Soru: ya bir müslüman devlet tarafın dan rahatsız edilmese askerliye yani küfüre çagırılmasa kimse bu tür ruhsata başvur maz ruh sat diyorum çünkü müslüman burda ikrah altında yedisin dede olsa yetmişindede olsa yakalandıgı an askerliye mecbur bu küfre sokacaklar bitaraftanda bu müslüman kendini ben burdayım diye gösteremiyor türkiye topraklarında huzurlu dolaşamıyor her an bu küfrün korkusunu ensesinde hissediyor peki allah aşkına soruyorum emirde olsa müvahid müslümanda olsa bu küfre sürüklenecek eee paramda varsa kalbim dos dogru allaha dönnük ise ben bu devlete öderim heralde bide siz kendiniz diyorsunuz rüşvet verin kafirden kendinize çocuklarınızı uzak tutun diye buda kafirin memurunu kalkındır mak deyilmidir peki her halukarda kafira destek olmuyormu yani LÜTFEN ALLAH AŞKINA CEVAMINI HEMEN YAZIN birde bir hadis sünayım HZ ÖMER KAFİRLERE PARA VEREREK KAFİR BİR KÖLEYİ HÜRLERTİRİYORDU bu askerkerliye para yatırmakta insan kendini hürleştirmiyormu peki eziyet görmüyor olabilir ama meşekkatli yasamaya çalışıyor kimlikten tut faturadan çık ozaman herşeyde kefire yardım var ozaman
Cevap; Aleykumselam sevgili kardeşim; Daha önce defalarca da izah ettik. Sizin çizdiğiniz tablo ne kadar da zorlama olduğunu ispat etmeye çalışsa da bugün kü vakıa da askerliğe gitmek önceki dönemlere oranla çok büyük bir sıkıntının olmadığı mevzudur. Asker kaçağı olan insanlar GBT den geçmelerine rağmen tutuklanamamakta, yurt dışına girip çıkarken engellenmemekte ve ciddi bir şekilde devlet tarafından sıkıştırılmamaktadır.
Allah aşkına soruyorum demişsiniz; Şeriata gör bu söz caiz değildir. Allah aşkı değil sevgisi olur ki Aşk kelimesi kadın ev erkek arasındaki ilişki için kullanılan bir kelimedir. Allah hakkında bu kelimenin sarf edilmesi caiz değildir. İbnul Kayyum bu hakikatten uzun uzadıya Allah sevgisi adlı kitapta bahsetmiştir.
Benim diğer ucu şirke dayanan meselelerde rüşvet ile kaçınma noktasında verdiğim beyanatlara gelince; Ben bunların hala daha arkasındayım. Müslüman sıkıştırılınca eğer başka bir çaresi kalmadı ise bu mercilere rüşvet vererek kendini kurtarmak demektir. Ancak İkrahın şartlarının oluşmadığı sadece zorlama boyutunda devletin havaya yaptığı vaadler noktasındaki bir yasağından kaçıyorum diyerek hiçbir Müslüman 30 milyar gibi bir rakamı kâfirlere veremez. Bu kesinlikle haramdır. Bütün Müslümanlar kâfirler ile ticaret yaptılar. Onlarla mal aldı verdiler. Kâfirler bu ticaretlerinden kar elde ettiler. Ama bu hiçbir zaman ilim ehli tarafından kafirlere yardım olarak değerlendirilmedi. Ancak kâfirlerin genel olarak birliklerine, ordularına, güçlerine ve genel maliyelerine yapılan katkıları onlara yapılan yardım olarak saydılar.
Ömer veya Ebu Bekir gibi sahabelerin işkence altındaki kardeşlerini para karşılığında azad etmeleri ve onları özgürlüklerine kavuşturmalarına gelince; Kesinlikle bu bugün de Müslümanların başına gelse caizdir. Nitekim rüşvetin çok daha fazla işlediği 3. Dünya ülkelerinde inancı ve dini sebebi ile tutuklanan ve hapislere doldurulan Müslümanları hapisten çıkarıp azad etmek noktasında yapılacak her türlü maddi bir bedel karşılığı ile kurtarma girişimi muhakkaktır ki bu caiz olan kısmın içerisindedir. Ancak kâfirlerin eline şimdilik düşmemiş bir Müslüman yarın eline esir düşebilir kaygısı ile kâfirlere bir mali yardım sunmanın bu örnek ile alakası mevcut değildir. Çünkü bu kıyas alakasız olacaktır. İkrah zannı galip olarak kişinin tehdid ettiğini yapmaya güç yetirmesi ve bu file azmetmesi ile alakalıdır. 4 mezhepten âlimler ikrahın geçerli olabilmesi için bu şartı koymuşlardır. Devlet yakalama emrini veya buna benzer diğer yaptırımlarını vaat etmek ile tehdidini gerçekleştirmiş olmaz. Bu ülkede yaşayan herkes biliyor ki devlet her tehdit ettiğinin üzerine düşmüyor. Örneğin peçe takarak yüzü örtmek şu anda yürürlükte olan kanunlara göre suç unsurudur. Ancak devlet bu teorideki yasağını pratiğe aktarmamaktadır. Bunun üzerine düşüp cezalar vermemektedir. Bir kişinin de bunu delil göstererek ben yüzümü açıyorum ve bana da bir mesuliyet yoktur demesi ne kadar tutarlı olursa bu konuda da 30 milyarı kâfirlere hibe etmesi aynı durumdadır. Eğer askerlik sebebi ile insanların zorlanmaları ikrah boyutuna ulaşırsa mümkündür ki böyle bir rüşvet ile kurtulabilsinler. Ancak vakıamızda bu söz konusu değildir. Ortada böyle bir zorlama söz konusu değildir. İbn Hacer rahimehullah Fethul Bari’de “ Her zorlama ikrah değildir ancak her ikrah zorlamadır” sözünü ilim ehlinden nakletmiştir. Evet devlet birçok yasaklar ile dayatmalarda ve zorlamalarda bulunabilir ancak Müslüman bir bireyin zorlamanın özür olan kısmı sayılan ikrahın şartları yerine gelmeden Allah’a isyan olan hiçbir mesele de önüne gelen her durumu zorlama sayarak bu fiilleri işleyemez. Allah her şeyin en doğrusunu bilendir.
“ Sonra seni emirlerden bir şeriat üzere kıldık. Sen ona tabi ol. Bilmeyenlerin heva ve heveslerine tabi olma.”
Soru: Sevgili kardeşim, ben senden şu an yeni çıkmış olan bedelli askerliğin küfür mü yoksa haram mı olduğu noktasındaki düşüncelerini delilleriyle yazmanı istiyorum. Birde bu fiili işleyen kişi avam ise nasıl bir ceza uygulanır? Bir cemaatin emiri ise nasıl bir uygulama içerisine gidilir? Allah rızası için bu konuya net bir açıklama bekliyorum.
Cevap; Günümüzün muasır meselelerinden yeni çıkan ve vakıası noktasında hala daha araştırmaların sürdüğü kâfirler tarafından her gün yasal düzenlemelerle keyfiyeti değiştirilen bu meselede ki görüşümüzü beyan üzere bu yazıyı yazmaya gereği duyduk. Allah hakka isabet ettirsin…
Bu meselede genel olarak müslümanın tavrı akıl sahibi herkes tarafından malumdur ki 30 Milyar gibi yüksek bir meblayı tağuta vermesi kesinlikle caiz değildir. Eğer bunu yapan kendini tevhide nispet eden insanlar bu paraların tamamını bir araya toplasalardı bu tağutu yok edecek bir orduyu teçhizatlandıra bilirlerdi. Allah anlayış versin. Kâfirlere yardım kısım kısımdır vakıa ve yere göre hüküm alır. Yerine göre bu yardım küfür olabilir. Ancak iman veya küfür akli çıkarımlar üzerinden yapılmaz. Eğer her yardımı küfür olarak değerlendirecek olursak kâfirlere verilen vergilerin de küfür sayılması gerekir ki kimsenin böyle inanmadığını biliyoruz. Netice itibarı ile yardımın çeşidine göre hükmü de değişir. Bugün hiçbir zorlama yokken özellikle son dönemlerdeki yasal yaptırımlarla beraber artık asker kaçaklığı çok da sorun olmamaktadır ki böyle hallerde Müslüman kâfirlere 30 milyar gibi bir yardım da bulunması caiz değildir. Bunu yapanın tekfirinden çok böyle bir fiili insanların yapmasından sakındırmak gerekir. Mahkemelerdeki kadıların davalarda birçok esası göz önüne alarak kanın veya malın helalliğini değerlendirmelerini göz önüne alırsak vakıa ve şahıslar kadılar tarafından iyice değerlendirilmeleri gerekir ki Müslüman toplumun fertleri bununla çok fazla ilgilenmemelidirler. Müslümanların bugün ilgileneceği şey böyle bir parayı vermekten uzak durmaktır yoksa yapanın hükmü ile uğraşmak değildir. Dediğimiz gibi yardım nedir yardımın keyfiyeti nedir buraların araştırılması gerekir. Özellikle sonradan bazı kardeşlerimizin paralı askerlikten düşüm yapılırken imzalattıklarını ifade ettikleri bir maddeyi göz önüne alırsak ki o madde de seve seve askerlik yapmanın itirafı vardır; işte o vakit kesinlikle paralı askerliğin hükmü şeksiz şüphesiz küfür olur. Ancak öyle bir madde imzalamadan askerlik düşümü yaptırmak için para vermek ise bunun iyice değerlendirilmesi gerekir. Çünkü bizler eğer gücümüz yetiyorsa tağutlara bazı rüşvetleri vererek Mahkeme, askerlik ve okul gibi şirklerden kendimizi beri etmeye çalışabiliriz. Rüşvet vermenin üzerindeki bir zulmü def etmek noktasında caiz olduğuna ibnul Kayyum rahimehullah icma nakletmiştir. Bu beraat tabii ki yerine göre gereklidir yerine göre ise gereksizdir. Mesela hiçbir sıkıştırmanın olmadığı bir yerde okul müdürü çocuğu kayıt dışı göstermek için para talep ederse itibar edilmez. Çünkü ortada korkuyu gerekli kılacak bir durum yoktur. Müslüman’ın ise sokağa atacak parası yoktur. Dolayısı ile 30 milyar gibi bir rakamı sokağa atmanın anlamı yoktur. Burada okul müdürünü örnek vermemizin sebebi vardır ki rüşvet verilen ister devlet kâfiri olsun ister münferit şahıs olarak bir kâfir olsun ikisine vermek arasında aslen bir fark yoktur.
Ben bu konuda Müslümanların asla ve asla gitmemelerini, giden insanların uzak durmalarını, gitmekten sakındırmalarını, hatta gitmek isteyen sonrada vazgeçirilenlerden o 30 milyar paranın İslam cemaatlerini zorunlu infak olarak alınması gerektiğine inanıyorum. Buna başvuran var ise tövbeye çağrılır ve halini ıslah etmesi için kardeşimize nasihate devam edilir. Allah her şeyin en doğrusunu bilendir.
Cevap; Aleykumselam sevgili kardeşim; Daha önce defalarca da izah ettik. Sizin çizdiğiniz tablo ne kadar da zorlama olduğunu ispat etmeye çalışsa da bugün kü vakıa da askerliğe gitmek önceki dönemlere oranla çok büyük bir sıkıntının olmadığı mevzudur. Asker kaçağı olan insanlar GBT den geçmelerine rağmen tutuklanamamakta, yurt dışına girip çıkarken engellenmemekte ve ciddi bir şekilde devlet tarafından sıkıştırılmamaktadır.
Allah aşkına soruyorum demişsiniz; Şeriata gör bu söz caiz değildir. Allah aşkı değil sevgisi olur ki Aşk kelimesi kadın ev erkek arasındaki ilişki için kullanılan bir kelimedir. Allah hakkında bu kelimenin sarf edilmesi caiz değildir. İbnul Kayyum bu hakikatten uzun uzadıya Allah sevgisi adlı kitapta bahsetmiştir.
Benim diğer ucu şirke dayanan meselelerde rüşvet ile kaçınma noktasında verdiğim beyanatlara gelince; Ben bunların hala daha arkasındayım. Müslüman sıkıştırılınca eğer başka bir çaresi kalmadı ise bu mercilere rüşvet vererek kendini kurtarmak demektir. Ancak İkrahın şartlarının oluşmadığı sadece zorlama boyutunda devletin havaya yaptığı vaadler noktasındaki bir yasağından kaçıyorum diyerek hiçbir Müslüman 30 milyar gibi bir rakamı kâfirlere veremez. Bu kesinlikle haramdır. Bütün Müslümanlar kâfirler ile ticaret yaptılar. Onlarla mal aldı verdiler. Kâfirler bu ticaretlerinden kar elde ettiler. Ama bu hiçbir zaman ilim ehli tarafından kafirlere yardım olarak değerlendirilmedi. Ancak kâfirlerin genel olarak birliklerine, ordularına, güçlerine ve genel maliyelerine yapılan katkıları onlara yapılan yardım olarak saydılar.
Ömer veya Ebu Bekir gibi sahabelerin işkence altındaki kardeşlerini para karşılığında azad etmeleri ve onları özgürlüklerine kavuşturmalarına gelince; Kesinlikle bu bugün de Müslümanların başına gelse caizdir. Nitekim rüşvetin çok daha fazla işlediği 3. Dünya ülkelerinde inancı ve dini sebebi ile tutuklanan ve hapislere doldurulan Müslümanları hapisten çıkarıp azad etmek noktasında yapılacak her türlü maddi bir bedel karşılığı ile kurtarma girişimi muhakkaktır ki bu caiz olan kısmın içerisindedir. Ancak kâfirlerin eline şimdilik düşmemiş bir Müslüman yarın eline esir düşebilir kaygısı ile kâfirlere bir mali yardım sunmanın bu örnek ile alakası mevcut değildir. Çünkü bu kıyas alakasız olacaktır. İkrah zannı galip olarak kişinin tehdid ettiğini yapmaya güç yetirmesi ve bu file azmetmesi ile alakalıdır. 4 mezhepten âlimler ikrahın geçerli olabilmesi için bu şartı koymuşlardır. Devlet yakalama emrini veya buna benzer diğer yaptırımlarını vaat etmek ile tehdidini gerçekleştirmiş olmaz. Bu ülkede yaşayan herkes biliyor ki devlet her tehdit ettiğinin üzerine düşmüyor. Örneğin peçe takarak yüzü örtmek şu anda yürürlükte olan kanunlara göre suç unsurudur. Ancak devlet bu teorideki yasağını pratiğe aktarmamaktadır. Bunun üzerine düşüp cezalar vermemektedir. Bir kişinin de bunu delil göstererek ben yüzümü açıyorum ve bana da bir mesuliyet yoktur demesi ne kadar tutarlı olursa bu konuda da 30 milyarı kâfirlere hibe etmesi aynı durumdadır. Eğer askerlik sebebi ile insanların zorlanmaları ikrah boyutuna ulaşırsa mümkündür ki böyle bir rüşvet ile kurtulabilsinler. Ancak vakıamızda bu söz konusu değildir. Ortada böyle bir zorlama söz konusu değildir. İbn Hacer rahimehullah Fethul Bari’de “ Her zorlama ikrah değildir ancak her ikrah zorlamadır” sözünü ilim ehlinden nakletmiştir. Evet devlet birçok yasaklar ile dayatmalarda ve zorlamalarda bulunabilir ancak Müslüman bir bireyin zorlamanın özür olan kısmı sayılan ikrahın şartları yerine gelmeden Allah’a isyan olan hiçbir mesele de önüne gelen her durumu zorlama sayarak bu fiilleri işleyemez. Allah her şeyin en doğrusunu bilendir.
“ Sonra seni emirlerden bir şeriat üzere kıldık. Sen ona tabi ol. Bilmeyenlerin heva ve heveslerine tabi olma.”
Soru: Sevgili kardeşim, ben senden şu an yeni çıkmış olan bedelli askerliğin küfür mü yoksa haram mı olduğu noktasındaki düşüncelerini delilleriyle yazmanı istiyorum. Birde bu fiili işleyen kişi avam ise nasıl bir ceza uygulanır? Bir cemaatin emiri ise nasıl bir uygulama içerisine gidilir? Allah rızası için bu konuya net bir açıklama bekliyorum.
Cevap; Günümüzün muasır meselelerinden yeni çıkan ve vakıası noktasında hala daha araştırmaların sürdüğü kâfirler tarafından her gün yasal düzenlemelerle keyfiyeti değiştirilen bu meselede ki görüşümüzü beyan üzere bu yazıyı yazmaya gereği duyduk. Allah hakka isabet ettirsin…
Bu meselede genel olarak müslümanın tavrı akıl sahibi herkes tarafından malumdur ki 30 Milyar gibi yüksek bir meblayı tağuta vermesi kesinlikle caiz değildir. Eğer bunu yapan kendini tevhide nispet eden insanlar bu paraların tamamını bir araya toplasalardı bu tağutu yok edecek bir orduyu teçhizatlandıra bilirlerdi. Allah anlayış versin. Kâfirlere yardım kısım kısımdır vakıa ve yere göre hüküm alır. Yerine göre bu yardım küfür olabilir. Ancak iman veya küfür akli çıkarımlar üzerinden yapılmaz. Eğer her yardımı küfür olarak değerlendirecek olursak kâfirlere verilen vergilerin de küfür sayılması gerekir ki kimsenin böyle inanmadığını biliyoruz. Netice itibarı ile yardımın çeşidine göre hükmü de değişir. Bugün hiçbir zorlama yokken özellikle son dönemlerdeki yasal yaptırımlarla beraber artık asker kaçaklığı çok da sorun olmamaktadır ki böyle hallerde Müslüman kâfirlere 30 milyar gibi bir yardım da bulunması caiz değildir. Bunu yapanın tekfirinden çok böyle bir fiili insanların yapmasından sakındırmak gerekir. Mahkemelerdeki kadıların davalarda birçok esası göz önüne alarak kanın veya malın helalliğini değerlendirmelerini göz önüne alırsak vakıa ve şahıslar kadılar tarafından iyice değerlendirilmeleri gerekir ki Müslüman toplumun fertleri bununla çok fazla ilgilenmemelidirler. Müslümanların bugün ilgileneceği şey böyle bir parayı vermekten uzak durmaktır yoksa yapanın hükmü ile uğraşmak değildir. Dediğimiz gibi yardım nedir yardımın keyfiyeti nedir buraların araştırılması gerekir. Özellikle sonradan bazı kardeşlerimizin paralı askerlikten düşüm yapılırken imzalattıklarını ifade ettikleri bir maddeyi göz önüne alırsak ki o madde de seve seve askerlik yapmanın itirafı vardır; işte o vakit kesinlikle paralı askerliğin hükmü şeksiz şüphesiz küfür olur. Ancak öyle bir madde imzalamadan askerlik düşümü yaptırmak için para vermek ise bunun iyice değerlendirilmesi gerekir. Çünkü bizler eğer gücümüz yetiyorsa tağutlara bazı rüşvetleri vererek Mahkeme, askerlik ve okul gibi şirklerden kendimizi beri etmeye çalışabiliriz. Rüşvet vermenin üzerindeki bir zulmü def etmek noktasında caiz olduğuna ibnul Kayyum rahimehullah icma nakletmiştir. Bu beraat tabii ki yerine göre gereklidir yerine göre ise gereksizdir. Mesela hiçbir sıkıştırmanın olmadığı bir yerde okul müdürü çocuğu kayıt dışı göstermek için para talep ederse itibar edilmez. Çünkü ortada korkuyu gerekli kılacak bir durum yoktur. Müslüman’ın ise sokağa atacak parası yoktur. Dolayısı ile 30 milyar gibi bir rakamı sokağa atmanın anlamı yoktur. Burada okul müdürünü örnek vermemizin sebebi vardır ki rüşvet verilen ister devlet kâfiri olsun ister münferit şahıs olarak bir kâfir olsun ikisine vermek arasında aslen bir fark yoktur.
Ben bu konuda Müslümanların asla ve asla gitmemelerini, giden insanların uzak durmalarını, gitmekten sakındırmalarını, hatta gitmek isteyen sonrada vazgeçirilenlerden o 30 milyar paranın İslam cemaatlerini zorunlu infak olarak alınması gerektiğine inanıyorum. Buna başvuran var ise tövbeye çağrılır ve halini ıslah etmesi için kardeşimize nasihate devam edilir. Allah her şeyin en doğrusunu bilendir.