Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Niçin Namaz Kılıyoruz

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
1- Namaz, Şehadet Kelimeler inden Sonra İslam'ın En Büyük Rüknüdür
Allah Teala müşrikler hakkında buyuruyor ki; "Eğer tevbe eder[1], namazı kılar ve zekatı verirlers e, onlar sizin din kardeşlerinizdir."(Tevbe 11)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de buyuruyor ki; "İslam, şu beş şey üzerine kurulmuştur; Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah rasulü olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekatı vermek, beyti (Kabeyi) haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak."[2]

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem Muaz radıyallahu anh'ı Yemen'e gönderirken buyurdu ki; "Şüphesiz sen ehli kitap bir kavme gidiyorsu n. Onları davet edeceğin ilk şey, Allah Azze ve Celle'ye kulluk olsun. Bunu öğrendiklerinde onlara Allah'ın kendileri ne bir gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir."[3]

Yine Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; "İnsanlarla Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah rasulü olduğuna şahitlik edinceye, namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundu m. Bunu yaptıkları zaman İslam hakkı olarak canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Hesapları ise Allah'a aittir."[4]

Ebu Said radıyallahu anh'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem ganimetle ri paylaştırırken birisi; "Ey Allah'ın Rasulü! Allah'tan kork!" dedi. Bunun üzerine buyurdu ki; "Sana yazıklar olsun! Allah'tan korkmak için yeryüzü üzerinde benden daha layığı var mı?!" Halid Bin Velid radıyallahu anh; "Şunun boynunu vurayım mı ey Allah'ın Rasulü?" dedi. Buyurdu ki; "Hayır, belki de o namaz kılıyor."[5]

2- Namaz Dinin En Önemli Emridir

Muhakkak ki namaz, tevhidden sonra dinin üzerine bina edildiği şeylerin en önemlisidir. Onun dindeki yeri, bedendeki başın misali gibidir. Başsız bir vücutta hayat olamayacağı gibi, namazı olmayanın da dini olmaz. Müminlerin emiri Ömer Bin el-Hattab radıyallahu anh her tarafa şöyle yazıp göndermişti; "Bana göre işlerinizin en önemlisi namazdır. Kim onu korursa dinini korumuş olur. Kim onu kaybeders e, her şeyini kaybetmiştir. Namazı terk edenin İslam'dan nasibi yoktur."

Namaz, dinin diğer rükünlerine yardımcıdır. Zira kula rabbin yüceliğini, kulluğun zilletini, sevap ve cezaya eriştiren işleri hatırlatarak, itaat için boyun eğmesini kolaylaştırır. Bunun için Allah Teala buyurur ki; "Sabır ve namazla yardım isteyiniz"

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; "İşin başı İslam'dır. Onun direkleri namaz, zirvesi Allah yolunda cihaddır."(sahihtir.)

Namaz, çadırı ayakta tutan direk gibi, dini ayakta tutan direğidir. Bin tane kazığı çakılmış bir çadır, ortasında direk olmadan ayakta durur mu hiç?

Misver Bin Mahrame r.a. diyor ki; "Ömer Bin el-Hattab r.a.'ın yanına girdiğimde örtünmüş halde yatıyordu. "Onun halini nasıl buluyorsu nuz?" dedim. "Gördüğün gibi" dediler. "O'nu namaz için uyandırın. Zira sizler ona namazdan daha korkunç gelen bir şeyle uyandıramazsınız" dedim. "Namaz! Ey müminlerin emiri" dediler. Bunun üzerine; "Tamam o zaman! Namazı terk edenin İslam'dan nasibi yoktur." Dedi ve yarasından kan damladığı halde namazı kıldı." (sahihtir.)

3- Namaz, Farzların ve Rükünlerin Bağıdır

Şüphesiz namaz, Kur'an-ı Kerim'de en çok zikredile n ibadettir; bazen şu ayette olduğu gibi zikir ile beraber teşvik edilir; "Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerin de namaz kıl."(Hud 114) Şu ayette olduğu gibi bazen de sabırla birlikte anılır; "Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin."(Bakara 153)

Şu ayetteki gibi bazen zekât ile birlikte anılır; "Namazı kılınız, zekâtı veriniz."(Bakara 43, 110, Nisa 77)

Şu ayette olduğu gibi bazen de cihad ile birlikte anılır; "Ey iman edenler! Rükû edin; secdeye kapanın; Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz. Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin."(Hac 77-78)

Aişe radıyallahu anha'dan; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Şu üç şeye yemin ederim; İslam'da payı olanı Allah Teala, hiçbir payı olmayan gibi tutmaz. İslam'ın payları ise şu üçüdür; namaz, oruç ve zekat." (Sahihtir.)

Noksanlar dan münezzeh olan Allah, namazı diğer farzlarla birlikte andığında, namazı hep öne geçirmiştir. Nitekim namaz, el-Mü'minun ve el-Mearic surelerin de görüldüğü gibi, iyi amellerin başlangıcında ve hatimesin de zikredilm iştir.

4- Namaz İbadetlerin Anasıdır.

Nitekim kul, gizli ve açık bütün hallerind e, kalbi, dili ve organları ile kendini vererek namazı eda etmekle mükellef kılınmıştır. Allah Teala buyuruyor ki; "Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın."(Bakara 238) Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de; "Şüphesiz namazda meşguliyet vardır." Buyurmuştur.[6]

Namaz esnasında yemek, içmek, başka tarafa yönelmek ve (namaz fiili olmayan) hareket yasaktır. Namaz dışındaki ibadetler ise böyle olmayıp, sadece bazı organlara farz kılınmıştır. Oruç tutan kişi, konuşabilir ve hareket edebilir. Cihad eden, başka tarafa yönelebilir ve konuşabilir. Hac yapan yiyip içebilir. Fakat namaz, kalp, akıl, beden ve dile yönelik ibadet türlerini kapsayan bir ibadettir .

Dile yönelik olanlar; iki şehadet, tekbir, sığınma, besmele, Kuran okuma, tesbih, tahmid, istiğfar ve dualardır. Organların ki; ayakta durmak, rükuya eğilmek, secdeleri yapmak, itidal, iniş, kalkış ve oturuştur. Akla yönelik olanlar; tefekkür, düşünme, kavrama ve anlamadır. Kalbe yönelik olanlar; huşu, incelik, korku, ümit, manevi tat almak, boyun eğmek ve ağlamaktır.

İbnul Kayyım rahimehul lah diyor ki; "Namaz, kıraat, zikir ve dua gibi bütün yönlerden kulluk cüzlerini kapsadığı için, tek olarak kıraat, zikir ve duadan daha faziletli dir. Çünkü diğer bütün uzuvların kulluğunu bir arada toplamakt adır."[7]

5- Namaz Allah Teala'nın Emridir.

Onu Allah Azze ve Celle emretmiştir, O’nun emrine itaat edilmesi gerekir. Allah Teala buyuruyor ki; “Hâlbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.”(Beyyine 5)

“İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar”(İbrahim 31)

“Namazı kılınız”(Nur 56)

“Namazlara ve orta namaza devam edin.”(Bakara 238)

El-Haris el-Eşarî r.a., Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem’den rivayet ediyor; “Yahya a.s. toplanmış olan İsrail oğullarına dedi ki; “Şüphesiz Allah Tebarek ve Teala amel etmem için beş kelime emretti ve sizlerin de onlarla amel etmenizi emretmemi söyledi.” Bu şekilde başlayan hadiste şu da geçmektedir; “Allah da size namazı emretti. Namaz kılarken (sağa-sola) bakınmayın. Zira Allah yüzünü, namazda bulunan kulunun yüzüne karşı diker, o sağa sola bakmadığı müddetçe.”(Sahihtir.)

Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi istekleri ne göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”(Ahzab 36)

Namaz Allah’ın ve rasulünün emridir. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; “Benim emrime muhalefet edenlere zillet ve küçülme yazılmıştır.”(Sahih)

6- Namaz, Rasululla h (S.A.V.)’in Son Vasiyetid ir

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, dünyaya veda etmeden önceki son anlarında, ölüm sıkıntıları şiddetlendiğinde dahi namazı vasiyet etmiştir. Ali r.a. diyor ki; “Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem’in son sözleri şunlar oldu; “Namaz, namaz! Elleriniz altındakiler hakkında Allah’tan korkun.”(Sahih)

Enes Bin Malik r.a.’den; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’in dilinden çıkan son vasiyeti şuydu; “Namaz! Namaz! Elleriniz altında bulunanla r (kadın ve köleler) hakkında Allah’tan korkun!”(sahih)

7- Namaz, Müslüman'ın Amel Aynası ve Müminin Kalbinde Din’e Saygısının Bir Ölçüsüdür

Namaz, tıpkı doktorun hastasının ateşini ölçtüğü termometr e gibi insanın imanını artırmak veya eksiltmek için uyacağı amellerin ölçüsüdür.

Enes r.a.’den; Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kulun kıyamet gününde hesaba çekileceği şeylerin ilki namazdır. Eğer namazı düzgün çıkarsa diğer amelleri de düzgün sayılır, namazı bozuk çıkarsa onun diğer amelleri bozuk sayılır.”(Sahih)

“Doğru ölçü, insanların, ilim ve zekâ gibi diğer üstünlüklerden önce namazdaki üstünlüklerine göre değerlendirilmeleridir. Onunla kişinin dinine ve İslam’daki yerine hükmedilir. Tarihte kalıcı hatıraları olanların kendi çağlarındaki akranlarına olan fazileti, ancak bu namazdaki seçkinlikleri ve ihsan derecesin e ulaşmış olmaları sebebiyle dir.”[8]

Diğer taraftan, namazı hafife alan ve bu konuda gevşeklik gösterenler, İslam’ı hafife almış ve onda gevşeklik göstermiş olurlar. Zira kişinin İslam’dan nasibi, namazdan nasibi kadardır.

İslam’daki rağbetinin miktarını öğrenmek istersen, namaza olan rağbetine bak. Kalbinde İslam’ın kıymeti, kalbinde namazın kıymeti gibi olduğuna göre, bir kulun imanını ölçmek istersen, namaza olan tazimine bak.

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyuruyor ki; “Kim Allah katındaki durumunu bilmek isterse, Allah’ın kendi katında durumu nedir ona baksın.”(hadis hasendir)

El-Hasen (el-Basrî) dedi ki; “Ey Âdemoğlu! Namazını önemsemiyorsan, dininden hangi şey sana aziz olabilir?!”

8- Namaz, Bütün Semavi Dinlerin Direğidir

Namaz en eski ibadettir . Zira o, imanın gerekleri nden olup, hiçbir din onsuz olmamış, dinden neshedile nler içinde hiç nesh edilmemiştir. O halde namaz olmayan bir dinde hayır yoktur. Bu yüzden Allah’ın bütün rasulleri ve peygamber leri –Allah’ın salat ve selamı onların ve peygamber imizin üzerine olsun- hep namaza teşvik etmişlerdir.

Allah Azze ve Celle İbrahim a.s.’ın şöyle dua ettiğini bildiriyo r; “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekle ri namazı devamlı kılanlardan eyle”(İbrahim 40)

İsmail a.s. hakkında da şöyle buyuruyor; “Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.”(Meryem 55)

Allah Subhanehu, Musa a.s.’a hitaben şöyle buyuruyor; “Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.”(Taha 14)

Melekler İsa a.s.’ın annesi Meryem a.s.’a şöyle nida etmişlerdir; “Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, (O'nun huzurunda) eğilenlerle beraber sen de eğil.”(Al-i İmran 43)

İsa a.s. noksanlar dan münezzeh olan Rabbinin nimetleri ni dile getirerek şöyle diyor; “Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.”(Meryem 31)

Allah Azze ve Celle, İsrail oğullarından misak aldığında namaz kılmayı en önemli şart kılmıştır; “Vaktiyle biz, İsrail oğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk edeceksin iz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullar a iyilik edeceksin iz diye söz almış ve "İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin" diye de emretmiştik.”(Bakara 83)

Allah Azze ve Celle, peygamber lerin sonuncusu sallallah u aleyhi ve sellem’e hitaben şöyle buyurmuştur; “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyor uz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.”(Taha 132)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur; “Biz peygamber ler topluluğu… ve namazda sağ ellerimiz i sol ellerimiz üzerine bağlamakla emrolundu k.”(Sahih)

9- Namaz, İslam Diyarının Şiarıdır.

Nasıl bir kimsenin küfür hükmü namaz ile kalkıyorsa, şu hadiste olduğu gibi; “Kim bizim namazımızı kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimizi yerse, işte o müslümandır, Allah’ın ve Rasulünün zimmetind edir. Allah’a zimmeti hakkında bekçilik yapmayın”(Buhari rivayet etmiştir)

Aynı şekilde bir devletin de küfür hükmü, başta namaz olmak üzere İslam’ın şiarlarını ve hükümlerini izhar etmeleriy le kalkar. Böylece onun için İslam kimliği sabit olur. Bir beldede ezan sesi işitilmezse, mescidler bulunmazs a bu o ülkenin küfür ülkesi olduğunu gösterir. Ezan sesi işitilir, mescidler i bulunursa işte onun İslam ülkesi olduğuna karar verilir.[9]

Enes Bin Malik r.a.’den; “Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem bir kavme savaşa çıkacağı zaman sabaha kadar bekler, ezan sesi işitirse onları bırakırdı. Eğer ezan sesi işitmezse onlarla savaşırdı.” (Buhari rivayet etmiştir.)

İsam el-Muzenî r.a.’den; “Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem bir seriye gönderirken; “Mescid görürseniz veya ezan sesi işitirseniz sakın kimseyi öldürmeyin!” buyururdu .”

10- Namaz İmandır

Allah Azze ve Celle şu ayette namazı iman olarak isimlendi rmiştir; “Allah imanlarınızı (yani beyt yanındaki namazlarınızı) zayi edecek değildir.”(Bakara 143) Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de aynı şeyi şu hadisinde ifade etmiştir;

“Sizlere dört şeyi emrediyor ve dört şeyden yasaklıyorum; sizlere bir olan Allah’a iman etmeyi emrediyor um. Bilir misiniz bir olan Allah’a iman nedir? Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah rasulü olduğuna şahitlik etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve ganimetle rden beşte bir vermektir .”(Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)

Bu hadiste Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem namazı, bir olan Allah’a iman olarak saymıştır. Beyhaki rahimehul lah diyor ki; “İbadetler içerisinde imandan sonra küfrü kaldırıcı, Allah Azze ve Celle’nin iman diye isimlendi rdiği başka bir ibadet yoktur. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de terki küfür olan şeyin ancak namaz olduğunu belirtmiştir.”[10]

Yine diyor ki; “Allah Azze ve Celle iman ve namazı zikredere k, yanında başka bir şey zikretmem iştir. Bu da namazın imana has kılındığını göstermektedir. Buyurmuştur ki; “İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı.”(Kıyamet 31)

“Onlar, kendileri ne: "Allah'ın huzurunda eğilin!" denildiği vakit eğilmezler: O gün, (hakikatle ri) yalan sayanların vay haline! Onlar artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacakl ar?”(Murselat 48-50)

Onlar, namazı terk etmekten dolayı imanı terk etmiş gibi kınanmaktadırlar. Nitekim Allah Azze ve Celle burada sadece namazı zikredere k dindeki amellerin direğinin namaz olduğuna işaret etmektedi r.“[11] Bunun diğer bir benzeri de şu ayettedir;

“Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.”(En’am 92)

11- Namaz, Nifaktan Uzaklaşmaktır

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; “Kim Allah için kırk gün ilk tekbire yetişerek cemaatle namaz kılarsa, ona iki güvence yazılır; cehennemd en güvence ve nifaktan güvence”(Hadis hasendir.)

Ebu Said r.a. dedi ki; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’i şöyle söylerken işittim; “Rabbimiz baldırını açar, her mümin ve mümine ona secde eder. Ancak dünyada gösteriş ve duyurmak için secde edenler geride kalır. Secde etmeye çalışır fakat sırt üstü kapaklanır.” (Buhari rivayet etmiştir)

Allah Azze ve Celle, secdeleri, müminleri münafıklardan ayırıcı vasıf kılmıştır. Bundan dolayı şöyle buyurmakt adır; “O gün baldırdan açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremez ler. Gözleri horluktan aşağı düşmüş bir halde kendileri ni zillet bürür.”(Kalem 42-43) Müminler Rablerine baktıkları zaman derhal secdeye kapanırlar. Münafıklar secdeye çağırılır, secde etmeye güç yetiremez ler. Dünyada iken Allah için secdeyi terk etmelerin in cezası olarak onların önüne engel konulur. Hâlbuki dünyada iken; “onlar, secdeye davet ediliyorl ardı, sapasağlam oldukları halde (secde etmiyorla rdı)”(Kalem 43)

12- Namaz, Müminlerin Yolu, Kurtulmuş Olan Allah Taraftarl arının ve Merhamet Olunmuş Dostlarının Şiarıdır

Kim namaz kılmıyorsa o, hüsrana uğrayanlardan, Allah’ın, Rasulünün ve müminlerin düşmanı olan şeytan taraftarl arındandır. Çünkü Allah’ın dostları ancak namaz kılanlardır. Allah Teala buyuruyor ki; “Mümin erkeklerl e mümin kadınlar da birbirler inin velilerid ir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Rasûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir . Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir ."(Tevbe 71)

İbrahim ve Mücahid (r.a.)'den nakledild iğine göre onlar, Allah Teala'nın; "Sabah akşam Rablerine dua edenlerle birlikte sebat et."(Kehf 28) ayetinin tefsiri hakkında; "Kastedile n beş vakit namazdır." Demişlerdir.

Amr Bin Murre el-Cuhenî r.a.'den; "Birisi Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e gelip dedi ki; "Ey Allah'ın rasulü! Allah'tan başka ilah olmadığına, senin Allah rasulü olduğuna şehadet eder, beş vakit namazı kılar, zekâtı öder ve ramazan orucunu tutarsam ben kimlerden sayılırım?" buyurdu ki; "Sıddîklardan ve şehitlerden sayılırsın." (sahihtir.)

İşte bu namaz kılanlar, kendileri ne korku olmayan ve mahzun da olmayacak olan Allah dostlarıdır! Onlar, Rablerine kavuştuklarında, ayrılıklarına göğün ve yerin ağladığı kimselerd ir. Onlar; "Allah'ın kendileri ne lütuflarda bulunduğu peygamber ler, sıddîklar, şehidler ve salih kişilerle beraberdi r."(Nisa 69) Onlar, bir günde on yedi defa yollarına iletilmey i istemeyi Allah'ın bize farz kıldığı kimselerd ir; "Bize doğru yolu göster. Kendileri ne lütuf ve ikramda bulunduğun kimseleri n yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!"(Fatiha 6-7)[12]

13- Namaz, Yaratılmışların Kulluğu Arasında Ortak Paydır

Nitekim Allah Teala şöyle buyurmakt adır; "Göklerde ve yerde bulunanla rla dizi dizi kuşların Allah'ı tesbih ettikleri ni görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir."(Nur 41) yani; bütün namaz kılan ve tesbih edenler mükellef oldukları kendi dua ve tesbihler ini öğrenmişlerdir. Zemahşerî diyor ki; "Akıl sahipleri nin kavrayama dığı diğer incelikli ilimlerin ilham edildiği gibi, Allah'ın kuşlara dua ve tesbihler ini de ilham etmiş olması uzak ihtimal değildir."

Ayetin zahiri, kuşlar tesbih ettikleri ni ve bizim bilmediğimiz fakat Allah'ın onlara öğrettiği tesbihler le namaz kıldıklarını ifade ediyor. Tıpkı Allah Teala'nın şu kavlindek i gibi; "O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız."(İsra 44)

Cinler de aynı şekilde insanlar gibi namaz kılmakla mükelleftirler. Allah Teala buyuruyor ki; "Cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım."(Zariyat 56) Şeyhulislam İbn Teymiye (rahimehul lah) diyor ki; "Cinler, usul ve füru'dan kendi hasepleri nce sorumludu rlar. Zira onlar had ve hakikat bakımından insanlarl a aynı değillerdir. Had bakımından onlar emrolundu kları ve yasaklandıkları şeyler hususunda insanlarl a eşit olamazlar . Lakin emre, yasağa, helale ve harama mükellef olma bakımından insanlarl a ortaktırlar."[13]

Melekler de namaz kılmaktadırlar. Nitekim Allah Teala onlar hakkında şöyle buyuruyor; "Eğer insanlar büyüklük taslarlar sa (bilsinler ki) Rabbinin yanında bulunan (melekler) hiç usanmadan, gece gündüz O'nu tesbih ederler."(Fussilet 38) Yine onların şöyle dedikleri ni bildiriyo r; "Şüphesiz biz, orada sıra sıra dururuz."(Saffat 165)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem ashabına şöyle buyurmuştur; "Siz melekleri n Rableri huzurunda saf bağladığı gibi saf teşkil etmez mi*siniz?" Sonra onların nasıl saf tuttuklarını anlatarak; "Öndeki safları tamamlarl ar ve safta sıkışık dururlar" buyurdu."(Buhari rivayet etmiştir)[14]

Sahih-i Müslim'de geçtiği gibi Allah, bizleri diğer ümmetlere melekler gibi saf tutmamızla üstün kılmıştır.

Hakiym Bin Hizam radıyallahu anh dedi ki; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem sahabeler i arasında iken onlara; "İşittiğimi sizler de işitiyor musunuz?" deyince, "Biz bir şey duymuyoru z" dediler. Buyurdu ki; "Şüphesiz ben semanın çatırdamasını işitmekteyim. Çatırdamasında da haklıdır. Zira onda bir karışlık bir yer bile yoktur ki, üzerinde secde eden veya kıyam halinde olan bir melek bulunmasın."(sahihtir.)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; "Şüphesiz ben sizlerin görmediğini görüyor ve işitmediğinizi işitiyorum. Sema çatırdamaktadır ve bu onun hakkıdır da. Onun üzerinde bir parmaklık bir yer bile yoktur ki, bir melek alnını Allah için secdeye koymuş olmasın."(Sahih)

Miraç hadisinde de şöyle buyurmuştur; "…Benim için Beytul Mamur kaldırıldı, Cebrail'e onu sordum. Dedi ki; "Bu Beytul Mamur'dur. Onda her gün yetmiş bin melek namaz kılar. Oradan çıktıkları zaman bir daha dönemezler."(Buhari rivayet etmiştir.)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Cibril bana geldi imam oldu ve ben de onunla namaz kıldım. Sonra tekrar onunla namaz kıldım, sonra tekrar kıldım, sonra tekrar kıldım ve sonra tekrar onunla namaz kıldım." böyle derken parmaklarıyla beş vakit namazı hesapladı.(Buhari rivayet etmiştir.)

Melekler müminlerle beraber namaz kılmışlardır; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki; "Cuma günü geldiği zaman, mescidler in kapılarının hepsi üzerinde melekler bulunur ve ilk gelenleri sırayla yazarlar. İmam (hutbede) oturduğu zaman sayfalarını dürerler ve zikri dinlemeye gelirler."(Buhari rivayet etmiştir)

14- Namaz Konulmuş Şeylerin En Hayırlısıdır

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyuruyor ki; "Namaz, konulmuş şeylerin en hayırlısıdır. Kim onu çoğaltabilirse çoğaltsın."(hadis hasendir.)

Yani; namaz, Allah'ın meşru kıldığı ibadetler in en üstünüdür. Ondan farz kıldığını farzların en üstünü ve nafileler ini de nafileler arasında en faziletli si kılmıştır. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurmuştur ki;

"Amellerin en faziletli si vaktinde kılınan namazdır."(Müslim rivayet etmiştir.)

Yine buyurmuştur ki; "Dosdoğru olunuz! (bunun sevabını) sayamazsınız/hakkından gelemez*siniz. Bilin ki amellerin izin en hayırlısı namazdır. Sürekli abdestli olma halini sadece mü'min korur."(Sahihtir)

Ma'dan Bin Talha el-Ya'merî dedi ki; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in azatlısı Sevban ile karşılaşmıştım. Ona dedim ki; "Bana, yaptığım takdirde Allah'ın beni cennete koyacağı bir amel bildir" veya "Allah'ın en sevdiği ameli söyle" dedim. Sustu. Tekrar sordum. Yine sustu. Üçüncü defa sorduğumda dedi ki; "Ben de bunu Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e sormuştum. Buyurdu ki; "Sana secdeleri artırmanı tavsiye ederim. Zira Allah için yaptığın her secdeden dolayı Allah bir dereceni yükseltir, bir de hatanı siler"(Müslim rivayet etmiştir.)

