Altı senelik tarikat maceramdan sonra Rabbim bunlardan yüz çevirmeyi nasip etti ve bunların gerçek yüzünü bir nebze olsun görebildikten sonra –ki bu anlatacaklarım bu nebzenin tam mikdarı desem yeridir- belli bir dönem bildiklerimi aktarmaya çalıştım. Ancak mukadder olan bu bildiklerimi buraya yazmakmış. Günümüzde özellikle islami çevrelerde tarikatçıların mürşid rabıtası dedikleri amelleri çokça tartışılmıştır ve gayet derecede iğrenç tarafları seküler kimseler tarafından dillendirilmiş ve tarikatları bu bidat ve hurafeleriyle adeta islamofobiye hizmet ettirmiştir. Hatta daha vahim olanı şeyhlerine hocalarına sorgusuz sualsiz itaat eden, ham-softa-yobaz-kaba-bağnaz tipler beli kurban deyip imanları üzerine basıp şeyhlerini adeta rabbler edinmektedirler.
Bu teslimiyet mevzusuna ileride ayrıca değinmek istiyorum. Konumuz rabıtaydı. Evet, çokça duyum aldım ki rabıta denen fiili Halid Bağdadi denen şeyh –kendisi halidi ekolünün kurucusudur ve Türkiyede İsmailağa ve Menzil gibi demirbaş nakşi tarikatları Halid Bağdadiye nisbetle halidi olarak ta tanınır.- Hindistandan bu uygulamayı getirip islami soslamalarla dinin içerisine sokulmuş ve yapılışı yönünden de yogadan bir farkı yoktur gibi itirazlara bu Nakşiler ilk andan itibaren maruz kalmıştır. Bu yönde elimde kesin ve kat’i bir bilgi olmadığı için yoga bağlamında rabıtaya dair eleştiriler yapmak istemedim.
Ancak son birkaç zamandır araştırmalarım sonucunda elde ettiğim bilgiler gayet derecede bu iddiayı destekleyen veyahut ispat eden manidar vesikalardı. Yoga kelimesine değinelim. Sanskrtiçe yani eski Hind topluluklarının konuştuğu günümüzde ölü bir lisan konumunda bu dile ait bir kelime. Yoga kelimesinin manaları da –özellikle dört tanesi- beni gayet derecede şaşırttı desem yeridir.
Halid Bağdadi islama bu uygulamayı yoga ismiyle dahil edecek değildi bu yüzden bu eyleme ait yoga isminin kelime manalarını Arapça olarak bizlere aktararak her tarikatçı şeyhi gibi bu suretle bu bidata bir kılıf giydirdi; Tesbit edebildiğim dört manası şunlardır;
Ey iman edenler! Allah’tan korkun, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda çaba harcayın ki kurtuluşa eresiniz.
Yoga sözlük anlamıyla bir rabıtadır yani rabt edendir. Hakeza başka bir anlamıyla vesiledir. Bu suretle nakşi mollaların vesile ayetiyle istidlal etmeleride ayrı bir garabettir. Yani burada Allah bize bana yaklaşmak için vesile arıyın derken bu vesilelerden biri de Nakşilerin tabiriyle bir yoga olan bidat bir amel olan rabıtadır. Aslın Halid Bağdadi bidat olduğunu ikraren safiyane bir niyetle yogayı olduğu gibi yani düşünme eğitimi olarak ismiyle müsemma bir şekilde Müslümanlara takdim etseydi sanırım kendisi hakkında daha az su’i zann ederdik.
Maalesef bu bidati islami kılıflara büründürmeye kalkması biz Müslümanlara içten bir darbe vurmak niyetinde olduğunu bizlere hissettiriyor ve yakinen bana gösteriyor. Mesela bu tarikatçı şahıslar İmam Alusiye çokça istinad ederler ve onun sözleriyle meşru kılmaya çabalarlar. Cübbeli bunu başaramayıp ettiği haltla yani yaptığı sahtekarlıkla adeta kendi topuklarına sıkmış ve dalalet yolunda oluşlarını bile bile utanmadan arlanmadan nasılda ehli sünnet kılıfı adı altında Müslümanları ta’n etmekte ve kendisini la yus’el görmesi hasebiyle kendisine itikaden en yakın kimseleri hatta hocaları bile arsızca aforoz etmektedir. Bu sahtekarlığı ileride nasipse açıklayacağız ama Alusi demişken bu ayette İmam Alusi, tarikatçılara ölülerden medet dileme konusunda tam manasıyla şamarı patlatmıştır. Dileyen kimse dipnottaki linkten bu kısma dair tefsirini okuyabilir.
