Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Suriye’de Katledilen Çocuklara Ve Irzları Kirletilen Kadınlara Kim El Uzatacak?

Muhammed Yusuf Çevrimdışı

Muhammed Yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Suriye’de Katledilen Çocuklara ve Irzları Kirletilen Kadınlara Kim el Uzatacak?



Suriye’de nerdeyse yedi aydır, acımasız bir şekilde çocuklar işkenceyle öldürülüyor ve insanlar büyük bir soğukkanlılıkla öldürülüyor ve insanlar evlerinden kaçırılıyor ve binlerce insan gözaltında. (70.000) Azaları kesilen insanlar ve insanların gözleri önünde katledilen insanlar vicdanlarımızı sızlatıyor. Sadece Der’a’da bugüne kadar 5000 kişiden kesin bir şekilde haber alınmamaktadır. Lazkiye’de 10.000 kişi kayıp


Türkiye âlimleri ise dillerini yutmuşlar bir şey söylemiyorlar. (Çünkü âlimlerimizin çoğu, ne yazık ki zillete ve nifaka teslim olmuş M. Said Ramadan el-Butî’nin yolunu izliyorlar; TV ekranlarında arz-ı endam edenlerin bir kısmı, bu karaktere hazırlık için konuşturuluyorlar) İran’ın, Irak’ın alimleri ve Mısır’ın alimleri ne yazık ki bu zulmü gördükleri halde Müslümanların kafirlerden meded umup onların batıl ve küfr olan yasalarına ve İslamla savaşan devletlerine sığınmalarına fırsat veriyorlar. Bunda en büyük utanç Suud alimlerinin omuzlarına düşmektedir. Âlimlerden ehlurrahme ve insaf olanları burada istisna ediyoruz. Zalim rejimlerin âlimlerine göre; Yemen’de, Mısır’da, Tunus’ta ve Suriye’de Müslümanların zulme karşı çıkmaları velev ki silahsız da olsa, caiz değildir.


Sebebi; Kralın makamının ve ailesinin sultasının da bununla tehlikeye düşeceğidir. Suud Kraliyet aliesi, zaten elde ettiği bu dünyalık makamı silah ve kuvvetle elde etmiştir. Suud Krallarının hiç birisi Allah’ın kitabı ve Rasulü’nün ( sallallahu aleyhi ve sellem) sünneti üzere yönetime gelmiş değillerdir.


Somali’deki açlığa Batının iki Tanrısı ABD ve BM emredince daha doğrusu, izin verince Türkiye’deki insanlar keselerinin ağızlarını açtılar, Başbakan Somali’ye kadar gitti ve hatta bir 1500 kişiyle zina ettiğini ve bunların isimlerini bile ajandasında kaydettiğini söyleyen Ajda Pekkan gibi ahlaken sıfırın altına inmiş bir kadını bile kendisiyle götürebildiyse, bunun bir anlamı olmalıydı.


İslam ülkelerinde böylece batı emperyalizmine ve ahlaksızlığına karşı direnen Müslümanların cihadı ve direnişleri terör söylemiyle kirletilmek istenmekte ve bunda ne yazık ki Müslüman olduğunu söyleyen siyasiler, ABD gibi zulmün ve terörün kaynağı olan sömürgeci ve zalim bir devletin yanında yer alıp onunla stratejik işbirliği yapıyorlar.


Fakat bunu yaparken Allah’tan korkmadıklarını da böylece bize küfredercesine gözlerimizin önünde yapmaktadırlar.


Müslüman olduklarını söyledikleri halde, ABD ile stratejik işbiriliği yaptığını söyleyenler namazlarında ve oruçlarında Allah’ı yalanlamışlar ve İslam’a hiyanette bulunmuşlardır. Bu köle zihniyeti ve işbirliği korkunun ve acizliğin göstergesidir. Türkiye Afganistan’dan ve Iraktan ders almalı. Gözümüzde büyüttüğümüz despot ve Emperyalist ortağınız öyle bildiğiniz ve korktuğunuz kadar güçlü değil. Ama, iman kalplerden çıktığı zaman, devlet de olsanız düşmanlarınızın gözündeki heybetiniz bir hiç mesabesine inmiş demektir.


İslam âlimleri; Müslümanların zalim olan yöneticiye karşı çıkmaları; eğer daha büyük bir zulmü ve fitneyi engelliyorsa, bunun kaçınılmaz olduğuna dair fetva vermişlerdir.


Yönetici Müslüman olsa bile, eğer Müslümanların kanlarını helal kılıyor ve insanları silah kullanmadıkları halde katlediyorsa, bunun karşılığının mutlaka verilmesi ve en azından sivil bir itaatsizlikle durdurması gerekir. Çünkü bu yapılmazsa, Müslümanların kanları helal kılınır ve büyük bir fitne olur..