Ebu Hureyre r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem bir kabre uğradı ve; "Bu kabir kime ait?" diye sordu. "Falanındır" dediler. Bunun üzerine buyurdu ki; "İki rekat namaz bunun için dünyanızın kalan kısmından daha sevimlidi r." Diğer rivayette; "Sizin küçümsediğiniz ve nafile olarak kıldığınız İki hafif rekatlık bir namazın bu kişinin ameline eklenmesi, onun için kalan dünyanızdan daha sevimli olurdu."(Sahihtir)

Sabit Bin Elsem r.a. şöyle derdi; "Namaz yeryüzünde Allah'ın hizmetçisidir. Şayet ondan faziletli bir şey olsaydı, Allah Azze ve Celle şöyle buyurmazdı; "Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler"(Ali İmran 39)

15- Namaz, Allah Azze ve Celle'ye Yakınlaşma Vesilesid ir

Namaz, müminlerin miracı, âlemlerin Rabbine münacat mahalli ve namaz kılan ile Rabbi arasındaki vasıtadır. Ondan muhabbet tesiri ortaya çıkar. Zira sevenin katında, isteğine kavuşmak için sevgili ile yalnız kalmaktan daha güzel bir şey yoktur.

Kudsi hadiste Allah Teala şöyle buyuruyor; "Kulum Bana kendisine farz kıldığım amellerde n daha sevimli bir amelle yaklaşamaz. Kulum nafile amellerle de yaklaşmaya devam ederse Ben onu severim. Onu sevdiğim zaman da onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Ben’den bir şey istediğinde verir, Bana sığındığında korurum."(Buhari rivayet etmiştir.)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, Ka'b Bin Ucre'ye de şöyle buyurmuştur; "Namaz yakınlıktır"(hadis hasendir)

Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur; "Biriniz namaz kılmaya kalktığı zaman önüne tükürmesin. Zira namazda bulunduğu sürece ancak Allah Tebarek ve Teala'ya münacat etmektedi r." (Buhari rivayet etmiştir.)

Abdullah Bin Mesud r.a. dedi ki; "Namazda olan, hükümdarın kapısını çalmaktadır. Hükümdarın kapısını çalana da kapının açılması yakındır."

Yine bir Kudsi hadiste Allah Tebarek ve Teala buyuruyor ki; "Kulum beni zikretmek için dudaklarını hareket ettirdiği sürece ben kulumla beraberim ."(Sahihtir)

Bu beraberli k, Allah'ın Salih dostlarına, yardımı, hıfzı, koruması, Tevfik ve muhabbeti ile destekled iği yakın kullarına özel bir beraberli ktir.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmakt adır; "Gördün mü şu namaz kılarken bir kulu men edeni?"(Alak 9-10) "Hayır! Ona uyma!"(Alak 19) Yani; namazı terk etmeye çağırana uyma!

"Allah'a secde et ve (yalnızca O'na) yaklaş!"(Alak 19) Yani; Allah için namaz kıl ve O'na taat, ibadet ve dua ile yakınlaş. Zira secdeler, namaz kılanın Allah'a en yakın olduğu ve O'nun en sevdiği halidir. Nitekim Rasululla h Sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Kulun Rabbine en yakın olduğu hal, secde halidir. O halde secdede duayı artırınız"(Müslim rivayet etmiştir.)

Secdeleri artıran, Allah Teala'ya yakınlığını artırır. Çünkü secde, kulluk ve zilletin son noktası, Allah için izzetin hedefidir . Miktarı ölçülemeyen izzet O'na aittir. Kul izzet sıfatından uzaklaştıkça, Rabbinin cennetine yakınlaşır, azaları da O'nun diyarına yaklaşır. Kim Allah için tevazu gösterirse Allah onu yükseltir. Secdeden öte tevazu yoktur. Şunu söyleyen ne güzel söylemiş;

Boynunu tevazu ile zelil edersen

Bizden de sana saygı, bu yüzdendir

16- Namaz, Ahlakî Okuldur

Allah Teala buyuruyor ki; “Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder. Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir. Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar.”(Mearic 19-22)

Kötü ahlak sahipleri nden namaza devam edenler istisna edilmiştir. Şeyh Ebul Hasen en-Nedvi –Allah ona rahmet eylesin- Namazın ahlak ve mizaca tesirini açıklayarak diyor ki;

“Kelime-i Tevhid’den sonra namazdan başka nefsi, çirkin ahlaktan, kötülüklerden ve ruhsatlar dan faydalanm aktan alıkoymada daha etkili bir şey yoktur. Bunun için Allah Teala şöyle buyuruyor; “Sana vahyedile n Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetler in) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”(Ankebut 45) Bu şekilde namaz, sahibini bir cihetten diğer bir cihete, bir zevkten diğer bir zevke, bir istekten diğer bir isteğe, bir fikirden diğer bir fikre ve düşük işlerden yüce işlere yöneltir.[15] İmanı ona sevdirir ve kalbinde süsler. Küfürden, günahlardan ve isyandan nefret ettirir. İşte namaz böyle gerçekleşirse, tesiri hayata yansır, samimiyet ve kuvveti artırır. Bu yüzdendir ki, Şuayb a.s.’ın kavmi tevhide, fazilete, takvaya, üzerinde bulundukl arı zulüm, pislik ve haksızlığa karşı çıkmaya davet ile karşılaştıklarında, Şuayb a.s.’ın hayatına yönelerek bu değişimin ve farklılığın kaynağını araştırmaya başladılar. Nitekim bu, kendi içlerinden, kendi kavimleri nden, kendi beldeleri nden doğup yetişmişti. Onun kendileri ne karşı olan bu mücadelesinin mahiyeti neydi? Onun hayatında görüp şahit oldukları namazdan daha belirgin bir şey bulamadılar. Namazın güzelliği ve uzunluğuna taaccüp ederek dediler ki; “Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!”(Hud 87)[16]

Şüphesiz namaz, ameli düzelten ahlak okuludur. Nefiste bir zapt edici olarak, düzenliliği sevmek için eğitir. Hayatın meseleler inde ince düzenlemeler yapmaya götürür. Kişi, onunla ağırbaşlılık, yumuşaklık, sakinlik ve vakar hasletler ini öğrenir. Namaz vakitleri ni kaçırmamak, namazın şartları, abdestli bulunmak ve onu bozacak şeylerden kaçınmak etrafında yoğunlaşarak zihnini faydalı şeylerle meşgul eder. Yine Kuran-ı Kerim’in manası, Allah Teala’nın azameti ve namazın anlamını düşünerek uyanık bulunur.

17- Namaz, Rahatlık, Mutluluk ve Gözlerin Nurudur

Nefsin namazda büyük bir rahatlığı, ruhî itminanı ve bu hayatta insanı tehlikeye gönderecek gafletten kurtuluş vardır. Şayet, tabipler, nefsin sıhhatinin namazdan kaynaklan dığını anlasalar dı, hastalarına ilaç yazmazlar dı.[17] Şüphesiz namazda ruhî görevler ve insanlığın yaratıcısının koyduğu sıhhat aşısı vardır. Onun sırlarını ruhi susuzluğu gideren, ilaçların gideremed iği nefsin şevklerini doyurarak huzura götüren Allah’tan başka kimse bilemez. Nitekim insanlık nesli ve selim akıllar, tabipleri n yönlendirme ve tavsiyele rine, sınırlı tecrübelerine ve zandan kaynaklan an tahminler ine boyun eğmişlerdir… “O halde âlemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?”(Saffat 87) “O, her şeye hilkatini (varlık ve özelliğini) veren, sonra da doğru yolu gösterendir”(Taha 50) “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmekted ir ve her şeyden haberdardır.”(Mülk 14)

O Kitab-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor; “De ki: Kuşkusuz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de hidayete erdirir. Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdi r. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.”(Ra’d 27-28) Namaz Allah Azze ve Celle’nin zikri ve O’na kulluk ile doludur. Bunun için göğüslere genişlik verir ve sıkıntıyı giderir. Allah Teala’nın; “Onların söyledikleri şeyler yüzünden senin canının sıkıldığını and olsun biliyoruz . O halde Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerde n ol!”(Hicr 97-98) bu kavlini düşünürse bunun böyle olduğunu anlar.

Şüphesiz kim namazın hakkıyla kılarsa nefsinde hafiflik bulur ve ondan yüz çevirdiği zaman konulmuş bir ağırlık hisseder. Öyle bir sevinç, rahatlık ve ferahlık bulur ki namazdan hiç ayrılmamayı temenni eder. Zira o, gözlerinin nuru, ruhunun nimeti, kalbinin cenneti ve dünyadaki mola yeridir. O dünyada namaza başlayıncaya kadar dar bir hapishane de gibi olmaya devam eder. Namazda ise başka bir şeyde bulamadığı rahatlığı bulur. Sevenler tıpkı imamları ve önderleri olan Allah rasulu sallallah u aleyhi ve sellem gibi; “Namaz kılıyor ve namazımızla rahatlık buluyoruz” derler. Nitekim Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem Bilal r.a.’e şöyle buyurmuştu;

“Ey Bilal! Namaz için ikamet oku da bizi ferahlat”(Sahihtir.) Yine şöyle buyurmuştur;

“Gözümün nuru namazda kılındı”(sahihtir)

Kalpte sevgili olanı anlatmak için onun göz nuru olmasından daha güçlü bir vasıf bulunamaz .[18]

Bunun için öncekilerin namaza olan hasreti, onun uğruna hayatları tehlikede olmasına ve bu (namaza düşkünlükleri) müşrikler tarafından bilinmesi ne rağmen beşeri nefsin sevdiği şeylere karşı namazı tercih ettirmiştir. Müslim, Cabir r.a.'den rivayet ediyor; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem ile beraber Cuheyne kavmine karşı savaştık. Onlar çok şiddetli savaşıyorlardı." Bu hadiste şu ifadeler de geçmektedir; "Müşrikler dediler ki; "Onlara namaz vakti geldiği zaman, namaz onlara çocuklarından bile sevimli gelecekti r."

Namaz, Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in göz nuru olduğu için kıyamını ve teheccüd namazını uzatır, onu bundan ayırmaya güç yetmezdi.

Huzeyfe r.a.'den; "Bir gece Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem ile beraber namaz kıldım. Bakara suresini okuyarak başladı. Kendi kendime "yüz ayet olunca rükuya gider" dedim. Sonra devam etti. Herhalde Bakara suresiyle bu rekati tamamlar dedim. Fakat o okumaya devam etti. "Bundan sonra rükû eder" dedim. Sonra Nisa suresine başladı ve onu okudu. Sonra Âl-i İmran suresine başladı ve onu da okudu. Tane tane okuyordu. Tesbih ayetine gelince tesbih ediyor, istek ayetine gelince istiyor ve sığınma ayeti okuduğu zaman Allah'a sığınıyordu. Sonra rükû etti ve "Subhane Rabbiyel Azim" dedi. Rükûsu da kıyamı gibiydi. Sonra "Semiallah u limen hamideh, Rabbena lekel hamd" dedi. Rükusu gibi uzun müddet kıyamda durdu. Sonra secde etti ve "Subhane rabbiyel a'lâ" dedi. Secdesi de kıyamı gibi uzun idi." (Müslim rivayet etmiştir.)

Nesai'nin metninde şu şekilde geçmektedir; "Korku veya Allah'a ta'zim içeren ayete geldiğinde zikretmed en geçmiyordu." Selefi salihin erleri de bu şekilde O'na uymuşlar, nefisleri namazda kaybolmuş, kalplerin e namaz hükmetmiş ve hatta etraflarından habersiz hale gelmişlerdir;

Abdullah Bin ez-Zubeyr r.a. Abdulmeli k Bin Mervan ordusu tarafından muhasara altına alındığında Ka'benin içinde namaz kılıyordu. Kubeys dağından atılan mancınık darbeleri onu ve kendisine tabi olanları hapsetmişti. Büyük bir taş parçası onun sakalı ile gırtlağı arasından geçmiş, o yerinden kıpırdamadığı gibi, görünüşünden buna bir önem verdiğine dair bir belirti de görülmemişti. Namazını bitirene kadar ne kıraatini kesti ne de rükûsunda değişiklik oldu.

Hatta darbeler durunca o namaz kılarken serçeler, Harem'in en yüksek yerinden bir duvar veya kopmuş bir dal zannedere k onun sırtına konuyor, güven içinde inip kalkıyorlardı.

Bir seferinde de o rükûda iken arkadaşlarından biri Kuran okuyordu. Arkadaşı Bakara, Al-i İmran, Nisa ve Maide surelerin i okuyup kıraatini bitirene kadar, İbn Zübeyr r.a. rükûsundan kalkmamıştı.

Yine ondan rivayet edildiğine göre, bir gün evinde namaz kılıyordu. Çatıdan bir yılan oğlu Haşim'in karnı üzerine düştü. Kadınlar çığlık atıp ev halkı panikledi . Yılanı öldürmek için toplandılar ve öldürdüler. Böylece çocuk kurtuldu. Onlar bütün bunlarla meşgul iken İbn Zübeyr r.a. namaza devam etmiş, dönüp bakmamıştı bile. Namazını bitirince ye kadar olanlarda n haberi dahi olmamıştı.

Ebu Müslim el-Havlanî rahimehul lah, ibadette çok gayretli idi. Şöyle derdi; "Muhammed sallallah u aleyhi ve sellem'in ashabının bunu bizim dışımızda kendileri ne ayırdıklarını mı zannediyo rsunuz? Hayır! Vallahi onlar buna öyle izdiham yaparlardı ki peşlerinden birileri kovalıyor zannederl erdi."

Adiy Bin Hatim r.a. dedi ki; "Namaz vakti geldiğinde mutlaka ben onu iştiyakla beklemişimdir." Nasıl böyle olmasın ki! Nitekim Sadıkul Masduk Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Allah'ın gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmadığı günde yedi kişi Allah'ın gölgesinde olur." Bu hadiste sayılan yedi kişiden birisi de "Mescidden çıktığında tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kişidir."(Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in bu hadiste "kalbi mescide bağlı olan kişi" ile kastettiği; bütün namaz vakitleri nde namazını ancak mescitte kılan, ondan çıktığında ona dönüp tekrar namaz kılmak için diğer namaz vaktini bekleyen, bedeni dışarıda olsa da kalbiyle mescitte kalmaya devam eden kimsedir. O kimse, ancak suda yaşayabilen balık gibidir. Sudan çıkacak olsa, suya muhtaç olmaya devam eder. Hasretle ona dönmek için kaçar. İşte bu anlamda namaz bir göz nuru ve bir ferahlıktır.

Bunun içindir ki onlardan biri, ölümden sonra namazlarının kesintiye uğramış olmasına üzüldükleri gibi başka kaybettik leri hiçbir şeye üzülmezlerdi.

Ebud Derda r.a. dedi ki; "Şu üç şey olmasaydı, bir gün bile yaşamayı istemezdi m; sıcaklarda (oruç tutarak) susuz kalmak, gecenin ortasında yapılan secdeler, hurmanın iyisini seçer gibi sözlerin en güzelini seçen toplulukl a oturmak."

Amir Bin Abdikays ölüm hazırlığındayken ağlamaya başladı. Ona; "Neden ağlıyorsun?" denilince dedi ki; "Ölüm endişesinden veya dünya hırsından ağlamıyorum. Sıcaklarda (oruç tutarak) susuzlukt an ve kış gecelerin de namazdan ayrılacağıma üzüldüğümden ağlıyorum."

Ebu Reca r.a. dedi ki; "Dünya işlerinden olarak özleyeceğim tek şey, yüzümü her gün beş kere Aziz ve Celil olan Rabbim için toprağa bulamaktır."

Hatta Sabit r.a. şöyle dua etmiştir; "Allah'ım! Eğer bir kimseye kabrinde namaz kılmak için izin vermişsen bana da nasib et!"

Bazıları da bu nimetler ve Allah'ın zikriyle namazdaki göz aydınlığını ifade etmek için şöyle demişlerdir; "Şayet sultanlar ve ileri gelenler bizde olanı bilselerd i, kılıçlarla bize vururlardı." Diğer biri de şöyle dedi; "Muhakkak ki bana öyle vakitler gelir de şöyle derim; cennet ehli bunun gibi bir durumdays a şüphesiz onlar hoş bir yaşantı içerisindeler demektir."

Bir başkası da şöyle demiştir; "Dünya ehlinin miskinler i, dünyadan ayrılırken hayatın lezzetini ve ondaki en hoş şeyi tatmadan ayrılırlar." Yine bir diğeri de şöyle der; "Dünyada bir cennet vardır ki, ona girmeyen ahiret cennetine giremez"

Allah Teala güzel hayatı Allah'a iman eden ve Salih amel işleyenler için kılmıştır. Namaz ise Salih amellerin başıdır. Allah Teala buyuruyor ki; "Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz."(Nahl 97) İman ve Salih amel ehli, dünyada güzel hayatın bir parçasını yaşamakta olup daha güzeline kıyamet gününde kavuşacaklar, böylece iki cihanda en güzel hayatları yaşayacaklardır.

18- Namaz Bir Nur, Bir Burhan ve Bir Aydınlıktır.

Namaz, sapkınlık ve batılın karanlığını gideren bir nurdur. O sahibinin yüzünü dünyada aydınlatır, ona hislerin şahit olduğu gibi bir güzellik ve baha giydirir. Kalbini nurlandırır. Zira ondan marifet nurları parlamakt adır. Ebud Derda r.a.'ın dediği gibi kabrindek i karanlığı nurlandırır. O demiştir ki; "Kabirdeki karanlık için karanlık gecede iki rekat namaz kılınız." Aynı şekilde namaz kılanın yüzü kıyamet gününde de parlar. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem; "Namaz nurdur" buyurmuştur.(Müslim)

Yine; "Namaz burhandır." Buyurmuştur.(Sahih) Yani, sahibinin imanını ispatlaya n delil demektir.

Namaz yüzü aydınlatır ve parlatır. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur; "Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberin de bulunanla r da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametl idirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir."(Fetih 29)

Allah Azze ve Celle'nin; "Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir." Kavli hakkında şöyle denilmiştir; namaz yüzlerini güzelleştirmiştir. İbn Abbas r.a.; "güzel görünüş demektir" dedi. Mansur, Mücahid r.a.'ın bu ayet hakkında "Huşu kastedili yor" dediğini nakletmiştir. Dedim ki; "Yüzünde bu izin görüldüğü kimseler hakkında ne dersin?" Bunun üzerine şöyle dedi; "O bazen kalbi Firavun'un kalbinden daha katı olan kimselerd e de görülür"

İşte bu alamet namaz kılanların yüzlerinde beliren aydınlık, parlama, temizlik ve berraklıktır. İbadetin solgunluğunun latif bir aydınlığı vardır. O ancak kalpteki huşu'nun ve nefisteki sükûnetin yüze taşan eseridir. Nasıl ki tevazu ve âlicenaplık, kendini beğenmişliği, kibir ve atılganlığı gizliyors a, berraklık, temizlik ve aydınlık da onun gibi belirginl eşir. Hafif bir solgunluk, müminin yüzündeki aydınlığı ve güzelliği artırır.

Böylece namaz kılan kişide huşunun, korku ve ümidin, hamd ve tesbihin neticeler i ortaya çıkar. Tıpkı ahirete gidip insanlara orada gördüklerini anlatan veya önceki insanlar arasından sıçrayıp aramıza gelen, asrımızda yaşayan bir kimse gibi olur.

Büreyde r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Karanlıklarda mescidler e yürüyenleri, kıyamet gününde tam bir nur ile müjdeleyin!"(sahihtir)

Ebu Hureyre r.a.'den; Rasululla h sallalahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Şüphesiz Allah karanlıkta mescide gelenleri kıyamet gününde parlak bir nur ile aydınlatacaktır."(Hasendir.)

Abdullah Bin Amr radıyallahu anhuma'dan; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem bir gün namazı anlatarak şöyle buyurdu; "Kim onlara devam ederek muhafaza ederse onun için kıyamet gününde bir nur, bir burhan ve bir kurtuluş olur. Kim de onu muhafaza etmezse, onun için bir nur, bir burhan ve bir kurtuluş olmaz. Ve o kıyamet gününde Karun, Haman, Firavun ve Ubey Bin Halef ile beraber olur."(sahihtir)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem; "Kıyamet gününde ümmetimden her bir kimseyi tanırım" buyurunca; "O kadar kalabalık içinde nasıl tanırsın ey Allah'ın Rasulü?" dediler. Buyurdu ki; "Ne dersiniz? Bir adamın alnı ak ve ayakları sekili bir atı olsa, yağız ve doru at sürüsü içinde kendi atını tanımaz mı?” Sahâbe: "Evet, tanır, ey Allah’ın Resûlü" dediler. Buyurdu ki; “İşte onlar da secdelerd en dolayı yüzleri nurlu, abdestten dolayı el ve ayakları parlak olarak gelecekle r."(Sahih)

19- Namaz Hidayet Sünnetlerindendir

İbn Mesud r.a. demiştir ki; “Şüphesiz Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem bize hidayet sünnetlerini öğretti. Muhakkak ki ezan okunan mescidler de namazı kılmak da hidayet sünnetlerindendir.”(Müslim rivayet etmiştir.)

Yine İbn Mesud radıyallahu anh dedi ki; “Kim yarın Allah ile Müslüman olarak karşılaşmaktan mutluluk duyarsa ezan okunduğunda şu beş vakit namaza devam etsin. Zira o hidayet sünnetlerindendir.[19] Şüphesiz Allah peygamber iniz için hidayet sünnetleri koymuştur. Ömrüme yemin olsun ki, hepiniz namazı evleriniz de kılsanız, peygamber inizin sünnetini terk etmiş olursunuz . Peygamber inizin sünnetini terk ettiğiniz zaman da mutlaka saparsınız. Biz cemaatle namazdan geri kalanları, ancak nifağı bilinen münafıklardan görürdük. Ben birinin safa girinceye kadar iki kişi arasında meyledip durduğunu gördüm.”(sahihtir.)

20- Namaz Rabbani Ayrıcalıktır

Namaz, diğer farzlarda n sayılamayacak kadar çok özellikleriyle ayrılır. Nitekim Allah Azze ve Celle ona bizzat cevap vererek, namazın şanının büyütmüş ve kadrini yüceltmiştir. Mustafa sallallah u aleyhi ve sellem Mirac gecesinde arada bir vasıta olmaksızın onu Allah’tan almıştır. Bu, Allah Azze ve Celle’nin, peygamber i ve Halil sallallah u aleyhi ve sellem’e büyük buluşma gecesinde hediye ettiği rabbani bir ayrıcalıktır. İşte bu, Rabbi Azze ve Celle’ye sadık kulluğunun bir mükâfatıdır. Onu kimse geçememiş ve kimse de ona yetişemeyecektir.

21- Namaz, Allah Azze ve Celle’nin Nimetleri ne Şükretmektir

Akıl sahipleri, nimet verene şükredilmesi gerektiği hususunda ihtilaf etmezler. Allah Subhanehu ve Teala, şükrü, daha fazla vermek için bir sebep kılmıştır. Şükür, mevcut olan nimeti bağlar, elde olmayanı da elde etmeyi sağlar. Düzgün nefisler, Fazl sahibinin fazlını itiraf ve ona şükretme mizacına sahiptir. Bu şükür arttıkça nimetler de artar ve çeşitlenir. Bizleri yoktan var edip açık ve gizli nimetleri ne boyayan Allah’tan daha büyük nimet verici yoktur; “Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.”(Nahl 78)

Bizi akıl ve düzgün fıtrat ile keremlend irmiş, İslam ile aziz kılmış, imana hidayet etmiş ve bizleri bağış ve ihsanları ile doldurmuştur. “Allah’ın nimetleri ni saymaya kalksanız sayamazsınız”(Nahl 18)

Allah’ın üzerimizdeki sayılamaz nimetleri, bize kesintisi z bağışlar tahsis etmesi, üzerimize bağışlarını saçması, dinmeyen yağmurlar gibi bol nimetleri ni yağdırması söz konusu olunca, şüphesiz Allah Teala’nın üzerimizdeki hakkı, ona melekleri n yaptığı gibi kesintisi z ibadette bulunmamızı gerektiri r. “Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah'ı) tesbih ederler.”(Enbiya 20)

Lakin yeryüzünde halifelik vazifeler i bizleri sürekli rüku ve secdede bulunmakt an, kesintisi z tesbih ve usanmaksızın zikirden alıkoymaktadır. Namaz ise bu kainatta bize has, bizi hedef alan durumumuz a uygun olarak, Allah’ın üzerimizdeki nimetleri ne şükrünü bir parça olsun gerçekleştirebilmemiz için emredilmiştir. Allah Teala buyuruyor ki;

“O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Ancak O'na döndürüleceksiniz.” (Ankebut 17)

“Allah'ın nimetine şükredin, eğer gerçekten O'na ibadet edeceksen iz.”(Nahl 114)

“Ey Davud ailesi! Şükredin.”(Sebe 13)

Namaz amellerin en faziletli si olup, Allah’ın nimetleri ne şükrü en güzel ifade edenidir. Allah Tebarek ve Teala, halîl’i Muhammed aleyhis salatu ves-selam’ı “Sana kevseri verdik” buyurarak müjdeleyince – ki o büyük bir iyilik olan cennettek i Kevser nehridir. – Allah Subhanehu ona bu nimet için nasıl şükredeceğini şöyle bildirmiştir; “Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve ellerini göğsüne bağla”(Kevser suresi)

Allah Teala ona Mekke’nin fethi gibi büyük bir fetih ile nimetlend irince, bu büyük nimetin şükrünü yerine getirmek için Ümmü Hani Binti Ebi Talib’in evine girerek gusletti ve Allah Teala’ya şükür olarak sekiz rekât fetih namazı kıldı.(Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)

El-Mugira bin Şu’be r.a.’den; Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Ona; “Allah seni geçmiş ve gelecek günahlardan korumuştur” denilince buyurdu ki; “Şükreden bir kul olmayayım mı?”

Atâ dedi ki; “Ubeyd Bin Umeyr ile birlikte Aişe r.a.’nın yanına girdim. Ubeyd Bin Umeyr dedi ki; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’de gördüğün ve en çok hoşuna giden bir şeyi bize haber ver” bunun üzerine ağladı ve dedi ki; “Bana ayırdığı gecelerde n birinde kalktı ve; “Rabbime ibadet etmem için bana müsaade eder misin?” dedi. Ben de; “Vallahi ben senin yakınlığını ve seni mutlu eden şeyi severim” dedim. Kalktı ve abdest aldı. Sonra namaz kıldı. Odası ıslanana kadar ağlamaya devam etti. Sonra tekrar ağlamaya başladı ve yer ıslanana kadar ağladı. Ardından Bilal r.a. namaz için ezan okumaya geldi. Onun ağladığını görünce dedi ki;

“Ey Allah’ın Rasulü! Allah seni geçmiş ve gelecek günahlardan koruduğu halde ağlıyor musun?” O da buyurdu ki; “Şükreden bir kul olmayayım mı? Bana bu gece bir ayet indi ki onu okuyup da onun hakkında düşünmeyene yazıklar olsun; “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında… deliller vardır”(Bakara 164) (Müslim’in şartına göre isnadı kuvvetlid ir)

Ebu Zerr radıyallahu anh’den; peygamber sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Her birinizin her organı için bir sadaka vermesi gerekir. Her tesbih (subhanall ah demek) bir sadakadır, her tahmid (elhamduli llah demek) bir sadakadır, her tehlil (la ilahe illallah demek) bir sadakadır, her tekbir (Allahu ekber demek) bir sadakadır, iyiliği emretmek bir sadakadır, kötülükten alıkoymak bir sadakadır, iki rekat kuşluk namazı kılmak bunu karşılar”(Müslim ve başkaları rivayet etmiştir.)

Ebu Bureyde radıyallahu anh’den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’i şöyle derken işittim; “İnsanda üç yüz altmış eklem vardır. Her eklem için bir sadaka gerekir.” Dediler ki; “Buna kimin gücü yeter ey Allah’ın Rasulü?” buyurdu ki; “mescitte balgamı gömmek ve yoldan bir şeyi kaldırmak, buna da gücü yetmezse iki rekat kuşluk namazı kılmak bunu karşılar.”(sahihtir.)

Ey dünya meşguliyeti yüzünden namazı zayi edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetleri ne, sağlık, afiyet, rızk ve mala aldanmayın! Allah’ın üzerinizdeki nimetleri nin kıymetini bilin ve O’na hakkıyla şükredin. “Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye lâyıktır.”(Lukman 12) Allah’ın nimetleri ni ona itaat ve onun razı olduğu işlerde değerlendirin; “Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!”(Bakara 152)

Seleften birisi şöyle demiştir; “Kim kendisini n yaratılışını tefekkür ederse bilir ki eklemleri ancak ibadet için gevşer” isyan ve nankörlüğe kuvvet bulamaz.

O’nun rızkına kavuştun ve kuvvetlen din

Ona itaat ile bir nebze şükretmiş olursun

Onun nimetleri ne şükretmiyorsun lakin,

Onun rızkıyla güçlenip Ona isyan ediyorsun

22- Namaz, Kâfirleri Kızdırır ve Din Düşmanlarının Burnunu Sürter

Allah Azze ve Celle’ye, dostları tarafından düşmanlarının burnunun sürtülmesi ve onların öfkelenmesi gibi sevimli bir şey yoktur. Bu yüzden şöyle buyurmakt adır; “Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok güzel yer ve bolluk (imkân) bulur.”(Nisa 100)

“İşte onların Allah yolunda bir susuzluğa, bir yorgunluğa ve bir açlığa duçar olmaları, kâfirleri öfkelendirecek bir yere (ayak) basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmala rı, ancak bunların karşılığında kendileri ne salih bir amel yazılması içindir. Çünkü Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez.”(Tevbe 120)

Allah Teala, halili Muhammed sallallah u aleyhi ve selemi ve sahabeler ini şöyle vasfediyo r; “Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlen direrek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicileri n de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlen dirmekle kâfirleri öfkelendirir.”(Fetih 29) Kâfirlerin öfkelendirilmesi, Rab Azze ve Celle’nin sevdiği ve istenen bir gayedir. Bunu gerçekleştirmek kulluğun kemalinde ndir.

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, namazda yanılan kimsenin iki secde ile sehiv secdesi yapmasını meşru kılmıştır. Müslim ve başkalarının rivayetin de şöyle buyurmuştur; “Şayet namazı tam ise bu secdeler şeytanın burnunu sürter” diğer rivayette; “Şeytan için burun sürtme olur” buyrulmuştur. Böylece bu secdeleri “iki burun sürtücü” olarak isimlendi rmiştir. Kim Allah için ibadet ederek O’nun düşmanının burnunu sürterse, kulun Rabbine olan sevgisi, ona yakınlığı ve düşmanlarına olan düşmanlığı miktarınca bereketli bir hisseyle sıddıklığa tutunmuş olur. Bu burun sürttürmeden nasibini alır. Düşmanın burnunu sürtmek için (savaşta) iki saf arasında gururlanm ak ve büyüklenmek, kendisini Allah’tan başka kimsenin görmediği yerde gizli sadaka verirken gururlanm ak övülür. Çünkü bunları kişi sevdiği şeylerden, canından ve malından Allah Azze ve Celle için feda ettiğinden Allah düşmanlarını, şeytanı hor kılar.

Bu insanlard an çok az kimsenin bildiği bir kulluk kapısıdır. Bunu bir tadan, geçmiş günlerde kaçırdıklarına ağlar.”[20]

Namaz kılan, şeytana baktığı zaman, namazı kılarak ve onun hudutlarını koruyarak onun öfkesini artırdığı gibi, onun burnunu böyle sürtmesi diğer bir ibadet olur.

Şüphesiz şeytan, insanları namazdan engelleme k için çok hırslıdır. Allah Teala buyuruyor ki; "Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?"(Maide 91) Şeytan, kulu rabbinin önünde secde ederken görünce öfkelenir ve haset ederek ona düşmanlığını ilan eder:

Ebu Hureyre r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Âdemoğlu secde ayeti okuyup secde ettiğinde şeytan ağlayarak uzaklaşır ve der ki; "Bana yazıklar olsun! Âdemoğlu secde ile emrolundu ve secde etti. Ona cennet vardır. Ben ise secde ile emrolundu m fakat yüz çevirdim. Bana da cehennem var!"(Müslim rivayet etmiştir.)

Şeytan insanları namazdan alıkoyamayınca bu sefer namazı bozmaya veya sevabını azaltmaya çalışır. Sahabeden biri Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e gelmiş ve ona şöyle demişti; "Şeytan namazla benim arama girdi ve kıraatimi şaşırttı." Bunun üzerine Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurdu; "İşte o, "Hınzeb" denilen şeytandır. Onu hissettiğin zaman ondan Allah'a sığın ve sol tarafına üç defa tükür." Sahabe dedi ki; "Ben de öyle yaptım ve Allah onu benden uzaklaştırdı."(Müslim rivayet etmiştir.)

Kul, namazına başlayınca şeytan ona vesvese vermek için yönelerek onu Allah'a itaatten alıkoyar, dünya işlerini ona hatırlatır. Nitekim Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Şüphesiz şeytan, ezanı işitince yellenere k ezan sesini duyamayac ağı yere kadar kaçar. Ezan bittiğinde döner ve vesvese vermeye devam eder. İkameti işitince onu duyamayac ağı yere kadar uzaklaşır. İkamet bittiğinde tekrar döner ve vesvese verir."(Müslim rivayet etmiştir.)

Buhari ve Müslim'in rivayet ettiği diğer metinde şu şekilde geçer; "Ezan ve ikamet bitince gelir ve kişi ile nefsi arasına girerek; "şunu hatırla, şunu da hatırla" der. Aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesvese verdiğinden (buna kapılan) kişi kaç rekât kıldığını bilemeyec ek hale gelir."

Şeytan, kulu yalnız başına takıntıları ve üfürmeleriyle alıkoymaktan aciz kalırsa, ona orduları ile belirerek türlü desiseler le askerleri ni musallat eder. Namaz kılmaya özen gösterdikçe, şeytan da alçak kışkırtmalarına özen gösterir. "Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar"(Maide 58) bazen onunla eğlenirler, bazen alay ederler ve bazen de onun hakkında birbirler ine işaret ederler. "İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar." (Mücadele 19)

Şüphesiz namazları kılmak ve onu ilan etmek, toplumu Allah'ın boyasıyla boyamaktır ve İslam'ın şiarlarını izhar etmektir. Müslümanların İslam ile övüncü cisimleşir, insanların Rablerine dönmelerinden tedirgin olan din düşmanları, onların dinlerini n şiarlarını meydana çıkarmalarına öfkelenir.

Aişe radıyallahu anha'dan; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Yahudiler sizin selamınıza ve (namazda Fatihadan sonra) âmin demenize haset ettikleri gibi başka bir şeye haset etmezler."(sahih)

Amin demeleri dışında, ezanın ilanı, mescidler in imar edilmesi, sık saf tutarak namaz kılanlar, rüku edenler, secde edenler, huşu sahipleri nasıl haset ettirmesi n onları!?

Fransız filozofu Renan diyor ki; "Beni oraya çeken sarsıcı bir meyil olmadan bir mescide hiç girmedim. Diğer bir ifadeyle; "Her mescide girdiğimde mutlaka Müslüman olmadığımdan dolayı bana bir üzüntü isabet etmiştir."

23- Namaz, İnsanlık İçin Hürriyettir

Bu zamanda çok çınlayan, nefse hoş gelen bir kelime olan “hürriyet” hakkında çok konuşulmaktadır. Hürriyeti hâkim kılmak uğruna pek çok nizamlar ve heyetler değiştiriliyor, her biri kendi anlayışına göre bir hürriyet tarifi yapıyor. İnsan, bizatihi fakir olup, fıtratında bizatihi zengin olan yaratanına boyun eğme, zillet ve O’na kulluk etme vardır.

Fakirlik benim ayrılmaz vasfımdır

Tıpkı O’nun ayrılmaz zenginlik vasfı gibi

O halde kişi, Mevla’sına kendini muhtaç bilmedikçe, nefsini O’nun azarlamasına hazırlamadıkça ve ondan başkasına kulluktan kendini engelleme dikçe hali düzgün olmaz ve kalbi huzur bulmaz. İşte bu kulluk en yüce hürriyet mertebesi dir. Çünkü kul, yalnız Mevla’sına boyun eğerse, bütün sultanlar dan hür olur, kalbi onlara yönelmez ve başını ancak göklerin ve yerin yaratıcısı için eğer.

Kulluk, insan için kaçınılmazdır. Eğer onu olması gereken yere koyarsa, onu Allah’tan başka ortak koşulanlara ve şeytanlara kulluk ile kirletmez se, Müslüman, İslam’ı ile hevanın ve şehvetin hükmü altına girmekten hürriyete kavuşur. Ona hükmeden tek sultan, haniflik dininin sultanıdır; “Rabbinin makamından korkan ve nefsini hevadan alıkoyana gelince; onun varacağı yer şüphesiz cennettir .”(Naziat 41-42) öyleyse bu, kulluk suretinde ki hürriyettir. İnsanlık için bu kulluğu gerçekleştirmedikçe gerçek hürriyet mümkün değildir.

İslam dışındaki hürriyet, anlamı olmayan, boşa çile çekmektir. Hatta o, hürriyet gibi görünse de, zillet içinde köleliktir. Zira tağutlara, Aziz ve Celil olan yaratıcının koyduğu hükümlerden uzak, nefisleri n hevasına göre düzenlenmiş kanunlara boyun eğmek, Allah'tan başkalarına kulluktur . Yani kölelik!

Yaratılış sebebi olan kulluktan kaçarlar

Böylece Küfür ve şeytana köle olurlar

Faziletli Şeyh Dr. Ömer Süleyman el-Aşkar diyor ki; "Şüphesiz İslam'da Allah'a kulluk kavramı, yani en yüksek mertebede hürriyet, Allah'a kulluk sadık olursa, yaratılanların hükmü altında olmaktan ve onlara kulluktan özgürlük demektir. Müslüman varlıklara baktığında Allah'ın onları bizim için yaratıp bize boyun eğdirdiğini görür; "O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir"(Casiye 13)

Durum böyle devam ettikçe Müslüman, mahlûkata boyun eğmeyecek, onu maksat edinmeyec ektir. Zira onun önemi yoktur. Yaratınlar, kendisini n faydalanm ası ve ıslah olması içindir.

Müslüman, kendisi gibi bir insana kulluk etmek istemez. Bütün insanlar Allah'ın kullarıdır. İnsanoğullarından asi tabiatlı birileri taşkınlık ederse, Müslüman onun karşısında durur ve hak sözü söyler, onlara yaratılış sebebini, sonunda varması kaçınılmaz olan yeri, zayıflıklarını ve acizlikle rini hatırlatır, onları uyarıp döndürmeye çalışır. İnsan, Allah'a kulluk ile, kendisine tapınılan putların en kötüsü olan heva (arzu ve tutkular)dan kurtulur. "Hevasını (kötü duygularını) ilah edineni gördün mü?"(Furkan 43) Heva, kendisine tapınılan bir ilah edinilere k nefis sahibini hükmü altına alır. Böylece kişi, yalnızca hevası ile hareket eder, sadece hevasının istekleri ni gerçekleştirmek için çalışır. İslam ise, nefsin haramlara ve günahlara çağıran arzularına boyun eğmeyi, bunlara kulluk olarak nitelendi rir. Nefsin çağırdığı haramlara –nefis onları sevse de- karşı durmaya gelince, işte bu İslam'da gerçek hürriyet olarak ifadesini bulur. Zira bir bakıma arzuladığı şeylerin bazısını terk ederek hürriyetini sınırlasa da, diğer açıdan tutkuların hükümranlığından kurtuluştur.

Allah'tan ve O'nun yolundan uzaklaşarak hürriyeti gerçekleştirebileceklerini zannedenl er hata ediyorlar . İnsan için, hatta bütün mahlukat için ya kulluk yada yüz çevirme vardır. Ancak o, kendi isteğiyle Allah'a boyun eğmekten kaçınarak kendisi gibi fayda ve zarar vermeye gücü olmayan bir mahlûka boyun eğmek zorunda kalacaktır. Hatta ondan daha düşük olan bir şeye boyun eğmiştir. Böylece, kulluktan çıkıp hürriyete kavuşmamış, kulluğu başka bir kulluk ile değişmiş olur. Allah'a kulluktan çıkıp ya bir puta, ya bir insana, ya güneşe veya aya, yani tağuta kulluğa girer. Allah bütün bu durumda olanları şöyle kötülüyor; "Allah'ın lânetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar çıkardığı kimseler."(Maide 60) Onlar, Allah'ın kulları iken tağutlara kulluk ederek yalanlama larının cezası olarak bu belaya uğradılar.

Bu günlerde hürriyet kelimesi yankılanıyor, Fransız ihtilali ile bunun ilan edilmeye başladığı iddia ediliyor. Birleşmiş Milletler Komisyonu da bunu hürriyetin başlangıcı kabul etmiştir. Fakat durum böyle değildir. Onlar, insanları nizam, kanunlar ve bazı gruplara kulluktan, diğer bir nizama, diğer bazı kanunlara ve diğer gruplara kulluğa çıkardılar. Sonuçta kendileri ni hür zannetsel er de yine köleler olarak kaldılar. Onlar, yalnızca Allah'a kulluk etmedikçe, İnsanların tahakkümünden hürriyete kavuşamayacak ve köleliğin karanlığından kurtulama yacaklard ır. Bu şekilde diğer hükmedicilerden hürriyete kavuştuklarında, bedenleri içinde çınlayan nefsin hevalarının hükmü altına girmekten de kurtulaca klardır."

Sonra onun gerçek insan hürriyeti konusunda doğunun çileden çıkaran düzenine ve batının bıktıran nizamına olan üstünlüğünü haber vererek şöyle diyor; "İnsanları karanlıklar yığınından daha beter karanlıklara, bir kulluktan diğer bir kulluğa çıkardılar. Allah'tan başkasına kulluktan, İslam'dan başka bir kurtarıcı olmayacak tır. Müslümanların elçisi, Pers komutanı kendisine yöneldiği zaman doğru söylemiş ve ne iyi etmiştir; "Allah bizleri, kulları kullara kulluktan Allah'a kulluğa, dinlerin zulmünden İslam'ın adaletine ve dünyanın darlığından dünya ve ahiretin genişliğine çıkaralım diye göndermiştir." Din olarak İslam'a, hüküm olarak onun hükmüne razı olmayan herkes, cahiliyen in döküntülerine batmıştır; "Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?"(Maide 50) Mabutlarının Allah olmasından kaçınanlar, daha düşük olan mahlûklara kulluk ederek kendileri ne ihanet etmektedi rler. İslam, en büyük düşüncesi ve gayesi olarak dinar(altın), dirhem(gümüş), giyecek ve yiyecek olarak belirleme yi, nefsin hükmü altına girdiği birer kulluk olarak ifade eder. Buhari, Ebu Hureyre r.a.'den rivayet ediyor; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Dinarın kulu yok olsun! Dirhemin kulu yok olsun! Midesinin kulu yok olsun! Yıkılsın baş aşağı olsun! Bir şerre uğrarsa kurtulmasın ki o, kendisine verildiği zaman razı olur, verilmezs e kızar ve gazaplanır."

Gerçek hürriyete gelince o, namazın fiilleri ve sözlerinde ortaya çıkar. Nitekim bu konuda yeterli açıklamayı Şeyh Allame Ebul Hasen en-Nedvî "Dört Rükün" adlı eserinde yapmıştır. Özetle şöyle diyor;

"Namazın başlangıcı, me'sur, mütevatir bir kelime olan tekbir ile meşru kılınmıştır. O da beliğ, açık, her yer ve zamanda fert ve toplum için anlaşılabilir bir cümle olan "Allah en büyüktür" sözünü söylemektir. Bu, güçlü yankı yapan, önünde zorbaları boyun eğdiren, putları deviren, taşkınları ve tağutları zora sokan bir cümledir. – keşke namaz kılan onu iman ve akide ile bilinçli olarak söylese, keşke onunla övünen ve hakikatin e ulaşmayı isteyen iddia sahipleri onu bir anlasa. – Şüphesiz kendisine tapınılan putlar, ilah edinilen şahıslar, mukaddes sayılan şeyler, boyun eğilen güçler ve mutlak bir taassupla itaat edilen reisler arasında müşterek olan azamet ve Kibriya, muvaffak kılma, yükseltme ve yücelik gibi değerler, bu veciz ve mu'ciz cümle ile Allah'ın şu kavlinde emrediliy or; "Sadece Rabbini büyük tanı."(Müddesir 3)
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Böylece bu davalar ve onlara çağıranlar, iddia sahipleri ve ilanları, kuruntula r ve hurafeler, tavır ve saçmalıklar inkar ediliyor. Bununla namaz kılan kişi, onunla büyük ve son verici, "büyük küçük bir şey bırakmadan her şeyi saymak" dedikleri gibi tam ve kapsayıcı, hiçbir fesat unsuru, tuğyan unsuru barındırmayan bir harekete girişmiş olur. Şüphesiz muvahhid Müslüman buna, namaza başlarken söylediği cümle ile ulaşır.

Eğer insan, namaza başlarken söylediği bu cümleye iman eder, ona itikad eder ve Allah'ın azamet ve kibriyasına şahitlik ederse ve sadık bir dil ile; "Allahu Ekber" der, bu akide ve şehadeti kontrol ederse ve içine yerleştirirse, önündeki azamet ve kibriyayı küçültür, onunla krallara ve reislere (veya insanların isimlendi rdiği gibi "büyükler"e) galip gelir, onların kalpteki korkusu gider hatta onları hakir canlılar olarak veya cılız kuklalar olarak görür, onların devletler ini ve nüfuzlarını küçümser, devleri cüceler gibi görerek hafife alır, büyüklerini ve ihtiyarla rını küçük çocuklar gibi tutarak alaya alır.

Nitekim Sahabeler – Allah onlardan razı olsun – bu hususta en güzel örnek olmuşlardır. Tarihçiler, kuvvet ve azamet gösterilerini hafife almaya dair pek çok şey anlatmışlardır. Onlardan biri de tarihçi İbn Kesir'in Rib'î Bin Amir'den şu rivayetid ir;

"Sa'd, Kadisiye'den önce Rüstem'in talebi üzerine ikinci elçi olarak Rib'i b. Amir'i gönderdi. Rib'i, Rüstem'in makamına girdi. Meclisini altın işlemeli halı*lar ve ipek minderler le döşeyip süslemişlerdi. Kıymetli yakut ve incileri, muazzam süsleri sergilemişlerdi. Üzerinde tacı ve diğer kıymetli eşya*ları vardı. Altından bir taht üzerine oturmuştu. Rib'i ise eski elbiseler giymiş olarak makama girdi. Ama üzerinde kılıcı ve kalkanı vardı. Kısa boylu bir ata binmişti. Makama yaklaşıp atının toynuğu halının ucuna basıncaya kadar at üzerinde durdu. Sonra indi, atını oradaki minderle*rin dayalı olduğu yerlerden birine bağladı. Üzerinde silahı, zırhı ve ba*şında miğferi olduğu halde Rüstem'e yöneldi. Muhafızlar ona:

— Silahını indir, dedilerse de o:

— Ben, size gelmedim. Siz beni çağırdığınız için geldim. Bu şekilde içeri girmemi kabul ederseniz ne âlâ, yoksa geri dönerim, dedi.

Rüstem:

— İçeri girmesine izin verin, dedi. Bunun üzerine o da mızrağına da*yanarak Rüstem'in tahtına doğru yürüdü"[21]

Bu köklü akide İslam tarihinin bütün devirleri nde şaşırtıcı sahneler göstermeye devam etmiş, sahipleri nde harikulad e güçler sergilemiştir. Fakir ve zayıf insanların çoğunun görüşemediği sultanlar ve yöneticilerle görüşmüşler, onların önünde bu derin akidenin ürkütücülüğü ve cesaret karşısında krallığın heybeti ve saltanatın haşmeti buharlaşmıştır. Şeyhülislam İzzeddin Bin Abdissela m'ın ashabından El-Bâcî rivayet ediyor; "Şeyhimiz İzzeddin bir bayram gününde kaledeki sultanın yanına gitmişti. Seçkin askerler ve memleket meclisi orada hazır bulunuyor du. Mısır diyarının sultanlarının âdeti olduğu üzere Sultanda da bayram sebebiyle ayrı bir kibir vardı, kavminin arasına ziynetli elbiseler le çıkmıştı. Yöneticiler sultanın önünde toprağı öpüyordu. Şeyh sultana doğru yöneldi ve "Ey Eyyub!" diye seslendi. "Allah sana "Ben sana Mısır mülkünü vermedim mi? Sen ise içkiyi mubah kıldın" dediği zaman cevabın ne olacak?" dedi. O da; "Böyle mi oldu?" dedi. Şeyh; "Evet! Falancanın dükkânında içki ve diğer bazı münkerat satılıyor sen ise bu memleketi n nimetleri içindesin." diye en yüksek sesi ile bağırdı. Askerler de orada hazır duruyordu . Sultan;

"Ey efendim! Bunu ben yapmadım. Bu iş babamın zamanından kalmadır." Dedi. Şeyh;

"Sen; "biz babalarımızı bu yolda bulduk" diyenlerd ensin!" dedi. Sultan bunun üzerine o dükkânın kapatılmasına emir verdi. Haber yayılmıştı. Şeyh, sultanın yanından dönünce ona;

"Ey efendim! Durum nedir?" diye sordum. Dedi ki;

"Ey oğlum! Onu azamet içinde görünce rezil etmek istedim. Ancak kendi kendine büyüklendiği için sıkıntı çekti." Dedim ki;

"Ey efendim! Ondan korkmadın mı?" o da şöyle dedi;

"Vallahi ey oğul, Allah'ın heybetini düşündüm, sultan ayaklarımın altında bir kedi gibi oldu."

Davet ve azimet tarihi, iman ve akide tarihi her zaman ve her yerde kendini yenilemiş, eksik olmamıştır. Hint'li müellif Şeyh Muhammed Bin Mübarek el-Kirmanî buna örnek olan diğer bir kıssa anlatıyor;

"Sultan Muhammed Toğlak, şeyh Kutbuddin el-Münevver'i kralı tebrik etmeye gelmediği için azarlamak veya cezalandırmak üzere Delhi'ye çağırmıştı. Daha önce de onun zulmüne uğramıştı. Saraya gelip Divan'a girince yöneticileri, vezirleri, hâkimleri ve saray ricalini gördü. İp gibi dizilmişler, silahlı ve boyun eğmiş vaziyette, kalpleri koparan bir görüntü içindeydiler. Şeyhin yanında henüz genç yaşta olan oğlu Nureddin de vardı. Hayatında saraya hiç gitmemişti. Bu garip manzara karşısında ürktü ve korkuyla doldu. Şeyh Kutbuddin yüksek sesle şöyle seslendi;

"Ey oğlum! Allah'ın azametini düşün!" Nureddin diyor ki;

"Bu nidadan sonra kendimde garip bir kuvvet hissettim . Korkum yok oldu. Oradakile rin hepsi sanki bir koyun veya keçi sürüsü gibi geldi bana."

Namaz kılan boyun eğişi ve eğilişini aşamalar halinde yapar, namaza kıyam ile başlar, ikinci olarak rükû eder, üçüncü olarak secdeleri yapar. O tabii olarak itaat halindedi r. Rükûdan direk secdeye kapanmaz. Hafifçe bir kısa duruş yapar sonra secdeye eğilir. Böylece iyice huşunun yerleşmesini, nefsin iyice zelil olmasını sağlar.

Bu şekilde ta'zim ve temcid dereceler ini de ilerler; rükusunda "Subhane rabbiyel azim", secdeleri nde; "Subhane rabbiyel a'lâ" der. Boyun eğme ve tezellülün son noktasına varınca, vücudundaki en şerefli organlarını da ayakları altındaki yere koyarak en zelil hale getirmiş olur. En büyük cümle ile orada Allah'ın azametini ve yüceliğini ilan eder; "Sübhanallahi rabbiyel a'lâ = noksanlar dan münezzeh olan rabbim en yücedir." Orada en büyük saygıyı ifade eden görünüş ve konumda, en büyük saygıyı ifade eden sözü ilan etmektedi r. Secdesini yenilemek için iki secde arasını hafif bir oturuşla ayırır. Böylece nefsini gafletten uyarır, bu lezzeti yeniden tadar.

Huşu İle, Severek Yapılan Secde Kainatı Sarsar

Kul secde yapınca, toplumun, örflerin, adetlerin bağladığı zincirler çözülür, Allah Teala için secdeye kapanarak yüzünü ve alnını toza bular, kalbin dizginini bırakır, nefsini tabiatına salar, huşusuna engel yoktur, ağlaması kınanmaz. Nitekim göğsü tencere gibi kaynamış, kalp çanağı taşmıştır. Bu yüzden sahabe –Allah onlardan razı olsun – (Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem hakkında) şöyle diyordu;

"Göğsü ağlamaktan dolayı kaynayan tencere gibi ses çıkarıyordu." Amr bin el-Âs r.a. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in küsuf (güneş tutulması) namazını şöyle anlatıyor;

"…Sonra son secdeleri nde "Üf üf" diyerek nefes aldı. Sonra şöyle dedi; "Ya Rabbi! Ben onların arasındayken onlara azap etmeyeceğini vaat etmedin mi? Onlar bağışlanma dilerken onlara azap etmeyeceğini bana vaad etmedin mi?" diğer rivayette; "nefes alırken ağlıyordu" şeklinde geçer.

Secdeler, namaz kılan kişinin Allah'a en yakın olduğu ve O'nun en sevdiği vaziyetti r. Nitekim sahih hadiste şöyle buyrulur;

"Kulun Rabbine en yakın olduğu durum secde halidir. O halde secdede duayı artırın." Namaz kılan bu kazançlı fırsata yönelir, kalbin sadağından dua ve kulluk okları fırlar ve lisanı haliyle şöyle der; "Senden dilenci gibi istiyorum, zelil bir günahkâr gibi sana yalvarıyorum, sana zarara uğramaktan korkan kimse gibi dua ediyorum. Sana boyun eğenler, gözyaşlarını senin için dökenler, cisimleri senin için zelil olanlar, burunları senin için sürtülenlerin duası ile dua ediyorum."

İşte böyle bir secdeye dağlar yerinden oynar, yeryüzü sarsılır, zorba tagutlar dehşete düşer. Ümmetin tarihinde onun maceraları, sıkıntılı anlarda şaşırtıcı etkileri vardır.

Allah'tan Başkasına İbadet, İnsana Kulluk ve Cahiliye Hayatı ile Hakiki Namazın İhlal Edilmesi

İhlaslı huşu ile kılınan, müslümanın ruh ve hakikatiy le, edepleri ve vakitleri yle muhafaza ederek kıldığı böyle bir namaz, başlıcaları; şirk, putperest lik ve hurafeler olan Allah'tan başkasına ibadet ve başlıcaları; kral ve yöneticilere, kuvvet ve servet sahipleri ne onların fayda ve zarar verebilec eği inancıyla, iyiliği emretmekt en ve kötülüğü yasaklama ktan korkmak olan Allah'tan başkasına kulluk gibi şeylerle bağdaşmaz. Yine her vesile onlara yaranmaya çalışmak, onların zulüm ve düşmanlıklarına şakşakçılık yapmak, ilk saltanat devirleri nde ve günümüz demokrasi devrinde de şahid olduğumuz gibi akide ve vicdan satışı gerçek namaza tezat teşkil eder.

Namazın bütün rükünleri, namaz kılanın namazda bütün söyledikleri, nefsini alıkoyması ve ilan ettikleri, bu sayılanları en şiddetli şekilde reddeder. Bir kere bunlar, namaz kılanın namaza başlarken söylediği "Allahu ekber" sözü ile sonra "Âlemlerin rabbi olan Allah'a hamd olsun" demesiyle çelişen şeylerdir. Allah'tan başka rab yoktur, O'ndan başkasına da hamd edilemez. Yine; "Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım isteriz" sözü ile O'ndan başkasına ibadet edilemeye ceğini ve O'ndan başkasından yardım istenemey eceğini ifade etmektedi r. Yukarıda sayılanlar rüku ve secdeler ile de çelişiktir. Manen ve maddeten rükuya eğilmek, açık ve gizli hallerind e secdeye kapanmak ancak Allah'a yapılır. Bu yüzdendir ki namazı hakkıyla kılanlar, zalim idarecile rin önünde insanların en cesuru, hak sözü haykırmada en girişkenleri, dünyanın süprüntülerine karşı en zahitleri, günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmaktan en uzak kalanları olmuşlardır.[22]

24- Namaz Kötülüklerden Uzaklaştırır ve Şehvetlerden Korur

Allah Teala buyurur ki; "…ve namazı kıl[23]. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar."(Ankebut 45) O halde tam bir huşu ile kılınan namaz, sahibini hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar, onu hayra ve iyilikler e yönlendirir. Bu yüzden namaz ehlini insanlar içinde en çok istikamet sahibi kimseler olarak görürüz. Başkalarında olan kusurlar onlarda bulunmaz.

Kişinin namazı düzdün olursa diğer amelleri de düzgün olur. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurur ki; "Kulun kıyamet gününde ilk hesaba çekileceği şey namazdır. O düzgün çıkarsa diğer amelleri de düzgün olur. Namazı bozuk çıkarsa diğer amelleri de bozuk olur."(Sahihtir.)

Huşu içinde kılınan namaz, kalbi güzelleştirir ve onu temizler. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Dikkat edin! Vücutta bir et parçası vardır ki o düzgün olursa bütün vücut düzgün olur. O bozuk olursa bütün vücut bozuk olur. Dikkat edin o kalptir!" (Buhari ve Müslim)

Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem'e; "Falan kimse bütün gece namaz kılıyor fakat sabahlayınca hırsızlık yapıyor." Dedikleri nde; "Söylediğiniz şey onu alıkoyacaktır" veya "Namaz onu engelleye cektir" buyurmuştur.(Sahihtir.)

El-Hasen el-Basrî der ki; "Şayet kıldığı namaz kişiyi hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoymuyorsa onun ancak Allah'tan uzaklığı artar."

Şuayb aleyhisse lam'ın kavmi, onun namaza tazim ettiği kadar başka hiçbir şeye tazim etmediğini görmüştü. O farz ve nafile olarak çok namaz kılar ve şöyle derdi; "Namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar." Kavmine iyiliği emredip kötülükten yasaklayınca; "Dediler ki; Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!”(Hud 87)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Size gece namazını tavsiye ederim. Zira o, sizden önceki Salihleri n âdeti, Allah'a yakınlık vesilesi, günahlardan alıkoyucu, kötülükleri örtücü ve vücuttan dertleri kovucudur ."(Sahihtir.)

25- Namaz Kötülükleri Örtücü ve Hataları Silicidir

Ubade Bin Samit r.a.'den; "Şehadet ederim ki Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim; "Beş vakit namazı Allah Azze ve Celle farz kılmıştır. Kim güzelce abdest alır ve onları vaktinde kılarsa, rükularını ve secdeleri ni, huşuunu tam yaparsa onun için Allah'ın affedeceğine dair bir ahit vardır. Kim de böyle yapmaz (bu sayılanları tam yapmazsa) ona Allah'ın bir ahdi olmaz. Dilerse bağışlar dilerse azap eder."(Sahihtir.)

Ebu Said el-Hudrî r.a.'den rivayet edildiğine göre o, Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir; "Beş vakit namaz, aralarındakilere kefaretti r." Sonra şöyle buyurdu; "Söyleyiniz sizden birinizin kapısının önünden her gün beş sefer yıkandığı bir nehir aksaydı o kimsede kir adına bir şey kalır mıydı?" Ashab; "Onun üzerinde kirden bir şey kalmaz dediler. Rasûlullah sallallah u aleyhi ve sellem; "İşte beş vakit namaz aynen böyledir. Hata işleyip dua ve istiğfar ederse namazdan önceki işledikleri affedilir .”

Ebu Zerr r.a.'den; Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem bir kış günü dışarı çıktı. Yapraklar dökülüyordu. Bir ağaç dalı aldı ve yaprağını döktü. Sonra; "Ey Eba Zerr!" dedi. "Buyur ey Allah'ın Rasulü!" dedim. Buyurdu ki; "Şüphesiz müslüman kul Allah'ın rızasını dileyerek bir namaz kılarsa onun günahları bu ağacın yapraklarının dökülmesi gibi dökülür."(Hasendir.)

Ebu Osman'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir; "Selman r.a. ile beraber bir ağaç altındaydım. Kuru bir dal aldı ve yapraklarını düşürünceye kadar salladı. Sonra şöyle dedi; "Ey Eba Osman! Neden böyle yaptığımı sormayaca k mısın?" ben de; "Neden böyle yaptın?" dedim. O da dedi ki; "Ben de Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem ile beraber bir ağaç altında iken o böyle yapmıştı. Kuru bir dal alıp salladı ve yapraklarını düşürdü. Sonra buyurdu ki; "Ey Selman! Neden böyle yaptığımı sormayaca k mısın?" ben de; "Neden böyle yaptın?" dedim. Buyurdu ki; "Şüphesiz müslüman güzelce abdest alır, sonra beş vakit namazını kılarsa, onun hataları bu yaprakların dökülmesi gibi dökülür."

Allah Azze ve Celle buyurur ki; "Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerin de namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenle re bir hatırlatmadır."(Hud 114)[24]

Tarık Bin Şihab, ibadetini görmek için Selman el-Farisî r.a.'ın yanında kalmıştı. Diyor ki; "Gecenin sonunda namaza kalktı." O umduğunu görememiş gibiydi. Bundan ona bahsedinc e Selman r.a. dedi ki; "Şu beş vakit namaza devam edin. Zira onlar, hiç iz bırakmadan yaraları kapatır."(hasendir.)

Ebu Eyyub r.a. dedi ki; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'i şöyle buyururke n işittim; "Kim emrolunduğu gibi abdest alır ve emrolunduğu[25] gibi namaz kılarsa geçmiş yaptıkları bağışlanır." Diğer rivayette; "Geçmiş günahları affedilir"(Hasendir.)

Abdullah Bin Mesud r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Her namaz vakti geldiğinde bir münadi gönderilir ve o şöyle der; "Ey Âdemoğulları! Kalkın ve kendiniz için yaktığınızı söndürün." Onlar kalkarlar ve gözlerinden hataları dökülür. Namaz kılarlar ve onların arasında işledikleri affolunur . Sonra bunlar arasında yine tutuştururlar. İlk namazda seslenen münadi; "Ey Âdemoğulları! Kalkın ve tutuşturduğunuz nefisleri nizi söndürün!" der. Kalkarlar abdest alır ve öğle namazını kılarlar. Böylece iki namaz arasında işledikleri affolunur . İkindi vakti gelince aynısı olur. Akşam ve yatsı namaz vakitleri gelince de aynısı olur. Böylece bağışlanmış olarak uyurlar. Kimisi hayır içinde, kimisi şer içinde…"(Hasendir.)

İbn Ömer r.a.’dan; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Şüphesiz kul kalkar namaz kılarsa günahlarının hepsi getiriler ek başının ve omzunun üzerine konur. Her rükû ve secde edişinde ondan dökülürler.”(Sahih.)

Ebu Eyyub radıyallahu anh’den; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Şüphesiz her namaz önündeki hataları siler”(Hasen)

Kul günaha düşer, sonra kalkar abdest alır ve Allah Azze ve Celle için namaz kılar, bağışlanma dilerse, Allah onu bağışlar. Ebu Bekir radıyallahu anh’den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Herhangi bir kimse günah işler, sonra kalkar abdest alırsa, sonra namaz kılarsa ve bağışlanma dilerse Allah onu bağışlar.” Sonra şu ayeti okudu; “Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendileri ne zulmettik lerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.”(Al-i İmran 135)(Sahih.)

Ebud Derda radıyallahu anh’den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’i şöyle buyururke n işittim; “Kim güzelce abdest alır, sonra kalkıp güzelce iki rekat (ravilerde n Sehl “veya dört rekat” dedi diye şüphe etti) namaz kılarsa, zikir ve huşusunu tam yapıp bağışlanma dilerse affolunur .”(hasendir.)

Amr Bin Abese r.a.’ın rivayet ettiği hadiste de şöyle geçmektedir; “…Kalkar namaz kılar Allah’a hamd ve senada bulunup O’nu temcid ederse, kalbini Allah teala için boşaltırsa anasından doğduğu günkü gibi hatalarından kurtulmuş olarak ayrılır.”(Müslim rivayet etmiştir.)

26- Namaz Sıkıntılı Anlarda Mü’minin Sığınağıdır.

Şüphesiz namazda insanlığın artan ihtiyaçlarına, zayıflığına, talepleri ne cevap isteği vardır. Bol sığınma, dua ve münacat ile kuvvet ve zenginlik sahibi çok cömert, şefkatli, merhametl i, lütfedici, veren ve mani olan, işitip karşılık veren olan Allah’tan bunların giderilme si istenir.

Namaz mümine, kimsesiz ve çaresiz yetime açılan bir ana kucağından daha yakın, daha sıcak, daha şefkatli ve daha cömerttir. Çocuk terslenip azarlandığında, acıkıp susadığında veya korkup ürperdiğinde nasıl kendini anasının kucağına atarsa, namaz da aynı şekilde müslümanın sığınağıdır.

Aynı şekilde namaz, kulun kendisiyl e Rabbi arasında uzanan kopması mümkün olmayan, sarılabileceği bir iptir. O namaz ki, ruhun gıdası, yaraların sargısı, nefisleri n devası, feryad edenlerin imdadı, korkanın güvencesi, zayıfın kuvveti ve silahsızın silahıdır.”[26]

Allah Teala buyuruyor ki; “Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin. Şüphesiz Allah sabredenl erle beraberdi r.”(Bakara 153)

“Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir. Onlar, kesinlikl e Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini düşünen ve bunu kabullene n kimselerd ir.”(Bakara 45-46)

İbn Kesir rahimehul lah diyor ki; “Ahiret talebiniz e farzlara ve namaza sabredere k yardım isteyin demektir” ve yine; “Emre sebat konusunda en büyük yardımcı şüphesiz namazdır” diyor.

Allah Azze ve Celle, halili Muhammed sallallah u aleyhi ve sellem'e hitaben şöyle buyuruyor; "Onların söyledikleri şeyler yüzünden senin canının sıkıldığını and olsun biliyoruz . Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerde n ol! Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et!"(Hicr 97-99) Şüphesiz Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in, din düşmanlarının dedikleri sebebiyle canının sıkılması üzerine namaza ve zikre sarılması emredilmiştir. Zira bunda gönle genişlik ve sıkıntıdan kurtuluş vardır. İşte bu peygamber sallallah u aleyhi ve sellem'in yolu idi. Bir iş onu sıkıntıya sokarsa namaza sığınırdı. Huzeyfe r.a. diyor ki; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e Hendek savaşı gecesinde geldim. O sarınmış namaz kılıyordu. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'i bir iş sıkıntıya sokarsa namaz kılardı."(Hasendir.)

Müminlerin emiri Ali r.a. anlatıyor; "Bedir gecesini gördük. Aramızda Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem dışında herkes uyuyordu. O ise bir ağacın altında namaz kılıyordu. Sabaha kadar da dua etti."

Sabit r.a.'ın şöyle dediği rivayet olundu; "Bir sorun olduğu zaman peygamber sallallah u aleyhi ve sellem aile halkına; "Namaz kılın, namaz kılın" diye seslenird i." Sabit dedi ki; "Peygamber ler, kendileri ne bir sıkıntı geldiği zaman namaza sığınırlardı."

Ebud Derda r.a.'den; "Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem gece fırtınalı olduğu zaman fırtına dininceye kadar mescide sığınırdı. Yine güneş veya ay tutulduğu zamanlard a da tutulma gidinceye kadar namaza sığınırdı."

Seçkin sahabeler de – Allah onlardan razı olsun – bu şekilde davranırlardı. En-Nadr'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir; "Enes r.a. zamanında bir karanlık olmuş ve ben ona gitmiştim. Dedim ki; "Ey Eba Hamza! Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem zamanında da böyle bir şey oldu mu?" dedi ki; "Allah'a sığınırım! Şiddetli bir fırtına olduğu zaman kıyamet kopuyor korkusuyl a mescide koşardı."

Sahabeler, tabiin ve onlara en güzel şekilde uyanlar da bunu devam ettirmişlerdir. Onların namaza tutkusu, askerin silahına, zenginin servetine, annenin küçük çocuğunun ağlamasına şefkatine tutkunluğu gibiydi. Hatta bunlardan daha zorlu, daha güvenli ve itimatlı idi. Adeta bu, onların ayrılmaz parçası olmuştur. Onlar korktukla rında, düşman saldırdığında, fetih geciktiğinde veya iş onlara zorlaştığında namaza koşup sığınmışlardır.

Her asırda Müslümanların imamlarının ve İslam önderlerinin hayatlarında da bu tablo vardı. Şeyhulislam İbn Teymiye'ye –Allah ona rahmet eylesin- bir ayetin anlamı zor geldiğinde veya ilmi bir meselede sorun yaşadığında terk edilmiş mescidler i arar, orada namaz kılar, yüzünü toprağa sürer, secdesini uzun tutar ve şöyle dermiş; "Ey İbrahim'e öğreten! Bana da öğret" o çok yakarır, Allah Azze ve Celle için nefsini zelil ederdi. O, dedesinin dilenci olması ile iftihar ederdi. Bazı münacatında şu şiiri okuduğu ondan işitilmiştir;

Ben dilenciyi m ve dilencini n oğluyum

Babam da dedem de böyle idi.[27]

Namazın edası, farz kılınan vaktinden ihmal edilemez. Müslüman, Allah'ın kendisine gerekli kıldığı bir farzdan yüz çevirirse, Allah ondan başka bir amelini kabul etmez. Lakin o, müminin kalkanı ve silahıdır. Her kilidi açan anahtarıdır, onunla tasa ve kederleri ni giderir.

Korku için bir namaz vardır. Yağmur kesildiğinde hayvanlar helak olduğunda, yollar kapandığında yağmur istemek için bir namaz ve tevbe için de bir namaz vardır. Ebu Bekir r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Herhangi bir kul günah işler de, güzelce abdest alıp sonra kalkar iki rekat namaz kılarak bu günah için Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah onu bağışlar."(Sahih)

Güneş tutulması için bir namaz ve ay tutulması için de bir namaz vardır; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyuruyor ki; "Şüphesiz güneş ve ay herhangi bir kimsenin ölümü sebebiyle tutulmazl ar. Lakin bunlar Allah'ın ayetlerin den birer ayettir. Allah bunlarla kullarını korkutur. Böyle bir şeyle karşılaştığınız zaman bu sizden kaldırılana kadar namaz kılın ve dua edin."(Buhari ve Müslim)

Diğer rivayette; "Allah'a dua edin, O'nu tekbir edin, namaz kılın ve sadaka verin" buyrulmuştur. Kul bir ihtiyacını karşılamak isterse veya bir sıkıntıdan kurtulmak isterse, önünde dua ve iki rekâtlık namazı ile buna imkânı vardır. Böylelikle Salih bir amel ve adabına uygun dua eder. Osman Bin Huneyf r.a.'den; "Gözleri görmeyen birisi Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e geldi ve; "Bana şifa vermesi için Allah'a dua et" dedi. Buyurdu ki; "Dilersen sabret – ki bu senin için daha hayırlıdır. Ya da dilersen dua edeyim" o da; "Dua et" deyince ona güzelce abdest almasını ve iki rekât namaz kılıp dua etmesini emretti…"(Sahihtir)

Allah'ın evleri olan mescitler i namaz ve zikir ile imar etmek de ihtiyaçların giderilme sine vesile olur;

Ebu Hureyre r.a. şöyle demiştir; "Şüphesiz mescidler in direkleri olan kimseler vardır. Onların arkadaşları melekler olur. Onlar gözükmese sorarlar. Eğer hasta iseler onları ziyaret ederler. Eğer ihtiyaçları varsa onlara yardım ederler."(sahihtir.)
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
27- Namaz, Korunma ve Himayedir

Allah Teala buyuruyor ki; "Namazları ve orta namazı muhafaza[28] edin"

Muhafaza; çarpışma ve dövüşme gibi ancak iki kişi arasında karşılıklı olur. O yüzden burada bu kelime seçilmiştir. Zira bu muhafaza kul ile rabbi arasında karşılıklıdır. Sanki şöyle buyrulmak tadır; "Namazı koru ki, onu emreden Allah da seni korusun." Bu Allah Teala'nın şu kavli gibidir; "Beni zikredin ki ben de sizi zikredeyi m." Ve şu ayetlerde ki gibidir; "Ahdime vefa gösterin ki ben de sizin ahdinize vefa göstereyim." "Eğer Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder." Şüphesiz karşılık, yapılan amelin cinsinden dir.

