Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Onlarla Oturmayın!!!

!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Nisâ(*) Sûresinin 140 . Ayetinde

Oysa Allah size Kitapta (Kur’an’da) “Allah’ın âyetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.

Sana kitapla şu hükümleri ihtiva eden ayetler İndirdi: Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini, alay edildiğini işitirsen, katiyyetle onlarla oturup (istihza) kalmayın; ancak, (başka bir mevzuya dalarlarsa) değilse, sizde onlar gibisiniz.
Sana indirilen kitapta şöyle hükümler var: Eğer Allah'ın ayetleri ile alay ve küfür edildiğini işittiğinde, veyahut (işitmeden kasıt) hadisi şerifte; '"bir münker gördüğünüzde ..." ...Bu hadis, nıünkeri gördüğümüzdeki sorumluluğu bildiriyor Görme ve işitme arasında bir sorumluluğumuz, vardır, işitme daha şümullüdür.


Buradaki inkar, küfürdur. Allah'ın ayetleri ile alay edenlerle aynı ortamda durmak, onlarla aynı hükmü giyeceğimiz anlamındadır.

İstihza ve tahziri bîr birinden ayırmamız gerekir. Bunlar birbirine karıştırılan mevzulardır. Alay bütün bu mevzuları içine alır. Çünkü mahiyeti farklıdır. Küçümseme ve alay gibi konularıda içine alır.

Kur'anın bu devir de yaşanmayacağını söylemekle alay etmek, küfre girmek, bunları iyi bilmek gerekir.


Yanımızdakiler her hangi bir mevzuyu İnandim deyipte alay konusu yapabilirler, sonrada şaka yapıyordum diyerek mazeret sunmaları, katiyyetle böyle bir sorumsuzluk mazeret olamaz. Bu nedenle müslümanın, nerede ve nasıl İstihzanın vuku bulduğunu çok iyi bilinmesi gerekir.
Dindeki hassasiyetimizi muhafaza etmez isek, din dışı hassasiyetler gelişir. Biz meseleleri lüzumundan fazla hassaslaştırıyoruz. Aksine bu hassasiyetle, denklik sağlanmış olur.


Bu denkliğin sağlanması için, küfrün ve istihzanın nasıl vuku buduğunu bilmemiz gerekir. Bu ayetin karinesi, şu ayetlerdir:

Mâide(*) Sûresinin 75 -79 Ayetlerinde


Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler geldi geçti. Onun annesi de dosdoğru bir kadındır. (Nasıl ilah olabilirler?) İkisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Sonra bak ki, nasıl da (haktan) çevriliyorlar.



(Ey Muhammed!) De ki: “Allah’ı bırakıp da, sizin için ne bir zarara ne de bir yarara gücü yeten şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”



De ki: “Ey Kitap ehli! Hakkın dışına çıkarak dininizde aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, bir çoklarını da saptırmış ve dümdüz yoldan da şaşmış bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın.”


İsrailoğullarından inkar edenler, Davud ve Meryemoğlu İsa diliyle lanetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü.


İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları ne kötüydü!

Onların lanetlenme sebeblerinden biride, birbirlerini münkerden alıkoymamalarındandı. İnsanlar, işledikleri kötülükler den birbirlerini alıkoymazlarsa, bu davranışlar, lanetlenmeye sebep olur.

Allah'ın ayetleri ile alay etmek, yahut orada oturup kalmak, veya sukut etmekle onlardan oluruz. Benî israilin haktan yapmadaki en önemli sebeplerinden biride, birbirilerini kötülüklerden men etmemeleridir. Bu konu ile ilgili olarak, İbni Mesut tan gelen bir rivayette:

"onlar birbirlerini bir münker yaparken gördüklerinde, "sakın bunu yapma" deyip yasaklarlar, ikinci bir kez tekrar yapıldığında, (uyarıyı bırakıp) onlarla beraber oturup yemek yerler. Allah' onların kalplerini bir birine benzetti."




 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Burada münkere mani olmak gündeme geliyor. Marufu emretmek değil. Münker kötülüğün topluca adıdır. Münkerin en üstünü " şirk" Marufun en üstünü ise, "Tevhit"tir.

Bu ayet ışığında anlıyoruz ki, münkerin ne olduğunu bilmenin, ötesinde mani olmamız gerekiyor. Aksi takdirde akıbet aynı olur.
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
"Ya münkere mani olursunuz veya duanız kabul olmaz."

" Münkere mani olmak, İmanı korumak tır. "Sen kendi imanını korursan, Allah'da senin imanını korur.
Münkeri gören her mükellef bundan kendini sorumsuz tutamaz. Bilakis, bilenin sorumluluğu daha fazladır.
Bilmiyen ise, öğrenmediği için şümullüdür.

Telafisi mümkün olmayan müşkülatlara düşüldüğünde (ipin ucunu kaçırmak) bu bizi ümitsizliğe düşürür. Bir münkcrc düşülse bile, ümitsiz olmamalıdır. Çünkü, ümitsizlik mü'mine haramdır. Ama telafîsi mümkün olmayan müşkilat bizi şaşkın eder. Hal çaresi çok zordur. Bunun halli için ilim ehli olmak gerekir.

"Yaltaklanarak hak söylenmez."

- kalpteki dengesizlik ortamı oluşturur.

*- dini siyasetten uzaklaştırmak gerekir.

*-münkere karşı gelmek illada birilerini döverek zorluyarak önlemek değildir. İkna yolunu kullanmak gerekir.

*- her ferdin inandığını yaşaması gerekir.

*-bizim silahımız, anlatmak ikna etmektir; zor kullanmak değildir.

*-insan, tarafsız değil, adil olması gerekir, Adalet, Allah' korkusunu gerektirir, -

* münkeri kalıplaşmış manada anlamamalıyız; Allah' ve Rasulünün emrettiği her şeyin muhalifi münker olabilir.

*-ınünkerden alıkonmazsa, sonuç, onlar gibi olmak.-

* geşmişe güvenilmez, gelecekten ümit kesilmez.-

* siz kendiniz ve geleceğe bıraktığınızla övünün.-

* "siz Allah'ın dinini yaşatmazsanız, Allah'ın onları onlarında Allah'ı seven (başka) bir topluluk meydana getirir."
 
K Çevrimdışı

kıtmir

Üye
İslam-TR Üyesi
"Sen kendi imanını korursan, ALLAH'da senin imanını korur



allah razı olsun
 
ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
allah razı olsun kardeşim...................selametle
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Arkadaşlar bu konu çok önemli bence o yüzden sizlerde fikrilerinizi sunun.En azından eksiklerimizi gideririz.
 
ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Din ile alay edenlerin meclisinde oturmak, müstakil bir küfür sebebidir. Kişi, alay edenlerin sözlerini reddetmediği ya da onların meclislerinden ayrılmadığı sürece, kendisi alay etmese dahi alay edenlerin hükmünü alır.

Allahu Teala şöyle buyurur: “O, size Kitapta şunu indirdi: Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz vakit onlar başka bir söze dalıncaya kadar yanlarında oturmayın. Çünkü o zaman siz de onlar gibi olursunuz. Doğrusu Allah münafıkları da kafirleri de cehennem de biraraya toplayacaktır.” (4 Nisa/140)

“Çünkü o zaman siz de onlar gibi olursunuz.”

Yani; onlar gibi kafir olursunuz. Çünkü ikrah altında olmadığınız halde, onlarla birlikte oturdunuz ve onların söylediklerini reddetmediniz. Sizin onlarla birlikte oturmanız, onların din ile alaylarını ve küfürlerini kabul ettiğiniz yönünde açık bir işarettir. Küfre rıza ise, şüphesiz küfürdür.

İbn-i Cerir et-Taberi (rahimehullah) şöyle der: “Allahu Teala’nın ayetlerini inkar eden ve onlarla alay eden kimseler ile oturur ve onların bu küfür ve alay etmelerini dinlerseniz, onların Allah’ın ayetlerini alaya alarak isyan etmeleri gibi bir suç ile Allah’a isyan etmiş olursunuz.” (Taberi tefsiri)

İbn-i Kesir (rahimehullah) şöyle der: “Size ulaştıktan sonra nehyedileni işlediğinizde, Allah’ın ayetlerinin küfredilip alaya alındığı, noksan görüldüğü bir yerde onlarla birlikte oturmaya razı olduğunuzda ve bu konuda onlara ses çıkarmadığınızda; onların içinde bulunduğu duruma onlarla birlikte siz de ortak olmuşsunuz, demektir. Bunun içindir ki Allahu Teala, “Çünkü o zaman siz de onlar gibi olursunuz” buyurmaktadır.” (ibni kesir tefsiri nisa süresi)

Beğavi, Tefsir’inde der ki: “siz de onlar gibi olursunuz.” Yani; onlar alay ederken ve eğlenirken onlarla oturur ve bunu kabullenirseniz, artık siz de onlar gibi kafir olursunuz.”

Süleyman bin Abdullah Alu’ş-Şeyh şöyle der: “Ayet zahiri anlamına göre değerlendirilir. Buna göre, Allahu Teala’nın ayetlerinin inkar edildiği ve alay edildiğini işittiği halde, ikrah altında olmaksızın, onların söylediklerini reddetmeksizin veya onların meclislerinden ayrılmaksızın kafirlerle birlikte oturmaya devam eden kişi, onların işlediği fiili işlemese dahi aynen onlar gibi kafir olur. Zira bu, küfre rızayı içerir; küfre rıza ise küfürdür.

Alimler, herhangi bir günahtan razı olan kişinin, aynen o günahı işleyen gibi olduğu konusunda bu ayetler ile delil getirmişlerdir. Kişi, kalben bundan hoşlanmadığını iddia etse dahi bu kabul edilmez; çünkü hüküm zahire göre verilir. Küfrü izhar eden kişi, kafir olur.”

Allahu Teala şöyle buyurur: “İsrailoğullarından kafir olanlar, Davud’un ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, onların isyan etmeleri ve haddi aşmalarından dolayı idi. Onlar, işledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Onların yapmakta oldukları gerçekten ne kötü bir şeydi.” (5 Maide/78-79)

Bu ayetin tefsirinde şu geçmektedir: Onlardan birileri (münker işleyen) birisini ilk gördüğünde onu bundan nehyeder, fakat ertesi günü onunla karşılaşır, ancak bu durumu, onunla birlikte oturup yiyip içmesine engel teşkil etmezdi. Onlar bu işi yapınca, Allah da onların kalplerini birbirine çarptı, Davud, Süleyman ve İsa bin Meryem’in diliyle onlara lanet etti.

Bu alimler, topluluklarının yaptıklarını reddettiler, onların işledikleri batıl konusunda susmadılar, ancak onlarla birlikte oturmaya devam ettiler. Bu nedenle lanetlendiler...
Onların yaptıklarını reddeden ve işledikleri konusunda onları nehyedenlerin durumu bu ise, acaba, onlarla birlikte oturan ve onlarla birlikte yemek yiyen, reddetmeden onlarla birlikte vakit geçirenlerin durumu nasıl olur? Şüphesiz böyle bir kişinin laneti haketmesi, israiloğullarının alimlerinden daha öncelikle geçerlidir.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Benden önce Allah'ın gönderdiği her peygamberin mutlaka ümmetinden havarîleri ve ashabı olmuştur. Bunlar onun sünnetiyle amel ederler, emirlerini de yerine getirirlerdi. Sonra, bu peygamberlerin ardından öylesi kötüler zuhûr etmişti ki, yapmadıklarını söyleyip, kendilerine emredilmeyeni de yapmışlardır. Onlara karşı eli ile cihad eden mü’mindir, dili ile cihad eden mü’mindir, kalbi ile cihad eden mü’mindir, bunun ötesinde ise hardal tanesi kadar iman yoktur.” (Muslim)

Buhari, İbn-i Abbas’ın azadlı kölesi İkrime’den şöyle rivayet eder: “Müslümanlardan bir grup Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) döneminde müşriklerle beraberdi ve onların sayılarını artırıyorlardı. Müşriklere atılan ok, bazen onlardan birine isabet edip öldürdüğü oluyordu. Kılıç darbeleriyle hayatlarını kaybedenler de vardı. Bunun üzerine Allahu Teala şu ayeti indirdi:

“Nefislerine zulmedenler olarak canlarını alacağı kimselere melekler: “Ne işte idiniz?” derler. Onlar: “Biz yeryüzünde mustaz’af kimselerdik” derler. “Allah’ın arzı geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz” derler. İşte onların durakları cehennemdir.” (4 Nisa/97)

Zira onlar müslüman oldukları halde Mekke’de müşriklerle kalmayı Medine-i Münevvere’ye, peygamberin yanına hicret etmeye tercih eden bir topluluktu. Müşriklerle birlikte yaşamayı tercih etmişlerdi. Daha sonra ise, Bedir savaşında müslümanlara karşı savaşa çıkmaya zorlandılar. Bazıları, Kureyş müşriklerinden öldürülenlerle birlikte kafir olarak öldürüldüler. Sunmuş oldukları mazeretleri kabul edilmedi. Zira bu duruma düşmelerindeki asıl sebep, kendileriydi.

İbni Mes’ud’dan (radıyallahu anhu) merfu olarak şöyle rivayet edilir: “Kim bir kavmin sayısını artırırsa, o kimse onlardandır. Kim bir kavmin yapmış olduğu işe rıza gösterirse, o kimse o işte onlarla ortaktır.”

İbn-i Hacer (rahimehullah) şöyle der: “Bu hadiste, masiyet ehli arasında kendi isteğiyle ikamet eden kişinin hatası belirtilmektedir. Ancak, münkeri nehyetmek veya bir müslümanı helak olmaktan kurtarmak gibi doğru bir kastı varsa, bu müstesnadır. Yine bu hadisten anlaşılanlardan bir diğeri ise, o meclisten ayrılmaya gücü yetenin, mazur olmadığıdır.”

Kişinin, küfre rıza gösterdiğini, zahiri tavırlarından anlarız. Kişi küfür ve alay meclislerinde, yapılanları reddetmediği, onlara karşı koymadığı ve ikrah olunmadığı halde oturmaya devam ediyorsa, dili ile aksini iddia etse dahi, meclisteki küfre rıza göstermiş olur.
Halid bin Velid (radıyallahu anhu), Yemame halkı dinden döndüğünde onların üzerine sefere çıktı. Onların topraklarına ulaştığında ikiyüz atlıyı öne geçirdi ve dedi ki:

“Rastladığınız kimseyi yakalayın.” Mücaa’yı, kavminden yirmi üç kişiyle birlikte yakaladılar. Halid’in yanına vardıklarında, Mücaa şöyle dedi: “Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat etmeden önce O’na geldiğimi ve İslam üzere O’na bey’at ettiğimi biliyorsun. Dün neye iman etmişsem, bugün de ona iman ediyorum. Yalancı konusunda ise –Müslimetu’l-Kezzab’ı kastediyor-, evet o bizim aramızdan çıktı, ancak Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:

“Hiçbir nefis başkasının (günah) yükünü yüklenmez.” (6 En’am/164)
Halid dedi ki: “Ey Mücaa, dün iman ettiğin şeyleri bugün terk ettin. Bu yalancının durumuna rıza gösterdin ve bu durum hakkında sustun. Sen Yemame halkının en önde gelenisin. Sana, benim buraya doğru çıktığım haberi ulaşmıştı. Bunlara rağmen senin susman onu ikrar ve onu kabul etmendir. Neden mazeret ileri sürüyorsun. Eğer, kavminden korkuyorsan, neden bize gelmedin ya da bir elçi göndermedin?!”

Mücaa şöyle dedi: “Ey İbnu’l-Muğira, bütün bunları bağışlamaz mısın?”
Bunun üzerine Halid bin Velid (radıyallahu anhu) şöyle cevap verdi: “Kanını bağışlıyorum ancak bunu kendimi zorlayarak yapıyorum.”
Halid bin Velid (radıyallahu anhu), ikrah altında olmadığı ve Müselmetu’l-Kezzab’ın yaptıklarını reddetmediği halde, onun egemenliği altında –meclisi ya da evi değil- ikamet eden Mücaa’ya bu şekilde davrandı. Onun bu tutumunu, yalancının işlediklerinden razı olduğu yönünde birer işaret olarak kabul etti. Halid’i, Mücaa’yı serbest bırakmaya iten sebep, onun doğruyu söylemesi ve hatasını kabul etmeseydi. Aksi halde, Mücaa’da Müseylemetu’l-Kezzab ile öldürülenler arasında olacaktı. Fakat Allahu Teala onu korudu.
Ancak şunu belirtmek gerekir ki, reddetmediği ve ikrah olunmadığı halde masiyet meclisinde oturmaya devam eden her kişinin tekfir edilmesi gerekmez. O mecliste işlenen masiyetin derecesi göz önünde bulundurulur. Eğer işlenen masiyet küfür türünden değil ise, orada bulunanlar tekfir edilmez. Ancak işlenen masiyet küfür türünden ise, durum yukarıda açıkladığımız gibidir.

Örnek olarak, içki meclisinde bulunan bir kişi, kendisi bizzat içki içmese dahi içki içme günahını alır. Ancak bununla dinden çıkmaz. Zira içki içmek, bunu helal saymadığı sürece kişiyi dinden çıkaran fiillerden değildir. Rivayet edildiğine göre, Ömer bin Abdilaziz (radıyallahu anhu) içki içen bir gurubu yakalamıştı. Yakalanan bu kişiler arasından birinin oruçlu olduğu ortaya çıktı. Bunun üzerine Ömer bin Abdilaziz onlar hakkında şu ayeti okudu: “..onlar başka bir söze dalıncaya kadar yanlarında oturmayın. Çünkü o zaman siz de onlar gibi olursunuz.” (4 Nisa/140) Daha sonra oruçlu olan o adama da diğerlerine uyguladığı içki içme cezasını uyguladı.

İbn-i Abbas (radıyallahu anhuma) şöyle der: “Kıyamet gününe kadar dinde sonradan ortaya çıkan her şey bid’attır. Her bid’at ise “Çünkü o zaman siz de onlar gibi olursunuz” ayetinin kapsamına girer.”

Yani bu ayet, her bid’at ehlini ve bu bid’at ehli ile oturan her kişiyi kapsar. Bu bid’atın, küfür derecesinde bir bid’at olması ile küfür derecesinde olmayan bir bid’at olması arasında fark yoktur.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “İyi arkadaş ile kötü arkadaş, misk taşıyıcı ile körük üfleyicisi gibidir. Misk taşıyan ya sana kokudan verir veya ondan satın alırsın yahut kokusu sana yayılır. Körük üfleyicisi ise ya elbiselerini yakar veya kendisinden kötü koku gelir.” ((Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1884) )



Üzerine kötü bir koku sinen kimse, elbisesi yanan kimse derecesinde zarara uğramış olmaz. Kişinin zararı, bulunmuş olduğu meclisin kötülüğü oranındadır. Allahu Teala en doğrusunu bilir.

Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
 
V Çevrimdışı

vuslatım

Üye
İslam-TR Üyesi
ALLAH razı olsun kardesım
hamdolsun kı öyle arkadaslarrım veya tanıdıklarım yok
 
deli Çevrimdışı

deli

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Kur'an-ı alaya alanlarla birlikte oturulmaz!

Bu âyeti celîle, küfre razı olan kimsenin kâfir olacağına ve yine dinî yönden hoş olmayan bir münkeri (çirkin işi) görüp de buna razı olan ve o münkerâtı yapanların arasına karışan, bilfiil o münkeri yapmasa bile günah bakımından yapanlardan bir farkı olmadığına delâlet eder.

Muhakkak O (ALLAHu Teâlâ) size Kitap'ta 'ALLAH'ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman başka bir söze dalıncaya kadar onlarla (alaycı kâfirlerle) beraber oturmayın.' diye (bir âyet) indirmiştir. Şüphesiz siz de o takdirde (o âyetle amel etmeyip, kâfirlerle oturduğunuz zaman) onlar gibisiniz; çünkü muhakkak ALLAH münafıkları da, kâfirleri de cehennemde toptan bir araya getirecektir." (1)

Hâzin ve Nesefî tefsirlerinde zikredildiğine göre, müfessirler şöyle demişlerdir:
'Müşrikler, meclislerinde Kur'anı Kerîm'i dillerine dolayarak, onunla alay ediyorlardı. Bunun üzerine Mevlâ Teâlâ "Âyetlerimiz hakkında (alay ve inkâra) dalanları gördüğün zaman ondan başka bir sözle meşgul oluncaya kadar onlardan yüz çevir." (2) âyet–i kerîmesini indirmiştir. Bu âyet–i celîle Mekke–i Mükerreme'de nâzil olmuştur.
Medine'deki yahudî âlimleri de aynı Mekke müşrikleri gibi Kur'an–ı Kerîm'le alay ediyorlar, münafıklar da bu hususta onlara muvafakat ediyorlardı. Işte bunun üzerine Mevlâ Teâlâ o münafıklara hitap ederek bu âyet–i kerîmeyi inzâl buyurmuştur ki, bu ifadenin mânası: "Siz onların, ALLAH'ın âyetlerini inkâr ettiklerini ve onunla alay ettiklerini duyduğunuz zaman" demektir.
Bundan sonra Mevlâ Teâlâ, "Çünkü o zaman siz de onlar gibisiniz." kavl–i şerîfiyle "Ey münafıklar! Siz Kur'an'ı inkâr eden ve onunla alay eden o yahudîlerle oturup kalktığınız takdirde küfür hususunda tıpkı onlar gibi olursunuz." buyurmak istemiştir.
Ibn Kesir'in "Tefsir"inde zikredildiğine göre; bu âyet–i celîlede geçen "O takdirde şüphesiz siz de onlar gibisiniz." kavl–i şerîfi, "günah bakımından onlara ortaksınız" demektir. Nitekim Ömer b. Hattab RadıyALLAHu Anh'dan rivayet edilen bir hadis–i şerîfte Resûlullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem:
"Her kim ALLAH'a ve âhiret gününe inanıyorsa, üzerinde şarap dolaştırılan sofraya sakın oturmasın." (3) buyurarak içki içmese de, içenlerle oturanların, onlara ortak olacağına işaret etmiştir.
"Tefsir–i Kebir"de zikredildiğine göre ulemâ şöyle buyurmuştur: "Bu âyet–i celîle, küfre razı olan kimsenin kâfir olacağına ve yine dinî yönden hoş olmayan bir münkeri (çirkin işi) görüp de buna razı olan ve o münkerâtı yapanların arasına karışanın, bilfiil o münkeri yapmasa bile, günah bakımından yapanlardan bir farkı olmadığına delâlet eder. Bunun delili ise Mevlâ Teâlâ'nın, bu âyet–i kerîmesinde: "Şüphesiz ki, o takdirde siz de onlar gibisiniz." buyurmasıdır.
Bu, oturan kimsenin o mecliste oturmaya razı olması hâlinde böyledir. Ama onların sözlerine içten kızıp da, korkarak ve takiyye yaparak oturması hâlinde ise durum böyle değildir. Işte bu incelikten dolayı deniliyor ki: "Yahudîlerle oturup kalkan, Kur'an–ı Kerîm'i ve Resûlullah'ı tân edip eleştiren o münafıklar da tıpkı o yahudîler gibi kâfirdirler."
Ama Medine–i Münevvere'de bulunup da daha önce Mekke–i Mükerreme'de iken Kur'an–ı Kerîm'i tân eden kâfirlerle oturup kalkmış olan müslümanlar, imanları üzere devam ede gelmişlerdir.
Bu iki mesele arasındaki fark şudur: Münafıklar, yahudîlerle kendi irade ve arzularıyla oturup kalkıyorlardı. Müslümanlar ise, zaruretten dolayı kâfirlerle birlikte bulunuyor ve onlar–la görüşüyorlardı.
"Alûsî Tefsiri"nde zikredildiğine göre; âyet–i celîlede geçen "Mümâsele" yani benzerlikten maksat, günahta benzeyiştir. Çünkü Medine'de bulunan mü'minler Mekke'de bulunanlar gibi aciz olmadıklarından, ALLAHu Teâlâ'nın âyetleriyle alay edenlerden yüz çevirip, onlara karşı gelmeye güçleri yettiği hâlde onlarla birlikte oturup kalktıkları takdirde hiç şüphesiz ki cezada onlara ortak olurlar.
Yahut bu benzerlikten murad, küfürde ortak olmaktır ki, bu mâna "Zahire" sahibinin Ebû Hanîfe Rahimehullah'tan rivayet ettiği üzere; "Hiçbir şart koşulmaksızın başkasının küfrüne razı olmanın küfür sayılacağı" kaidesi üzerine oturtulmuştur.
Şeyhülislâm Hâherzâde buyurmuştur ki: "Bir insanın, başkasının kâfir olmasını kabul ederek veya güzel görerek küfre rıza göstermesi küfür sayılır." Ama kendisine eziyet eden bir kimseden ALLAHu Teâlâ'nın intikam alması için, onun küfür üzere ölmesini veya öldürülmesini istemek küfür olmaz. Mevlâ Teâlâ'nın Musa ve Harun Aleyhimesselâm'dan naklen zikretmiş olduğu:
"Ey Rabbimiz! Onların (Firavun ve adamlarının) mallarını yok et, kalplerini de şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye kadar iman etmesinler." (4) şeklindeki dualarını iyice düşünenler, bu görüşün doğruluğunu anlarlar.
Ulemâdan bazısı, hangi cinsten olursa olsun, açıkça haram işlemekten sakınmayan ve ehlisünnet dışındaki sapık fırkalardan birine bağlanan kimselerle oturmanın haram olduğuna bu âyet–i kerîmeyi delil göstermişlerdir. Ibn Mes'ûd, Ebû Vâil ve Ömer b. Abdülaziz RadıyALLAHu Anhum gibi büyükler de bu görüşe gitmişlerdir.
Hişam b. Urve RadıyALLAHu Anh, içki içen bir toplulukla beraber oturan oruçlu bir kimseye, içki içenlere vurulan sopayı vurdurduğunda kendisine bunun sebebi sorulmuş, o da bu âyet–i kerîmeyi okuyarak cevap vermiştir.
"Rûhu'l–Beyân" tefsirinde zikredildiğine göre; dünyadaki kaynaşma, ruhlar âlemin–deki tanışmanın neticesidir. Nitekim Hz. Aişe RadıyALLAHu Anhâ'nın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Mekke'de bir kadın vardı. Kureyş kadınlarının yanına girerek onları güldürürdü. Hicretten sonra o kadın Medine'ye geldi ve benim yanıma girdi.
Ben ona:
"Ey filan kadın! Sen kime geldin?" dedim. O:
"Size geldim." dedi. Ben:
"Kimin yanına yerleştin?" diye sorunca, o:
"Medine'de kadınları güldüren filan kadının yanına." dedi. Sonra Resûlullah benim yanıma gelerek: "Falan güldürücü kadın sizin yanınızda mı?" buyurdu. Ben:
"Evet." deyince:
"Kimin yanına yerleşmiş?" diye sordu. Ben:
"Falan güldürücü kadının yanına." deyince, Resûlullah SallALLAHu Aleyhi ve Sellem, ALLAH'a hamd ederek:
"Ruhlar (âlem–i ervahta sınıf sınıf, zümre zümre) toplanmış cemaatlerdir. Bundan ötürü içlerinden birbirleriyle (o âlemde) tanışanlar (bu âlemde de) sevişip anlaşırlar. Ta–nışmayanlar (zıtlaşanlar ise, dünyada da) ihtilafa düşer (anlaşamazlar)." buyurdu. (5)
Âlimler dediler ki: "Bunun mânası şudur: Ruhlar sınıf sınıf, zümre zümre topluluklardır yahut muhtelif nevilerdir. Bunların tanışması ALLAHu Teâlâ'nın o sınıfa vermiş olduğu bir–takım özelliklerden dolayıdır."
Imam Nevevî buyurdu ki: Hattâbî ve diğerleri şöyle demişlerdir: "Ruhların birbirleriyle ülfet (dostluk ve arkadaşlık) etmesi, ALLAHu Teâlâ'nın ta başlangıçta onlara saadet ve şakavet (bahtiyarlık ve bedbahtlık) nevinden yaratmış olduğu hâle dayanmaktadır."
Ruhlar karşılıklı iki kısım idiler. Dünyada bedenleri buluştuğu zaman uyuşurlar yahut yaratılmış oldukları hâle göre ihtilaf ederler. Bunun neticesidir ki, hayırlılar hayırlılara, şerli–ler de şerlilere meylederler. ALLAHu Teâlâ en iyi bilendir.
Şu bilinsin ki, ebed (sonsuz gelecek) ezelin (başlangıcı olmayan geçmişin) aynası ol–duğundan, onda ancak ezelde takdir edilen zuhur eder. Bundan dolayı Mevlâ Teâlâ: "Şüphesiz ki, ALLAH münafıkları ve kâfirleri cehennemde hep birden toplayacaktır." buyurmuştur.
Çünkü onlar âlem–i ervahta aynı safta olduklarından, bu tenasüp ve tearuf (uyuşma ve tanışma) sayesinde dünyada da aynı amelde bulunurlar. Bundan dolayı Cabir RadıyALLAHu Anh'dan rivayet edilen bir hadis–i şerîfte Peygamber Efendimizin:
"Her kul, öldüğü hâl üzere diriltilecektir (mahşerde toplanacaktır)." buyurduğu rivayet edilmiştir. (6)
Geçen âyet–i celîlede, ashab–ı kulûbun, erbab–ı nüfusla oturmaktan ve onların istekle–rine uymaktan nehyedildiklerine dair bir işaret de vardır. Zira böyle yaptıkları takdirde onlar da ötekiler gibi olurlar, yani oturup kalkma, karışıp görüşme ve benzeme sebebiyle kalp, nefis gibi kötülüğü emretmeye, kalp sahibi de nefis sahibi gibi kötülükler yapmaya başlar.
Imam Haddâdî kendi "Tefsir"inde buyurmuştur ki:
"Bir mü'minin bir farz veya sünneti icra etmek için günah işleyenlerle beraber oturması câiz değildir. Ancak o mecliste işlenen bir günahı değiştirmeye gücü yetmediği hâlde, o hâle kızarak bir ibadet vazifesini ikame etmek için orada bulunmasında bir beis yoktur."
Nitekim Imam Hasan ile Ibn Sîrîn, bir cenazede bulunurlar. Orada sesli ağlama gibi bir münker işlendiği için Ibn Sîrîn orayı terk eder. Bu Imam Hasan'a anlatılınca: "Biz bir bâtılı gördüğümüzde, dinimizde daha mühim yeri olan bir hakkı terk edecek değiliz." diyerek, cenazeden ayrılmaz.
Nakledildiğine göre; ALLAHu Teâlâ, Yuşa b. Nûn Aleyhisselâm'a: "Şüphesiz ki, ben senin kavminin iyilerinden kırk bin, kötülerinden de altmış bin kişiyi helâk edeceğim." diye vahyettiğinde Yuşa Aleyhisselâm: "Yâ Rabbi! Kötülerin hâli bellidir. Peki, iyilerin ne suçu var?" diye sorunca, Mevlâ Teâlâ: "Onlar benim kızgınlığım için onlara kızmadılar. Onlarla birlikte yiyip içtiler." buyurur. (7)
"Tuhfetü'l–mülûk" isimli eserde zikredildiğine göre; hac veya gaza için çıktığı yolculukta, fâcir kimselerle beraber bulunmak gibi bir hâle müptela olan kişi, onlar yüzünden yapacağı ibadetleri terk etmez. Ancak, kalbiyle onların yaptığı işleri kerih görüp razı gelmez.
Umulur ki, o fasık kimseler de onun kalbinin kerahati (günaha karşı isteksizliği) bere–ketiyle tevbe ederler. Bir ziyafete çağrılan, orada çalgı ve türkü gibi masiyetlere rastlarsa, eğer kadı ve müftü gibi örnek alınabilecek bir kimse değilse, orada oturur ve gücü yettiği takdirde engel olur.
Eğer önder bir kimse ise, oturur ve engel olur; engel olamazsa, o meclisi terk eder. E–ğer bir sofrada bulunuyor da o sofrada içki içiliyorsa, önder bir kimse olmasa da orada oturması haramdır. Fakat davete gitmeden evvel şeriata uygun olmayan işler olacağını bilen kişi, kim olursa olsun, o mecliste hazır bulunamaz.
Imam Cessâs, "Ahkâmü'l– Kur'an" isimli eserinde buyurmuştur ki: "Bu âyet–i kerîme bir münker (şer'an çirkin bir iş) yapana karşı gelmek gerektiğine delâlet etmektedir. Tabiî ki bir şer'an çirkin bir işi ortadan kaldırmak mümkün olmadığında, o meclis son bulup, meşru bir hâl alıncaya kadar, orada bulunanlarla oturmamak ve onlara karşı isteksizliği açıklamak, o münkeri inkâr kapsamında sayılır.
Sonra Cenab–ı Hak münafıkların küfür bakımından kâfirler gibi olduklarını tahkik eden "Inne" edatıyla belirterek: "ALLAHu Teâlâ muhakkak ki, münafıkları da, kâfirleri de cehennemde toptan bir araya getirecek olandır." buyurup, bununla 'Onlar bu dünyada ALLAH'ın âyetleriyle istihza etmek hususunda bir araya geldikleri gibi kıyamet gününde de cehennem azabında bir araya toplanacaklardır.' mânasını kastetmiştir.

Dipnotlar:
1–Nisa, 140
2–Enam,, 68
3–Ahmed b. Hanbel, "Müsned", No: 125, 1/53
4–Yunus, 88
5–Buhârî, Enbiya 3, 3158, 3/1213; Müslim, 2638, 1/49, 4/2031; Ebû Davud, 4834, Edep 16, 2/675
6–Müslim, Cennet 19, 2878–2879, 4/2206
7–"Ruhu'l–Beyan", 2/305
 
deli Çevrimdışı

deli

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
arada bir okumayıda ihmal etme :şaplak güzel bir konu :eek:ynok
 
eylemzayi Çevrimdışı

eylemzayi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
bir kötülüğe karşı verilecek tepkiyi sünnet "gücü yetenin eliyle düzeltmesi, buna gücü yetmeyenin diliyle düzeltmesi ve bunlara gücü yetmeyenin kalbi ile buğzetmesi" olarak bize sunmuştur.
"onlar"'ın ortamlarında eğer elimiz ve dilimiz ile birşeyleri düzeltemiyorsak bu durumda kalbimizle buğzetmemiz gerekir ve bu doğal bir reflex olarak gerçekleşmiyorsa bu bizde sorun olduğu anlamına gelir."onlar"'ın ortamlarında oturmak elimiz ve dilimiz ile birşeyleri düzeltemiyorsak kötülüğe müsamaha göstermemize vesile olacak dolayısıyla "kalb ile buğzetme" mekanizmamız körelecektir.
Muhakkak O (ALLAHu Teâlâ) size Kitap'ta 'ALLAH'ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman başka bir söze dalıncaya kadar onlarla (alaycı kâfirlerle) beraber oturmayın.' diye (bir âyet) indirmiştir. Şüphesiz siz de o takdirde (o âyetle amel etmeyip, kâfirlerle oturduğunuz zaman) onlar gibisiniz; çünkü muhakkak ALLAH münafıkları da, kâfirleri de cehennemde toptan bir araya getirecektir." (1)

paylaşımlarınızdan dolayı Allah razı olsun,
Allah hepimize hidayete ermiş salih kullarından olarak ömrümüzü sonlandırmayı nasib etsin....
 
:)sümeyye:) Çevrimdışı

:)sümeyye:)

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
deli ' Alıntı:
arada bir okumayıda ihmal etme :şaplak güzel bir konu :eek:ynok
okumadığımı nerden çıkardınki durup durukenhiçbi konuya burda allah razı olsun yazmıyorum heralde :şaplak
 
Üst Ana Sayfa Alt