Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Taklid Meselesi

İmam_Leknevi Çevrimdışı

İmam_Leknevi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Taklid (Et-Taklid)[1]



Taklid Arab dilinde,insanın başkasına taktığı (yani taklid ettiği) el-kıladeh (gerdanlık,madalya,nişan ve benzerlerin) den alınmıştır.Fıkıh Usulü Istılahında ise taklidi İmam Gazali: “Hüccet ve delilsiz olarak (başkasının) görüşünü kabul etmektir”, bazıları: “Sözü hüccet olmayanın sözüne göre hüccetsiz (şer’i delilsiz) olarak amel etmektir”, diğer bazıları: “Neye dayanarak söylediğini bilmediğinin sözünü ve görüşünü kabullenmelidir”, şeklinde tarif etmişlerdir.


Bu tarifleri özetleyecek olursak, “Taklid: “Delilini ve kuvvet derecesini bilmeden,başkasının görüşünü benimsemektir.” Şeklinde ifade olunabilir.Mesela falan müçtehidin görüşü olması sebebiyle bir şahsın delilini,bu delilin kuvvet derecesini bilmeden o kişiyi doğrulamasıdır.



Taklidin Hükmü


Şeraitte asıl olan taklidin zemmolunmasıdır,yerilmesidir.Çünkü taklid delilsiz,hüccetsiz olarak (başkasına) uymak ve tabi olmak demektir.Ayrıca taklid,mukallidler yani taklid de bulunanların teşkil ettiği zümreler arasında mezmum bir taassuba yol açar.


Ameli ve şer’i hükümlerde taklidin caiz olup olmadığı alimler arasında ihtilaflıdır. Bir kısım alimler hiçbir şekilde taklidin caiz olmadığı,mükellefin içtihad vesilelerini öğrenerek içtihada bulunmak zorunda olduğu,bunun mükellef üzerine vacip olduğunu görüşündedirler.Diğer bir kısım alimler de taklidin herkes için caiz bulunduğu,içtihada muktedir olanın da, içtihaddan aciz olanın da taklid ile amel edebileceği görüşündedirler.Diğer bir kısım alimler de,ictihaddan aciz olanlar için taklidin caiz,müçtehid olanlar için taklidin haram olduğu görüşündedirler.


Alimler taklidi müdafaa şeklinde olsun,taklide hücum tarzında olsun,taklid mevzusuna dair çok kelam etmişler,taklid müdafileriyle taklid aleyhdarları arasında münakaşa,tenkid ve cedelleşme şiddet kazanmıştır.


Bizim görüşümüze göre mesele açıktır ve kolaydır; uzun söz ve münakaşaya vesile olmaya deymeyecek kadar basittir.


Şöyle ki: Her mükelleften matlup olan şey ALLAH ve peygamberine itaattir.Birçok sarih nasslar bunu ifade etmektedir.Mesela Yüce ALLAH
"ALLAH ve Peygamberine itaat edin."Ta ki rahmete kavuşturulasınız.”[2]


Peygamber size ne verdi ise onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının.”[3]


“Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.”[4]


Rabbinizden size indirilen (Kur’an)’a uyun.”[5] Buyurmaktadır.


Şu halde istisnasız her mükellefe farz olan ALLAH ve Peygamberine itattir.Bu farz,celal ve izzet sahibi Yüce ALLAH’ın Kur’an’da yahut (s.a.v) Muhterem Peygambermizin diliyle teşri buyurduğu şeylerin mutlaka bilinmesini icab ettirmektedir.ALLAH’ın teşri buyurduğu şeylerin öğrenilmesi,bilinmesi sadece Kur’an ve sünnet naslarına müracaat ve onlar ile neyin kastedildiği anlayıp kavradıktan sonra onlardan hükümlerin çıkarılmasıyla olur.Mükellef bu nasslarda sarih olarak hükmü bulamazsa,şeri’atin umumi esasları ışığında,şeraitin maksad,gaye ve mefhumları istikametinde ictihadda bulunur.Hükümlerin anlaşılıp öğretilmesinde sağlam yol budur.Şüphesiz bu yolu takip edip bu yolda yürümek muayyen bir ölçüde malumatı ve idraki icap ettirir.Bu da şahsın ilmi ve beşeri haline göre az veya çok olabilir.Nihayet şahıs,kendisini yüce ictihad makamına ehil kılacak seviyeye ulaşır.Eğer mükellef bu yol ile (ictihad yoluyla) hükümleri anlamaktan aciz kalırsa,hükmünü bilmek ve anlamak istediği meseleyi,kendisine ALLAH’ın da emrettiği üzere ilim ehlinden ve alimlerden sorar ve aldığı cevaba göre amel eder.Yüce ALLAH şöyle buyuruyor:


فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ


“Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun”[6]


Mükellefin muayyen bir alimle kayıtlı olması, suali sormak için muayyen alimle kayıtlı olması lazım değildir.Çünkü ALLAH mükellefi bununla ilzam eylememiştir.İslami ve şer’i bir ilzamın (mecbur kılışın) bulunmadığı hususunda iltizam (mecburiyet kaydıyla bir şeye bağlı kalmak) yoktur.Ayet mükellefe (ilim ehline) sormasını emretmiş,muayyen bir alime sormamasını emretmemiştir.Fakat mükellefe düşen,tanınmaya ve bilinmeye göre,en alimi,en faziletliyi,en fazla adil olanı ve çok vera ve takva sahibi olanı,böyle bir suali sormak için seçmektir.Mükellefin kudreti buna yeter:


“ALLAH hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez.”[7]


İctihad ve taklid meselesindeki görüşümüz budur.Kur’an nasslarının delalet ettiği,salah sahibi selefin takibeylediği tatbikat budur: “Müctehid istinbat ve ictihad yoluyla hükümleri anlıyor; avam da şeri’atın hükümlerini müctehidlerden soruyor,sadece bir müctehide sormakla bağlı kalıp,başka müctehide sormamazlık yapmıyorlardı.



Mezheplerin Taklid Edilmesi


Fıkhi İslam mezhepleri,fıkhi mektepler (ekoller)’dir.müessislerinin isimleriyle bilinirler.Bu zatlar büyük müçtehidlerdir; Takva,salah, ilim sahibi oldukları ve müctehidlikleri müsellemdir.Bu mezheblerden bazıları kaybolmuş,mensublarının kalmayışıyla ameli,hayattan çekilmiş,görüşleri sadece fıkhi hilaf kitaplarında kalmıştır.Evzai ve Süfyan-ı Sevri mezhepleriyle diğer mezhepler bu cümledendir.Bu mezheplerden diğer bazıları da şimdiye kadar devam etmiştir; Mensupları vardır.Fakihlerinin görüşlerini nakleden kitapları mevcuddur.Bu mezheplerin taklidi caiz midir,değil midir?


Müctehidin hükümleri tedkik ve ictihad yoluyla asli menbaalarından almasının lazım geldiğini,taklide bulunmasının caiz olmadığını kaydetmiştik.İctihaddan aciz mükellefinde ilim ehline sormak zorunda bulunduğunu söylemiştik.İlim ehline sual sormak (bu ilim ehli hayatta iseler,gidip fiilen sormak kabilse) ya bizzat şefahi tarzda olur,ya da (vefat etmişlerse veya hayatta oldukları halde kendilerine şefahi olarak sormak kabil değilse yahut hayatta bulundukları halde kendilerinin kitapları ve eserleri neşredilmişse) bize görüşlerini sıhhatli bir şekilde nakleden,itimad olunur kitaplarına müracaat etmekle olur.Buna göre aşağıdaki hususları zihinde daima canlı tutarak,bize sıhhatli bir şekilde nakledilmiş olup halen maruf ve belli mezheplerden birine avamın uyması caizdir:


1) Fıkhi İslam Mezhepleri,şeraitin nasslarını tefsir eden,bu nasslardan hüküm çıkaran medreseler (ekoller) dir.Yani bu mezhepler ıstınbatta ve hüküm çıkarmadaki fıkhi esaslar (metodlar)dır; yeni bir şeriat ve islamdan gayrı bir şey değillerdir.


2) İslam şeri’atı (ki Kur’an ve sünnet nasslarıdır) hangi mezhep olursa olsun,ondan daha geniştir,daha büyüktür.Mezheplerin hiçbirisi İslam’dan daha büyük ve daha geniş değildir.


3) İslam şeri’ati her mezhep hakkında hakim ve şer’i bir delildir ve hüccettir; fakat hiçbir mezhep İslam şeriati hakkında şer’i bir delil ve hüccet değildir.


4) Bu mezheplere tabi olmayı caiz kılan unsur,bu mezheplerin,mensuplarına şeri’atin hükümlerini öğretme,tanıtma Şeriatın ahkamını onlara öğretip tanıtacaklarının kuvvetle zannolunmasıdır.Yani bu mezhepler,ALLAH tarafından indirilmiş Kur’an yahut Sünnetteki hükmü bize öğretme ve tanıtma hususunda bunu yapacakları kuvvetle zannolunmasıdır.Eğer bir meselede falanca mezhebin hatalı olduğu ortaya çıkar ve iyice anlaşılır,o mesele hakkında başka bir mezhebin doğru olduğu kat’i olarak belli olursa,o başka mezhebin doğruluğu kafi derecede ortaya çıkarsa,bu meselede mezhep mensubunun doğru ve savab olan mezhebe tabi olması lazımdır.


5) Mezhep mensubu bir meseledeki şeri’atin hükmünü,mezhebinden olmayan bir fakihe sorup kendisine verdiği fetva ile amel edebileceği gibi,bütün ictihadlar da mezhebine bağlı kalmak mecburiyetinde olmadığından bazı meselelerde başka mezhebe göre amel edebilir.Ancak bu bazı meselelerdeki diğer mezhebe intikalin (keyfi,canın istediği gibi,heva ve hevese göre değil sebebinin,şer’i bir delil olması şarttır.(Yani bazı meselelerde başka mezhebe tabi olmanın şartı,bu tabi olmayı şer’i bir delilin icab ettirmesidir.Şahıs,mensup olduğu mezhepten başka bir mezhebe bazı meselelerden uyabilmesi için şer’i bir delilin icabına uymak,mecburiyetindedir.Bir meselede şer’i delilin icabına uymak,o meseledeki şer’i delilin ihata edilmesine bağlıdır.Delillerin ihatası ve delilin icabına uyabilmek ise Fıkıh Usulune ve icablarına ciddi manada vakıf olmayı gerektirir.


6) Mukallidin (bir mezhebi taklid edenin) zemmolunmuş, yerilmiş mezhep taassubundan kendini arındırması lazımdır.Çünkü mezhepler İslamın arçacıkları değillerdir.İslamın hükmünü fesheden birer din değillerdir.Mezhepler şeri’atın tefsiri ve anlaşılma şekilleri,tarzları,şeri’ate doğru bakan pencereler,tedkik,anlayış ve inceleme usulleri,metodları,hüküm çıkarmanın ameli şekilleridir; hepsi de ALLAH’ın indirdiğine ve teşri kıldığına varmak istemektedirler.


7) Mezheplerin ihtilaflı görüşlerinin bulunması bizi hiçbir şekilde sıkmamalıdır.Anlayışta,hüküm çıkarışta ihtilaf tabiidir.bedihidir.Çünkü görüş ayrılığı beşeri akıldan ayrılmayan bir hususiyettir.Akıl,idrak ve anlayışların kat’i olan farklılıkları,hüküm çıkarmada ve anlamada da mutlaka kendisi göstermekte ve ayrı istinbatlar,ayrı anlayışlar hasıl olmaktadır.Bizler,bize büyük bir fıkhı servet bırakan bu ilmi,fıkhı ihtilaf ile iftihar ediyor,onu Fıkhın canlılığının,gelişmesinin,büyük fakihlerimizin düşünce genişliği ve kapasitelerinin,parlak,berrak İslam Şeraitine karşı hizmet vazifelerini yaptıklarının bir delili sayıyoruz.


8) Bu muhtelif fıkıh mezhebi müctehidlerinin değerlerini itiraf etmemiz,onlara ihtiram duymamız,saygı göstermemiz,onlara karşı edepli ve terbiyeli olmamız,onlara hayır duada bulunmamız görüşlerinde isabetli de olsalar,hatalı da olsalar sevab ve ecre müstehak olduklarına inanmamız ve izzet celal sahibi ALLAH’ın bize öğrettiği gibi şöyle dememiz vazifemizdir:


“Onlardan sonra gelenler ise derler ki: Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Ve iman etmiş olanlar için kalblerimizde kin bırakma. Rabbimiz, muhakkak ki Sen; Rauf'sun, Rahim'sin.”[8]


Bu işe başlayıp bitirmeyi nasib eden ALLAH’a hamd olsun.Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa’ya,onun nezih,pak,mubarek hanedanına ve onlara kıyamet gününe kadar en iyi bir şekilde ve ihsan ile tabi olanlara ALLAH salat ve selam buyursun.





[1] (Fıkıh Usulü: Prof. Dr.Abdulkerim Zeydani, Veciz Fi Usul’i-l Fıkıh c.1,s.410.bask. Müesseset’u-l Risale)

[2] (Ali İmran. 132)

[3] (Haşr Suresi/7)

[4] (Haşr/7)

[5] (A’raf Suresi/3)

[6] (Nahl/43)

[7] (Bakara/286)

[8] (Haşr suresi/10)
 
Üst Ana Sayfa Alt