Veya buradaki muhafaza, namaz kılan kimse ile namaz arasındadır. Sanki şöyle denilmekt edir; "Namazı koru ki, namaz seni korusun." Namaz, sahibini birkaç açıdan korur; şu ayette olduğu gibi günahlardan korur; "Şüphesiz namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar." Namazın koruması, namazın hayâsızlıktan alıkoymasıdır.

Yine namaz, belalarda n ve mihnetler den korur. Allah Teala buyuruyor ki; "Sabır ve namaz ile yardım isteyin." Namaz, kabir azabından ve kıyamet gününde cehennem azabından da korur.[29]

Namaz kılan kimse Allah'ın himayesi altındadır. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyuruyor ki; "Kim sabah namazını kılarsa Allah'ın garantisi ndedir. Allah'ın garantisi nde olan bir şeyin peşine düşmeyin. Zira kim Allah'ın garantisi nde olanın peşine düşerse Allah onu yakalar ve yüzüstü cehennem ateşine atar." (Müslim rivayet etmiştir.)

Kim namazı muhafaza etmezse Allah'ın vaad ettiği tehlikeye kendisini atmış olur. Allah ondan yardımını ve desteğini çeker. Hiçbir sığınağı kalmaz… Allah onu terk ettikten sonra kendisini sadece şeytanın oyuncağı olarak bulur.

Salihlerd en biri der ki; "Mevla seni yalnız bırakmadıkça düşmanın sana düşmanlık etmez. Düşmanın sana galip geldiğini zannetme. Fakat Koruyucun olan Allah senden yüz çevirmiştir." Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyuruyor ki; "Kim sabah namazını cemaatle kılarsa o Allah'ın garantisi ndedir. Kim Allah'ın garantisi ni ihlal ederse Allah onu yüzüstü ateşe atar."(Hasendir.)

Diğer bir hadiste de; "Kim sabah namazını kılarsa o Allah'ın garantisi ndedir. Ey Âdemoğlu! O halde dikkat et ve Allah'ın garantisi nde olanı ihlal etme" Bu rivayetle rde sabah namazını kılan müminlere eziyet edene tehdit vardır. Zira o Allah'ın himayesi[30] altında olanın hürmetini ihlal etmektedi r. Nitekim kudsi hadiste Allah Teala şöyle buyuruyor; "Kim benim dostuma düşmanlık ederse ona harp ilan ederim."(Buhari rivayet etmiştir.)

Abdullah Bin Amr radıyallahu anhuma'dan; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Altı meclis ve içinde olanlar Allah'ın korumasındadır; cemaat mescidi, hastayı ziyaret edenler, cenazeye katılanlar, evinde (uzlette)kiler, adaletli yöneticiye nasihat veya teşekkür için gidenler ve cihada katılanlar."(Hasendir.)

Yine Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Üç kişi vardır ki Allah'ın koruması altındadır. Yaşarsa rızıklanır ve onunla yetinir. Vefat ettiği takdirde Allah onu cennete koyar." Böyle devam eden hadiste şu ifade de geçer; "Mescide giden kişi de Allah'ın koruması altındadır."(sahihtir.)

Ebu Hureyre r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Evinden çıkmak istediğinde iki rekat namaz kılarsan bu iki rekat seni kötü çıkıştan (yani evin dışındaki kötülükten) seni korur. Evine girince de iki rekat namaz kılarsan evin içindeki kötülüklerden seni korur."(Hasendir.)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; “Şüphesiz Allah buyurdu ki; “Ey Adem oğlu! Gündüzün başında dört rekat namaz kılarak beni gözet ki ben de kalan gününde seni gözeteyim.”(sahihtir.)

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’in arkasındaydım. Bana dedi ki; “Ey delikanlı! Sana bazı şeyler öğreteyim; Allah’ın hakkını gözet ki o da seni gözetsin. Allah’ın hakkını muhafaza et ki onu önünde bulasın. Rahatlık zamanında Allah’ı tanı ki, zorluk anında o da seni tanısın.”(sahihtir.)

Bu hadiste geçen “Allah’ı gözet” ibaresi, O’nun hudutlarını ve hakkını gözetmek, emirlerin e uymak, yasaklarından uzaklaşmak demektir. Kim böyle yaparsa o, Allah Teala’nın kitabında övdüğü “Allah’ın hududunu koruyanla r”dan olur. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “İşte size vâdedilen cennet! Ki o, daima Allah'a yönelene, (O'nun buyruklarını) koruyana…”(Kaf 32) Bu ayetteki “hafiz; koruyan” kelimesi Allah’ın emirlerin i yerine getirerek ve günah işlediğinde de ondan tevbe ederek koruyan” diye tefsir edilmiştir.

Allah’ın korunması gereken en büyük emirlerin den biri de namazdır. Allah onun muhafaza edilmesin i emretmiştir. Buyuruyor ki; “Namazları ve orta namazı koruyun.”(Bakara 238) şu ayette de namazı muhafaza edenler övülüyor; “ve onlar namazlarını muhafaza ederler.” Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem de şöyle buyuruyor; “Kim Allah’ın kendisi üzerindeki ahdini muhafaza ederse onu cennete koyar.”(sahihtir.)

Diğer bir hadiste de; “Kim namazlara devam ederse onun için kıyamette bir nur, bir burhan ve bir kurtuluş olur.” Buyrulmuştur.(Sahihtir.)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem namazın anahtarı olan temizlik hakkında; “Abdesti ancak mümin muhafaza eder” buyurmuştur.(sahihtir.)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’in; “Allah’ı gözet ki, o da seni gözetsin” kavlinin anlamı; kim Allah’ın hududunu muhafaza eder, haklarını gözetirse Allah da onu muhafaza eder demektir. Zira karşılık, Allah Teala’nın şu kavlindek i gibi işlenen amelin cinsinden olur; “Ahdime vefa gösterin ki ben de sizin ahdinize vefa göstereyim."(Bakara 40) "Beni zikredin ki ben de sizi zikredeyi m."(Bakara 152) "Eğer Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder."(Muhammed 7)

Allah’ın Kulunu Muhafazası İki Çeşittir;

Birincisi; bedeni, çocuğu, eşi ve malı hakkında muhafası gibi dünya işleriyle ilgili koruması. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Onun önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır.”(Ra’d 11) İbn Abbas r.a. diyor ki; “Onlar Allahın emriyle onu koruyan meleklerd ir. Kader geldiği zaman onu korurlar.”

Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem sabah ve akşam şöyle dua ederdi; "Allah'ım! Beni, önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden muhafaza et." Kim çocukluğunda ve kuvvetli zamanında Allah'ın hakkını muhafaza ederse, yaşlanıp kuvveti zayıfladığında da Allah onu muhafaza eder. Onu işitmesiyle, görmesiyle, kuvvetiyl e ve aklıyla faydalandırır.

Nitekim Allah, kulun Salih olması sebebiyle ölümünden sonra da neslini muhafaza eder. Allah Teala'nın şu ayetinde buyrulduğu gibi; "ve ikisinin babası Salih idi." Şüphesiz o iki kişi babalarının Salih olması sebebiyle muhafaza edilmiştir. Said Bin el-Müseyyeb oğluna şöyle demiştir; "Şüphesiz senin muhafaza edilmen suretiyle gözetileceğimi umarak namazımı artırıyorum." Sonra şu ayeti okudu "ve ikisinin babası Salih idi."

Ömer Bin Abdulaziz rahimehul lah da şöyle demiştir; "Herhangi bir mümin öldüğünde Allah mutlaka onun geride kalan neslini korur."

İbnul Münkedir ise şöyle der; "Şüphesiz Allah Salih kimseyi, çocuğunu, torununu ve komşularını korur, Allah'ın koruması ve onların kötülüklerini örtmesi devam eder."

Şaşılacak işlerdendir ki, Allah Teala, tabiatında eziyet vericilik olan hayvanları bile, Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in azatlısı Sefine'nin başından geçtiği gibi, eziyete karşı bir koruma yapmaktadır. Sefine r.a.'ın bineği parçalanınca bir adaya çıkmıştı. Birden orada bir arslan gördü. Onunla beraber yürümeye başladı ve aslan ona yol gösterdi. O durduğu zaman aslan çağırır gibi hareket ediyordu.(Bunu Taberani ve sahih kaydıyla Hakim rivayet etmiştir. Zehebî, Hakimin tashihini onaylamıştır.)

Allah'ın emrini gözetmeyeni ise Allah, o kimse fayda umsa bile zarara veya sıkıntıya uğradığında gözetmez.

El-Fudayl (Bin Iyad) rahimehul lah diyor ki; "Şüphesiz Allah'a isyan ettiğimi, kölemin ve hayvanımın huysuzluk etmesinde n anlayabil iyorum."

Muhafazanın ikinci çeşiti ise – ki bu daha şereflidir- Allah'ın kulunu dini ve imanı hakkında muhafaza etmesidir . Onu saptırıcı şüphelerden, haram şehvetlerden ve ölümü anında imansız gitmekten korur. Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem uyuyacağı zaman şöyle derdi; "Eğer (uykuda) canımı alırsan ona rahmet eyle. Şayet bırakırsan Salih kullarını hıfzettiğin gibi muhafaza eyle" (Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)

Ömer r.a.'e şöyle dua etmesini öğretmiştir; "Allah'ım! Ayaktayke n beni İslam ile muhafaza et. Otururken beni İslam ile muhafaza et. Yatarken beni İslam ile muhafaza et. Beni hasetçi düşmanların diline düşürme!"(hasendir.)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem yolculuğa çıkmak istediğinde veda ederken şöyle derdi; "Dinini, emanetini ve amelinin sonucunu Allah'a emanet ediyorum."(Hasendir.) yine şöyle buyurmuştur; "Bir şey Allah'a emanet edilirse onu korur."(sahihtir.)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in; "Allah'ın hakkını gözet ki, Onu önünde bulasın" sözünün anlamı şudur; Kim Allah'ın hududunu korur, haklarını gözetirse, bütün hallerind e Allah'ın yardımını, muhafazasını, muvaffak kılmasını ve desteğini yanında bulur. "Şüphesiz Allah takva sahipleri yle beraberdi r. Onlar ki iyilik eden kimselerd ir." Katade der ki; "Kim Allah'tan korkarsa Allah onun yanında olur. Allah kimin yanında olursa yenilmez bir orduyla, uyumayan koruyucu ile ve sapmayan hidayet edici ile beraber demektir."[31]

28- Namaz Rızkı Çeker

Allah Azze ve Celle müminlere beş vakit namazı farz kılmıştır; "Şüphesiz namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır."(Nisa 103) namazın günde elli vakitten beş vakte indirilmiş olması, Allah'ın kullarına merhameti ndendir. Aynı şekilde gece gündüz onunla meşgul olmamız değil de, bize namazı vakitleri nde kılmamızın emrediles i de böyledir. Aksi halde insan, diğer farzları yerine getirmeye, geçimini sağlamaya ve bunun gibi şeylere imkân bulamazdı. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyuruyor ki; "…Şüphesiz bedeninin senin üzerinde hakkı vardır. Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Misafirin in senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Bazen (nafile) oruç tut, bazen tutma, namazını da kıl, eşine de git. Her hak sahibinin hakkını ver."(Buhari)

Namaz ile meşgul olmak insanı bir süre dünya işinden alıkoyduğundan ve bazı insanlar dünya fitnesine düşüp mal kazanmak peşinde koşturduklarından Allah Tebarek ve Teala şu hususları açıklıyor;

— Farz olan namazı eda etmek için rızık kazanma işini bırakmak farzdır; "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır."(Cum'a 9) Allah Teala'nın hakkı eda edildikte n sonra ticaret, ihtiyaçları gidermek gibi mübah işler için namaz bitince yeryüzüne dağılmaları emrolunuy or; "Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz ."(Cum'a 10)

Namazı bırakıp ticarete yönelenler de şöyle kınanıyor; "Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticarette n daha yararlıdır. Allah, rızık verenleri n en hayırlısıdır."(Cum'a 11)

— Allah Teala buyuruyor ki; "Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi Allah'ın zikrinden alıkoymasın! Kim böyle yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanlardır."

Müfessirlerden bir grup dediler ki; "Bu ayette Allah'ın zikrinden kastedile n beş vakit namazdır. Kim malı, alışverişi, mesleği veya çocuğu ile meşgul olarak namazı bırakırsa hüsrana uğrayanlardan olur."

— Allah Teala buyuruyor ki; "(Bu kandil) birtakım evlerdedi r ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu (öyle kimseler) tesbih eder ki; Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendileri ni Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır."(Nur 36-37)

İbni Abbas radıyallahu anhuma dedi ki; "Bu ayet, "O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir"(Nur 35) kavline darbı meseldir. Onlar; "ne ticaret ne de alış-verişin kendileri ni Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır" onlar, insanların en çok ticaretle uğraşanı ve en çok alışveriş yapanı olmalarına rağmen, ticaret ve alışverişleri Allah'ın zikrinden alıkoymamıştır."

İbn Mesud radıyallahu anh'den; "Şüphesiz ticaret yapan bazı insanlar ezanı işitince mallarını bırakıp namazı kılarlar. İşte Allah Teala'nın şu ayette bahsettiği kimseler onlardır; "Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendileri ni Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır."

İbrahim (en-Nehaî) dedi ki; "Onlar, namaz vakti gelince hiçbir şeyin namazdan alıkoyamadığı esnaflardır." Süfyan es-Sevrî de şöyle der; "Onlar alırlar, satarlar fakat beş vakit namazı cemaatle kılmayı terk etmezler."

İyi düşün! Allah Subhanehu ve Teala namaz için rızık kazanmayı bırakan hakkında şu iki ayeti nasıl bağlıyor; "Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendileri ni Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır"(Nur 37) ve; "Çünkü (o günde) Allah, onları yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandıracak ve lütfundan onlara fazlasıyla verecekti r. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır."(Nur 38) Şüphesiz rızık Allah Azze ve Celle'nin elindedir . Dilediğine verir, dilediğine vermez. O'nun vermediğine verecek, verdiğine de mani olacak kimse yoktur. Eğer kul, düştüğü günah sebebiyle rızıktan mahrum kalıyorsa, Allah Azze ve Celle'nin hakkına ihanet etmekten hangi günah daha büyüktür?!

— Urve Bin Zübeyr radıyallahu anh dünya ehlinin yanına girdiği zaman göz ucuyla bakar, sonra ailesine dönerek eve girerken şu ayeti okurdu; "Sakın, kendileri ni denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine gözlerini dikme! Rabbinin nimeti hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir."(Taha 131) sonra "Namaz! Namaz! Allah size merhamet etsin" derdi. Yani Allah Teala'nın bu ayetin arkasından gelen şu kavline imtisal ederdi; "Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyor uz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir."(Taha 132)

"Senden rızk istemiyor uz, seni rızıklandıran biziz."(Taha 132) Bu ayet, kişinin namaza devam etmekle geçim işleri riske girer şeklindeki düşüncesini gidermekt edir. Sanki şöyle denilmekt edir; "Namaza devam edin, geçim işleri sizi namazdan alıkoymasın. Sizi rızkınızı tedarik etmekle mükellef kılmadık. Bilakis sizi rızıklandıran biziz." Bunu takvaya has kılmak için de dayanağı şöyle takdim ediliyor; "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan rızık istemiyor um. Beni doyurmala rını da istemiyor um. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır."(Zariyat 56-58)

Ayetten, namazın mutlak olarak rızkın bereketle nmesine sebep olduğu anlatılmakta ve endişe giderilme ktedir. Abdullah Bin Selam'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir; "Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem, ailesine bir zorluk veya sıkıntı isabet ettiği zaman onlara namaz kılmalarını emreder ve şu ayeti okurdu; "Ailene de namazı emret."

Ahmed Bin Hanbel, ez-Zühd adlı eserinde Sabit r.a.'den rivayet ediyor; "Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem ailesine bir sıkıntı isabet ettiği zaman namaz ile seslenir; "Namaz kılın, namaz kılın" derdi. Sabit r.a. diyor ki; "Peygamber ler (aleyhimus selam) bir sıkıntıya uğradıkları zaman namaza sığınırlardı."

— Ebu Umame r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Üç kişi vardır ki Allah'ın koruması altındadır. Yaşarsa rızıklanır ve onunla yetinir. Vefat ettiği takdirde Allah onu cennete koyar. Kim evine girerken selam verire o Allah'ın koruması altındadır. Mescide giden kişi de Allah'ın koruması altındadır. Kim Allah yoluna (cihada) çıkarsa Allah'ın koruması altındadır."(sahihtir.)

— Allah Azze ve Celle, malın hizmetçi, dinin ise hizmet edilen olduğunu açıklıyor. Nitekim Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Şüphesiz Allah buyurdu ki; "Muhakkak ki biz malı namazın kılınması, zekâtın verilmesi için indirdik. Şayet âdemoğlunun bir vadisi olsa ikincisin i, iki vadisi olsa üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun gözünü ancak toprak doldurur. Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder."(sahihtir.)

Anlamı; şüphesiz mal, hayvanların yediği gibi telezzüz etmek için değil, ondan yardım alarak Allah'ın haklarının yerine getirilme si için indirilmiştir. Şayet mal bu maksadın dışına çıkarılırsa, indirilme sebebi ve hikmeti kaçırılmış olur ve toprağa layık olur. O, gözünü biriktirm e sevgisiyl e doldurduğu şeyin aslı olan, sahibine de, doldurduğu yere de faydası olmayan toprağa döner.

— Allah Tebarek ve Teala, kullarına rızıklandıracağına dair garanti vermiştir. Buyuruyor ki; “Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir.”(Hud 6)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur; “Şayet ademoğlu, ölümden kaçar gibi rızkından kaçsa, ölümün onu yakalaması gibi rızkı da onu yakalar.”(Hasendir.)

“Rızkı, kulu ecelinin takip etmesinde n daha şiddetli bir şekilde takip eder.” (hasendir.)

“Şüphesiz Ruh-ul Kudüs (Cebrail a.s.) kalbime şunu attı; “Kişi ecelini tamamlama dan ve rızkını tamamen almadan ölmeyecektir. Allah’tan korkun ve talebiniz i güzelleştirin. Hiçbiriniz rızkının gecikmesi sebebiyle onu Allah’a isyan ile talep etmesin. Şüphesiz Allah katındakilere ancak kendisine itaat edilmesiy le ulaştırır.”(Sahihtir.)

“Kimin tüm düşüncesi ahiret olursa Allah onun işlerini düzenler ve zenginliğini kalbine koyar, dünya ona boyun eğerek gelir. Kimin de tüm düşüncesi dünya olursa Allah onun işlerini dağıtır ve fakirliğini iki gözü arasına koyar. Dünyadan da ona ancak nasibine yazılan gelir.”(Sahihtir.)

Kulun burnu sürtse de rızkına kavuşur. Zira Allah’ın rızkını, hırslının hırsı çekmediği gibi, onu istemeyen in istememes i de engelleme z. Şüphesiz kalem kaderi yazmış, kalemler kaldırılmış ve sayfalar kurumuştur.

Kim dünya sebebiyle farz namazdan meşgul olursa Allah Teala’nın şu kavline dahil olur; “Fakat siz (ey insanlar! ) dünya hayatını tercih ediyorsun uz. Oysa ahiret daha hayırlı daha devamlıdır.”(A’la 16-17) “Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorla r da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar .”(İnsan 27)

Ebu Hureyre r.a.’den; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Şüphesiz Allah Teala şöyle buyuruyor; “Ey Ademoğlu! Bana ibadete zaman ayır ki gönlünü zenginlik le doldurayım ve fakirliğini gidereyim . Eğer böyle yapmazsan elini meşguliyetle doldururu m ve fakirliğini de gidermem.”(Sahihtir.)

Bazı insanların din ve namaz hesabına rağmen dünyaya hizmeti ciddiye almaları şaşırtıcıdır. Onlara nasihat edilip rızkın garanti altında olduğu ve onu talep etmeyi güzelleştirmek gerektiği hatırlatılınca, onlardan biri çıkıp rızık garanti altında da olsa sebepleri n terk edilmemes i gerektiğini öne sürüyor. Sonra onlara Allah’ın emir ve yasakları hatırlatılınca; “Şüphesiz Allah Kerimdir” derler. Ahiret işlerinde Kerim olan, aynı şekilde dünyalık konusunda da Kerim değil midir? Bazı Salihler der ki; “Sana garanti edilmiş olanın peşinde yoruluyor sun fakat senden istenen şey konusunda geri kalıyorsun. Bu basiretin kapalı olduğunu gösterir.”

Allah Teala buyuruyor ki; “Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir.”(Talak 2-3) Kim Allah’tan korkarak namazın edası konusunda Allah’ın hakkını başka şeylerin önüne geçirirse Allah onun elinden kaçırdığı dünyalığı telafi eder ve ummadığı yerden rızıklandırır. Allah Subhanehu şöyle buyuruyor; “O (peygamber lerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan) sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık.”(A’raf 96)

“Şayet doğru yolda gitselerd i, bu hususta kendileri ni denememiz için onlara bol su verirdik.”(Cin 16)

Bazı sahabe ve tabiin sözlerinden olarak şu rivayet edilmiştir; “Şüphesiz kul, düştüğü günah sebebiyle rızıktan mahrum edilir.” Namazın zayi edilmesi rızkın eksilmesi ne ve bereketin in gitmesine sebep olur.

Ne gariptir ki, namaza çağırana uymak için bazıları meşgul oldukları işi bırakmaya çağrıldıkları zaman yüzlerinde bir hoşnutsuzluk görülmektedir. “Namaz için iş nasıl bırakılır, çalışmak da ibadettir” şeklindeki anlayış yaygınlaşmıştır. Küçük büyük herkesin diline doladığı bu söz Kur’an ayeti de değildir, hadisi şerif de değildir. Aksine bu şekilde bir anlayış çok çirkindir.

Şayet bir iş, Allah’ın farz kıldığı bir ibadetten alıkoyuyorsa o ancak şeytana ve dünyaya ibadet olur. Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem; “Altının kulu helak olsun, gümüşün kulu helak olsun” buyurmuştur. Böyle yol tutanlar şu ayette geçen kimselerd ir; “O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı.”(A’raf 51) Bu, Allaha saygı göstermeyen laiklerin yanılgılarındandır.

Başka bir meşguliyet sebebiyle bir kimsenin namazı terk etmesi caiz olsaydı elbette buna insanların en layığı düşmanla çarpışan mücahitler olurdu. Bununla beraber namazın terkine özür kabul edilmemiş lakin Allah onlara korku namazını meşru kılmıştır.

Veya hastalıkla boğuşan kimsenin namazı terk etmesine ruhsat verilirdi . Fakat namaz, farz-ı ayn olarak kalmış, hasta olanın da gücü yettiği kadarıyla namazı eda etmesi meşru kılınmıştır. Özel hallerind e bulunan kadın dışında bir müslümanın namazı terk etmesi düşünülemez. Allahu a’lem.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
29- Namaz, İslam’ın Başı ve Sonudur

Kelimei şehadetten sonra İslam’ın farzlarının ilki namazdır. Nitekim bu daha önce açıklanmıştı. Kıyamet günün de Allah’ın kulu hesaba çekeceği şeylerin ilki de namazdır. Ebu Hureyre r.a.’den; Rasululla h salllahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işitim; “Şüphesiz kulun kıyamette ilk hesaba çekileceği ameli namazdır. Eğer düzgün çıkarsa kurtulur. Eğer namazı bozuk çıkarsa kaybeder ve hüsrana[32] uğrar. Eğer farzlarda bir eksiklik çıkarsa Allah şöyle buyurur; “Bakın kulumun nafilesi var mı?” böylece nafileler le farzların eksiği tamamlanır. Sonra aynı şekilde diğer amellerin e geçilir.”(Sahihtir.)

Aynı şekilde namaz, dinden en son kaybedile cek şeydir; Zeyd Bin Sabit r.a. rivayet ediyor; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “İnsanlardan ilk kaldırılacak şey emanettir . Dinlerind en son kalacak şey ise namazdır. Nice namaz kılanlar vardır ki Allah katında hiçbir nasipleri yoktur.”(Hasendir.)

Ebu Umame r.a.’den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “İslam’ın kulpu halka halka eksilecek tir. Her halka eksildikçe insanlar bir sonrakine tutunacak tır. İlk eksilen halka; hüküm, son eksilecek olan ise namazdır.”(Sahihtir.)

Namazın gidişinden sonra ise ne İslam ne de din kalır. Zira namaz İslam’ın başı ve sonudur. Başı ve sonu gidenden geriye bir şey kalmaz.

30- Namaz, İlahî Yardımın ve Dünya İle Ahirette Kurtuluşun Sebebidir

Allah Teala buyuruyor ki; “Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.”(Mü’minun 1-2) “Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.”(Mü’minun 9) “Doğrusu feraha ermiştir temizlene n, Rabbinin adını anıp namaz kılan.”(A’la 14-15) Namaz bu ayetlerde “felah=kurtuluş” olarak isimlendi rilmiştir. Ezanda da felah’a çağrı yapılır; “Haydi namaza, haydi kurtuluşa” Felah; murad edilene ulaşmak, hayır içinde kalmak demektir.

Namaz ile Allah’ın yardımına kavuşulur. Allah Teala buyuruyor ki; “Sabır ve namaz ile yardım isteyin.”

“Ey iman edenler! (harpte) bir toplulukl a karşılaştığınız zaman sebat ediniz ve Allah’ı çokça zikredini z. Umulur ki felaha erersiniz .” Kenetli ve silahlı halde korku namazı kılmaları emrediler ek, bu namazın Allah’ın yardımını çekeceğine işaret edilmekte dir. Sa’d r.a.’den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Şüphesiz Allah bu ümmete ancak zayıflarının duaları, namazları ve samimiyet leri sebebiyle yardım eder.”(sahihtir. Buharinin rivayetin de “samimiyet leri” lafzı yoktur.)

Birisi el-Hasen radıyallahu anh’e; “Bana nasihat et” deyince o da şöyle dedi; “Allah’ın emrine kıymet ver ki, o da seni aziz kılsın. Allah Teala buyuruyor ki; “Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.”

Allah Teala başka bir ayette şöyle buyurur; “Ve Allah dedi ki; eğer namazı kılar, zekatı verirseni z şüphesiz ben sizinleyi m.” Anlamı; “Eğer siz namazı kılar, zekatı verirseni z ben de yardımım ve desteğim ile sizinle beraberim . Allah kiminle beraberse o Allah’ın dostudur. Allah Azze ve Celle düşmanını aziz kılmaz ve dostunu zillete düşürmez. Aksine zillet onun emrine isyan eden içindir. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem; “Emrime muhalefet edene zillet ve küçülme yazıldı” buyurmuştur.(Sahih.)

Allah bazı kulları ile düşmanlarını cezalandırır, onların eliyle azap eder ve cihadlarında yardım eder. Allah Teala buyuruyor ki; “Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik.”(İsra 5) Bu kulluk ile ahir zamanda taşlar müslümanı tanıyarak nida edecek; “Ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte Yahudi ardımda gel öldür” diyecekti r.”(hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

Allah onlara fetih verdiği zaman insanların takdim ettikleri nin en büyüğü namaz kılmak olur; “Onlar (o müminler) ki, eğer kendileri ne yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederl er. İşlerin sonu Allah'a varır.”(Hac 41)

31- Namaz, Kabir Azabından Kurtuluştur

Şüphesiz Allah Azze ve Celle’ye taat, insanın öne geçirdiği ve kabrine götüreceği iyiliktir . Allah Teala buyuruyor ki; “Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. İyi işler yapanlara gelince, onlar da kendileri için (yerlerini) hazırlamış olurlar.”(Rum 44) Mücahid; “Kabirleri ndeki yerlerini hazırlamış olurlar” demektir” dedi.

Enes r.a.’den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Ölüyü üç şey takip eder, ikisi geri döner biri kalır. Onu yakınları, malı ve ameli takip eder, yakınları ve malı geri döner, ameli ise onunla kalır.”(Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, kabrinde mümin ile Salih amelinin ayrılmadan onunla nasıl arkadaşlık edeceğini detayları ile anlatmıştır. Bera r.a.’ın rivayet ettiği uzun bir hadiste Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, mümin hakkında şöyle buyurmuştur; “Ona güzel koku getirilir ve kabri gözünün alabildiği yere kadar genişletilir. Güzel yüzlü, güzel elbiseli ve güzel kokulu birisi ona gelerek; “Kolaylık, Allah’ın hoşnutluğu, içinde kalıcı nimetler olan cennet ve vaad olunduğun bu gün ile sevin” der. Mümin; “Allah seni de hayır ile müjdelesin. Sen kimsin? Senin yüzün kendisind en ancak hayır gelecek kimsenin yüzüdür.” der. O da; “Ben senin Salih amelinim. Senin hakkında ancak Allah’a itaatte hızlı olduğunu, O’na isyanda ise geri kaldığını biliyorum . Allah sana hayırlı karşılık versin” der. Sonra ona cennetten bir kapı açılır.”(Sahihtir.)

Namaz, sahibini kabir azabından korumak için Salih amellerin önünde gelir. Ebu Hureyre r.a.’ın rivayet ettiği hadiste Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor; “Ölü kabrine konduğu zaman, gelip gidenleri n ayak seslerini işitir. Eğer mümin ise, namaz başının yanında, oruç sağında, zekat solunda, sadaka, sılayı rahim, insanlara iyilik gibi hayırlı amelleri de ayakları tarafında olur. Başı tarafından gelindiğinde namaz der ki; “benim tarafımdan giriş yoktur”, sonra sağından oruç; “Benim tarafımdan giriş yoktur “, solundan zekat; “Benim tarafımdan giriş yoktur”, ayakları tarafından da hayırlı amelleri; “bu taraftan da giriş yoktur” derler…”(Hasendir.)

32- Namaz, Ölülerin ve Azap Görenlerin Temennisi dir

Ebu Hureyre r.a.’den; “Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem yeni defnedilm iş bir kabre uğradı ve buyurdu ki; “Sizin küçük gördüğünüz iki hafif rekatlık bir namazın bu kimsenin ameline eklenmiş olması, bu kimse için dünyanızın kalan kısmından daha sevimli olurdu.”(Sahih)

İbrahim Bin Zeyd el-Abdî der ki; “Riyah el-Kaysî bana geldi ve şöyle dedi; “Ey Ebu İshak! Benimle gel de ahiret ehlinin yanına gidelim.” Beraber bir kabristan a gittik ve bu kabirlerd en birinin yanında oturduk. Dedi ki; “Ey Ebu İshak! Ne dersin şimdi bu ne temennî ediyordur?” dedim ki; “Allah’ın kendisini dünyaya döndürmesini, böylece orada Salih amellerde bulunmayı istiyordu r” Dedi ki; “Bunu biz de isteriz” Sonra kalktı, çabaladı, yoruldu. Az bir süre sonra öldü.”

Şüphesiz ölüm, bu dünya ile karar yurdu arasındaki fasıladır ve imtihan yurdu ile neticeler in zuhur edeceği diyar arasındaki sınırdır. Ölümden sonra artık mazeret kabul edilmeyec ek, iyilikler e bir ekleme ve kötülüklerden bir çıkarma yapılamayacaktır. Ne hile, ne fidye, ne altın ve ne de gümüş geçerli olmayacak tır. Allah Teala buyuruyor ki; “Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: "Rabbim! der, beni geri gönder;" Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketle r) yapayım. Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir . Onların gerisinde ise, yeniden dirilecek leri güne kadar (süren) bir berzah vardır.“(Müminun 99-100)

“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır. Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirs en de sadaka verip iyilerden olsam! demesinde n önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın. Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez . Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”(Münafıkun 9-11)

“Azabı gördüklerinde zalimleri n: Dönecek bir yol var mı? dedikleri ni görürsün.”(Şura 44) Onlar tekrar dünyaya dönmeyi isteyecek lerdir. Aynı şeyi cehennem üzerinde durduruld uklarında da isteyecek lerdir. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Onların ateşin karşısında durdurulu p "Ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizi n âyetlerini yalanlama sak ve inananlar dan olsak!" dedikleri ni bir görsen!..”(En’am 27) Rablerine arz edildikle ri zaman da bunu temenni edecekler dir; “O günahkârların, Rableri huzurunda başlarını öne eğecekleri, "Rabbimiz! Gördük duyduk, şimdi bizi (dünyaya) geri gönder de, iyi işler yapalım, artık kesin olarak inandık" diyecekle ri zamanı bir görsen!”(Secde 12)

Bu dönüş istekleri cehennem onları kuşattığı zaman da tekrar edecektir . Allah Teala buyuruyor ki; “Onlar orada: Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım! diye feryad ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?) Şimdi tadın (azabı)! Zalimleri n yardımcısı yoktur.”(Fatır 37)

“Onlar: Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin . Biz de günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha (bu ateşten) çıkmaya yol var mıdır? derler.”(Mümin 11)

Katade r.a., “Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında: "Rabbim! der, beni geri gönder;" Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketle r) yapayım. Hayır!” ayeti hakkında şöyle dedi; “el-A’la Bin Ziyad; “Sizden biri nefsini ölüm anına gelmiş gibi kabul etsin, Rabbinden bağışlanma dilesin ve Rabbi Teala’nın taati ile amel etsin.” Dedi.” Katade diyor ki; “Vallahi ancak Allah’a taatte bulunmak için geri dönmeyi temenni eder. Kafirleri n amel etmeyi temenni etmelerin e bir bakınsana! La havle vela kuvvete illa billah”

Bu yüzdendir ki Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem bize şöyle tavsiyede bulunmuştur; “Beş şeyden önce beş şeyi ganimet biliniz; ihtiyarlıktan önce gençliği, hastalıktan önce sıhhati, fakirlikt en önce zenginliği, meşguliyetten önce boş vakti ve ölümden önce hayatı”(sahihtir.)

Amel etme ve ahiret azığı artırmaya imkan varken bu fırsatı kaçıranların geri kaldıkları ve ihmal ettikleri amelleri temenni etmeleri fayda vermez. Kim hayatı zamanında amel etme fırsatını kaçırırsa, ölümden sonra o fırsatı yakalayam az. İşte o zaman amel etmek için dönmeyi arzular fakat iş işten geçmiştir. O gün çok büyük pişmanlık çeker de bu nedameti gideremez; “Artık, bundan önce benzerler ine yapıldığı gibi, kendileri yle arzu ettikleri şey arasına perde çekilmiştir.”(Sebe 54) Yani arzu ettikleri geri dönüş ve tevbedir. Yine Allah Teala buyuruyor ki; “Allah'tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsin iz. Eğer yüz çevirirlerse, bilesin ki biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır.”(Şura 47-48)

33- Namaz, Allah Teala’nın Azabından Kurtuluştur

Abdullah Bin Mesud r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "İşlediğiniz günahın ateşiyle yandıkça yanarsınız. Sabah namazını kıldığınızda o ateşi söndürür. Sonra işlediğiniz günahların ateşiyle yandıkça yanarsınız. Öğle namazını kıl*dığınızda bu namaz o ateşi söndürür. Sonra işlediğiniz gü*nahların ateşiyle yandıkça yanarsınız. İkindi namazını kıldı*ğınızda bu namaz o ateşi söndürür. Sonra işlediğiniz günah*ların ateşiyle yandıkça yanarsınız. Akşam namazını kıldığınızda bu namaz o ateşi söndürür. Sonra işlediğiniz günahla*rın ateşiyle yandıkça yanarsınız. Yatsı namazını kıldığınızda bu namaz o ateşi söndürür, günahlarınızı affettiri r. Sonra uyursunuz, artık uyanıncaya kadar size günah yazılmaz."(Hasendir.)

Enes Bin Malik r.a.'den; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Şüphesiz Allah'ın bir meleği vardır ki, her namaz vaktinde; "Ey Ademoğulları! Kalkın yaktığınız ateşinizi söndürün" diye nida eder."(Hasendir.)

İbn Mesud r.a. dedi ki; "Şüphesiz Allah şu iki kişiye güler; bunlardan birisi, soğuk bir gecede yatağından ve büründüğü örtüsünden kalkıp abdest alan sonra namaz kılan kişidir. Allah Teala melekleri ne şöyle der; "Kulumun böyle yapmasının sebebi nedir?" Melekler de; "Ey Rabbimiz! Senin katındakileri ümit ediyor ve yine senin katındakinden korkuyor" derler. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şöyle buyurur; "Muhakkak ki ona umduğu şeyi verdim, korktuğu şeyden de emin kıldım."(Hasendir.)

Abdullah Bin Ömer radıyallahu anhuma dedi ki; "Rüyamda her birinin elinde demirden birer tokmak ile iki melek geldi. Sonra elinde demirden tokmak olan bir melekle daha karşılaştım. "Sana korku yok. Şayet gece namazlarını artırsaydın sen ne güzel bir kimse olacaktın." Dediler. Sonra beni cehennemi n kenarına götürdüler."(Buhari ve Müslim)

Abdurrahm an Bin Semure r.a.'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir; "Bir gün Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem yanımıza geldi. Biz Medine'deki Suffe'de idik. Buyurdu ki; "Dün gece şaşırtıcı bir şey gördüm… Ve melekleri n azaba götürmek istediği ümmetimden bir adam gördüm. Namazı geldi onu ellerinde n kurtardı."

Nitekim Allah Azze ve Celle, sabah ve ikindi namazlarını muhafaza edenleri cehennemd en kurtaracağına dair güvence vermiştir. Umare Bin Ruveybe r.a., Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir; "Güneş doğmadan önce ve batmadan önce namaz kılan bir kimse cehenneme girmeyece ktir."(Müslim rivayet etmiştir.)

Namazı terk etmeyen isyan ve fesat ehli, günah işlemelerine rağmen namazlarının faydasını görürler. Namaz onların, günah işlemeleri yüzünden girdikler i cehennemd en kurtulmal arına sebep olur. Ebu Hureyre r.a.'den; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Allah kulları arasında hükmetme işini bitirince, Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet edenlerde n merhamet etmek istedikle rini cehennemd en çıkarmayı diler. Allah onların çıkarılmalarını emreder. Onlar secde izlerinde n tanınırlar. Allah cehenneme ademoğullarından secde izlerini yemesini haram kılmıştır. Korkmuş bir halde çıkarılırlar. Üzerlerine hayat suyu denilen su dökülür. Böylece selin daneyi yeşerterek bitirdiği gibi yenilenir ler."

Allah Teala buyurur ki; "Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız."(Bakara 110) Namaz sahibini koruyacak ve ona şefaat edecektir .

Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Kim öğle namazından önce dört ve sonra dört rekat namaz kılmaya devam ederse cehenneme haram kılınır."(Sahihtir.)
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
34- Namaz Dereceler i Yükseltir

Allah Teala buyuruyor ki; "Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirs in."(İsra 79) Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e gece namazı sayesinde makam-ı mahmud verilmiş ve en şerefli makama nail olmuştur.

Muaz Bin Cebel r.a. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellm'e; "Bana cennete girmeme vesile olacak bir amel söyle" deyince buyurdu ki; "Aferin! Önemli bir mesele sordun. O Allah'ın kolaylaştırdığı kimselere kolaydır; Farz kılınmış namazı kıl, farz kılınmış zekatı ver ve Allah'a hiçbir şeyi ortak koşma"(Hasendir.)

Ka'b Bin Ucra r.a.'den; "Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem yanımıza geldi. Biz yedi kişiydik. Dört kişi azatlılarımızdan, üç kişi de Araplarda n idi. Onun mescidind e bize gözükmesini bekliyord uk. Buyurdu ki; "Neden oturuyors unuz?" biz de; "Namazı bekliyoru z" dedik. Bir müddet sustuktan sonra bize dönerek buyurdu ki; "Rabbiniz ne buyuruyor biliyor musunuz?" "Hayır" dedik. "Şüphesiz Rabbiniz; "Kim namazı vaktinde kılar ve buna hakkını hafife almadan ve zayi etmeden devam ederse, onun bende onu cennete koyacağıma dair ahdi vardır. Kim de vaktinde kılmaz, hakkını hafife alıp zayi eder, muhafaza etmezse onun bende bir ahdi yoktur. Dilersem azap ederim, dilersem onu bağışlarım."(Hasendir)

Amr Bin Murre el-Cuhenî r.a. dedi ki; "Birisi Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e geldi ve; "Ey Allah'ın Rasulü! Ne dersin, Allah'tan başka ilah olmadığına, senin de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet eder, beş vakit namazı kılarsam, zekatı verir, Ramazan orucunu tutarsam ben kimlerden sayılırım?" dedi. Buyurdu ki; "Sıddıklardan ve şehidlerden!"(Sahihtir.)

Rebîa Bin Ka'b dedi ki; "Gece peygamber sallallah u aleyhi ve sellem ile kalırdım. Onun abdest suyunu getirir, ihtiyaçlarını görürdüm. Bana; "Benden iste" dedi. Ben de; "Cennette seninle beraber olmak isterim" dedim. "Bundan başka?" dedi. "Sadece onu isterim" deyince buyurdu ki; "O halde kendin için çok secde etmekle bana yardımcı ol"(Müslim rivayet etmiştir.)

Abdullah Bin Amr r.a.'dan; Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Cennette dışından içi gözüken, içinden de dışı gözüken bir oda vardır." Ebu Malik el-Eşarî; "Ey Allah'ın Rasulü! O kimler içindir?" diye sordu. Buyurdu ki; "Güzel konuşan, yemek yediren ve insanlar uykudayke n geceyi ibadetle geçirenler için"(Sahihtir.)

Ukbe Bin Amir r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Herhangi bir kimse en güzel şekilde abdest alır, tüm kalbi ve yüzü ile ona yönelerek iki rekat namaz kılarsa cennet ona vacip olur."(Müslim rivayet etmiştir.)

Ebu Musa r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "İki serinlik (sabah ve ikindi) namazını kılan cennete girer"(Buhari ve Müslim)

Ebu Umame r.a.'den; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Namaz ardından namaz kılıp ikisi arasında boş iş yapmayan İlliyyin (yüceler)den yazılır."(Hasendir.)

Sa'd Bin Ebi Vakkas r.a. dedi ki; " İki erkek kardeş vardı. Bunlardan biri diğerinden kırk gün kadar önce vefat etti. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in yanında bunlardan birincini n faziletle ri zikredild i. Bunun üzerine Rasululla h aleyhissa lâtu vesselâm;

"Diğeri müslüman değil miydi?" diye sordu.

"Evet, müslümandı ve zararsız bir kimseydi!" dediler. Buyurdu ki;

"Öldükten sonra, namazının ona ne kazandırdığını biliyor musunuz? Namazın misali, sizden birinin kapısının önünde akan ve her gün içine beş kere girip yıkandığı suyu bol ve tatlı bir nehir gibidir. Bu (nehrin) onun üzerinde kir bıraktığını göremezsiniz. Siz ona namazının neler ulaştırdığını bilemezsi niz."(Sahih)

Ebu Hureyre r.a.'den; "Kudae kabilesin in mahallele rinden Beliy'den iki kişi vardı. Bunlardan biri Allah yolunda şehid edildi. Diğeri ise ondan sonra bir yıl daha yaşayıp vefat etti. Talha Bin Ubeydulla h dedi ki; "Rüyamda sonra vefat edenin cennete şehitten önce girdiğini gördüm ve buna hayret ettim. Sabah olunca bunu Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem'e anlattım. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Sonra vefat eden onun ardından ramazan ayı boyunca oruç tutmadı mı, bir yıl boyunca altı bin şu kadar rekatlık namaz kılmadı mı?" İbni Hibban Sahih'inde bunu şu fazlalık ile rivayet etmiştir; "İkisinin arasında göklerle yer arası kadar mesafe vardır."(Sahihtir.)

Ebu Hureyre r.a.'den; "Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem sabah namazı vakti Bilal'e dedi ki; "Ey Bilâl! Müslüman olduktan sonra yaptığın ibadetler arasında en fazla sevap beklediğin hangisidi r? Çünkü ben cennette, senin ayakkabılarının tıkırtısını önümde duydum” diye sordu. Bilâl de:

"Gece veya gündüz abdest aldıktan sonra bu abdestle kılabildiğim kadar namaz kılarım. En fazla sevap beklediğim ibadet budur, dedi."(Buhari rivayet etmiştir)

Ebu Hureyre r.a.'den; "Rasululla h sallalahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Dikkat edin! Size Allah'ın onlar sebebiyle hataları sildiği ve dereceler i yükselttiği şeyleri bildireyi m mi?" dediler ki; "Evet ey Allah'ın Rasulü!" şöyle buyurdu; "Güçlükler de olsa abdesti güzelce almak, mescidler e doğru çok adım atmak, bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı beklemek. İşte ribâtınız, işte bağlanmanız gereken budur”(Müslim ve başkaları rivayet etmiştir.)

Yine Ebu Hureyre r.a. rivayet ediyor; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Kim sabah akşam camiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allah Taâlâ o kimseye cennettek i yerini hazırlar"(Buhari ve Müslim)

İbni Abbas radıyallahu anhuma Allah Teala'nın; "And olsun Zikir'den sonra Zebur'da da: "Yeryüzüne salih kullarım vâris olacaktır" diye yazmıştık."(Enbiya 105) ayeti hakkında şöyle demiştir; "Cennete beş vakit namazı cemaat ile kılanlar varis olacaklar demektir." Yine; "İşte bunda, (bize) kulluk eden bir kavim için bir mesaj vardır."(Enbiya 106) ayeti hakkında da; "Namazları cemaat ile kılanlar burada müjdelenen abidlerdi r" dedi.

35- Namaz, Sahibini Cennette Allah'ın Cemalini Görmeye Layık Kılar

Cennetlik lerin Rableri Tebarek ve Teala'yı görmeleri, işe canla başla girişenlerin ona koşuşturacağı, mücadele edenlerin onun için mücadele edeceği, yarışanların onun için rekabet edeceği bir gayedir. Böyle bir şey için çalışsın çalışanlar! Cennetlik ler ona nail oldukları zaman diğer nimetleri unuturlar . Cehenneml iklerin ise ondan mahrum edilmesi ve perdelenm eleri onlara cehennem azabından daha şiddetli gelecekti r.

El-Hasen (el-Basrî) rahimehul lah diyor ki; "Şayet âbidler kıyamet gününde Rablerini göremeyeceklerini bilseler, elbette (bunun üzüntüsünden) ölürlerdi." Yine ondan gelen diğer bir rivayette şöyle der; "elbette canları erirdi."

Arap yarımadasının abidlerin den Nafi şöyle derdi; "Keşke Rabbim, amelimin karşılığı olarak kendisine bakmamı nasip eylese ve sonra "Ey Nafi! Toprak ol" dese."

Kalıbı ve ruhuyla namazları muhafaza etmek ve nafileler i artırmanın, kalbin safâsı, nefsin tezkiyesi, vicdanın temizliği, ruhun yücelmesi ve kutsal aleme ulaşması bakımından başka şeylerde görülmeyen bir tesiri vardır. Namaz nefsi, uhrevî tecellîlerle karşılaşmaya, ilahi nefhalara yönelmeye ve özellikle de Allah Teala'yı ahirette görmeye layık hale getirir.[33]

Nitekim Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem, Rab Tebarek ve Teala'yı görmek ile namazı birbiri ile alakalandırmıştır. Cerir Bin Abdullah el-Becelî r.a. diyor ki; "Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem'in yanında idik. Dolunay halindeki aya baktı ve buyurdu ki;

"Siz şu ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi de böyle perdesiz göreceksiniz ve O'nu görmede bir sıkışıklığa düşmeyeceksiniz (herkes rahatça görecek). Artık, güneşin doğma ve batmasından önce hiç bir namaz hususunda size galebe çalınmamasına gücünüz yeterse bunu yapın (namazları vaktinde kılın, vaktini geçirmeyin)."

