Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

yeni osmanlıcılık mı, sahih islam mı?

Çay-Şakird Çevrimdışı

Çay-Şakird

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kanaatim odur ki Türkiye'de Cumhuri rejimin başlangıcından bu yana ilk kez Müslümanlığını bir iddia olarak ortaya sürenlerin ülke yönetimine katılmak maksadıyla politik hayata katılma kararı vererek bir parti kurmaları ve onun etrafında kümeleşmeye başlamaları sosyal hayatımız bakımından çok önemli bir kırılma noktasıdır, zaten çok uzun bir geçmişi bulunmayan İslami anlamda yeniden bilinçlenme çabalarının kırılması...



Metin Önal Mengüşoğlu



Topu topu birkaç on yıllık geçmişe sahip vahy'e dönme, kaynaklara yönelme, bilgilenme ve bilinçlenme faaliyetleri topluca alınmış bir karar sonucu başlamamıştı elbette. Allah'ın bir hikmeti ve muhtemelen desteği ile, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması, iki dünya savaşının yaşanıp son bulmasıyla bütün Müslüman coğrafyada benzer kıpırdanmalar vardı. Türkiye'deki uyanış da, gecikmiş gibi görünse de sözkonusu kıpırdanmaların bir uzantısı, bir izdüşümü sayılabilirdi.



Kim nasıl düşünürse düşünsün birkaç yüz yıl uyuyan, donuklaşan, İslami iddialı siyasal rejimlerde bile cidden atalet içinde boğuşan İslami tefekkür, cihad dinamizmi, son iki yüzyıldan beridir bir canlanma, bir dirilme, bir yükselme trendini yakalamıştır.



Bilgi, sanat, yayın, iletişim alanlarında çoktan beridir hasret kaldığımız yetkin, özgün ve saygın bilgi ve düşünce adamlarımız ve hatta yavaş yavaş ekollerimiz bile oluşmakta(ydı)dır.



Müslüman coğrafyada yaşayan insanlar arasından azımsanmayacak sayıda münevver kimse yönünü Kabe'ye dönmüş, kulak, göz ve kalplerini yeniden Vahy'e yöneltmişlerdi(r). Bir süreç zarfında sözkonusu münevverler taşıdıkları ışığı elbet halklarının yürüdükleri yollara da tutacaklardı(r).



İslam'ı yeniden anlama/algılama sürecinin tarihsel bakımdan tam da orta dilimlerinden bir tarihte Müslümanlık iddiası öne çıkan ama o tarihe kadar ulaşan olgunlaşma çabaları içinde pek adı anılmayan yahut aktif biçimde bulunmayan birileri, ülkedeki aktif politik hayata bir parti kurarak katılıyorlardı.



Çok kere yalan söyleyen, lafzı ve manası şişirilmiş vaazların cerbezeli ses ve soluklarına alışkın halkın yüzü ve yönü derhal parti istikametinde evriliyordu. Gerçi halk henüz münevverlerinin ışığından zerre miktar yararlanmış sayılmazdı. O halk, eğer kendilerine sunulma vakti ve imkanı bulunabilseydi, bu ışığa ötekilerden, karşıt görüşlülerden daha şiddetli bir tepki koyacaktı. Bu da işin trajik boyutudur.



Lakin olan oldu. Birileri ışıktan mı korktu, yoksa olan biteni kavrayacak uzak görüşlülükten mi yoksundu bilinmez; partiyi kurdular. Kendilerini Müslümanlığa nispet eden kitlelerin yönü ise hemen partiye döndü. Bu yetmedi, hem sorumluluk hem makam elde etmek maksadıyla bazı yarı aydınlanmış kimseler de aydın sıfatıyla partiye dahil oldular.



Partinin bugüne kadar yaşadığı serüven malumdur. Sisteme tam intibaksızlık sebebiyle sistem tarafından yediği köteklerin sesi ve acısı unutulmadı henüz. Ancak işin başındaki söylem, ilke ve prensipleri ile son dönemdekiler arasında beliren uçurum yalnızca sisteme karşı sürdürdükleri takiyye ile açıklanamayacak oranda derin gözükmektedir.



Bu uçurum, İslamlaşma/İslamileşme sürecinde yaşanan kırılmanın, bu istikamette atılmış geri adımın da bir göstergesidir sanıyorum.



