Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Talaktan Dönmeye Niyet, ve Cima Etmeden Sevişmek Talaktan Döndürür mü? Ric'i Talaktan Dönme Şartları Nelerdir?

Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Soru :
kardeş şimdi boşanmış bir kadın var 3 kur iddet bekleyecek . kocasının evinde bekleyecek zaten ayet bunu bildiriyor. fakat iddet beklerken kocası cinsel ilişki dışında kendisiyle yakın temasta bulunmuş . öpme sevişme gibi . ama kocası bunu yaparken kadını geri alma gibi bi niyet taşımıyor . şimdi bu hareketlerde bulunduğu için kadını geri almış sayılıyor mu . GERİ ALMA NİYETİ TAŞIMADAN..
Bu konuda bir nass var mıdır. yada alimlerin ictihadları... yardımcı olursanız sevinirim. teşekkür ederim. selametle .

"Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç (kur) adet süresi beklerler ve Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa gizlemezler. Kocaları da, barışmak istedikleri takdirde o süre içersinde onları geri almaya daha layıktırlar. O kadınların, üzerlerindeki meşru hak gibi, kendilerinin de hakları vardır. Yalnız erkekler için, onların üzerinde bir derece vardır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."
Boşamak (talak) iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle tutmak veya güzellikle salmaktır. Onlara verdiklerinizden bir şey almanız da size helâl olmaz. Ancak Allah'ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkmaları başka. Eğer siz de bunların, Allah'ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkarsanız, kadının, ayrılmak için hakkından vazgeçmesinde artık ikisine de günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın çizdiği hudududur. Sakın bunları aşmayın, Her kim Allah'ın hududunu aşarsa, işte onlar zalimlerdir." (Bakara 228 - 229)


Bâin talak; Beynûnet-i Suğra ve Beynûnet-i Kubra olmak üzere iki çeşittir.

Beynûnet-i Suğra: Kocanın ancak yeni bir nikâhla ve mehir tesbit ederek boşadığı hanımına dönebileceği talaktır. Bu da Ebu Hanife'ye göre zifaftan evvel veya bir mal karşılığı veya kinayeli sözlerle vaki olan boşamalarda veya mahkemenin, kocanın nafaka temin edememe veya îlâ yapmasının dşında başka sebeblerle boşattırması gibi hallerde olur.

Beynûnet-i Kubra: Kocanın boşadığı hanımına onun ancak başka bir koca ile sahih bir nikâhla evlenib gerçek zifaf olduktan, ikinci kocasından da ölüm veya başka şekilde ayrılıb iddetini tamamladıktan sonra evlenebileceği boşamaya beynûnet-i suğra denilir. Bu da üç talakla boşadıktan sonra olur ki, koca bu halde ancak hanımı başka bir koca ile evlendikten sonra tekrar onunla evlenebilir.


Fakihler, ric'î talakın bir takım neticeleri olduğunda ittifak etmişlerdir. Bunlar:

a) Talak adedinin noksanlaşması: Verilen talak kocanın sahib olduğu talak sayısını eksiltir. Meselâ koca hanımını bir ric'î talakla boşasa geriye onun iki talak hakkı kalır. İkinci bir talak daha verse geriye bir talak hakkı kaiır.

b) İddetin bitmesiyle aile bağının sona ermesi: Koca hanımını bir talakla boşasa, koca dönüş yapmadan iddet bitse, iddetin bitmesiyle kadın kocasından kesin olarak ayrılır. O zaman mehr-i muecceli ödeme zamanı gelmiş olur.

c) İddet içinde dönüş imkânı olması: Boşayan koca boşadığı hanımına, ittifakla sözle, dönebilir. İddeti devam ettikçe Hanefî, Hanbelî ve Malikîlere göre aynı şekilde fiil ile de dönebilir. İddet bitince hanımı kesin olarak ayrılır, artık koca ancak hanımının izni ile ona dönebilir.

d) Ric'î talakla boşanan kadın boşayanın hanımıdır, ona ikinci bir talak verebilir, zihar yapabilir, îla ve Hân yapabilir, ittifakla biri diğerine vâris olur.
Hul' yapsa Hanefî ve Hanbelîlere göre hul'u sahihtir. Çünkü o kadın onun hanımıdır, talakı sahih olduğu gibi hul'u da sahihtir. Hul'un gayesi onu kocasına haram kılmak değil belki kocanın ve onunla nikâhlı olmanın sebeb olacağı zarardan kurtarmaktır. Nikâh devam etmektedir. Kocanın dönmesi de muhtemeldir.
İmam Şafiî'ye göre ric'î talakla boşanmış kadına iddct esnasında hul' yapmak sahih olmaz. Çünkü hul'dan maksat kadının haram olmasıdır, o zaten talak ile haram olmuştur.

e) Şafıî'lere göre istimtânın (yararlanmanın) haram olması: Şafiî'lerde ve meşhur olan görüşe göre Malikî'lerde ric'î talakla boşanmış olan kadınla munasebette bulunmak ve başka şekillerde -hatta şehvetle olmasa dahi bakmak suretiyle-istimta (yararlanma) haramdır. Çünkü o bâin talakla boşanmış gibi artık ayrılmıştır. Nasıl ki nikâh istimtayı helal kılıyorsa, talak da onu haram kılar, zira biri diğerinin zıddıdır. Koca bu şekilde boşanmış hanımı ile munâsebette bulunsa zina cezası uygulanmaz, tâzir de yapılmaz. Ancak bunu helâl olduğuna inanırsa tazir edilir. Bana göre meselenin doğrusu budur.

Hanefî ve Hanbeli'lere göre ric'î talak munasebeti haram kılmaz. Buna göre ric'î talakla boşadığı hanımıyla munasebette bulunsa kocaya had tatbik edilmez, çünkü bu ona mubahtır. Ancak kocanın bu halde hanımıyla halvette kalması tenzihen mekruhtur.
Hanefi'lerin bu husustaki ifadeleri şöyledir:
Rici talak -hanım iddet içinde oldukça- mulkiyeti ne de helalliği ortadan kaldırmaz. Mulkiyetten maksad istimtanın ve diğer evlilik haklarının kendisine helal olmasıdır. Helallıktan maksad da boşanan, kadının boşayana helal olarak devam etmesidir. Hiç bir sebeble kocasına haram olmaz.
(İbni Abidin, II, 645, 738; el-Kavâninu'l-Fıkhiyye, 226, 234; Muğni'l-Muhtâc, III, 340; el-Muğni VII, 279; Gayetu'l-Munlehâ, III, 180; eş-Şehru's-Sağîr, II, 606; Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ans. 9 C.,Sayfa 345 - 346)

Ayet-i kerime (Bakara 228), kocaya karısının iddeti esnasında, yeni bir nikah aktine gerek kalmaksızın, onu tekrar geri alma hakkını tanımıştır. Ancak ayette yer alan: "Barışmak isterlerse" cümlesi kadının geri alınışının barış ve uyuşma amacı ile gerçekleşmesinden kesin olarak emin olunmasını zorunlu kılmaktadır. Yine buradan hareketle anlıyoruz ki, boşanmış kadın, kocasının, kendisini bu niyetle geri aldığında emin olmazsa, tekrar ona dönmeyebilir.

Ric'atın Rukun ve Şartları

Ric'atin; sîğa, mahal ve murteci' olmak üzere üç ruknu vardır. Bu üç rukunden her biri için bir takım şartlar vardır ki, mezheblerin bunlarla ilgili tafsilatlı açıklamaları aşağıda verilmiştir.

Hanefî'ler dediler ki: Ric'atin ruknu, sadece sîğadir. Mahal ve murtecie gelince bunlar, ric'atin mahiyeti dışındadırlar. Sonra sîğa, Hanefî'lere göre söz ve fiil olmak üzere iki kısma ayrılır. Söz de sarih ve kinaye olmak üzere iki çeşittir.
Sarih; ric'ate ve evliliği devam ettirmeye delâlet eden her lafızdır. Örneğin kocanın karısına hitab ederek: "Sana muracaat ettim." "Sana döndüm. Sana geri geldim. demesi gibi. Karısına hitab etmeyerek olursa; karısı hazırda olsun veya olmasın, kocanın "Karıma döndüm veya eşime döndüm demesi de böyledir. "Seni geri aldım", "Seni tuttum", "Seni yakaladım" demesi de sarih sözlerdendir. Niyetsiz olarak söylense de bu sözlerle ric'at hasıl olur. Ancak "Seni geri aldım" derken bana veya nikâhıma veya ismetime kayıtlarını eklemek şarttır. Bunlardan biri eklenmediği takdirde "Seni geri aldım. sözü, ric'atte sarih olmaz. Aksine niyete bağlı bir kinaye olur. Çünkü "Seni geri aldım." sözünün arabca karşılığı olan "Rededtuki" sözü, kadını kabul etmeyip karılığını reddetme anlamına da gelebilir. Tabii bu, aynı zamanda kadına geri dönme anlamına da gelmektedir. Ama "Bana veya "nikâhıma" kayıtlarının eklenmesi durumunda evliliği reddetme ihtimali ortadan kalkmış olmaktadır.
"Seni nikahladım." veya "Seninle evlendim." sözleri de ric'atin sarih lafızlarındandırlar.

Ric'atin kinâye lafızlarına gelince;
bunlara örnek olarak kocanın karısına söylediği şu sözleri gösterebiliriz:
"Sen yanımda eskisi gibisin" veya "Sen, kadınımsın" veya "Şu andan itibaren eskisi gibi olduk" gibi. Koca bu lafızları söylerken ric'ate niyet ederse sahih olur. Aksi halde ric'at sahih olmaz.

Ric'at sığasının ikinci çeşidine gelince bu fiildir.
Fiil, önce de belirtildiği gibi kocadan veya karıdan sadır olup; elleme, öpme, cinsel organın içine bakma gibi hısımlık mahremiyetini gerektiren bir fiildir. Ancak bu fiillerden birinin şehvetle yapılmış olması şarttır. Karı veya kocadan biri, bu fiilleri şehvetsiz olarak yaparlarsa, bununla ric'at gerçekleşmez.
Şu da var ki; kocası şehvetlenmeksizin kadın kocasını öper veya onun tenasul organına bakar veya bunlara benzer işleri yaparsa, kadının kendisi bu fiili şehvetle yapmış olduğunu söylemesi, kocasının da onun bu sözünü tasdik etmesi gerekir. Ama karısının bu fiili şehvetle yapmadığını söylerse ric'at sahih olmaz. Meğer ki kocanın yalan, kadının da doğru söylediğine ilişkin bir karine bulunsun.
Meselâ kocasını öper de kocasının penisi dikilir veya kocası onu kucaklar veya kadının ağzını öper veya memesini tutar veyahut lezzet aldığına delâlet eden belirtiler kocada görülürse ve koca ölür de mirasçıları, kadının bu fiili şehvetsizce yaptığını, dolayısıyla kocasına ric'at etmemiş olduğunu iddia ederler; kadın da bu fiili şehvetle yapmış olduğunu, yaparken kocasının da şehvetlendiğini iddia ederse ve buna ilişkin bir delil getirirse, iddiası kabul edilir.

Şehvetle de olsa makada bakmakla ric'at sabit olmaz. Bu hükümde icma' vardır. Çünkü makada bakmak, hısımlık mahremiyetini gerektirmez.

Anustan temas yapmak, ric'at sayılır mı sayılmaz mı?
Bazıları bunun ric'at olmadığını söylemektedirler. Ama doğrusu, bu ric'attir. Çünkü açıkça görüldüğü gibi bunda şehvetle temas vardır. Temas olmakla birlikte bununla hısımlık mahremiyeti oluşmamaktadır. İlgili bölümde de öğrenildiği gibi hısımlık mahremiyeti vaginadan yapılan cinsel temasla ve bu temasa götürücü ön fiilleri yapmakla oluşur. Makattan temas yapan kimsenin kadın cinsel organından temas yapmak istemediği açıkça bilinmektedir. Buradakinin tersine olarak, makattan yapılacak cinsel temasın öncüsü olan hareketlerin ve fiillerin, hısımlık mahremiyetini oluşturma açısından hiç bir kıymeti yoktur. Maksat, her ne şekilde olursa olsun şehvetle elleyip dokunmaktır ki; bu maksat da gerçekleşmiştir.

Şehevî lezzet almadan yapılan halvetle ric'at gerçekleşmez. Anılan cinsel temasın öncülü olan hareketlerle ric'at gerçekleştiğine göre, bu temasın kendisiyle haydi haydi gerçekleşir.
Cinsel temas, kendi öncülü olan hareketler gibi olup, karısını ric'i talâkla boşamış olan kocanın, bunlarla ric'ate niyet etse de etmese de bu teması ve bu hareketleri karısına yapması caiz olur. Ama en iyisi kocanın ric'ati sözle yapması ve yaparken de, fiilî ric'atte bulunduktan sonra olsa bile buna iki âdil kişiyi şahid tutmasıdır.
Karısı hazırda mevcud olmayıb gıyabtayken kocası ric'at yaparsa, bu ric'ati karısına bildirmesi mendub olur. Sünnete uygun olan ric'at budur.
Cinsel temas veya temasın öncülü olan hareketleri yaparak ric'at etmek, bid'î ric'attir. Karısına ric'at yapacak olursa, sözle ona ric'at yapması ve sözüne başkalarını şahid tutması mendub olur. Ric'ati bu şekilde yapmaması, bilindiği gibi tenzîhen mekruh olur.
Ric'î talâkla boşanan kadınla kocasının cinsel temasta bulunması ve ondan lezzetlenmesi helâldir. Çünkü bu kadın üzerindeki nikâh mulkiyeti her bakımdan var olmakta devam etmektedir.
Önce de söylediğimiz gibi bu mulkiyet, ancak iddetin tamamlanmasıyla ortadan kalkar.

Eğer desen ki: "Nikâh mulkiyeti her bakımdan var olmakda devam etmektedir" diyorsunuz da neden "Kocanın ric'î talâkla boşamış olduğu karısını ric'at etmeden yanına alıb sefere götürmesi sahih olmaz" diyorsunuz?
Buna cevaben deriz ki:
Bu hüküm nass ile sabittir. Buna göre boşanan kadının kendi oturmakta olduğu evden çıkması, mutlak surette caiz olmaz. Zira Cenâb-ı Allah buyurmuştur ki:
"Onları evlerinden çıkarmayın." Çıkarmanın mutlak surette yasaklanması, kadının sefere çıkarılmasını da kapsamaktadır.

Ric'at için bir tek şart aranır: O da kadının bir ric'î talâkla boşanmış olmasıdır.
Öyle ki; hür kadın üç talâkla, cariye de iki talâkla boşanmış olmamalıdır. Yahut hul'de, malî bedele bitişik olarak telaffuz edilen bir talâkla boşanmış olmamalıdır. Veya "Şiddetli bir talâkla" sözünde olduğu gibi bâinlik bildiren bir sıfatla nitelenmiş bir talâkla veya "Dağ gibi bir talâkla" sözünde olduğu gibi bâinliğe benzer bir his uyandıran bir talakla boşanmış olmamalıdır. Veya kendisiyle bâin talâkın vaki olduğu kinaye lafızları söylenerek boşanmış olmamalıdır. Veyahud gerdekten önce bir talâkla boşanmış olmamalıdır.

Özetle; Bâin talâk, üç talâk veya malî bir bedel karşılığı ika' edilen bir talâk veya bâinlik vasfıyla vasıflandırılan bir talâk veya bâinlik hissini veren talâka benzer olan bîr talâk ve kendisiyle bâin talâkın vaki olduğu kinaye lafızlarının söylenmesiyle vaki olan talâktır. Ama kendileriyle ric'î talâkın vaki olduğu kinayeler böyle değildirler. Gerdekten önceki talâk da bâindir. Ric'î talâka gelince o böyle değildir. Bu talâktan dolayı ric'at sahih olur. Sonra ric'atin deliden fiilî olarak sadır olması da sahih olur. Meselâ bir kimse aklı başındayken karısını boşar, sonra delirirse; cinsel temasta bulunarak veya öperek veya bunlara benzer bir işi yaparak karısına ric'at ederse sahih olur. Uyuyan, unutan veya zorlanan kimsenin ric'ati de aynı şekilde sahih olur.
Karısını şehvetle öper, karısı da buna zorlanmış olursa, bu öpüş ile karısına ric'at etmiş olur. Aynı şekilde kadın bir yere sırtını yaslayarak oturmakta olur da kocası bir fırsatını bulup onun cinsel organının içine şehvetle bakarsa, kadının bakıştan haberi olmasa bile bu bir ric'at olur. Kocasının haberi olmadan karısı onun penisine şehvetle bakarsa, ayni şekilde bu da ric'at olur. Yanılma, şaka ve oyun olsun diye yapılsa da ric'at sahih olur.

Sözgelimi; bir kimse kız kardeşine: "Bana su ver" demek isterken dili sürçüp, "Karıma ric'at ettim" derse, ric'at sahih olur. Evet ric'atin sahih olması için, bir şarta bağlanmaması gerekir. Örneğin "Eve girersen sana ric'at ederim." gibi. Ric'atin gelecekteki bir vakte izafe edilmemesi de şarttır. Örneğin "Yarınki gün geldiğinde sana muracaat ederim" gibi. Böyle denildiğinde bu, ittifakla ric'at olmaz.
Şu var ki Hanefî'ler, bunu ric'atin hükümlerinden saymaktadırlar. Bunu ric'atin şartlarından saymak ta mümkündür. Ric'atte muhayyerlik şartını koşmak da sahih olmaz. Bir kimse, karısına "Muhayyer olmam şartıyla sana ric'at ettim" derse, bu ric'at sahih olmaz.

Şu halde ric'at şartlarının dört tane olduğu söylenebilir:

1- Talâk, ric'î olmalıdır. Bâin talâktan ric'at yapılmaz.
2- Ric'atte muhayyerlik şartı koşulmamahdır.
3- Ric'at, zamana izafe edilmemelidir.
4- Ric'at, bir şarta bağlanmamahdır.

Sonra ric'î talâk için de beş şart gereklidir:

1- Talâk üç tane olmamalıdır.
2- Hul' ve benzeri bir lafızla da yapılmış olsa, talâk lafzıyla da yapılmış olsa, bedel karşılığı ikâ' edilmiş bir talâk olmamalıdır.
3- Gerdekten önceki bir talâk olmamalıdır.
4- Talâk, bâinliği bildiren bir sıfatla nitelenmiş veya buna benzetilmiş olmamalıdır.
5- Talâk, halin delaleti veya niyet ile bâin talâkı ika eden kinayelerden biri olmamalıdır.

Ric'î talâk, anılan bu şartları taşıyan talâktır. Bu beş şart, önceki dört şarta eklenecek olursa, ric'atin şartları dokuza yükselir.
Murtecun (ric'at edenin) şartlarını, 'akıllı olmalıdır, baliğ olmalıdır...' şeklinde sıralamaya gerek yoktur. Çünkü ric'at, ancak sahih nikâhtaki bir talâkın tahakkukundan sonra vukû bulabilir. Çocuğun ve delinin talâkları gerçekleşmez. Tabii ric'atleri de gerçekleşmez. Fasid nikâhta talâk olmaz ki, ric'at de olsun.

Şu halde özet olarak deriz ki; ric'atin ruknu tek şeydir: O da özel bir söz veya özel bir fiildir.
Söz, sarih ve kinaye olmak üzere iki kısma ayrılır.
Fiil de; cinsel temas ve hısımlık mahremiyetini oluşturan hareketler olmak üzere iki kısma ayrılır. Bunlara cinsel temasın öncülü hareketler demek daha doğru olur. Bunların ikisini de kocanın, ric'î talâkla boşadığı karısına yapması; aynı şekilde karısının da kendisine böyle yapması helâl olur. Ama bu tenzîhen mekruhtur.
Mekruh olmayan ve sünnete uygun olan ric'at; kocanın sözlü olarak karısına ric'at etmesi ve ric'at sözünü söylerken de iki âdil şahid bulundurmasıdır. Sonra gıyabındayken karısına ric'at ederse, ric'ati ona bildirmesi ve kendisim karşılamaya hazırlansın diye izin almadan yanına girmemesi gerekir.
İşte bu nedenle Hanefîler, ric'ati sunnî ve bid'î olmak üzere iki kısma ayırmışlardır.

Mâlikî'ler Ric'at eden kimsede iki şartın bulunması gerektiğini söylemişlerdir:

1- Ric'at eden kimse baliğ olmalıdır.
Çocuğun ve delinin ric'ati sahih olmaz. Çünkü çocuğun talâkı, bağlayıcı değildir. Onun adına velisinin talâkı ya bedel karşılığı olur -ki bu, ric'ati olmayan bâin talâktır- ya da bedelsiz olur ki bu da bâin talâktır. Çünkü bu, gerdekten önceki talâktır. Çünkü çocuğun cinsel teması muteber olmayıb, hiç olmamış gibidir. Ama çocuğun nikâhı, bunun hilafına sahihtir. Ancak bu nikâhın sahihliği, velinin onaylamasına bağlıdır.
2- Ric'at eden kimse akıllı olmalıdır.
Delinin ric'ati sahih olmaz. Sarhoşunki de öyle sarhoşluğu helâl bir içecek veya yiyecekten ötürü olsa bile, sarhoşun ric'ati sahih olmaz.
Ric'at eden kimsenin hür olması şart değildir. Efendisinin iznini alan kölenin nikâh akdetmesi sahih olur. Efendinin nikâh için verdiği izin, nikâha bağlı şeyler için de verilmiş bir izindir. Şu halde kölenin ric'ati, efendisinin iznine bağlı değildir. Sefihlik veya iflas nedeniyle kısıtlılık altında bulunan kimse de ric'at etme hakkına sahibdir. Sefihlik nedeniyle kısıtlılık altında bulunan kimse velisinden veya iflas nedeniyle kısıtlılık altında bulunan kimse alacaklısından izin almadan ric'at edebilir. Ric'at eden kimsenin hastalıksız olması da şart değildir. Hasta kimsenin karısına ric'at etmesi sahih olur.
Ric'atte yeni bir mirasçı koyma yoktur. Bu caiz değildir. Çünkü ric'î olarak boşanmış kadın, kocası kendisine ric'at etmese bile iddetteyken her hal-u kârda mirasçı olur. Karı-kocanın hac veya umre ihramında bulunmamaları şart değildir. Karısı ihramda olsun olmasın, kendisi ihramda bulunan bir kimsenin, karısına ric'at etmesi sahih olur.

Saydığımız bu beş sınıf insanın, işin başında nikâh akdetmeleri her ne kadar sahih değilse de ric'atleri sahih olur.
Bu beş sınıf da şunlardır:
Köle, sefih, muflis, hasta ve ihramlı.
Çocuğun nikâh akdi her ne kadar caiz ise de, velisi izin verinceye dek askıda olarak gerçekleşir. Ama nikâhındaki kadını boşaması, hiç bir şekilde sahih olmaz. Onun adına velisinin boşaması, ric'î değil de bâin talâktır. Deli ve sarhoşa gelince; bunların nikâh akidleri asla sahih olmadığı gibi boşamaları da sahih olmaz. Tabiî ric'atleri de hiç bir halde sahih olmaz.

Ric'at edilen kadına gelince, bunda üç şartın bulunması gerekir:

1- Kadın, bâin olmayan talâkla boşanmış olmalıdır.
Bâin talâk ise, üç talâkla yapılan veya bedel karşılığı yapılan bir talâktır. Yahut bâin talâka niyet ederek ika' edilen bir talâktır. Veyahut ayıp, zarar verme veya geçimsizlik veyahut kocanın kaybolması veya müslüman olması veya karının tam olarak azad edilmesi nedeniyle hâkimin, koca üzerine hükmetmiş olduğu talâk; bâin talâk olur. Ancak îlâ sebebiyle hâkimin koca üzerine hükmetmiş olduğu talâk, ric'îdir.
Malî sıkıntı nedeniyle karısına nafaka veremediği için kocaya, hâkimin verdiği talâk hükmüyle vâki olan talâk da ric'î olur. İddet süresindeyken, bu koca karısına ric'at edebilir. Koca varlıklı olur da karısının kendisine ulaşamayacağı kadar uzak bir yerde bulunur, karısının ikâmet ettiği beldede kendisine ait mal yoksa, bu nedenle ona rağmen karısını hâkim boşar; sonra da kendisi çıkagelirse, henüz iddet beklemekte olan karısına ric'at edebilir. Karısı bâin olmayan talâkla boşanmış olduktan sonra, rıdasını almadan da ona ric'at edebilir.

2- Ric'at edilen kadın, sahih bir nikâhtan boşanmanın iddeti içinde bulunmalıdır.
Ama fasid bir nikâhtan iddet beklemekteyse; meselâ dört kadınla evli bulunan bir kimse, beşinci bir kadınla evlenib onunla gerdeğe girerse nikâhı fasittir. Gerdekten sonra nikâhı fasid olur ve kadının da iddet beklemesi gerekir. İddetteyken, kocasının kendisine ric'at etmesi sahih olmaz. İki bacıyı aynı nikâh altında tutmak da böyledir. Birincisi ölse veya boşansa bile... Zîra bunların nikâhı fasiddir. Ric'at edilmesi sahih olmaz.

3- Ric'at edilen kadınla kocası gerdeğe girmiş ve onunla helâl bir cinsel temasta bulunmuş olmalıdır.
Adamın birisi bir kadınla evlenir, onunla gerdeğe girer, hayizlı olan bu kadınla cinsel temasta bulunur ya da sadece hac veya umre ihramında bulunan bu karısıyla cinsel temasta bulunursa; ne daha önce ne de daha sonra temasta bulunmaz, sonra da bu kadım ric'î bir talâkla boşarsa; ona ric'at etmesi helâl olmaz. Çünkü ihram veya hayız halindeyken onunla cinsel temasta bulunması haramdır. Haram temasın ise, şer'î bir önemi yoktur. Şer'an yok sayılan, maddeten de yok sayılır. Temasta bulunmuş sayilmadığı için, sanki gerdekten önce boşamıştır. Gerdekten önce boşama durumundaysa, ric'ate imkân tanımayan bâin talâk vâki olur.

Nikâh iki şahidle sabit olmadıkça ve halvet de sabit olmadıkça ric'at sahih olmaz.
Halvet iki kadının şahidliğiyle de sabit olur. Bu durumda karı - kocanın, cinsel temasın vukû bulduğu hususunda birbirlerini doğrulamaları da şarttır. Aralarında halvetin vukû bulduğu bilinmezse ve koca da karısına ric'at etmek isterse; boşanmadan önce veya boşanmadan sonra -ki bu evleviyetle olur- cinsel temasta bulunduklarına dair birbirlerini doğrulasalar bile ric'at etme imkânı olmaz. Çünkü halvetin vukû bulduğu bilinmediği takdirde, cinsel temas yapıldığına ilişkin beyan hususunda karı kocanın biribirlerini doğrulamalarının hiç bir yararı olmaz. Cinsel temasın vukû bulduğu hususunda karı kocanın biribirlerini doğrulamaları ric'at meselesinde nazar-ı itibara alınmaz. Bu ancak ric'at dışındaki meselelerde nazarı itibara alınır. Koca, karısıyla cinsel temasta bulunduğunu ikrar ederse, iddetteyken kadının nafaka ve meskenini temin etmekle yükümlü olur. Kadın, kocasının kendisiyle temasta bulunduğunu ikrar ederse, onun iddetini beklemesi, iddetini tamamlamadan ondan başkasıyla evlenmemesi gerekir. Şunu da kaydedelim ki koca, cinsel temasta bulunduğunu ikrar eder de karısı kendisini doğrulamazsa, karısı hiç bir yükümlülük altına girmez. Bunun tersinde de aynı hüküm sözkonusudur.

Ric'atin kendisiyle gerçekleştiği şeylere gelince; bunlar iki tanedirler:

1- Söz: Bu da iki kısımdır:
a- Ric'atte, başka anlama ihtimali olmayacak şekilde sarih olan söz.
Örneğin "Karımı ismetime geri çevirdim.", "Karıma döndüm.", "Karıma muracaat ettim.", "Onu nikâhıma geri döndürdüm" gibi. "Nikâhıma" demeksizin; "Onu geri döndürdüm" demek sarih olmaz. Çünkü bu söz kadını kabul etmeme anlamına da gelebilir. Zîra bir kimsenin bir şeyi kabul etmemesi durumunda onun için "geri döndürdü" sözünü kullanırlar.

b- Ric'at anlamına ve de ric'at dışındaki anlamlara muhtemel olan kinaye sözler:
Örneğin "Karımı tuttum" veya "...alıkoydum" gibi. Bu söz, "Karımı, kendisine işkence etmek için alıkoydum" anlamına da gelebilir. "Helâlliği iade ettim ve harâmlığı kaldırdım" sözü de bu cümledendir. Bu sözden "helâlliği kendim için iade ettim" manası anlaşılabileceği gibi, "Helâlliği başkası için iade ettim" manası da anlaşılabilir. "Harâmlığı başkasının üzerinden kaldırdım" manası da anlaşılabilir. Bu söz kinayedir. Söylenen söz, başka anlama ihtimali bulunmayan sarih bir söz ise, niyet olmadan da mutlak surette ric'at sahih olur. Tabiî diyanet bakımından değil de yargı bakımından. Kadının, diyaneten kocasına helâl olabilmesi için mutlaka niyet gerekir. Ric'atten başka anlamlara da muhtemel olan sözlere gelince; bunları söylerken ric'ate niyet edilmemesi durumunda ric'at sahih olmaz.

Bir kimse sarih bir sözü, ric'at etmeme niyetiyle şaka yaparak söylerse, bu ric'at olur mu olmaz mı?
Cevap: Bu sözü söylemek, zahiren ric'at olur. Bu durumda koca, karısının giyim ve nafakasını temin etmekle yükümlü olur. Ölürse, bu şaka sözü dolayısıyla karısı kendisine mirasçı olur. Ama diyanet bakımından bu kadın, kendisinin karısı değildir. Bu kadınla cinsel temasta bulunması helâl olmaz. Meğer ki iddetteyken ciddi bir söz söyleyerek ona ric'at etsin ya da iddet sona erdiğinde onun üzerine bir akid yapsın. Bu durumda tıpkı niyetsiz ve şakasız olarak sarih bir lafız söylemiş gibi karısıyla cinsel temasta bulunması helâl olur.

Şimdi de geriye anlatılması gereken bir şey kaldı. O da şudur: Kişinin içten konuşarak ric'at yapması diyaneten sahih olur mu, olmaz mı?
Bu hususta tashih edilmiş iki kavil vardır. Ama esas alınan şudur ki: içten yapılan konuşmayla ne zahiren, ne de batınen; yemin, talâk ve ric'at sabit olmaz. Şu da var ki içten yapılan konuşma, zahirî bir sonuç doğurmaz. Kadı da zahire göre hükmeder.

2- Ric'atın kendisiyle gerçekleştiği şeylerin ikincisi fiildir.
Bu fiil; kocanın ric'at niyetiyle karısıyla cinsel temasta bulunmasıdır. Böyle yaparsa ric'at sahih olur, evlilikleri tekrar eski durumuna döner. Ric'ate niyet etmeksizin karısıyla cinsel temasta bulunması haramdır. Ama bu temas, ne haddi ne de kısası gerektirir.
Bu temastan kadın hamile kalır da doğurursa, doğan çocuğun nesebi bu erkeğe ait olur. Bu temastan sonra kocanın, kadına bir hayızla istibrâ ettirmesi gerekir. Öyle ki bu birinci temastan sonra kadın, bir kez hayız görüp temizlenmeden önce kocasının ric'at niyetiyle ona cinsel temasta bulunarak ric'at yapması helâl olmaz. Ama iddette ise sözlü olarak ona ric'at etmesi helâl olur. Cinsel temastan sonra iddeti tamamlanır ve kocası da sözlü olarak kendisine ric'at etmezse, kadın bâin olarak boşanır, istibrâ hayzını görmeden ne kocasının ne de başkasının onu nikahlaması helâl olmaz. İstibrâ süresinin tamamlanmasından önce üzerine nikâh akdi yaparsa, bu akid fasid olur ve infisah eder. İstibrâ süresi içinde kadınla cinsel temasta bulunursa, kadın ona ebedî olarak haram olmaz.

Şunu da kaydedelim ki; ric'at niyeti olmaksızın bir adam karısıyla cinsel temasta bulunur, sonra kadının iddeti tamamlanır ve kocası da onu boşarsa; bu talâk geçerli olub birinci talâka eklenir mi, eklenmez mi?
Buna ilişkin iki kavil vardır:
Bu iki kavilden birine göre ikinci talâk, birinciye eklenmez.
Sebebi şudur: Bilindiği gibi meşhur olan görüşe göre kocanın, ric'î olarak boşamış olduğu karısına geri dönme niyeti olmaksızın cinsel temasta bulunması helâl olmaz. Bu tarzda bir cinsel temasta bulunursa, ric'at etmiş sayılmaz.
Şu halde iddeti tamamlandığı takdirde bu kadın artık onun karısı olmaktan çıkar ve ikinci kez boşaması da yersiz olur.
Bazı kimseler bu ikinci talâkın birinciye ekleneceğini söylemişlerdir. Zîra ric'at niyeti olmaksızın yapılan cinsel temas, bazı kimselere göre ric'at sayılmaktadır. Şu halde bu kavle göre bu kadın, kocasının karısı sayıldığı için kocasının ihtiyatlı olması gerekir. Öyle ki; iddetten sonra onu boşadığı takdirde talâkı muteber olur. Meşhur olan kavil budur. Mâlikîlere göre meşhur kavlin zayıf kavle dayandırılmasına engel yoktur.

Özetle niyet edilmesi şartıyla ric'at, sarih olsun kinaye olsun sözle gerçekleşir. Başka anlamı taşıma ihtimali bulunmayan bir sözü telaffuz ederse; koca ister şaka yapmış olsun, ister ciddi olarak söylemiş olsun, niyet etmemiş olsa bile bu sözüyle ric'at, zahiren gerçekleşmiş olur. Ama fetva açısındân durumda karısı kendisine helâl olmaz. Meğer ki bu sözüyle ric'ate niyet etmiş olsun ve bu sözü, şaka olarak değil de ciddi olarak söylemiş olsun. Ric'at dışındaki bir anlamı da taşıma ihtimali bulunan bir sözü söylerse, ric'ate niyet etmemesi durumunda ne yargı, ne de fetva bakımından ric'at gerçekleşir.
Ric'at sözle vukû bulduğu gibi, niyetle beraber olunca fiille de vukû bulur. Koca, ric'at niyetiyle karısıyla cinsel temasta bulunursa, ric'at sahih olur. Niyetsiz olunca sahih olmaz. Ve temasta bulunması da, önce anlattığımız gibi haram olur.
Telaffuz olmaksızın içten yapılan konuşmaya gelince; buna ilişkin iki kavil vardır:
Telaffuz etmeksizin salt bir niyet veya cinsel temasın ric'ate faydası olmaz. Bunda hiç bir ihtilaf yoktur.

