I
Çevrimdışı
Allah Teâlâya Hamd-ü senâ, Resûl-i kerimine salât-ü selam ederiz.
BİRİNCİ BÖLÜM
ŞERH VE ÇIKARILAN DELİLLERİYLE
HADİS-İ NEBEVİLER
(SAKALI UZATMAK VE BIYIĞI İYİCE KISALTMAK FITRÎ SÜNNETTENDİR)
Aişe (r. anhâ) validemiz den rivayete göre Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır :
عشرة من الفطرة ؛ قص الشارب واعفاء اللحية والسواك واستنشاق الماء
وقص الاظفار وغسل البراجم ونتف الابط وحلق العانة وانتقاص الماء .
“On şey fıtrî (sünnet) dir: Bıyığı kısaltmak, sakalı uzatmak, misvak kullanmak, burna su almak, tırnakları kesmek, parmak boğumlarını yıkamak, koltuk altı (kıl) ını yolmak, kasık (kıl) ını tıraş etmek (su ile taharet almak)”.
[Hadîs-i şerîfin ravîlerinden biri olan] Zekeriyya şoyle demiştir «Mus’ab demiştir ki, onuncuyu unuttum, ancak mazmaza (ağıza su alıp hareket ettirmek) olmalıdır.» (Müslim, Ebû Davud).
Sünen-i Ebû Davud’un Şerhi olan «Bezlül-Mechûd» da şeyh; Resûlullah (s.a.v.) in “On şey fıtrattandır», sözünün açıklamasında der ki: Yani, on şey,
أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ
«O peygamber ler, Allahın hidayetin e erdirdiği kimselerd ir. Sen de onların gittiği yoldan yürü.» (Enam: 90) kavl-i kerîminde kendileri ne uymamız emredilen enbiyanın sünnetlerindendir, der.
Yani, adeta. biz onun üzerine (onu kabüle müsait olarak) yaratılmışızdır. Nitekim ekseri ulemadan da böyle nakledilm iştir.
Yahut bu on (fıtrî) şeyden maksat, İbrahim (a..s.) in sünnetidir. Veyahut; selim tabîatların üzerine yaratıldığı ve güzel görülmesi onların akıllarına konulduğu ahlâk-ı hamîde (güzel ahlâk) dır.
Bu ise daha zâhir (açık) bir görüştür. Ya da bu fıtrattan maksat, dindir. Nitekim Allah Teâlâ şöÿle buyurmuştur:
فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا
«...Allah’ın insanları onun üzerine (ona kabiliyet li) yarattığı seçtiği dinine...» (Rûm: 30). Çünkü o, beşere ait ilk yaratılandır. Bu fiiller dinin tâbilerindendir. (Arab lisanı gramerine göre burada dinin muzafı olan tevâbi lâfzı hazfedilm iştir. Bu duruma göre mâna, on şey dinin tâbilerindendir, olmaktadır).
Hâfız «Feth» de Ebû Şâmeden naklen şöyle der: Bu mevzuun hadîsindeki fıtrattan murad şudur:
Bu şeyler işlendiği zaman -kulların sıfatca en kâmil ve sûretce en şerefli olmaları için- işleyen Allah’ın kulları üzerine yarattığı, ona teşvik ettiği ve onlar için güzel gördüğü fıtrat ile vasıflanır.
Hâfiz yine şöyle der: Kaazî Beyzâvî bu mevzuun hadisinde fıtratı, vârid olan bütün manasına (ihtira, cibillet, din ve sünnet’e) izafe ve hamledip demiştir ki: Fıtrat, enbiya aleyhimüsselam’ın seçtiği ve şeriatların üzerine ittifak ettiği eski sünnetlerdir. Ve sanki o, üzerine yaratıldıkları cibillî bir emr (husus-şey) dir.
SAKALI UZATMA VE BIYIĞI KISALTMA EMRİ
Buharî Sahîh’inde İbn-i Ömer (R. Anhüma) ın rivayetin e istinaden Resûlullah (s.a.v.) in şöyle buyurduğunu nakleder:
أنهكواالشوارب وأعفوا اللحى.
«Bıyıkları iyice kısaltın (kırkın) ız ve sakalları uzatın (bırakın, çoğaltın) ız.»
Ebu Hüreyre (r.a.) de Resûlullah (s.a.v.) in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
جزواالشوارب وارخوااللحى وخالفوا المجوس.
«Bıyıkları kesin (kırkın) ız, sakalları uzatın (bırakın) ız ve Mecûsîlere muhalif olunuz» (Müslim).
احفوا الشوارب واعفوا ا للحى ولا تشبهوا باليهود.
Enes (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
«Bıyıkları gayet kısaltın (kırkın) ız, sakalları uzatın (bırakın) ız ve Yahûdîlere benzemeyi niz» (Tahâvî).
İmam Nevevî’ye göre hadîslerde sakalla ilgili olarak geçen (A’fû, Evfû, Erhû, Ercû ve Veffiru) kelimeler inin beşi de (sakalı hâli üzere bırakmak) mânasınadır.
Bazı âlimlere göre de (A’fû), çoğaltınız mânasınadır. Hâfız «Feth» de İbnü Dakîkil-îdden: İ’fa, müsebbeb makamında sebebin ikâmesiyle çoğaltmak manasınadır. Çünkü İ’fâ, terk demektir. Sakalın terki ise çoğaltılmasnı gerektiri r, şeklinde nakleder.
İbn-i Ömer (r.a.) Peygamber imiz (s.a.v.) den «Bıyıkların gayet kısa1tı1masını, sakalın uzatılması (bırakılması) nı eınrettiği» ni rivayet etmiştir (Müslim):
Bütün bu rivayetle re göre sakal bırakmak, İslâmda bir emirdir ve hadîsde geçen İ’fâ: Çoğaltmak, bırakmak, hali üzere terketmek mânasınadır.
Malûmdur ki, emir nehyeden, vazgeçiren ve değiştiren bir sebep olmadıkça îcab (vücub) için olur. Burada bu hususta ise berhangi bir vazgeçiren ve değiştiren bir sebep mevcut değildir; bilakis Resûlullah (s.a.v.) bütün ömürleri boyunca sakalın uzatılmasına (çoğaltılmasına) ihtimam göstermişlerdir. Sahabe-i kirâm (r. anhüm) da aynı şekilde ihtimam göstermişlerdir ki, hatta onlardan herhangi birinden kestiğine ve bir kabza (tutam) dan aşağı kısalttığına (kırktığına) dair bir nakil olmamıştır. Bu durum sakal bırakmanın, uyulması gereken bir emiri (vacib) olduğuna açık bir delildir.
RESÛLULLAH (s.a.v.) GÜR VE SIK SAKALLI İDİ
Resûlullah (s.a.v.) sakalın uzatılmasını emrederdi ve kendi de (s.a.v) -müteaddid badîslerde rivayet edildiğine göre- mübarek sakalını uzatırdı.
Buharî ve Ebû Davûd Ma’mer (r.a.) den rivayet ediyor; demiştir ki: Biz Habbab’a: Resûlullah (s.a.v.) öğe ve ikindi namazlarını kıldırırken kıyamda kıraatte bulunur mu idi? dedi. O: Evet, dedi. Biz: Nereden anlardınız? dedik. O; sakalının kıpırdama ve hareketin den anlardık, dedi. Bu, Buharinin lâfzıdır. Ebû Dâvüd’da ise: Dedik ki: Bunu nasıl anlıyordunuz? Dedi: Sakalının kıpırdama ve hareketiy le, anlıyorduk.
Ebû Pavûd, Enes (r.a.) in şöyle rivayet ettiğini nak1eder: Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken suyu avuçlayarak çenesinin altına ulaştırır, hilâllar ve «Rabbim bana böyle emretti.» buyururdu .
Müslim «Sahîh» inde Câbir b. Semüre (r.a.) dan, şöyle dediğini rivayet eder: «Resûlullah (s.a.v.) in başının ön (saç) kısmı ve sakalı, akı siyahına karışmış bir durumda idi [1]. Yağlandığı zaman belli olmaz (görünmez) idi. Başı (saçı) dağıldığı zaman belli olurdu. Sakalının kılları gür (sık) idi».
Tirmizi «Şemâil» inde İbn-i Ebt Hâle’den, Resûlullah (s.a.v.) in hılyesini vasfederk en şöyle dediğini rivayet eder: «Resûlullah (s.a.v.) gür ve geniş sakallı idi».
İbnü’l Cevzî (rh.a.) “El-vefâ bi-ahvâli’l-Mustafâ» adlı eserinde, Ali b. Ebî Tâlib (r.a.) in «Resûlullah (s.a. v.), gür ve geniş sakallı idi» dediğini zikreder.
Ümm-i Ma’bed (r. anhâ) şöyle demiştir: «Resûlullah (s.a.v.) sık, gür sakallı idi» [2].
Bu açıklamalardan anlaşılmış oldu ki, sakal bırakmak, insanın üzerine yaratıldığı fıtrî bir şeydir ve İslâm dininde de emredilmiştir. Ayrıca, enbiyâ aleyhimüs-selâmın sünnetlerindendir. Herhangi bir peygamber ve herhangi bir sâlih velînin sakalını kestiği ya da kısalttığı nakledilm emiştir. Kim sakalını keser ya da bir tutamdan aşağı kısaltırsa o, üzerine yaratıldığı fıtrat ve tabiata muhalefet etmiş olur. Sakalı tıraş etmek, fısk sahipleri nin yolu ve işidir. Peygamber lerin (a.s.) sünnetlerinden (yollarından) ayrılıp sapmadır.
[1] Abdullah İbn-i Ömere göre, Resûlullah (s.a.v.) in saç ve sakalında tüm ağarmış kılları, vefatına kadar, yirmi kadardı...
Buharî’ye göre Resûlullah (s.a.v.) in beyaz kılları sakal başlarında ve çenesinde idi. Müslim’deki Enes (r.a.) hadisiııde ise: Resûlu1lah (s.a.v.) in ağarmış kılları sakal başlarında, çenesi üstünde ve mübarek başında idi. (Mütercim).
[2] İbnü’l -Cevzî Ali (r.a.) ve Ümm-i Ma’bed’in rivayetin i herhangi bir kitaba nisbet etmemiştir.
«Kenzü’l-Ummâl» sahibi Ali (r.a.) ın rivayetin i İbn-i Cerir ve başkasına nisbet etmiştir. Ümm’i Ma’bed’in hadîsini ise İbn-i Abdi’l-Berr «Tezkire» sinde zikretmiş; (Ümm-i Mâ’bed, Resûlullah (s.a.v.) in Hicret seferinde üzerlerine hücumda bulunduğu Huzâa kabilesin dendir). Kocası kendisine «Resûlullah (s.a.v.) ı bana vasf (tarif) et, ya Ümm-i Ma’bed» demiş, o da Resûlullah (s.a.v.) i «Sakalı gür ve geniş idi.» şeklinde vasfetmiştir. «istiâb» da da böyle geçer. İbnü’l-Cevzî’nin lâfzında yukarıdaki mâna yerinde kesâfet lâfzı olması gerekir ki, bunun bazı rivayetle rde bulunması da muhtemeld ir. Vellahu a'lem.
BİRİNCİ BÖLÜM
ŞERH VE ÇIKARILAN DELİLLERİYLE
HADİS-İ NEBEVİLER
(SAKALI UZATMAK VE BIYIĞI İYİCE KISALTMAK FITRÎ SÜNNETTENDİR)
Aişe (r. anhâ) validemiz den rivayete göre Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır :
عشرة من الفطرة ؛ قص الشارب واعفاء اللحية والسواك واستنشاق الماء
وقص الاظفار وغسل البراجم ونتف الابط وحلق العانة وانتقاص الماء .
“On şey fıtrî (sünnet) dir: Bıyığı kısaltmak, sakalı uzatmak, misvak kullanmak, burna su almak, tırnakları kesmek, parmak boğumlarını yıkamak, koltuk altı (kıl) ını yolmak, kasık (kıl) ını tıraş etmek (su ile taharet almak)”.
[Hadîs-i şerîfin ravîlerinden biri olan] Zekeriyya şoyle demiştir «Mus’ab demiştir ki, onuncuyu unuttum, ancak mazmaza (ağıza su alıp hareket ettirmek) olmalıdır.» (Müslim, Ebû Davud).
Sünen-i Ebû Davud’un Şerhi olan «Bezlül-Mechûd» da şeyh; Resûlullah (s.a.v.) in “On şey fıtrattandır», sözünün açıklamasında der ki: Yani, on şey,
أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ
«O peygamber ler, Allahın hidayetin e erdirdiği kimselerd ir. Sen de onların gittiği yoldan yürü.» (Enam: 90) kavl-i kerîminde kendileri ne uymamız emredilen enbiyanın sünnetlerindendir, der.
Yani, adeta. biz onun üzerine (onu kabüle müsait olarak) yaratılmışızdır. Nitekim ekseri ulemadan da böyle nakledilm iştir.
Yahut bu on (fıtrî) şeyden maksat, İbrahim (a..s.) in sünnetidir. Veyahut; selim tabîatların üzerine yaratıldığı ve güzel görülmesi onların akıllarına konulduğu ahlâk-ı hamîde (güzel ahlâk) dır.
Bu ise daha zâhir (açık) bir görüştür. Ya da bu fıtrattan maksat, dindir. Nitekim Allah Teâlâ şöÿle buyurmuştur:
فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا
«...Allah’ın insanları onun üzerine (ona kabiliyet li) yarattığı seçtiği dinine...» (Rûm: 30). Çünkü o, beşere ait ilk yaratılandır. Bu fiiller dinin tâbilerindendir. (Arab lisanı gramerine göre burada dinin muzafı olan tevâbi lâfzı hazfedilm iştir. Bu duruma göre mâna, on şey dinin tâbilerindendir, olmaktadır).
Hâfız «Feth» de Ebû Şâmeden naklen şöyle der: Bu mevzuun hadîsindeki fıtrattan murad şudur:
Bu şeyler işlendiği zaman -kulların sıfatca en kâmil ve sûretce en şerefli olmaları için- işleyen Allah’ın kulları üzerine yarattığı, ona teşvik ettiği ve onlar için güzel gördüğü fıtrat ile vasıflanır.
Hâfiz yine şöyle der: Kaazî Beyzâvî bu mevzuun hadisinde fıtratı, vârid olan bütün manasına (ihtira, cibillet, din ve sünnet’e) izafe ve hamledip demiştir ki: Fıtrat, enbiya aleyhimüsselam’ın seçtiği ve şeriatların üzerine ittifak ettiği eski sünnetlerdir. Ve sanki o, üzerine yaratıldıkları cibillî bir emr (husus-şey) dir.
SAKALI UZATMA VE BIYIĞI KISALTMA EMRİ
Buharî Sahîh’inde İbn-i Ömer (R. Anhüma) ın rivayetin e istinaden Resûlullah (s.a.v.) in şöyle buyurduğunu nakleder:
أنهكواالشوارب وأعفوا اللحى.
«Bıyıkları iyice kısaltın (kırkın) ız ve sakalları uzatın (bırakın, çoğaltın) ız.»
Ebu Hüreyre (r.a.) de Resûlullah (s.a.v.) in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
جزواالشوارب وارخوااللحى وخالفوا المجوس.
«Bıyıkları kesin (kırkın) ız, sakalları uzatın (bırakın) ız ve Mecûsîlere muhalif olunuz» (Müslim).
احفوا الشوارب واعفوا ا للحى ولا تشبهوا باليهود.
Enes (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
«Bıyıkları gayet kısaltın (kırkın) ız, sakalları uzatın (bırakın) ız ve Yahûdîlere benzemeyi niz» (Tahâvî).
İmam Nevevî’ye göre hadîslerde sakalla ilgili olarak geçen (A’fû, Evfû, Erhû, Ercû ve Veffiru) kelimeler inin beşi de (sakalı hâli üzere bırakmak) mânasınadır.
Bazı âlimlere göre de (A’fû), çoğaltınız mânasınadır. Hâfız «Feth» de İbnü Dakîkil-îdden: İ’fa, müsebbeb makamında sebebin ikâmesiyle çoğaltmak manasınadır. Çünkü İ’fâ, terk demektir. Sakalın terki ise çoğaltılmasnı gerektiri r, şeklinde nakleder.
İbn-i Ömer (r.a.) Peygamber imiz (s.a.v.) den «Bıyıkların gayet kısa1tı1masını, sakalın uzatılması (bırakılması) nı eınrettiği» ni rivayet etmiştir (Müslim):
Bütün bu rivayetle re göre sakal bırakmak, İslâmda bir emirdir ve hadîsde geçen İ’fâ: Çoğaltmak, bırakmak, hali üzere terketmek mânasınadır.
Malûmdur ki, emir nehyeden, vazgeçiren ve değiştiren bir sebep olmadıkça îcab (vücub) için olur. Burada bu hususta ise berhangi bir vazgeçiren ve değiştiren bir sebep mevcut değildir; bilakis Resûlullah (s.a.v.) bütün ömürleri boyunca sakalın uzatılmasına (çoğaltılmasına) ihtimam göstermişlerdir. Sahabe-i kirâm (r. anhüm) da aynı şekilde ihtimam göstermişlerdir ki, hatta onlardan herhangi birinden kestiğine ve bir kabza (tutam) dan aşağı kısalttığına (kırktığına) dair bir nakil olmamıştır. Bu durum sakal bırakmanın, uyulması gereken bir emiri (vacib) olduğuna açık bir delildir.
RESÛLULLAH (s.a.v.) GÜR VE SIK SAKALLI İDİ
Resûlullah (s.a.v.) sakalın uzatılmasını emrederdi ve kendi de (s.a.v) -müteaddid badîslerde rivayet edildiğine göre- mübarek sakalını uzatırdı.