Âlimlerimizin bir kısmı, zalim yöneticinin sebep olduğu fitnelerin gerçek hesabını yapamadıklarından, meşru yönetime karşı çıkmanın dinen sakıncalarından söz ediyorlar.


Meşru hâkimiyet hakkı, yöneticiye dilediği gibi kan dökme hakkı vermemektedir. Mutlak anlamda zalim ve yanlış bir yönetimin doğru bir yolda değişimi ve ıslahı reddetmesi onun tabiatı gereğidir. Müslümanlarının İmamı’nın (varsa) asıl görevi; Allah’ın emirlerini ikame etmek, zulmü defetmek, dini korumak ve Allah yolunda cihadı ihya etmektir.


Müslümanları ifsad eden bir rejim ve yönetici, esastan Allah’ın emirlerine başkaldırdığı için kendisine zaten itaat edilmesi haramdır. “ Allah’a isyanda kula itaat yoktur” (Ahmed İbn Hanbel, Müsned)


Müslüman âlimlerden; özellikle Sultanlara ve Krallara yakın olanlar hep hâkime itaatten söz etmektedirler. Fakat emirlere ve yöneticilere sadece namaz kıldıkları için kılıç çekilmesini haram kılanlar, acaba haksız yere kanları akıtılan ve ırzlarına tecavüz edilen Suriye’deki kadınların ve insanların durumunu hiç mi düşünmüyorlar?


Şu ana kadar okul duvarına Beşşar’a “gidin” diye yazı yazan 15 yaşında yetim bir çocuk, katiller ve hırsızlarla birlikte ağır ceza mahkûmlarının bulunduğu bir hapishanede tutulmaktadır.


Acaba Sonmali’deki çocukları açlığın öldürmesine engel olmak için gözyaşı dökenler Suriye’deki küçük yavrularımıza ne zaman gözyaşı dökecekler ve onlara lutfedip yardım sever ellerini uzatacaklar!?


Fakat bunu yaparken, yanlarına Nato denen emperyalist Nasrani ordularını almadan..


ABD olmadan.. Zalimleri Lahey’de değil, kendi topraklarımızda yargılayarak.


Bütün Arap rejimleri, sadece halklarını aldatmak için adaletten ve dinden söz ederler. Gerçekte ise bütün Arap rejimleri, Allah’ın dinini reddetmekteler ve Allah’ın kullarının zulmetmektedirler.


Suriye’de gösterilere katılan çocukların gırtlakları yerlerinden sökülüyor ve Hıristiyan olduğu halde, İhvan-ı Müsliminden olduğu iddiasıyla insanlar işkence görmektedir.


Suriye’deki işkenceleri dille anlatmak mümkün değildir bu işkenceleri anlatmaya dili ve yüreği dayananın insanlığından bile şüphe edilir. Zira bunu dille anlatmak mümkün değildir. Yeryüzünde Suriye’deki katil ve zalim rejimin işlediği cinayetlerini işleyene bir başka rejim yoktur.


İşkencelerden bir tanesini dinleyin: İşkencedeki Müslümanın vucudu; önce kızgın ve sivri bir demirle her yerinden deliniyor, kulakları ve burnu kesiliyor, kızgın demir parçaları ve sandalyelerin üzerine oturtuluyor, bununla da yetinilmiyor, parmakları teker teker kesiliyor..Sonra gözleri oyuluyor..!


Türkiye, hala oyunda ve oynaşta ve Suriye’deki katliamlara sessiz kalmakta. İran ise bu kâfir ve zalim rejimin ırzına geçtiği tüm Müslüman kadınların kanlarının ve kirletilen ırzlarının hesabını verecektir. Çünkü kalplerinde zerre kadar merhamet kalmamış olan bir rejimi askeri olarak desteklemekte ve bizlerden intikamını almaktadır. Fakat İran gelecekte bunun hesabını Müslümanlara verecektir. Bu hesabı vermemek için


Afganistan’da kâfir Amerika’nın ve Nato’nun yanında yer almakta ve Irak’ta yüzbinlerce kardeşimizin kanının akmasına yardım etmektedir.


Tarih, parmaklarını gözlerimize sokmuş ve görmeyenlerin gözlerini çoktan yerinden etmiş fakat akıllarımız öldüğünden ve ve vicdanlarımız köreldiğinden ve öldüğünden Suriye’deki zulmün derindeki köklerinin nereye uzandığını göremiyoruz.


Kadere (kafirler gibi)iman etmeyenlerden değilseniz, benzeri bir kader bizim de biz gün kapımızı çalabilir!


Türkiye ve bütün dünya devletleri, Suriye’deki cinayetleri gördükleri halde ulusal çıkarları yüzünden bu zulme karşı hala suskunluklarını devam ettirmektedirler. Özellikle Türkiye ve İran Suriye’deki cinayetleri durdurmamakla suç işlemektedirler.. Suriye gibi, kırk yıldan fazla Müslüman bir halkı bunca işkencelerden ve katliamlardan geçirmesinin hesabını sormayan ve bunun hesabını velev ki silahlı olarak da olsa vermeyi düşünmeyen bütün Müslümanlar ve Müslüman devletler suç işlemektedirler. Bu bir savaş suçudur ve seyredenler de suçludurlar.