Cerir der ki: "Resûlullah, sonra şu ayeti okudu: "Rabbini güneşin doğmasından ve batmasından önce hamd ile tesbih et" (Tâ-ha 13)"(Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)

Enes Bin Malik r.a.'den; Resûlullah aleyhissa lâtu vesselâm buyurdula r ki:

"Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Derken kuzey rüzgârı eser, elbiseler ini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle güzellikleri artar. Böylece ailelerin e, daha da güzelleşmiş olarak dönerler. Hanımları:

"Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin cemal ve güzelliğiniz artmış!" derler. Erkekler de:

"Vallahi sizler de bizden sonra çok daha güzelleşmişsiniz!" derler."(Müslim rivayet etmiştir)

Onlar "Mezid günü"nde Cuma namazı vaktinde toplanmışlardır. Bazı hadislerd e Allah'ın onlara o gün tecelli edeceği ve onlardan her birinin orada bulunacağı rivayet edilmiştir.

36- Namaz, Hidayet Anahtarıdır[34]

Müslümanları namaz kılarken şahit olup da pek çok kafirin hidayetin e anahtar olması, İslam'da göğüsledikleri ilk ipin namaz olması ve onunla değerlenmeleri namazın faziletle rindendir . Burada gayri Müslim yazarların ve namaz vesilesiy le İslam'da hidayet bulanların sözlerini nakledeceğiz;

Thomas Arnold diyor ki; "Şüphesiz müslümanın dini sürekli muhayyile sinde temessül eder. Günlük namazlard a bu din etkileyic i huşulu ibadet yoluyla tecelli eder de, ibadet eden ve onu gören etkilenme den bunu terk edemez.”

Arnold, “İslam Akidesi” adlı kitabında ibadetin tesirini, Müslümanların namaza özel şeklini anlatarak diyor ki; “Allah’a ibadetten olan bu düzenli farzın, Müslümanların dini hayatlarında diğerlerinden ayırıcı alametler i vardır. Doğu beldeleri ne seyahat edenlerde n çoğu namazın edasının etkisini kendileri nde hissetmişlerdir. Piskopos Lufero bu hususta şöyle diyor; “Müslümanlar arasına ilk defa karışan bir kimsenin akideleri nin etkisiyle dehşete düşmemesi imkânsızdır. Zira nerede olursan ol fark etmez, bir cadde kenarında, bir tren istasyonu nda veya bir tarlada onların inançlarının aksettiğini bulursun. Gözüne çarpanların çoğunu riyadan, gösterişten uzak bir şekilde huzur ve alçakgönüllülük içinde namazını sınırlı vaktinde eda etmekle meşgul görürsün.”

Sonra şöyle diyor; “Ferdî namazdan cemaat ile namaza geçiyoruz ve diyoruz ki; ömründe bir kere de olsa namaz kılan on beş bin’e yakın kişiyle Delhi şehrinin büyük mescidini n avlusunda, Ramazan ayının son Cuma namazında, hepsini namazlarında gark olmuş halde gören bir kimse oradan etkilenme den ayrılamaz. Saygı ve korkularının en büyük şiarları her hareketle rinde görülmeye başlamıştır. Diyoruz ki; bu manzarayı gören hiç kimse, gözünün başka bir ibadette görmediği bu etki kalbinin derinlikl erine girmeden oradan ayrılamaz. Günlük ezanlar namazın muayyen vakitleri ni belirlerk en müezzinin sesi, güneş doğmadan önce erken saatlerde, öğle ve akşam insanlar çalışırken, yankılanır. Vakitleri belirleye n bu ezanlar bu surette her gün devam eder…”

Meşhur Fransız filozofu Renan da bundan etkilenmiş ve şöyle demiştir; “Beni oraya çeken sarsıcı bir meyil olmadan bir mescide hiç girmedim. Diğer bir ifadeyle; "Her mescide girdiğimde mutlaka Müslüman olmadığımdan dolayı bana bir üzüntü isabet etmiştir."

Bu görüntü İskenderiye’li bir yahudi’nin İslam’a girmesine sebep olmuştur. Kendisi bunu şöyle anlatıyor; “Ben şiddetli bir şekilde hasta idim. O esnada beni ürküten İslamî bir ilan sesi duydum. Mescide girdiğimde Müslümanları namaz için melekler gibi saf tutmuş halde gördüm. İçimden bir ses; “İşte bu cemaat, peygamber lerin (aleyhimus selam) haber verdikler i cemaattir diyordu. Üzerinde siyah elbisesi ile hatip hutbeye çıkınca içime vicdanî bir korku düştü. Hatip hutbesini şu ayeti okuyarak bitirdi; “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”(Nahl 90) namaz kılındıktan sonra bu manzara gözümde büyümeye başladı. Müslümanların saf tutuşu bana melekleri n saf tutuşu[35] gibi geldi ve sanki Allah subhanehu secdeleri nde ve rükûlarında onlara tecelli ediyordu. İçimden gizli bir ses şöyle dedi; “Allah subhanehu bütün asırlar boyunca İsrailoğullarına sadece iki kez hitap etmiş, bu cemaate ise her namaz vaktinde hitap etmektedi r.” Böylece ancak Müslüman olmak için yaratılmış olduğuma kanaat getirdim.”

İşte Mısır’da Yahudiler in direği meşhur Zeki Aribî! O her mescid gördüğünde veya huşu içinde namaz kılan boyun eğerek dua eden birine gözü takıldığında İslam’a şevk duyardı. Kalbi kulaklarına giren, insanları bir olan Deyyan’a ibadete çağıran ezan kelimeler iyle genişledi. O anda nefsinde tereddütler ve sorular hissetti. Aklı her zaman şu soru ile meşgul idi; “Neden İslam ile kucaklaşmıyorum?”

Bu tehlikeli ses içinde yükseliyor ve derinleri ne işliyordu. Her seferinde tarlalar arasında tevazu içinde Allah’ın önünde namaza durmuş bir çiftçi gördüğünde onun gibi namaz kılmayı ve onun gibi dua etmeyi arzu ediyordu…” Onun bu uzun kıssası altmış beş yaşında Müslüman olduğunu ilan etmesine kadar sürer.

İşte secde eden bir müslümanı gören bir alman! Bu gördüğü hareket çok hoşuna gidiyor, o Müslüman namazı bitirene kadar ona bakmaktan kendini alamıyor. Namaz bitince de önüne geçip bu hareketle rinin özellikle de secdeleri n anlamını soruyor. Bunun üzerine Müslüman, namazın anlamını, hikmetler ini ve eserlerin i açıklıyor. O da bu açıklamaları hayranlıkla dinliyor. Sanki o bunu yıllardır araştırıyormuş da Müslüman bunu açıklayınca sevinmiş gibidir. Sanki alnın yer ile buluşması nefsin hastalığından ve sürekli bir sıkıntıdan kurtarara k rahata kavuşturmuş gibidir. Nefsin bu sıkıntısı tekrar ettikçe alın tekrar yere geliyor ve rahatlık tazeleniy or. Öyle ki Müslüman bu rahatlığın sırrını bilmekte ve onun şuurundadır.

O Müslüman onu Münih şehrindeki İslam Merkezind e konuşma yaptırır ve kendisine İslam’a olan sempatisi nin sebebi sorulunca, o da bu tevhide şehadetin etkisini açıklar ve İslam’a girer.

İşte Müslüman olduktan sonra “Halid Latif Caba” adını alan Hindistan lı zengin siyasetçi, yazar Kofhi Lal Caba! Kalbinde parlayan ilk nurun sebebinin namazın görüntüsü olduğunu açıklıyor ve şöyle anlatıyor; “Hindistan’da Müslümanların mescidler inden birine her uğradığımda kalbimi bu kutsal mekanın azametini n hissiyatı doldururd u. Sürekli şöyle düşünürdüm; müezzin namaz için sesleniyo r ve sanki bu nida beni kastediyo r! İçimden bir ses şöyle diyordu; Haydi namaza gidelim. Haydi kurtuluşa gidelim.”

Kalbim mescittek i müminlerin cemaatine katılmak istiyordu . Bu kuvvetli çağrı öylesine çekiyordu ki mescide girmemek ve Müslümanlarla beraber saf tutmamak için nefsime hakim olamıyordum. Gerçekten de bu isteğe direnecek gücüm yoktu…”

İşte Filipinli kız kardeş Cemile Lama! Katolikle rin eğitiminde yetiştikten sonra kalbine Rabbinin nuru doğuyor ve Müslüman oluyor. İslam’a girmeden önce yaşadığı bazı tecrübelerini şu şekilde anlatıyor;

“Gariptir ki sabahleyi n fecir vakti[36] uyandım. Namaz kılmaz için güçlü bir istek hissettim . Aynı his beni güneş batarken de buldu. Hıristiyanlarda olduğu şekliyle namaz kıldım. Bu benim o an için bildiğim tek namaz şekli idi. Bu şekilde namazı kılmama rağmen ruhumda hissettiğim boşluğu gideremed im. Tarif edemediğim bu duygulard an dolayı çok zaman yüzüm ıslanana kadar gözlerimden yaşlar boşandı. Allah’a bana nur ve sabır vermesi için dua ettim. Bu hislerimi def edecek gücü kendimde bulamıyor, buna bir anlam veremiyor dum.

Bir zaman geldi tasvir edemediğim fakat mescid olduğunu öğrendiğim bir mekanda namaz için beni kucaklaya n kuvvetli bir direnç hissettim . Kilometre lerce yolu mescid aramak için kat ettim…"

İlerleyen günlerde Cuma namazı kılanlara katılır. Şöyle diyor; "İslamda namaz çağrısı olan ezan önceki inancımı yıktı. Cuma namazı ile huzurun beni kuşattığını hissettim . Bu duyguyu daha önce hissetmem iştim. O anda namaz kılanların cemaati ile beraber ben de secde ettim. Ruhumda sınırsız bir mutluluk peyda oldu ve daha önce hissettiğim ruhi susuzluğum gitti. Allah'ın meşiet ve dilemesiy le kucaklaşarak İslam'da Allah'ın rahmet ve bereketle rini buldum."

Avustural ya'lı mimar mühendis Norman Valdo Blunkett diyor ki; "Dünya savaşından sonra Libya'nın batısında sahra'da idim. Eliyle kumları düzleyen birini gördüm. Sonra huşu içinde durdu ve etrafındakilerden yüz çevirdi. "Bu adam neden böyle yapıyor?" diye sordum. "O namaz kılıyor" dediler. Onun mensup olduğu ayini olmadan, mesleği basit olan bu dinin hangisi olduğunu sordum. O andan itibaren nefsimi arındıran şeye ihtiyacım arttı. Dinler tarihi derslerin de İslam ile ilgili mukaddime de başlayan meylim sonucunda müslüman oldum."

Eşiyle beraber Hollanda'da yaşayan İngiliz Margaret Philip, müslüman bir kadınla karşılaşınca kendisine İslam'ı öğretmesini ister. Pek çok sorularına cevaplar bulur. Günlerden bir gün asla unutamaya cağı bir manzara ile karşılaşır. Şehrin meydanında bulunurla rken Hollanda'lı bir müslüman onlara gelir. Oturur ve çay içerler. Birden adam saatine bakar ve süratle temiz bir çimenlik alanda saygı duruşu gibi durur. Ellerini havaya kaldırarak "Allahu ekber" der… Adam, iman etmiş âbid Müslümanların huşusu içinde namaz kılar…

Margaret bundan sonra acil olarak Müslümanların vasıtasız, rahipsiz, ayinsiz namazı ile kilisedek i namazı karşılaştırmaya başlar… Müslümanlarda gördüğü namazı tercih ederek müslüman olur. Kendisini "Âmine Abdullah" ismini verir. İslam'a davet etmeye başlar ve kocası elinde müslüman olur. İslam mesajını bulunduğu yerde yayar.

İşte Lübnan'lı genç Marunî Hristiyan Necva Edmun Şufanî! Müslüman bir genç ile evlenmiş ve onun ahlakı, hayat tarzından hoşlanmış. Bu övülmüş ahlakın dininden ve İslam'a sarılmasından kaynaklan dığını anlamış ve onu namazda Allah'ın huzurunda huşu içinde durduğunu kontrol etmiş. Bundan çok etkilenmiş. Sonunda müslüman olduğunu açıklamış.

İşte Almanlar arasında hristiyan lığı yaymakla görevli olan ve kendini Amerikalı Butrus diye adlandıran genç Amerikalı kardeş; Abdussabu r Pillar! Allah'ın rahmeti ve lütfu ile bir trafik kazasından kurtulur. Hastaneye kaldırılır ve tam bir sene orada kalır. Bir televizyo n satın alarak odasına koyar. Hidayetin in başlangıcını şöyle anlatıyor; "Televizyo nda Mekke'de namaz kılan Müslümanları gördüm. Kral Faysal'ı da namaz kılarken gördüm. Kendi kendime; "işte yol budur!" dedim. Fakat o zamanlar İslam hakkında hiçbir şey bilmiyord um. Bende bu toplulukt a kibir olmadığı intibaı uyandı. Çünkü onlar Allah'a secde için alınlarını yere koyuyorla rdı. Dedim ki; "Bu en üstün ibadet yoludur!..."[37]

Tayvan'dan Çin'li genç kardeş Yung Pencabî müslüman oluşunu şöyle anlatıyor; "Müslümanların Rablerine ibadet usulünü seviyordu m. Mescitte cemaat ile namaz kılıyorlar, zillet ve huşu içinde Allah Tebarek ve Teala için secde ediyorlar dı. O anda Allah'a ibadette en üstün yolun o olduğunu hissettim… Bu andan beri İslam'ı sevmeye başladım ve onu kendime din olarak kabul ettim."

Almanya'lı kardeş Muhammed Sıddık, kalbini İslam nuruna çeken şeyi anlatıyor; "Şüphesiz İslam'ın namaz şekli beni İslam hakkında düşündürmeye başladı.[38] Bu insanların neden namazı bu şekilde kıldıklarını öğrenmek istiyordu m. Neticede bunun insanın yaratanına en üstün kulluk yolu olduğuna karar verdim. İslamî şekliyle namaz kılmaya başladım ve Protestan lık dininden ayrıldım…"

Lightner diyor ki; "Mescitler de namaz kılanlar arasında tam bir eşitlik görülür. Hiç kimse için orada özel bir yer yoktur. Yani namaz kılanların önündeki imam dışında. Namaz kılanların cemaatini n sessiz, huşu içindeki görüntüsünden sevimli bir manzara yoktur."

Michingan eyaletind en Amerikalı Deborah Butter uzun süre hakkı aramak için yolculukl ar yapar. Sonunda biricik gerçeğin İslam dini olduğuna karar verir. Babasına İslam'a davet mektubu yazar. İyilik, merhamet ve rıfk ile dolu uzun mektubund a şunlar da vardır;

"Bilmiyoru m sen televizyo nda hiç cemaatle namaz kılan Müslümanları gördün mü? İslam hakkında bir şey bilmeden önce anlatılırdı. Ben böyle bir namaza birkaç sene önce Mısır'da şahit oldum. Bu namazı nasıl kıldıklarını gördüm ve o anda benzersiz samimiyet, eşitlik içinde boyun eğiş, namaz kılanlar arasındaki kardeşlik beni sarstı. Zengin fakir, büyük küçük, beyaz siyah herkesi tek safta Allah'a huşu içinde secde ederlerke n gördüm."

Amerikalı Hıristiyan Thomas Muhammed Clayton, Hıristiyan akidesind en müsamahalı haniflik dinine kaçışını ve Müslüman oluşunu anlatıyor;

"Tam öğle olmak üzereydi. Sıcaktan bunalmış, tozlu yoldan geçerken, bir aralık kulağımıza kendine mahsus bir güzelliği olan, bir ses gelmeye başladı. Bu ses, etrafımızdaki bütün boşluğu sanki dolduruyo rdu. Bir ağaç topluluğunu geçince, önümüze insana hayret verici bir manzara çıktı. Âdetâ gözlerimize inanamıyorduk. Tahtadan yapılmış ufak bir kule üzerine çıkmış, tertemiz cübbeli ve beyaz sarıklı yaşlı bir Arab ezan okuyordu. Ezanı okurken kendinden geçmiş, sanki dünyadan tamamen ayrılarak, yaratıcısının, sahibinin huzuruna çıkmıştı. Bu yüce manzara karşısında, biz de sanki büyülenmiş gibi durakladık ve yavaş yavaş yere oturduk. Kulağımıza gelen seslerin ve sözlerin mânasını anlamıyor, fakat onun te'sîri altında kalıyor ve ruhumuzda bir başkalık, bir ferahlık his ediyorduk . Sonradan öğrendik ki, Arabın söylediği tatlı sözlerin mânası şu idi: (Allah teâlâ en büyüktür. Allah teâlâdan başka ilâh, mâbut yoktur).[39]

Birdenbir e, etrafımızda birçok insanlar belirdi. Hâlbuki biz o zamana kadar etrafımızda kimseyi görmemiştik. Nereden çıktıklarını, nereden geldikler ini bilmediğimiz bu insanların yüzünde büyük bir hürmet ve muhabbet ifadesi vardı. İçlerinde her yaştan, her sınıftan insan bulunuyor du. Elbiseler i başka, yürüyüşleri başka, görünüşleri başka idi. Fakat hepsinin yüzünde aynı ciddî ifade, büyük vakar ve aynı sevimlili k vardı. Gelenleri n miktarı artıyor ve biz, galiba bunların arkası bir türlü kesilmeye cek diye düşünüyorduk. Nihayet gelenler toplandı. Hepsi ayakkabılarını ve takunyala rını çıkararak saf saf dizildile r. Saflar kurulurke n safa girenler arasında hiç bir fark gözetilmediğini büyük bir hayret ile görüyorduk. Beyaz insanlar, sarı insanlar, siyah insanlar, zengin insanlar, fakir insanlar, tüccarlar, memurlar, işçiler, hiç bir ırk veya rütbe farkı gözetilmeksizin yan yana geliyor ve birlikte ibâdet ediyorlar dı.

Ben, birbirler inden bu kadar farklı insanın, kardeşçe yan yana gelmeleri ne, hayrân olmuştum. Bu, ilk gördüğüm ulvî manzara üzerinden, şimdi üç sene geçti. Bu arada ben de, insanları bu kadar birbirine yaklaştıran bu ulvî din hakkında, bilgi toplamaya başlamıştım. Müslümanlık hakkında edindiğim bilgiler, beni bu dine büsbütün yaklaştırdı. Müslümanlar, bir tek Allaha inanıyor, Hıristiyanların telkîn ettikleri gibi, insanların günah içinde doğmadığını söylüyorlardı. Onları, yalnız Allahu teâlânın kulu olarak kabul ediyor, onlara karşı büyük bir şefkat gösteriyor, doğru yolda oldukları müddetçe, onların rahat, huzur ve saadet içinde yaşamalarını arzuluyor du. Hıristiyanlıkta, akıldan geçen fena bir düşünce bile günah sayıldığı hâlde, müslümanlar ancak Allahu teâlâya isyanı ve kullara karşı yapılan bir kötülüğü günah sayıyor, insanı düşüncesinde tamamıyla serbest bırakıyordu. İslâm dini, (İnsan, ancak yaptığı işten mesûldür) diyordu.

İşte, yukarıda sıraladığım bu sebeplerd en dolayı, seve seve Müslümanlığı kabul ettim. Aradan üç sene geçtiği hâlde, bazı geceler rüyamda o Arap müezzinin hazîn ve tesîrli sesini duyar ve her taraftan koşup gelen türlü türlü insanların saf saf dizildiğini görürüm. Allahu teâlâya ibâdet etmek için, aralarında hiç bir fark gözetmeksizin birlikte secdeye kapanan bu insanlar, muhakkak ki, samîmî olarak Allahu teâlâya ibâdet etmektedi rler."[40]

Müslüman oluşu bu asırda İslam davetinde bir fetih olan Avusturya lı Yahudi gazeteci Leopold Weiss, huşu içinde namaz kılan Müslümanları görmesinin müslüman oluşundaki rolünü "Mekke'ye Giden Yol" adlı kitabında şöyle anlatır[41];

"1922 yılında Kudüs şehrindeki evimde yaşıyordum. Genellikl e evin arkasındaki avluya açılan pencereni n kenarında otururdum . Bu avlu Hacı diye çağırılan bir Arap'a ait idi. Eşeği ile yük taşıyarak geçiniyordu. Gece kalmak için kafileler bu avluda konaklıyordu…

Günde bir kaç kez namaz için toplanıyorlar ve eğer hava yağmurlu değilse namazlarını açıkta kılıyorlardı. Uzun tek bir safta toplanıyorlar ve Hacı da önlerine geçip imamlık yapıyordu. Hareketle rindeki düzen ve uyumla askerlere benziyorl ardı; hep birlikte Mekke yönüne er, birlikte eğilir, sonra kalkar ve birlikte diz çökerek alınları üzerine yere kapanırlardı. İki secde arasında seccadesi üzerinde, yalın ayak, elleri önünde bağlı, dudakları sessizce kıpırdayan ve kapalı gözleriyle derin bir huşu içinde dalıp giden imamın, bütün kalbiyle dua ettiğini görürdünüz; ötekiler, imamlarının işitilmeyen sözlerini izliyor olmalıydılar.

Böylesine içten bir duanın bir takım mekanik bedeni hareketle rle birleştirilmesi beni nedense biraz tedirgin ediyordu bir gün, biraz İngilizce bilen Hacı' ya bu konuyu sordum;

"Allah'ın sizden ona duyduğunuz saygıyı eğilerek, diz üstü oturarak ve yere kapanarak göstermenizi istediğine gerçekten inanıyor musunuz? İnsanın sadece kendi, içine bakarak; yüreğin sükûneti içinde dua etmesi daha uygun olmaz mı? Bütün bu bedeni hareketle rin hikmeti ne?"

Daha bunları söyler söylemez, pişmanlık duymaya başladım; yaşlı adamın dinî duygularını incitmek istememiştim. Fakat Hacı hiç de gücenmiş görünmüyordu. Dişsiz ağzıyla gülümsedi ve şöyle dedi:

— Başka nasıl ibadet edebiliri z ki Allah'a? O, bedeni de, ruhu da birlikte yaratmadı mı? Böyle olunca da insanın ruhuyla olduğu kadar bedeniyle de dua etmesi gerekmez mi? Bakın, biz Müslümanlar duamızı niçin böyle yaparız anlatayım size. Yüzümüzü Kâbe'ye, Allah'ın Mekke'deki beyt-ül Haremine çeviririz ve biliriz ki, o anda dünyanın neresinde olursa olsun, namaz kılan bütün Müslümanlar, hepsi yüzlerini Kâbe'ye çevirmişlerdir; bir tek vücut gibiyizdi r ve düşüncelerimizin merkezi de O' dur. Önce ayakta durarak Kur'anı Kerimden bölümler okuruz, bunu yaparken, okuduğumuz kelâmın, insana hayatta dimdik ayakta kalması, sebat etmesi için verilen Allah Kelâmı olduğu bilinci içindeyizdir. Sonra 'Allahu Ekber' (Allah en büyük!) deriz; Bununla Allah'tan başka kulluk etmeye değer başka hiç kimsenin, hiç bir şeyin olmadığını dile getirir ve bunun apaçık bir gerçek olduğunu bir daha duyar ve bu gerçeğe bir daha tanıklık ederiz.