Buharî ve Ebû Davûd Ma’mer (r.a.) den rivayet ediyor; demiştir ki: Biz Habbab’a: Resûlullah (s.a.v.) öğe ve ikindi namazlarını kıldırırken kıyamda kıraatte bulunur mu idi? dedi. O: Evet, dedi. Biz: Nereden anlardınız? dedik. O; sakalının kıpırdama ve hareketin den anlardık, dedi. Bu, Buharinin lâfzıdır. Ebû Dâvüd’da ise: Dedik ki: Bunu nasıl anlıyordunuz? Dedi: Sakalının kıpırdama ve hareketiy le, anlıyorduk.
Ebû Pavûd, Enes (r.a.) in şöyle rivayet ettiğini nak1eder: Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken suyu avuçlayarak çenesinin altına ulaştırır, hilâllar ve «Rabbim bana böyle emretti.» buyururdu .
Müslim «Sahîh» inde Câbir b. Semüre (r.a.) dan, şöyle dediğini rivayet eder: «Resûlullah (s.a.v.) in başının ön (saç) kısmı ve sakalı, akı siyahına karışmış bir durumda idi [1]. Yağlandığı zaman belli olmaz (görünmez) idi. Başı (saçı) dağıldığı zaman belli olurdu. Sakalının kılları gür (sık) idi».
Tirmizi «Şemâil» inde İbn-i Ebt Hâle’den, Resûlullah (s.a.v.) in hılyesini vasfederk en şöyle dediğini rivayet eder: «Resûlullah (s.a.v.) gür ve geniş sakallı idi».
İbnü’l Cevzî (rh.a.) “El-vefâ bi-ahvâli’l-Mustafâ» adlı eserinde, Ali b. Ebî Tâlib (r.a.) in «Resûlullah (s.a. v.), gür ve geniş sakallı idi» dediğini zikreder.
Ümm-i Ma’bed (r. anhâ) şöyle demiştir: «Resûlullah (s.a.v.) sık, gür sakallı idi» [2].
Bu açıklamalardan anlaşılmış oldu ki, sakal bırakmak, insanın üzerine yaratıldığı fıtrî bir şeydir ve İslâm dininde de emredilmiştir. Ayrıca, enbiyâ aleyhimüs-selâmın sünnetlerindendir. Herhangi bir peygamber ve herhangi bir sâlih velînin sakalını kestiği ya da kısalttığı nakledilm emiştir. Kim sakalını keser ya da bir tutamdan aşağı kısaltırsa o, üzerine yaratıldığı fıtrat ve tabiata muhalefet etmiş olur. Sakalı tıraş etmek, fısk sahipleri nin yolu ve işidir. Peygamber lerin (a.s.) sünnetlerinden (yollarından) ayrılıp sapmadır.
[1] Abdullah İbn-i Ömere göre, Resûlullah (s.a.v.) in saç ve sakalında tüm ağarmış kılları, vefatına kadar, yirmi kadardı...
Buharî’ye göre Resûlullah (s.a.v.) in beyaz kılları sakal başlarında ve çenesinde idi. Müslim’deki Enes (r.a.) hadisiııde ise: Resûlu1lah (s.a.v.) in ağarmış kılları sakal başlarında, çenesi üstünde ve mübarek başında idi. (Mütercim).
[2] İbnü’l -Cevzî Ali (r.a.) ve Ümm-i Ma’bed’in rivayetin i herhangi bir kitaba nisbet etmemiştir.
«Kenzü’l-Ummâl» sahibi Ali (r.a.) ın rivayetin i İbn-i Cerir ve başkasına nisbet etmiştir. Ümm’i Ma’bed’in hadîsini ise İbn-i Abdi’l-Berr «Tezkire» sinde zikretmiş; (Ümm-i Mâ’bed, Resûlullah (s.a.v.) in Hicret seferinde üzerlerine hücumda bulunduğu Huzâa kabilesin dendir). Kocası kendisine «Resûlullah (s.a.v.) ı bana vasf (tarif) et, ya Ümm-i Ma’bed» demiş, o da Resûlullah (s.a.v.) i «Sakalı gür ve geniş idi.» şeklinde vasfetmiştir. «istiâb» da da böyle geçer. İbnü’l-Cevzî’nin lâfzında yukarıdaki mâna yerinde kesâfet lâfzı olması gerekir ki, bunun bazı rivayetle rde bulunması da muhtemeld ir. Vellahu a'lem.