Böylece öğrenmiş oluyoruz ki ric'at sîgası, eğer sarih bir söz veya kinaye ise, söylerken ric'ate niyet edilmesi şart olur. Ric'at sîgası fiil ise -ki o da cinsel temastır- bu fiil işlenirken ric'ate niyet edilmesi şart olur.
Sözle ric'at yapılması durumunda sözün, kayıtsız ve kesin olması da kuvvetli görüşe göre şarttır. Koca karısına, "Yarınki gün olduğunda sana ric'at ederim" derse, bu ne şimdi, ne de yarın asla ric'at olmaz. Çünkü ric'at, bir nevi evlenmedir. Güya ric'at yapmakla karısıyla evlenmiş olmaktadır. Nikâhta erteleme; meselâ bir kimsenin bir başkasına "Kendisiyle cinsel temasının yarın helâl olması şartıyla kızını şimdi benimle evlendir" demesi caiz olmadığı gibi, ric'atte de erteleme aynı şekilde câiz olmaz. Bazıları bunun şart olmadığı görüşündedirler. Şu halde kocanın karısına "Yarınki gün olduğunda sana ric'at ederim" demesi sahih olur ve bu söz, şu anda değil de yarın ric'at olur. Yarınki gün olduğunda yeniden ric'at etmeksizin buric'ati sahih olur. Ama şimdi, karısına ric'at etmemiş bir erkek hükmündedir. Öyle ki, ric'ate niyet etmeksizin karısıyla cinsel temasta bulunması kendisine helâl olmaz. Öyleyse yarına ulaşmadan iddeti sona ererse, ric'at sahih olmaz ve karısı bâin olarak kendisinden boşanmış olur.

Şâfiî'ler dediler ki: Murteci' (ric'at eden) koca veya (kendi adına karısına ric'at etmek üzere bir kimseyi vekil tayin ettiğinde) vekili veya (akıllıyken karısını ric'î talâkla boşadıktan sonra delirdiğinde) velisidir. Ric'at yapan kimse; ister koca, ister vekili, ister velisi olsun, üç şartı haiz olmalıdır:

1- Ric'at eden kişi akıllı olmalıdır.
Delinin ve mumeyyiz olmayan çocuğun boşaması sahih olmadığı gibi ric'ati de sahih olmaz. Deli; ayık iken karısını boşar da sonra delirirse, onun adına velisi ric'at edebilir. Bir kimse akıllıyken karısını şartlı olarak boşarsa ve bu şart da onun delirmesinden sonra gerçekleşirse; meselâ karısına akıllıyken "Babanın evine girersen boşsun" der de kendisi delirdikten sonra karısı babasının evine girerse, boşanma gerçekleşir. Çünkü boşama sözü, akıllıyken onun ağzından çıkmıştır. Fakat o deliyken ric'atte bulunması sahih olmaz. Ancak onun adına velisi ric'at yapabilir. Ama velinin ric'atinin sahih olması için, velinin kendi velayeti altındaki deliyi evlendirmesinin sahih olması için gerekli olan şartların burada da tahakkuk etmesi gerekmektedir. Örneğin bu şartlardan birisi şudur: Veli mucbir değilse, kendi velayetindeki deliyi evlendirmesinin sahih olması için gerekli olan şartların burada da tahakkuk etmesi gerekmektedir. Örneğin bu şartlardan birisi şudur: Velî mucbir değilse, kendi velayetindeki deliyi evlendirmesi sahih olmaz. Meğer ki delinin evlenmeye ihtiyacı olsun. Aksi takdirde evlendirmesi sahih olmaz. Uyumakta olan ve baygın vaziyette bulunan kimseler de deli hükmündedirler. Bunlar ayılmadan ric'atte bulunurlarsa, ric'atleri sahih olmaz.

2- Ric'at eden kişi baliğ olmalıdır:
Mumeyyiz çocuğun ric'ati sahih olmaz. Eğer desen ki; Mumeyyiz çocuğun talâkı asla vaki olmadığına göre ric'at etmesi nasıl düşünülebilir? Çünkü ric'at, ancak kadının boşanmış olması durumunda düşünülebilir. Bu ortam gerçekleştikten sonra ancak ric'at sahihtir veya fasiddir denilebilir. Ama kadın boşanmamış ise, ric'ati sahihtir veya fasiddir demenin ne anlamı kalır?

Cevab: Hanbelî'ler, mumeyyiz olan çocuğun talâkının gerçekleşeceğini söylemişlerdir. Hanbelî mezhebine bağlı bir hâkim bir çocuğun boşamasına hükmederse, bu çocuğun kendi boşadığı karısına ric'at etmesi Şâfiî'lere göre sahih olmaz. Balîğ bir adam kendi karısını boşar ve kendi adına bu kadına ric'atte bulunması için mumeyyiz bir çocuğu vekil tayın ederse; böyle bir durumda da çocuğun ric'ati akla gelebilir. Yalnız bu durumda çocuğun yapacağı ric'at sahih olur mu, olmaz mı?
Bunun cevabı:
Sahih olmaz. Bunun, zamanımızda karşılaşılmayacak bir varsayım olduğu apaçık ortadadır. Bunu burada anlatmaktan maksa, ilmi bir bahiste bulunmaktır. Mumeyyiz çocuk karısını boşar da Hanbelî bir hâkim onun talâkının gerçekleşmiş olduğuna hükmederse; velisinin, onun için karısına ric'at etmesi sahih olur mu, olmaz mı?

Bunun cevabı: Evet, iki şartla sahih olur:
a- Veli, onu evlendirme hakkına sahib olmalıdır. Bu da daha önce anlatılan şartlar çerçevesinde baba veya dededir.
b- Hanbelî mezhebine mensub hâkim, bu çocuğun talâkının bâinliğine hükmetmemiş olmalıdır. Eğer talâkının bâinliğine hükmetmişse, velinin onun adına ric'at yapması sahih olmaz. Ancak o kadın üzerine yeni bir nikâh akdi yapması sahih olur.
Bazı Şafiî alimleri bu munasebetle bir mesele anlatmışlardır.
Mesele şu: Hanbelî'ler derler ki, yaşı ona varmamış mumeyyiz çocuğun penisi kalkmakta ve cinsel temasın ne anlama geldiğini bilmekteyse, bu çocuk üç talâkla boşanmış bir kadınla evlenir ve penisini onun cinsel organına girdirir, sonra da boşarsa, velisinin izni olmadan da boşaması sahih olur. Bu kadın, çocuğun boşamasından ötürü iddet beklemeksizin ilk kocasına helâl olur. Çünkü bu çocuğun on yaşına varmadığı düşünülmektedir.

Hanbelî'ler erkek çocuk en azından on yaşına, kız çocuk da dokuz yaşına varmadıkça iddetin gerekmeyeceğini söylemektedirler. Zîra on yaşındaki erkek çocuğunun dölsuyu gelebilir. Dokuz yaşındaki kız çocuğuyla da cinsel temasta bulunulabilir. Iddet, rahmin dölsuyunu almış olma ihtimalini ortadan kaldırmak amacıyla yâcib kılınmıştır. Erkek çocuk on yaşından küçük veya kendisiyle cinsel temasta bulunduğu kadın dokuz yaşından küçük olursa, gebelik ve doğumun bunlardan kaynaklanması düşünülemez. On yaşından küçük bir erkek çocuğu, bir kadınla cinsel temasta bulunursa, kadının iddet beklemesi gerekmez.

3- Ricat eden kişi serbest iradeli olmalıdır. Zorlanan kimsenin yaptığı ric'at sahih olmaz.
Özetle; kişiliği bakımından evlenmeye genel anlamda ehliyetli olan kimsenin evlenmesi izne bağlı da olsa boşaması ve ric'atı sahih olur. Bu ehliyet de kocanın akıllı ve baliğ olmasıdır. Sarhoşluk gibi geçici olarak ehliyeti engelleyen bir durum ortaya çıkarsa bu, ric'ati engellemez. Sarhoşun ric'ati sahih olur. Çünkü sarhoşluk arızası nedeniyle aklının perdelenmesi, onu deli etmez. Bu arıza nedeniyle ehliyetini yitirmez. Zîra o genelde evlenmeye ehliyetlidir. Yani ayıldıktan sonra evlenebilir. Hac veya umre ihramında bulunan kimse de bu hükme tabidir. Bu kimsenin ihramlıyken evlenme akdi yapması her ne kadar sahih değilse de ihramlılık, ehliyetini ona yitirtmeyecek geçici bir arızadır. Şu halde ihramlıyken bir kişinin karısına ric'at etmesi sahih olur. Çünkü o, ihramlı değilken evlenmeye ehildir. Sefih kimse de böyledir. Bu kimse sefihlik nedeniyle her ne kadar evlenme hakkından kısıtlanmişsa da -çünkü evlenmek mal vermeye bağlıdır- bu kısıtlılık geçicidir. Bu kişi evli olub da karısını ric'î olarak boşarsa, vasi veya velisinden izin almaksızın karısına ric'at edebilir. Köle de sefih gibidir. Köle, efendisinden izin almaksızın evlenmeye her ne kadar ehliyetli değilse de evlenmesi için efendisi izin verir de evlenirse; karısını boşadıktan sonra da ona ric'at etme hakkına sahib olur. Çünkü evlenme ehliyetinden maksat, izne bağlı da olsa kişinin evlenme akdini yapmasının sahih olmasıdır. Velisi sefihe, efendisi de köleye izin verirse, bunlar evlenme akdini yapma ehliyetine sahib olurlar.