Son olarak süluk kelimesi kaldı. Defaatle arapça kaynaklardan yaptığım okumalarda yoga ve süluk etmek tabiri siyam ikizi gibi kullanılmış. Yani yazılarda gördüğüm; Yoga rabt eyleyen bir rabıtadır. Nirvanaya(fena fillah?) vesiledir ve bu yolda kişinin ruhunu arındırma noktasında süluk ettirir. Bu gördüğüm tanım Hinduların ve sofilerin ortak tanımı desem yalan olmaz.
Bu teslimiyet mevzusuna ileride ayrıca değinmek istiyorum. Konumuz rabıtaydı. Evet, çokça duyum aldım ki rabıta denen fiili Halid Bağdadi denen şeyh –kendisi halidi ekolünün kurucusudur ve Türkiyede İsmailağa ve Menzil gibi demirbaş nakşi tarikatları Halid Bağdadiye nisbetle halidi olarak ta tanınır.- Hindistandan bu uygulamayı getirip islami soslamalarla dinin içerisine sokulmuş ve yapılışı yönünden de yogadan bir farkı yoktur gibi itirazlara bu Nakşiler ilk andan itibaren maruz kalmıştır. Bu yönde elimde kesin ve kat’i bir bilgi olmadığı için yoga bağlamında rabıtaya dair eleştiriler yapmak istemedim.
Ancak son birkaç zamandır araştırmalarım sonucunda elde ettiğim bilgiler gayet derecede bu iddiayı destekleyen veyahut ispat eden manidar vesikalardı. Yoga kelimesine değinelim. Sanskrtiçe yani eski Hind topluluklarının konuştuğu günümüzde ölü bir lisan konumunda bu dile ait bir kelime. Yoga kelimesinin manaları da –özellikle dört tanesi- beni gayet derecede şaşırttı desem yeridir.
Halid Bağdadi islama bu uygulamayı yoga ismiyle dahil edecek değildi bu yüzden bu eyleme ait yoga isminin kelime manalarını Arapça olarak bizlere aktararak her tarikatçı şeyhi gibi bu suretle bu bidata bir kılıf giydirdi; Tesbit edebildiğim dört manası şunlardır;
- Rabt Eylemek ve Vasıl Kılmak
- Vesile ve Süluk
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَسٖيلَةَ وَجَاهِدُوا فٖي سَبٖيلِهٖ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Ey iman edenler! Allah’tan korkun, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda çaba harcayın ki kurtuluşa eresiniz.
Yoga sözlük anlamıyla bir rabıtadır yani rabt edendir. Hakeza başka bir anlamıyla vesiledir. Bu suretle nakşi mollaların vesile ayetiyle istidlal etmeleride ayrı bir garabettir. Yani burada Allah bize bana yaklaşmak için vesile arıyın derken bu vesilelerden biri de Nakşilerin tabiriyle bir yoga olan bidat bir amel olan rabıtadır. Aslın Halid Bağdadi bidat olduğunu ikraren safiyane bir niyetle yogayı olduğu gibi yani düşünme eğitimi olarak ismiyle müsemma bir şekilde Müslümanlara takdim etseydi sanırım kendisi hakkında daha az su’i zann ederdik.
Maalesef bu bidati islami kılıflara büründürmeye kalkması biz Müslümanlara içten bir darbe vurmak niyetinde olduğunu bizlere hissettiriyor ve yakinen bana gösteriyor. Mesela bu tarikatçı şahıslar İmam Alusiye çokça istinad ederler ve onun sözleriyle meşru kılmaya çabalarlar. Cübbeli bunu başaramayıp ettiği haltla yani yaptığı sahtekarlıkla adeta kendi topuklarına sıkmış ve dalalet yolunda oluşlarını bile bile utanmadan arlanmadan nasılda ehli sünnet kılıfı adı altında Müslümanları ta’n etmekte ve kendisini la yus’el görmesi hasebiyle kendisine itikaden en yakın kimseleri hatta hocaları bile arsızca aforoz etmektedir. Bu sahtekarlığı ileride nasipse açıklayacağız ama Alusi demişken bu ayette İmam Alusi, tarikatçılara ölülerden medet dileme konusunda tam manasıyla şamarı patlatmıştır. Dileyen kimse dipnottaki linkten bu kısma dair tefsirini okuyabilir.
Son olarak süluk kelimesi kaldı. Defaatle arapça kaynaklardan yaptığım okumalarda yoga ve süluk etmek tabiri siyam ikizi gibi kullanılmış. Yani yazılarda gördüğüm; Yoga rabt eyleyen bir rabıtadır. Nirvanaya(fena fillah?) vesiledir ve bu yolda kişinin ruhunu arındırma noktasında süluk ettirir. Bu gördüğüm tanım Hinduların ve sofilerin ortak tanımı desem yalan olmaz.