Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

YERYÜZÜ MESCİT Mİ, YOKSA KAMUSAL ALAN MI?

ي Çevrimdışı

يَعْقِلُونَ

Üye
İslam-TR Üyesi
Asr-ı saadetten sonraki dönemlerde hayatın tüm alanlarını kapsayan ibadet kavramı cami ve mescitlere hapsedilmiştir. Gayri İslami sistemler kendi anlayış ve kafa konforlarına göre şekillendirmiş-lerdir.

Kur'ân-ı Kerim, hadisler ve ilk İslâm kaynaklarında bugün cami diye isimlendirilen ibadet edilen yerler kar-şılığında mescid kelimesi geçmektedir. SCD kökünden türeyen Arapça mekân ismi olan mescidin anlamı/kar-şılığı ise dik durmak, eğilmek, baş eğmek, alnı yere koy-mak şeklinde ifadelendiriliyor.

Secde yeri demek olan mescid, Müslümanların ce-maatle ibadet ettikleri yer olduğu gibi, içerisinde Allah'a ibadet etmek üzere yapılan bütün yapılara verilen addır. Aynı zamanda, özellikle Rasûlullah devrinde, sosyal fa-aliyetlerin her çeşidinin odak noktası, çeşitli hizmetlerin görüldüğü ana merkezdir, üstür.

İslâm'da camiler sadece namaz kılınıp "dağınılan" yerler değil; kendisinde devamlı "toplanılan" mekân-lardı. "Cami", kelimesi, bilindiği gibi "toplayan" demek-tir; İnsanları, açtığı bağrında toplayıp cemaat haline getiren yerdir cami. Cami, aynı zamanda bir kıyam mer-kezi, savaş yeri, istişare meclisi, devletin idare edildiği mekân, yönetenlerle yönetilenlerin yüz yüze görüşüp dertleştikleri, hesaplaştıkları mahal, bir okul, kimse-sizler yurdu, bir huzur evidir.

Kalp, insanın merkezi; Kâbe, arzın merkezi, yer-yüzü mescidinin temsilcisi sayılır. Başta namaz olmak üzere her çeşit ferdî ve sosyal ibadetin, eğitim ve kültü-rün, değişik sanatların ve çeşitli güzelliklerin de etrafa halka halka yayıldığı bir merkez vardır, Müslümanların medeniyetlerinde. Bu güzellik merkezleri camilerdir.

"Kâinattaki varlıkların hepsi ister istemez Allah'a secde ederler." (13 Rad, 15 / 16 Nalh, 49) Ev-ren, tüm varlıklar için bir mescittir. İnsanlardan bazıları da inanarak ve isteyerek secde ederler. Kendi tercihiyle secde eden insana Allah (c.c.), sünnetullaha uymak zo-runda olup secde eden kâinatı, tüm yeryüzünü mescid yapmıştır. "Yeryüzü bana mescid kılındı..." (Nesâî, Mesâ-cid 42)

Buhari'de Rasül-i Ekrem, bütün yeryüzünü mescit olarak tanıdığını kaydediyor. Allah'ın elçisi olduğunu ilan etmesini müteakiben Rasül-i Ekrem'in Mekke'de müstakil bir mescidi yoktu/kurulamamıştı. O çileli yıllarda arkadaşları ile buluşmasını, birleşmesini her vakit Kâbe'de yapmak heveslisi idi. Zira Kâbe hanif olan İbrahim'in emaneti ve Allah'ın evi idi. Lâkin müşriklerin zulmü buna imkân tanımıyordu. Bazen Kâbe'de mün-feriden Allah'a yöneliyordu. Ama çoğu kere de bundan yasaklanıyor yahut ibadet esnasında kendisine haka-retler ediliyordu.

Müslümanlar, Mekke döneminde Kâbe'yi toplu hal-de ibadet edilebilecek bir mescit haline bir türlü çevire-miyorlardı. Onların Mekke'deki mescidi genellikle kır-lar, sokak araları, sahralar ve gizli gizli buluştukları kimi mü'minlerin evleriydi. Erkam'ın evi gibi mesela.

Bir evi, bir kır parçasını, sahrada bir mıntıkayı, göze çarpmayan sokak aralarını mescit olarak kullanıp top-landıklarında ne yapıyorlardı acaba? Elbette yerine getirdikleri ilk iş, Allah'tan gelen bilgi, belge ve buy-rukların tedrisi idi. Müşriklere karşı takınılacak tavır, baskı altındaki mü'minlere destek, Allah'tan gelen ha-ber/bilginin yaygınlaştırılması v.b. Sonuçta müşrikler baskı dozunu artırınca mü'minler evlerini gizli gizli mescit edinerek bir araya gelmeye başlamışlardı.

Mekke'deki sözü edilen mescitlerde Allah'a karşı kulluk bilincini keskinleştirecek her türlü muamele ve münasebetler geliştiriliyordu. Mü'minler arası velâyet, meveddet, muhabbet kökleştiriliyordu. Bilgi/haber akı-şı ve aktarımı yerine getiriliyordu.

Asr-ı Saadet'in Mekke döneminde bir mekânı mes-cit diye anmak için ille de onun içinde namaz kılınması gerekmiyordu. Çünkü yalnızca namaz değil, Rasül-i Ekrem'le birlikte yapılan her iş, ama her iş bizatihi Al-lah'a boyun eğmek, O'na ibadet etmek anlamı taşı-yordu. Başka türlü düşünülebilir miydi?

Medine'nin mescidine bakalım. Mescidin duvarına bitişik olarak Rasüllulah'ın eşlerine de birer hane ya-pılmıştır. Ayrıca yine mescide bitişik olarak evsiz bark-sızlar için barınak vazifesi görecek olan 'Suffa' namlı bir mekân da ilave edilmiştir. Öyle ki mescidin avlusu ile söz konusu hanelerin avlusu müşterekti.

Burası artık mü'minlerin içtima mahalli idi. Cemaat istediği gibi mescitte otururdu. Hatta Buhari'nin İlim Babında kaydedildiğine göre sırtüstü yatarak sohbet de ederlerdi. Yabancıların, mescidin bir köşesinde uyuduk-ları da görülürdü. Burada bağış kabul edilir, ticari müza-kereler yapılırdı. Bir gün bizzat mescidin içinde, Rasü-lullah'tan izin alan Sudanlı ve Habeşli gençler mızrak ve kalkanlarla bir gösteri bile yapmışlardı. (T.D.V. İslam Ans. Mescit md.)

“Burası kutsal bir bina değil tam manasıyla umumi bir karargâhtı. Tüm siyasal, sosyal, ticari işlerin merkezi idi. Elbet bunun yanında Medine'de bulunduğu sağlıklı dönemlerinde Rasülullah'ın aynı zamanda ümmete top-luca namaz kıldırdığı yer de burasıydı. Bugünkü anlamda kutsal mahiyet taşıyan en ufak bir eşyası bile bulunma-yan Mescid-i Nebevi; nikâhların kıyıldığı, muhakeme-lerin görüldüğü, savaş taktiklerinin tartışıldığı, eğlen-celerin düzenlendiği, namazların kılındığı ve istirahat-ların yapıldığı bir mekândı.

Kur'an-ı Kerim'e de baktığımız zaman mü'minlerin topluca bulundukları bu mekânların mabet ve cami diye değil mescit diye adlandırıldığını göreceğiz (9 Tevbe, 17,107; 72 Cin,18 )

Son Rasülün mesajının başlangıcından beri mescit esas itibariyle "her yer"di. Bütün yeryüzü mescitti. Değil mi ki mülkün sahibi Allah'tı. Öyleyse O'nun mülkü, O'na boyun eğilecek mekândı. Mescitler yukarıdan beri sözünü ettiğimiz işlevini giderek iyice yitirdi.
Mescitlerin şiiri ise Mehmet Akif'in Safahat'ında mündemiçtir. O, mescitlerdeki ilâhî, inkılâbî ruhun yitip gittiğinin farkındadır. Bu yüzden mabetlerin yeniden mescide inkılâbı için çırpınmıştır.

Mabetler sadece, içerisinde işlenenleri ibadet san-ma saplantısını doğuruyor zihinlerde. Oysa mü'minlerin meşru bütün davranışları ibadet kategorisindedir. Mes-cit, evet, Allah'a boyun eğilen yerdir. Ama tüm yeryüzü bu hüviyete sahiptir. Üstelik Allah'a boyun eğme biçimi, yalnızca namaz değil, marufu emreden, münkerden nehyeden bütün iş ve davranışlarımızdır

Yıllardır ibadet, sadece namazdan ibaret sayılmış-tır. İbadetler sistemin kamusal alanı kabul edilen camile-re hapsedilmiştir. Yeryüzünün tamamı bir mescit, bir ibadet alanı olmasına rağmen ibadet anlayışı çeşitli şekil-lerde makaslanarak kuşa çevrilmiştir.
İslam'ın sosyal hayattaki tezahürlerinde rahatsız olan topyekûn savaşçılar neredeyse yeryüzünün tama-mını da kamusal alan ilan ederek İslami hayat tarzını saf dışı etme pervasızlığını sergilemektedirler. Asıl işlev-lerinden uzaklaştırılmış, bebeklerin avlularına bırakıl-dığı, ayakkabıların çalındığı, insanların birbirleriyle ileti-şimlerinin kopuk olduğu camilerin, günümüzde tekrar asrı saadetteki işlevine doğru dönüştürme çabasını or-taya koymalıyız.

Yeryüzü Allah'ın emirlerinin yaşandığı ve pratiğe dönüştürüldüğü bir alandır. Yeryüzü mescidi, Rab-bimizin kurallarının egemen olması gereken alanlardır. İnanç değerlerimizi özgürce yaşayabileceğimiz yeryüzü mescidini kamusal alan ilan ederek Allah'ın nizamına savaş açan eblehler hak ettiklerini bulacaklardır. Bu evrensel nizamı engellemeye topyekûn savaşçıların, Er-genekoncuların, belleri silahlı egemenlerin gücü yetme-yecektir.

"Câmiden istifade eden millet, câmiden istifade eden devlet, yükselmiştir." Ömer Kirazlı.

 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt