarıyla beş vakit namazı hesapladı.(Buhari rivayet etmiştir.)
Melekler müminlerle beraber namaz kılmışlardır; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; "Cuma günü geldiği zaman, mescidler in kapılarının hepsi üzerinde melekler bulunur ve ilk gelenleri sırayla yazarlar. İmam (hutbede) oturduğu zaman sayfalarını dürerler ve zikri dinlemeye gelirler."(Buhari rivayet etmiştir)
14- Namaz Konulmuş Şeylerin En Hayırlısıdır
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyuruyor ki; "Namaz, konulmuş şeylerin en hayırlısıdır. Kim onu çoğaltabilirse çoğaltsın."(hadis hasendir.)
Yani; namaz, Allah'ın meşru kıldığı ibadetler in en üstünüdür. Ondan farz kıldığını farzların en üstünü ve nafileler ini de nafileler arasında en faziletli si kılmıştır. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki;
"Amellerin en faziletli si vaktinde kılınan namazdır."(Müslim rivayet etmiştir.)
Yine buyurmuştur ki; "Dosdoğru olunuz! (bunun sevabını) sayamazsınız/hakkından gelemez*siniz. Bilin ki amellerin izin en hayırlısı namazdır. Sürekli abdestli olma halini sadece mü'min korur."(Sahihtir)
Ma'dan Bin Talha el-Ya'merî dedi ki; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in azatlısı Sevban ile karşılaşmıştım. Ona dedim ki; "Bana, yaptığım takdirde Allah'ın beni cennete koyacağı bir amel bildir" veya "Allah'ın en sevdiği ameli söyle" dedim. Sustu. Tekrar sordum. Yine sustu. Üçüncü defa sorduğumda dedi ki; "Ben de bunu Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e sormuştum. Buyurdu ki; "Sana secdeleri artırmanı tavsiye ederim. Zira Allah için yaptığın her secdeden dolayı Allah bir dereceni yükseltir, bir de hatanı siler"(Müslim rivayet etmiştir.)
Ebu Hureyre r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem bir kabre uğradı ve; "Bu kabir kime ait?" diye sordu. "Falanındır" dediler. Bunun üzerine buyurdu ki; "İki rekat namaz bunun için dünyanızın kalan kısmından daha sevimlidi r." Diğer rivayette; "Sizin küçümsediğiniz ve nafile olarak kıldığınız İki hafif rekatlık bir namazın bu kişinin ameline eklenmesi, onun için kalan dünyanızdan daha sevimli olurdu."(Sahihtir)
Sabit Bin Elsem r.a. şöyle derdi; "Namaz yeryüzünde Allah'ın hizmetçisidir. Şayet ondan faziletli bir şey olsaydı, Allah Azze ve Celle şöyle buyurmazdı; "Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler"(Ali İmran 39)
15- Namaz, Allah Azze ve Celle'ye Yakınlaşma Vesilesid ir
Namaz, müminlerin miracı, âlemlerin Rabbine münacat mahalli ve namaz kılan ile Rabbi arasındaki vasıtadır. Ondan muhabbet tesiri ortaya çıkar. Zira sevenin katında, isteğine kavuşmak için sevgili ile yalnız kalmaktan daha güzel bir şey yoktur.
Kudsi hadiste Allah Teala şöyle buyuruyor; "Kulum Bana kendisine farz kıldığım amellerde n daha sevimli bir amelle yaklaşamaz. Kulum nafile amellerle de yaklaşmaya devam ederse Ben onu severim. Onu sevdiğim zaman da onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Ben’den bir şey istediğinde verir, Bana sığındığında korurum."(Buhari rivayet etmiştir.)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, Ka'b Bin Ucre'ye de şöyle buyurmuştur; "Namaz yakınlıktır"(hadis hasendir)
Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur; "Biriniz namaz kılmaya kalktığı zaman önüne tükürmesin. Zira namazda bulunduğu sürece ancak Allah Tebarek ve Teala'ya münacat etmektedi r." (Buhari rivayet etmiştir.)
Abdullah Bin Mesud r.a. dedi ki; "Namazda olan, hükümdarın kapısını çalmaktadır. Hükümdarın kapısını çalana da kapının açılması yakındır."
Yine bir Kudsi hadiste Allah Tebarek ve Teala buyuruyor ki; "Kulum beni zikretmek için dudaklarını hareket ettirdiği sürece ben kulumla beraberim ."(Sahihtir)
Bu beraberli k, Allah'ın Salih dostlarına, yardımı, hıfzı, koruması, Tevfik ve muhabbeti ile destekled iği yakın kullarına özel bir beraberli ktir.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmakt adır; "Gördün mü şu namaz kılarken bir kulu men edeni?"(Alak 9-10) "Hayır! Ona uyma!"(Alak 19) Yani; namazı terk etmeye çağırana uyma!
"Allah'a secde et ve (yalnızca O'na) yaklaş!"(Alak 19) Yani; Allah için namaz kıl ve O'na taat, ibadet ve dua ile yakınlaş. Zira secdeler, namaz kılanın Allah'a en yakın olduğu ve O'nun en sevdiği halidir. Nitekim Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Kulun Rabbine en yakın olduğu hal, secde halidir. O halde secdede duayı artırınız"(Müslim rivayet etmiştir.)
Secdeleri artıran, Allah Teala'ya yakınlığını artırır. Çünkü secde, kulluk ve zilletin son noktası, Allah için izzetin hedefidir . Miktarı ölçülemeyen izzet O'na aittir. Kul izzet sıfatından uzaklaştıkça, Rabbinin cennetine yakınlaşır, azaları da O'nun diyarına yaklaşır. Kim Allah için tevazu gösterirse Allah onu yükseltir. Secdeden öte tevazu yoktur. Şunu söyleyen ne güzel söylemiş;
Boynunu tevazu ile zelil edersen
Bizden de sana saygı, bu yüzdendir
16- Namaz, Ahlakî Okuldur
Allah Teala buyuruyor ki; “Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder. Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir. Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar.”(Mearic 19-22)
Kötü ahlak sahipleri nden namaza devam edenler istisna edilmiştir. Şeyh Ebul Hasen en-Nedvi –Allah ona rahmet eylesin- Namazın ahlak ve mizaca tesirini açıklayarak diyor ki;
“Kelime-i Tevhid’den sonra namazdan başka nefsi, çirkin ahlaktan, kötülüklerden ve ruhsatlar dan faydalanm aktan alıkoymada daha etkili bir şey yoktur. Bunun için Allah Teala şöyle buyuruyor; “Sana vahyedile n Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetler in) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”(Ankebut 45) Bu şekilde namaz, sahibini bir cihetten diğer bir cihete, bir zevkten diğer bir zevke, bir istekten diğer bir isteğe, bir fikirden diğer bir fikre ve düşük işlerden yüce işlere yöneltir.[15] İmanı ona sevdirir ve kalbinde süsler. Küfürden, günahlardan ve isyandan nefret ettirir. İşte namaz böyle gerçekleşirse, tesiri hayata yansır, samimiyet ve kuvveti artırır. Bu yüzdendir ki, Şuayb a.s.’ın kavmi tevhide, fazilete, takvaya, üzerinde bulundukl arı zulüm, pislik ve haksızlığa karşı çıkmaya davet ile karşılaştıklarında, Şuayb a.s.’ın hayatına yönelerek bu değişimin ve farklılığın kaynağını araştırmaya başladılar. Nitekim bu, kendi içlerinden, kendi kavimleri nden, kendi beldeleri nden doğup yetişmişti. Onun kendileri ne karşı olan bu mücadelesinin mahiyeti neydi? Onun hayatında görüp şahit oldukları namazdan daha belirgin bir şey bulamadılar. Namazın güzelliği ve uzunluğuna taaccüp ederek dediler ki; “Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!”(Hud 87)[16]
Şüphesiz namaz, ameli düzelten ahlak okuludur. Nefiste bir zapt edici olarak, düzenliliği sevmek için eğitir. Hayatın meseleler inde ince düzenlemeler yapmaya götürür. Kişi, onunla ağırbaşlılık, yumuşaklık, sakinlik ve vakar hasletler ini öğrenir. Namaz vakitleri ni kaçırmamak, namazın şartları, abdestli bulunmak ve onu bozacak şeylerden kaçınmak etrafında yoğunlaşarak zihnini faydalı şeylerle meşgul eder. Yine Kuran-ı Kerim’in manası, Allah Teala’nın azameti ve namazın anlamını düşünerek uyanık bulunur.
17- Namaz, Rahatlık, Mutluluk ve Gözlerin Nurudur
Nefsin namazda büyük bir rahatlığı, ruhî itminanı ve bu hayatta insanı tehlikeye gönderecek gafletten kurtuluş vardır. Şayet, tabipler, nefsin sıhhatinin namazdan kaynaklan dığını anlasalar dı, hastalarına ilaç yazmazlar dı.[17] Şüphesiz namazda ruhî görevler ve insanlığın yaratıcısının koyduğu sıhhat aşısı vardır. Onun sırlarını ruhi susuzluğu gideren, ilaçların gideremed iği nefsin şevklerini doyurarak huzura götüren Allah’tan başka kimse bilemez. Nitekim insanlık nesli ve selim akıllar, tabipleri n yönlendirme ve tavsiyele rine, sınırlı tecrübelerine ve zandan kaynaklan an tahminler ine boyun eğmişlerdir… “O halde âlemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?”(Saffat 87) “O, her şeye hilkatini (varlık ve özelliğini) veren, sonra da doğru yolu gösterendir”(Taha 50) “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmekted ir ve her şeyden haberdardır.”(Mülk 14)
O Kitab-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor; “De ki: Kuşkusuz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de hidayete erdirir. Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdi r. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.”(Ra’d 27-28) Namaz Allah Azze ve Celle’nin zikri ve O’na kulluk ile doludur. Bunun için göğüslere genişlik verir ve sıkıntıyı giderir. Allah Teala’nın; “Onların söyledikleri şeyler yüzünden senin canının sıkıldığını and olsun biliyoruz . O halde Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerde n ol!”(Hicr 97-98) bu kavlini düşünürse bunun böyle olduğunu anlar.
Şüphesiz kim namazın hakkıyla kılarsa nefsinde hafiflik bulur ve ondan yüz çevirdiği zaman konulmuş bir ağırlık hisseder. Öyle bir sevinç, rahatlık ve ferahlık bulur ki namazdan hiç ayrılmamayı temenni eder. Zira o, gözlerinin nuru, ruhunun nimeti, kalbinin cenneti ve dünyadaki mola yeridir. O dünyada namaza başlayıncaya kadar dar bir hapishane de gibi olmaya devam eder. Namazda ise başka bir şeyde bulamadığı rahatlığı bulur. Sevenler tıpkı imamları ve önderleri olan Allah rasulu sallallah u aleyhi ve sellem gibi; “Namaz kılıyor ve namazımızla rahatlık buluyoruz” derler. Nitekim Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem Bilal r.a.’e şöyle buyurmuştu;
“Ey Bilal! Namaz için ikamet oku da bizi ferahlat”(Sahihtir.) Yine şöyle buyurmuştur;
“Gözümün nuru namazda kılındı”(sahihtir)
Kalpte sevgili olanı anlatmak için onun göz nuru olmasından daha güçlü bir vasıf bulunamaz .[18]
Bunun için öncekilerin namaza olan hasreti, onun uğruna hayatları tehlikede olmasına ve bu (namaza düşkünlükleri) müşrikler tarafından bilinmesi ne rağmen beşeri nefsin sevdiği şeylere karşı namazı tercih ettirmiştir. Müslim, Cabir r.a.'den rivayet ediyor; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem ile beraber Cuheyne kavmine karşı savaştık. Onlar çok şiddetli savaşıyorlardı." Bu hadiste şu ifadeler de geçmektedir; "Müşrikler dediler ki; "Onlara namaz vakti geldiği zaman, namaz onlara çocuklarından bile sevimli gelecekti r."
Namaz, Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in göz nuru olduğu için kıyamını ve teheccüd namazını uzatır, onu bundan ayırmaya güç yetmezdi.
Huzeyfe r.a.'den; "Bir gece Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem ile beraber namaz kıldım. Bakara suresini okuyarak başladı. Kendi kendime "yüz ayet olunca rükuya gider" dedim. Sonra devam etti. Herhalde Bakara suresiyle bu rekati tamamlar dedim. Fakat o okumaya devam etti. "Bundan sonra rükû eder" dedim. Sonra Nisa suresine başladı ve onu okudu. Sonra Âl-i İmran suresine başladı ve onu da okudu. Tane tane okuyordu. Tesbih ayetine gelince tesbih ediyor, istek ayetine gelince istiyor ve sığınma ayeti okuduğu zaman Allah'a sığınıyordu. Sonra rükû etti ve "Subhane Rabbiyel Azim" dedi. Rükûsu da kıyamı gibiydi. Sonra "Semiallah u limen hamideh, Rabbena lekel hamd" dedi. Rükusu gibi uzun müddet kıyamda durdu. Sonra secde etti ve "Subhane rabbiyel a'lâ" dedi. Secdesi de kıyamı gibi uzun idi." (Müslim rivayet etmiştir.)
Nesai'nin metninde şu şekilde geçmektedir; "Korku veya Allah'a ta'zim içeren ayete geldiğinde zikretmed en geçmiyordu." Selefi salihin erleri de bu şekilde O'na uymuşlar, nefisleri namazda kaybolmuş, kalplerin e namaz hükmetmiş ve hatta etraflarından habersiz hale gelmişlerdir;
Abdullah Bin ez-Zubeyr r.a. Abdulmeli k Bin Mervan ordusu tarafından muhasara altına alındığında Ka'benin içinde namaz kılıyordu. Kubeys dağından atılan mancınık darbeleri onu ve kendisine tabi olanları hapsetmişti. Büyük bir taş parçası onun sakalı ile gırtlağı arasından geçmiş, o yerinden kıpırdamadığı gibi, görünüşünden buna bir önem verdiğine dair bir belirti de görülmemişti. Namazını bitirene kadar ne kıraatini kesti ne de rükûsunda değişiklik oldu.
Hatta darbeler durunca o namaz kılarken serçeler, Harem'in en yüksek yerinden bir duvar veya kopmuş bir dal zannedere k onun sırtına konuyor, güven içinde inip kalkıyorlardı.
Bir seferinde de o rükûda iken arkadaşlarından biri Kuran okuyordu. Arkadaşı Bakara, Al-i İmran, Nisa ve Maide surelerin i okuyup kıraatini bitirene kadar, İbn Zübeyr r.a. rükûsundan kalkmamıştı.
Yine ondan rivayet edildiğine göre, bir gün evinde namaz kılıyordu. Çatıdan bir yılan oğlu Haşim'in karnı üzerine düştü. Kadınlar çığlık atıp ev halkı panikledi . Yılanı öldürmek için toplandılar ve öldürdüler. Böylece çocuk kurtuldu. Onlar bütün bunlarla meşgul iken İbn Zübeyr r.a. namaza devam etmiş, dönüp bakmamıştı bile. Namazını bitirince ye kadar olanlarda n haberi dahi olmamıştı.
Ebu Müslim el-Havlanî rahimehul lah, ibadette çok gayretli idi. Şöyle derdi; "Muhammed sallallah u aleyhi ve sellem'in ashabının bunu bizim dışımızda kendileri ne ayırdıklarını mı zannediyo rsunuz? Hayır! Vallahi onlar buna öyle izdiham yaparlardı ki peşlerinden birileri kovalıyor zannederl erdi."
Adiy Bin Hatim r.a. dedi ki; "Namaz vakti geldiğinde mutlaka ben onu iştiyakla beklemişimdir." Nasıl böyle olmasın ki! Nitekim Sadıkul Masduk Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Allah'ın gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmadığı günde yedi kişi Allah'ın gölgesinde olur." Bu hadiste sayılan yedi kişiden birisi de "Mescidden çıktığında tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kişidir."(Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in bu hadiste "kalbi mescide bağlı olan kişi" ile kastettiği; bütün namaz vakitleri nde namazını ancak mescitte kılan, ondan çıktığında ona dönüp tekrar namaz kılmak için diğer namaz vaktini bekleyen, bedeni dışarıda olsa da kalbiyle mescitte kalmaya devam eden kimsedir. O kimse, ancak suda yaşayabilen balık gibidir. Sudan çıkacak olsa, suya muhtaç olmaya devam eder. Hasretle ona dönmek için kaçar. İşte bu anlamda namaz bir göz nuru ve bir ferahlıktır.
Bunun içindir ki onlardan biri, ölümden sonra namazlarının kesintiye uğramış olmasına üzüldükleri gibi başka kaybettik leri hiçbir şeye üzülmezlerdi.
Ebud Derda r.a. dedi ki; "Şu üç şey olmasaydı, bir gün bile yaşamayı istemezdi m; sıcaklarda (oruç tutarak) susuz kalmak, gecenin ortasında yapılan secdeler, hurmanın iyisini seçer gibi sözlerin en güzelini seçen toplulukl a oturmak."
Amir Bin Abdikays ölüm hazırlığındayken ağlamaya başladı. Ona; "Neden ağlıyorsun?" denilince dedi ki; "Ölüm endişesinden veya dünya hırsından ağlamıyorum. Sıcaklarda (oruç tutarak) susuzlukt an ve kış gecelerin de namazdan ayrılacağıma üzüldüğümden ağlıyorum."
Ebu Reca r.a. dedi ki; "Dünya işlerinden olarak özleyeceğim tek şey, yüzümü her gün beş kere Aziz ve Celil olan Rabbim için toprağa bulamaktır."
Hatta Sabit r.a. şöyle dua etmiştir; "Allah'ım! Eğer bir kimseye kabrinde namaz kılmak için izin vermişsen bana da nasib et!"
Bazıları da bu nimetler ve Allah'ın zikriyle namazdaki göz aydınlığını ifade etmek için şöyle demişlerdir; "Şayet sultanlar ve ileri gelenler bizde olanı bilselerd i, kılıçlarla bize vururlardı." Diğer biri de şöyle dedi; "Muhakkak ki bana öyle vakitler gelir de şöyle derim; cennet ehli bunun gibi bir durumdays a şüphesiz onlar hoş bir yaşantı içerisindeler demektir."
Bir başkası da şöyle demiştir; "Dünya ehlinin miskinler i, dünyadan ayrılırken hayatın lezzetini ve ondaki en hoş şeyi tatmadan ayrılırlar." Yine bir diğeri de şöyle der; "Dünyada bir cennet vardır ki, ona girmeyen ahiret cennetine giremez"
Allah Teala güzel hayatı Allah'a iman eden ve Salih amel işleyenler için kılmıştır. Namaz ise Salih amellerin başıdır. Allah Teala buyuruyor ki; "Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz."(Nahl 97) İman ve Salih amel ehli, dünyada güzel hayatın bir parçasını yaşamakta olup daha güzeline kıyamet gününde kavuşacaklar, böylece iki cihanda en güzel hayatları yaşayacaklardır.
18- Namaz Bir Nur, Bir Burhan ve Bir Aydınlıktır.
Namaz, sapkınlık ve batılın karanlığını gideren bir nurdur. O sahibinin yüzünü dünyada aydınlatır, ona hislerin şahit olduğu gibi bir güzellik ve baha giydirir. Kalbini nurlandırır. Zira ondan marifet nurları parlamakt adır. Ebud Derda r.a.'ın dediği gibi kabrindek i karanlığı nurlandırır. O demiştir ki; "Kabirdeki karanlık için karanlık gecede iki rekat namaz kılınız." Aynı şekilde namaz kılanın yüzü kıyamet gününde de parlar. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem; "Namaz nurdur" buyurmuştur.(Müslim)
Yine; "Namaz burhandır." Buyurmuştur.(Sahih) Yani, sahibinin imanını ispatlaya n delil demektir.
Namaz yüzü aydınlatır ve parlatır. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur; "Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberin de bulunanla r da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametl idirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir."(Fetih 29)
Allah Azze ve Celle'nin; "Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir." Kavli hakkında şöyle denilmiştir; namaz yüzlerini güzelleştirmiştir. İbn Abbas r.a.; "güzel görünüş demektir" dedi. Mansur, Mücahid r.a.'ın bu ayet hakkında "Huşu kastedili yor" dediğini nakletmiştir. Dedim ki; "Yüzünde bu izin görüldüğü kimseler hakkında ne dersin?" Bunun üzerine şöyle dedi; "O bazen kalbi Firavun'un kalbinden daha katı olan kimselerd e de görülür"
İşte bu alamet namaz kılanların yüzlerinde beliren aydınlık, parlama, temizlik ve berraklıktır. İbadetin solgunluğunun latif bir aydınlığı vardır. O ancak kalpteki huşu'nun ve nefisteki sükûnetin yüze taşan eseridir. Nasıl ki tevazu ve âlicenaplık, kendini beğenmişliği, kibir ve atılganlığı gizliyors a, berraklık, temizlik ve aydınlık da onun gibi belirginl eşir. Hafif bir solgunluk, müminin yüzündeki aydınlığı ve güzelliği artırır.
Böylece namaz kılan kişide huşunun, korku ve ümidin, hamd ve tesbihin neticeler i ortaya çıkar. Tıpkı ahirete gidip insanlara orada gördüklerini anlatan veya önceki insanlar arasından sıçrayıp aramıza gelen, asrımızda yaşayan bir kimse gibi olur.
Büreyde r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Karanlıklarda mescidler e yürüyenleri, kıyamet gününde tam bir nur ile müjdeleyin!"(sahihtir)
Ebu Hureyre r.a.'den; Rasululla h sallalahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Şüphesiz Allah karanlıkta mescide gelenleri kıyamet gününde parlak bir nur ile aydınlatacaktır."(Hasendir.)
Abdullah Bin Amr radıyallahu anhuma'dan; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem bir gün namazı anlatarak şöyle buyurdu; "Kim onlara devam ederek muhafaza ederse onun için kıyamet gününde bir nur, bir burhan ve bir kurtuluş olur. Kim de onu muhafaza etmezse, onun için bir nur, bir burhan ve bir kurtuluş olmaz. Ve o kıyamet gününde Karun, Haman, Firavun ve Ubey Bin Halef ile beraber olur."(sahihtir)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem; "Kıyamet gününde ümmetimden her bir kimseyi tanırım" buyurunca; "O kadar kalabalık içinde nasıl tanırsın ey Allah'ın Rasulü?" dediler. Buyurdu ki; "Ne dersiniz? Bir adamın alnı ak ve ayakları sekili bir atı olsa, yağız ve doru at sürüsü içinde kendi atını tanımaz mı?” Sahâbe: "Evet, tanır, ey Allah’ın Resûlü" dediler. Buyurdu ki; “İşte onlar da secdelerd en dolayı yüzleri nurlu, abdestten dolayı el ve ayakları parlak olarak gelecekle r."(Sahih)
19- Namaz Hidayet Sünnetlerindendir
İbn Mesud r.a. demiştir ki; “Şüphesiz Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem bize hidayet sünnetlerini öğretti. Muhakkak ki ezan okunan mescidler de namazı kılmak da hidayet sünnetlerindendir.”(Müslim rivayet etmiştir.)
Yine İbn Mesud radıyallahu anh dedi ki; “Kim yarın Allah ile Müslüman olarak karşılaşmaktan mutluluk duyarsa ezan okunduğunda şu beş vakit namaza devam etsin. Zira o hidayet sünnetlerindendir.[19] Şüphesiz Allah peygamber iniz için hidayet sünnetleri koymuştur. Ömrüme yemin olsun ki, hepiniz namazı evleriniz de kılsanız, peygamber inizin sünnetini terk etmiş olursunuz . Peygamber inizin sünnetini terk ettiğiniz zaman da mutlaka saparsınız. Biz cemaatle namazdan geri kalanları, ancak nifağı bilinen münafıklardan görürdük. Ben birinin safa girinceye kadar iki kişi arasında meyledip durduğunu gördüm.”(sahihtir.)
20- Namaz Rabbani Ayrıcalıktır
Namaz, diğer farzlarda n sayılamayacak kadar çok özellikleriyle ayrılır. Nitekim Allah Azze ve Celle ona bizzat cevap vererek, namazın şanının büyütmüş ve kadrini yüceltmiştir. Mustafa sallallah u aleyhi ve sellem Mirac gecesinde arada bir vasıta olmaksızın onu Allah’tan almıştır. Bu, Allah Azze ve Celle’nin, peygamber i ve Halil sallallah u aleyhi ve sellem’e büyük buluşma gecesinde hediye ettiği rabbani bir ayrıcalıktır. İşte bu, Rabbi Azze ve Celle’ye sadık kulluğunun bir mükâfatıdır. Onu kimse geçememiş ve kimse de ona yetişemeyecektir.
21- Namaz, Allah Azze ve Celle’nin Nimetleri ne Şükretmektir
Akıl sahipleri, nimet verene şükredilmesi gerektiği hususunda ihtilaf etmezler. Allah Subhanehu ve Teala, şükrü, daha fazla vermek için bir sebep kılmıştır. Şükür, mevcut olan nimeti bağlar, elde olmayanı da elde etmeyi sağlar. Düzgün nefisler, Fazl sahibinin fazlını itiraf ve ona şükretme mizacına sahiptir. Bu şükür arttıkça nimetler de artar ve çeşitlenir. Bizleri yoktan var edip açık ve gizli nimetleri ne boyayan Allah’tan daha büyük nimet verici yoktur; “Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.”(Nahl 78)
Bizi akıl ve düzgün fıtrat ile keremlend irmiş, İslam ile aziz kılmış, imana hidayet etmiş ve bizleri bağış ve ihsanları ile doldurmuştur. “Allah’ın nimetleri ni saymaya kalksanız sayamazsınız”(Nahl 18)
Allah’ın üzerimizdeki sayılamaz nimetleri, bize kesintisi z bağışlar tahsis etmesi, üzerimize bağışlarını saçması, dinmeyen yağmurlar gibi bol nimetleri ni yağdırması söz konusu olunca, şüphesiz Allah Teala’nın üzerimizdeki hakkı, ona melekleri n yaptığı gibi kesintisi z ibadette bulunmamızı gerektiri r. “Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah'ı) tesbih ederler.”(Enbiya 20)
Lakin yeryüzünde halifelik vazifeler i bizleri sürekli rüku ve secdede bulunmakt an, kesintisi z tesbih ve usanmaksızın zikirden alıkoymaktadır. Namaz ise bu kainatta bize has, bizi hedef alan durumumuz a uygun olarak, Allah’ın üzerimizdeki nimetleri ne şükrünü bir parça olsun gerçekleştirebilmemiz için emredilmiştir. Allah Teala buyuruyor ki;
“O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Ancak O'na döndürüleceksiniz.” (Ankebut 17)
“Allah'ın nimetine şükredin, eğer gerçekten O'na ibadet edeceksen iz.”(Nahl 114)
“Ey Davud ailesi! Şükredin.”(Sebe 13)
Namaz amellerin en faziletli si olup, Allah’ın nimetleri ne şükrü en güzel ifade edenidir. Allah Tebarek ve Teala, halîl’i Muhammed aleyhis salatu ves-selam’ı “Sana kevseri verdik” buyurarak müjdeleyince – ki o büyük bir iyilik olan cennettek i Kevser nehridir. – Allah Subhanehu ona bu nimet için nasıl şükredeceğini şöyle bildirmiştir; “Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve ellerini göğsüne bağla”(Kevser suresi)
Allah Teala ona Mekke’nin fethi gibi büyük bir fetih ile nimetlend irince, bu büyük nimetin şükrünü yerine getirmek için Ümmü Hani Binti Ebi Talib’in evine girerek gusletti ve Allah Teala’ya şükür olarak sekiz rekât fetih namazı kıldı.(Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)
El-Mugira bin Şu’be r.a.’den; Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Ona; “Allah seni geçmiş ve gelecek günahlardan korumuştur” denilince buyurdu ki; “Şükreden bir kul olmayayım mı?”
Atâ dedi ki; “Ubeyd Bin Umeyr ile birlikte Aişe r.a.’nın yanına girdim. Ubeyd Bin Umeyr dedi ki; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’de gördüğün ve en çok hoşuna giden bir şeyi bize haber ver” bunun üzerine ağladı ve dedi ki; “Bana ayırdığı gecelerde n birinde kalktı ve; “Rabbime ibadet etmem için bana müsaade eder misin?” dedi. Ben de; “Vallahi ben senin yakınlığını ve seni mutlu eden şeyi severim” dedim. Kalktı ve abdest aldı. Sonra namaz kıldı. Odası ıslanana kadar ağlamaya devam etti. Sonra tekrar ağlamaya başladı ve yer ıslanana kadar ağladı. Ardından Bilal r.a. namaz için ezan okumaya geldi. Onun ağladığını görünce dedi ki;
“Ey Allah’ın Rasulü! Allah seni geçmiş ve gelecek günahlardan koruduğu halde ağlıyor musun?” O da buyurdu ki; “Şükreden bir kul olmayayım mı? Bana bu gece bir ayet indi ki onu okuyup da onun hakkında düşünmeyene yazıklar olsun; “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında… deliller vardır”(Bakara 164) (Müslim’in şartına göre isnadı kuvvetlid ir)
Ebu Zerr radıyallahu anh’den; peygamber sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Her birinizin her organı için bir sadaka vermesi gerekir. Her tesbih (subhanall ah demek) bir sadakadır, her tahmid (elhamduli llah demek) bir sadakadır, her tehlil (la ilahe illallah demek) bir sadakadır, her tekbir (Allahu ekber demek) bir sadakadır, iyiliği emretmek bir sadakadır, kötülükten alıkoymak bir sadakadır, iki rekat kuşluk namazı kılmak bunu karşılar”(Müslim ve başkaları rivayet etmiştir.)
Ebu Bureyde radıyallahu anh’den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’i şöyle derken işittim; “İnsanda üç yüz altmış eklem vardır. Her eklem için bir sadaka gerekir.” Dediler ki; “Buna kimin gücü yeter ey Allah’ın Rasulü?” buyurdu ki; “mescitte balgamı gömmek ve yoldan bir şeyi kaldırmak, buna da gücü yetmezse iki rekat kuşluk namazı kılmak bunu karşılar.”(sahihtir.)
Ey dünya meşguliyeti yüzünden namazı zayi edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetleri ne, sağlık, afiyet, rızk ve mala aldanmayın! Allah’ın üzerinizdeki nimetleri nin kıymetini bilin ve O’na hakkıyla şükredin. “Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye lâyıktır.”(Lukman 12) Allah’ın nimetleri ni ona itaat ve onun razı olduğu işlerde değerlendirin; “Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!”(Bakara 152)
Seleften birisi şöyle demiştir; “Kim kendisini n yaratılışını tefekkür ederse bilir ki eklemleri ancak ibadet için gevşer” isyan ve nankörlüğe kuvvet bulamaz.
O’nun rızkına kavuştun ve kuvvetlen din
Ona itaat ile bir nebze şükretmiş olursun
Onun nimetleri ne şükretmiyorsun lakin,
Onun rızkıyla güçlenip Ona isyan ediyorsun
22- Namaz, Kâfirleri Kızdırır ve Din Düşmanlarının Burnunu Sürter
Allah Azze ve Celle’ye, dostları tarafından düşmanlarının burnunun sürtülmesi ve onların öfkelenmesi gibi sevimli bir şey yoktur. Bu yüzden şöyle buyurmakt adır; “Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok güzel yer ve bolluk (imkân) bulur.”(Nisa 100)
“İşte onların Allah yolunda bir susuzluğa, bir yorgunluğa ve bir açlığa duçar olmaları, kâfirleri öfkelendirecek bir yere (ayak) basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmala rı, ancak bunların karşılığında kendileri ne salih bir amel yazılması içindir. Çünkü Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez.”(Tevbe 120)
Allah Teala, halili Muhammed sallallah u aleyhi ve selemi ve sahabeler ini şöyle vasfediyo r; “Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlen direrek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicileri n de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlen dirmekle kâfirleri öfkelendirir.”(Fetih 29) Kâfirlerin öfkelendirilmesi, Rab Azze ve Celle’nin sevdiği ve istenen bir gayedir. Bunu gerçekleştirmek kulluğun kemalinde ndir.
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, namazda yanılan kimsenin iki secde ile sehiv secdesi yapmasını meşru kılmıştır. Müslim ve başkalarının rivayetin de şöyle buyurmuştur; “Şayet namazı tam ise bu secdeler şeytanın burnunu sürter” diğer rivayette; “Şeytan için burun sürtme olur” buyrulmuştur. Böylece bu secdeleri “iki burun sürtücü” olarak isimlendi rmiştir. Kim Allah için ibadet ederek O’nun düşmanının burnunu sürterse, kulun Rabbine olan sevgisi, ona yakınlığı ve düşmanlarına olan düşmanlığı miktarınca bereketli bir hisseyle sıddıklığa tutunmuş olur. Bu burun sürttürmeden nasibini alır. Düşmanın burnunu sürtmek için (savaşta) iki saf arasında gururlanm ak ve büyüklenmek, kendisini Allah’tan başka kimsenin görmediği yerde gizli sadaka verirken gururlanm ak övülür. Çünkü bunları kişi sevdiği şeylerden, canından ve malından Allah Azze ve Celle için feda ettiğinden Allah düşmanlarını, şeytanı hor kılar.
Bu insanlard an çok az kimsenin bildiği bir kulluk kapısıdır. Bunu bir tadan, geçmiş günlerde kaçırdıklarına ağlar.”[20]
Namaz kılan, şeytana baktığı zaman, namazı kılarak ve onun hudutlarını koruyarak onun öfkesini artırdığı gibi, onun burnunu böyle sürtmesi diğer bir ibadet olur.
Şüphesiz şeytan, insanları namazdan engelleme k için çok hırslıdır. Allah Teala buyuruyor ki; "Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?"(Maide 91) Şeytan, kulu rabbinin önünde secde ederken görünce öfkelenir ve haset ederek ona düşmanlığını ilan eder:
Ebu Hureyre r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Âdemoğlu secde ayeti okuyup secde ettiğinde şeytan ağlayarak uzaklaşır ve der ki; "Bana yazıklar olsun! Âdemoğlu secde ile emrolundu ve secde etti. Ona cennet vardır. Ben ise secde ile emrolundu m fakat yüz çevirdim. Bana da cehennem var!"(Müslim rivayet etmiştir.)
Şeytan insanları namazdan alıkoyamayınca bu sefer namazı bozmaya veya sevabını azaltmaya çalışır. Sahabeden biri Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e gelmiş ve ona şöyle demişti; "Şeytan namazla benim arama girdi ve kıraatimi şaşırttı." Bunun üzerine Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurdu; "İşte o, "Hınzeb" denilen şeytandır. Onu hissettiğin zaman ondan Allah'a sığın ve sol tarafına üç defa tükür." Sahabe dedi ki; "Ben de öyle yaptım ve Allah onu benden uzaklaştırdı."(Müslim rivayet etmiştir.)
Kul, namazına başlayınca şeytan ona vesvese vermek için yönelerek onu Allah'a itaatten alıkoyar, dünya işlerini ona hatırlatır. Nitekim Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Şüphesiz şeytan, ezanı işitince yellenere k ezan sesini duyamayac ağı yere kadar kaçar. Ezan bittiğinde döner ve vesvese vermeye devam eder. İkameti işitince onu duyamayac ağı yere kadar uzaklaşır. İkamet bittiğinde tekrar döner ve vesvese verir."(Müslim rivayet etmiştir.)
Buhari ve Müslim'in rivayet ettiği diğer metinde şu şekilde geçer; "Ezan ve ikamet bitince gelir ve kişi ile nefsi arasına girerek; "şunu hatırla, şunu da hatırla" der. Aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesvese verdiğinden (buna kapılan) kişi kaç rekât kıldığını bilemeyec ek hale gelir."
Şeytan, kulu yalnız başına takıntıları ve üfürmeleriyle alıkoymaktan aciz kalırsa, ona orduları ile belirerek türlü desiseler le askerleri ni musallat eder. Namaz kılmaya özen gösterdikçe, şeytan da alçak kışkırtmalarına özen gösterir. "Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar"(Maide 58) bazen onunla eğlenirler, bazen alay ederler ve bazen de onun hakkında birbirler ine işaret ederler. "İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar." (Mücadele 19)
Şüphesiz namazları kılmak ve onu ilan etmek, toplumu Allah'ın boyasıyla boyamaktır ve İslam'ın şiarlarını izhar etmektir. Müslümanların İslam ile övüncü cisimleşir, insanların Rablerine dönmelerinden tedirgin olan din düşmanları, onların dinlerini n şiarlarını meydana çıkarmalarına öfkelenir.
Aişe radıyallahu anha'dan; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Yahudiler sizin selamınıza ve (namazda Fatihadan sonra) âmin demenize haset ettikleri gibi başka bir şeye haset etmezler."(sahih)
Amin demeleri dışında, ezanın ilanı, mescidler in imar edilmesi, sık saf tutarak namaz kılanlar, rüku edenler, secde edenler, huşu sahipleri nasıl haset ettirmesi n onları!?
Fransız filozofu Renan diyor ki; "Beni oraya çeken sarsıcı bir meyil olmadan bir mescide hiç girmedim. Diğer bir ifadeyle; "Her mescide girdiğimde mutlaka Müslüman olmadığımdan dolayı bana bir üzüntü isabet etmiştir."
23- Namaz, İnsanlık İçin Hürriyettir
Bu zamanda çok çınlayan, nefse hoş gelen bir kelime olan “hürriyet” hakkında çok konuşulmaktadır. Hürriyeti hâkim kılmak uğruna pek çok nizamlar ve heyetler değiştiriliyor, her biri kendi anlayışına göre bir hürriyet tarifi yapıyor. İnsan, bizatihi fakir olup, fıtratında bizatihi zengin olan yaratanına boyun eğme, zillet ve O’na kulluk etme vardır.
Fakirlik benim ayrılmaz vasfımdır
Tıpkı O’nun ayrılmaz zenginlik vasfı gibi
O halde kişi, Mevla’sına kendini muhtaç bilmedikçe, nefsini O’nun azarlamasına hazırlamadıkça ve ondan başkasına kulluktan kendini engelleme dikçe hali düzgün olmaz ve kalbi huzur bulmaz. İşte bu kulluk en yüce hürriyet mertebesi dir. Çünkü kul, yalnız Mevla’sına boyun eğerse, bütün sultanlar dan hür olur, kalbi onlara yönelmez ve başını ancak göklerin ve yerin yaratıcısı için eğer.
Kulluk, insan için kaçınılmazdır. Eğer onu olması gereken yere koyarsa, onu Allah’tan başka ortak koşulanlara ve şeytanlara kulluk ile kirletmez se, Müslüman, İslam’ı ile hevanın ve şehvetin hükmü altına girmekten hürriyete kavuşur. Ona hükmeden tek sultan, haniflik dininin sultanıdır; “Rabbinin makamından korkan ve nefsini hevadan alıkoyana gelince; onun varacağı yer şüphesiz cennettir .”(Naziat 41-42) öyleyse bu, kulluk suretinde ki hürriyettir. İnsanlık için bu kulluğu gerçekleştirmedikçe gerçek hürriyet mümkün değildir.
İslam dışındaki hürriyet, anlamı olmayan, boşa çile çekmektir. Hatta o, hürriyet gibi görünse de, zillet içinde köleliktir. Zira tağutlara, Aziz ve Celil olan yaratıcının koyduğu hükümlerden uzak, nefisleri n hevasına göre düzenlenmiş kanunlara boyun eğmek, Allah'tan başkalarına kulluktur . Yani kölelik!
Yaratılış sebebi olan kulluktan kaçarlar
Böylece Küfür ve şeytana köle olurlar
Faziletli Şeyh Dr. Ömer Süleyman el-Aşkar diyor ki; "Şüphesiz İslam'da Allah'a kulluk kavramı, yani en yüksek mertebede hürriyet, Allah'a kulluk sadık olursa, yaratılanların hükmü altında olmaktan ve onlara kulluktan özgürlük demektir. Müslüman varlıklara baktığında Allah'ın onları bizim için yaratıp bize boyun eğdirdiğini görür; "O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir"(Casiye 13)
Durum böyle devam ettikçe Müslüman, mahlûkata boyun eğmeyecek, onu maksat edinmeyec ektir. Zira onun önemi yoktur. Yaratınlar, kendisini n faydalanm ası ve ıslah olması içindir.
Müslüman, kendisi gibi bir insana kulluk etmek istemez. Bütün insanlar Allah'ın kullarıdır. İnsanoğullarından asi tabiatlı birileri taşkınlık ederse, Müslüman onun karşısında durur ve hak sözü söyler, onlara yaratılış sebebini, sonunda varması kaçınılmaz olan yeri, zayıflıklarını ve acizlikle rini hatırlatır, onları uyarıp döndürmeye çalışır. İnsan, Allah'a kulluk ile, kendisine tapınılan putların en kötüsü olan heva (arzu ve tutkular)dan kurtulur. "Hevasını (kötü duygularını) ilah edineni gördün mü?"(Furkan 43) Heva, kendisine tapınılan bir ilah edinilere k nefis sahibini hükmü altına alır. Böylece kişi, yalnızca hevası ile hareket eder, sadece hevasının istekleri ni gerçekleştirmek için çalışır. İslam ise, nefsin haramlara ve günahlara çağıran arzularına boyun eğmeyi, bunlara kulluk olarak nitelendi rir. Nefsin çağırdığı haramlara –nefis onları sevse de- karşı durmaya gelince, işte bu İslam'da gerçek hürriyet olarak ifadesini bulur. Zira bir bakıma arzuladığı şeylerin bazısını terk ederek hürriyetini sınırlasa da, diğer açıdan tutkuların hükümranlığından kurtuluştur.
Allah'tan ve O'nun yolundan uzaklaşarak hürriyeti gerçekleştirebileceklerini zannedenl er hata ediyorlar . İnsan için, hatta bütün mahlukat için ya kulluk yada yüz çevirme vardır. Ancak o, kendi isteğiyle Allah'a boyun eğmekten kaçınarak kendisi gibi fayda ve zarar vermeye gücü olmayan bir mahlûka boyun eğmek zorunda kalacaktır. Hatta ondan daha düşük olan bir şeye boyun eğmiştir. Böylece, kulluktan çıkıp hürriyete kavuşmamış, kulluğu başka bir kulluk ile değişmiş olur. Allah'a kulluktan çıkıp ya bir puta, ya bir insana, ya güneşe veya aya, yani tağuta kulluğa girer. Allah bütün bu durumda olanları şöyle kötülüyor; "Allah'ın lânetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler."(Maide 60) Onlar, Allah'ın kulları iken tağutlara kulluk ederek yalanlama larının cezası olarak bu belaya uğradılar.
Bu günlerde hürriyet kelimesi yankılanıyor, Fransız ihtilali ile bunun ilan edilmeye başladığı iddia ediliyor. Birleşmiş Milletler Komisyonu da bunu hürriyetin başlangıcı kabul etmiştir. Fakat durum böyle değildir. Onlar, insanları nizam, kanunlar ve bazı gruplara kulluktan, diğer bir nizama, diğer bazı kanunlara ve diğer gruplara kulluğa çıkardılar. Sonuçta kendileri ni hür zannetsel er de yine köleler olarak kaldılar. Onlar, yalnızca Allah'a kulluk etmedikçe, İnsanların tahakkümünden hürriyete kavuşamayacak ve köleliğin karanlığından kurtulama yacaklard ır. Bu şekilde diğer hükmedicilerden hürriyete kavuştuklarında, bedenleri içinde çınlayan nefsin hevalarının hükmü altına girmekten de kurtulaca klardır."
