Başlarken:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle…
Âdâb, Müslümanın uygulayacağı edeblerdir. Bir Müslüman, her yerde ve her zaman İslâm’ın âdâbına göre davranmalıdır. Âdâb konularını bizlere açıklamak için birçok kitap yazılmış ve de halen yazılmaktadır. Ancak dün, insanların hayatlarında olmayan birçok şeyde insanların hayatlarına dâhil olmuş ve olmaktadır, örneğin; telefon ve benzerleri gibi… Bizler bu konularla ilgili âdâbı velev ki -an itibariyle- yazılı olarak bulamasak bile, “bu konularda İslâm’ın âdâbı yoktur!” diyemeyiz. Elbette o konularla bağlantılı birçok meselenin âdâbı da kitaplara aktarılmıştır.
Bizlerde bu yazımızda, telefon âdâbını ele alacağımız “Telefon Kullanma Kılavuzu” isimli bu yazımızı sizlere sunacağız. “Telefon Kullanma Kılavuzu” dediğimizde teknik olarak telefonun nasıl kullanılacağından bahsetmiyoruz. Bizim bu yazımızda anlatmak istediğimiz diğer bir kılavuzluk.
Bakınız, kılavuz aslında neyin, nerede ve nasıl yapılacağını bizlere gösteren bir rehberdir. Dinimiz İslâm, bizler için en büyük rehber ve kılavuzdur. Bizlere kim olduğumuzu, nereden gelip, nereye gideceğimizi öğrettiği gibi, bu geliş-gidiş diyarında neyi-nerede-nasıl yapacağımıza da ayrıntılarıyla öğretir. Hayatın her alanına karışır ve düzenlemelerini yapar.
Şimdi birileri çıkıp; “dinimiz telefona da mı karışır mı?” diye sorabilirler. Cevap olarak deriz ki: “Elbette hiç şüpheniz olmasın ki, dinimiz; telefonun alımına-satımına ve dahi nasıl konuşulup, onunla neler yapılacağına dahi karışır.”
İşte bu yazımızda maddeler halinde bunlar üzerinde duracak, bir bakıma telefona Müslümanca bakmaya ve baktırmaya çalışacağız. İnşaAllah faydalı olur.
- Telefonda tanıdıklarımızla konuşurken saygı çerçevesinde konuşulmalıdır.
Laik düzende yetişen insanlar, İslâm’ın âdâbını tamamen terk etmişlerdir. Bu gün internette paylaşılan sözler, ahlaksızlığın zirve yaptığını bizlere göstermektedir. Allah daha iyisini bilir, belki de bu gün her türlü azgınlıkta gelinen durum, geçmiş cahiliye dönemlerinde bile yaşanmamıştır. Ne hazindir ki, bu sözler kendilerine Müslüman(!) diyenlerden sudur etmektedir. Öyleyse, her ne olursa olsun Müslüman, küçüğüne büyüğüne nasıl konuşması ve davranması gerektiğini bilmeli ve bildiğiyle amel etmelidir.
- İnsanların müsait olacakları zaman dilimlerinde aramalar yapılmalıdır.
İnsanlar çevrelerindekileri; özel hayatlarını, dinlenme vakitlerini, aile ziyaretlerini dikkate alınmadan gece gündüz aramaktalar. Maalesef ki telefon bağımlısı, hatta onun kölesi olan insanlarda bunlara bakmadan da yapmaktalar. Nasıl bir hale gelinmişse telefonsuzluk düşünülemiyor. Ortak bulunulan mekânlarda çalan telefonlar ne sohbet bırakıyor, ne tat.
İnternet çıktı çıkalı özel hayat kalmadığı gibi, internetli cep telefonları da hayatları altüst ediyor; ancak çoğunluk yine farkında değil. Cep telefonlarıyla yatılıp, cep telefonlarıyla kalkılıyor. Hatta bazıları cep telefonlarını baş uçlarından bile ayıramamaktalar.
Anneler ve babalar, çocuklarından daha fazla cep telefonuyla vakit geçirmekteyken, çocukların durumları da çok farklı değil. Kolaylık sağladığı söylenen cihazlar aslında hayatı zorlaştırıyor. Kolay elde edilenlerin değerleri de düşüyor.
Eskiden bir mektup, bir kartpostal alan kişi onu duruma göre hasretle, gözyaşıyla okur belki de öpüp koklardı. Az olan şeyin değeri çok olurdu. Bir mektubun ulaşması bile uzun süreler almadaydı. “Selâmun aleykum” diyen bir kişi “aleykum selâm” diye cevap gelmesi günler ve bazen aylar sürerdi. Ancak o selâmın değeri bir başka olurdu. İnsanlar daha bir sabırlıydılar.
Oysa günümüzde teknolojik gelişmelerin hızı arttıkça, ona doğru orantılı olarak sabırsızlık artı ve artmaya devam ediyor. Şimdilerde insanlar, telefonun biraz geç açılmasına, mesaja biraz geç karşılık verilmesine bile sabredemiyorlar.
Öyleyse, âdâba riayet edileceklerin, tekrar sabırlı olmayı öğrenmeleri gerekmektedir. Sabah-akşam, gece-gündüz hesapları yapılmalı ve karşımızda kişinin özel hallerini ve istirahat vakitleri gözetmeliyiz. Ayrıca acil bir durum yoksa bir kere çaldırdıktan sonra beklemeli; daha bir iştahla telefonun çaldırmamalıyız.
- Gereksiz sözlerden kaçınılarak konuşmalar uzatılmamalıdır.
Hayatı kolaylaştırması gereken aletler hayatın merkezine konulmuş durumda. Hizmet etmesi gerekenlere, hizmet edilir olmuş. Obezliğinden şikâyet edenler, diyetisyenlerin ağızlarına bakarlarken, teknolojinin obezite nesillerine “teknoloji diyeti” gerek. Tabi yapabilirlerse…
Her şeye yerli yerine koyulmadığında, hayatlar ters-düz olurken sağlıklı olarak teknolojiye bakamayan nesillerin duruş ve konuşmaları bir şeylerin zararlarını ele veriyor.
Şimdi birileri diyebilir ki, “sizler teknoloji karşıtları mısınız?” Hayır! Biz, teknolojinin bizi ele geçirmesine ve onun kölesi olunmasına karşıyız. Bize faydalı olabilecek teknolojik aletlerin, bizim dengesizliğimiz yüzünden bize zararlı olmalarına karşıyız. Özetle, bu gün telefon ve teknolojik aletler yerli yerinde kullanılırsa hayatı kolaylaştıran aletler olarak insanlığa fayda verirlerken, pusulanın şaşması durumunda da zarar verebilmektedirler.
Öyleyse, telefon hayatın merkezine konulmadan gerektiği yerde ve gerektiği kadar kullanılan bir cihaz olarak görülmeli. Bu cihaz, insan hayatını çalan bir cihaza dönüştüyse buna “dur!” denilmelidir.
- Telefon, övünme ve özellikleriyle yarışma malzemesi değildir, olmamalıdır.
Cebinde kira parası olmayanların, en pahalı sigara ile kendilerini zehirlemeleri nasıl gülünçse; zar zor, borç harç geçinenlerin en pahalı telefonları almaları da o kadar gülünçtür. İnsan beğenir, imkân dâhilinde alır kullanır, sözümüz yok! Ancak kendisini farklı göstermek, telefonuyla caka satmak için telefon peşine düşenlere ne demeli?
Rabbimiz, kullarının dış görünüşlerine ve mallarına bakmaz. O, ancak kullarının içine ve amellerine bakar. Bizlerde, Rabbimizin değer vermediklerine değil, değer verdiklerine bakmalıyız. Bakmalıyız ki, iman edenlerimiz kemale doğru yürüsün. “Kimin nesi var, nesi yok, ne giymiş, ne takmış, ne kullanıyor, hangi marka almış?” ve benzeri şeyler insanların ne kadar yüzeysel olduklarını bir emaresi.
Bizler biliyoruz ki, cennet ehlinin çoğu fakirlerden oluşacak. Maddeci bakış açısıyla bakanlar, bu gün sahabenin halini görselerdi korkarım onları bile beğenmezlerdi; hatta belki de Rasülümüze dahi farklı bakabilirlerdi. Neden? Çünkü bu günkülerin kıstasları farklı…
Oysa Efendimiz, bizlere zenginliğin gönül zenginliği olduğunu öğretmiştir. Ona selâm olsun. Ne yok diye üzül, ne var diye şişin. Allah, alır dener, verir dener; burası denenme yeridir. Öyleyse, yarına müflisler olarak çıkmamak için dünyevileşmeye bakışımızı tekrar gözden geçirmelidir.
- Karşı cinsle konuşurken çekici ve edalı bir üslupla konuşulmamalıdır.
Ses tonu da insanları etkiyen bir unsurdur. Bunun cazibeli olarak kullanılması durumunda şeytanın tuzaklarına maruz kalan insanoğlu bu tuzaklara düşme tehlikesi söz konusu olabilmektedir. Bundan dolayıdır ki, iki taraf ta konuşmalarına dikkat etmelidir. Elbette bu konu sadece telefonda kullanırken dikkat edilecek bir konuda değildir.
Telefonda buna dikkat edildiği gibi; yine çarşıda pazarda, eczanede hastanede, sokakta mahallede ya da sanal âlemde bu konuya dikkat edilmelidir. Hazır yeri gelmişken fitnenin kol gezdiği bir yer olan sanal âlemde değinmeden geçmeyelim. Aynı durum aslında burada da geçerlidir. Ancak ne hikmetse burada daha bir rahat hareket etme söz konusu olabilmektedir.
Bakınız, bu ortalarda da asla kadınların yüzlerini, gözlerini ve bedenlerini teşhir etmeleri ve sanal arkadaşlıklar kurup rahat hareket etmeleri caiz değildir. Elbette bu uyarımız; öncelikle derdi İslâm olanlar içindir. Dinle ilgili hiçbir bağı olmayanlar ise, zaten her alanda gösterdikleri rahatlarını bozmayabilirler. Yanlış anlaşılmasın, onların rahatlığı bizim onlara hiçbir sözümüz olmayacağı anlamına gelmemektedir. Yapabilenler her alanda, her türlü uyarıyı yapabilirler hatta yapmalıdırlar.
Öyleyse bizler, İslâm’ın doğrularını bildikten sonra yanlışların dönme ve döndürme faaliyetini her yer ve her alan yapabiliriz. Bazen bu sözlü olur bazen ise fiili… Bazen binlerce kelimenin anlatamadığını, hâl dili iki saniyede anlatabilir.
- Telefonda konuşmaya “alo” yerine “selâm” ile başlamalı ve yine “selâm” ile bitirilmelidir.
Oysa İslâm, Müslümanları karşılaştıklarında selâm verip almalarını bizlere öğütler ve bunun üzerinde hassasiyetle durur. Kâmil bir imanın Müslümanların birbirlerine sevmelerine, birbirlerine sevdiren bir etken olarak selâmın yayılmasına bağlar. Öyleyse, batının kültür kodlarını değil, İslam medeniyetinin izlerini hayata yansıtmak gerekir. Önce selâm ve sonra kelâm…
- Tanınmayan kişiler konuşulurken alaycı ve kaba bir üslupla konuşulmamalıdır.
Sokaklardan-ekranlara, gerçek hayattan-sanalına kadar utanmak kalkmış gibi gözüküyor. Zihinler küfre bulanmış, dillerden de bu yansıyor. İnsanlar tanımadıkları, bilmedikleri ve dahi hiç görmedikleri insanlar hakkında bakıyorsunuz öyle şeyler söylemekteler ki, okuyan dinleyen bunlardan utanıyor. Cahiliyenin nesilleri sınır tanımıyor. Üslup yok. Ne, nerede, kime, nasıl konuşulur? Bu soruların cevabını bilen kim, hatta soran kim?
Oysa İslâm, bize güzel bir üslupla konuşmamız gerektiğini öğretir. Karşımızdaki kim olursa olsun konuşmaya bir ölçü koyar. Öyleyse bizlerinde kim olursa olsun konuşma üslubumuzu düzeltmemiz gerekir.
- Telefonla konuşurken çok yüksek bir sesle konuşulmamalıdır.
Eskiden bu topraklarda nenelerimiz seslerini yabancı bir erkeğe duyurmaktan hayâ ederlerdi. Ne değişti? Birçok şey? İslâm düşmanı ideolojiler ahlaklara musallat olmuşken, gelişen teknoloji de birçok şeyi aldı götürdü bizden. Geriye ne mi kaldı? Alo’lu, hello’lu bizim içimizden çıkan ama bizi yansıtmayan nesiller.
Oysa teknolojinin varlığı insana hizmet için olmalıydı. Ancak dünyaya ve maddeye bakış değişince insan teknolojinin hizmetini girdi. Teknolojinin hizmetkârı nesiller, kumandayı tutan ellerin önderliğinde manevi kimliklerini oluşturan her şeyden uzaklaştırıldılar ve uzaklaştırılmaya da devam edilmekteler. Öyleyse, tekrar başa dönmeli ve ses ayarı yaptığımız gibi medeniyet ayarı da yapmalıyız.
- Ortamda konuşurken telefona gömülmemelidir.
Bununla ilgili bir yaşanmış olay şöyle: İnsanlar bir mekâna toplanmışlar ama aralarında konuşmuyorlar. Her birinin elinde bir telefon ve yüzler ona çevrilmiş… Bir tanesi diyor ki: “Bari sanaldan arkadaş olalım da, oradan konuşuruz!”
Bu hadise, gelinen durumu özetleyen bir hadise… Ortak mekânı paylaşanların konuşmaması ya da konuşurken bile birbirlerine değil, telefonlara bakmaları bu zamanın bir sıkıntısı. Oysa çözülmeyen her bir sıkıntı, başka sıkıntılara sebep olmaktadır. Öyleyse, ortamın adabına göre hareket ederek bu sıkıntıdan kurtulalım.
- Derste, sohbette, namazda telefonların kapatılması gerekir.
Şimdi portreyi daha bir genişletiyoruz. Çocuğun elinde ve kaldırımı yürüyenler ellerinde telefonlar ve tabletler var ve herkes önüne değil onlara bakıyor. Sadece o yaşlı kadın önünü bakmayı becerilmiş… Yani zaman öyle bir değişmiş ki demek istiyor, eskiden bu yaşlı kadının bir genç kolundan tutar ve yardım ederdi. Şimdi ise, yaşlılar gençlere yardım etmek zorundalar.
Evet, teknoloji gözleri ve gönülleri meşgul ediyor. Aslında gönüller öyle bir teknolojik işgal altındaki, diğer organlarda onun peşinden sürükleniyorlar. Namazda dahi çalan telefonlardan, gelen mesajlardan gönüller rahat değil. Gönüller bu teknolojik işgalden kurtulmak istiyor ancak ses ayarları teknolojinin ki kadar yüksek değil. Öyleyse, gelin teknolojinin sesini kapatıp, biraz da gönüllerinizin sesini dinleyin. Teknolojinin hayatımızın her alanını işgal etmesine müsaade etmeyin.
- İzinsiz olarak başkalarının telefonları kullanılmamalı ve karıştırılmamalıdır.
Efendimiz aleyhisselâm’ın, izinsiz olarak kapıdan bakılması halinde çok kızdığını görmekteyiz. Oysa bu gün, sınırlar sınır tanımazlar tarafından çiğnenirken, bu haddi aşma küçük görülmektedir. Bilinmelidir ki, herkim bir başkasının özel alanına izinsiz olarak giriyorsa bunu dünyada ve ahirette cezası vardır. Böyle bir durumdan her yerde kaçınmak lazım olduğu gibi telefonlarda da bu geçerlidir. Öyleyse, bu türden davranışlardan da kaçınmak gereklidir.
- Telefonda çalan şeye dikkat edilmelidir.
- Telefonlarda uygunsuz resimleri paylaşılmamalıdır.
Yeni gelişmeleri takip eden insanlık, teknolojik gelişmelere de sırtını dönmedi. Tam tersine onları bağrına bastı. Arz-talep meselesi, sahiplenenler olunca ürünler de arttıkça arttı. Artık öyle bir seviyeye gelindi ki, takip edilecek durumdan da çıktı.
Cep telefonunun üretilmesiyle, evlerde, iş yerlerinde olan sabit telefonlar seyyara dönerken, insanların başı da döndü. Artık insanlar, telefonunu cebinde, kemerinde, elinde taşıyabiliyordu. Tabi bu kadarla da kalmadı, her türlü şey telefonlara eklenmeye başlandı. Telefon konuşmak için kullanılan bir cihazdan öte bir şey olma yolunda süratle yol alıyordu. Sonunda da internet bağlantılarıyla, telefon bildiğimiz telefon olmaktan çıkıp, başka bir şeye dönüştü, dönüştürüldü.
Bu dönüşüm iyi mi, oldu kötü mü? Şöyle diyelim, cerrahın elindeki neşterle, kasabın elindeki bıçak misali, İslâmi donanımı olanlara teknoloji fayda verirken, bu donanımdan yoksun milyonlara, hatta dünyada milyarlara da çok çeşitli alanlarda büyük zararlar verdi ve vermeye devam ediyor.
Fotoğraf meselesi de onlardan birisi, eskiden insanlar ailelerini başkalarından kıskanırlarken, öyle bir hale gelindi ki, artık bir özentiyle herkes herkese aile fotoğraflarını çekip göndermektedir.
İnternet adeta aile fotoğraf albümüne dönüşmüş durumda. Şunu belirtelim ki, insanların eşlerini çocuklarını bu şekillerde yabancılara paylaşmaları uygun değildir. Hele hele rızası olmayan kişilerin fotoğraflarını çekerek paylaşmakta hiç uygun değildir. Öyleyse, gelin hep birlikte, teknolojinin bizi kör bir takipçi yapmasına müsaade etmeyelim.
Son Olarak:
Geldik yazımızın sonuna. Yazımızdaki bu maddelere ve de içlerine ilaveler yapılabilir. Ancak bu kadarı bizim için kâfi… Burada ifade etmeye çalıştığımız sözler, havada uçan, uçuk-kaçık sözler değil, bilakis hayatın içerisinde olan ve gerçekleri ifade eden sözler. Bilemiyorum belki yazımızı okuyan birileri, sözlerimizden rahatsız olmuş olabilir, olsun. Bizim derdimiz, durup dururken birilerinin rahatlarını kaçırmak değil.
Bizim her bir yazımızda ki derdimiz, rahatlarının ebediyen kaçacağı bir gün gelmeden yapılanları göstermek ve hataları ikaz ile bunlardan dönmeye çağırmaktır. Dileyen beğenir, dileyen beğenmez. Dileyen nasihatlerden pay alır, dileyen almaz. Bu kendilerine kalmış…
Özetle; “bizlerin hayatının her alanında İslâm ahlakı ve âdâbı olmalıyken, yine bu ahlak ve âdâb telefonlarımızı da hâkim olmalıdır” diyerek sözlerimizi bitirelim.
Rabbimiz, her alanda İslâm’ın ahlakını ve âdâbını hayatımızda uygulamayı bizlere nasip eylesin. Allahumme âmin.
Selâm ve dua ile…
…
Telefon kullanmayı sevmeyen kardeşiniz
Esedullâh Saîd el-Muallim.