Sonra o her şeyden yüce olan Allah'a duyduğumuz saygıyı, bu yüceliğin önünde eğilerek gösterir, Onun gücünü, celâl ve azametini övgüyle anarız. Ve Onun önünde bir toz zerresind en, yokluktan, hiçlikten başka bir şey olmadığımızı, Onunsa bizim yüceler yücesi yaratıcımız ve Rabbimiz olduğunu duyarak alınlarımızın üzerine coşkuyla yerlere kapanırız. Sonra alınlarımızı yerden kaldırır ve oturup, günahlarımızı bağışlaması, bizi rahmetiyl e yargılaması, doğru yola yöneltmesi, bizi sağlık ve rızkla nimetlend irmesi için dua ederiz, Onun haberini bize ulaştıran Muhammed sallallah u aleyhi ve sellem'e, Ondan önceki peygamber lere, bize, kendimize ve doğru yolu izleyen herkese Allah'ın selâm ve rahmetini dileriz. Bize bu dünyada da öteki dünyada da iyilik ve güzellik ihsan etmesini niyaz ederiz Allah'tan. Ve sonunda da, başımızı sağa ve sola çevirerek, nerede olursa olsun, doğru yolda olan herkese selâm vererek namazdan çıkarız. Peygamber imiz böyle namaz kıldı, böyle dua etti ve kendisini izleyenle re de böyle yapmalarını öğretti, bu onların kendileri ni isteyerek ve ta yürekten Allah'a teslim edebilmel erini -ki İslâm'ın anlamı da budur ve Onunla da, kendi kaderleri yle de barış içinde yaşayabilmelerini sağlamak içindir."

Sonra önceki adı Leopold Weiss olan Muhammed Esed şöyle diyor; "Bundan seneler sonra Hacı'nın bu basit açıklamalarını kavradım ve bana İslam'a girişin ilk kapısı açıldı. Fakat bu vakte kadar yani aklımı meşgul ettiği uzun zaman boyunca, benim İslam dinine girmemin imkanını düşündüm. Namaz için seccadesi ne yalınayak duran kimseleri veya bütün benliği ile yere kapanıp etrafındakileri unutan çiftçileri her gördüğümde sıradan olmayan bir boyun eğiş bende başladı. "

Sonra Muhammed Esed, Ezan cümleleri hakkında şöyle diyor; "Ben Kahire'de yaşarken evim küçük bir mescidin karşısındaydı. Oradan günde beş defa namaza çağrı yapılıyordu. Minarede beyaz sarıklı bir adam ellerini kaldırıp ezana başlardı; "Allah en büyüktür. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur… Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasulüdür… Haydi namaza… Haydi kurtuluşa…" Sesi pürüzsüz ve kuvvetli idi. Uzak yerlerden dinleyen pek çok kimseye ulaşırdı bu ses. İdrak edebildiğin kadarıyla onun güzelliğini takdir edebilirs in. Bu müezzin tertil ile (tane tane) okuyor, kutsal ezgisini her gün dinliyord um. İslam topraklarına yaptığım yolculuğun kalan kısmında da bu seda lehçe ve tecvid farklılığına rağmen her yerde yankılandı…Bütün Müslümanların iç derinlikl erinde olan şeyi ben de idrak ettim.

Onlar itikatlarında bir idiler, düşüncelerinde ve hak ile batılı ayırmalarında bir idiler, şaşırtıcı hayatın esaslarını anlamada da bir idiler.

Aralarında nesep bağı olmayan insanların toplandığını ilk gördüğümde bana bunun sebebi iktisadi ilerleme unsurları konusunda maslahat gözetmek gibi gelmişti. Aksine bu daha derin bir şeyden, oldukça fazla istikrarı olan, hayat için ortak anlayış bağından kaynaklanıyor, insan ile insan arasındaki uzlet ve yalnızlık engelleri ni yok ediyordu.”

Ezan ve namaz pek çok insan topluluğunu etkilemiştir. Hatta şeytanın görevini yerine getirerek müminlere hayasızlık ve kötülükleri kışkırtan fenni vasıtaların bile ezanın tesiri ile dehşete düşürdüğü görülmektedir.

Müsteşar Muhammed İzzet et-Tahtavî, "Gayri Müslimler Arasında İslam'a Davet" adlı eserinde İslam'ın sinema dünyasına R. İngram ile çıkışını anlatıyor; "1928 yılı Holywood vasıtasıyla bütün dünya müthiş bir habere yöneldi. Sinema alemine R. İngram'ın bazı vatandaşlarının gözü önünde müslüman arkadaşları vasıtasıyla müslüman olmuştu. O zamanda R. İngram sinemacıların en başarılısı idi…13 Şubat 1928 tarihinde çıkan haftalık bir dergi şöyle vasfediyo rdu; " Dünyada Sinematog rafi alanında en büyük çıkışı yapan, sinema sanatının en büyük ustası Riggs İngram Müslüman oluşunu anlatıyor!.. Bu sinema üstadı önemli bir olaydan sonra müslüman oldu. O bir gün sinema salonunda bir müslüman arabın tam bir huşu içinde ezan okumak için ayağa kalktığını görür… O, vatanından uzak, bu garip atmosferd e ezan okumaya başlar… R. İngram, nefsinde bu cümlelere ve ince ifadeleri ne hissettiği özlem ile birlikte salonu terk eder. Arap ezanı bitirince yazıhanesinde sohbet ederler. Din hükümlerini sorar ve öğrendikçe rahatlar… ta ki müslüman olduğu insanlar arasında yayılır. Allah'ın bütün emirlerin e sarılarak zühd ve ibadet hayatına yönelir. Fransa'da yaşayan bazı Müslümanların din konusunda irşad edilmeler ine yardım eder. İslam nurunun kalbine ilk pencere açtığı yer olan Nice şehrinde satın aldığı bir evde samimi bir hayat yaşamaktadır.
 
I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kaynaklar:

[1] Yani; şirkten dönüp İslam'ın hükümlerine sarılırlarsa

[2] Buhari ve Muslim

[3] Buhari ve Muslim. Hadisin diğer metninde; "Onları davet edeceğin ilk şey Allah'ı birlemek olsun" şeklindedir. Namaza verilen bu önceliğin sebebi, Şeyh Ebul Hasen en-Nedvî'nin şu söyledikleridir; "Namaz, kul ile Rab arasında eşi benzeri olmayan biricik bağdır. Kulluk ve Rab sıfatlarını bilenden başkası bunu kavrayama z. Namaz, sıfata tabidir ve ondan kaynaklanır. Bunun için semavi kitaplar namazın tarifinde n önce sıfatlardan bahseder ve ibadetler e çağırır. Akide amel ve ibadetin önündedir. Peygamber ler başka şeylere çağırmaktan önce Allah'ı isimlerin de, sıfatlarında ve fiillerin de birlemeye, O'nu tenzih ve takdis etmeye ve doğru şekilde tanımaya davet etmişlerdir. Kuran-ı Kerim bunun en büyük şahididir…" Dört Rükün(s.13-14)

[4] Buhari ve Müslim

[5] Buhari ve Müslim. Namaz, kılan için can ve malın güvencesidir. Namaz kılıyorlarsa, zalim idarecile re ayaklanma ya namaz kıldıkları sürece engeldir. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyuruyor ki; "Başınıza bazı idarecile r gelecek, kabul edeceğiniz ve karşı çıkacağınız işler yapacakla r. Kim bunları çirkin görürse berî olur, kim karşı çıkarsa selamette olur. Kim de razı olursa onlara uyar." Dediler ki; "Onlarla savaşmayalım mı?" buyurdu ki; "Namaz kıldıkları sürece hayır!" Müslim rivayet etmiştir.

[6] Buhari ve Muslim.

[7] El-Vabilus Sayyib(s.166)

[8] Dört Rükün(s.87)

[9] Bkz.: el-Guluv Fid-Din(s.330-335)

[10] Şuabul İman(3/33)

[11] Şuabul İman(3/33)

[12] Şeriatı garra bize ibadet hususunda bizden yukarıda olanlara bakmamızı tavsiye eder. Nitekim Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Dünya hususunda sizden aşağıda olanlara, din hususunda da sizden yukarıda olanlara bakınız" Allah Azze ve Celle; "Kendi kendine, yalvarara k ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerd en olma."(A'raf 205) buyurmuştur. Sonra Allah Azze ve Celle zikre çağıran şeyleri kuvvetlen direnlerd en bahsedere k ve sabah akşam tesbih eden melekleri överek gayretler i ona yönlendiriyor. Buyuruyor ki; "Kuşkusuz Rabbin katındakiler O'na kulluk etmekten kibirlenm ezler, O'nu tesbih eder ve yalnız O'na secde ederler."(A'raf 206) kastedile n şudur; onlar hakkında anlatılan hususlard a bizim onlara uymamız gerekir. Zira onlar Allah'a ibadette zikredile n bu durumlarıyla yüce yakınlık makamlarında bulunmakt adırlar. Bu başkaları için de neden mümkün olmasın?!

[13] Mecmuul Fetava(1/233)

[14] Derim ki, şayet dizgi hatası değilse, Müellif bunu Buhari'ye nisbet etmiştir. Fakat doğrusu, hadis İmam Müslim'in Sahih'indedir. -mütercim-

[15] Böyledir, çünkü namazdan önce daima ona hazırlık yapılır, sonrasında ise zikirle, nafileler le meşgul olunarak zamanın çoğu en güzel amaç olan Allah Azze ve Celle’yi zikir ile geçirilir. Aynı şekilde kişi uyurken gece namazına niyet eder. Şüphesiz bu azmi onu hayvani bir uykuya dalmaktan alıkoyarak, uyuyakals a dahi bu zikir için kalbi bağışlanma dileme halinde kalır. Bunun hakkında Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; “Kim gece uyanıp yatakta kımıldarken; “Allah’tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur, mülk onundur, övgüler onadır. O dirilten ve öldürendir. Hayır onun elindedir . O her şeye kadirdir. Allah noksanlar dan münezzehtir. Allah’a hamd olsun. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Hareket ve kuvvet ancak Allah’tandır” der ve sonra “Allah’ım beni bağışla” derse veya dua ederse kabul edilir. Kalkıp abdest alır ve namaz kılarsa namazı da kabul edilir.”(Buhari) Şayet düşüncelerini, dünyevi işler ile namaz vakitleri ni kaçırmamak arasında engellers e, dünyaya dalmaz ve yeryüzünde ağırlık yapmaz, aksine Allah’a ulaşmak için bir gölgelik gibi kullanmış olur. Bunun sırrı şu ayettedir; “Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendileri ni Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır.”(Nur 37)

[16] Dört Rükün(s.49)

[17] Şüphesiz namaz, sıkıntı ve endişe gibi türlü nefis hastalıklarına ilaç ve şifadır. Allah Teala buyuruyor ki; “Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder. Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir. Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar.”(Mearic 19-22) İşlenen günahın ukdesi de saptırıcı dertlerde n olup, İslam bunun devasını şöyle açıklamıştır; Allah Teala buyurur ki; “Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerin de namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenle re bir hatırlatmadır.”(Hud 114) Namaz, işlenen hatalara kefaret, günahları giderici ve kötülükleri temizleyi cidir. Namaz eksiklikl eri giderendi r. Çünkü namaz kılanlar yaratanla rı önünde eşit olmayıp ancak takvaları ve her zaman ve mekânda “Bize ve Allah’ın Salih kullarına selam olsun” diyerek kurtuluşa eren Allah taraftarl arının sayısını artıranlardan olmakla üstünlük sağlayacaklardır. Namaz kılan kimse de ümit ve güven hasıl olacağından, ümitsizlik ile mücadele eder. Allah’ın Salih kulları ve takva sahibi dostlarının nizamına katılır.

[18] Namaz kılanın kalbindek i lezzeti, nefsindek i sevinci ve gözlerindeki nuru düşünebiliyor musun? Çünkü Allah Subhanehu ve Teala, o Fatiha’yı her okuduğunda; “Kulum bana hamd etti” “Kulum beni övdü” “Kulum beni temcid etti” buyurarak cevap verdiğini ve dosdoğru yola hidayet edilmeyi istediğinde de O’nun “İşte bu kulum içindir. Kuluma istediğini verdim” buyurarak icabet ettiğini bilmekted ir.

[19] Hidayet sünnetleri ifadesind en kastedile n; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’in üzerinde olduğu yol ve ümmeti için meşru kıldığı şeriattır. Bundan kastedile n, dileyenin yapabilec eği, dileyenin terk edebileceği, terk ederse sapıklığın söz konusu olmadığı, duha (Kuşluk) namazı ve nafile oruç gibi terki nifak alameti olmayan sünnetler değildir. Allahu a’lem.

[20] Medaricus Salikin(1/226-227)

[21] Buna diğer bir örnek de avam halktan ayırt edilmeyec ek kadar giyim kuşamında tevazusu ile meşhur Ezher alimi Şeyh Hasen et-Tavil'in başından geçen bir hadisedir . O Kasr-ı Abidin'de Hidiv'in toplantısına davet edilmişti. O da toplantıya sıradan birini ziyarete gider gibi, her zamanki mütevazi kılığı ile gitti. Oraya vardığı zaman sarayın görevlisi ona tepeden bakarak kibirli bir şekilde kıyafetini değiştirmesini söyler. İlmiyle amil bu alim der ki; "Vallahi onu çıkarmam! Bu elbiseyi her gün bana Rabbim giydiriyo r, hidiv değil!"

[22] Bunun parlak örneklerinden biri, uzak bir geçmişte değil, geçen asırda Hindistan'da Şerî hükümeti kuran, Tevhid ve cihad davetinin önderi Seyyid İmam Ahmed Bin İrfan'ın(v.1246 H.) arkadaşlarından bir alimin başından geçen hadisedir . O bir defasında dişindeki bir rahatsızlık için beldesind e Müslüman bir tabip arıyor. Uzak bir yerden gelmiştir. Tabibe ulaşmak için yürüyerek gitmiş, epey zorluk çekmiştir. Uzun müddet tabibin gelmesini bekler. Meşakkatli bekleyişten sonra tabip gelir ve uydurma bir ibadet yapar. Bu ibadeti Allah'tan başkasına ta'zimi de içermektedir. Âlim bunu görünce öğrencesine kendisiyl e beraber oradan ayrılmasını emreder. Derhal oradan çıkarlar. Yolda öğrencisi bu âlime der ki; "Bugün gibisini görmedim! Doktora ulaşmak için çok yoruldun, uzun süre bekledin ve hacetini görmeden geri dönüyorsun!" alim der ki; "Yazık sana! Görmedin mi Allah'a isyan edip O'na şirk koştuğunu?" öğrencisi de şöyle der; "Bize ne ki ondan ve yaptığından? Sapıklığı kendisine aittir. Bize onun bilgisi ve mesleği lazım" bunun üzerine âlim; "Çok garipsin! Ben onun yaptığına sessiz kalırsam ve ona yardım edersem, gece Rabbimin huzuruna nasıl duracağım ve kunutta "Sana isyan edip fasıklık yapanı terk eder ve onunla ilişkimizi keseriz" diye hangi dil ile söylerim?" der.

[23] İkame etmek, doğrultmak demektir. Salat ise dua demektir. Duayı da kapsayıcı olduğu için namaz "salat" diye isimlendi rilmiştir. Nitekim Allah Azze ve Celle hakkının eda edilmesin e teşvik ettiği pek çok fiili "ikame" kelimesiy le zikretmiştir. Buna örnek; "Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerind en onlara indirilen i (Kuran'ı) doğru dürüst uygulasal ardı (ikame etselerdi), şüphesiz hem üstlerinden, hem de ayaklarının altından yerlerdi (yeraltı ve yerüstü servetler inden istifade ederek refah içinde yaşarlardı)."(Maide 66) ayeti ve; "Ölçüyü adaletle tutun (ikame edin)"(Rahman 9) ayetidir. Namazı ikame etmek ise; hudutlarını korumak ve ona devam etmektir. İkame etmek ifadesini n namaza tahsis edilmesi, onu yalnızca kılmış olmanın yeterli olmadığına bir tembihtir . Bu yüzden namaz sadece salat kelimesi ile değil, ikame kelimesiy le birlikte emredilmiştir. "Namazı ikame et", "Onlar namazı ikame edenlerdi r" ve "Namazı ikame edenler" ayetlerin de olduğu gibi. Namazı ikame etmek; ondan kastedile ni tam anlamıyla gerçekleştirmektir. Tam anlamıyla Allah'a yönelmek, onda huşu sahibi olmak, hayasızlık ve kötülüklerden uzak durmaktır. Tek olarak musalli (namaz kılan) kelimesi sadece münafıklar hakkında kullanılmıştır; "Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar." Bu uyarı, namazı kılanların çok, namazı ikame edenlerin az olduğu içindir. Tıpkı İbn Ömer r.a.'nın şu sözü gibi; "Yolcu çok, hacı azdır." Fakat Allah Teala'nın; "Şüphesiz insan pek hırslı yaratılmıştır… ancak namaz kılanlar hariç" kavline gelince, bu ikame etmek manasından ayrı değildir. Çünkü ayetin devamında "onlar namazlarına devam ederler" buyrulmak ta ilerleyen ayetlerde de; "Namazlarını koruyanla r" buyrulmak tadır. Allahu a'lem.

[24] Bu ayetin nüzul sebebi; Buhari'nin İbn Mesud r.a.'den şu rivayetid ir; "Birisi bir kadını öpmüştü. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'e gelerek bunu anlattı. Bunun üzerine Hud 114. ayeti nazil oldu. Adam; "Bu yalnız bana özel mi?" diye sordu. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem; "Ümmetimden böyle yapan herkes içindir." Buyurdu.

[25] Burada abdest ve namazda Peygamber sallallah u aleyhi ve sellem'in yoluna tabi olmanın önemine işaret vardır. Bunu Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in; "Namazı benim nasıl kıldığımı görüyorsanız öyle kılınız" emri pekiştirmektedir. Bu hadisi Buhari rivayet etmiştir.

[26] Nedvi Dört Rükün(s.29-30)

[27] Nedvi Dört Rükün(s.80)

[28] Bil ki namazı muhafaza emri, beden temizliği, elbisenin ve namaz kılınan yerin temizliği, avreti örtmek, kıbleye yönelmek, namazın rükünlerini tam yapmak, namazı iptal edici şeylerden sakınmak, başlamadan önce niyet, dil ile ve azalar ile yapılan ameller gibi onun bütün şartlarını korumak demektir. Kimin namazı bu şekilde kılarsa namazı muhafaza etmiş olur. Aksi halde olmaz.

[29] Bkz.: Razi'nin Tefsiri Kebir'i(2/274)

[30] Rivayete göre el-Haccac, Salim Bin Abdullah'a birini öldürmesini emretmişti. Salim o adama; "Sabah namazını kıldın mı?" diye sordu. Adam; "evet" dedi. Bunun üzerine; "hadi git" dedi. El-Haccac ona; "Onu öldürmekten seni alıkoyan nedir?" dedi. Salim de dedi ki; "Babam (ibn Ömer r.a.) Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu söyledi; "Kim sabah namazını kılarsa o gün Allah'ın himayesin de olur." Ben de Allah'ın korumasında olan bir kimseyi öldürmek istemedim ." Bunun üzerine el-Haccac, İbn Ömer r.a.'ya; "Sen bunu Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'den işittin mi?" diye sordu. O da evet dedi. Bkz.: Sahihut Tergib vet Terhib(1/186-187)

[31] Bkz.: Camiul Ulum vel-Hikem(s.465-471) Müessesetür Risale baskısı.

[32] Ebu Umame r.a.’den rivayet edilen şu hadis de aynı manaya işaret eder; “Yanında iki çocuğu ile bir kadın Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem’e gelip dilendi. Bunun üzerine ona üç tane hurma verdi. Kadın çocuklara birer tane verdi. Sonra çocuklardan biri ağlamaya başlayınca diğer hurmayı da ikiye bölüp paylaştırdı. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Hamile kalan, çocuk doğuran ve çocuklarına merhametl i kadınlar, şayet kocalarına yaptıkları olmasa elbette namaz kılanları cennete girerdi.”(Zayıftır.) düşün ki, namaz nasıl da diğer Salih amellerin kabul şartı oluyor. Bu rivayette “namaz kılanları cennete girerdi” sözünün mefhumu; namaz kılmayanları giremez demektir. Bunda şiddetli korkutma yoluyla sakındırma vardır.

[33] Bkz.: Dört Rükün(s.84)

[34] Bu bölüm genelde şu eserlerde n derlenmiştir;

1- "Ricalun ve Nisa Eslemû"- Arafat Kamil el-Aşiy

2- "Limaza Eslem Haulâ'?"- Ahmed Hamid

3- "El-İslam ed-Din el-Fıtrî el-Ebedî"- Ebun Nasr et-Tarazî

4- "Gâlû Anil İslam"- Dr. İmaduddin Halil

5- "Limaza Eslemû?"- İsa Abde, Ahmed İsmail Yahya

[35] Gerçekten de o saflar melekleri n saf tutuş şeklidir. Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem ashabına şöyle buyurmuştu; “Melekleri n Rableri katında saf tutuşu gibi saf tutmaz mısınız?”(Buhari rivayet etmiştir. Bu hadis daha önce geçmişti.)

[36] Modern ilmi araştırmalar, Allah’ın koyduğu namaz vakitleri nin bedenin fizyoloji k olarak dinçlik vakitleri olduğunu tesbit etmiştir. Müslüman o vakitlerd e zorluk hissetmed en kalkabili r. Şayet namazları vakitleri nde eda ederse, dinçlik hormonu olan kortizon, gece azalır ve sabah namazının vaktinin girmesiyl e daha fazla salgılanır. Fizyoloji k olarak istenen seviyeye yükselen kortizon, güneşin batışından sonra düşmeye başlar. Kortizonu n ifraz edilmesiy le, gündüz kuşluk vaktinden zeval vaktine kadar en düşük seviyesin e indiği gibi, burada beden yatarak (kaylule uykusu ile) dinlendir ilir. Bu gece namazına yardımcı olur. Ancak gece kalkmak isteyenin, kortizon seviyesin i indirmek için gece uykusuyla mücahede etmesi gerekir. bu işe yüce himmet sahipleri ve azimli kimseler güç yetirir. Bundan dolayı Allah Teala şöyle buyuruyor; "Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraata daha elverişlidir."(Müzemmil 6) "Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklard an uzak kalır"(Secde 16)

[37] Söylediği ne kadar da doğru! Şüphesiz Allah Azze ve Celle en faziletli elçisi için en faziletli ümmeti ve en faziletli, en kamil namazı seçmiştir. Bunun içindir ki bütün peygamber ler (Aleyhimus selam) miraç gecesi Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem'in arkasında namaz kılmışlardır. Aynı şekilde ahir zamanda İsa a.s. nüzul ettiğinde Mehdi a.s.'ın arkasında Müslümanların namazını kılacaktır. Peygamber lerin sonuncusu nun şeriatı kıyamete kadar baki kalacaktır.

[38] Bu açıklama, birinci derecede Yahudiler in etkisinde olan batı dünyasının Müslümanların namazının tamamını göstermekten sakınmalarının sebebini ortaya koyuyor. Namazdan bir parça gösterseler de namaz ile alakası olmayan bir manzaraya dikkatler i hemen çeviriyorlar. Namaz kılındığını gören kimseleri n kalplerin de etki bırakmaması için, Müslümanların Kabe’nin taşlarına ibadet ettikleri zannını vermeye çalışıyorlar. Başında ve sonunda emir Allah’ındır.

[39] Davet dergisini n 1225. sayısında yayınlanan Almanya'daki Psikiyatr i Tabipleri Başkanının hazırladığı şu haber ilginçtir; o, hastalarını manalarını bilmedikl eri halde ezan dinletere k tedavi ediyormuş. Bu gerçek açığa çıkınca Psikiyatr i Tabipleri nin sözcüsü Almanya'da şu açıklamayı yapar; "Müslümanların namaza çağırırken nida ettikleri ezan cümleleri anlamını bilmesele r de hastaların kalbine huzur veriyor!!"

[40] İmam Ahmed isnadı ile Ebu Bekir r.a.'den rivayet ediyor; Rasululla h sallallah u aleyhi ve sellem buyurdu ki; "…Kölen sana yeter. Eğer namaz kılarsa senin kardeşindir. Eğer namaz kılarsa o senin kardeşindir!" Yani o namaz kılarsa senin din kardeşindir. Ona değer vermen gerekir. Hadisin isnadında zayıf bir ravi olan Ferkad es-Sebehî vardır.

[41] Davetul İslamiye Fil Alem yayınevinin yayınladığı "Mekanetus Salat Fil İslam" adlı eserden (s.143-148) nakledilm iştir.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt