Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ölüye Kuran Okumak Meshep Görüşleri Hadis Tahriçleri 2

M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
selamun aleykum kardeşler sitede yazdığım yazılarımda ibn teymiyye ölü işitir diyor ibn kayyım işitir diyor mesheb imamlarının görüşleri hadislerin tahriçleri ile yazdım baska yazımda ibn teymiyye zat ile tevessülü kabul edişi kaynağı talebesi ibn kesir veriyor abdulvahhab tevessülü kabul edişi mesheb imamlarının görüşleri hadislerin tahriçleri ölüye kuran okunur diyen mesheb imamlarının görüşleri sahebenin tatbiki bütün bunlar sitede mevcut konu açamıyom artık abdulhak açarsam yazılarımın hepsini sileceğini bazı yazılarımıda sildi bu şık deyil cevap veremeyip silmek inancına güveni olan kimse yapmaz delillerime karşılık ya hakeret görüyom yada tek tek delilim cevaplanmayıp yorum yapıb baska konulara saptırılıyorlar şimdi yüksek doktara tezi bir çalışmayı sunucam verilen cevaplara bakarsanız ne demek istediğim anlaşılıcak
ÖLÜYE KURAN OKUNMAZ DİYENLERİN GÖRÜŞLERİ
Ölmüşlerin arkasından Yâsîn sûresini okumak Kur’ân’a ve Kur’ân merkezli sünnete kesinlikle zıt olan çirkin bid’atlerden bir tanesidir. Bu bid’at, Asr-ı Saadet ve Hulefa-i Râşidîn döneminde yoktu. Sonraki dönemlerde ortaya çıkmıştır. Yâsîn sûresinde ölülere hitap yoktur. Ölüye Yâsîn okunması konusunda sahih bir tane bile hadis yoktur. İlgili hadisdeki “Ölüleriniz” kelimesini Hanefîler’in dışında Şafiîler “Ölmek üzere olanlar” diye açıklamışlardır. Hanefîler dışında üç mezhebin görüşlerine bakıldığında ölülere Kur’ân okunmayacağı açıkça görülecektir.
Selef âlimleri hayra çok düşkün olmalarına rağmen kimse Kur’ân okumakla ilgili bir şey nakletmemiştir. Resûlüllah da onlara bunu anlatmamıştır. Onları duâya, istiğfara, sadakaya, hac ve oruca teşvik etmiştir. Kur’ân okumanın sevabı da ölülere ulaşacak olsaydı Resûlüllah bunu onlara anlatır, onlar da böyle yaparlardı. Kişi ölünce ameli kesilir. Kur’ân diriler için kanundur, ölüler için değildir. Peygamberimiz kaç ölüye Kur’ân okumuştur, hangi âyette okuyun denilmektedir?
“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” Necm 39 ÖLÜLERE KURAN OKUNUR DİYENLERİN GÖRÜŞLERİ:
Kur’ân-ı Kerîm, Müslümanlara bir öğüt, şifâ, rahmet ve kılavuz olarak indirilmiştir. İster anlayarak okunsun, isterse anlamadan okunsun okunan her harfin karşılığında on ecir verileceğini ve Kur’ân okumanın başlı başına bir ibadet olduğunu bizzat Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ifâde etmiştir. Kendisi rahmet ve şifâ okunması da sevap olan Kur’ân, ölülere de rahmet ve şifâ olması için okunabilir mi? Ölülere Kur’ân okunabileceğine ya da okunan Kur’ân’ın sevabının onlara bağışlanabileceğine dair Hz. Peygamber’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) veya sahâbeden (Radıyallahu Anhüm) sözlü olsun, fiili olsun, herhangi bir nakil mevcut mudur? Yoksa bazılarının dediği gibi tamamen hurafe ve bâtıl inanç mıdır? İşte bütün bu soruların cevabını bu satırlardan itibaren ele alarak inceleyeceğiz.
Ölülere Kur’ân Okuma İle İlgili Sahâbe Fetvaları:
İmâm Suyûtî, el-Câmî adlı eserinde Hallâl’in şöyle bir rivâyette bulunduğunu belirtmektedir.
عن الشعبى قال: كانت الانصار اذا مات لهم الميت اختلفوا الى قبره فيقرؤن له القرآن
Tabiîn’den İmâm Şâbî (109/727): “Medineliler, içlerinde birisi öldüğü zaman, sık sık onun kabrini ziyaret ederler ve onun için Kur’ân okurlardı.”[2] demiştir. Suyûtî bu haber için herhangi bir isnad vermemiştir.
Hanbelî âlimlerinden Ebû Bekr el-Hallâl, el-Câmî lî ulûmi’l-Müsned min mesâili Ahmed b. Hanbel ya da es-Sünen adlı yirmi cildi bulduğu söylenen eserine İbn Hanbel’in tüm fetvalarını imkanları nisbetinde bir araya getirmiş [3] ve hadis fetvâsı kitabı niteliğindeki bu eserinde Suyûtî’nin bildirdiğine göre, söz konusu haberi rivâyet etmiştir. Sözün sahibi olan Şa’bî için onu tanıyanlar: “Zamanın en büyük sikâ, fakîh, ve muhaddisidir. İbn Abbâs kendi zamanında ne ise Şa’bî de aynı konumdadır” diyerek beşyüz kadar sahâbeyi gören Şa’bî’yi övmüşlerdir.
Fakat Şa’bî ile hadisi tahric eden Hallâl arasında dört tabakanın olması ve mevcut kaynaklarda bu aradaki râvilerin belirsizliği yüzünden söz konusu hadisin isnadı hakkında bir yargıya varmak mümkün değildir.
Diğer taraftan Şa’bî’nin bu sözünü, benzer lafızlarla İbn Ebî Şeybe de rivâyet etmiştir. Buna göre Şa’bî şöyle demiştir:
كانت الانصار يقرؤن عند الميت بسورة البقرة
“Medineliler, ölünün yanında Bakara sûresini okurlardı.” [4]
Bu haberin isnadında Hafs b. Ğıyas ve Mücâlid b. Sa’d vardır ki, bunlardan birincisi sikâ, [5] ikincisi ise makbûldür. [6] İbn Adiy, Mücâlid’in Şa’bî tarikıyla yaptığı rivâyetlerin sâlih olduğunu söylemiştir. Bu isnadla haber hasendir. Dolayısıyla Hallâl’ın yaptığı rivâyetin aslının olduğu ortaya çıkmaktadır.
Abdulhak el-İşbîlî (v.582/1186), İmâm Kurtubî (v.671/1273), Tîbî (v.743/1342), Münâvî (v.1031/1622) ve Abdurrahmân el-Bennâ (v.1378/1958) gibi muhaddisler, hadisin hem ölmek üzere olanlara hem de rûhunu teslim etmiş olan ölülere ihtimalli olduğunu söylemişlerdir. [7]İmâm Nevevî (v.676/1277) ise, muhtadarın yanında Kur’ân okumanın müstehap olduğunu söylerken, bu hadisi zikretmektedir.[8] Şafiî fakihlerinden Muhibbu’t-Taberî (v.694/1295) ve İbn Rifât’ın (v.710/1310), hadiste kastedilenin ölmüş bulunanlar olduğu ve hadisin muhtadara hamledilmesinin hiçbir dayanağının olmadığı şeklindeki görüşlerine İbn Hacer de (v.852/1448) katılmıştır.[9] San’ânî (v.1186/1772) ise, bu yöndeki diğer rivâyetlerle birlikte değerlendirildiği vakit, hadisin muhtadara hamlinin daha doğru olduğu kanaatindedir.
Şevkânî de (v.1250/1834) Muhibbü’t-Taberî ve İbn Rif’at gibi düşünerek hadisteki lafzın ölüler hakkında nass olduğunu, bu lafzın ölmek üzere olanlara taşınmasının ise mecaza girdiğini ve hakikati terk edip mecaza gitmenin bir karineye ihtiyaç duyduğunu söyleyerek hadisten anlaşılması gerekenin hakikat olduğunu ifâde etmiştir.[10]
Bütün tartışmalardan anlaşılan odur ki, hadis hem ölmek üzere olanlara, hem de ölmüş olanlara hamledilebilir. Bunların içerisinden seçilebilecek en güzel kanaat ise Münâvî’nin الاولى: الجمع şeklindeki kanaatidir. [11] Bir başka deyişle bu hadis, hem ölmek üzere olanları hem de ölüleri içerisine almaktadır.
Hz. Peygamber’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sözlü olarak varid olan ikinci hadis ise İbn Ömer’in (Radıyallahu Anh): “İçinizden birisi öldüğü zaman onu durdurmayın. Onu kabre koymakta acele ediniz. Sonra da ölünün kabrinin başucunda Fâtiha sûresini, ayak ucunda da Bakara sûresinin sonunu içinizden birisi okusun” [12] hadisidir. Hem merfû’ hem de mevkûf olarak rivâyet edilen bu hadisin isnadı da zayıftır.
Fakat Taberânî’nin rivâyetindeki Leclâc (Radıyallahu Anh) hadisi, İbn Ömer’in (Radıyallahu Anh), bu merfû’ hadisini güçlendirmektedir. Her iki rivâyetin hem merfû’ hem de mevkûf olarak nakledilmiş olması, herhangi bir ızdırab meydana getirmez. Zira hadisin sahâbî râvileri bir defasında Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sözünü aktarmış ve başka bir keresinde de Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) o hadisinin aynısıyla, kendileri fetvâ vermiş olabilirler.
Diğer taraftan söz konusu hadislerin konusu, ictihad ve rey sahasının dışında tamamen nakille bilinebilinen, bir alana aittir. Bu yönde bir fetvâyı sahâbenin, sırf kendi görüşüne dayanarak vermesi düşünülemez. Dolayısıyla hadisin mevkûf olan varyantı da hükmen merfû’dur.
İbn Ömer (Radıyallahu Anh) ve Leclâc’ın (Radıyallahu Anh), cenazeyi kabre koyduktan sonra Kur’ân okumanın müstehap olduğunu söylemeleri ve bunu bizzat vasiyet etmeleri, kabirde Kur’ân okumanın bir sahâbe uygulaması olduğunu göstermesi açısından oldukça önemlidir. Ayrıca İmâm Şa’bî’nin, “Medineliler, ölülerinin yanında Bakara sûresini okurlardı.” Şeklindeki rivâyeti ve bu haberdeki el-Meyyit lafzını açıklar mahiyetteki “Bir cenazeleri vuku’ bulduğu vakit Medineliler, onun kabrini sık sık ziyaret ederler ve onun için Kur’ân okurlardı” rivâyeti, ölülere Kur’ân okuma uygulamasının asr-ı saadette varolduğunu güçlendirmektedir.
Sonuç olarak ölülere Kur’ân okunabileceğini gösteren pek çok merfû’ hadisten, istidlale elverişli olan iki hadisi açıkladık. Bunların dışında ölülere Kur’ân okumanın bir sahâbe uygulaması olduğunu gösteren rivâyetler de vardır. Tahricini yaptığımız sahâbe fetvâları ve tabiînin sahâbe hakkındaki gözlemleri bunu göstermektedir. Dolayısıyla hadis açısından konu yeni değildir. Yani ölülere Kur’ân okuma uygulamasının, sonradan ortaya çıkmış bir bid’at olarak değerlendirilemeyeceğini düşünüyoruz.

Ölülere Kur’ân Okuma İle İlgili Âlimlerin Görüşü
Başta mezhep imâmları olmak üzere, fakihler de konu hakkında değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşlerin bilinmesi, konunun daha iyi anlaşılmasına ve aydınlanmasına katkı sağlayacağını umuyoruz.
Hanefîler, kabirde olsun başka mekânlarda olsun ölülere Kur’ân okumanın câiz olduğunu ve okunan Kur’ân’ın sevâbının bağışlanması durumunda bunun ölüye ulaşacağını söylemişlerdir. [13] Hanefî fıkıh kitaplarının hemen hemen tamamında konuya ilişkin şu metin yer almaktadır. “Kişi, namaz, oruç, zekât, hac ve Kur’ân okumak gibi bir ameli yapar da sevâbını başkasına bağışlarsa – bunu hangi niyetle yaparsa yapsın – bu yapılan bağış yerine ulaşır ve kendisine bağış yapılan kimse bundan yararlanır. Ölü veya diri olması da fark etmez. [14] Delil olarak ise Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmeti adına kurban kesmesini, ölülere Yâsîn okunabileceğini gösteren, ölü adına hac ve sadakanın faydalı olacağını bildiren ve kabirlerde Yâsîn ile İhlâs’ın okunabileceğini gösteren hadisleri almışlardır. [15] Muhaddis ve fakîh Aynî’den (v.855/1451) İbn Âbidîn’e (v.1252/1836) kadar hemen hemen bütün Hanefî fakihleri buna dahildir.
Hanefîler arasında bu konuda menfî düşünen bir fakîh yoktur. Mütekaddimûn da müteahhirûn da aynı şeyi söylemişlerdir. Hanefî âlimleri, ehl-i sünnetin de; kişinin namaz, oruç, sadaka, hac, Kur’ân okuma gibi sâlih amelleri yaptıktan sonra bunların sevâbının ölülere bağışlaması durumunda bunun ölüye ulaşacağı ve onun istifâde edeceği şeklindeki Hanefî görüşünde olduğunu ileri sürmüşlerdir. [16]
Hanbelîler de Hanefîler gibi düşünerek, ölülere Kur’ân okunmasını câiz görmüşlerdir. Ahmed b. Hanbel, kabirlerde Kur’ân okunmasının bid’at olduğunu söylemiş, daha sonra ise bu fetvâsından dönmüştür. [17] Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Kudâme el-Cevherî ile birlikte bir cenazeye katılmış ve tam mezarlıktan ayrılacakları esnada kör bir adam kabrin başında Kur’ân okumaya başlayınca İbn Hanbel: “Ey falan! Kabirde Kur’ân okumak bid’attır.” diyerek kırâata engel olmuştur. Bunun üzerine Muhammed b. Kudâme İbn Hanbel’den, Mübeşşir b. İsmâîl el-Halebî hakkındaki düşüncesini ve ondan hadis alıp almadığını sormuş, O da söz konusu şahsın sikâ olduğunu ve kendisinden rivâyette bulunduğunu ifâde etmiştir. Bunun üzerine Muhammed, Leclâc (Radıyallahu Anh) hadisin Mübeşşir b. İsmail’in kendisine rivâyet ettiğini söylemiştir. Bunu duyan İbn Hanbel, kabirde Kur’ân okumanın bid’at olduğunu söylediği adamın çağrılmasını ve kırâatına devam etmesini istemiştir. [18] Yine Ahmed b. Hanbel’in şöyle dediği nakledilmektedir:

اذا دخلتم المقابر اقرؤا آية الكرسى ثلاث مرار (قل هو الله احد) ثم قل اللهم ان فضله لاهل المقابر
“Kabristana girdiğinizde Âyetülkürsî ve üç defa İhlâs sûresini okuyarak şöyle duâ edin: Allah’ım! Onun ecrini şu kabir halkına ulaştır.” [19] başka bir rivâyette ise, “…Fâtiha sûresini, Muâvizeteyn ve İhlâs sûrelerini okuyunuz. Sonra da bunu kabir halkına bağışlayınız. Çünkü o ölülere ulaşır.” [20] buyurmuştur. Hanbelî mezhebinin önde gelen fakihlerinden İbn Kudâme (v.630/1223), İbn Kudâme el-Makdisî (v.682/1283) ve İbn Teymiyye (v.728/1327), İbn Hanbel’in bu görüşünün daha meşhur olduğunu söyleyerek tercihte bulunmuşlardır. [21]
Bu konuda Hanbelîler de Hanefîler gibi çerçeveyi geniş tutarak, “ne tür ibâdet olursa olsun kişi yaptığı ibâdetin sevâbını ölülere bağışlarsa Allah’ın izniyle ölü bundan yararlanır.” [22] demişlerdir. İbn Teymiyye ise, mâlî ibadetlerin sevabının ölülere ulaşması noktasında ehl-i sünnet ve’l-cemaat arasında hiçbir aykırı görüşün olmadığını, namaz, oruç ve Kur’ân okuyarak sevaplarının bağışlanması durumunda bunların ölülere ulaşıp ulaşmadığında ise tartışmaların olduğunu ve doğrusunun bu tür ibadetlerin sevaplarının da ölülere ulaşması, olduğunu söylemiş ve birinci bölümde incelediğimiz hadisleri de delil olarak göstermiştir. [23]وان ليس للانسان الا ما سعى âyeti hakkında ise, sadaka, köle âzâd etme, duâ ve istiğfarın ölülere fayda sağlamasının mütevâtir sünnetle ve ümmetin icmâ’ıyla sabit olduğunu, dolayısıyla âyetin anlamının “faydası yoktur” şeklinde değil “kişi ancak kendi yaptıklarına sahip olur” şeklinde anlaşılması gerektiğini söyleyerek şöyle bitirmektedir konuyu “sadaka ve duânın ölülere ulaştığı gibi akraba olsun olmasın kişinin yaptığı her türlü amelin sevâbı da ölüye ulaşır ve ölü bundan faydalanır. Üzerine kılınan cenaze namazından bile.” [24]
Mâlikîler ise, duânın dışındaki bedeni ibadetlerin ölüye ulaşmayacağını söylemişlerdir. Onlara göre muhtadarın yanında Kur’ân okunabilir ama gerek defin sırasında gerekse değinden sonra ölülere Kur’ân okunmaz. Zira okunacağına dair seleften herhangi bir fetvâ nakledilmemiştir.[25] Fakat Abdulhak el-İşbîlî (v.581/1185)[26] ve Kurtubî (v.681/1282)[27] gibi müteahhir Mâlikî âlimleri özellikle de Endülüs fukahâsı, ölülere Kur’ân okunabileceğini ve ölülerin bundan yararlanacağını söylemişlerdir. İmâm Kurtubî, ölülerin durumu ve ahrete müteallik işlerle ilgili yazdığı kitabında bu konuya geniş yer vermiş ve sonuç olarak; “Ölülere okunan Kur’ân’ın hem sevabı hem de ölülerin o kırâati dinlemelerinin ecri onlara ulaşır. Kur’ân okunduktan sonra bağışlanan sevap da ulaşır. Çünkü Kur’ân bir duâ, istiğfar, yakarma ve istirhâmdır.” [28] diyerek kanaatini ifâde etmiştir.
Şâfiîler ise, zekât ve oruç fidyesi gibi ölü namına yapılan ibadetlerin ölüye fayda vereceği, ama Kur’ân okumak ve namaz kılmak gibi bedenî ibadetlerin sevabının ölüye ulaşmayacağı kanaatindedirler. [29] Fakat İbn Abdüsselâm (v.660/1261) dışında hicrî altıncı asırdan itibaren, Şâfiî fukahâsı da Hanefîlerin görüşünü benimsemiş ve ölülere Kur’ân okunabileceğini söylemişlerdir.
İmâm Gazâlî (v.505/1111), bu bölümde verdiğimiz hadislerden başka birtakım rüyalara ve İslâm bilginlerinin sözlerine de yer vererek kabirdeki ölülere Kur’ân okumakta hiçbir sakıncanın olmadığını ve kırâatın sevabının ölülere ulaşacağını ifâde etmiştir. [30]
Gazâlî’den İbnü’s-Salâh (643/1245), [31] Nevevî (676/1277)[32], Muhibbu’t-Taberî (694/1295), İbnü’r-Rifat (710/1310), İbn Hacer (852/1448), Suyûtî (911/1505) ve Şirbînî’nin de (977/1570) içinde bulunduğu müteahhir Şâfiî ulemasının tamamına yakını, ölülere Kur’ân okunabileceğini kabul etmişlerdir. Hatta İmâm Nevevî, “Ashabımız şöyle dedi: Mezarlığı ziyaret eden kimsenin öncelikle kabirlere selâm vermesi, sonra da hem ziyaret ettiği kimselere hem de bütün Müslümanlara duâ etmesi ve Kur’ân’dan kolayına gelen yerleri okuduktan sonra ölülere duâ etmesi müstehaptır.” dedikten sonra, bu görüşün bizzat İmâm Şâfiî’nin ve Şâfiî ulemâsının görüşü olduğunu kesin bir dille belirtmiştir. [33]
El-Ezkâr’ında ise, İmâm Şâfiî ve arkadaşlarının, “Ziyaretçilerin, kabirde Kur’ân’dan bir bölüm okumaları müstehaptır. Şâyet Kur’ân’ın tamamını okurlarsa/hatim yaparlarsa daha güzel olur” [34] dediklerini naklederek bilinenin aksine, Şafiî’nin görüşünün müsbet yönde olduğunu ifâde etmiştir. Kendinden önceki âlimlerin konuyla ilgili görüşlerini değerlendirdikten sonra kendi kanaatini ortaya koyan Şirbînî de, insanların uygulamasının bu yönde olduğunu ve Müslümanların güzel gördüğü her şeyin, Allah katında da güzel olacağı söyleyerek ölülere Kur’ân okumanın müstehap olduğu şeklindeki kanaatini beyan etmiştir. [35]
İbn Kayyım el Cevziyye (Ruh kitabının sayfa 19’)da Hasan b. Sabbah Zaferani der ki: İmâm Şafi’ye sordum. O da: “Kabirde Kur’ân okumanın hiçbir sakıncası yoktur”, sözünü naklediyor. Ayrıca Nevevî, İmâm Şafi’nin şu sözlerini naklediyor: “Mezarın başında Kur’ândan âyet ve sûreler okumak müstehabdır”.[36]
Şafiilerin sonraki âlimlerinin yazdıklarına göre: Kırâatın ölüye ulaşması, ölünün huzurunda olması; gıyabında ise kırâatın arkasından duâ edilmesi durumundadır. Çünkü kırâat mahalline rahmet ve bereket iner. Kıraatın arkasından duâ edilmesi durumunda duânın kabul edilmesi daha çok umulur. Bunun gerektirdiği mana şudur: Kastedilen, ölünün kırâattan faydalanmasıdır, ölünün o sevabı kazanması değildir.
Bundan dolayıŞafiiler şöyle duâ etmeyi tercih ederler: Allah’ım! Okumuş olduğum Kur’ânın sevabının bir mislini falan kişiye ulaştır. Bize (Hanefîlere) gelince ölüye ulaşan sevabın bizzat kendisidir.[37]
Şevkânî de (v.1250/1834) diğer müteahhir ulemâ gibi ölülere Kur’ân okunabileceğini ve bunun sevabının ölüye ulaşacağını söylemiştir. [38] Daha önce ifâde ettiğimiz gibi Şevkânî, “ölülerinize Yâsîn sûresini okuyunuz” hadisinin ölüler hakkında nass (hakikat), muhtadarlar için ise mecaz olduğunu, mecaza gitmek için de bir karineye ihtiyaç olduğunu belirtmiş ve hadisten anlaşılması gereken anlamın hakikat olduğuna hükmetmiştir.
Sonuç olarak cumhûr-u fukahâ, Kur’ân-ı Kerîm’in ölülere okunabileceği, kırâatın sevabının bağışlanması durumunda bu sevabın, ölülere ulaşacağı ve ölülerin bu sevaptan yararlanacağı kanaatindedir. Sadece İmâm Mâlik bu görüşe katılmamaktadır. Kurtubî, Abdulhak gibi Mâlik fıkıhçıları da dahil hicrî beşinci asırdan itibaren müteahhir fukahâ arasında ise, ölülere Kur’ân okunabileceği, sevabının bağışlanabileceği ve ölülerin bundan faydalanacağı konusunda icmâa varan bir ittifak oluşmuştur. Hatta bâzı fakihler bu konuda icmâ olduğunu bile ileri sürmüşlerdir. [39]
Mâlikî’lerden Kadı İyaz, ölüye Kur’ân okumanın müstehab olduğunu söylemiştir. [40]
Ezher şeyhlerinden Hattâb es-Subkî (v.1352/1933), ölülerin kendilerine bağışlanan her türlü ibadetten yararlanacaklarını ve cumhurun görüşünün bu yönde olduğunu söylerken [41] çağdaşı Reşid Rızâ da (1354/1935) Mekke kadısıyla Mekke’de yaptığı mülakatta kadıya, ölülere Kur’ân okunup okunamayacağını sormuş ve okunur cevabını alınca kendisi de bu görüşe katılmıştır. [42] Seyyid Sâbık, [43] Mısır Müftüsü Hasan Mahlûf, [44] Ezher şeyhlerinden Şerabâsî, [45] Abdülkerîm Zeydân, [46] Abdulfettah Ebû Gudde [47] ve Zuhaylî [48] gibi son devir âlimlerinin çoğu, cumhûrun görüşünü benimsemişlerdir.
Ölülere Kur’ân okumak ile ilgili bölümü, Kurtubî ve Suyûtî gibi âlimlerin, İbn Abdisselâm ile ilgili naklettikleri bir hâtıra ile bitirmek istiyorum. [49]
Kurtubî (671/1273)’den on bir yıl önce vefat eden Izzuddîn b. Abdisselâm (v.660/1262) hayatta iken, ölülere Kur’ân okumanın onlara hiçbir faydasının olmayacağına hükmediyor ve وان ليس للانسان الا ما سعى = insân için ancak kendi sa’yi vardır” âyetini hüccet olarak ileri sürüyordu. [50] İbn Abdisselâm ölünce, sürekli beraber olduğu dostlarından birisi onu rüyasında görmüş ve ona, “Sen hayatta iken, okunan Kur’ân’ın sevabının ve hediye edilen ecrin ölülere ulaşmadığını söylüyordun, hâlâ aynı görüşte misin?” diye sorunca şu cevabı almıştır: “Evet, ben dünyada iken öyle diyordum. Allah’ın lütfunu ve ikramını görünce artık o görüşümden döndüm. Ölülere okunan Kur’ân’ın sevabı onlara ulaşır.”
Yâsîn-i Şerif dirilere indirilmiş, mezarları ziyaret edip Kur’ânı Kerîm okuyan kimse diridir, sevabını istediğine gönderebilir.
Cenaze namazında Fâtiha sûresinin okunacağına dair Talha’dan (Radıyallahu Anh) şöyle bir hadis nakledilmektedir:
عن طلحة قال: صليت خلف ابن عباس على جنازة فقرأ بفاتحة الكتاب، قال : لتعلموا انها سنة.
Talhâ’dan (Radıyallahu Anh): “Abdullah b. Abbas’ın (Radıyallahu Anh) arkasında bir cenaze namazı kıldım ve O, Fâtiha sûresini okudu. Sonra da onun sünnet olduğunu öğrenin diye böyle okudum” dedi.[51]
Ölüye Kur’ân okunmaz diyenler; Kur’ân sadece diriler için indirilmiştir, diyorlardı. Oysa üstteki hadiste sahâbenin cenaze namazı kılıp ve Kur’ân okuduğunu görmekteyiz. Hadis sahihtir. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yapmış ki, Talha’dan (Radıyallahu Anh)yapılan rivâyetin metninde “sünnettir” deniliyor. Öyleyse deriz ki; henüz toprağa gömülmemiş meyyit ile gömülmüş meyyit arasında bir fark mı vardır da, sadece gömülmek üzere olan meyyite okunacağı söylenip, mezardakine okunmayacağı iddia edilmektedir?
Dirilerle ölüler arasındaki münâsebetlerin temellendirildiği nasların başında, sadaka-i câriye olarak bilinen hadis gelmektedir. Ebû Hureyre’nin (Radıyallahu Anh) bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
اذا مات الانسان انقطع عنه عمله الا من ثلاثة: الا من صدقة جارية، او علم ينتفع به، او ولد صالح يدعو له.
“İnsan ölünce şu üç şeyden başka ameli sona erer; devam eden sadaka, yararlanılan bilgi ve kendisine duâ eden hayırlı evlât.”[52]
İbn Hıbbân(v.354/965), İbn Huzeyme (v.311/923) ve İbn Mâce (v.273/886) Ebû Katâde’den (Radıyallahu Anh) Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu rivâyet etmişlerdir:
خير ما يخلف الرجل من بعده ثلاثة: ولد صالح يدعو له فيبلغه دعاؤه، او صدقة جارية تجرى فيبلغه اجرها، او علم يعمل به من بعده
“Kişinin kendisinden (ölümünden) sonra geriye bıraktığı şeylerin en hayırlısı şu üç şeydir: Onun için duâ eden evlât. Zira çocuğun ebeveynine yaptığı duâ onlara ulaşır. Devam eden sadaka ki, devam ettiği sürece mükafatı sahibine ulaşır. Bir de kendisinden sonra amel edilen ilim.” [53]
Fâtiha bir duâdır. İnsanın salih evladı duâsında akrabası için Kur’ân’dan âyetler okuyup, affını Allah’tan isteyebilir. Ölü için Kur’ân okunmaz diyenler, okunacağına dair hiçbir âyet yoktur, diyorlardı. Bakalım öyle mi:
والذين جاؤوا من بعدهم يقولون ربنا اغفر لنا ولاخواننا الذين سبقونا بالايمان ولا تجعل فى قلوبنا غلا للذين آمنوا ربنا انك رؤوف رحيم
“Onlardan sonra gelenler: “Rabbimiz, diye yalvarırlar. Bizi ve bizden önce imân etmiş olan kardeşlerimizi bağışla! Kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok bağışlayıcısın.” (el-Haşr, 59/10).
Bir başka yerde ise Cenâb-ı Hak, Hz. Peygamber’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hitaben: “… Hem kendi günahın için hem de kadın-erkek bütün inananlara af dile..” (Muhammed, 47/19) buyurmuştur. Daha pek çok âyette gerek yakın akrabaya, (İsrâ, 17/24) gerekse diğer mü’minlere duâ edilmesi istenmiştir. Başkalarına yapılan duâ, yüz yüze yapılabildiği gibi gıyaben de yapılabilir.
Hayattaki Müslümanların, öbür dünyaya göç eden yakınlarına ya da bütün Müslümanlara duâ edebilecekleri ve ölülerin de bundan yararlanacakları konusunda Mutezile dışındaki ulemânın ittifak etmelerinden dolayı konuyla ilgili âyet ve hadisleri zikretmekle yetineceğiz.
1- Gerek Müslümanların gerekse meleklerin, Müslüman ölülere duâ etmeleri ve onlar için istiğfarda bulunmaları Kur’ân’da sıkça rastlanan bir taplodur. Bunlardan birkaçı şöyledir:
a) Yukarıda metnini verdiğimiz âyette Cenâb-ı Hak, geçmişini unutmayan ve onların affedilmesi için yalvarın Müslümanlardan övgüyle bahsetmektedir. “Onlardan sonra gelenler: Rabbimiz, diye yalvarırlar. Bizi ve bizden önce imân etmiş olan kardeşlerimizi bağışla!..” (El-Haşr, 59/10).
b) Meleklerin ve onların konumuna yaklaşan insanların niteliklerini sayarken şöyle buyuruyor Allah:
“Allah’ın kudret tahtını yüklenip taşıyanlar ve Ona yakın olanlar, Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltirler. O’na imân ederler ve müminler için: “Rabbimiz! Sen her şeyi rahmetinle ve ilminle kuşatırsın. Tevbe edip yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru!” diyerek, af dilerler. Rabbimiz! Onları ve atalarından, eşlerinden ve çocuklarından dürüst ve erdemli olanları va’d ettiğin cennetine/sonsuz esenlik bahçelerine koy! Hikmet ve kudret sahibi olan, kuşkusuz yalnızca sensin.” (el-Gâfir, 40/7,8)âyette kendilerine duâ edilenlerin sadece diriler olmadıkları çok açıktır.
c) Her gün en az yirmi kez tekrar ettiğimiz İbrahim Peygamber’in (a.s.) duâsında, diri olsun ölmüş olsun ebeveynimize ve bütün mü’minlere duâ etmekteyiz:
ربنا اغفر لى ولوالدى وللمؤمنين يوم يقوم الحساب
“Rabbim! Beni, anne-babamı ve bütün insanları hesâp kurulduğu gün bağışla!” (İbrahim, 14/41). Aynı duâyı Nûh da (a.s.) yapmıştır. [54] Hz. Peygamber de (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisine “Hem kendi günahına hem de bütün inananlara af dile…” (Muhammed, 47/19)buyurulduğundan İbrahim (a.s.) ve Nûh’un (a.s.) duâsını namazlarda okuyarak ebedileştirmiştir.
Bütün bu âyetler göstermektedir ki, Müslümanlar ölülerine duâ etmelidir. Bu duâdan mezardaki inananlar mutlaka faydalanacaktır. Zirâ faydası olmayan bir şeyin emredilmesi ya da yapılması abes olur.
2- Sünnet malzemesi içinde bulunan pek çok metin/ delil de aynı şekilde Müslüman ölülere duâ edilmesi gerektiğini ve onların duâdan yararlandıklarını açıkça göstermektedir. Konuyla ilgili çok fazla rivâyet olduğundan bunlardan yalnızca bir kaçını zikredeceğiz:
a) Her ölen müslümanın ardından mutlaka icra edilmesi gereken bir vecibe olarak dindeki yerini alan cenaze namazı, ölülere duâ yapmanın gerekliliğini ortaya koymaya tek başına yeterlidir. Müslümanların, ölülerini karşılarına alarak: “Allah’ım! Şu cenazeyi bağışla! Onu affet ve günahlarını bağışla! Kabrini geniş tut ve nurlandır! Yağmur ve kar sularıyla onu yıka ve temizle! Onu, manevî pisliklerden temizleyip bembeyaz elbisesiyle arındırdığın gibi şimdi de hatalarından arındır! Kabrini hayırlı bir mekânla değiştir! Ona hayırlı dostlar, arkadaşlar ve eşler ver! Cennete koy, yâ Rabbi! Onu cehennem azabından ve kabrin fitnesi ile azabından koru!” [55] şeklinde duâ etmeleri çok anlamlıdır. Cenaze namazının farz-ı kifâye olması ve bu namazda sadece ölü için duâ edilmesi, mutlaka ölülere duâ edilmesini ve onların bundan istifâde ettiklerini gösterir.
b) Sahâbeden Ebû Seleme’nin (Radıyallahu Anh) öldüğü haberi, Hz. Peygamber’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ulaşınca: اللهم اغفر لى وله اعقبنى منه عقبى حسنة“Allah’ım! Beni ve onu bağışla! Onun ardından bana güzel bir karşılık ver!” [56] diyerek Allah’tan onun affını istemiştir. Dolayısıyla bir ölüm haberi duyulunca, onun için duâ edilmesini Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizden istemektedir.
c) Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mezarlıkları ziyaretinde ölüler için duâ etmiştir. Kabristana varışında Allah Resûlü’nün (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dediğini Hz. Âişe (r.anhâ) haber vermektedir:
كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يخرج من آخر الليل الى البقيع فيقول: السلام عليكم دار قوم مؤمنين! واتاكم ما توعدون غدا، مؤجلون، وانا ان شاء الله بكم لاحقون، اللهم! اغفر لاهل بقيع الغرغد
“Allah Resûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gecenin sonunda Medine kabristanı olan Bakî’a çıkar ve şöyle duâ ederdi: Allah’ın selâmı sizlere olsun ey inanan toplumlar yurdunun sakinleri! İleride meydana gelecek diye va’d olunduğunuz şey size gelmiştir artık. Sizler, ölüm ile yeniden dirilme arasındaki zamanı bekliyorsunuz. İnşâallah bizler de sizlere kavuşacağız. Rabbim! Bakî’ül-Gargad kabristanının halkını bağışla.”[57]
İbn Abbas, Büreyde ve Ebû Hureyre’nin de (Radıyallahu Anh) rivâyet ettiği bu hadisin başka bir varyantında ise; “Allah’ın selâmı üzerinize olsun ey kabir halkı! Allah sizi de bizi de bağışlasın. Sizler bizim Selefîmizsiniz. Biz de arkadan geleceğiz.” [58] şeklinde Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hitab ettiği bildirilmektedir.[59] hadislerin tek tek sahih olduğuna dair tahriçlerde var onlarıda yazıcam aşağıdaKAYNAK SELEFİLER VE TASAVVUFÇULARIN GÖRÜŞLERİ


[1] Mezar Başında Kur’ân Okumak, bölümü, Yusuf Acar’ın Hayattakilerin Yaptığı İbadet ve Kıraatten Ölülerin Faydalanması Meselesi adlı Yüksek Lisans Tezi eserinden alıntı yapılmıştır. Temkin Yayınları, İstanbul, 2004.

[2] Suyûtî, age., s. 403 (Hallâl’in el-Câmî’inden naklen.)

[3] Hatîbü’l-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, c. V, s. 112 (trc. No. 2522); Kettânî, er-Risâletü’l-Mustatrafe (çvr: Özbek, Hadis Literatürü) s. 398 (dipnot, 5).

[4] İbn Ebî Şeybe, c.II, s.445

[5] Mizzî, Tehzîbü’l-kemâl, c.VII, s.56 (trc.no. 1415)

[6] İbn Adiyy, el-Kâmil, c.VIII, s. 168 (trc.no.1901); Mizzî, Tehzîbü’l-kemâl, c. XXVII, s.219 (trc.no.5780)

[7] Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.102; Abdulhak, el-Âkıbe, s.255. Münâvî, Feydu’l-kadîr, c.II, s.65

[8] Nevevî, el-Mecmû, c.V, s.115,116

[9] İbn Hacer, Telhîsu’l-habîr, c.II, s. 650

[10] Şevkânî, Neylü’l-evtâr, c.IV, s.22

[11] Münâvî, Feydu’l-kadîr, c.II, s.65

[12] Hadisin tahrici için bkz.Geride geçmiştir.

[13] İbn Nüceym, el-Bahru’r-raik, c.III, s.63; Meydânî, el-Lübâb, c.I, s.138. İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, c.I, s. 844.

[14] Aynî, el-Binâye, c.III, s. 844-845.

[15] Aynî, age.,c.III, s.844, 845

[16] İbn Nüceym, age., c.III, s.63,64; İbn Âbidîn, age., c.I, s.844

[17] İbn Kudâme, el-Muğnî, c.II, s.424

[18] İbn Kudâme, age., c.II, s.424.

[19] İbn Kudâme, age., c.II, s.424; Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.96.

[20] Kurtubî, age., I/96

[21] İbn Kudâme, age. C.II. s.424; İbn Kudâme, Şerhu’l-kebîr, c.II, s.424; İbn Teymiyye, Mecmû’u’l-Fetâvâ, c.XXIV, s. 366, 367.

[22] İbn Kudâme, el-Muğnî, c.II, c.425; İbn Kudâme el-Makdisî, age., c.II, s. 424

[23] İbn Teymiyye, age., c. XXIV, s.366,367

[24] İbn Teymiyye, age., c.XXIV, s.367

[25] Mâlik, el-Müdevvene, c.I, s.174.

[26] Abdulhak el-Âkıbe, s.254-255.

[27] Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.96-97.

[28] Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.103

[29] Şîrazî, el-Mühezzeb, c.I, s. 464

[30] Gazzâlî, İhyâ, c. XV, s. 178

[31] Şirbinî, Muğni’l-muhtâc, c.V, s.445

[32] Nevevî, el-Ezkâr, s.137, el-Mecmû, c.V, s. 31.

[33] Nevevî, el-Mecmû’, c.V, s. 311

[34] Nevevî, el-Ezkâr, s.137.

[35] Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, c.IV, s. 110, 111

[36] Nevevî Riyazu’s-Salihin s.293

[37] Haşiyei İbn Abidin; 2/243

[38] Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, c.IV, s.52

[39] İbn Kudâme, el-Muğnî, c.II, s.429

[40] Müslüm Şerhi 11/125

[41] Hattâb, el-Menhel, c.VIII, s.259

[42] Reşid, Rızâ, Makâlât, c.IV, s.1884

[43] Sabık, Fıkhu’s-Sünne, c.I, s.480

[44] Mahlûf, el-Fetâva’ş-şer’iyye, s.50, 51

[45] Şerabâsî, Yes’elûnek, c.I, s.442

[46] Zeydan, el-Mufassal, c.XI, s.186

[47] Bant çözümü. Bkz. Dipnot 449

[48] Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, c.II, s.550, 551

[49] Kurtubî, et-Tezkira, c.I, s.105; Suyûtî, Şerhu’s-sudûr, s.403

[50] Fetvâ için bkz. İbn Abdisselâm, el-Fetâvâ, s.96

[51] Buhârî, Cenâiz, 65; Ebû Dâvud, Cenâiz, 59; Tirmizî, Cenâiz, 39; Nesâî, Cenâiz, 77.

[52] Müslim, Vasâyâ, 14; Buhârî, el-Edebü’l-müfred, c.I, s.113 (19.bâb); Ebû Dâvud, Vasâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36.

[53] İbn Huzeyme, Zekât, 450 (h.no. 2495); İbn Hıbbân, Mukaddime, 93; İbn Mâce, Mukaddime, 20.

[54] Nûh, 71/28

[55] Müslim, Cenâiz, 85/86. cenaze namazında okunabilecek pek çok me’sûr duâ vardır. Bunlardan, Nevevî’nin “Bu konuda en sahih duâ budur” dediği rivâyeti tercih ettik.

[56] Müslim, Cenâiz, 5,6; Ebû Dâvud, Cenâiz, 19; Tirmizî, Cenâiz, 7; Nesâî, Cenâiz, 3; İbn Mâce, Cenâiz, 4; İbn Hanbel, c. VI, s. 291.

[57] Müslim, Cenâiz, 102; Ebû Dâvud, Cenâiz, 83; Tirmizî, Cenâiz, 59; Nesâî, Cenâiz, 103.