Ric'at mahalline gelince -ki bu da kadındır- onda bulunması gereken şartlar şunlardır:
1- Kadın, sahih bir akidle nikahlanmış olmalıdır:
Böyle demekle yabancı kadınlar, kapsam dışına çıkarılmış oldular. Tabii ki onlar, ric'at vesilesiyle kişiye helâl olmazlar. Yabancı kadın, üzerine hiç nikâh akdi yapılmamış olsa da veya nikahlanmış ama bâin talâkla meselâ üç talâkla ya da gerdek öncesi talâkla boşanmış olsa da aynı hükme tabidir. Gerdekten kasıt, anus yoluyla da olsa kocanın karısıyla cinsel temasta bulunmasıdır. Erkeğin dölsuyunu enjektörle kadının cinsel organına veya anusuna zerketmek de cinsel temas gibidir. Kocanın malî bir bedel karşılığında karısını bir talâkla boşaması veya ric'î bir talâkla boşayıp da iddetinin tamamlanması durumlarında karısı kendisine yabancı olur ve ric'at yapmakla kendisine helâl olmaz.
2- Ric'at mahalli olan kadın, belirli olmalıdır:
Adamın biri iki kadınla evli olur da "Karılarımdan birisi boştur" der, sonra da "Boşadığım karımı nikâhıma geri döndürdüm" derse, yapmış olduğu bu ric'at sahih olmaz. Kocanın mutlaka "Falan karım boştur" demesi, sonra da ric'at yaparken "Karım falana ric'at ettim" demesi veya karısına hitaben ric'at sözünü telaffuz etmesi veya sîga bahsinde de anlatılacağı gibi ona işaret etmesi gerekir.

3- Kadın, helâllığa elverişli olmalıdır:
İrtidad etmiş biri olmak gibi helâllığa elverişli olmazsa, bu durumda kadın, hiç kimseye helâl olmaz. Çünkü helâllığa elverişli değildir. İrtidad eden kadını kocası ric'î talâkla boşarsa, bu kadın tevbe etmediği takdirde kocası kendisine ric'at edemez. Kocanın irtidad etmesi de böyledir. İkisinin irtidad etmesi de aynı hükme tabidir. Bu durumda kocanın, karısına ric'at etmesi sahih olmaz. Çünkü murtedlik, helâlliğin eserini ortadan kaldırır. İrtidad halindeyken kocanın karısından şehevî bakımdan yararlanması helâl olmaz.
4- Ric'at mahalli olan kadın, nikâhı feshedilen değil de boşanan bir kadın olmalıdır.
Nikâhı feshedilirse, ric'at ile kocasına helâl olmaz. Bâin talâkla boşanmış gibi ancak (yeni bir) akidle helâl olur.

Bazı kimseler ric'at şartlarını yedi tane olarak saymışlardır:

1- Kişinin, kendisine ric'at ettiği kadın, kendi karısı olmalıdır:
Bu şartın konulmasıyla, üzerine asla nikâh akdi yapılmamış yabancı kadınların kapsam dışına çıkarılması amaçlanmıştır.
2- Kendisine ric'at edilecek kadınla önden veya arkadan cinsel temasta-bulunulmuş olmalıdır:
Bu şartın konulmasıyla, gerdekten önce boşanan kadınların kapsam dışına çıkarılması amaçlanmıştır.
3- Kendisine ric'at edilecek kadın, belirli olmalıdır:
Bu şartın konulmasıyla, belirsiz kadına yapılan ric'atin kapsam dışına çıkarılması amaçlanmıştır.
4- Kendisine ric'at edilecek kadın, helâllığa elverişli olmalıdır:
Bu şartın konulmasıyla da, irtidad etmiş olan kadının kapsam dışına çıkarılması amaçlanmıştır.
5- Kendisine ric'at edilecek kadın, boşanmış olmalıdır:
Bu şartın konulmasıyla, nikâhı feshedilen kadının kapsam dışına çıkarılması amaçlanmıştır. Bu durumdaki kadın,
önce de belirttiğimiz gibi ric'atle değil, ancak (yeni bir) akidle helâl olur.
6- Boşama, malî bir bedel karşılığı olmaksızın meccanen vukû bulmuş olmalıdır:
Bu şartın konulmasıyla, malî bedel karşılığında boşanan kadının kapsam dışına çıkarılması amaçlanmıştır. Çünkü bu şekilde vukûbulan talâk, bâindir.
7- Koca, karısının talâk sayısını (üçü) tamamlamış olmamalıdır:
Karısını üç talâkla boşarsa, bu kadın başkasıyla evlenib boşanmadan ona helâl olmaz.

Görüldüğü gibi bu şartların iki grubu da aynı kapıya varmaktadır. İşi kısa tutmak isteyen kimse, birinci gruptaki şartlara riayet eder. Tafsilat isteyen kimseyse, ikinci gruptaki şartlara riayet eder.

Ric'î olarak boşayan kimsenin sözlü ric'at yapmadan, boşamış olduğu karısından cinsel temas ya da başka bir şekilde şehevî bakımdan yararlanması haramdır. Ric'at yapmadan cinsel temasta bulunursa, karısına mehr-i misil vermekle yükümlü olur. Çünkü bu, şubheli bir cinsel temastır. Zîra Hanefîler, bu durumda cinsel temasın caiz olduğu görüşündedirler. Her ne kadar bu temastan sonra karısına ric'at etse bile. Çünkü cinsel temasın harâmlığı konusunda ric'î olarak boşama, tıpkı bâin talâk gibidir.

Bu talâklar, mehir konusunda da aynıdırlar. Ama koca murted iken bu durumdaki karısıyla cinsel temasta bulunur, sonra da müslüman olursa, karısına karşı mehir yükümlülüğü altına girmez. Zîra İslâmiyet, irtidadın sonuçlarını ortadan kaldırır.
Ric'ate gelince o, talâkın sonuçlarını ortadan kaldırmaz. Îddet esnasında karısı ile cinsel temasta bulunursa, temas sona erince iddet yeniden başlar. Öyle ki koca ric'at etmezse, bu kadın cinsel temas sona erdikten sonra üç defa hayız görüb temizlenmedikçe veya cinsel temasın sona erdiği anda hayız görmüyorsa, üzerinden dört ay geçmedikçe başkasına helâl olmaz. Cinsel temastan önce geçen iddet süresi, kadın lehine hesablanmaz. Ama kocanın kendisi ric'at etmek isterse, ancak birinci iddetten arta kalan süre zarfında ric'at edebilir. Meselâ bir kimse karısını ric'î talâkla boşadıktan sonra karısı iki defa hayız görür, sonra da ric'atsiz olarak kocası onunla cinsel temasta bulunursa, cinsel temasın sona ermesi anından itibaren kadın için yeni bir iddet başlar. Bu kadın üç defa daha hayız görmeden, başkasına helâl olmaz. Ama kocası, ancak ilk iki hayızdan sonra kalan süre içinde, yani cinsel temastan sonraki birinci hayız dönemi zarfında ona ric'at edebilir.
Bütün bunlar, kadının hâmile olmaması durumunda söz konusu olan hükümlerdir. Ama kadın hâmile ise veya bu cinsel temas dolayısıyla kocası onu hâmile bırakmışsa; kadının iddeti her hal-û kârda doğum yapmasına dek devam eder. Doğum yapmadığı sürece kocası kendisine ric'at edebilir.

Sîganın şartlarından ikincisi; sîganın kayıtsız ve kesin olmasıdır:
Ric'at sîgası bir işin olmasına bağlanırsa; meselâ adamın biri karısına: "Dilersen sana ric'at ettim" der, karısı da "Diledim" derse, ric'at sahih olmaz.

Üçüncü şart; sîga, bir vakitle sınırlı olmamalıdır:
Adamın biri, karısına "Bir aylığına sana ric'at ettim" derse, sahih olmaz.
Hanbelî'ler dediler ki: Ric'at eden kocanın, mumeyyiz çocukta olsa, hür veya köle de olsa akıllı olması şarttır. Bir koca, akıllıyken karısını boşar da sonra delirirse, velisi onun adına ric'at yapabilir.
Murted kimsenin tevbe etmeden ric'ati geçerli olmaz. Nitekim erkek olsun, kadın olsun onun evlendirmesi de sahih olmaz. Murted iken boşarsa, boşaması askıya alınır. Müslüman olursa, talâkı vâki olur. Müslüman olmazsa, talâkı da vâki olmaz. Çünkü talâkı yerine isabet etmemiştir. Zîra dinden çıkmak, nikâhı fesheder.
(Abdurrahman el Cezeri, Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı, C 6)

Ric'î Talâk'ta Dönme

Cenâb-ı Hak "Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler.. Eğer kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını geri almakta daha çok hak sahibidirler" (Bakara 228) buyurduğu için, bütün fukaha, ric'î talâk ile karısını boşayan kimsenin, kadın daha iddet süresinde iken ondan muvafakat almaksızın onu tekrar nikâhı altına geri döndürebildiğinde ve onu döndürebilmesi için de, onunla gerdeğe girdikten sonra boşamış olmasının şart olduğunda muttefiktirler.

Fukaha bu geri döndürmeyi ağızla söylemenin ve aynı zamanda iki şahidin huzurunda olmasının gerektiğinde de muttefik iseler de, «İki şahidin huzurunda olması, sıhhati için şart mıdır değil midir? Eğer ağzıyla bir şey söyleyip sadece kadınla cinsi munasebette bulunursa onu geri döndürmüş sayılır mı, sayılmaz mı?» diye ihtilâf etmişlerdir.

İki şahidin huzurunda olması İmam Mâlik'e göre mustehab, İmam Şafii'ye göre vacibtir.

Bu ihtilâfın sebebi, kıyas ile âyetin zahiri arasında bulunan çelişmedir. Zira "Kadınların iddet süreleri biteceğinde, onları ya uygun bir şekilde alıkoyun ya da uygun bir şekilde onlardan ayrılın. İçinizden de iki âdil kimseyi şahid tutun" (Bakara 282) âyet-i kerimesinin zahirinden, iki şahid huzurunda olmasının vacib olduğu anlaşılmaktadır. Bu hakkı, kişinin şahidsiz olarak geri alabildiği diğer haklarına kıyas etmek ise, bu hakkın da şahidsiz olarak geri alınabileceğini gerektirmektedir. Bunun için İmam Mâlik kıyas ile âyeti -âyetteki emri nedbe hamletmek suretiyle- telif etmiştir.

Kadını ne ile geri döndürmenin gerektiğine gelince:
Kimisi «Geri döndürmek ancak ağızla olur» demiştir ki, İmam Şafii bu görüştedir. Kimisi de «Kadını, onunla cinsi munasebette bulunmakla da geri döndürmek mümkündür» demiştir.

Bunlar da iki kısma ayrılmışlardır:
Bir kısmı, «Cinsi munasebetle, kadının geri döndürülmesi kasdedilmezse, kadın geri alınmış olmaz» demişlerdir.
Çünkü bunlara göre, herhangi bir şeyi gösteren bir fiil, o şeyi ağızla söylemenin yerine ne zaman ki o fiille o şey kasdedilirse geçer. İmam Mâlik bu görüştedir.
İmam Ebû Hanife de «Cinsi munasebetle kadını geri döndürmek kasdedilsin-edilmesin onunla kadın geri dönmüş olur» demiştir.
İmam Şâfii ise, geri döndürmeyi de nikâha kıyas ederek, «Cenâb-ı Allah iki şahid tutmayı emretmiştir. Şahid tutmak da ancak, ağızla söylendiği zaman mümkündür» demiştir.

İmam Mâlik ile İmam Ebû Hanife arasındaki ihtilâfın sebebi şudur:

İmam Ebû Hanife'ye göre ric'î talâk ile boşanan kadınla cinsi munasebette bulunmak helaldir. Zira bu kadın da, kendisiyle İlâ veyahud zıhar edilen kadın gibidir. Çünkü ric'î talâk ile evlilik bağı tamamen kalkmaz. Bunun içindir ki biri ölünce diğeri ona varis olur.

İmam Mâlik'e göre ise kadını geri döndürmedikçe onunla cinsi munasebette bulunmak haramdır. Bunun içindir ki cinsi munasebette bulunurken kadını geri döndürmeyi kasdetmek gerekir.
İşte ric'î talâk ile boşanan kadını geri döndürebilmenin şartları hakkında ettikleri ihtilâflar bunlardır.

Ulema, ric'î talâk ile boşanan kadın henüz iddet süresinde iken kocası onunla ne dereceye kadar birlikte olabileceği hakkında da ihtilâf etmişlerdir.

İmam Mâlik «Kocası yalnız olarak onun yanında kalamaz, ondan izin almadan yanına giremez ve onun saçına bakamaz. Fakat beraberlerinde başkası bulunduğu zaman onunla birlikte yemek yiyebilir» demiştir. Fakat İbnu'l-Kasım «İmam Mâlik, kişinin ric'î talâk ile boşadığı karısıyla birlikte yemek yiyebildiği görüşünden rucu' etmiştir» demiştir.
İmam Ebû Hanife de «Ric'î talâk ile boşanan kadının, kocasına kendini süslemesinde, güzel kokular sürünmesinde, tırnaklarını kınalamasında ve gözlerine sürme çekmesinde sakınca yoktur» demiştir ki, Sufyan Sevrî, İmam Ebû Yûsuf ve Evzâî de bu görüştedirler. Bunların hepsi, «Kadının yanına habersiz olarak, ona ya sözle veyahut -öksürme veya papuçlarından ses çıkarmak gibi- bir hareketle geldiğini bildirmeden girmesinin câiz olmadığını» söylemişlerdir.

Ulema bu babtan olmak üzere şu meselede de ihtilâf etmişlerdir:
Bir kişi karısının gıyabında onu ric'î talâk ile boşadıktan sonra henüz iddet süresi bitmemişken bir daha onu nikâhı altına döndürürse ve kadın da sadece boşandığını işitip, geri alındığını işitmediği için iddet süresi bittikten sonra evlenirse ne olur?

İmam Mâlik, Muvatta'da «Bu kadın -yeni kocası onunla gerdeğe girmiş olsun olmasın- yeni kocasınındır» demiştir. Evzâî ile Leys b. Sa'd da buna katılır. Fakat İbnu'l-Kasım, îmam Mâlik'in, bu görüşünden rucu' edib, «Eski kocası daha hak sahibidir» dediğini rivayet etmiştir. İmam Mâlik'in Medine'li olan talebeleri ise onun eski görüşünü benimseyip, «İmam Mâlik bu görüşünden dönmemiştir. Çünkü Muvatta'da yer verdiği bu görüşünü, vefat edinceye kadar talebelerine okutuyordu» demişlerdir.

İmam Mâlik, Muvatta'da, ayrıca Ömer'in (r.anh) de bunu benimsediğini söylemektedir, îmam Şafii ile Kufe uleması olan İmam Ebû Hanife ve diğerleri ise, «Yeni kocası onunla gerdeğe girmiş olsun olmasın, onu nikâhı altına geri döndüren eski kocası daha hak sahibidir» demişlerdir ki, Ebû Dâvûd ile Ebû Sevr de bu görüştedirler. Bu görüş aynı zamanda Ali'den (r.anh) de rivayet olunmuştur ve en zahir olan görüş de budur.

Bu mesele hakkında Ömer'den de «Onu nikâhı altına geri döndüren kocası, isterse onu kabul eder, isterse onu yeni kocasına bırakıb ona verdiği mehri geri alır» dediği rivayet olunmuştur.

İmam Mâlik'in, birinci görüşüne delili, İbn Vehb'in Yunus'tan, Yunus'un İbn Şihab'tan, İbn Şihâb'ın Said b. el-Museyyeb'den rivayet ettiği, «Karısını boşadıktan sonra onu tekrar nikâhı altına döndüren ve fakat bunu, kadının iddet süresi bitib başkasıyla evleninceye kadar gizli tutan kimse hakkında sünnet şudur ki: Bu adam bu kadın üzerinde bir hak iddia edemez. Kadın yeni evlendiği kimsenin karışıdır» (İbn Vehb, Musannef; Saîd b. Mansur, Sunen) hadisidir.

Fakat derler ki: Bu hadis yalnız İbn Şihab'tan rivayet olunmuştur. Diğer grubun delili de şudur: «Bu kadının, evlenmeden önce, eski kocasının hakkı olduğunda icma' vardır. Eski kocasının, onu nikâhı altına geri döndürmesi sahih olduğuna göre, yeni kocasıyla evlenmesi fâsiddir. Çünkü başkasıyla evlenmesi -o başkası ister onunla gerdeğe girmiş olsun, ister olmasın- onu eski kocasının nikâhı altından çıkaramaz» ki en zahir olan budur ve Tirmizi'nin kaydettiği «Peygamber (s.a.v.) Efendimiz,
'Hangi kadın iki kişi ile evlenirse, önce hangisiyle evlenmiş ise, onundur ve hangi adam bir malını iki kişiye satarsa, önce kime satmış ise, mal onundur' buyurdu» (Tirmizî, Nikâh, Bab 19, Hadis no: 1116) hadisi de buna tanıklık etmektedir.
(İbn Ruşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Ruşd El-Hafîd, Bidayetu’l-Muctehid ve Nihayetu’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/65-67)


Ric'atte Kadının Rıdası Gerekir mi?