Suud âlimlerinin çoğu Krallarının ve hâkimiyetini ve rahatlarını düşündüklerinden, Suriye’deki hadiseler hakkında akıl sahibi ve din ehli insanların yüreklerini serinletecek bir fetva vermemişlerdir.


Bin Ali gibi bir kâfirin, laikin ve mülhidin itaatini vacip gördükleri için Kralları Hicaz topraklarında onu barındırmaktadır. Demek ki Suud Kralı da bu kâfirin Müslümanlara karşı işlediği cinayet ve zulümleri meşru görüyor ve ona itaat etmenin Allah’a ve Rasulü’ne ( sallallahu aleyhi ve sellem) itaat etmek demek olduğuna inanıyor. Zavallı ücret kulu âlimlerimiz ne yapsınlar, ulufe aldıkları eli elbette öpecekler, bunu ısıramazlardı değil mi?


Bin Ali’ye, Müslümanların emiri olduğunu söyledikleri Suud Kralı; hevasına uyarak, siyasi çıkarlarına ABD’nin ve Fransa’nın istekleri doğrultusunda el uzatmış ve onun küfrüne rağmen onu himayesine almıştır ve bugün onun koruması altında bulundurmaktadır. Bu davranışla, açık bir şekilde İslam düşmanı ve Müslüman kadınların örtülerini yasaklayan bir kâfiri ve despotu korumaktadır.


Suud âlimleri Allah’a ve Rasulü’ne ( sallallahu aleyhi ve sellem) iman ediyorlarsa, Kralın bu zalimce davranışını reddetmeleri ve bu kâfirin derhal İslami bir mahkeme tarafından yargılanmasını istemeleri gerekir.


Suud’daki bütün kadılar bu sebeple kebair işlemekteler ve Müslümanların; ellerinden canlarını ve ırzlarını kurtaramadıkları bu kâfirin yargılanmasını istememeleri onların hepsinin adaletini iskat etmiş düşürmüştür. Onların adaletlerinin sakıt olması sebebiyle de hiçbir İslami mahkemede, özellikle hadlerle ilgili hüküm verme yetkileri ve hakları kalmamıştır. Çünkü Müminlerin Emiri gördükleri Kral Abdullah; açıkça, küfrü Suud alimlerinin bir kısmı tarafından da fetva ile tescil edilmiş olan bir kafirin ve emperyalist kuklasının Suudi Arabistan’da korunması Allah’a ve Rasulü’ne ( sallallahu aleyhi ve sellem) hiyanettir. Zira bu onun işlediği cinayetleri meşru görmek, akıttığı kanların haram olduğunu kabul etmemek ve kirlettği ırzları ona helal kılmaktır. Suudlu âlimler bu bakımdan Allah’ın huzurunda sorumludurlar.


Yoksa bunu Musa’nın (as) bir yahudiyi bir Mısırlıya karşı koruması şeklinde mi anlıyorlar?


Kur’an’da Allah Azze ve Celle zulmü haram kıldığını bize haber vermiştir. Rasulullah ( sallallahu aleyhi ve sellem) birçok hadisinde ve hatta Veda Hutbesinde Müslümanların kanlarının ve canlarını birbirine haram kılmıştır.


Hud suresi 113. Ayetinde Allah Azze ve Celle;
وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ
“ve sakın zalimlere -güç vererek-meyletmeyiniz, Yoksa ateş size dokunur ve sonra da Allah’tan başka hiçbir dostlarınız olmaz ve sonra size yardım edilmez.”
buyurmadı mı?


“Rekene” fiili kuvvetli bir şekilde bir yere dayanmak ve ondan güç ve kuvvet almaktır. Bu aynı zamanda “rükun” edilen kimse ve terlerin veli edinmesidir. Eğer bu mana bu kelimede olmasaydı, ayetin sonunda velayetten söz edilmezdi.


Bin Ali’nin velayetini kabul edenler ve onu velayetlerine alanlar diğer yandan Suriye rejimini velayetleri altına almaktadırlar. Suud ve Türkiye, İran tehdidinden korktukları için Suriye konusunda müstakil adım atmamaktadırlar.


Bu ise, Suriye’de daha çok kan akacağı anlamına gelmektedir.


Eğer yarın Türkiye ABD ve Nato ile birlikte Suriye’ye müdahale edecekse, Suriye’de kana kanları buradan seyredeceğiz demektir. Zira Yüce ABD ve Kutsal Nato karar vermeden bizim karar verecek bir irademiz mi var ki?



Mehmet Emin Akın


12.09.2011
 
Üst Ana Sayfa Alt