Bilgi, eylem ve düşüncenin ötesinde, partili hayat tarihi boyunca, çok ciddi bir ahlaki çöküş de paralel biçimde yaşandı kanaatimce. İman ve salih amel veya söz ve davranış hususunda söylenen ve yapılanlar iyi izlendiği vakit bu da gözlenecektir.



Hülasa partileşmenin kaybettirdikleri, kazandırdığını zannettiğimiz hürriyetlerden çok ama çok fazladır. Partileşme, İslami bilinçlenme hamlesini gerekli tebliğ tamamlanmadan, hatta daha doğru dürüst teb*liğe başlanmadan yarı yolda yakalamıştır. Okumaları, düşünmeleri, içtihatları, ahlaki olgunlaşma atılımlarını ya erteletmiş yahut iyice söndürmüştür. Üstelik epeyce zamandan beri sistemin fiili taarruzları biraz durulmuşken, insanları yeniden fiili taarruza maruz bırakıcı hatalar işlemiştir.



Geriye elde ne kalmıştır diye bakıldığında Oğuzhan Asiltürk'ün siyasi etikle hiç bağdaşmadığı düşünülen ve birçoklarınca son derece antipatik ve itici bulunan ve bünyede derin yara izi bıraktığı söylenen o en son zamanlardaki totaliter, hatta külhani çıkışı ve partiyi kutsal bir dava gibi sahiplenişi kalmıştır. İşin garibi partinin sahiden en vasıflı, en olgun ve en erdemlilerinden olan iki samimi evladını moral mağduriyetine uğratmıştır.



Parti ile barışmayan yıldızım son zamanlarda İslamcı basının kimi köşe yazarlarınca ve sıkça dillendirilen Neo-Osmanlıcılık cereyanı ile hiç barışmıyor.



Türkiye'ye, Türkiye yönetici ve elitlerine ülkenin geleceği için, tarihsel misyonu bakımından, mevcut gidişattan farklı bir yol ve yordam olarak, Osmanlı modeli veya misyonunu önerenlerdendir şikayetim. Bilmiyorum asaba bir Selçuklu beyinin torunu sıfatıyla Osmanlı'yı bizim sultamızı sona erdirip kendisine kattığı için mi böyle fazla eleştiriyorum? Ama Osmanlı modelini teklif edenlerin Osmanlı'da görüp bugüne taşımak istedikleri nedir? Hangi idrak ve iradedir? Hilafet mi? Hilafeti konuşmak, ülke yasaları bakımından suç sayılabileceği için başka adlandırmalar mı kullanılıyor? Konu hilafet ise eğer, Osmanlı'daki bu müessese sanıldığı kadar İslam'i de değildi, ciddi bir işlevselliği ise hiç yoktu. Tamamiyle sembolik hatta ironik konumdaydı. Yavuz Sultan Selim'in Mısır'daki Halife'nin elinden alıp Osmanlı ülkesine getirdiği üç beş emanet hele bugünün dünyası için nasıl bir değer ifade edebilir ki? Zaten Osmanlı'da da halkın nesneleri kutsamasından öte bir anlamı haiz olmamıştı.



Yoksa istenen yeniden Osmanlı saltanatı mıdır? Hiç sanmıyorum. Ama eğer konu saltanat olsaydı ve isteyen de Osmanlı sülalesinden birileri idiyse, bunun duygusal bir anlamı bulunduğu pekala düşünülebilirdi. Oysa Osmanlı misyonu ve modeli diye önerilen saltanata dönüş de değil herhalde.



Geriye ne kalıyor? Vaktiyle Osmanlı şemsiyesi altında toplanmış ve bugün her birisi iyi kötü bir ulus devlet olarak hayatiyetini sürdüren kavimlerin yeniden aynı şemsiye altında toplanmasını sağlamak mı?



Yani Türkler yine oldukları yerde kalacaklar, öteki Müslüman kavimlerin büyük ağabeyi rolünü üstlenecekler, kardeşlerini yeniden aile reisinin baba evi merkezine bağlayacaklar...



Düşünmüyorlar ki evet, Osmanlı büyük bir imparatorluktu; hatalarına rağmen Müslüman bir topluluktu, batılı devletlerle kıyaslanmayacak oranda adildi v.b. Ama aynı Osmanlı'nın siyasi, sosyal, ekonomik sistemi güçlü olsaydı eğer niçin yıkılsındı? Osmanlı, başlangıçta kurduğu ve fakat geliştiremediği sistemi ile işte ancak bu kadar ömür yaşayabildi. Yani her ümmet gibi o da ömrünü tamamlamıştı. Zamana, gelişmelere, değişimlere dayanacak, direnecek hali kalmamıştı diye çöküntüye uğradı. Şimdi biz kendimiz için, bugünki dünyamız için yeni sistemler kurgulamak, keşifler yapmak yerine, niçin atalarımızın, sistemi yüzünden çöküntüye uğramış, ayakta kalma takati tükenmiş temelleri üzerine yeniden inşa düşünelim, niçin?



Ayrıca Osmanlı'nın son dönemlerini de hesap dışı bırakmadan söyleyelim, İslam dünyasında bugün artık eskilerde bulunmayan yüksek miktarda kavmiyetçi, laik, jakoben ve mürted bir nüfus oluşmuştur. Üs*telik dünyanın yeni ve kurnaz egemenleri tarafından İslam dünyasının yönetim kademelerine ve kilit noktalarına da bu nüfusun nüfuzu hakim kılınmıştır.



Bu yeni Osmanlı misyonu teklifi de korkarım ki tıpkı partinin açtığı gibi İslami münevver bünyede yeni bir kırılma yaratacaktır. Yeniden dirilişin, uyanışın önüne yeni engeller ve setler çekecektir. Kim, yeniden Osmanlı bayrağı altında toplanır ki kim? Kaddafi mi, Saddam mı, Fahd mı, Mübarek mi, Beşşar mı, Hatemi mi, Müşerref mi kim?



Bütün bu uydurma ve şovenizm kokan, hırsların kamçılanmasıyla ürediği besbelli olan teklifler yerine niçin Sahih İslam'a dönülmesi teklifleri üzerinde düşünmeyelim?



Neden hala kavranılmıyor ki "Müslümanların yeniden Müslüman olması lazım" diyen Muhammed İkbal haklılığını korumaya devam ediyor.



Ne yapacaksınız Osmanlı'yı? Bırakınız rahat uyusunlar. Onlara Allah'ın rahmetini dileyelim Kendimize ise Vahy'i rehber edinmekten başka bir kurtuluşun bulunmadığını hatırlayalım. Vahy'in ilk pratik modeli olan Resulullah'ın bireysel ve toplumsal hayatını gündemimize alalım. O'nu izleyelim. Model Osmanlı, Selçuklu, Moğol, Safevi, Emevi ve Abbasi'de değildir. Onlar artık sadece kültürdür. Ama model onların da kaynaklandığı Resulullah'tır. Asrı saadettir.



Osmanlıyı sevelim, saygı da duyalım. Ama Osmanlı bitmiştir. O bizim tarihimizdi. Ama biz bugünümüzün sorumluluğunu Osmanlı'ya sığınarak üzerimizden atamayız. Ancak tıpkı onlar gibi biz de Allah'a sığınarak, Vahy'in rehberliğinden, Resulün modelliğinden yola koyularak yerine getirebiliriz.



Sadece Türklerin, Türk kavminin değil bütün İslam milletinin yeniden uyanış ve diriliş reçetesi bütün zamanlarda olduğu gibi bugün de vahy-i ilahidedir.



Müslümanım diyenler bile Sahih İslam'ı bilmez ve yaşamazken İslam dünyasında sayıları umulmadık oranda çoğalmış faşist, sosyalist, laik ve mürtedlerden ne bekleyebiliriz? Müslüman olmalarını mı? Bize itaat etmelerini mi? Nice zamandan beridir yerlilerin gafletiyle dönme ve devşirmelere kaptırıldığı gerçeği ayyuka çıkmış güç ve iktidarı kuzu kuzu geriye iade etmelerini mi?



Böyle ucuz, böyle tepeden inmeci, böyle hiçbir zahmet içermeyen modeli yoktu Resulullah'ın. Kendinde olanı değiştirmek ve sonra toplumsal değişimi beklemek İslam'ın şiarı idi. Oysa yukarıdan beri uyar*maya çalıştığımız çevreler, değiştirmek ne kelime, maalesef kendinde olanla övünmekten başı dönmüş sarhoşlar gibi görünmektedirler.

 
portalkal Çevrimdışı

portalkal

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
arkadaşım,müslüman,kendisine oynanan oyunların,aynısını oyun oynayanlara oynamalıdır.gerekirse casus olmalı,gerekirse,konuştuğu kalbindekine ters düşmeli,eğer müslüman imanına güveniyorsa,ve mutlu sona ulaşmak istiyorsa,bir yere kadar herşey mübah olması lazım
 
Üst Ana Sayfa Alt