Ric'at talâkla boşadıktan sonra adam karısına dönmek istediği takdirde kadın istesin istemesin, kocanın dönme hakkı vardır. (EI-Hidâye – Merğinani)
İddeti sona erdikten sonra adam iddet içinde karısıyla cinsel temasta bulunduğunu iddia eder ve cidden onunla bir ara başbaşa kaldığı anlaşılırsa, ric'at hakkı gerçekleşmiş sayılır. Başbaşa kalmamışlarsa, o takdirde ric'at hakkı sona ermiştir. (El-Muhit - Radıyuddin Serahsi)

Karı - Koca İkisi de İddetin Bittiğini Kabul Ederse :

Karı koca, iddetinin bittiğinde görüş birliği içinde olur, ancak ric'at hususunda farklı iddiaları bulunursa, cumhura göre kadının sözüne itibar edilerek hüküm verilir. Sahih olan da budur. İmam Ebû Hanîfe'ye göre, bu durumda kadına yemin de gerekmez. (El-Hidâye - Merğinanî - Fetâvâ-yi Hindiyye)
Ama iddet henüz bitmemişse, o takdirde adamın sözüne itibar edilir. Sahih olan da bu görüştür.
Bunun gibi, kadının iddeti sona erdikten sonra adam «Ben iddet içinde karıma rucu' ettim diye söyledim» veya «İddet içinde ben onunla cinsel temasta bulundum» der ve bunu beyyine ile isbat ederse, o takdirde ric'at etmiş kabul edilir. (Bahrirâik - İbn Nuceym)
Yine iddet sona erdikten sonra, adam «Ben iddet içindeyken karıma rücu' ettim» der, kadın da onu tasdik ederse, beyyineye ihtiyaç kalmaz ve adam ric'at etmiş sayılır. (Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/85)

Koca, açık bir beyanla eşine geri döndüğünü söylemek suretiyle boşadığı eşine dönebileceği gibi, bir beyanda bulunmaksızın fiilen evlilik hayatına da dönebilir. Bu dönüşün, kadının iddeti içerisinde olması gerekir.
Ric'î boşamadan sonra erkek eşine, "Evliliğimizi devam ettirmek istiyorum", "Sana dönüyorum" gibi sözle; eşini öpmesi, şehvetle yaklaşması ya da cinsî temasta bulunması gibi fiillerle geri dönebilir. (Akif Köten, Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi)


Hulâsa, Mezheb Muctehidlerine Göre Ric'at


Hanefi :
Sarih sözle ric’atten dönebilir. Niyetsiz olarak söylense de sözle ric'at hasıl olur.
Kinâye sözlerle ric’atten dönebilmek için ricatten dönmeye niyet şartır. Böyle olursa ric'at sahih olur. Aksi halde ric'at sahih olmaz.
Hanefi mezhebince Ric'at sığasının ikinci çeşidine gelince bu fiildir.
Fiil, önce de belirtildiği gibi kocadan veya karıdan sadır olup; elleme, öpme, cinsel organın içine bakma gibi hısımlık mahremiyetini gerektiren bir fiildir. Ancak bu fiillerden birinin şehvetle yapılmış olması şarttır. Karı veya kocadan biri, bu fiilleri şehvetsiz olarak yaparlarsa, bununla ric'at gerçekleşmez.
İmam Ebû Hanife «Cinsi munasebetle kadını geri döndürmek kasdedilsin-edilmesin onunla kadın geri dönmüş olur» demiştir.

Hanefî'ler, ric'ati sunnî ve bid'î olmak üzere iki kısma ayırmışlardır.
Cinsel temas ve hısımlık mahremiyetini oluşturan hareketler olmak üzere iki kısma ayrılır. Bunlara cinsel temasın öncülü hareketler demek daha doğru olur. Bunların ikisini de kocanın, ric'î talâkla boşadığı karısına yapması; aynı şekilde karısının da kendisine böyle yapması helâl olur. Ama bu tenzîhen mekruhtur.

Mekruh olmayan ve sünnete uygun olan ric'at; kocanın sözlü olarak karısına ric'at etmesi ve ric'at sözünü söylerken de iki âdil şahid bulundurmasıdır. Sonra gıyabındayken karısına ric'at ederse, ric'ati ona bildirmesi ve kendisini karşılamaya hazırlansın diye izin almadan yanına girmemesi gerekir.

Şu da var ki; kocası şehvetlenmeksizin kadın kocasını öper veya onun tenasul organına bakar veya bunlara benzer işleri yaparsa, kadının kendisi bu fiili şehvetle yapmış olduğunu söylemesi, kocasının da onun bu sözünü tasdik etmesi gerekir. Ama karısının bu fiili şehvetle yapmadığını söylerse ric'at sahih olmaz. Meğer ki kocanın yalan, kadının da doğru söylediğine ilişkin bir karine bulunsun.
Meselâ kocasını öper de kocasının penisi dikilir veya kocası onu kucaklar veya kadının ağzını öper veya memesini tutar veyahud lezzet aldığına delâlet eden belirtiler kocada görülürse ve koca ölür de mirasçıları, kadının bu fiili şehvetsizce yaptığını, dolayısıyla kocasına ric'at etmemiş olduğunu iddia ederler; kadın da bu fiili şehvetle yapmış olduğunu, yaparken kocasının da şehvetlendiğini iddia ederse ve buna ilişkin bir delil getirirse, iddiası kabul edilir.

Cinsel temasın öncülü olan hareketlerle ric'at gerçekleştiğine göre, bu temasın kendisiyle haydi haydi gerçekleşir.
Cinsel temas, kendi öncülü olan hareketler gibi olup, karısını ric'i talâkla boşamış olan kocanın, bunlarla ric'ate niyet etse de etmese de bu teması ve bu hareketleri karısına yapması câiz olur. Ama en iyisi kocanın ric'ati sözle yapması ve yaparken de, fiilî ric'atte bulunduktan sonra olsa bile buna iki âdil kişiyi şahid tutmasıdır.

Maliki :
Nikâh iki şahidle sabit olmadıkça ve halvet de sabit olmadıkça ric'at sahih olmaz.
Ric'î olarak boşamış olduğu karısına geri dönme niyeti olmaksızın cinsel temasta bulunması helâl olmaz. Ric’ate niyet etmeden cinsel temas yapılsa bile, ric’at geçerli olmaz.
Niyet edilmesi şartıyla ric'at, sarih olsun kinaye olsun sözle gerçekleşir.
Ric'at sîgası, eğer sarih bir söz veya kinaye ise, söylerken ric'ate niyet edilmesi şart olur. Ric'at sîgası fiil ise -ki o da cinsel temastır- bu fiil işlenirken ric'ate niyet edilmesi şart olur.

Ric’atta Hanefi ve Maliki’nin İhtilaf sebebi:

İmam Ebû Hanife'ye göre ric'î talâk ile boşanan kadınla cinsi munasebette bulunmak helaldir. Zira bu kadın da, kendisiyle İlâ veyahut zıhar edilen kadın gibidir. Çünkü ric'î talâk ile evlilik bağı tamamen kalkmaz. Bunun içindir ki biri ölünce diğeri ona varis olur.

İmam Mâlik'e göre ise kadını geri döndürmedikçe onunla cinsi munasebette bulunmak haramdır. Bunun içindir ki cinsi munasebette bulunurken kadını geri döndürmeyi kasdetmek gerekir.

Şafii:
Ric'î olarak boşayan kimsenin sözlü ric'at yapmadan, boşamış olduğu karısından cinsel temas ya da başka bir şekilde şehevî bakımdan yararlanması haramdır. (Erkek, boşayıp iddetini bekleyen karısıyla Cinsel temas yapsa bile, ric’ata niyet etmemişse ric’at gerçekleşmez.) Ric'at yapmadan cinsel temasta bulunursa, karısına mehr-i misil vermekle yükümlü olur. Çünkü bu, şubheli bir cinsel temastır. Zîra Hanefî’ler, bu durumda cinsel temasın caiz olduğu görüşündedirler. Her ne kadar bu temastan sonra karısına ric'at etse bile. Çünkü cinsel temasın harâmlığı konusunda ric'î olarak boşama, tıpkı bâin talâk gibidir.

Hanbeli :
Ric'at eden kocanın, mumeyyiz çocukta olsa, hür veya köle de olsa akıllı olması şarttır.
Bir koca, akıllıyken karısını boşar da sonra delirirse, velisi onun adına ric'at yapabilir. Murted kimsenin tevbe etmeden ric'ati geçerli olmaz.

Not : "Kur" kelimesi, Arabcada hem hayız hem de temizlik manasına gelen bir kelimedir.
 
Üst Ana Sayfa Alt