Sonra onun gerçek insan hürriyeti konusunda doğunun çileden çıkaran düzenine ve batının bıktıran nizamına olan üstünlüğünü haber vererek şöyle diyor; "İnsanları karanlıklar yığınından daha beter karanlıklara, bir kulluktan diğer bir kulluğa çıkardılar. Allah'tan başkasına kulluktan, İslam'dan başka bir kurtarıcı olmayacak tır. Müslümanların elçisi, Pers komutanı kendisine yöneldiği zaman doğru söylemiş ve ne iyi etmiştir; "Allah bizleri, kulları kullara kulluktan Allah'a kulluğa, dinlerin zulmünden İslam'ın adaletine ve dünyanın darlığından dünya ve ahiretin genişliğine çıkaralım diye göndermiştir." Din olarak İslam'a, hüküm olarak onun hükmüne razı olmayan herkes, cahiliyen in döküntülerine batmıştır; "Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?"(Maide 50) Mabutlarının Allah olmasından kaçınanlar, daha düşük olan mahlûklara kulluk ederek kendileri ne ihanet etmektedi rler. İslam, en büyük düşüncesi ve gayesi olarak dinar(altın), dirhem(gümüş), giyecek ve yiyecek olarak belirleme yi, nefsin hükmü altına girdiği birer kulluk olarak ifade eder. Buhari, Ebu Hureyre r.a.'den rivayet ediyor; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Dinarın kulu yok olsun! Dirhemin kulu yok olsun! Midesinin kulu yok olsun! Yıkılsın baş aşağı olsun! Bir şerre uğrarsa kurtulmasın ki o, kendisine verildiği zaman razı olur, verilmezs e kızar ve gazaplanır."
Gerçek hürriyete gelince o, namazın fiilleri ve sözlerinde ortaya çıkar. Nitekim bu konuda yeterli açıklamayı Şeyh Allame Ebul Hasen en-Nedvî "Dört Rükün" adlı eserinde yapmıştır. Özetle şöyle diyor;
"Namazın başlangıcı, me'sur, mütevatir bir kelime olan tekbir ile meşru kılınmıştır. O da beliğ, açık, her yer ve zamanda fert ve toplum için anlaşılabilir bir cümle olan "Allah en büyüktür" sözünü söylemektir. Bu, güçlü yankı yapan, önünde zorbaları boyun eğdiren, putları deviren, taşkınları ve tağutları zora sokan bir cümledir. – keşke namaz kılan onu iman ve akide ile bilinçli olarak söylese, keşke onunla övünen ve hakikatin e ulaşmayı isteyen iddia sahipleri onu bir anlasa. – Şüphesiz kendisine tapınılan putlar, ilah edinilen şahıslar, mukaddes sayılan şeyler, boyun eğilen güçler ve mutlak bir taassupla itaat edilen reisler arasında müşterek olan azamet ve Kibriya, muvaffak kılma, yükseltme ve yücelik gibi değerler, bu veciz ve mu'ciz cümle ile Allah'ın şu kavlinde emrediliy or; "Sadece Rabbini büyük tanı."(Müddesir 3)
Allah Teala müşrikler hakkında buyuruyor ki; "Eğer tevbe eder[1], namazı kılar ve zekatı verirlers e, onlar sizin din kardeşlerinizdir."(Tevbe 11)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de buyuruyor ki; "İslam, şu beş şey üzerine kurulmuştur; Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah rasulü olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekatı vermek, beyti (Kabeyi) haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak."[2]
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem Muaz radıyallahu anh'ı Yemen'e gönderirken buyurdu ki; "Şüphesiz sen ehli kitap bir kavme gidiyorsu n. Onları davet edeceğin ilk şey, Allah Azze ve Celle'ye kulluk olsun. Bunu öğrendiklerinde onlara Allah'ın kendileri ne bir gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir."[3]
Yine Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; "İnsanlarla Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah rasulü olduğuna şahitlik edinceye, namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundu m. Bunu yaptıkları zaman İslam hakkı olarak canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a aittir."[4]
Ebu Said radıyallahu anh'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem ganimetle ri paylaştırırken birisi; "Ey Allah'ın Rasulü! Allah'tan kork!" dedi. Bunun üzerine buyurdu ki; "Sana yazıklar olsun! Allah'tan korkmak için yeryüzü üzerinde benden daha layığı var mı?!" Halid Bin Velid radıyallahu anh; "Şunun boynunu vurayım mı ey Allah'ın Rasulü?" dedi. Buyurdu ki; "Hayır, belki de o namaz kılıyor."[5]
2- Namaz Dinin En Önemli Emridir
Muhakkak ki namaz, tevhidden sonra dinin üzerine bina edildiği şeylerin en önemlisidir. Onun dindeki yeri, bedendeki başın misali gibidir. Başsız bir vücutta hayat olamayacağı gibi, namazı olmayanın da dini olmaz. Müminlerin emiri Ömer Bin el-Hattab radıyallahu anh her tarafa şöyle yazıp göndermişti; "Bana göre işlerinizin en önemlisi namazdır. Kim onu korursa dinini korumuş olur. Kim onu kaybeders e, her şeyini kaybetmiştir. Namazı terk edenin İslam'dan nasibi yoktur."
Namaz, dinin diğer rükünlerine yardımcıdır. Zira kula rabbin yüceliğini, kulluğun zilletini, sevap ve cezaya eriştiren işleri hatırlatarak, itaat için boyun eğmesini kolaylaştırır. Bunun için Allah Teala buyurur ki; "Sabır ve namazla yardım isteyiniz"
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; "İşin başı İslam'dır. Onun direkleri namaz, zirvesi Allah yolunda cihaddır."(sahihtir.)
Namaz, çadırı ayakta tutan direk gibi, dini ayakta tutan direğidir. Bin tane kazığı çakılmış bir çadır, ortasında direk olmadan ayakta durur mu hiç?
Misver Bin Mahrame r.a. diyor ki; "Ömer Bin el-Hattab r.a.'ın yanına girdiğimde örtünmüş halde yatıyordu. "Onun halini nasıl buluyorsu nuz?" dedim. "Gördüğün gibi" dediler. "O'nu namaz için uyandırın. Zira sizler ona namazdan daha korkunç gelen bir şeyle uyandıramazsınız" dedim. "Namaz! Ey müminlerin emiri" dediler. Bunun üzerine; "Tamam o zaman! Namazı terk edenin İslam'dan nasibi yoktur." Dedi ve yarasından kan damladığı halde namazı kıldı." (sahihtir.)
3- Namaz, Farzların ve Rükünlerin Bağıdır
Şüphesiz namaz, Kur'an-ı Kerim'de en çok zikredile n ibadettir; bazen şu ayette olduğu gibi zikir ile beraber teşvik edilir; "Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerin de namaz kıl."(Hud 114) Şu ayette olduğu gibi bazen de sabırla birlikte anılır; "Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin."(Bakara 153)
Şu ayetteki gibi bazen zekât ile birlikte anılır; "Namazı kılınız, zekâtı veriniz."(Bakara 43, 110, Nisa 77)
Şu ayette olduğu gibi bazen de cihad ile birlikte anılır; "Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanın; Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz. Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin."(Hac 77-78)
Aişe radıyallahu anha'dan; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Şu üç şeye yemin ederim; İslam'da payı olanı Allah Teala, hiçbir payı olmayan gibi tutmaz. İslam'ın payları ise şu üçüdür; namaz, oruç ve zekat." (Sahihtir.)
Noksanlar dan münezzeh olan Allah, namazı diğer farzlarla birlikte andığında, namazı hep öne geçirmiştir. Nitekim namaz, el-Mü'minun ve el-Mearic surelerin de görüldüğü gibi, iyi amellerin başlangıcında ve hatimesin de zikredilm iştir.
4- Namaz İbadetlerin Anasıdır.
Nitekim kul, gizli ve açık bütün hallerind e, kalbi, dili ve organları ile kendini vererek namazı eda etmekle mükellef kılınmıştır. Allah Teala buyuruyor ki; "Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın."(Bakara 238) Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de; "Şüphesiz namazda meşguliyet vardır." Buyurmuştur.[6]
Namaz esnasında yemek, içmek, başka tarafa yönelmek ve (namaz fiili olmayan) hareket yasaktır. Namaz dışındaki ibadetler ise böyle olmayıp, sadece bazı organlara farz kılınmıştır. Oruç tutan kişi, konuşabilir ve hareket edebilir. Cihad eden, başka tarafa yönelebilir ve konuşabilir. Hac yapan yiyip içebilir. Fakat namaz, kalp, akıl, beden ve dile yönelik ibadet türlerini kapsayan bir ibadettir .
Dile yönelik olanlar; iki şehadet, tekbir, sığınma, besmele, Kuran okuma, tesbih, tahmid, istiğfar ve dualardır. Organların ki; ayakta durmak, rükuya eğilmek, secdeleri yapmak, itidal, iniş, kalkış ve oturuştur. Akla yönelik olanlar; tefekkür, düşünme, kavrama ve anlamadır. Kalbe yönelik olanlar; huşu, incelik, korku, ümit, manevi tat almak, boyun eğmek ve ağlamaktır.
İbnul Kayyım rahimehul lah diyor ki; "Namaz, kıraat, zikir ve dua gibi bütün yönlerden kulluk cüzlerini kapsadığı için, tek olarak kıraat, zikir ve duadan daha faziletli dir. Çünkü diğer bütün uzuvların kulluğunu bir arada toplamakt adır."[7]
5- Namaz Allah Teala'nın Emridir.
Onu Allah Azze ve Celle emretmiştir, O’nun emrine itaat edilmesi gerekir. Allah Teala buyuruyor ki; “Hâlbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.”(Beyyine 5)
“İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar”(İbrahim 31)
“Namazı kılınız”(Nur 56)
“Namazlara ve orta namaza devam edin.”(Bakara 238)
El-Haris el-Eşarî r.a., Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem’den rivayet ediyor; “Yahya a.s. toplanmış olan İsrail oğullarına dedi ki; “Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala amel etmem için beş kelime emretti ve sizlerin de onlarla amel etmenizi emretmemi söyledi.” Bu şekilde başlayan hadiste şu da geçmektedir; “Allah da size namazı emretti. Namaz kılarken (sağa-sola) bakınmayın. Zira Allah yüzünü, namazda bulunan kulunun yüzüne karşı diker, o sağa sola bakmadığı müddetçe.”(Sahihtir.)
Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi istekleri ne göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”(Ahzab 36)
Namaz Allah’ın ve rasulünün emridir. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; “Benim emrime muhalefet edenlere zillet ve küçülme yazılmıştır.”(Sahih)
6- Namaz, Rasululla h (S.A.V.)’in Son Vasiyetid ir
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, dünyaya veda etmeden önceki son anlarında, ölüm sıkıntıları şiddetlendiğinde dahi namazı vasiyet etmiştir. Ali r.a. diyor ki; “Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem’in son sözleri şunlar oldu; “Namaz, namaz! Elleriniz altındakiler hakkında Allah’tan korkun.”(Sahih)
Enes Bin Malik r.a.’den; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’in dilinden çıkan son vasiyeti şuydu; “Namaz! Namaz! Elleriniz altında bulunanla r (kadın ve köleler) hakkında Allah’tan korkun!”(sahih)
7- Namaz, Müslüman'ın Amel Aynası ve Müminin Kalbinde Din’e Saygısının Bir Ölçüsüdür
Namaz, tıpkı doktorun hastasının ateşini ölçtüğü termometr e gibi insanın imanını artırmak veya eksiltmek için uyacağı amellerin ölçüsüdür.
Enes r.a.’den; Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kulun kıyamet gününde hesaba çekileceği şeylerin ilki namazdır. Eğer namazı düzgün çıkarsa diğer amelleri de düzgün sayılır, namazı bozuk çıkarsa onun diğer amelleri bozuk sayılır.”(Sahih)
“Doğru ölçü, insanların, ilim ve zekâ gibi diğer üstünlüklerden önce namazdaki üstünlüklerine göre değerlendirilmeleridir. Onunla kişinin dinine ve İslam’daki yerine hükmedilir. Tarihte kalıcı hatıraları olanların kendi çağlarındaki akranlarına olan fazileti, ancak bu namazdaki seçkinlikleri ve ihsan derecesin e ulaşmış olmaları sebebiyle dir.”[8]
Diğer taraftan, namazı hafife alan ve bu konuda gevşeklik gösterenler, İslam’ı hafife almış ve onda gevşeklik göstermiş olurlar. Zira kişinin İslam’dan nasibi, namazdan nasibi kadardır.
İslam’daki rağbetinin miktarını öğrenmek istersen, namaza olan rağbetine bak. Kalbinde İslam’ın kıymeti, kalbinde namazın kıymeti gibi olduğuna göre, bir kulun imanını ölçmek istersen, namaza olan tazimine bak.
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “Kim Allah katındaki durumunu bilmek isterse, Allah’ın kendi katında durumu nedir ona baksın.”(hadis hasendir)
El-Hasen (el-Basrî) dedi ki; “Ey Âdemoğlu! Namazını önemsemiyorsan, dininden hangi şey sana aziz olabilir?!”
8- Namaz, Bütün Semavi Dinlerin Direğidir
Namaz en eski ibadettir . Zira o, imanın gerekleri nden olup, hiçbir din onsuz olmamış, dinden neshedile nler içinde hiç nesh edilmemiştir. O halde namaz olmayan bir dinde hayır yoktur. Bu yüzden Allah’ın bütün rasulleri ve peygamber leri –Allah’ın salat ve selamı onların ve peygamber imizin üzerine olsun- hep namaza teşvik etmişlerdir.
Allah Azze ve Celle İbrahim a.s.’ın şöyle dua ettiğini bildiriyo r; “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekle ri namazı devamlı kılanlardan eyle”(İbrahim 40)
İsmail a.s. hakkında da şöyle buyuruyor; “Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.”(Meryem 55)
Allah Subhanehu, Musa a.s.’a hitaben şöyle buyuruyor; “Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.”(Taha 14)
Melekler İsa a.s.’ın annesi Meryem a.s.’a şöyle nida etmişlerdir; “Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, (O'nun huzurunda) eğilenlerle beraber sen de eğil.”(Al-i İmran 43)
İsa a.s. noksanlar dan münezzeh olan Rabbinin nimetleri ni dile getirerek şöyle diyor; “Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.”(Meryem 31)
Allah Azze ve Celle, İsrail oğullarından misak aldığında namaz kılmayı en önemli şart kılmıştır; “Vaktiyle biz, İsrail oğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk edeceksin iz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullar a iyilik edeceksin iz diye söz almış ve "İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin" diye de emretmiştik.”(Bakara 83)
Allah Azze ve Celle, peygamber lerin sonuncusu sallallah u aleyhi ve sellem’e hitaben şöyle buyurmuştur; “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyor uz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.”(Taha 132)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur; “Biz peygamber ler topluluğu… ve namazda sağ ellerimiz i sol ellerimiz üzerine bağlamakla emrolundu k.”(Sahih)
9- Namaz, İslam Diyarının Şiarıdır.
Nasıl bir kimsenin küfür hükmü namaz ile kalkıyorsa, şu hadiste olduğu gibi; “Kim bizim namazımızı kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimizi yerse, işte o müslümandır, Allah’ın ve Rasulünün zimmetind edir. Allah’a zimmeti hakkında bekçilik yapmayın”(Buhari rivayet etmiştir)
Aynı şekilde bir devletin de küfür hükmü, başta namaz olmak üzere İslam’ın şiarlarını ve hükümlerini izhar etmeleriy le kalkar. Böylece onun için İslam kimliği sabit olur. Bir beldede ezan sesi işitilmezse, mescidler bulunmazs a bu o ülkenin küfür ülkesi olduğunu gösterir. Ezan sesi işitilir, mescidler i bulunursa işte onun İslam ülkesi olduğuna karar verilir.[9]
Enes Bin Malik r.a.’den; “Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem bir kavme savaşa çıkacağı zaman sabaha kadar bekler, ezan sesi işitirse onları bırakırdı. Eğer ezan sesi işitmezse onlarla savaşırdı.” (Buhari rivayet etmiştir.)
İsam el-Muzenî r.a.’den; “Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem bir seriye gönderirken; “Mescid görürseniz veya ezan sesi işitirseniz sakın kimseyi öldürmeyin!” buyururdu .”
10- Namaz İmandır
Allah Azze ve Celle şu ayette namazı iman olarak isimlendi rmiştir; “Allah imanlarınızı (yani beyt yanındaki namazlarınızı) zayi edecek değildir.”(Bakara 143) Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de aynı şeyi şu hadisinde ifade etmiştir;
“Sizlere dört şeyi emrediyor ve dört şeyden yasaklıyorum; sizlere bir olan Allah’a iman etmeyi emrediyor um. Bilir misiniz bir olan Allah’a iman nedir? Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah rasulü olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve ganimetle rden beşte bir vermektir .”(Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)
Bu hadiste Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem namazı, bir olan Allah’a iman olarak saymıştır. Beyhaki rahimehul lah diyor ki; “İbadetler içerisinde imandan sonra küfrü kaldırıcı, Allah Azze ve Celle’nin iman diye isimlendi rdiği başka bir ibadet yoktur. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de terki küfür olan şeyin ancak namaz olduğunu belirtmiştir.”[10]
Yine diyor ki; “Allah Azze ve Celle iman ve namazı zikredere k, yanında başka bir şey zikretmem iştir. Bu da namazın imana has kılındığını göstermektedir. Buyurmuştur ki; “İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı.”(Kıyamet 31)
“Onlar, kendileri ne: "Allah'ın huzurunda eğilin!" denildiği vakit eğilmezler: O gün, (hakikatle ri) yalan sayanların vay haline! Onlar artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacakl ar?”(Murselat 48-50)
Onlar, namazı terk etmekten dolayı imanı terk etmiş gibi kınanmaktadırlar. Nitekim Allah Azze ve Celle burada sadece namazı zikredere k dindeki amellerin direğinin namaz olduğuna işaret etmektedi r.“[11] Bunun diğer bir benzeri de şu ayettedir;
“Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.”(En’am 92)
11- Namaz, Nifaktan Uzaklaşmaktır
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; “Kim Allah için kırk gün ilk tekbire yetişerek cemaatle namaz kılarsa, ona iki güvence yazılır; cehennemd en güvence ve nifaktan güvence”(Hadis hasendir.)
Ebu Said r.a. dedi ki; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’i şöyle söylerken işittim; “Rabbimiz baldırını açar, her mümin ve mümine ona secde eder. Ancak dünyada gösteriş ve duyurmak için secde edenler geride kalır. Secde etmeye çalışır fakat sırt üstü kapaklanır.” (Buhari rivayet etmiştir)
Allah Azze ve Celle, secdeleri, müminleri münafıklardan ayırıcı vasıf kılmıştır. Bundan dolayı şöyle buyurmakt adır; “O gün baldırdan açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremez ler. Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendileri ni zillet bürür.”(Kalem 42-43) Müminler Rablerine baktıkları zaman derhal secdeye kapanırlar. Münafıklar secdeye çağırılır, secde etmeye güç yetiremez ler. Dünyada iken Allah için secdeyi terk etmelerin in cezası olarak onların önüne engel konulur. Hâlbuki dünyada iken; “onlar, secdeye davet ediliyorl ardı, sapasağlam oldukları halde (secde etmiyorla rdı)”(Kalem 43)
12- Namaz, Müminlerin Yolu, Kurtulmuş Olan Allah Taraftarl arının ve Merhamet Olunmuş Dostlarının Şiarıdır
Kim namaz kılmıyorsa o, hüsrana uğrayanlardan, Allah’ın, Rasulünün ve müminlerin düşmanı olan şeytan taraftarl arındandır. Çünkü Allah’ın dostları ancak namaz kılanlardır. Allah Teala buyuruyor ki; “Mümin erkeklerl e mümin kadınlar da birbirler inin velilerid ir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Rasûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir . Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir ."(Tevbe 71)
İbrahim ve Mücahid (r.a.)'den nakledild iğine göre onlar, Allah Teala'nın; "Sabah akşam Rablerine dua edenlerle birlikte sebat et."(Kehf 28) ayetinin tefsiri hakkında; "Kastedile n beş vakit namazdır." Demişlerdir.
Amr Bin Murre el-Cuhenî r.a.'den; "Birisi Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e gelip dedi ki; "Ey Allah'ın rasulü! Allah'tan başka ilah olmadığına, senin Allah rasulü olduğuna şehadet eder, beş vakit namazı kılar, zekâtı öder ve ramazan orucunu tutarsam ben kimlerden sayılırım?" buyurdu ki; "Sıddîklardan ve şehitlerden sayılırsın." (sahihtir.)
İşte bu namaz kılanlar, kendileri ne korku olmayan ve mahzun da olmayacak olan Allah dostlarıdır! Onlar, Rablerine kavuştuklarında, ayrılıklarına göğün ve yerin ağladığı kimselerd ir. Onlar; "Allah'ın kendileri ne lütuflarda bulunduğu peygamber ler, sıddîklar, şehidler ve salih kişilerle beraberdi r."(Nisa 69) Onlar, bir günde on yedi defa yollarına iletilmey i istemeyi Allah'ın bize farz kıldığı kimselerd ir; "Bize doğru yolu göster. Kendileri ne lütuf ve ikramda bulunduğun kimseleri n yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!"(Fatiha 6-7)[12]
13- Namaz, Yaratılmışların Kulluğu Arasında Ortak Paydır
Nitekim Allah Teala şöyle buyurmakt adır; "Göklerde ve yerde bulunanla rla dizi dizi kuşların Allah'ı tesbih ettikleri ni görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir."(Nur 41) yani; bütün namaz kılan ve tesbih edenler mükellef oldukları kendi dua ve tesbihler ini öğrenmişlerdir. Zemahşerî diyor ki; "Akıl sahipleri nin kavrayama dığı diğer incelikli ilimlerin ilham edildiği gibi, Allah'ın kuşlara dua ve tesbihler ini de ilham etmiş olması uzak ihtimal değildir."
Ayetin zahiri, kuşlar tesbih ettikleri ni ve bizim bilmediğimiz fakat Allah'ın onlara öğrettiği tesbihler le namaz kıldıklarını ifade ediyor. Tıpkı Allah Teala'nın şu kavlindek i gibi; "O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız."(İsra 44)
Cinler de aynı şekilde insanlar gibi namaz kılmakla mükelleftirler. Allah Teala buyuruyor ki; "Cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım."(Zariyat 56) Şeyhulislam İbn Teymiye (rahimehul lah) diyor ki; "Cinler, usul ve füru'dan kendi hasepleri nce sorumludu rlar. Zira onlar had ve hakikat bakımından insanlarl a aynı değillerdir. Had bakımından onlar emrolundu kları ve yasaklandıkları şeyler hususunda insanlarl a eşit olamazlar . Lakin emre, yasağa, helale ve harama mükellef olma bakımından insanlarl a ortaktırlar."[13]
Melekler de namaz kılmaktadırlar. Nitekim Allah Teala onlar hakkında şöyle buyuruyor; "Eğer insanlar büyüklük taslarlar sa (bilsinler ki) Rabbinin yanında bulunan (melekler) hiç usanmadan, gece gündüz O'nu tesbih ederler."(Fussilet 38) Yine onların şöyle dedikleri ni bildiriyo r; "Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz."(Saffat 165)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem ashabına şöyle buyurmuştur; "Siz melekleri n Rableri huzurunda saf bağladığı gibi saf teşkil etmez mi*siniz?" Sonra onların nasıl saf tuttuklarını anlatarak; "Öndeki safları tamamlarl ar ve safta sıkışık dururlar" buyurdu."(Buhari rivayet etmiştir)[14]
Sahih-i Müslim'de geçtiği gibi Allah, bizleri diğer ümmetlere melekler gibi saf tutmamızla üstün kılmıştır.
Hakiym Bin Hizam radıyallahu anh dedi ki; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem sahabeler i arasında iken onlara; "İşittiğimi sizler de işitiyor musunuz?" deyince, "Biz bir şey duymuyoru z" dediler. Buyurdu ki; "Şüphesiz ben semanın çatırdamasını işitmekteyim. Çatırdamasında da haklıdır. Zira onda bir karışlık bir yer bile yoktur ki, üzerinde secde eden veya kıyam halinde olan bir melek bulunmasın."(sahihtir.)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; "Şüphesiz ben sizlerin görmediğini görüyor ve işitmediğinizi işitiyorum. Sema çatırdamaktadır ve bu onun hakkıdır da. Onun üzerinde bir parmaklık bir yer bile yoktur ki, bir melek alnını Allah için secdeye koymuş olmasın."(Sahih)
Miraç hadisinde de şöyle buyurmuştur; "…Benim için Beytul Mamur kaldırıldı, Cebrail'e onu sordum. Dedi ki; "Bu Beytul Mamur'dur. Onda her gün yetmiş bin melek namaz kılar. Oradan çıktıkları zaman bir daha dönemezler."(Buhari rivayet etmiştir.)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Cibril bana geldi imam oldu ve ben de onunla namaz kıldım. Sonra tekrar onunla namaz kıldım, sonra tekrar kıldım, sonra tekrar kıldım ve sonra tekrar onunla namaz kıldım." böyle derken parmaklarıyla beş vakit namazı hesapladı.(Buhari rivayet etmiştir.)
Melekler müminlerle beraber namaz kılmışlardır; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; "Cuma günü geldiği zaman, mescidler in kapılarının hepsi üzerinde melekler bulunur ve ilk gelenleri sırayla yazarlar. İmam (hutbede) oturduğu zaman sayfalarını dürerler ve zikri dinlemeye gelirler."(Buhari rivayet etmiştir)
14- Namaz Konulmuş Şeylerin En Hayırlısıdır
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyuruyor ki; "Namaz, konulmuş şeylerin en hayırlısıdır. Kim onu çoğaltabilirse çoğaltsın."(hadis hasendir.)
Yani; namaz, Allah'ın meşru kıldığı ibadetler in en üstünüdür. Ondan farz kıldığını farzların en üstünü ve nafileler ini de nafileler arasında en faziletli si kılmıştır. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki;
"Amellerin en faziletli si vaktinde kılınan namazdır."(Müslim rivayet etmiştir.)
Yine buyurmuştur ki; "Dosdoğru olunuz! (bunun sevabını) sayamazsınız/hakkından gelemez*siniz. Bilin ki amellerin izin en hayırlısı namazdır. Sürekli abdestli olma halini sadece mü'min korur."(Sahihtir)
Ma'dan Bin Talha el-Ya'merî dedi ki; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in azatlısı Sevban ile karşılaşmıştım. Ona dedim ki; "Bana, yaptığım takdirde Allah'ın beni cennete koyacağı bir amel bildir" veya "Allah'ın en sevdiği ameli söyle" dedim. Sustu. Tekrar sordum. Yine sustu. Üçüncü defa sorduğumda dedi ki; "Ben de bunu Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e sormuştum. Buyurdu ki; "Sana secdeleri artırmanı tavsiye ederim. Zira Allah için yaptığın her secdeden dolayı Allah bir dereceni yükseltir, bir de hatanı siler"(Müslim rivayet etmiştir.)
Ebu Hureyre r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem bir kabre uğradı ve; "Bu kabir kime ait?" diye sordu. "Falanındır" dediler. Bunun üzerine buyurdu ki; "İki rekat namaz bunun için dünyanızın kalan kısmından daha sevimlidi r." Diğer rivayette; "Sizin küçümsediğiniz ve nafile olarak kıldığınız İki hafif rekatlık bir namazın bu kişinin ameline eklenmesi, onun için kalan dünyanızdan daha sevimli olurdu."(Sahihtir)
Sabit Bin Elsem r.a. şöyle derdi; "Namaz yeryüzünde Allah'ın hizmetçisidir. Şayet ondan faziletli bir şey olsaydı, Allah Azze ve Celle şöyle buyurmazdı; "Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler"(Ali İmran 39)
15- Namaz, Allah Azze ve Celle'ye Yakınlaşma Vesilesid ir
Namaz, müminlerin miracı, âlemlerin Rabbine münacat mahalli ve namaz kılan ile Rabbi arasındaki vasıtadır. Ondan muhabbet tesiri ortaya çıkar. Zira sevenin katında, isteğine kavuşmak için sevgili ile yalnız kalmaktan daha güzel bir şey yoktur.