[58] Tirmizî, Cenâiz, 59.

[59] Ölüye Kur’ân okumakla ilgili bölümün buraya kadar olan kısmı Yusuf ACAR’ın Yüksek Lisans Tezi’nden (Temkin yayınları, İstanbul, 2004) alıntı yapılmıştır.
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
SAPIK TARİKATÇILIK veya Sapık bir Cemaatin-Hocaefendilerden her hangi birinin ''AĞINDA-GİRDABINDA'' İSENİZ KURTULUŞUNUZUN YEGANE ÇARESİ ''OKUMAK'' TEVHİD DİNİNİ TANIMAK OLACAKTIR... ÖYLEYSE OKUYUN !!!

LİNKLERDE YETERLİ ''DİNİ DELİLLER'' MEVCUTTUR,

İLK İŞİNİZ< Kur'an'da İtikadı-Tevhid İnancı -Akidesi Olmalıdır...>




https://www.islam-tr.org/akide-itikad/13337-akaid-dersleri-ve-sorularla-akaid-sorulari.html

DÖRT İMAMIN İTİKATLARI AYNIDIR

https://www.islam-tr.org/akide-itikad/9931-dort-imamin-itikatlari-aynidir.html

ALLAH’I RAB KABUL EDİP , İLAH KABUL ETMEYENLER

https://www.islam-tr.org/tevhid/10454-allah-i-rab-kabul-edip-ilah-kabul-etmeyenler.html

TASAVVUF BÜYÜKLERİNİN KENDİ ESERLERİNDEN KÜFÜR AKİDELERİ !

https://www.islam-tr.org/tevhid/119...kendi-eserlerinden-kufur-akideleri-kitap.html


ALLAH'IN İSİMLERİ NASIL SAYILIR

https://www.islam-tr.org/tevhid/12172-allahin-isimleri-nasil-zikredilir-sayilir.html

KALABALIKLAR DİNİNİN SEVAP KAYNAKLARINA REDDİYE

https://www.islam-tr.org/tevhid/12874-kalabaliklar-dininin-sevap-kaynaklarina-reddiye.html


Tevessül-DUA- , Istiğase Ve şefaat

https://www.islam-tr.org/tevhid/10768-tevessul-istigase-ve-sefaat.html

Ölüye (Kâbir Başında) Kur'an Okumak, Dua Etmek, Kâbir Ziyareti
https://www.islam-tr.org/konu/oluye-kabir-basinda-kuran-okumak-dua-etmek-kabir-ziyareti-kitap.8111/


SEVGİDE ŞİRK : ALLAH'I SEVER GİBİ SEVMEK

https://www.islam-tr.org/konu/vahdet-i-vucud-sirki-ve-sevgide-sirk-allahi-sever-gibi-sevmek.7183/

KÜÇÜK CİHAD BÜYÜK CİHAD SINIFLANDIRMA HATASI

NEFİSLE CİHAD EN BÜYÜK CİHADDIR ALDATMACASI !
EN BÜYÜK CİHAD , KİŞİNİN EN ÇOK SEVDİĞİ CANINI VE MALINI ORTAYA KOYARAK YAPTIĞI CİHADDIR

https://www.islam-tr.org/tevhid/10514-kucuk-cihad-buyuk-cihad-siniflandirma-hatasi.html

BEL'AMLAR ( Sahtekar Şeyh ve Hocaefendiler )

https://www.islam-tr.org/tevhid/10581-belam-ca.html
 
K Çevrimdışı

KırıkGitar

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Kardeş sen geç lagalugayı. Yukarıda kaynakları ile beraber verilen Hadis-i Kutsilere ne diyeceksin? Buraya link eklemekle, konudan kaçılmaz!.
 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Kardeş sen geç lagalugayı. Yukarıda kaynakları ile beraber verilen Hadis-i Kutsilere ne diyeceksin? Buraya link eklemekle, konudan kaçılmaz!.


Böyle sonuca varılmaz, delil sunmuş olunmaz, mesele halledilmez. Ancak pis nefisler haz duyar.

Kopyaladığınız yazıları konusuyla ilgili delillerinizi tek tek alın aktarın ve o mesele hakkında konuşalım ki kimin anlayışında , delilinde zayıflık ve sakatlık var görün. Siz önce aktardığınız yazıya tatmin olun, içindekilerin tahriclerinde bir çoğunda kendisi zayıf olduğunu yazmış. Kendiniz okuyun , hadisleri tek tek aktarın.
Ayrıca Kuran okunması meselesi demişsiniz , kabirde dua edilir dneilen hadisleri , mezara konulurken edilen duaları aktarmışsınız ama körü körüne bir yazı aktarılınca amigoluğa soyunmuşsunuz.

Rasulullah mezarlığın yanına gidince ağaç dalı diker, dua ederdi. Kendi çocukları vs dahi ölmüştür. Hangisinde sonradan gidip Kuran okuduğuna dair bir hadis var?

Tane tane meseleleri alın gelin aktarın izah edelim . Çarpıtarak , körü körüne ben cok aktardım ben üstün geldim anlayışı cahilidir. Aksi taktirde okunmayan , okumadan buraya attığınız yazılar mezarlığa kaldırılacaktır!
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeş sen geç lagalugayı. Yukarıda kaynakları ile beraber verilen Hadis-i Kutsilere ne diyeceksin? Buraya link eklemekle, konudan kaçılmaz!.


Lagaluga gibi Adi kelimeleyi Hayatım boyunca ''TEBLİĞ'' ettiğim KAFİRLER dahi bana bu derece dokundurucu söylemediler...

Bu LİNKLER de Ayet ve Hadisler tüm Delilleri ile Oysa Mevcuttu ''İsraf'' olmaması için yazmak istemedim ...

Bana tanıdığım O kadar KAFİR var Çevremde Hiç biri Sizin yaptığınız bu sözü ''Lagaluga'' gibi bir kelimeyi yapmadı ,söylemedi...

Kafirlerden daha ''ALÇAKÇA'' böyle iğrenç ve adi bir sözü bir Müslüman olduğu Kanaatinde olduğum biri bana nasıl söyler Hafsalam almıyor,anlayamıyorum...

 
M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
esselamu aleykum ben buraya ilmi yazılar yazıyorum delilleri kaynağı ile veriyorum ibn teymiyye

ilgili verdiğim kaynaklara ya bakmıyormusunuz bunlar ibn teymiyyenin sözleri ön yargılı kırıcı ve ilmi munazardan uzak çokça yorum ve hakeret ediyosunuz bir arkadaşım 1995 çeçenistanda vidino yakınlarında dargoda şamil basayev ile birlikteydi hattabın kanpı dere yatağındaydı oraya gelen vahhabi ve selefiler bu hakaret metodunu ordada sergilediler ordaki büyüklere babalara dedelere hocalara şirk işliyosunuz müşrik le itham ettiler yapıcı hoşgörülü olmadılar sonuç 1996 çeçenler zafer kazandı sonra selefiler eline güç geçirince daha sert davrandılar ve rusların istediği oldu mucahidler vahhabi damgasını vurdular tarikatlıyı rus vurdu dediki vahhabiler vurdu sonra vahhabilerden vurdular tarikatlı vurdu dediler bir vahhabi komutanda emre itaatsislik komisyonu dinlemeden dağıstana girince savasın baslamasına sebeb oldu şimdi iç savaş var dunyadan cecenlere giden yardımlar kesildi diyeceksinizki ne alakası var şimdi bu sözlerin kardeşlerim bir birimize karşı birz yapıcı olalım ibni teymiyye bir insan küfür sözü söylese elindede zayıfta olsa bir nasa dayanarak bu sözü söyledim diyosa o kişi tekfir edilmez siz tekfir ediyosunuz demiyom ama malisef bazı müslümanlar bir birlerinin sözlerini anlamak yerine ilimle onu çürütmek yerine hakaret yolunu seciylar ben size tevessülü ibn teymiiyenin kabul ettiğine dair delil sundum abdul vahhabın hanği şekilde olursa zat ile tevessülü kabul ettiğine dair delil sundum ebul ferec şevkaninintevessülü kabul ettiğine delil sundum kaynakları ile mesheb imamların delili sundum ölünün işittiğine dair ibn teymiyye ibn kayımın ölü işitir sözlerinin kaynağını meshem imamların hadisleri sundum ölüye kuran okumak ile sahebe ve mesheb imamlarının görüşlerini hadislerin tahriçini soyledim siz bunlara karşı ilmi kaynaklı cevap vermeyip yoruma acık alimlerin sozu diye yamış olduğunuz cevaplarında kaynağı yok ve yormdan kırıcı ifdelerden baska bir sey delil olarak getirmiyosunuz elbette elinde delili olmadan hadis ayet delil getirmeyip insan bu delillerden yoksun delilsiz yaptığı şirk bidat vs bunlar hoş karşılanmaz mucadele edilir sizin şirk olarak gördüğünüz şirkle itham ettiğiniz bir taraf diyorki ben bunu yaparken sizin alimlerinizden mesheb alimlerinde sahabeden rasulullhtan ayetten delilim var diyo bunları kabul edersiniz veya etmessiniz ama munazarda ilmi delilillerle birbirimizi çürutmeye çalışalım eğer karşı tarafın delilleri güçlüyse teslim olalım veya saygı gösterelim eğer sizi kıracak bir söz söyledimse özür dilerim kardeşlerim hepimiz bir birimize muhtacız oyuna gelmeyelim birlik yolu orta yol için uğraşalım saygılarla
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ölüye Ku'an Okuma Konusu ''İhtilaflıdır'' iki tarafında Görüşleri alınır ...
 
M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
selamun alaykum kardeşim haklısınız iki tarafın delili yazılmalı alıntı yaptığım yerde selefiler ve tasavvufçuların görüşleri adlı eserde okunmaz diyenlerin görüşleri var ama burda ben okunur diyenlerinkini yazdım sizinde okunmaz görüşünde olanlardan olduğunuzu zannediyom sizde okunmaz diyenlerin görüşlerini yazın yukarıda okunur diyen meshep imamlarının görüşleri (okunur diyen meshem imamları konu başlıklı yazımda) sahabenin tabiini okuduğununa dair sahih hadisleri getirdik zayıf kabul etseniz bile zayıf hadisle amel edilir nerelerde amel edilir bilirsiniz ölüye okunmasında zayıf hadisle amel edilir sizde okunmaz diyenlerin görüşünü yazın görelim ama yazmıcaksınız alakasız ilmi olmıyan konu dışı cevaplar vericeksiniz saygılar
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sana Verdiğimiz Linklerden bu konuyu işledik defalarca yazıp MASTER mi yaptırmak istiyorsunuz konu üzerinde Bize,Bizim Delilerimiz Size verdiğimiz Linkerde Mevcut ama Okuyupta verdiğimiz Linklerin altına bir Cümle yazmamışsınız ki,

Önce Bizim Delillerimizi oku ve De ki; Sizin Bu Delilleriniz Sahih değil uydurmadır dersin bizde Uydurma olduğuna Dair getirdiğinin Delillere bakarız kabul ederiz.

Ancak Bizim Delillerimizi okumadan Bizim DELİLLERİMİZİN uydurma olduğu kanaatini yaymanız Selefin Ahlakına Sığmaz,bunu yapın Önce Delillerimizin Uydurma olduğunu kanıtlamalısınız buda Müslümana yakışan bir Vasıftır ......

selamun alaykum kardeşim haklısınız iki tarafın delili yazılmalı alıntı yaptığım yerde selefiler ve tasavvufçuların görüşleri adlı eserde okunmaz diyenlerin görüşleri var ama burda ben okunur diyenlerinkini yazdım sizinde okunmaz görüşünde olanlardan olduğunuzu zannediyom sizde okunmaz diyenlerin görüşlerini yazın yukarıda okunur diyen meshep imamlarının görüşleri (okunur diyen meshem imamları konu başlıklı yazımda) sahabenin tabiini okuduğununa dair sahih hadisleri getirdik zayıf kabul etseniz bile zayıf hadisle amel edilir nerelerde amel edilir bilirsiniz ölüye okunmasında zayıf hadisle amel edilir sizde okunmaz diyenlerin görüşünü yazın görelim ama yazmıcaksınız alakasız ilmi olmıyan konu dışı cevaplar vericeksiniz saygılar
 
M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ÖLÜYE KURAN OKUMAK İLE İLGİLİ HADİSLERİN TAHRİÇİ
Gerek Hz. Peygamber’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gerekse sahâbeden ölülere Kur’ân okunabileceğine dair pek çok hadis nakledilmiştir. Bu rivâyetlerin hem isnad hem de metin açısından incelenmesi ve kaynak değerlerinin ortaya konması gerekmektedir:
a) Ma’kıl b. Yesâr (Radıyallahu Anh) Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
عن معقل ابن يسار قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: اقرؤا (يس) على موتاكم
“Ölülerinize Yâsîn sûresini okuyunuz.” [1] Tayâlisî (v. 204/819), Ebû Ubeyd (v.224/839), İbn Ebî Şeybe (v.235/849) ve İbn Hanbel (v.241/855) gibi kütüb-i sitte öncesi muhaddislerin eserlerinde yer alan bu hadisi, sünen sahipleri de rivâyet etmişlerdir. Hadisin sekiz ayrı mütâbii vardır. Fakat hadisi, sahâbeden sadece Ma’kıl b. Yesâr’ın rivâyet etmiş olması ve beşinci tabakaya kadar bu durumun devam etmesi, söz konusu rivâyetin ferd-i mutlak ya da bir başka ifâdeyle garîb-i mutlak olduğunu göstermektedir. Beşinci tabakada iki râvi vardır: Abdullah b. el-Mübârek (v.181/797) ve Yahya el-Kattân (v.198/813), İbn Hıbbân(v.354/965) dışındaki muhaddislerin tamamı hadisi Abdullah b. Mübarek tarikiyle rivâyet etmişlerdir.
Heysemî, hadisin râvîlerinin, sahihin ricalinden olduğunu söyleyerek, isnâda sahih hükmü vermiştir. [2] Ayrıca sünenlerde yer alan hadisin, hadisin tamamı değil bir bölümü olduğuna işâret etmiştir. [3] Hadisi rivâyet eden Ebû Dâvûd, hadisin hükmü hakkında sükut etmiştir. Hakkında sükut ettiği hadislerin sâlih olduğunu bizzat kendisi söylediğinden [4] ona göre hadis, delil olmaya elverişlidir. Hâkim (v.405/1014) de aynı şekilde sükut etmiş ve Zehebî (v.748/1347) de ona katılmıştır.
Diğer taraftan İbn Kattân (v.628/1230), üç açıdan hadisin muallel olduğunu ileri sürerek, hadisi zayıf addetmiştir. [5] Ona göre hadisin illeti; bazı tariklarında mevkûf bazılarında ise merfu olarak rivâyet edilmiş olması, Ebû Osman ve babasının meçhulü’l-hal olması ve isnadında ızdırâp bulunmasıdır. Dârakutnî’nin de (v.385/995)İbn Kattân’ın kanaatinde olduğunu ve hadisin isnâdını zayıf olarak gördüğünü Ebû Bekir İbnül Arabî (v.543/1148) nakletmiştir. [6]
Hâkim, Yahya b. Saîd el-Kattân ve başkalarının hadisi mevkûf (bir sahâbe sözü) olarak rivâyet ettiklerini ama Abdullah b. el-Mubârek’in, hadisi merfû (haberin Hz. Peygamber’e dayandırılması) olarak kabul ettiğini ve doğrusunun da bu olduğunu söylemektedir. [7] Aclûnî de (v.1162/1749) hadisin merfû olduğunu belirttikten sonra İbn Hıbbân’ın hadisi sahih kabul ettiğine dikkat çekmiştir. Bütün bu söylenenleri, birlikte değerlendirdiğimiz ve biraz sonra vereceğimiz hadislerin şahitliğini de göz önünde bulundurduğumuz vakit hadisin hasen olduğu kanaati ağır basmaktadır. Nitekim Şevkânî’nin vardığı sonuç da budur.
Hadisin ifâde ettiği anlam üzerinde de muhaddisler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. İbn Hıbbân (354/965), hadisi tahric ettikten sonra şu açıklamada bulunuyor: “Hz. Peygamber’in “ölünüze Yâsîn sûresini okuyunuz” sözünden kastettiği kişi, ölüm döşeğinde / ölüm sarhoşluğunda olan kişidir. Yoksa O, ölünün üzerine Kur’ân okunmasını kastetmiş değildir.” [8]
Hadisi rivâyet eden musanniflerin bir kısma bu rivâyeti, muhtadar/ölüm sarhoşluğunda olan kişiye yapılabilecek işlemlerle ilgili bablarda ele alırken [9] diğer bir kısmı da istirca’dan sonra bu hadise yer vermişlerdir. Özellikle Ebû Dâvud, bab başlıklarında belli bir sıra takip etmiş ve istirca/innâlillâh ile “ölünün üzerini örtmek” bablarından sonra söz konusu babı açmıştır. Dolayısıyla Ebû Dâvud, hadiste ifâde edilen mevtâ kelimesinden, ölmek üzere olanların değil ölmüş olanların kastedildiği kanaatindedir. Hadisin zâhirî anlamı da zaten bu yöndedir. Şafiî fakihlerinden İbn Rif’at (v.710/1310) ve Muhıbbu’t-Taberî de (v.694/1295) hadisin zâhirî anlamını alarak ölüden kastedilenin, ruhu bedeninden ayrılan kimse olduğunu ve hadisin, ölmek üzere olan kimselere hamledilmesinin hiçbir dayanağının olmadığını ileri sürmüşlerdir. [10]
Sonuç olarak “Ölülerinize Yâsîn sûresini okuyunuz” hadisi her ne kadar bir tek sahabîden rivâyet edilmişse de bu hadisin ifâde ettiği anlamda üç ayrı sahâbeden başka hadisler nakledilmiştir. Şahid olarak zikredilen bu hadislerin her üçü de zayıftır. Fakat zayıf olmaları bunların tamamen işe yaramadığı anlamına gelmez. Zira hiç kimse bunların uydurma olduğunu söyleyememiştir. Aksine bu hadisler, bu konunun aslının olduğunu gösterirler. Fakat hadisin metninden elde edilen anlam sarih değildir. Mevt kelimesinin hakikî anlamı ölmek, yok olmaktır. Ruhunu teslim eden kişiye meyyit denir. Dolayısıyla hadisteki lafız, ölüler hakkında nasstır. Ve bu anlamı almaya hadisin metninde bir engel söz konusu değildir. Diğer taraftan ölmek üzere olanlara da i’tibârı mâ yekûn (geleceğin nazar-ı dikkate alınması) tarikıyla meyyit denilebilmektedir. Fakat bu mecazdır. Mecaza gitmek için bir karine gerekir ki, o karine de Ebû Zer hadisinde mevcuttur. O halde “Ölülerinize Yâsîn sûresini okuyunuz” hadisini, ölmek üzere olanlara hasretmek yerine her iki anlama da şâmil kılarak hem ölmek üzere olanlara, hem de ölmüş bulunanlara Yâsîn okunabileceği şeklinde anlamanın daha doğru bir yaklaşım tarzı olacağını düşünüyoruz.
b) Abdullah b. Ömer’den (Radıyallahu Anh) rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
اذا مات احدكم فلا تحسبوه واسرعوا به الى قبره ، وليقرأ عند رأسه بفاتحة الكتاب وعند رجليه بخاتمة البقرة فى قبره
“İçinizden birisi öldüğü zaman onu durdurmayın ve onu kabrine koyma konusunda acele ediniz. Sonra da içinizden birisi, ölünün başucuna durarak Fâtiha sûresini, ayak ucunda da Bakara sûresinin sonunu okusun.” [11]
Merfû’ olarak rivâyet edilen bu hadisin isnadını Heysemî,[12] seneddeki Yahya b. Abdullah el-Bâbülettî’nin (v.218/833)[13] zayıf olduğu gerekçesiyle zayıf olarak nitelendirmiştir. Söz konusu bu râvinin yanında seneddeki Eyyûb b. Nehîk de aynı şekilde cerhedilmiştir. [14] Fakat bu iki râvinin hakkında söylenenleri hep birlikte düşündüğümüzde isnadın zayıflığının, yesîru’d-da’f olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan Tebrîzî (v.737/1136), Beyhakî’nin bu hadisi tahric ettikten sonra şöyle dediğini nakletmektedir: “Doğrusu bu hadis mevkûftur” [15]. Fakat Beyhakî’nin hadis hakkında söylediği şeyi bu anlamda anlamak mümkün değildir. Çünkü Beyhakî:
لم يكتب الا بهذا الاسناد فيما اعلم وقد روينا القراءة الممكورة فيه عن ابن عمر موقوفا عليه
“Bildiğim kadarıyla bu hadis, yalnızca bu isnadla yazılmıştır. İçinde söz konusu kırâatın geçtiği hadis, İbn Ömer’e mevkûf olarak bize rivâyet olunmuştur.”[16] Şeklinde zayıf bir görüş bildirmiş ve kuvvetli olanını tahric etmiştir. Zira mevkûf dediği rivâyeti, temrîd edâtıyla söyleyerek isnadını da vermemiştir. Bu cümleden çıkarılması gereken anlam, bu hadisin mevkûf olduğu değil, ayrıca hadisin mevkûf olarak varid olduğudur. Zira İbn Ömer’in (Radıyallahu Anh) aynı lafızlarla fetvâ vermesi mümkündür. Çünkü onun böyle anlaşılmasını gerektiren başka hadisler vardır.
Sahâbeden Leclâc (Radıyallahu Anh)(120/738) oğluna vasiyette bulunurken şöyle demiştir:
عن عبد الرحمن بن العلاء بن اللجلاج عن ابيه عن جده قال: قال لى ابى: يا بنى! اذا انا مت فالحدنى فاذا وضعتنى فى لحدى فقل: بسم الله وعلى ملة رسول الله، ثم سن على الثرى سنا، ثم اقرأ عند رأسى بفاتحة البقرة وخاتمتها، فانى سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول ذلك.
“Oğulcuğum! Ben öldüğüm zaman beni mezara göm. Beni mezarıma koyduğun zaman şöyle söyle: Bismillâhi ve alâ milleti Resûlillâh. Sonra da üzerime toprak atarak onu düzle. Daha sonra ise başucumda Bakara sûresinin baş tarafını ve son kısmını oku. Zira ben Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle dediğini duydum.” [17]
Heysemî (v.807/1405) hadisin isnadındaki râvîlerin tamamının sikâ olduğuna hükmetmiştir. [18] Hadisin ricâlinden yalnızca Abdurrahman b. Atâ üzerinde tereddüt edilmiş ama İbn Hıbbân bu zâtı Sikat’ına almıştır. Tirmizî’nin de kendisinden hadis aldığı bu râvi hakkında İbn Hacer, makbûl derken [19] İbn Ebî Hatim ve Zehebî gibi âlimler ise tercemesini vermekle yetinmişler, herhangi bir hüküm vermemişlerdir.[20] İsnatta başka da bir illet tespit edilmiş değildir. Şu halde bu isnad, hasen derecesindedir. Yahya b. Mâîn (v.233/847) de bu hadisi delil olarak kabul etmiştir.[21]
Fakat hadisin sonu Taberânî’de سمعت رسول الله يقول ذلك lafızlarıyla verilirken diğer eserlerde فانى رأيت ابن عمر يستحب ذلك veya سمعت ابن عمر يقول ذلك[22] şeklinde nakledilmiştir. Bu durumda hadis, Taberânî’ye göre merfû’ iken diğer rivâyetlere gore hükmen merfû’ olmaktadır. Çünkü hadise ve sünnete aşırı bağlılığıyla tanınan ve Hz. Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her yaptığını harfiyen uygulamaya çalışan, bundan dolayı da sünnete, duygusal anlama yöntemiyle yaklaşmakla nitelendirilen [23] Abdullah b. Ömer’in (Radıyallahu Anh) Hz. Peygamber’den bu konuda herhangi bir işâret olmadan fetvâ vermesi düşünülemeyeceği noktasından hareketle söz konusu ikinci rivâyetin de hükmen merfu olması uzak değildir. Zira hadis usulüne göre, ictihad ve kıyas alanlarına girmeyen ve sadece nakille bilinebilen meselelerde mevkûf haberler, merfu hükmündedirler. Bundan dolayı aralarında hiçbir ızdırap veya teâruz yoktur. Hatta her ikisi de aynı anlamda olması ve hasen derecesinde [24] bulunması sebebiyle birbirlerinin mütâbi’i sayılırlar ve her biri diğerini kuvvetlendirir.
Cenaze namazında Fâtiha sûresinin okunacağına dair Talha’dan (Radıyallahu Anh) şöyle bir hadis nakledilmektedir:
عن طلحة قال: صليت خلف ابن عباس على جنازة فقرأ بفاتحة الكتاب، قال : لتعلموا انها سنة.
Talhâ’dan (Radıyallahu Anh): “Abdullah b. Abbas’ın (Radıyallahu Anh) arkasında bir cenaze namazı kıldım ve O, Fâtiha sûresini okudu. Sonra da onun sünnet olduğunu öğrenin diye, böyle okudum” dedi.[25]
Hadisi rivâyet eden muhaddislerin bu hadisin bulunduğu bölüme verdikleri isim, Buhârî’nin باب قراءة بفاتحة الكتاب على الجنازة = Cenaze namazında Fâtiha sûresini okumak babı, şeklinde vermiş olduğu isimden farklı değildir. İmâm Tirmizî, hadise hasen sahih hükmünü verdikten sonra birçok sahâbe ve tabiîn uygulamalarının bu yönde olduğunu ve Şafii, Ahmed ve İshâk gibi âlimlerin de bu hadisle amel ettiklerini ama Sevrî ve Kûfelilerin hadisi almadıklarını ilave etmektedir. Abdurrezzâk da Tirmizî gibi İbn Mes’ud (Radıyallahu Anh) başta olmak üzere pek çok sahâbe ve tabiînin söz konusu uygulamadan yana olduklarını aktarmaktadır. [26] Beş ayrı sahâbîden gelen konuyla ilgili rivâyetler isnad yönünden problemsizdir.
Cenaze namazı, Allah’ı övme, Hz. Peygamber’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) salavât getirme ve ölü için de duâ etmek olarak telâkki edilmektedir. [27]
Zaten rükûsuz ve secdesiz olması onun, diğer namazlardan farklı olduğunu gösterir. Cenaze namazı bizzat ölmüş olan kişiye kılınır. Bu namazın ön şartı cenazenin vukuudur. Sırf ölü için kılınan bir namazda Kur’ân okunması anlamlıdır. İster duâ anlamında olsun, isterse Kur’ân’dan bereketlenme manasında olsun, bu uygulamanın ölüye Kur’ân okunabileceğine dair bir hüccettir.
İbn Kayyım bu konu hakkında sonuç olarak şunları söylüyor:[28] Eğer denilirse ki: “Bu anlattıklarınız selef âlimlerinde görülmemekte. Hayra çok düşkün olmalarına rağmen, kimse Kur’ân okumakla ilgili bir şey nakletmemiştir. Rasulüllah’da onlara bunu anlatmamıştır. Onları duâya, istiğfara, sadakaya hac ve oruca teşvik etmiştir. Kur’ân okumanın sevabı da ölülere ulaşacak olsaydı Rasulüllah bunu onlara anlatır onlar da böyle yaparlardı. Cevabımız şudur:
İbn Kayyım “Bu iddiaların sahipleri, hac, oruç, duâ ve istiğfar sevaplarının ölülere ulaşacağını itiraf ediyorlarsa onlara denir ki: “Ne sebeble Kur’ân sevabının ölüye ulaşacağını reddederken bu amellerin sevaplarının ulaşacağını kabul ediyorsunuz? Bu, benzer şeyler arasında ayırımı yapmaktan başka ne olabilir? Yok eğer bu amellerin sevaplarının ölülere ulaşacağını itiraf etmiyorlarsa ki bu olmaz. Bu, Kitap’la, sünnet’le, icma ve şer’i prensiplerle sabit olmuştur.
Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Allah (Celle Celalühü)’tan başka kimsenin bilmediği kalbin niyeti ve yemeyi içmeyi terk etmekten ibaret olan orucun sevabının ölüye ulaşacağını bildirmiştir. Aynışekilde Kur’ân okumanın sevabı da dil tarafından okunmasından, kulağın duymasından ve gözün görmesinden dolayı ölüye ulaşır, değildir. Konuyu biraz açarsak, oruç mahza bir niyetten ve nefsi, yiyecek ve içeceklerden engellemekten ibarettir. Yüce Allah (Celle Celalühü) bunun sevabını ölüye ulaştırdığı halde amel ve niyetten ibaret olan Kur’ân okumanın sevabını niye ulaştırmasın? Haddi zatında Kur’ân okumakta, niyete bile gerek yoktur. O halde orucun sevabının ölüye ulaşması, diğer amellerin de ulaşacağını tenbih etmektedir.
Mücerred niyetten ve imsaktan (yemek , içmek, aile ilişkisi gibi orucu bozan şeylerden) ibaret olan orucun sevabının ulaşmasıyla Kur’ân okumak ve zikir çekmenin sevaplarının ulaşması arasında ne fark vardır. Aynı zamanda, selef böyle birşey yapmamıştır diyen bir kimse de bilmediği bir konuda konuşuyordur. Bu ise bilmediği şeyin nefyine şehadet eder.
Meselenin sırrışudur: Sevap, amel eden kişinin mülküdür. Gönül rızasıyla müslüman kardeşine bağışlayınca, Allah (Celle Celalühü) sevabı bu kişiye ulaştırır. Öyleyse Kur’ân okuma sevabını diğer sevaplardan ayırıp ulaşmaz demenin geçerliliği nedir? Halbu ki, inkarcılar da içinde olmak üzere çeşitli asırlarda bir çok beldelerde insanlar böyle amel etmişlerdir, ulemâdan hiç kimse de buna karşı olmamıştır. (İbn Kayyim’in sözleri burada bitiyor.)[29]
Sahâbeden Ebû Hâlid (Radıyallahu Anh) rivâyet edilmiştir ki, “Ey yavrum ben öldüğüm zaman üzerime toprağı biraz tümsekli bir şekilde ört. Sonrada Bakara’nın başını ve sonunu başımın yanında oku. Zira ben Rasülullah’tan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) söylerken işittim.”
Bunu Taberânî Mu’cemi Kebiri’nde sahih bir isnadla rivâyet etmiştir. Hafız Heysemî Mecma’uz Zevaid’inde bu hadisin râvîlerini güvenilir bulduklarını söylemişlerdir. Hadisin başka şahitleri de vardır.[30]
Talha bin Abdullah bin Avf şöyle buyurdu: İbn Abbas’ın arkasında cenaze namazı kıldım. Fâtiha okudu ve dedi ki; “Bilsinler ki, bu sünnettir”[31]
Haramlık ispatında veya haram olma ihtimali olan şeyin, helalliği ispatlamada zayıf hadisle amel edilemez. Kabir başında Kur’ân okumaya karşı çıkanların elinde Kur’ân okunmayacağına dair zayıf da olsa, bir hadis veya rivâyet yoktur. Tek dayanakları, sahâbeden yapıldığına dair bir haberin bize ulaşmadığı. Bizde deriz ki; Peygamberimiz bir mesele hakkında yapılıp yapılmaması ile ilgili bir şey dememişse, bu mesele Kur’ân’a ve sünnete aykırı olmadığı müddetçe o şeyin yapılmasında bir mahsur yoktur. Ayrıca kötü olsaydı, Peygamberimiz yasaklardı. Kaldı ki, biz size kabir başında Kur’ân okunduğuna dahil haberin bize ulaştığına dair deliller sunuyoruz.
Ahmed b. Hanbel ve Ebû Dâvûd es-Sicistaniye izafe edilen görüşe göre “Başka hadis bulunmadığı takdirde ahkama ait meselelerde zayıf hadislerle amel edilir”.[32]
Zayıf hadis olsa dahi merdut olmadıkça (uydurma, yalancı râvî) Fazâili ameller hususunda amel edilir. Yani Farz, Vacip ve Sünneti Müekkede olmayan konularda amel edilir. Evvabin namazı gibi, mezarlarda Kur’ân okumakta Farz, Vacip ve Sünneti Müekkede olmadığından ve yasaklanmadığına göre okunması câizdir.
Bizim elimizde Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den ölülere Kur’ân okuyunuz diye sahih ve zayıf delillerimiz mevcuttur. Ayrıca sahâbe ve tabiinden mezarlarda Kur’ân okuduklarına dair delillerimiz var. Sizde zayıf ve uydurma dahi olsa ölüye “Kur’ân okumayın”, diye bir delil var mı? Yok. Siz de olan sadece yorum. KAYNAK SELEFİLER VE TASAVVUFÇULARIN GÖRÜŞLERİ


[1] Ebû Dâvud, Cenâiz, 24; İbn Mâce, Cenâiz, 4; Nesâî, Amelü’l-Yevm ve’l-Leyl, s. 58 (h.no. 1074)

[2] Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, c, VI, s. 314. İbn Hanbel, aynı hadisi üç ayrı tarikla rivâyet etmiş, bunlardan birinin isnadında meçhul bir râvi kullanmıştır. İşte Heysemî, bu tariki zayıf olarak addetmiştir.

[3] Heysemî, age., c.VI, s. 314. Taberânî ve İbn Hanbel, bu hadisi başka bir hadisin içerisinde tahric etmelerinin dışında müstakil olarak da rivâyet etmişlerdir.

[4] Ebû Dâvûd, Risâletü Ebî Dâvûd ilâ Ehl-i Mekke, s: 38.

[5] İbn Hacer, Telhîsu’l-Habîr, c: II, s: 650, İbn Kettân’dan naklen.

[6] İbn Hacer, age., c.II, s. 650

[7] Hâkim, c.I, s. 753

[8] İbn Hıbbân, c. V, s.3 (h.no: 2991)

[9] İbn Mâce, Cenâiz, 4; İbn Hıbbân, c. V, s.3

[10] İbn Hacer, Telhîsu’l-habîr, c. II, s. 650; Şirbînî, Mugni’l-Muhtac, c. II, s. 5

[11] Taberânî, c.XII, s. 340 (h.no. 13613); Beyhâkî, Şuabu’l-imân, c. VII, s. 16 (h.no. 9294).

[12] Heysemî, Mecma’uz-Zevâid, c.III, s. 47

[13] Yahya b. Bâbülettî (v.218/833), Evzâî’nin (v.158/775) torunudur. Görmediği halde Evzâî’den semâ yoluyla rivâyette bulunmasından dolayı cerhedilmiştir. İbn Hacer’in bu zâta zayıf demesi de sırf bu sebebe müsteniddir. Bkz. Buhârî, et-Târihu’l-kebîr, c. VIII, s. 288 (trc. No. 3027); Mizzî, Tehzibü’l-kemâl, c. XXXI, s. 411 (trc. No. 6862); İbn Hacer, Takrîbü’t-Tehzîb, s. 593 (trc. No. 7585). İbn Hıbbân da aynı sebepten dolayı bu râvîyi “Mecrûhîn”ine almıştır. Fakat aynı yerde, “Bu râvî tek başına hadîs rivâyet eder ve bu rivâyeti de sikâ râvîlerin rivâyetine muhâlif olmaz ise ya da muvafık olursa bu şekilde rivâyetine i’tibar edilir.” diyerek zayıflığın derecesini açıklamıştır. Bkz. Hıbbân, El-Mecrûhîn, c. III, s. 127.

[14] Buhârî, Eyyûb b. Nehîk’i Târîh’ine almış ama herhangi bir hüküm vermemiştir. İbn Ebî Hatim bu zât hakkında Ebû Zür’a’nın münkeru’l-hadis dediğini naklettikten sonra kendi görüşünün de aynı yönde olduğunu ifâde etmiştir. İbnü’l-Cevzî de aynı kanaattedir. Fakat İbn Hıbbân, söz konusu râvîyi Sikât’ına alarak tevsîk etmiştir, bkz. Buhârî, et-Târihu’l-kebîr, c.I, s. 425 (trc. No. 1365); İbn Ebî Hatim, el-Cerh ve’t-ta’dil, c. II, s. 259 (trc. No. 930); İbnü’l-Cevzî, ed-Duâfâ ve’l-metrûkîn, c. I, s. 132 (trc. No. 483); İbn Hıbbân, es-Sikât, c. I, s. 213; İbn Hacer, Lisânü’l-mîzân, c. I, s. 490.

[15] Tebrîzî, Mişkâtu’l-Mesâbih, c.III, s. 388 (h.no. 1717).

[16] Beyhakî, Şuabu’l-İman, c.VII, s. 16 (h.no. 9294)

[17] Taberânî, c.XIX, s. 220, 221 (h.no.491); İbn Asâkir, Târîhu Dımeşk, c. XXXXX, s. 292 (trc. No. 5848); Beyhakî, c.IV, s. 56.

[18] Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.III, s.47

[19] İbn Hacer, Takribü’t-Tehzîb, s. 348 (trc.no.2975)

[20] İbn Ebî Hatim, el-Cerhu ve’t Ta’dîl, c. V, s. 272 (trc. No. 1287); Zehebî el-Kâşif, c. I, s. 639.

[21] Beyhakî, c.IV, s.56

[22] İbn Asâkir, Târihu Dımeşk, c. XXXXX, s. 292 (trc. No. 5848)

[23] Görmez, Mehmet, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, I. Baskı, s.46 Ankara, 1997.

[24] Nevevî, el-Ezkâr, s.137; Heysemî, Mecma’u’z-Zevâid, c.III, s.47

[25] Buhârî, Cenâiz, 65; Ebû Dâvud, Cenâiz, 59; Tirmizî, Cenâiz, 39; Nesâî, Cenâiz, 77; İbn Ebî Şeybe, 11/492, 493 (h.no: 11393, 11403).

[26] Abdurrezzâk, c. III, s. 489

[27] Begavî, Şerhu’s-sünne, c.III, s. 247. Hanefî, Şafi’i, İshâk, Nehâî ve Sevrî gibi âlimlerin kanaati bu yöndedir.

[28] Kitâbu’r – Ruh sh: 189

[29] İbn Kayyim El Cevziyye Kitab’ur Ruh s.190 İz Yayıncılık

[30] Allâme Muhaddisin Muhammed Bin Ali, en-Nimevi Âsaru Sunen ve Haşiyesi Et-Taliku’l-Hasen, s. 338

[31] Buhârî Cenaze üzerine Fâtiha okunacağına dair 65. Bab Hadis 1335 Mehmet Sofuoğlu Tercümesi

[32] A. Naim Tecrid Tercemesi (Mukaddime) 343
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ÖLÜYE KUR'AN
(KABİR BAŞINDA) OKUNMASI

Okunur Diyenler ve -Okunmaz Diyen Alimler...


Kabir başında ölüye Kur'an okuma ve sevabını bağışlama hakkında pek çok görüşler vardır. İhtilaflı olan bir mesele hakkında bugün sonuca vardırmak mümkün görünmemektedir.
İlim adamları " kabir başında Kur’an okumanın hükmü" hususunda üç farklı görüş ortaya koymuşlardır:
" Mekruhtur ; sakıncası yoktur ; defin esnasında sakıncası yoktur , definden sonra mekruhtur "

İmam-ı Azam Ebu Hanife, Malik ve bir görüşe göre Ahmed gibi mekruh olduğunu söyleyenler şöyle derler:
"Çünkü bu muhdes’tir (sonradan çıkmış bir bid’attir.) Bu hususta da sünnet varid olmuş değildir. Kıraat de namaza benzer. Kabirlerin yanında namaz ise yasaklanmıştır, kıraat de böyledir."

Muhammed b. el-Hasen ve bir rivayete göre de Ahmed gibi, sakıncası yoktur, diyenler de İbn Ömer -RadıyALLAHu anh-dan nakledilen şu rivayeti delil göstermişlerdir:
İbn Ömer -RadıyALLAHu anh- defnedileceği vakit kabrinin başında Bakara suresinin ilk âyetleri ile son âyetlerinin okunmasını tavsiye etmişti. Muhacir’lerden birisinden de Bakara suresinin okunmasını vasiyet ettiği de nakledilmiştir.

Sadece defin zamanında mahzur yoktur (ki bu Ahmed’den gelen bir rivayettir ) diyenler de bu konuda İbn Ömer ve muhacirlerden birisinden nakledilen rivayeti delil alırlar.

Bundan sonra kabirlerin başlarında nöbetleşe Kur’an okumaya gelince; bu mekruh’tur. Çünkü bu konuda sünnet varid olmuş değildir, selef’ten herhangi bir kimseden de asla böyle bir şey nakledilmemiştir. Bu görüş konu ile ilgili her iki delili de bir arada değerlendirdiğinden ötürü, diğerlerinden belki de daha güçlüdür.

Konuyla ilgili zikredilen meşhur sözler , zayıf ve sahih hadisler ile alimlerin görüşlerini aktarmaya çalışacağız.

Hüsnü Aktaş'ın (Yusuf Kerimoğlu) bir gazetede "Kabir başında Kuran okumaya" delil olarak verdiği bir cevapta ;
" Rasul-u Ekrem (sav)'in: "-Her kim kabristana girer de Yasin Suresi'ni okursa, o gün ALLAHu Teala (cc) kabirdekilerin azablarını hafifletir. Okuyana da oradakilerin sayısınca sevap verilir."
(İbn-i Abidin- Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar- İst: 1983 C: 3 Sh: 503. ) hadis-i şerifi, bunun delilidir."

Hadis diye zikredilen sözün kaynağı olarak bir hadis alimin kitabı değil , Hanefi mezhebinin Osmanlı devletinin son zamanlarında fıkıh kitabı olan İbn Abidin olması hayli düşündürücüdür. Zira hiç bir sahih hadis kitabında iddia edilen bu söz muhaddislerce sahihlenerek senediyle beraber kitaplarına alınmamıştır.

Bu söze sarılarak delilim var diye ortaya düşenler evvela bu sözün senedinin sahihliğini ispatlamaları , ravi ve sıhat derecelerini bahsi geçen hadis aliminin adıyla birlikte kitabının adını bildirmeleri üzerlerine borçtur.

Aynı kitabın aynı sayfasındaki şu ifadeleri hadis diye savunduğu sözün altına not olarak düşememesi de niyetini ortaya koymuştur :

"Yalnız İmam Malik ile Şafii , sırf bedeni olan namaz ve Kur'an okumak gibi ibadetleri istisna etmişlerdir. Onlara göre bunların sevabı meyyite ulaşmaz ." (İbn-i Abidin- Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar- İst: 1983 C: 3 Sh: 503. )

Yukarıdaki mezkur hadis hakkında Prof. Dr . vehbe Zuhayli'nin dört Mezhebe göre yazılmış bulunan İslam Fıkhı Ansiklopedisi isimli eserinin 3. cilt sayfa 89- 90 ve 91'de Kabirleri Ziyaret Etmek başlıklı yazısının altında şunlar bildirilmiştir :
Hanefiler :
Esah olan görüşe göre, erkek ve kadınlar için kabir ziyareti menduptur. Çünkü İbni Ebu Şeybe'dcn rivayet edildiğine göre: "Hz. Peygamber (a.s.) her yılın başında Uhud'daki şehitlerin kabirlerine gelir ve şöyle derdi:
"Sabrettiğiniz şeylere mukabil sizlere selâm ve selâmet! Dünyanın en güzel neticesi budur!"
Yine Hz. Peygamber (a.s.) ölüleri ziyaret etmek için Baki mezarlığına çıkar ve şöyle derdi:
"Ey müminler yurdunun sakinleri! Selâm size. Bizler de inşâALLAH sizlere kavuşacağız. ALLAH tealâ'dan bizim ve sizin için afiyet, ahiretle ilgili korku ve sıkıntılardan selâmet ve sıyanet dilerim."
Yine Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Ben size kabir ziyaretini yasaklamıştım. Şimdi ise ziyaret edin. Çünkü kabir ziyareti size ölümü hatırlatır." ( Müslim Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Tirmizî dışındaki dört Sünen sahibi yine bunu sahih isnatlarla rivayet etmişlerdir. Müslim Sahih'inde Ebu Hureyre'den şu rivayeti nakletmiştir. "Rasulullah (a.s.) anasının kabrini ziyaret etti kendisi ağladı çevresindekileri de ağlattı. Sonra söyle buyurdu: Rabbimden anam için İstiğfar etmeyi istedim, izin vermedi. Kabrini ziyarete izin istedim, verdi. Kabirleri ziyaret edin, zira bu size ölümü hatırlatır." )
Bir rivayete göre "Âhireti hatırlatır."

"Enes'ten rivayet edildiğine göre, Rasulullah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim kabristana girer de Yâsin'i okur ve sevabını ölülere bağışlarsa, o gün ALLAH tealâ onların azabını hafifletir. Kendisinin de bu kabristandaki Ölüler sayısınca sevabı olur". (Bahr-i Raik'de bu hadisi zikredilmiştir. Zeylaî'nin rivayeti şöyledir: "Okuyan kimse için orada bulunan ölülerin sayısınca sevap va'dır." Doğrusu bu hadis zayıftır.)

Cumhurun Görüşü :
İbret almak, ALLAH'ı hatırlamak için erkeklerin kabir ziyareti mcnduptur. Kadınların kabir ziyaretine gitmeleri ise mekruhtur. Kadınların kabirleri ziyaret etmeleri önce yasaklanmıştı , sonra bu yasak neshedildi. Çünkü Hz, Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu: "Size kabir ziyaretini yasaklamıştım. Bundan sonra ziyaret edin." Bir rivayette de: "Çirkin söz söylemeyin." buyrulmuştur.
Kadınlar ziyaret ederken erkeklerin içine karışmamalıdir. Kâfirlerin kabirlerini ziyaret etmek mubahtır.
Ziyaret vakti konusunda İmam Malik şöyle demiştir : "Bana ulaşan haberlere göre, ruhlar kabirlerin civarındadır." Kabir ziyareti için belirli bir gün tahsis edilmiş değildir. Cuma gününün ziyaret için tahsis edilmesinin sebebi, bu günün faziletli ve ziyaretler için müsait olmasıdır.
Kabir ziyaretinin kadınlar hakkında mekruh olmasının sebebi, kalpleri yufka ve musibetlere tahammülleri az olduğundan ağlayıp feryadu figan ederken seslerini yükseltme ihtimâli bulunmasıdır. Ama haram değildir. Müslim, Ümmü Atiyye'den şöyle naklediyor: "Kabir ziyareti bize yasaklandı, fakat kesin olarak haram kılınmadı."
Kadınların ziyaretlerinin mekruh oluşunun dayandığı delil: "ALLAH tealâ kabirleri ziyaret eden kadınlara lanet etsin." ( Tirmizi demiştir ki: Bu hadis sahihtir. Nesei dışında beş imam da bunu rivayet etmişlerdir. ) hadisidir.
Fakat Malikîler şöyle demişlerdir : Bu hüküm genç kadınlar içindir. Yaşlı ve erkeklerin kendilerine rağbet etmeyeceği kadınlar ise hüküm bakımından erkekler gibidir. Kabirde yemek, içmek, gülmek, çok konuşmak, yine yüksek sesle Kur'ân okumak ve bunları âdet edinmek de mekruhtur.
Müslümanların kabirlerini ziyaret edenler için önce selâm vermek, sonra Kur'an okumak ve dua etmek müstehapur.
Ölünün yüzü cihetine dönerek selam verilir. Bunun için Hz. Peygamber (a.s.)'in kabirlere çıktıkları zaman ashabına öğrettiği selâmı söyler.
"Ey müminler ve müslümanlar diyarının ahalisi, sizlere selâm olsun. İnşaALLAH, biz de sizlere katılacağız. ALLAH'tan bize ve size âfiyet dilerim" (Müslim, Cenâiz, 104; İbn Mâce, Cenâiz, 36).

Tirmizi'nin İbn Abbâs'tan rivayetinde Rasulullah bir defasında Medine mezarlığına uğradı ve onlardan tarafa dönerek şöyle dedi:
"Ey kabirler ahâlisi, size selâm olsun! ALLAH bizi ve sizi mağfiret eylesin. Sizler, bizden önce gittiniz, biz de sizin ardınızdan (geleceğiz)" (Tirmizi, Cenâiz, 58, 59).

Kabir ziyareti sırasında mezarda namaz kılınmaz. Kabirler asla mescid edinilmez. Kabre karşı da namaz kılmak mekruhtur. Kabirlere mum dikmek ve yakmak caiz değildir (Müslim, Cenâiz, 98; Ebû Dâvud, Salât, 24; Tirmizî, Salât, 236).

Boş yere para harcandığı için, ya da kabirlere tazim için buralarda mum yakılmasını Hz. Peygamber yasaklamıştır. Kabrin üzerine oturmak ve mezarları çiğnemek mekruhtur (Müslim, Cenâiz, 33; Tirmizi, Cenâiz, 56).

Konuyla ilgili olarak hadis denilerek iddia edilen benzer bir sözde şöyledir :

( من زار قبر والديه كل جمعة ، فقرأ عندهما أو عنده [ يسن ] ؛ غفر له بعدد كل آية أو حرف )

"Her kim baba ve annesinin kabrini her cuma ziyaret eder, o ikisinin veya babasının yanında Yâsin (suresini) okur ise, her âyet ve harfin sayısınca günahları affolunur"

[İbn Adiy (1/286), Ebu Nuaym, Ahbâr el-Asbahân (2/344-345)]

Bu rivâyet, kabirlerde Kur’ân okumanın mustahab olduğuna delil olarak getirilir. Ancak sahih sünnette bunu destekleyen hiç bir delil yoktur. Sahih sünnete göre, kabir ziyaretlerinde meşru olan, onlara selâm vermek ve ahireti hatırlamaktır.

Rasulullah'a (s.a.v.) atfedilen bu (söz) Hadis uydurmadır.

Ravilerinden olan Amr b. Ziyad’ın hadis uydurduğunu Hadis alimi ed-Darekutni ve İbn Adiy zikreder.

İbn Adiy mezkur rivayet hakkında; "batıldır , bu isnad ile bir aslı yoktur" der. İbnu’l-Cevzi [el-Mevduat (3/239)] kitabında bu rivâyeti zikreder.

Müslim ve diğerlerinin rivayet ettikleri hadiste Aişe (r.a), ALLAH Rasuluna (s.a.s) kabir ziyareti esnasında ne söyleyeceğini sorar, O da şöyle söyle der:

"Bu diyarın mümin ve müslüman olan ehline selam olsun, ALLAH bizden öncekileri ve sonrakileri affetsin. ALLAH’ın izniyle bizler de sizlere ulaşacağız."

Evet Aişe validemiz kabir ziyareti esnasında ne söyleyeceğini sorar, ALLAH Rasulu (s.a.s)’da ona duayı öğretir.
Fatiha, Yasin surelerini veya üç tane İhlas suresi okuyacağını öğretmemiştir. Bu surelerin okunması meşru olsaydı ALLAH Rasulu (s.a.s) bunu gizlemezdi. Eğer Allâh Rasulu (s.a.s) bunlardan bir şey öğretmiş olsaydı münakaşalar , ihtilaflar olmaz net olarak bizlere ulaşırdı.

Başka bir SAHİH hadiste şöyle geçer :

"Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, çünkü şeytan Bakara suresinin okunduğu evden kaçar." [Müslim (2/188), Tirmizi (4/42) ]

Diğer bir hadiste:

" Evlerinizde namaz kılın, kabirlere çevirmeyin." [Müslim (2/187)]

ALLAH Rasulu (s.a.s), mezarlıkların , kabirlerin namaz kılıp kuran okunacak yerler olmadığını bildirmiş, onun için de evlerde Kur’an okunmasını ve nafile namaz kılınmasını teşvik etmiştir. Evlerin, Kur’anın okunmadığı kabirlere çevrilmesini de yasaklamıştır.


Sunen’in sahibi Ebu Davut şöyle der:

"Ahmed’e kabirde Kur’an okunması hakkında soruldu, o da ‘okunmaz’ dedi " [Mesâil (s.158)].

Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye şöyle der:

" Şafii’den bu konu hakkında bir söz sabit değildir, bu da onun kabristanda Kur’an okunmasını bid’at saydığı içindir " [Sıratul- Mustakim (s.182)].

İmam Malik şöyle der :

" Bunu yapan birisini bilmiyorum, dolayısıyla sahâbe ve tabii’nin bunu yapmadığı ortaya çıkar ".

Diğer taraftan Hallal’ın rivayetinde, Abdullah İbn Ömer’in definden sonra kabri başında Bakara suresinin başı ve sonunun okunmasını vasiyet ettiğine dair gelen eser sabit değildir. Sahih saysak bile, ona has bir fiildir.

Peygamberimizden (s.a.s) konu hakkında böyle bir şey bize ulaşmamıştır. Bundan dolayı bu delil olamaz.

Yine İbn Ebi Şeybe’nin zikrettiği başka bir eserde, Şa’bi şöyle der:

" Ensar ölünün yanında Bakara suresini okurlardı "

Senedindeki Mucalid b. Saad yüzünden rivâyet zayıftır. Ayrıca İbn Ebi Şeybe rivayete şu başlığı koymuştur ; " Ölüm döşeğinde iken hastanın yanında ne söyleneceği babı ".

Diğer taraftan Hallal ve Deylemi’nin rivâyet ettikleri uydurma bir rivayette :

" Her kim kabristana uğrar ve Kul HuvALLAHu Ahad’ı on bir kere okur, ecrinide ölülere bağışlar ise, ölülerin sayısı kadar ona sevab verilir."

ez-Zehebi, İbn Hacer, es-Suyuti ve İbn Arrak rivayetin uydurma olduğunu söylemelerine rağmen, Tahtavi, Meraki’l-Felâh’ın üzerine yazdığı haşiyede bu uydurma rivayeti kabristanda Kur’an okunacağına dair delil getirmesi oldukça garipsenmiştir.


Sahih bir hadis-i şerifte Rasulullah ((S.A.V)). kabirde azab görmekte olan bir ölü için şöyle yapmıştır :

Abdullah ibn Abbas'ın (r.a.) aktardığı bir hadisi şerifte :
Rasulullah (sav) (bir gün) iki kabre uğradı ve: "(Bunlarda yatanlar) azab çekiyorlar. Azabları da büyük bir günahtan değil" buyurdular. Sonra sözlerine şöyle devam ettiler: "Evet! Biri, nemimede (laf getirip götürmede) bulunurda. Diğeri de idrar sıçrantısına karşı korunmazdı." Aleyhissalatu vesselam sonra yaş bir hurma dalı istedi, ikiye böldü. Birini birinin üzerine dikti, birini de öbürünün üzerine dikti. Sonra da: "Belki bunlar yaş kaldıkça azapları hafifler" buyurdular.

( Buhari, Vudu 55, 56, Cenaiz 82, 89, Edeb 46, 49; Muslim, Taharet 111, (292); Tirmizi, Taharet 53, (70); Ebu Davud, Taharet 11, (20, 21); Nesai, Taharet 27, (1, 28-30). )

Konuyla ilgili olarak Prof. Dr. Vehbe Zuhayli'nin 4 mezhebe göre "İslam Fıkıh Ansiklopedisi" kitabından 3.cilt sayfa 16-17 den " Ölen Kişinin Yanında Kur'an Okumak " Başlığı altındaki alimlerin görüşlerini aynen aktaracağım.

" Malikîlere göre : Sünnet diye ölüm anında Kur'ân okumak mekruhtur. Bunun gibi, öldükten sonra ve kabir üzerine Kur'ân okumak da mekruhtur. Çünkü bu selefin amellerinden değildir. Fakat sonradan gelen alimler, Kur'ân okuyup, zikir yapıp da bunların sevabının ölüye verilmesinde bir beis bulunmadığı, inşaALLAH bunun sevabının ölüye verileceği kanaat ve görüşündedirler.
Cumhura göre: "Yâsîn" okumak menduptur. Çünkü hadiste: "Ölülerinize (Yasin) okuyun." buyurulmuştur.
Hanefiler ve Şafıîlerin sonradan gelen bazı âlimleri Ra'd suresinin de okunmasını güzel görmüşlerdir. Çünkü Cabir (r.a.) demiştir ki: "Rad suresini okumak, kişinin ruhunun kolayca ayrılmasına yardımcı olur."
Yasin okumanın hikmeti, bu surede kıyamet ahvâli ve Öldükten sonra dirilme konularının zikredilmesidir. Ölmek üzere bulunan kişiye bu sureler okunursa, yeniden bu durumları hatırlama imkânı doğar."


Mezheb imamlarının ve alimlerin görüşlerinin "ölülerinize okuyun (yasin) " hadisi şerifini " ölmek üzere olanlara" diye anladıklarını görmüş olmaktayız.


Mezar Yanında Yapılan Şeyler Üç Türlüdür

1 - Kabirlerin Yanında Yapılması Meşru Ve Helal Olan Şeyler:

Belli bir mezar tayin etmemek ve özellikle bir mezar için yolculuğa çıkmamak şartıyla herhangi bir kabrin yanında ölümü düşünmek ve ibret almak maksadıyla Rasulullah sallALLAHu aleyhi ve sellem'in sünnetine uygun olarak kabirleri ziyaret etmek helal ve sevaptır.


2 - Haram Olan Ve Şirke Sebep Olabilecek Olan Şeyler:

Mezarlara el sürmek, kabirde yatanların yüzü suyu hürmetine ALLAH'tan bir şey istemek, kabrin yanında namaz kılmak, onların üzerine bina inşa etmek, kabirleri aydınlatmak büyük şirke sebep olabileceği için haramdır.

3 - Büyük Şirke Düşüren Şeyler:

Kabirde yatanlardan yardım istemek, onlardan medet ummak, dünya ve ahiretle ilgili şeyler istemek insanı İslam dininden çıkaran büyük şirklerdendir.

Böyle yapan kişi ister ölünün kendisi yapabildiğini inansın ister ölünün ALLAH katında bir vasıta olduğunu inansın fark etmez, kafir olur.

ALLAH-u teala Kur'an-ı Kerim'de müşriklerin taptıkları putlar hakkında şöyle dediklerini bizlere bildiriyor:

"Bizi ALLAH'a daha çok yaklaştırsınlar diye onlara ibadet ediyoruz." (Zümer: 3)

"Bunlar ALLAH katında şefaatçilerimizdir." (Yunus: 18)



...................
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
KABİRDEKİ , ÖLÜ MÜ YOKSA DİRİ Mİ ?

Tasavvuf kültüründe şöyle bir inanç söz konusudur :
Allah dostu evliya kimselerin ölmeyeceğini çünkü Allahın Kurandaki “şehidlere ölüler demeyin zira onlar diridirler ve Rableri katında rızıklanmaktadırlar” [Bakara 154, Âl-î İmran 169] ayetini kanıt gösterirler.

Bu iddiaya üç yönden cevap veririz.

1_ : Allah Azze ve Celle Peygamberleri için bile ölüm kelimesini kullanmış, onların öleceklerini, öldüklerini birçok ayette zikretmiştir.
Misal olarak ; “Biz senden önce de hiçbir beşere ebedilik vermedik. Şimdi sen ölürsen sanki onlar ebedi mi kalacaklar.”[Enbiya 34]
“Suleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. [Sebe’14]
“Size gelen peygamberlerden bir kısmını yalanlarken, bir kısmını da öldürüyordunuz.”[ Bakara 87]
“Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır.”[Âl-î İmran 185]

Durum böyle iken bütün mahlukat ölümlü olduğu ve peygamberler de öldüğü halde bu zavallılar kabirlerde kimlerle konuşuyorlar acaba ?
[SIZE=+0]İlla da onlar ölmedi diyorlarsa, diri ve güçlü kuvvetli şifa veren evliyalarını niçin gömüyorlar toprağa ?

2_ : Şehidlere ölüler demeyin demek Allah onları diriltti ve cennet nimetlerini ikram etti demektir.
Burada şehidliğe teşvik ve onun makamının övülmesinden başka, o şehidlerden yardım dileneceğine dair hiçbir anlayışa yer yoktur. Nice şehidler biliyoruz ki onlar da herkes gibi birer insandı ve olağanüstü kerametler göstermez, birilerine şifa ve bereket vermezlerdi. Hayatta iken insanların yardımına yetişemeyen, onlara rızık ve evlat veremeyen, hastalıklara şifa veremeyen aciz insan öldükten sonra da asla bunlara güç yetiremez. Bu inanışlar İslamın şiddetle reddettiği şirktir.

3_ : Şehid Allah yolunda öldürülen kimseye verilen isimdir. Oysa onların yardımını, şifasını, bereketini, şefaatını dilendikleri yatırların neredeyse hiçbirisi savaş yüzü görmemiş çilehanelerinde ömür tüketmiş, kaygısız kimselerdir.
İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak da cihaddır lakin o sahte veliler kalpleriyle konuştukları için ya da gûyâ batınî ilim bildikleri için(!) kimse onların seviyesinde olamamış ve onların halinden bir şey anlamamıştır.
İşte bu yüzden onlar kendilerinden istifade edilmeden ölmüşlerdir.
Evliyalık demek falanca tarikatın şeyhi olmak, ölünce postu oğluna bırakmak, insanların dini hassasiyelerini istismar ederek saltanat kurmak demek değildir.
Evliya; Allah’ın emir ve yasaklarına riayet eden, din adına konuştuğu ve yaptığı her şeyi Kur’andan ve sahih sünnetten isbat eden, din kardeşlerinin hayrı için gecesini gündüzüne katan, gerekirse Allah için canını veren fedakar mü’minlerin vasfıdır. Bu vasıfları taşıyan her mü’min velidir, Allah dostudur ve onun hiçbir keramet göstermesi de gerekmez.
Zira cennetle müjdelenen sahabelerin veya dört halifenin hangi kerametini biliyorsunuz. [Sebe 22: (Müşriklere) de ki: Allah'tan başka tanrı saydığınız şeyleri çağırın! Onlar ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahiptirler. Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur, Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktu]
Oysa post düşkünü riyakarlar adına uydurulan gûya kerametler saymakla bitmez.
Abdullah ibn-î Mübarek der ki: Sünnet üzere yaşayıp ölerek Allah’ın huzuruna gitmek her Müslüman için bir keramettir (şeref ve seçkinliktir).
Türbelerde yatan kimselerin ölmediğine inanmak, onların ibadet ettiğine, savaşa gittiğine inanmak tamamen batıl ve asılsız hurafelerin dine bulaşmasından kaynaklanmaktadır. Bakarsınız ki bir türbenin kapısında su ibriği doldurulmuş, yanına havlu asılmış; ölü kalkıp abdest alsın diye!
Oysa Allah Azze ve Celle Kur’anda Peygamberimiz (s.a.v.) ‘e hitaben “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”[Hicr 99] buyurmaktadır. Yani ölüm geldiği andan itibaren ibadet imkanı yoktur, mükellefiyet sona ermiştir.
Şu inanca bakın ki bir ölü üzerindeki yüzlerce kilo ağırlığındaki sandukanın altından kalkıp abdest uzuvlarını yıkayabiliyor! Oysa onu başkaları yıkayıp gömmüştü toprağa!
Yok eğer ruhu çıkıyor, bedeni orada kalıyor ise ruhun abdest alması için su getirmek ne garip iştir. Yahut Uhud’da, Bedir’de şehid olan sahabelerden kalkıp abdest alır diye hangisinin başına su kabı bırakıldı.
Bunlar bu meseledeki ayet ve hadisleri bilerek düşünen aklın kabul etmeyeceği yönlerden sadece birkaçı. Bu inanışların hiçbir ayete ve hadise dayanmadığını, tamamen aykırı ve safsata olduğunu bilseler tövbe etmezler mi acaba ?
Cehalet insana neler yaptırmaz ki ?
İlacın, sobanın, yüksekten düşmenin tehlikelerini bilmeyen bir çocuğu düşünün. Aklı ermemek veya öğrenmemiş olmak bilmeden birçok tehlikeye atıverir insanı.
Bir de bu cehaleti körükleyen sapkın fırkalar, bu işten dünyalık elde eden mel’unlar hesaba katılırsa, dinini saf menbaından almamış, o menbaı hiç aramamış insanın hali nice olur.



Kabristanda Kur'ân Okumak :

Kabristanda ölüler için Kur'ân okumanın mekruh olup olmadığı hakkında fukahanın farklı görüşleri vardır:
İmam Şafiî'ye göre müstehabdır. Çünkü ölü bundan yararlanır.
Muhammed bin Hasan da aynı görüştedir.
Ahmed bin Hanbel'e göre, bunda bir sakınca yoktur.
İmam Ebû Hanîfe ile İmam Mâlik'e göre, bu hususta bir sünnet vârid olmadığından tenzihi kerahet vardır.

(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/88)


Ölüye Veya Kabrin Üzerine Kur'an Okuma

El-Hallal'ın arkadaşı Abdulaziz senediyle Enes (Radıyallahû anhî'dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
Kim kabristan'a girse ve Yasin suresini okusa, Allah ordaki yatanların yükünü hafifletir. Ve o ölüler sayısınca oha hasenat yazılır.

Kurtubî dedi ki: «Ölülerinize Yasin sûresini okuyunuz» hadisi iki manâya muhtemeldir:

1- Sekerâta girenlere...
2- Kabirde yatan Ölülere...

Ben diyorum: Kitab'ın başında geçtiği gibi Cumhûr-u Ulemâ birinci görüştedirler.

İbn-i Abdulvâhid el-Mukaddesi ise ikinci görüşü savunmuş. Şâfiiler'in müteahhirininden olan Muhibb-i Taberi, hadisi umumi tutarak her iki görüşün de kast edildiğini söylemiştir.
Gazali'nin «İhyâ»sında, Abdulhakk'ın «el-Âkibe»sinde Ahmed b. el-Hanbel'den nakledildiğine göre şöyle demiştir:
Kabristana girdiğiniz zaman Fatiha, mauzeteyn ve ihlâs sûrelerini okuyunuz, sevabını ölülere hediye ediniz. Çünkü okumanın sevabı onlara kavuşur.
Kurtubî demiş ki: Okuyan- için kıraatin sevabı, ölü için de dinlemenin sevabı vardır. Bunun için rahmet ona da kavuşur.

Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

«Kur'an okunduğu zaman dinleyiniz ve sesinizi kesiniz, umulur ki rahmet edilesiniz.» (A'raf 204 )

Allah'ın kerem ve rahmetinden uzak değil ki: Kıraetin ve dinlemenin de sevabını birden ona kavuştursun veya o işitmeden ona okunan ve hediye edilen kıraetin sevabını ona kavuştursun. Sadaka ve duanın sevabı ona kavuştuğu gibi...
Hanefi Kadihan'ın Fetavâsında şöyle denilmiştir:
«Kim kabirlerin yanında Kur'an okusa eğer Kur'an sesiyle onlara unsiyet vermek istiyorsa okuyabilir. Eğer o niyetle okumasa istediği her yerde okuyabilir. Çünkü Allah her yerde işitir.»
(İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 521-525.)


KABİRDE YATANA DUA ETMEK

Rasulullah, tevhid-iman-salih amel üzerine ölmüş ashabının üzerine, cihadda şehid düşenlere, ölen sahabilere dualar etmiştir. Rasulullah (s.a.v.) :
Kardeşiniz için mağfiret dileyiniz ve ona sebat verilmesi için dua ediniz, çünkü şu anda ona soru sorulacaktır.”

(Ebu Davud-Hakim-Albani sahih demiştir.)
Ölünün defini bitince Rasulullah (s.a.v.) şöyle derdi :
Allah’ım ! Onu bağışla ve hak üzere sabit kıl.
(Ebu Davud-Ahmed)
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İbn'i Hacer el- Askalani'nin meşhur eseri AKAİD KONUSUNDA FETVALAR isimli eserinden deliller


Ölüye Kur'an okunur mu ?
Ölüye Kur'an okumanın sevabı ulaşır mı ?
Ölü , ziyaretçisini tanır mı ?
Ölü , komşu kabirdeki ölüleri tanır mı ?
Ölü , ses işitir mi ?
Ölü , mezarının yanına oturan kimseyi tanır mı?
Ölü , Kur’an okumasını işitir mi?



Soru :
Ölü için sadaka verme, köle azat etme, kurban kesme ve vakıf olarak bir şey bırakma gibi hayırlı amellerin sevabı ölmüş kimseye ulaşır mı?

Cevap :
Ehl-i sünnet alimlerinin çoğunluğuna göre ölü için sadaka vermenin sevabı ölmüş kimseye ulaşır. Ve ona fayda verir.Bid’atçilerden bazıları ehl-i sünnetten ayrıldılar ve şöyle dediler:
"Ölen kimse için kendi yaptığından başka hiçbir şey fayda vermez." Fakat ölü hakkında sadakanın fayda vereceği meşrudur ve sahih haberlerle sabit olmuştur. Ve ölü bundan yararlanır. Bununla ilgili haberler Buhari ve Müslim ve diğer kitaplarda geçmektedir.
Müslim’in sahihinin mukaddimesinde İbn-i Mübarek’ten nakledildiğine göre ölü için verilen sadakanın ona fayda vereceği konusunda ihtilaf yoktur. Alimler, mü’minlerin ölüye yapacakları istiğfar ve duaların ona fayda vereceğinde icma ettiler. Bu icma: bid’atçilerin; ölüye ancak hayatında yaptıkları fayda verir, diye sınırlandırdıkları şeklindeki görüşü reddeder.
Ölü için yapılan şeylerden sadaka, ona fayda verdiğine göre köle azadı, kurban yahut vakıf da sadaka gibidir ve ölüye fayda verme açısından aralarında hiçbir fark yoktur.

Ehl-i sünnet alimleri bedenle yapılan ibadetler hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Seleften ve hanefilerden bazıları Ahmed b. Hanbel’den gelen bir rivayete dayanarak ölü için yapılan bedeni ibadetlerin de ölüye fayda vereceğinin sahih olduğu görüşündedirler.
Diğer alimler ise bu konuda aksi görüştedirler. Buhari, Müslim’de (İmam Malik ve Şafi gibi) geçen hadiste Aişe radiyallahu anh’dan şöyle rivayet edilmiştir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse velisi onun oruç borcunu tutsun."
İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet edildi:
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve şöyle dedi:
"Benim annem bir aylık oruç borcuyla öldü. Onu kaza edeyim mi?
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Evet kaza et" buyurdu.
(Buhari - Muslim)

Yine bunun gibi şu hadis de buna delalet eder;
Bureyde radiyallahu anh diyor ki:
Bir kadın Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip şöyle dedi;
"Ey Allah’ın rasulü annemin bir ay oruç borcu vardı. Onu kaza edeyim mi?"
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Evet onun oruç borcunu tut" dedi.
Kadın: "Annem haccetmemiş idi. Onun yerine haccedeyim mi?"
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Evet onun yerine haccet" buyurdu.
(Muslim)

Hacc hakkında İbn-i Abbas’tan Buhari’de rivayet edilen hadis de bunun gibidir. Hacc gibi bazı bedeni ibadetlerin ölüye fayda vereceği kabul edildiğine göre diğer bütün bedeni ibadetlerin de ölüye fayda vermesine engel ne olabilir?
Bütün Müslümanların icması şudur ki:
Borçlu olarak ölmüş bir kişinin borcu başkaları tarafından ödenmiş olsa bu ödeme ölüyü borçtan kurtarır. Hatta bu borcu mirasçılarından başka kimseler ödese bile bu geçerlidir.
Buhari ve Müslim’de şu rivayet geçmektedir:
Ebu Katade radiyallahu anh bir kişinin iki dinarlık borcuna kefil oldu. Daha sonra kefil olduğu bu adam öldüğünde Ebu Katade ona ait borcu ödeyince Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona: "İşte şimdi onun derisine serinlik verdin" dedi.
İbni Hamden El Hanbeli "Reaya" kitabında ölüye fayda versin diye, Allah’a yaklaşmak için yapılan her şeyin ölüye fayda vereceğini açıklamıştır.
Bu amel ister mali olsun, ister bedeni olsun fark etmez. Sadaka, köle azadı, namaz, hacc, Kur’an okuma gibi bütün amellerin sevabı ölüye fayda verir, demiştir.Sonra şöyle devam etti:
Denildi ki: bu amel işlenirken veya işlenmeden önce ölüye faydalı olsun diye yapmaya niyet edilirse bu ölüye ulaşır. Fakat amel yapıldıktan sonra sevabı ölüye olsun diye niyet edilirse olmaz.
Hanbelilerden bazı alimler böyle bir şart koşarlar. Delilleri ise Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ölü için hayır yapmak isteyen bir kişiye hiçbir zaman; "Allah’ım bu amelin sevabını şu kimseye ver, şu kimseye verme" diye söylemesini emretmemesidir.
Selefin de bir amel yaparken böyle şeyler söylediği nakledilmemiştir.
Bazı alimler: "Bir ölü için bir amel yapılacaksa o amele başlarken ölü için niyet edilmesi şarttır, şayet amel bittikten sonra niyet edilirse bu geçersizdir" demişlerdir.
Bazı alimler şöyle demişlerdir:
"Amel yaptıktan sonra amelin sevabının ölüye bağışlanması geçerlidir. Zira kişi ibadet ettikten sonra şöyle dua eder: " Allah’ım bu amelin sevabını falan ölüye ulaştır."
Bundan dolayı bu alimler amele başlamadan önce ölü için niyet etmeyi şart koşmamışlardır. Doğru olan rasule ittibadır.Bu konuda; niyeti, amelin başlangıcında şart koşan görüş tercih edilir. Çünkü ameller niyetlere göredir.

Soru :
Kur’an okumanın sevabı ölüye ulaşır mı? Şayet ulaşırsa kabir yanında okunduğu zaman mı, yoksa uzakta okunduğunda mı ulaşır? Ve ölü okuma sevabının tamamını mı yoksa dinleme sevabını mı alır?

CEVAP:
Burada iki mesele var. Bu meselelerden birincisi, ikinci meselenin bir parçasıdır. Ben bu konuda Hanbeli mezhebinin şu görüşünü tercih ettim.
Okuyucu, ölü için niyet edip okumaya yöneldiğinde okuduğu Kur’an ölüye fayda verir ve sevabı da ona ulaşır.
Bazı alimler şöyle dedi:
Okumanın başında ölü için okumaya niyet etmek şart değildir. Bilakis önce okuyup sonra bunun sevabını ölüye hediye ederse bu sevap ölüye ulaşır. Daha önce zikrettiğim gibi birinci görüş tercih edilmiştir.
Bu iki görüş arasında yani Kuran’ın kabirde okunmasıyla kabirden uzakta okunmasının sevabının ölüye ulaşması hususunda fark yoktur. Her iki durumda da okumanın sevabı ölüye ulaşır.
Bazı Şafiiler ölü ancak dinleme sevabı alır dediler.
Bu görüşün iki kurala dayandığını söylediler.

Birincisi: Sevabı hediye etmek sahih değildir.
İkincisi: Ruhlar kabirler etrafındadır. Azaplanmayı ve nimetlenmeyi bedenlerinin hissetmesi sebebiyle ölülerin ruhları, kabirle ve bedenle manevi bir birleşmeyle birleşmişlerdir. (Bedenin azap ve nimeti hissetmesinin sabitliği daha önce açıklanmıştı.)
Bunun için ölü okumayı duyar ve duyunca da dinleme sevabı ona ulaşır. Bu söz, söyleyen kişiyi çıkmaza sokar. Çünkü ölünün idraki ve duyuşu mükellef kişilerin (dirilerin) idraki gibi değildir. Bu konuda Allah’ın fazlına ihtiyaç duyar. Allah isterse ölüye duyma nimetini verebilir.

Şafiilerden bazıları okuma sevabı konusunda başka bir görüş ileri sürdüler. Kur’an okurken ölü için niyet edilirse doğru olmaz.
Eğer önce kendisi için okur, sonra bu sevabın ölüye ulaşması için Allah’a dua ederse ölüye sevabın ulaşması bu şekilde mümkün olur. Zaten bu da dua hükmündedir. Onun işi Allah’a kalmıştır, isterse onun duasını kabul eder, isterse kabul etmez.
Bu söz onlarda şu sözü söyleyen kimsenin sözüne zıt değildir:
Sevabı hediye etmek doğru değildir. Çünkü kul, mal konusunda hibe etme hakkına sahip olduğu gibi, ibadetler (sevap) konusunda herhangi bir tasarruf hakkına sahip değildir. Çünkü burada okuma sevabının ölü için olmasını amaçlıyor, veya "sevabımı ölüye verdim" diyor. Bu görüş daha önce zikredilen duaya zıttır.
Daha önce de geçtiği gibi sevabın ölüye ulaşması kesin değildir. Kabirde Kur’an okuma hakkında sahabelerden gelen rivayetler azdır. Fakat dört mezhep zamanından günümüze kadar müslümanlar Kuran’ı ölünün mezarının yanında okumayı sürdüre gelmişlerdir.
Ahmed İbn-i Muhammed İbn-i Harun Ebu Bekir-il Hilal bu konuda "Cami" kitabında şöyle dedi: Abbas İbn-i Ahmed-İddevri bize şöyle dedi: Ahmet İbn-i Hanbel’e kabirlerin yanında Kur’an okumak konusunda bir şey bilip, bilmediğini sordum."Bilmiyorum" dedi. Sonra dedi ki: Yahya Bin Muin’e sordum. Mübeşşir Bin İsmail El-Halebi’den şöyle dedi: Abdurrahman İbnil Ala Bin El Lahlah’ın babasından şöyle dedi: Babam dedi ki; Ben öldüğüm zaman beni lahite koy ve Allah’ın adıyla Rasulullah’ın sünneti üzere de, başımın yanında Bakara’nın başlangıcını ve sonunu oku.
Ben İbn-i Ömer’in de bu şekilde vasiyet ettiğini duydum. Sonra Hilal başka bir rivayette şöyle dedi:
Ahmed İbn-i Hanbel bir cenazede iken ölü defnedilince, kör bir adam kabrin yanına gelerek Kur’an okudu. Ahmed Bin Hanbel ona şöyle dedi: "Ey adam kabrin yanında Kur’an okumak bid’attir.
"Muhammed İbn Kuddeme ona şöyle dedi: "Ey Eba Abdullah! Mübeşşir El Halebi hakkında ne diyorsun?" Ahmed Bin Hanbel dedi ki: "Güvenilir bir zattır."
Ona Mübeşşir’il Hanbeli’nin daha önceki yukarıda zikredilen hadisini zikredince Ahmed Bin Hanbel radiyallahu anh ona şöyle dedi: "Adamına git ve okumasını söyle.
"Hilal aynı şekilde şöyle demiştir: Ebu Bekr El-Mervuzi bize şöyle demiştir: Ahmed İbn-i Muhammed İbn-i Hanbeli’yi şöyle derken işittim:
"Kabirlere girdiğiniz zaman; Fatiha, Felak, Nas ve İhlas surelerini okuyun ve okuduklarınızı kabir ehline hediye edin, böylece bu okuduklarınızın sevabı onlara ulaşır."Aynı şekilde Zaferani’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Şafii’ye radiyallahu anh kabrin yanında Kur’an okuma hakkında sordum" O şöyle dedi: "Bir sakınca yoktur."
Zaferani güvenilirdir ve Şafii’nin eski görüşünü rivayet etmiştir ve Şafii’den rivayet ettiği bu rivayet gariptir. Şafii’nin yeni görüşünde eski görüşüne muhalif bir şey varit olmadıkça eski görüşüyle amel edilir, fakat Şafii’nin Kuran’ın sevabının ölüye ulaştığını söylediği yeni görüşü şöyledir:
"Kur’an zikrin en şereflisidir. Zikir, zikredildiği yer için bir bereket sağlar ve bu bereket orada bulunanlara yayılır."
Bu görüşün temeli şuna dayanmaktadır:
Kabre iki hurma dikildiği zaman bunlar yaşadıkları müddetçe Allah’ı tesbih ederler. Böylece onların tesbihleri sonucu kabirde sahibi için bir bereket hasıl olur ve bu bereket dallar kuruyuncaya kadar devam eder. Rivayetin bu tefsiri bazı müfessirlere göredir.
Bitkilerin Allah’ı tesbih etmesinin bereketi hasıl olunca zikirlerin en şereflisi olan Kur’an; ki hayvan, bitki ve cansızlardan daha şerefli olan ademoğlu tarafından okunuyor, bilhassa okuyan salih kişi ise bu Kuran’ın bereketinin hasıl olması tabii ki daha evladır. Allah en iyisini bilir.

İçinde Abdulhak’ın da bulunduğu bir grup alimler ölünün duymasına, ölü hakkında selam vermenin meşruiyetini delil olarak göstererek şöyle dediler:
"Eğer ölü selamı işitmeseydi onlara yapılan hitap boş ve faydasız olurdu." Bu zayıf bir görüştür.
Çünkü bu, bunu gerektirmez. Namazdaki teşehhudde Rasulullah’a hitaben selam söylenir. Elbette Rasulullah teşehhüdde ona bütün selam söyleyenleri duymaz. Mezarların yanından geçen kimsenin mezardaki mü’minlere selam söylemesi ölülerin, o selamı duymasını gerektirmez. Bu dua mahiyyetindedir. Ve "Ey Rabbim! Onların üzerine selam olsun" demektir. Aynı şekilde namazda rasule "Ey Allah’ın rasulü! Selam senin üzerinedir" demek yani "Ey Rabbimiz! Salat ve selamı rasulün üstüne yap" demektir.
Buhari ve Muslim’deki bir hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Bizim üzerimize ve salih kulların üzerine selam olsun" dediğinde bu söz bütün salih kullara ulaşır.
Aslında bu söz Allah’tan bir istemedir. O sözün manası "Allah’ım salih kullara selam söyle" manasındadır
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Soru :
Kur’an okuyucu Kuran’dan bir şey okuduğu zaman ve onu ölülere hediye ettiği zaman bu onlara ulaşır mı yoksa ulaşmaz mı? Ve okunanı ölü işitir mi yoksa işitmez mi?


CEVAP
Bu ihtilaflı bir konudur. En iyi olan okuyucunun şöyle demesidir:
"Allah’ım eğer bu okuyuşumdaki amelimi kabul ettiysen bunun sevabını senden bir lütuf olarak filana ver."
Eğer böyle demeyip de: "Allah’ım okuduğum Kur’an sevabını filana ver" derse; bu sevabın ölüye ulaşıp ulaşmaması alimler arasında ihtilaflıdır.
Birinci söz (yani eğer Kur’an okuyuşumu kabul ettiysen bunun sevabını senden bir lütuf olarak filan kişiye ver) dua mahiyetindedir. Allah dilerse onu kabul eder, dilerse kabul etmez. Allah bunu kabul etmişse muhakkak ki ölüye fayda verir.


Soru :
Ölü için namazdan, sadakadan veya Kur’an okumadan veya buna benzer başka iyilik çeşitlerinden hediye edilerek sunulduğunda ölü onu bilir mi? Bundan gelecek olan sevap ölünün amel defterine yazılır mı?

CEVAP
Sadakanın sevabı ölüye ulaşır ama namazın ve orucun sevabının ona ulaşıp ulaşmadığı hususu ihtilaflıdır. Gerçi ölü hayatta iken tutamadığı oruçlarının velisi tarafından tutulması veya birisine tutturulması durumunda bu sevap ölüye ulaşır. Hac meselesinde de ücretle veya kendiliğinden veya ölen kişinin vasiyetiyle, ölünün hayattayken eda edemediği hac farizasının eda ettirilmesi caizdir. Ancak Kur’an okumanın sevabının ona ulaşıp ulaşmayacağı konusunda alimler arasında meşhur bir ihtilaf vardır. Şehirlerin bir çoğunda ölü için Kur’an okumak adet halini almıştır. Kur’an okumanın bereketinin ölüye fayda vermesi hususunda ihtilaf yoktur.
Müslim’in sahihinde sabit olduğuna göre; ölünün ancak şu üç konudaki ameli kesilmez.
"Onun için dua eden salih oğul, faydalanılan ilim veya sadaka-i cariye."
Bu hadis Sünende ve İbn-i Huzeyme’nin sahihinde geçmektedir.-------------------Müslüman ölülerin ruhlarına Kur'an (dan dua ayetlerini ) okunabilir.


Soru :
Ölü, mezarının yanına oturan kimseyi tanır mı? Kur’an okumasını işitir mi?


CEVAP:
Bu soruda iki mesele vardır.

Birincisi: Ölünün, kabrinin başına gelen kişiyi bilip bilmemesi.
İkincisi: Okunan Kur’anı işitip işitmemesidir.

Soruyu yalnız kabre yakın olduğu zaman duyması veya kabirden uzak olduğu zaman duymaması diye ve Kur’an okunmasını işitip, diğer sözleri işitmez diye sınırlandırmak anlamsızdır. Sorunun cevabında bunları ayrı ayrı açıklayacağız.
Ölünün, mezarını ziyaret eden kişiyi tanıması ve onun söylediklerini işitmesi, tartışma konusu olan meşhur "Ölümden sonra ruhlar nerede ikamet eder ?" sorusunun bir parçasıdır.

İbn-i AbdulBir ve diğer alimlerin rivayetine göre hadis ehlinin çoğu ruhun ölünün kabrinin etrafında olduğu görüşündedirler. Fakat bu alimler bunun şehitler için de geçerli olduğunu söylemekten çekinmişlerdir. Zira bu konuda zahirinden bunun tam aksi anlaşılan hadisler varid olmuştur. (Bu konudaki açıklama ilerideki bu soruların cevabında yapılacaktır.) Nebilerin diğer bakımdan şehitlerden daha üstün olduğunda şüphe yoktur. Şüphesiz onların ruhları da şehitlerin ruhlarından faziletçe daha üstündür.
Bu ikisi dışındaki ruhlar mümin ve kafir olmak üzere ikiye ayrılır. Kafirlerin ruhu (daha önce geçtiği ve gelecek bazı soruların cevabında görüleceği üzere) keder, sıkıntı, tatsızlık, üzüntü ve azap içindedir.Mü’minin ruhu ise eğer Allah’a isyan olarak ma’siyette bulunmuşsa kafirin azabından daha hafif olan bir azap içinde, eğer Allah’a itaat içinde yaşamışsa müjde ve sevinç içindedir. (Bu konudaki ayrıntılı açıklama ileride gelecektir.) Sahih hadislerin zahirinden anlaşıldığına göre müminlerin ruhları yükseklerde, kafirlerin ruhları ise ateştedir.Bu iki guruptaki ruhların da cesedle bağlantısı vardır. Fakat bu bağlantı manevi bir bağlantı olup, dünya hayatındaki ruh ile cesed bağlantısına benzemez. Bu olaya en çok benzeyen uyku hadisesidir. Uyuyanın ruhu cesedinden ayrılmıştır. Fakat bu bir daha dönmemek üzere olan tam bir ayrılık değildir. Burada ruhun cesedle olan bağları kuvvetlidir. Ölünün ruhu ise cesedinden tamamen ayrılmıştır. Fakat ruh ile beden arasında mümin için nimetleri hissedecek, kafir için ise azabı hissedecek bir bağlantı kalır.
Ehl-i Sünnet’in tercih ettiği görüşe göre; ruhlara verilen nimet ve yapılan azap beden tarafından da hissedilir. Buna göre berzah alemindeki nimet ve azab hem ruh hem de bedene tattırılır.
Ehl-i Sünnet’ten bir kısmı ise bunun sadece ruha tattırılacağını söylerler. Bazı kitaplarda tercih edilen görüşü destekleyen manevi mütevatire ulaşmış bir çok rüyalar yer almaktadır. (Manevi mütevatire ulaşan rüya; Aynı rüyanın birçok kişi tarafından görülmesi o rüyayı manevi mütevatire ulaştırır.)
Ebu Bekr İbn-i Ebi-d Dünya "El Kubur" kitabında Ebu Abdullah bin Mundeh "Er-ruh" kitabında Abdu’l Bir "El-İstizkar" kitabında Abdu’lhak "El-Akibeh" kitabında ve diğer alimlerin kitaplarında bu hususta birçok rüyalar nakledilmiştir. Bu rüyalar delil derecesine yükselmese de, eğer bu konuda bir delil yoksa bir tercih unsuru olabilir.

Bunu bu şekilde açıkladıktan sonra azab ve nimetin hem ruh hem de bedenle tadılacağı hususunda şöyle söylüyorlar:
"Ölü kendisini ziyaret edeni bilir ve yanında Kur’an okuyanı da işitir. Çünkü ruh bedenden ayrılmadığına göre ölünün ziyaret edeni tanıması ve Kur’an okuyanı işitmesinde engel teşkil edecek bir şey yoktur."
Azab ve nimetin sadece ruhlara tattırılacağı görüşünde olanlar ise:
"Ölü ziyaret edeni tanıyamaz, Kur’an okuyanı işitemez" demiyorlar.
Ancak bu görüş sahiplerinden bazıları; "Azap gören ruhlar azabla, nimetlendirilen ruhlar da nimetle meşgul oldukları için bunları işitmeyip, tanımayacaklar" derler.
Bunu söyleyenler azdır ve meşhur olan; bu görüşün aksi olan görüştür.


Soru :
Kur’an okumanın sevabı ölüye ulaşır mı? Şayet ulaşırsa kabir yanında okunduğu zaman mı, yoksa uzakta okunduğunda mı ulaşır? Ve ölü okuma sevabının tamamını mı yoksa dinleme sevabını mı alır?


CEVAP
Burada iki mesele var. Bu meselelerden birincisi, ikinci meselenin bir parçasıdır. Ben bu konuda Hanbeli mezhebinin şu görüşünü tercih ettim.Okuyucu, ölü için niyet edip okumaya yöneldiğinde okuduğu Kur’an ölüye fayda verir ve sevabı da ona ulaşır.
Bazı alimler şöyle dedi:
Okumanın başında ölü için okumaya niyet etmek şart değildir. Bilakis önce okuyup sonra bunun sevabını ölüye hediye ederse bu sevap ölüye ulaşır. Daha önce zikrettiğim gibi birinci görüş tercih edilmiştir.Bu iki görüş arasında yani Kuran’ın kabirde okunmasıyla kabirden uzakta okunmasının sevabının ölüye ulaşması hususunda fark yoktur. Her iki durumda da okumanın sevabı ölüye ulaşır.
Bazı Şafiiler ölü ancak dinleme sevabı alır dediler. Bu görüşün iki kurala dayandığını söylediler.
Birincisi:Sevabı hediye etmek sahih değildir.
İkincisi: Ruhlar kabirler etrafındadır. Azaplanmayı ve nimetlenmeyi bedenlerinin hissetmesi sebebiyle ölülerin ruhları, kabirle ve bedenle manevi bir birleşmeyle birleşmişlerdir. (Bedenin azap ve nimeti hissetmesinin sabitliği daha önce açıklanmıştı.)Bunun için ölü okumayı duyar ve duyunca da dinleme sevabı ona ulaşır. Bu söz, söyleyen kişiyi çıkmaza sokar.
Çünkü ölünün idraki ve duyuşu mükellef kişilerin (dirilerin) idraki gibi değildir. Bu konuda Allah’ın fazlına ihtiyaç duyar. Allah isterse ölüye duyma nimetini verebilir.
Şafiilerden bazıları okuma sevabı konusunda başka bir görüş ileri sürdüler. Kur’an okurken ölü için niyet edilirse doğru olmaz.
Eğer önce kendisi için okur, sonra bu sevabın ölüye ulaşması için Allah’a dua ederse ölüye sevabın ulaşması bu şekilde mümkün olur. Zaten bu da dua hükmündedir. Onun işi Allah’a kalmıştır, isterse onun duasını kabul eder, isterse kabul etmez. Bu söz onlarda şu sözü söyleyen kimsenin sözüne zıt değildir: Sevabı hediye etmek doğru değildir. Çünkü kul, mal konusunda hibe etme hakkına sahip olduğu gibi, ibadetler (sevap) konusunda herhangi bir tasarruf hakkına sahip değildir. Çünkü burada okuma sevabının ölü için olmasını amaçlıyor, veya "sevabımı ölüye verdim" diyor. Bu görüş daha önce zikredilen duaya zıttır. Daha önce de geçtiği gibi sevabın ölüye ulaşması kesin değildir. Kabirde Kur’an okuma hakkında sahabelerden gelen rivayetler azdır. Fakat dört mezhep zamanından günümüze kadar müslümanlar Kuran’ı ölünün mezarının yanında okumayı sürdüre gelmişlerdir.
Ahmed İbn-i Muhammed İbn-i Harun Ebu Bekir-il Hilal bu konuda "Cami" kitabında şöyle dedi:
Abbas İbn-i Ahmed-İddevri bize şöyle dedi: Ahmet İbn-i Hanbel’e kabirlerin yanında Kur’an okumak konusunda bir şey bilip, bilmediğini sordum."Bilmiyorum" dedi. Sonra dedi ki: Yahya Bin Muin’e sordum. Mübeşşir Bin İsmail El-Halebi’den şöyle dedi: Abdurrahman İbnil Ala Bin El Lahlah’ın babasından şöyle dedi:
Babam dedi ki; Ben öldüğüm zaman beni lahite koy ve Allah’ın adıyla Rasulullah’ın sünneti üzere de, başımın yanında Bakara’nın başlangıcını ve sonunu oku.
Ben İbn-i Ömer’in de bu şekilde vasiyet ettiğini duydum. Sonra Hilal başka bir rivayette şöyle dedi: Ahmed İbn-i Hanbel bir cenazede iken ölü defnedilince, kör bir adam kabrin yanına gelerek Kur’an okudu. Ahmed Bin Hanbel ona şöyle dedi:
"Ey adam kabrin yanında Kur’an okumak bid’attir."
Muhammed İbn Kuddeme ona şöyle dedi: "Ey Eba Abdullah! Mübeşşir El Halebi hakkında ne diyorsun?" Ahmed Bin Hanbel dedi ki: "Güvenilir bir zattır."
Ona Mübeşşir’il Hanbeli’nin daha önceki yukarıda zikredilen hadisini zikredince Ahmed Bin Hanbel radiyallahu anh ona şöyle dedi: "Adamına git ve okumasını söyle.
"Hilal aynı şekilde şöyle demiştir:
Ebu Bekr El-Mervuzi bize şöyle demiştir: Ahmed İbn-i Muhammed İbn-i Hanbeli’yi şöyle derken işittim:
"Kabirlere girdiğiniz zaman; Fatiha, Felak, Nas ve İhlas surelerini okuyun ve okuduklarınızı kabir ehline hediye edin, böylece bu okuduklarınızın sevabı onlara ulaşır."
Aynı şekilde Zaferani’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şafii’ye radiyallahu anh kabrin yanında Kur’an okuma hakkında sordum" O şöyle dedi:
"Bir sakınca yoktur." Zaferani güvenilirdir ve Şafii’nin eski görüşünü rivayet etmiştir ve Şafii’den rivayet ettiği bu rivayet gariptir. Şafii’nin yeni görüşünde eski görüşüne muhalif bir şey varit olmadıkça eski görüşüyle amel edilir, fakat Şafii’nin Kuran’ın sevabının ölüye ulaştığını söylediği yeni görüşü şöyledir:
"Kur’an zikrin en şereflisidir. Zikir, zikredildiği yer için bir bereket sağlar ve bu bereket orada bulunanlara yayılır."
Bu görüşün temeli şuna dayanmaktadır: Kabre iki hurma dikildiği zaman bunlar yaşadıkları müddetçe Allah’ı tesbih ederler. Böylece onların tesbihleri sonucu kabirde sahibi için bir bereket hasıl olur ve bu bereket dallar kuruyuncaya kadar devam eder.
Rivayetin bu tefsiri bazı müfessirlere göredir. Bitkilerin Allah’ı tesbih etmesinin bereketi hasıl olunca zikirlerin en şereflisi olan Kur’an; ki hayvan, bitki ve cansızlardan daha şerefli olan ademoğlu tarafından okunuyor, bilhassa okuyan salih kişi ise bu Kuran’ın bereketinin hasıl olması tabii ki daha evladır. Allah en iyisini bilir.İçinde Abdulhak’ın da bulunduğu bir grup alimler ölünün duymasına, ölü hakkında selam vermenin meşruiyetini delil olarak göstererek şöyle dediler: "Eğer ölü selamı işitmeseydi onlara yapılan hitap boş ve faydasız olurdu." Bu zayıf bir görüştür. Çünkü bu, bunu gerektirmez. Namazdaki teşehhüdde Rasulullah’a hitaben selam söylenir. Elbette Rasulullah teşehhüdde ona bütün selam söyleyenleri duymaz. Mezarların yanından geçen kimsenin mezardaki mü’minlere selam söylemesi ölülerin, o selamı duymasını gerektirmez. Bu dua mahiyyetindedir. Ve "Ey Rabbim! Onların üzerine selam olsun" demektir. Aynı şekilde namazda rasule "Ey Allah’ın rasulü! Selam senin üzerinedir" demek yani "Ey Rabbimiz! Salat ve selamı rasulün üstüne yap" demektir. Buhari ve Müslim’deki bir hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Bizim üzerimize ve salih kulların üzerine selam olsun" dediğinde bu söz bütün salih kullara ulaşır.
Aslında bu söz Allah’tan bir istemedir. O sözün manası "Allah’ım salih kullara selam söyle" manasındadır.
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Soru :
Kabirdeki bir ölünün yakınına veya uzağına başka bir ölü defnedildiğinde kabirdeki ölü onu tanır mı ve dünyadaki diğer olup biten şeyler hakkında, yeni gelen ölüye soru sorar mı?


CEVAP
Evet. Bunun hakkında hadisler varit olmuştur. Bu hadislerden bazıları;İbn-i Ebid-Dünya’nın, Ebi’z-Zubeyr’den onun da Cabir’den rivayetine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ölülerinizin kefenlerini güzel seçin. Çünkü onlar kefenlerinden dolayı övünürler ve kabirlerinde birbirlerini ziyaret ederler"

İbn-i Mübarek, Ebu Eyyub’den mevkuf olarak rivayet ettiği ve Taberani’nin buna benzer Rasulullah’a merfu olarak rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah şöyle buyurdu:
"Sağ olanların amelleri ölülere gösterilir. İyilik görürlerse sevinirler ve rahatlarlar. Eğer kötülük görürlerse Allah’ım onlara hidayet ver derler."
Bu rivayette defnedilenlerin onların yakınında veya uzağında olduğuna dair bir kayıt yoktur. Fakat sadece yakınlarında defnedilenleri duyabilmeleri de mümkündür. İbn-i Ebid-Dünya şöyle rivayet etti; Osman İbn-i Abdullah, Said İbn-i Cübeyr’e şu soruyu sordu: "Ölülere sağ olanların haberi gelir mi?
Said İbn-i Cübeyr: "Evet" dedi. Bir kişi öldüğünde yakın akrabalarının haberlerini diğer ölülere ulaştırır. Mezardaki kişi haberler hayır ise sevinir, şer ise üzülür.
(Bu hadisi Tirmizi, Taberani, Enes İbn-i Malik’ten Rasulullah’a merfu olarak rivayet etmişlerdir.)

Buhari’nin tarihinde Numan İbn-i Beşir’den Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Kabirlerde bulunan kardeşlerinize eziyet etme hususunda Allah’tan korkun. Çünkü amelleriniz onlara gösterilir."
(Hakim rivayet etti ve sahih dedi.)

"KABİRLER" kitabında İbn-i Ebid-Dünya şöyle rivayet etmiştir:
Yahya bin Abdurrahman bin Ebi Lebibe o da babasından o da dedesinden şöyle rivayet etmişlerdir:
Bişr İbn-i Berra bin Ma’rur öldüğünde annesi ona çok üzüldü ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle dedi:
"Beni Seleme’den ölenler olarak ölüler birbirini tanır mı ki ben Bişr’e selam göndereyim?"
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:
"Evet ey Bişr’in annesi! Kuşların birbirini tanıdıkları gibi onlar da birbirlerini tanırlar."
Bunun üzerine Beni Seleme’den bir kişi ölüm döşeğine düşse Bişr’in annesi ona gidip Bişr’e selam söyle derdi.
Taberani başka bir yoldan şöyle rivayet etti:
"Bişr’in annesi, Kab İbn-i Malik ölüm döşeğine düştüğü zaman ona gelip; Bişr’e selam söyle" dedi.
Bu rivayet Ebu Lebibe’nin rivayetini desteklemektedir. Sufyan İbn-i Uyeyne, Amr İbn-i Dinar’dan o da Ubeyd İbn-i Umeyr’den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Kabir ehli sağ olanların haberlerini beklerler. Bir kişi öldüğünde ona gelirler ve: "Filanın durumu nasıl?" diye sorarlar.
O da: "Salih bir kişidir" diye cevap verir. "Peki falan kişi ne yaptı?" derler. O da: "O size gelmedi mi?" der. Onlar: "Hayır bize gelmedi" derler. O da: "Biz Allah’a aidiz ve ona döneceğiz" dedikten sonra: "Demek ki bu bizim yolumuzdan başka bir yola gitti" derler. Bu rivayet Ubeyd İbn-i Umeyr’in sözüdür. Ubeyd İbn-i Umeyr; tabi’in alimlerinin en büyüklerinden birisidir. Ona ulaşan senet sahihtir. Bu gibi kişiler kendi görüşlerinden bir şey söylemezler. Bu rivayet mürsel hükmündedir.Nesei’nin Ebu Hureyre’den Rasulullah’a merfu olarak rivayet ettiği buna benzer bir rivayet vardır. Bu rivayetin sonunda şöyle bir ibare vardır.
"Onlar yeni ölen kişiye: Falan kişi ne haldedir?" diye sorduklarında yeni kişi: "O daha size gelmedi mi?" diye sorunca onlar: "Hayır" deyince, yeni ölen kişi: "Demek ki o cehenneme gitti" derler.
İbn-i Mübarek’in, Ebu Eyyüb’den Rasulullah’a merfu olan buna benzer bir rivayeti vardır.Taberani Ebu Eyyüb’den şöyle rivayet etmiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Mü’min kişi ölünce salih kullar bu kişiyi müjdeleyici bir kişinin karşılandığı gibi karşılarlar ve birbirlerine onu rahat ettirelim derler. Sonra ona; "Filan erkek ne yaptı? Filan kız ne yaptı? Evlendi mi? Diye sorarlar. Fakat ondan önce ölmüş olan bir kişi hakkında sorduklarında; O cehenneme gitti der."
(Taberani Kebir’de ve El Evsat’ta zayıf senetle rivayet etti. ) (Mecma Ez-Zevaid, İbn-i Hacer El Heytemi)

Bu rivayetlerden anlaşılıyor ki ölülerin ruhu birbirleriyle buluşurlar ve konuşurlar. Fakat bu, dünyada buluştukları gibi değildir.Çünkü Berzah hayatı (kabir hayatı) dünya hayatına benzemez. Dolayısıyla orada olan olaylar dünyadakilere benzemez. Allah daha iyi bilir.


Soru :
Allah’u Teala’nın: "Şüphesiz sen kabirlerinde onlara işittirici değilsin." (Fatır 22) ayetiyle Rasulullah’ın; "Muhakkak ki ölü sizin ayakkabınızın sesini işitir. Onu çıkarın." hadisi arasında nasıl bir uygunlaştırma söz konusu olabilir?


CEVAP
Hadisin naklinde bir bozukluk vardır. Sanki o, şu iki hadisten birleştirilmiştir:
İlki:
"Muhakkak ki ölü kendisinden ayrılanların eve döndüklerinde ayakkabılarının seslerini işitir."

Diğeri:
"Ey iki ayakkabı sahibi! Ayakkabılarını çıkar."
Buhari ve Müslim’de geçen iki hadis Enes radiyallahu anh’den şu şekilde rivayet edilmiştir; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:
"Bir kimse kabre gömüldüğünde yakınları geri dönüp ondan uzaklaşınca onların ayakkabılarının sesini işitir."
İkinci hadis; Ebu Davud, Nesei, İbn-i Mace'de yer almaktadır.
İbn-i Hibban’ın rivayet edip sahih dediği Beşir İbn-i Hasasiye’den rivayet edilen hadiste şöyle bir ibare vardır: "Ayağında ayakkabılar olan bir adam kabirlerin üzerinde yürürken Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona dedi ki:
"Ey iki ayakkabı sahibi! Ayakkabılarını çıkar."
Adam Rasulullah’ı görünce Onu tanıdı ve ayakkabısını çıkardı."
Bu hadisi tahriç eden Beyhaki: "Buhadis ancak bu senedle bilinir" dedi.
Taberani; Usmet İbn-i Malik’den rivayet ettiği hadisi şöyle nakleder:
Rasulullah ayağında ayakkabı olduğu halde mezarlıkta yürüyen bir adam gördü ve ona dedi ki:
"Ey filan ayakkabı sahibi! Ayakkabını çıkar"
(Bu hadisin senedi zayıftır)
Bunları açıkladıktan sonra alimlerin de hadisle ayet arasındaki uygunlaştırma konusunda görüşleri vardır.
Onlardan bir kısmı ayetleri te’vil edip hadisin zahirine göre amel ettiler ve onun bütün ölüleri kapsadığını söylediler. (Yani bütün ölüler ayak seslerini duyarlar) Onlardan diğer bir kısmı da Katade’nin dediği gibi bunu sadece Bedir ölüleri için haslaştırmışlardır. Katade bu hadisi zikrettikten sonra şöyle dedi: "Allahu Teala onları diriltti. Ta ki azarlanarak üzüntü ve pişmanlık içinde Rasulullah’ın sözünü duydular."Başkaları da onu sadece belli zamanlar kabir sorgusu anında duyarlar dediler. Sorgudan sonra tekrar duyma yoktur. Onların bir kısmı hadisi te’vil edip ayetin zahirine göre amel etmişlerdir. (Yani ölüler duymazlar görüşündedirler.) bu meseledeki ihtilaf meşhurdur.


Soru :
Ölünün ruhu dünyadaki gibi görüp işitir mi? Bazılarının dediği gibi onların görme ve işitmesi mevcut mudur?


CEVAP
Ölünün ruhu işitir ve görür fakat bu işitme ve görmenin dünyada iken mevcut olan gibi olması gerekmez. Allah-u Teâlâ ona görüp işitecek, elemi ve nimeti hissedecek bir idrak bahşeder.
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Soru :
Şehidlerin ruhu semada mıdır yoksa yerde midir?


CEVAP :
Şehidlerin ruhu istediği yere gider sonra arşta asılı olan kandillerde geceler.
İbn-i Mesud şöyle dedi:
Şehidlerin ruhu hakkında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sorduk.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Şehidlerin ruhu yeşil kuşların içindedir. Arşta bu kuşlar için asılı kandiller vardır. Bu ruhlar cennette dilediği yerde dolaşırlar. Sonra bu kandillerde gecelerler."
(Müslim - Ebu Davud - Tirmizi - Darimi)

Ahmed bin Hanbel İbn-i Abbas radiyallahu anh’den hasen olarak şu hadisi nakletmiştir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Şehidlerin ruhu cennetin kapısı üzerindeki bir nehir kenarındadır. Rızıkları sabah akşam cennetten onlara çıkartılır."
Bu iki hadis arasında bir zıtlık yoktur. Çünkü şehidlerin ruhunun kenarında bulundukları nehir cennetin kapısındadır. Müslim’de geçen hadis de ruhların geceledikleri kandillerin de cennetin kapısının yanında olma ihtimali vardır. Bundan dolayı iki hadis arasında zıtlık yoktur.
Buhari ve Müslim’de İbn-i Ömer’den şöyle rivayetedilmiştir:
"Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Her ölüye kabirde cennetteki veya cehennemdeki yeri sabah ve akşam gösterilir, ona; "İşte bu sana dirilinceye kadar her gün gösterilecektir" denilir."
Bu hadis diğer hadislerle zıtlık teşkil etmez. Çünkü bu hadis şehid olmayan kişilerin durumunu anlatıyor.
Ayrıca bu hadislerden de anlıyoruz ki bazı ehli tarikin inandığı gibi "şehidlerin savaşa gelmesi , görülmesi" İslam inancında yoktur.
- O zaman sen muminlere: "Rabbinizin size, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?" diyordun. - Evet, sabreder ve (Allah'tan) korkarsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı nişanlı beş bin melekle yardım eder. Al-i İmran 124 - 125



Soru :
Kabirlerdeki iki sorgu meleği herkesin kendi dili ile mi sorarlar? Yani; Türk’e Türkçe veya Farisi’ye Farsça ile mi? Yoksa sadece Arap dili ile mi sorulur. Eğer Arap dili ile sorulursa Arapça bilmeyen kişiye Arapça mı öğretilir? Sağda ve solda bulunan yazıcı iki melek insanın başından geçen olayları Arapça mı yazar, yoksa başka bir dil ile mi yazar?


CEVAP :
Sorgu meleklerinin hangi dille soracağına dair bir nakil bilmiyorum. Fakat yazıcı iki melek de, hakkında yazmak için görevlendirildiği kişinin dilini bilirler. Bu kesindir. Fakat yazarken o dille veya başka bir dille yazabilirler.

Zayıf hadisde rivayet olunduğuna göre: "Cennet ehlinin dili Arapça’dır."
Buna dayanarak melekler o kişinin söylediklerini bilip bunu Arapça yazabilirler. Çünkü melekler ne yazdığını bilir. Sorgu meleklerinin sualininse sahih bir hadisin zahirine göre Arapça olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bu hadiste sorulana şöyle derler;
"Bu adam (yani Muhammed) hakkında neye inanıyorsun?" veya kişiye kendi lisanı ile hitap edilmesi de mümkündür.


Soru :
Müslümanların çocuklarının ruhu kendi kabirlerinin üstünde midir , yoksa cennetteki Beyti Mamur’da (cennetteki İbrahim aleyhisselam’ın evi) mıdır ? Yoksa başka bir yerde midir? Cennette İbrahim aleyhisselam’ın onlara Kur’an okuttuğuna dair sabit bir delil var mıdır?


CEVAP :
Kuvvetli olan görüşe göre müminlerin ruhu Allah’ın dilediği yerdedir. Ve kabirdeki cesetlerle bir bağlantısı vardır. Yine kabirde gördüğü mükafatı beden ve ruhlarıyla hissederler. Ruh ve ceset arasındaolan bağlantının nasıl olduğunu bilemeyiz. Bu dünyadaki cesetle ruh bağlantısına benzemez. Müslüman çocuklarının ruhu hakkında ise şu sahih hadis vardır:
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gördüğü uzun rüya hadisinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem müslüman çocuklar hakkında şöyle der:
"Müslüman çocuklarının ruhu İbrahim aleyhisselam’ın yanındadır."
Bu hadis Buharide geçer. Bu hadisin hiçbir rivayetinde İbrahim aleyhisselam’in onlara Kur’an okuttuğuna dair bir söze rastlanmamıştır.


Soru :
Çocuklar için olan sorgu bütün çocukları mı kapsar yoksa sadece müslüman çocuklar için midir?


CEVAP :
Müslüman çocuklara hesap yoktur. Müşrik çocuklara ise hesap olup olmadığı hususu ise ihtilaflı meseledir.
Kimisi: "Onların hükmü müslüman çocuklarının hükmü gibidir" der.
Bazıları da: "Hayır. Onlara hesap vardır" diye hüküm verir.
Çünkü onlar hakkında varid olan kuvvetli bir hadiste olduğu gibi; Tebliğ ulaşmamış ve onun gibiler mahşerde imtihan olunur. En iyisi bu konuyu Allah’a bırakmaktır. Ta ki dayanacak delil oluncaya kadar herkesin üstüne farz olup dünyada yapılması gereken şeylerle ilgilenmek bu meseleyle ilgilenmekten daha önemlidir.


Soru :
Kabirde çocuğa soru sorulur mu yoksa sorulmaz mı? Eğer sorarlarsa Münker ve Nekir melekleri onlara ne sorar?
Buluğ çağına girenlere ne sorulur?



CEVAP :
Kabir sorgusu buluğ çağındakiler içindir.

SON
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ÖLÜYE KUR’AN OKUNUR MU ?


Burada hazır yeri gelmişken şunu izah etmek inşaallah faydalı olacaktır. O da : Kabir ziyareti esnasında ölüler için Kur’an okuma adetinin yanlışlığı ….

Çünkü bu konuda ne Allah’ın kitabında ve ne de Resulünün sünnetinde mesele ile alakalı hiçbir delil yoktur. Ama buna rağmen,inananların kısmı azamı bu yanlışın içerisinde hayat sürmektedirler .

Halbuki biraz önceki deliller,kabir ziyaretinde bir müslümanın nasıl hareket ede-ceğini açıkça anlatmıştır. Hatta Aişe validemiz Allah Resulü s.a.v’e : “ Kabirleri ziyaret ettiğim zaman onlara nasıl dua edeyim “ dediğinde, Allah resulü s.a.v zikri geçen duayı okumasını ona söylemiştir.

Dolayısıyla,eğer kabirlerde Kur’an okumak caiz olmuş olsaydı … veya Kur’an okuyup da onun sevabını ölülere gönderme gibi bir şey olmuş olsaydı,bunu Resu-lullah s.a.v mutlaka söylerdi. Çünkü,İslam’ın bu hususta bir kuralı vardır ki,o da :

تأخير البيان عن وقت الحاجة لا يجوز

“ İhtiyaç anında beyanın tehiri caiz değildir “

Yani,eğer ölülere Kur’an okumanın onlara faydası olacak olsaydı bunu Allah Resulü s.a.v mutlaka söylerdi. Çünkü kendisine, kabirleri ziyaret eden bir kimsenin ne yapacağı sorulmuştur.

Hatta ve hatta Kur’an’a ve Sünnet’e vukufiyeti olanlar bunun tam zıddına deliller göreceklerdir.
Bakınız Allah’u Azze ve Celle kitabında ne buyuruyor :

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُّبِينٌ لِيُنذِرَ مَن كَانَ حَيّاً وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ

“ Biz ona – yani Muhammed’e – şiir öğretmedik. Ki,ona yakışmaz da. O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. Ki,onunla diri olanları uyarsın ve inkar eden-lere de azab sözü hak olsun. “
YASİN : 69.70.AY.

Ayet’i kerimeye dikkat edilirse, لِيُنذِرَ مَن كَانَ حَيّاً “ … diri olanları uyarması için … “ ifadesiyle,Kur’an’ın dirilerin uyarılması için indirildiğini anlatmaktadır.

Rabbimiz yine bir Ayet’i Celile’sinde şöyle buyurmaktadır :

كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ

“ O mubarek bir kitaptır. Onu sana indirdik ki, Ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri de öğüt alsınlar. “
SAD : 29.AY.

Bu Ayet’i kerime bize açıkça şunu anlatmaktadır ; Kur’an akledebilen, düşü-nebilen kimseler için inzal olmuştur. Dolayısıyla onu, düşünme ve anlama hasleti elinden alınmış kimselere okunması makul değildir….. Bununla beraber,bu inanç ve amel Kur’an’ın gaye ve hedefine de terstir.

Kabirlerde Kur’an okunmayacağının sünnet’ten delilleri ise şunlardır :

عن أبي هريرة , أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : لا تجعلوا بيوتكم مقابر. إن الشيطان ينفر من البيت الذي تقرأ فيه سورة البقرة .

{ …. Ebu Hureyre r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Muhakkak şeytan, içerisinde Bakara suresi okunan evden kaçar.}

MÜSLİM : 2.C. 780. N
TİRMİZİ : 5.C.3036.N
AHMED : 2 / 284-337

{ …… Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Evlerinizde Bakara suresini okuyunuz, oraları kabirlere çevirmeyiniz. }
BEYHAKİ : 5 / 448 / 1056

Hulasa, ölülere faydası dokunsun diye Kur’an okumanın eğer dinimizde bir yeri olmuş olsaydı, Müslümanlara karşı çok şevkatli ve merhametli olan Peygamberimiz s.a.v :
“ Evleriniz de Kur’an okuyunuz ve namaz kılınız, oraları kabirlere çevirmeyiniz “

diye nasihatte bulunmazdı… Çünkü,kabirler Kur’an okuma ve namaz kılma yeri değil-dir….. Bunun içindir ki ; Hayatı boyunca defalarca kabirleri ziyaret eden Allah Resulü s.a.v, ne böyle bir şey yapmıştır,ne ümmetine böyle bir şey tavsiye etmiştir ve ne de ima ile de olsa buna işaret etmiştir ….. Kendisinin de hadisi şeriflerinde buyurduğu gibi :
ما بقي من شيء يقرب من الجنة ويباعد من النار إلا وقد بين لكم . ( صحيح )

{ Size cennet’e yaklaştıracak ne var ise onu açıklamışımdır. Ve yine size, cehen-nem’den uzaklaştıracak ne var ise onları da açıklamışımdır.}
M. ZEVAİD : 8 . 264
S . SAHİHA : 4.C.1803.N
HAKİM : 2.C. 4. SAY
عن أبي ذر قال تركنا رسول الله صلى الله عليه وسلم وما طائر يقلب جناحيه في الهواء إلا وهو يذكرنا منه علما قال فقال صلى الله عليه وسلم فذكره . وله شاهد من رواية عمرو عن المطلب مرفوعا بلفظ ما تركت شيئا مما أمركم الله به إلا قد أمرتكم به وما تركت شيئا مما نهاكم عنه إلا قد نهيتكم عنه . وإسناده مرسل حسن .

{ Ebu Zerr r.a şöyle dedi : Resulullah s.a.v bizi, hava’da kanat çırpan kuştan dahi malumat vemiş olduğu halde terk etti . }
İBNİ HİBBAN : 1.C. 65.N
AHMED.MÜSNED : 5 / 162
TABERANİ KEBİR : 1647.N
S . SAHİHA : 4.C. 1803.N

{ Ve yine bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır : Allah’ın size emredip de benim size emretmediğim hiçbir şey bırakmadım.Ve yine,Allah’ın size yasaklayıp da benim size yasaklamadığım hiçbir şey de bırakmadım.}
S . SAHİHA : 4.C. 1803.N


Artık bu delillerden sonra söylenecek ne olabilir ki ….Olsa olsa ,” Allah anlayış ve hidayet versin “ olabilir
 
M Çevrimdışı

mucahid_tr

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ölüye kuran okunacağına dair meshep imamlarının okunacağına dair sözleri sahabe tabii sözleri yazdım okunacağına dair hadislerin tahriçini yaptık siede ve yukarıda var sayfalarca .....siz ne delil getirdiniz ............“ Biz ona – yani Muhammed’e – şiir öğretmedik. Ki,ona yakışmaz da. O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. Ki,onunla diri olanları uyarsın ve inkar eden-lere de azab sözü hak olsun. “
YASİN : 69.70.AY.

Ayet’i kerimeye dikkat edilirse, لِيُنذِرَ مَن كَانَ حَيّاً
“ … diri olanları uyarması için … “ ifadesiyle,Kur’an’ın dirilerin uyarılması için indirildiğini anlatmaktadır.


Kabirlerde Kur’an okunmayacağının sünnet’ten delilleri ise şunlardır :

عن أبي هريرة , أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : لا تجعلوا بيوتكم مقابر. إن الشيطان ينفر من البيت الذي تقرأ فيه سورة البقرة .

{ …. Ebu Hureyre r.a dan. Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Evlerinizi kabirl
ere çevirmeyiniz. Muhakkak şeytan, içerisinde Bakara suresi okunan evden kaçar

{ …… Resulullah s.a.v şöyle buyurdular : Evlerinizde Bakara suresini okuyunuz, oraları kabirlere çevirmeyiniz. }
BEYHAKİ : 5 / 448 / 1056......................... siz iki delili yazımısınız ancak ikiside sizin ikisde yorum yaparak l getirmişsinizz benin sayfalarca ilmi akdemik çalışmayı bir kenara bırakıp savaş meydanından büyuk zafer kazanmış bir kahraman edasıyla konuşuyosun ne diyim zaferiniz kutlu olsun komutanım


 
ABDULHAK Çevrimdışı

ABDULHAK

الإذلال هو بعيد عنا
Admin
Mucahid tr
Boş boş konuştuğunun farkına var artık.
Bu konuda muteber alimlerin görüşlerini zaten aktarmışız. Bu delilleriyle, çeşitli görüşleriyle, ihtilaflı düşünenleriyle sitemizde mevcuttur.
Sana düşen , eğer bizim aktardıklarımızda bir hata düşünüyorsan o kısmı alıntılayıp aynı yere elindeki doğrusunu aktarmandır . Bunu da bizim açtığımız aynı bölümün altına yazarsan hem konu dağılmamış , hemde bütün düşünceler bir başlık altında olup kuvvetli olan delilleri herkes görmüş olurdu.
Bizim açtığımız linkte
Ölüye (Kâbir Başında) Kur'an Okumak, Dua Etmek, Kâbir Ziyareti

https://www.islam-tr.org/konu/oluye-kabir-basinda-kuran-okumak-dua-etmek-kabir-ziyareti-kitap.8111/
bunu yapman hem bizim aktardığımız delilleri de görmüş olurdun.
Ehli sünnet muslumanların , Tasavvufçuların delillerine, hadislerine pek itibar etmesini bekleyemezsin . Çünkü tasavvufçuların bilgi edinme yolları, hadis sahihleme yolları ehli sünnetten farklılık arzetmektedir. Keşif ve ilham ile en uydurma hadisleri bile sahihleyenlere ehli sünnet müslümanlar çaresiz kalır.
 
KavlulFasl Çevrimdışı

KavlulFasl

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]TASAVVUF İSLAMDAN DEĞİLDİR

javascript:self.scrollTo(0,0);
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Sayısız hataya düşen bu akılsızlar, zühd ve takva adına misli görülmedik sayıda bid'at uydurdular. Aynen Yahudi ve Hıristiyanlar gibi, şeriata, yani kanunlara uymadıkları ve o kanunların egemen olması için hiçbir teşebbüse ve mücadeleye girişmedikleri halde, Allah'a muhabbet iddia etmelerine benzer bir duruma düşmüşlerdir. Düşünün siz sapıklığın derecesini. Sözde Rablerine yakınlaşmak maksadıyla, aynen Hıristiyanların yaptıkları gibi, müteşabih ayetlere, yahut da doğrumudur eğrimidir bakmadan bazı "veli" zannedilen insanların sözlerine itibar ettiler. Tabii ki, sözlerini kabul ettiği şeyhleri kendileri için hüccet kabul ediyor, gide gide her sözleri birer kanun oluyor bu şeyhlerin. Hayatlarını böyle yanılmaz kabul ettikleri şeyhlerin sözlerine göre yaşıyor ve elbette ki böylece onları Rab yerine koymuş oluyorlar. Tabii ki sözleri sened olarak kabul edilen kişiler daha çok şaşırıyor, şaşırdıkça da bid'atları artıyordu. Aynen Hıristiyan ruhbanlarının durumuna benziyordu bunların durumu. Onlar da aynen Hıristiyanların İsa'da (s.a) var olduğunu ileri sürdükleri yetkiler ve kabiliyetler gibi, kabiliyetler görüyorlar şeyhlerinde! Hatta Allah'ın yetkilerini onlarda var sanıyorlar ve bu inançlarını da şiddetle savunuyorlar. Böylece Hıristiyan telakkilerini benimsemiş ve müşrik oluyorlar."
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] (İbn Teymiyye, Kulluk Risalesi, 90, 91)

"Kim dinde olmayan bir iş işlerse reddedilir, kabul edilmez." (Buhari, Müslim, İbni Mace, Müsned)

"En güzel söz Allah'ın sözüdür. En güzel yol Muhammed'in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkmış bid'atlerdir ve her bid'at sapıklıktır." (Müslim, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace, Darimi)

"İnsanların ihdas ettikleri ve kendilerinden ortaya koydukları şey, onları hidayete ulaştırmaz. Aslolan Kur'an-ı Kerim'in getirdiği ve Hz. Peygamberin davet ettiği, (insanlar arasında tefrika ortaya çıktığı devreye kadar) Hz. Peygamberin Ashab-ı'nın yapmakta devam edegeldikleri şeylerdir. Bundan başkası ile amel edenler bid'atçı ve kendiliklerinden ihdas edicilerdir." (Ebu Hanife, El-Vasiyye, 79)
 
Üst Ana Sayfa Alt