Kudsi hadiste Allah Teala şöyle buyuruyor; "Kulum Bana kendisine farz kıldığım amellerde n daha sevimli bir amelle yaklaşamaz. Kulum nafile amellerle de yaklaşmaya devam ederse Ben onu severim. Onu sevdiğim zaman da onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Ben’den bir şey istediğinde verir, Bana sığındığında korurum."(Buhari rivayet etmiştir.)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, Ka'b Bin Ucre'ye de şöyle buyurmuştur; "Namaz yakınlıktır"(hadis hasendir)
Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur; "Biriniz namaz kılmaya kalktığı zaman önüne tükürmesin. Zira namazda bulunduğu sürece ancak Allah Tebarek ve Teala'ya münacat etmektedi r." (Buhari rivayet etmiştir.)
Abdullah Bin Mesud r.a. dedi ki; "Namazda olan, hükümdarın kapısını çalmaktadır. Hükümdarın kapısını çalana da kapının açılması yakındır."
Yine bir Kudsi hadiste Allah Tebarek ve Teala buyuruyor ki; "Kulum beni zikretmek için dudaklarını hareket ettirdiği sürece ben kulumla beraberim ."(Sahihtir)
Bu beraberli k, Allah'ın Salih dostlarına, yardımı, hıfzı, koruması, Tevfik ve muhabbeti ile destekled iği yakın kullarına özel bir beraberli ktir.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmakt adır; "Gördün mü şu namaz kılarken bir kulu men edeni?"(Alak 9-10) "Hayır! Ona uyma!"(Alak 19) Yani; namazı terk etmeye çağırana uyma!
"Allah'a secde et ve (yalnızca O'na) yaklaş!"(Alak 19) Yani; Allah için namaz kıl ve O'na taat, ibadet ve dua ile yakınlaş. Zira secdeler, namaz kılanın Allah'a en yakın olduğu ve O'nun en sevdiği halidir. Nitekim Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Kulun Rabbine en yakın olduğu hal, secde halidir. O halde secdede duayı artırınız"(Müslim rivayet etmiştir.)
Secdeleri artıran, Allah Teala'ya yakınlığını artırır. Çünkü secde, kulluk ve zilletin son noktası, Allah için izzetin hedefidir . Miktarı ölçülemeyen izzet O'na aittir. Kul izzet sıfatından uzaklaştıkça, Rabbinin cennetine yakınlaşır, azaları da O'nun diyarına yaklaşır. Kim Allah için tevazu gösterirse Allah onu yükseltir. Secdeden öte tevazu yoktur. Şunu söyleyen ne güzel söylemiş;
Boynunu tevazu ile zelil edersen
Bizden de sana saygı, bu yüzdendir
16- Namaz, Ahlakî Okuldur
Allah Teala buyuruyor ki; “Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder. Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir. Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar.”(Mearic 19-22)
Kötü ahlak sahipleri nden namaza devam edenler istisna edilmiştir. Şeyh Ebul Hasen en-Nedvi –Allah ona rahmet eylesin- Namazın ahlak ve mizaca tesirini açıklayarak diyor ki;
“Kelime-i Tevhid’den sonra namazdan başka nefsi, çirkin ahlaktan, kötülüklerden ve ruhsatlar dan faydalanm aktan alıkoymada daha etkili bir şey yoktur. Bunun için Allah Teala şöyle buyuruyor; “Sana vahyedile n Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetler in) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”(Ankebut 45) Bu şekilde namaz, sahibini bir cihetten diğer bir cihete, bir zevkten diğer bir zevke, bir istekten diğer bir isteğe, bir fikirden diğer bir fikre ve düşük işlerden yüce işlere yöneltir.[15] İmanı ona sevdirir ve kalbinde süsler. Küfürden, günahlardan ve isyandan nefret ettirir. İşte namaz böyle gerçekleşirse, tesiri hayata yansır, samimiyet ve kuvveti artırır. Bu yüzdendir ki, Şuayb a.s.’ın kavmi tevhide, fazilete, takvaya, üzerinde bulundukl arı zulüm, pislik ve haksızlığa karşı çıkmaya davet ile karşılaştıklarında, Şuayb a.s.’ın hayatına yönelerek bu değişimin ve farklılığın kaynağını araştırmaya başladılar. Nitekim bu, kendi içlerinden, kendi kavimleri nden, kendi beldeleri nden doğup yetişmişti. Onun kendileri ne karşı olan bu mücadelesinin mahiyeti neydi? Onun hayatında görüp şahit oldukları namazdan daha belirgin bir şey bulamadılar. Namazın güzelliği ve uzunluğuna taaccüp ederek dediler ki; “Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!”(Hud 87)[16]
Şüphesiz namaz, ameli düzelten ahlak okuludur. Nefiste bir zapt edici olarak, düzenliliği sevmek için eğitir. Hayatın meseleler inde ince düzenlemeler yapmaya götürür. Kişi, onunla ağırbaşlılık, yumuşaklık, sakinlik ve vakar hasletler ini öğrenir. Namaz vakitleri ni kaçırmamak, namazın şartları, abdestli bulunmak ve onu bozacak şeylerden kaçınmak etrafında yoğunlaşarak zihnini faydalı şeylerle meşgul eder. Yine Kuran-ı Kerim’in manası, Allah Teala’nın azameti ve namazın anlamını düşünerek uyanık bulunur.
17- Namaz, Rahatlık, Mutluluk ve Gözlerin Nurudur
Nefsin namazda büyük bir rahatlığı, ruhî itminanı ve bu hayatta insanı tehlikeye gönderecek gafletten kurtuluş vardır. Şayet, tabipler, nefsin sıhhatinin namazdan kaynaklan dığını anlasalar dı, hastalarına ilaç yazmazlar dı.[17] Şüphesiz namazda ruhî görevler ve insanlığın yaratıcısının koyduğu sıhhat aşısı vardır. Onun sırlarını ruhi susuzluğu gideren, ilaçların gideremed iği nefsin şevklerini doyurarak huzura götüren Allah’tan başka kimse bilemez. Nitekim insanlık nesli ve selim akıllar, tabipleri n yönlendirme ve tavsiyele rine, sınırlı tecrübelerine ve zandan kaynaklan an tahminler ine boyun eğmişlerdir… “O halde âlemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?”(Saffat 87) “O, her şeye hilkatini (varlık ve özelliğini) veren, sonra da doğru yolu gösterendir”(Taha 50) “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmekted ir ve her şeyden haberdardır.”(Mülk 14)
O Kitab-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor; “De ki: Kuşkusuz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de hidayete erdirir. Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdi r. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.”(Ra’d 27-28) Namaz Allah Azze ve Celle’nin zikri ve O’na kulluk ile doludur. Bunun için göğüslere genişlik verir ve sıkıntıyı giderir. Allah Teala’nın; “Onların söyledikleri şeyler yüzünden senin canının sıkıldığını and olsun biliyoruz . O halde Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerde n ol!”(Hicr 97-98) bu kavlini düşünürse bunun böyle olduğunu anlar.
Şüphesiz kim namazın hakkıyla kılarsa nefsinde hafiflik bulur ve ondan yüz çevirdiği zaman konulmuş bir ağırlık hisseder. Öyle bir sevinç, rahatlık ve ferahlık bulur ki namazdan hiç ayrılmamayı temenni eder. Zira o, gözlerinin nuru, ruhunun nimeti, kalbinin cenneti ve dünyadaki mola yeridir. O dünyada namaza başlayıncaya kadar dar bir hapishane de gibi olmaya devam eder. Namazda ise başka bir şeyde bulamadığı rahatlığı bulur. Sevenler tıpkı imamları ve önderleri olan Allah rasulu sallallah u aleyhi ve sellem gibi; “Namaz kılıyor ve namazımızla rahatlık buluyoruz” derler. Nitekim Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem Bilal r.a.’e şöyle buyurmuştu;
“Ey Bilal! Namaz için ikamet oku da bizi ferahlat”(Sahihtir.) Yine şöyle buyurmuştur;
“Gözümün nuru namazda kılındı”(sahihtir)
Kalpte sevgili olanı anlatmak için onun göz nuru olmasından daha güçlü bir vasıf bulunamaz .[18]
Bunun için öncekilerin namaza olan hasreti, onun uğruna hayatları tehlikede olmasına ve bu (namaza düşkünlükleri) müşrikler tarafından bilinmesi ne rağmen beşeri nefsin sevdiği şeylere karşı namazı tercih ettirmiştir. Müslim, Cabir r.a.'den rivayet ediyor; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem ile beraber Cuheyne kavmine karşı savaştık. Onlar çok şiddetli savaşıyorlardı." Bu hadiste şu ifadeler de geçmektedir; "Müşrikler dediler ki; "Onlara namaz vakti geldiği zaman, namaz onlara çocuklarından bile sevimli gelecekti r."
Namaz, Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in göz nuru olduğu için kıyamını ve teheccüd namazını uzatır, onu bundan ayırmaya güç yetmezdi.
Huzeyfe r.a.'den; "Bir gece Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem ile beraber namaz kıldım. Bakara suresini okuyarak başladı. Kendi kendime "yüz ayet olunca rükuya gider" dedim. Sonra devam etti. Herhalde Bakara suresiyle bu rekati tamamlar dedim. Fakat o okumaya devam etti. "Bundan sonra rükû eder" dedim. Sonra Nisa suresine başladı ve onu okudu. Sonra Âl-i İmran suresine başladı ve onu da okudu. Tane tane okuyordu. Tesbih ayetine gelince tesbih ediyor, istek ayetine gelince istiyor ve sığınma ayeti okuduğu zaman Allah'a sığınıyordu. Sonra rükû etti ve "Subhane Rabbiyel Azim" dedi. Rükûsu da kıyamı gibiydi. Sonra "Semiallah u limen hamideh, Rabbena lekel hamd" dedi. Rükusu gibi uzun müddet kıyamda durdu. Sonra secde etti ve "Subhane rabbiyel a'lâ" dedi. Secdesi de kıyamı gibi uzun idi." (Müslim rivayet etmiştir.)
Nesai'nin metninde şu şekilde geçmektedir; "Korku veya Allah'a ta'zim içeren ayete geldiğinde zikretmed en geçmiyordu." Selefi salihin erleri de bu şekilde O'na uymuşlar, nefisleri namazda kaybolmuş, kalplerin e namaz hükmetmiş ve hatta etraflarından habersiz hale gelmişlerdir;
Abdullah Bin ez-Zubeyr r.a. Abdulmeli k Bin Mervan ordusu tarafından muhasara altına alındığında Ka'benin içinde namaz kılıyordu. Kubeys dağından atılan mancınık darbeleri onu ve kendisine tabi olanları hapsetmişti. Büyük bir taş parçası onun sakalı ile gırtlağı arasından geçmiş, o yerinden kıpırdamadığı gibi, görünüşünden buna bir önem verdiğine dair bir belirti de görülmemişti. Namazını bitirene kadar ne kıraatini kesti ne de rükûsunda değişiklik oldu.
Hatta darbeler durunca o namaz kılarken serçeler, Harem'in en yüksek yerinden bir duvar veya kopmuş bir dal zannedere k onun sırtına konuyor, güven içinde inip kalkıyorlardı.
Bir seferinde de o rükûda iken arkadaşlarından biri Kuran okuyordu. Arkadaşı Bakara, Al-i İmran, Nisa ve Maide surelerin i okuyup kıraatini bitirene kadar, İbn Zübeyr r.a. rükûsundan kalkmamıştı.
Yine ondan rivayet edildiğine göre, bir gün evinde namaz kılıyordu. Çatıdan bir yılan oğlu Haşim'in karnı üzerine düştü. Kadınlar çığlık atıp ev halkı panikledi . Yılanı öldürmek için toplandılar ve öldürdüler. Böylece çocuk kurtuldu. Onlar bütün bunlarla meşgul iken İbn Zübeyr r.a. namaza devam etmiş, dönüp bakmamıştı bile. Namazını bitirince ye kadar olanlarda n haberi dahi olmamıştı.
Ebu Müslim el-Havlanî rahimehul lah, ibadette çok gayretli idi. Şöyle derdi; "Muhammed sallallah u aleyhi ve sellem'in ashabının bunu bizim dışımızda kendileri ne ayırdıklarını mı zannediyo rsunuz? Hayır! Vallahi onlar buna öyle izdiham yaparlardı ki peşlerinden birileri kovalıyor zannederl erdi."
Adiy Bin Hatim r.a. dedi ki; "Namaz vakti geldiğinde mutlaka ben onu iştiyakla beklemişimdir." Nasıl böyle olmasın ki! Nitekim Sadıkul Masduk Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Allah'ın gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmadığı günde yedi kişi Allah'ın gölgesinde olur." Bu hadiste sayılan yedi kişiden birisi de "Mescidden çıktığında tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kişidir."(Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in bu hadiste "kalbi mescide bağlı olan kişi" ile kastettiği; bütün namaz vakitleri nde namazını ancak mescitte kılan, ondan çıktığında ona dönüp tekrar namaz kılmak için diğer namaz vaktini bekleyen, bedeni dışarıda olsa da kalbiyle mescitte kalmaya devam eden kimsedir. O kimse, ancak suda yaşayabilen balık gibidir. Sudan çıkacak olsa, suya muhtaç olmaya devam eder. Hasretle ona dönmek için kaçar. İşte bu anlamda namaz bir göz nuru ve bir ferahlıktır.
Bunun içindir ki onlardan biri, ölümden sonra namazlarının kesintiye uğramış olmasına üzüldükleri gibi başka kaybettik leri hiçbir şeye üzülmezlerdi.
Ebud Derda r.a. dedi ki; "Şu üç şey olmasaydı, bir gün bile yaşamayı istemezdi m; sıcaklarda (oruç tutarak) susuz kalmak, gecenin ortasında yapılan secdeler, hurmanın iyisini seçer gibi sözlerin en güzelini seçen toplulukl a oturmak."
Amir Bin Abdikays ölüm hazırlığındayken ağlamaya başladı. Ona; "Neden ağlıyorsun?" denilince dedi ki; "Ölüm endişesinden veya dünya hırsından ağlamıyorum. Sıcaklarda (oruç tutarak) susuzlukt an ve kış gecelerin de namazdan ayrılacağıma üzüldüğümden ağlıyorum."
Ebu Reca r.a. dedi ki; "Dünya işlerinden olarak özleyeceğim tek şey, yüzümü her gün beş kere Aziz ve Celil olan Rabbim için toprağa bulamaktır."
Hatta Sabit r.a. şöyle dua etmiştir; "Allah'ım! Eğer bir kimseye kabrinde namaz kılmak için izin vermişsen bana da nasib et!"
Bazıları da bu nimetler ve Allah'ın zikriyle namazdaki göz aydınlığını ifade etmek için şöyle demişlerdir; "Şayet sultanlar ve ileri gelenler bizde olanı bilselerd i, kılıçlarla bize vururlardı." Diğer biri de şöyle dedi; "Muhakkak ki bana öyle vakitler gelir de şöyle derim; cennet ehli bunun gibi bir durumdays a şüphesiz onlar hoş bir yaşantı içerisindeler demektir."
Bir başkası da şöyle demiştir; "Dünya ehlinin miskinler i, dünyadan ayrılırken hayatın lezzetini ve ondaki en hoş şeyi tatmadan ayrılırlar." Yine bir diğeri de şöyle der; "Dünyada bir cennet vardır ki, ona girmeyen ahiret cennetine giremez"
Allah Teala güzel hayatı Allah'a iman eden ve Salih amel işleyenler için kılmıştır. Namaz ise Salih amellerin başıdır. Allah Teala buyuruyor ki; "Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz."(Nahl 97) İman ve Salih amel ehli, dünyada güzel hayatın bir parçasını yaşamakta olup daha güzeline kıyamet gününde kavuşacaklar, böylece iki cihanda en güzel hayatları yaşayacaklardır.
18- Namaz Bir Nur, Bir Burhan ve Bir Aydınlıktır.
Namaz, sapkınlık ve batılın karanlığını gideren bir nurdur. O sahibinin yüzünü dünyada aydınlatır, ona hislerin şahit olduğu gibi bir güzellik ve baha giydirir. Kalbini nurlandırır. Zira ondan marifet nurları parlamakt adır. Ebud Derda r.a.'ın dediği gibi kabrindek i karanlığı nurlandırır. O demiştir ki; "Kabirdeki karanlık için karanlık gecede iki rekat namaz kılınız." Aynı şekilde namaz kılanın yüzü kıyamet gününde de parlar. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem; "Namaz nurdur" buyurmuştur.(Müslim)
Yine; "Namaz burhandır." Buyurmuştur.(Sahih) Yani, sahibinin imanını ispatlaya n delil demektir.
Namaz yüzü aydınlatır ve parlatır. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur; "Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberin de bulunanla r da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametl idirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir."(Fetih 29)
Allah Azze ve Celle'nin; "Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir." Kavli hakkında şöyle denilmiştir; namaz yüzlerini güzelleştirmiştir. İbn Abbas r.a.; "güzel görünüş demektir" dedi. Mansur, Mücahid r.a.'ın bu ayet hakkında "Huşu kastedili yor" dediğini nakletmiştir. Dedim ki; "Yüzünde bu izin görüldüğü kimseler hakkında ne dersin?" Bunun üzerine şöyle dedi; "O bazen kalbi Firavun'un kalbinden daha katı olan kimselerd e de görülür"
İşte bu alamet namaz kılanların yüzlerinde beliren aydınlık, parlama, temizlik ve berraklıktır. İbadetin solgunluğunun latif bir aydınlığı vardır. O ancak kalpteki huşu'nun ve nefisteki sükûnetin yüze taşan eseridir. Nasıl ki tevazu ve âlicenaplık, kendini beğenmişliği, kibir ve atılganlığı gizliyors a, berraklık, temizlik ve aydınlık da onun gibi belirginl eşir. Hafif bir solgunluk, müminin yüzündeki aydınlığı ve güzelliği artırır.
Böylece namaz kılan kişide huşunun, korku ve ümidin, hamd ve tesbihin neticeler i ortaya çıkar. Tıpkı ahirete gidip insanlara orada gördüklerini anlatan veya önceki insanlar arasından sıçrayıp aramıza gelen, asrımızda yaşayan bir kimse gibi olur.
Büreyde r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Karanlıklarda mescidler e yürüyenleri, kıyamet gününde tam bir nur ile müjdeleyin!"(sahihtir)
Ebu Hureyre r.a.'den; Rasululla h sallalahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Şüphesiz Allah karanlıkta mescide gelenleri kıyamet gününde parlak bir nur ile aydınlatacaktır."(Hasendir.)
Abdullah Bin Amr radıyallahu anhuma'dan; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem bir gün namazı anlatarak şöyle buyurdu; "Kim onlara devam ederek muhafaza ederse onun için kıyamet gününde bir nur, bir burhan ve bir kurtuluş olur. Kim de onu muhafaza etmezse, onun için bir nur, bir burhan ve bir kurtuluş olmaz. Ve o kıyamet gününde Karun, Haman, Firavun ve Ubey Bin Halef ile beraber olur."(sahihtir)
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem; "Kıyamet gününde ümmetimden her bir kimseyi tanırım" buyurunca; "O kadar kalabalık içinde nasıl tanırsın ey Allah'ın Rasulü?" dediler. Buyurdu ki; "Ne dersiniz? Bir adamın alnı ak ve ayakları sekili bir atı olsa, yağız ve doru at sürüsü içinde kendi atını tanımaz mı?” Sahâbe: "Evet, tanır, ey Allah’ın Resûlü" dediler. Buyurdu ki; “İşte onlar da secdelerd en dolayı yüzleri nurlu, abdestten dolayı el ve ayakları parlak olarak gelecekle r."(Sahih)
19- Namaz Hidayet Sünnetlerindendir
İbn Mesud r.a. demiştir ki; “Şüphesiz Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem bize hidayet sünnetlerini öğretti. Muhakkak ki ezan okunan mescidler de namazı kılmak da hidayet sünnetlerindendir.”(Müslim rivayet etmiştir.)
Yine İbn Mesud radıyallahu anh dedi ki; “Kim yarın Allah ile Müslüman olarak karşılaşmaktan mutluluk duyarsa ezan okunduğunda şu beş vakit namaza devam etsin. Zira o hidayet sünnetlerindendir.[19] Şüphesiz Allah peygamber iniz için hidayet sünnetleri koymuştur. Ömrüme yemin olsun ki, hepiniz namazı evleriniz de kılsanız, peygamber inizin sünnetini terk etmiş olursunuz . Peygamber inizin sünnetini terk ettiğiniz zaman da mutlaka saparsınız. Biz cemaatle namazdan geri kalanları, ancak nifağı bilinen münafıklardan görürdük. Ben birinin safa girinceye kadar iki kişi arasında meyledip durduğunu gördüm.”(sahihtir.)
20- Namaz Rabbani Ayrıcalıktır
Namaz, diğer farzlarda n sayılamayacak kadar çok özellikleriyle ayrılır. Nitekim Allah Azze ve Celle ona bizzat cevap vererek, namazın şanının büyütmüş ve kadrini yüceltmiştir. Mustafa sallallah u aleyhi ve sellem Mirac gecesinde arada bir vasıta olmaksızın onu Allah’tan almıştır. Bu, Allah Azze ve Celle’nin, peygamber i ve Halil sallallah u aleyhi ve sellem’e büyük buluşma gecesinde hediye ettiği rabbani bir ayrıcalıktır. İşte bu, Rabbi Azze ve Celle’ye sadık kulluğunun bir mükâfatıdır. Onu kimse geçememiş ve kimse de ona yetişemeyecektir.
21- Namaz, Allah Azze ve Celle’nin Nimetleri ne Şükretmektir
Akıl sahipleri, nimet verene şükredilmesi gerektiği hususunda ihtilaf etmezler. Allah Subhanehu ve Teala, şükrü, daha fazla vermek için bir sebep kılmıştır. Şükür, mevcut olan nimeti bağlar, elde olmayanı da elde etmeyi sağlar. Düzgün nefisler, Fazl sahibinin fazlını itiraf ve ona şükretme mizacına sahiptir. Bu şükür arttıkça nimetler de artar ve çeşitlenir. Bizleri yoktan var edip açık ve gizli nimetleri ne boyayan Allah’tan daha büyük nimet verici yoktur; “Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.”(Nahl 78)
Bizi akıl ve düzgün fıtrat ile keremlend irmiş, İslam ile aziz kılmış, imana hidayet etmiş ve bizleri bağış ve ihsanları ile doldurmuştur. “Allah’ın nimetleri ni saymaya kalksanız sayamazsınız”(Nahl 18)
Allah’ın üzerimizdeki sayılamaz nimetleri, bize kesintisi z bağışlar tahsis etmesi, üzerimize bağışlarını saçması, dinmeyen yağmurlar gibi bol nimetleri ni yağdırması söz konusu olunca, şüphesiz Allah Teala’nın üzerimizdeki hakkı, ona melekleri n yaptığı gibi kesintisi z ibadette bulunmamızı gerektiri r. “Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah'ı) tesbih ederler.”(Enbiya 20)
Lakin yeryüzünde halifelik vazifeler i bizleri sürekli rüku ve secdede bulunmakt an, kesintisi z tesbih ve usanmaksızın zikirden alıkoymaktadır. Namaz ise bu kainatta bize has, bizi hedef alan durumumuz a uygun olarak, Allah’ın üzerimizdeki nimetleri ne şükrünü bir parça olsun gerçekleştirebilmemiz için emredilmiştir. Allah Teala buyuruyor ki;
“O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Ancak O'na döndürüleceksiniz.” (Ankebut 17)
“Allah'ın nimetine şükredin, eğer gerçekten O'na ibadet edeceksen iz.”(Nahl 114)
“Ey Davud ailesi! Şükredin.”(Sebe 13)
Namaz amellerin en faziletli si olup, Allah’ın nimetleri ne şükrü en güzel ifade edenidir. Allah Tebarek ve Teala, halîl’i Muhammed aleyhis salatu ves-selam’ı “Sana kevseri verdik” buyurarak müjdeleyince – ki o büyük bir iyilik olan cennettek i Kevser nehridir. – Allah Subhanehu ona bu nimet için nasıl şükredeceğini şöyle bildirmiştir; “Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve ellerini göğsüne bağla”(Kevser suresi)
Allah Teala ona Mekke’nin fethi gibi büyük bir fetih ile nimetlend irince, bu büyük nimetin şükrünü yerine getirmek için Ümmü Hani Binti Ebi Talib’in evine girerek gusletti ve Allah Teala’ya şükür olarak sekiz rekât fetih namazı kıldı.(Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)
El-Mugira bin Şu’be r.a.’den; Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Ona; “Allah seni geçmiş ve gelecek günahlardan korumuştur” denilince buyurdu ki; “Şükreden bir kul olmayayım mı?”
Atâ dedi ki; “Ubeyd Bin Umeyr ile birlikte Aişe r.a.’nın yanına girdim. Ubeyd Bin Umeyr dedi ki; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’de gördüğün ve en çok hoşuna giden bir şeyi bize haber ver” bunun üzerine ağladı ve dedi ki; “Bana ayırdığı gecelerde n birinde kalktı ve; “Rabbime ibadet etmem için bana müsaade eder misin?” dedi. Ben de; “Vallahi ben senin yakınlığını ve seni mutlu eden şeyi severim” dedim. Kalktı ve abdest aldı. Sonra namaz kıldı. Odası ıslanana kadar ağlamaya devam etti. Sonra tekrar ağlamaya başladı ve yer ıslanana kadar ağladı. Ardından Bilal r.a. namaz için ezan okumaya geldi. Onun ağladığını görünce dedi ki;
“Ey Allah’ın Rasulü! Allah seni geçmiş ve gelecek günahlardan koruduğu halde ağlıyor musun?” O da buyurdu ki; “Şükreden bir kul olmayayım mı? Bana bu gece bir ayet indi ki onu okuyup da onun hakkında düşünmeyene yazıklar olsun; “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında… deliller vardır”(Bakara 164) (Müslim’in şartına göre isnadı kuvvetlid ir)
Ebu Zerr radıyallahu anh’den; peygamber sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Her birinizin her organı için bir sadaka vermesi gerekir. Her tesbih (subhanall ah demek) bir sadakadır, her tahmid (elhamduli llah demek) bir sadakadır, her tehlil (la ilahe illallah demek) bir sadakadır, her tekbir (Allahu ekber demek) bir sadakadır, iyiliği emretmek bir sadakadır, kötülükten alıkoymak bir sadakadır, iki rekat kuşluk namazı kılmak bunu karşılar”(Müslim ve başkaları rivayet etmiştir.)
Ebu Bureyde radıyallahu anh’den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’i şöyle derken işittim; “İnsanda üç yüz altmış eklem vardır. Her eklem için bir sadaka gerekir.” Dediler ki; “Buna kimin gücü yeter ey Allah’ın Rasulü?” buyurdu ki; “mescitte balgamı gömmek ve yoldan bir şeyi kaldırmak, buna da gücü yetmezse iki rekat kuşluk namazı kılmak bunu karşılar.”(sahihtir.)
Ey dünya meşguliyeti yüzünden namazı zayi edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetleri ne, sağlık, afiyet, rızk ve mala aldanmayın! Allah’ın üzerinizdeki nimetleri nin kıymetini bilin ve O’na hakkıyla şükredin. “Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye lâyıktır.”(Lukman 12) Allah’ın nimetleri ni ona itaat ve onun razı olduğu işlerde değerlendirin; “Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!”(Bakara 152)
Seleften birisi şöyle demiştir; “Kim kendisini n yaratılışını tefekkür ederse bilir ki eklemleri ancak ibadet için gevşer” isyan ve nankörlüğe kuvvet bulamaz.
O’nun rızkına kavuştun ve kuvvetlen din
Ona itaat ile bir nebze şükretmiş olursun
Onun nimetleri ne şükretmiyorsun lakin,
Onun rızkıyla güçlenip Ona isyan ediyorsun
22- Namaz, Kâfirleri Kızdırır ve Din Düşmanlarının Burnunu Sürter
Allah Azze ve Celle’ye, dostları tarafından düşmanlarının burnunun sürtülmesi ve onların öfkelenmesi gibi sevimli bir şey yoktur. Bu yüzden şöyle buyurmakt adır; “Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok güzel yer ve bolluk (imkân) bulur.”(Nisa 100)
“İşte onların Allah yolunda bir susuzluğa, bir yorgunluğa ve bir açlığa duçar olmaları, kâfirleri öfkelendirecek bir yere (ayak) basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmala rı, ancak bunların karşılığında kendileri ne salih bir amel yazılması içindir. Çünkü Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez.”(Tevbe 120)
Allah Teala, halili Muhammed sallallah u aleyhi ve selemi ve sahabeler ini şöyle vasfediyo r; “Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlen direrek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicileri n de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlen dirmekle kâfirleri öfkelendirir.”(Fetih 29) Kâfirlerin öfkelendirilmesi, Rab Azze ve Celle’nin sevdiği ve istenen bir gayedir. Bunu gerçekleştirmek kulluğun kemalinde ndir.
Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, namazda yanılan kimsenin iki secde ile sehiv secdesi yapmasını meşru kılmıştır. Müslim ve başkalarının rivayetin de şöyle buyurmuştur; “Şayet namazı tam ise bu secdeler şeytanın burnunu sürter” diğer rivayette; “Şeytan için burun sürtme olur” buyrulmuştur. Böylece bu secdeleri “iki burun sürtücü” olarak isimlendi rmiştir. Kim Allah için ibadet ederek O’nun düşmanının burnunu sürterse, kulun Rabbine olan sevgisi, ona yakınlığı ve düşmanlarına olan düşmanlığı miktarınca bereketli bir hisseyle sıddıklığa tutunmuş olur. Bu burun sürttürmeden nasibini alır. Düşmanın burnunu sürtmek için (savaşta) iki saf arasında gururlanm ak ve büyüklenmek, kendisini Allah’tan başka kimsenin görmediği yerde gizli sadaka verirken gururlanm ak övülür. Çünkü bunları kişi sevdiği şeylerden, canından ve malından Allah Azze ve Celle için feda ettiğinden Allah düşmanlarını, şeytanı hor kılar.
Bu insanlard an çok az kimsenin bildiği bir kulluk kapısıdır. Bunu bir tadan, geçmiş günlerde kaçırdıklarına ağlar.”[20]
Namaz kılan, şeytana baktığı zaman, namazı kılarak ve onun hudutlarını koruyarak onun öfkesini artırdığı gibi, onun burnunu böyle sürtmesi diğer bir ibadet olur.
Şüphesiz şeytan, insanları namazdan engelleme k için çok hırslıdır. Allah Teala buyuruyor ki; "Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?"(Maide 91) Şeytan, kulu rabbinin önünde secde ederken görünce öfkelenir ve haset ederek ona düşmanlığını ilan eder:
Ebu Hureyre r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Âdemoğlu secde ayeti okuyup secde ettiğinde şeytan ağlayarak uzaklaşır ve der ki; "Bana yazıklar olsun! Âdemoğlu secde ile emrolundu ve secde etti. Ona cennet vardır. Ben ise secde ile emrolundu m fakat yüz çevirdim. Bana da cehennem var!"(Müslim rivayet etmiştir.)
Şeytan insanları namazdan alıkoyamayınca bu sefer namazı bozmaya veya sevabını azaltmaya çalışır. Sahabeden biri Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e gelmiş ve ona şöyle demişti; "Şeytan namazla benim arama girdi ve kıraatimi şaşırttı." Bunun üzerine Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurdu; "İşte o, "Hınzeb" denilen şeytandır. Onu hissettiğin zaman ondan Allah'a sığın ve sol tarafına üç defa tükür." Sahabe dedi ki; "Ben de öyle yaptım ve Allah onu benden uzaklaştırdı."(Müslim rivayet etmiştir.)
Kul, namazına başlayınca şeytan ona vesvese vermek için yönelerek onu Allah'a itaatten alıkoyar, dünya işlerini ona hatırlatır. Nitekim Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Şüphesiz şeytan, ezanı işitince yellenere k ezan sesini duyamayac ağı yere kadar kaçar. Ezan bittiğinde döner ve vesvese vermeye devam eder. İkameti işitince onu duyamayac ağı yere kadar uzaklaşır. İkamet bittiğinde tekrar döner ve vesvese verir."(Müslim rivayet etmiştir.)
Buhari ve Müslim'in rivayet ettiği diğer metinde şu şekilde geçer; "Ezan ve ikamet bitince gelir ve kişi ile nefsi arasına girerek; "şunu hatırla, şunu da hatırla" der. Aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesvese verdiğinden (buna kapılan) kişi kaç rekât kıldığını bilemeyec ek hale gelir."
Şeytan, kulu yalnız başına takıntıları ve üfürmeleriyle alıkoymaktan aciz kalırsa, ona orduları ile belirerek türlü desiseler le askerleri ni musallat eder. Namaz kılmaya özen gösterdikçe, şeytan da alçak kışkırtmalarına özen gösterir. "Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar"(Maide 58) bazen onunla eğlenirler, bazen alay ederler ve bazen de onun hakkında birbirler ine işaret ederler. "İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar." (Mücadele 19)
Şüphesiz namazları kılmak ve onu ilan etmek, toplumu Allah'ın boyasıyla boyamaktır ve İslam'ın şiarlarını izhar etmektir. Müslümanların İslam ile övüncü cisimleşir, insanların Rablerine dönmelerinden tedirgin olan din düşmanları, onların dinlerini n şiarlarını meydana çıkarmalarına öfkelenir.
Aişe radıyallahu anha'dan; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Yahudiler sizin selamınıza ve (namazda Fatihadan sonra) âmin demenize haset ettikleri gibi başka bir şeye haset etmezler."(sahih)
Amin demeleri dışında, ezanın ilanı, mescidler in imar edilmesi, sık saf tutarak namaz kılanlar, rüku edenler, secde edenler, huşu sahipleri nasıl haset ettirmesi n onları!?
Fransız filozofu Renan diyor ki; "Beni oraya çeken sarsıcı bir meyil olmadan bir mescide hiç girmedim. Diğer bir ifadeyle; "Her mescide girdiğimde mutlaka Müslüman olmadığımdan dolayı bana bir üzüntü isabet etmiştir."
23- Namaz, İnsanlık İçin Hürriyettir
Bu zamanda çok çınlayan, nefse hoş gelen bir kelime olan “hürriyet” hakkında çok konuşulmaktadır. Hürriyeti hâkim kılmak uğruna pek çok nizamlar ve heyetler değiştiriliyor, her biri kendi anlayışına göre bir hürriyet tarifi yapıyor. İnsan, bizatihi fakir olup, fıtratında bizatihi zengin olan yaratanına boyun eğme, zillet ve O’na kulluk etme vardır.
Fakirlik benim ayrılmaz vasfımdır
Tıpkı O’nun ayrılmaz zenginlik vasfı gibi
O halde kişi, Mevla’sına kendini muhtaç bilmedikçe, nefsini O’nun azarlamasına hazırlamadıkça ve ondan başkasına kulluktan kendini engelleme dikçe hali düzgün olmaz ve kalbi huzur bulmaz. İşte bu kulluk en yüce hürriyet mertebesi dir. Çünkü kul, yalnız Mevla’sına boyun eğerse, bütün sultanlar dan hür olur, kalbi onlara yönelmez ve başını ancak göklerin ve yerin yaratıcısı için eğer.
Kulluk, insan için kaçınılmazdır. Eğer onu olması gereken yere koyarsa, onu Allah’tan başka ortak koşulanlara ve şeytanlara kulluk ile kirletmez se, Müslüman, İslam’ı ile hevanın ve şehvetin hükmü altına girmekten hürriyete kavuşur. Ona hükmeden tek sultan, haniflik dininin sultanıdır; “Rabbinin makamından korkan ve nefsini hevadan alıkoyana gelince; onun varacağı yer şüphesiz cennettir .”(Naziat 41-42) öyleyse bu, kulluk suretinde ki hürriyettir. İnsanlık için bu kulluğu gerçekleştirmedikçe gerçek hürriyet mümkün değildir.
İslam dışındaki hürriyet, anlamı olmayan, boşa çile çekmektir. Hatta o, hürriyet gibi görünse de, zillet içinde köleliktir. Zira tağutlara, Aziz ve Celil olan yaratıcının koyduğu hükümlerden uzak, nefisleri n hevasına göre düzenlenmiş kanunlara boyun eğmek, Allah'tan başkalarına kulluktur . Yani kölelik!
Yaratılış sebebi olan kulluktan kaçarlar
Böylece Küfür ve şeytana köle olurlar
Faziletli Şeyh Dr. Ömer Süleyman el-Aşkar diyor ki; "Şüphesiz İslam'da Allah'a kulluk kavramı, yani en yüksek mertebede hürriyet, Allah'a kulluk sadık olursa, yaratılanların hükmü altında olmaktan ve onlara kulluktan özgürlük demektir. Müslüman varlıklara baktığında Allah'ın onları bizim için yaratıp bize boyun eğdirdiğini görür; "O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir"(Casiye 13)
Durum böyle devam ettikçe Müslüman, mahlûkata boyun eğmeyecek, onu maksat edinmeyec ektir. Zira onun önemi yoktur. Yaratınlar, kendisini n faydalanm ası ve ıslah olması içindir.
Müslüman, kendisi gibi bir insana kulluk etmek istemez. Bütün insanlar Allah'ın kullarıdır. İnsanoğullarından asi tabiatlı birileri taşkınlık ederse, Müslüman onun karşısında durur ve hak sözü söyler, onlara yaratılış sebebini, sonunda varması kaçınılmaz olan yeri, zayıflıklarını ve acizlikle rini hatırlatır, onları uyarıp döndürmeye çalışır. İnsan, Allah'a kulluk ile, kendisine tapınılan putların en kötüsü olan heva (arzu ve tutkular)dan kurtulur. "Hevasını (kötü duygularını) ilah edineni gördün mü?"(Furkan 43) Heva, kendisine tapınılan bir ilah edinilere k nefis sahibini hükmü altına alır. Böylece kişi, yalnızca hevası ile hareket eder, sadece hevasının istekleri ni gerçekleştirmek için çalışır. İslam ise, nefsin haramlara ve günahlara çağıran arzularına boyun eğmeyi, bunlara kulluk olarak nitelendi rir. Nefsin çağırdığı haramlara –nefis onları sevse de- karşı durmaya gelince, işte bu İslam'da gerçek hürriyet olarak ifadesini bulur. Zira bir bakıma arzuladığı şeylerin bazısını terk ederek hürriyetini sınırlasa da, diğer açıdan tutkuların hükümranlığından kurtuluştur.
Allah'tan ve O'nun yolundan uzaklaşarak hürriyeti gerçekleştirebileceklerini zannedenl er hata ediyorlar . İnsan için, hatta bütün mahlukat için ya kulluk yada yüz çevirme vardır. Ancak o, kendi isteğiyle Allah'a boyun eğmekten kaçınarak kendisi gibi fayda ve zarar vermeye gücü olmayan bir mahlûka boyun eğmek zorunda kalacaktır. Hatta ondan daha düşük olan bir şeye boyun eğmiştir. Böylece, kulluktan çıkıp hürriyete kavuşmamış, kulluğu başka bir kulluk ile değişmiş olur. Allah'a kulluktan çıkıp ya bir puta, ya bir insana, ya güneşe veya aya, yani tağuta kulluğa girer. Allah bütün bu durumda olanları şöyle kötülüyor; "Allah'ın lânetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler."(Maide 60) Onlar, Allah'ın kulları iken tağutlara kulluk ederek yalanlama larının cezası olarak bu belaya uğradılar.
Bu günlerde hürriyet kelimesi yankılanıyor, Fransız ihtilali ile bunun ilan edilmeye başladığı iddia ediliyor. Birleşmiş Milletler Komisyonu da bunu hürriyetin başlangıcı kabul etmiştir. Fakat durum böyle değildir. Onlar, insanları nizam, kanunlar ve bazı gruplara kulluktan, diğer bir nizama, diğer bazı kanunlara ve diğer gruplara kulluğa çıkardılar. Sonuçta kendileri ni hür zannetsel er de yine köleler olarak kaldılar. Onlar, yalnızca Allah'a kulluk etmedikçe, İnsanların tahakkümünden hürriyete kavuşamayacak ve köleliğin karanlığından kurtulama yacaklard ır. Bu şekilde diğer hükmedicilerden hürriyete kavuştuklarında, bedenleri içinde çınlayan nefsin hevalarının hükmü altına girmekten de kurtulaca klardır."
Sonra onun gerçek insan hürriyeti konusunda doğunun çileden çıkaran düzenine ve batının bıktıran nizamına olan üstünlüğünü haber vererek şöyle diyor; "İnsanları karanlıklar yığınından daha beter karanlıklara, bir kulluktan diğer bir kulluğa çıkardılar. Allah'tan başkasına kulluktan, İslam'dan başka bir kurtarıcı olmayacak tır. Müslümanların elçisi, Pers komutanı kendisine yöneldiği zaman doğru söylemiş ve ne iyi etmiştir; "Allah bizleri, kulları kullara kulluktan Allah'a kulluğa, dinlerin zulmünden İslam'ın adaletine ve dünyanın darlığından dünya ve ahiretin genişliğine çıkaralım diye göndermiştir." Din olarak İslam'a, hüküm olarak onun hükmüne razı olmayan herkes, cahiliyen in döküntülerine batmıştır; "Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?"(Maide 50) Mabutlarının Allah olmasından kaçınanlar, daha düşük olan mahlûklara kulluk ederek kendileri ne ihanet etmektedi rler. İslam, en büyük düşüncesi ve gayesi olarak dinar(altın), dirhem(gümüş), giyecek ve yiyecek olarak belirleme yi, nefsin hükmü altına girdiği birer kulluk olarak ifade eder. Buhari, Ebu Hureyre r.a.'den rivayet ediyor; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Dinarın kulu yok olsun! Dirhemin kulu yok olsun! Midesinin kulu yok olsun! Yıkılsın baş aşağı olsun! Bir şerre uğrarsa kurtulmasın ki o, kendisine verildiği zaman razı olur, verilmezs e kızar ve gazaplanır."
Gerçek hürriyete gelince o, namazın fiilleri ve sözlerinde ortaya çıkar. Nitekim bu konuda yeterli açıklamayı Şeyh Allame Ebul Hasen en-Nedvî "Dört Rükün" adlı eserinde yapmıştır. Özetle şöyle diyor;
"Namazın başlangıcı, me'sur, mütevatir bir kelime olan tekbir ile meşru kılınmıştır. O da beliğ, açık, her yer ve zamanda fert ve toplum için anlaşılabilir bir cümle olan "Allah en büyüktür" sözünü söylemektir. Bu, güçlü yankı yapan, önünde zorbaları boyun eğdiren, putları deviren, taşkınları ve tağutları zora sokan bir cümledir. – keşke namaz kılan onu iman ve akide ile bilinçli olarak söylese, keşke onunla övünen ve hakikatin e ulaşmayı isteyen iddia sahipleri onu bir anlasa. – Şüphesiz kendisine tapınılan putlar, ilah edinilen şahıslar, mukaddes sayılan şeyler, boyun eğilen güçler ve mutlak bir taassupla itaat edilen reisler arasında müşterek olan azamet ve Kibriya, muvaffak kılma, yükseltme ve yücelik gibi değerler, bu veciz ve mu'ciz cümle ile Allah'ın şu kavlinde emrediliy or; "Sadece Rabbini büyük tanı."(Müddesir 3)