Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

1 - Hüküm Vermenin Yalnızca Allah-u Teâlâ'ya Ait Olması Uluhiyyetin En Önemli Özelliklerindendir. Z

hamza01 Çevrimdışı

hamza01

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
1 - Hüküm vermenin yalnızca Allah-u Teâlâ'ya ait olması uluhiyyetin en önemli özelliklerindendir. Zira yaratma da emir de O’nun hakkıdır.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Yaratma da emir de O’nun hakkıdır. Alemlerin rabbi olan Allah yücedir." (A’raf: 54)
"Hüküm yalnız Allah’ındır. O, doğru haberi verir ve O, (hak ile batılı) ayırd edenlerin en hayırlısıdır."(En’am: 57)
"Hüküm vermek, yalnız Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil yalnız O’na ibadet etmenizi emretti." (Yusuf: 40)
"Hüküm vermek, O’nundur. Ve O, hesabı çabuk görendir." (En’am: 62)
"Hükmünde O’na hiçbir ortak yoktur." (Kehf: 26)
Hükmün yalnız Allah-u Teâlâ'ya ait olduğunu gösteren bunlardan başka daha bir çok ayet vardır.
Bu nedenle kim, sadece Allah-u Teâlâ'ya ait olan bu özelliğin kendisinde olduğunu iddia ederse işte o, kendisini ilahlaştırmıştır.
Her kim de onun bu iddiasını kabul ederek bu özelliği ona verirse, işte o da onu Allah-u Teâlâ'dan başka bir ilah olarak kabul etmiştir.


2 - Teşri koymak, helal veya haram, iyilik veya kötülük ölçülerini tayin etmek sadece Allah-u Teâlâ'ya ait olan uluhiyyetin en önemli özelliklerindendir.

Bu nedenle kim; bu özelliklerden herhangi birisinin kendisinde olduğunu iddia ederse, yani; Allah-u Teâlâ'ya muhalefet ederek teşri koyma, helal (serbest) ve haram (yasak) ölçülerini tayin etme, bir şeye iyi veya kötü deme yetkisinin kendisinde bulunduğunu iddia ederse "kendisini ilah ilan etmiş"ve Allah-u Teâlâ'ya denk kılmış olur.
Her kim de; onun bu iddiasını kabul ederek bu yetkiyi ona verir ve ona bağlanırsa onu "kendisine ilah edinmiş" olur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Onlar hahamlarını, rahiblerini ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler. Oysa tek olan ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O, onların ortak koşmalarından münezzehtir." (Tevbe: 31)
Bu ayetle ilgili açıklamayı daha önce naklettim ve ayette geçen papazları ve din adamlarını rab ve ilah edinmenin ne manaya geldiğini açıklayan alimlerin sözlerini de naklettim. Ayette geçen, onları rab ve ilah edinmekten kasıt; helal ve haram koyma yetkisini onlara vermektir. Böylece hıristiyanlar onları Allah-u Teâlâ'dan başka rab ve ilah edinmişlerdi. Onlar da bu yetkiyi kendilerinde görmüş, böylece rablık ve ilahlık iddiasında bulunmuşlardı.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyi kendilerine dinden bir şeriat koyan ortakları mı vardır?" (Şura: 21)
"(Ey Muhammed!) De ki: "Biliyor musunuz, Allah size rızık olarak her ne indirmişse, onun kimini haram kıldınız, kimini helal..." Yine de ki: "Allah mı bunun için size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?" (Yunus: 59)
"Diliniz yalana alıştığı için: "Bu helal, bu haram" demeyin! Yoksa Allah’a yalan iftira etmiş olursunuz. Muhakkakki Allah’a karşı yalan iftira eden kimse, kurtuluşa erişemez." (Nahl: 116)
Sahih rivayete göre Beni Temim’den bir arabi Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’a şöyle dedi:
"Ben bir şeye iyi dersem o iyi, kötü dersem o kötüdür."
Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem ona şöyle dedi:
"Bu özellik sadece Allah-u Teâlâ'ya aittir." (Fetvalar c: 28 s: 164)
Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem, arabiye verdiği cevabında şunu demek istemiştir:
"Senin ileriye sürdüğün bu iddia, beşere ait bir özellik değildir. Bütün insanlar toplansa bile bu yetki onlara verilemez. Bu özellik sadece ve sadece Allah-u Teâlâ'ya aittir. Zira senin iyi gördüğün Allah-u Teâlâ katında kötü olabilir. Kötü gördüğün ise Allah-u Teâlâ katında iyi olabilir. Bu sebeble eşyaya iyi veya kötü hükmünü vermek mahluka değil, sadece Allah-u Teâlâ'ya ait bir özelliktir ve Allah-u Teâlâ'nın yetkisindedir."


3 - Dilediği meselede hüküm vermek ve hükmünde takipçisi olmamak Allah-u Teâlâ'nın uluhiyyetinin özelliklerindendir.

Bu özellik sadece Allah-u Teâlâ'ya aittir. Allah-u Teâlâ bir konuda hüküm verdikten sonra yaratılmışlardan hiç birisinin o konuda herhangi bir söz, anlayış, görüş veya itiraz hakkı yoktur. Zira emir sadece Allah-u Teâlâ'ya aittir. Rasul ise bu emri tebliğ edendir. Bize düşen görev; bu emre rıza göstermek, boyun eğmek ve teslim olmaktır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Muhakkakki Allah, dilediği şeye hükmeder." (Maide: 1)
"Allah hükmeder; O’nun hükmünü iptal edecek yoktur. Ve O, hesabı çabuk görendir." (Ra’d: 41)
"Allah ve rasulü bir konuda hüküm verdiğinde inanmış erkek ve kadınların artık işlerinde başka yolu seçme hakları yoktur. Her kim Allah’a ve rasulüne baş kaldırırsa apaçık bir şekilde sapmış olur." (Ahzab: 36)
"Ey iman edenler! Allah ve rasulünün önüne geçmeyin!" (Hucurat: 1)
(Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’in önüne geçmek; onun sözüne bir şey eklemek; karşı gelmek veya zıd bir anlayış ileriye sürmektir. Bu hareket aslında Allah-u Teâlâ'ya yapılmıştır. Çünkü Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem, Allah-u Teâlâ'nın kendisine bildirdiğini tebliğ eder ve haktan başka bir şey söylemez. Allah-u Teâlâ onun hakkında şöyle buyurmuştur:
"O hevasından konuşmaz. Onun konuştuğu ancak bir vahiydir." (Necm: 4)
Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem sağ iken söylediği söze itiraz etmek, başka anlayış ileriye sürmek küfürdür. Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem öldükten sonra ise sabit olan sünnetini reddetmek, ona itiraz etmek veya başkasının sözlerini ondan önce tercih etmek de aynı şekilde küfürdür.)
"Aralarında hüküm verilmesi için Allah ve rasulün e çağırılan müminlerin sözü: "İşittik ve itaat ettik" demektir. İşte kurtuluşa erenler bunlardır!"(Nur: 51)
Allah-u Teâlâ'nın dilediği şeyde hüküm vermesi ve hükmünde takipçisi olmamasıyla ilgili daha başka ayetler de vardır. Bu nedenle herhangi bir kimse bu özelliğin kendisinde olduğunu iddia eder, yani; "ben istediğim hükmü veririm, kimsenin benim hükmüme itiraz hakkı yoktur, hükmümde takipçi yoktur, ona zıd hüküm verecek veya itiraz edecek kimse de yoktur, zira benim verdiğim hüküm herkesin üstündedir, bu hükme zıd bir anlayış, bir itiraz veya bir düşüncenin ileri sürülmesini asla kabul etmem" derse kendisini ilahlaştırmış ve Allah-u Teâlâ'ya denk kılmıştır. Böylece aynı Firavun’un dediği gibi demiş olur. Zira Firavun şöyle demişti:
"Ancak size benim görüşümü gösterir ve ancak ben sizi doğru yola sevkederim." (Mümin: 29)
Her kim bu özelliği bir şahsa verir, söylediğine rıza gösterir veya ona bağlanırsa, işte o kimse Allah-u Teâlâ'ya ait olan bir özelliği ona vererek onu Allah-u Teâlâ'dan başka bir ilah ve bir mabut edinmiş olur.
Zamanımızdaki küfür demokrasi sistemlerinde olduğu gibi...
Bu sistemlerde Allah-u Teâlâ ve rasulünün hükümlerine muhalefet ve itiraz etme, ona zıd görüş beyan etme yetkisi parlemontoya verilmiştir. İşte bu sebeble parlementoda bulunan kimseler bu sistemi kabul etmiş olduklarından dolayı İslam’dan çıkmışlardır. Çünkü demokrasi sistemindeki parlementoda yer alan kimseler, ilahlık iddiasında bulunmuşlardır.


4 - Yaptığı sebebiyle hesap sorulmama, kendisinden başka herkese hesap sorma da sadece Allah-u Teâlâ'ya ait özelliklerdendir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"(Allah) yaptığından sorulmaz, onlar ise sorulurlar." (Enbiya: 23)
Her kim bu özelliğin kendisinde olduğunu iddia eder, yani; "yaptığım sebebiyle kimse bana hesap soramaz, ben hesap sormanın üstündeyim"derse kendisini ilahlaştırmış ve Allah-u Teâlâ'ya kendini denk kılmıştır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"O’nun benzeri bir şey yoktur ve O, işitendir, görendir." (Şura: 11)
Her kim de bu özelliği ona verir, onun iddiasına rıza gösterir ve bağlanırsa o kimseyi Allah-u Teâlâ'dan başka ilah ve mabut edinmiş olur.


5 - Zatı için sevilmek de Allah-u Teâlâ'ya ait olan özelliklerdendir.

O’nun (Allah-u Teâlâ'nın) dışındakiler ise sadece Allah-u Teâlâ için sevilirler. Bu özellikle ilgili delilleri daha önce zikrettik.
Her kim bu özelliği kendi nefsi için iddia eder, yani; zatı için sevilmesi, dostluk ve düşmanlık gösterilmesi gerektiğini söylerse kendisini ilah ilan etmiş ve böylece Allah-u Teâlâ'ya denk ve benzer kılmıştır.
Bu kimsenin bu iddiasına rıza gösteren ve bu özelliği ona veren de onu Allah-u Teâlâ'dan başka ilah, mabud edinmiştir.


6 - Zatı için itaat edilmek de Allah-u Teâlâ'ya ait olan özelliklerdendir.

O’nun (Allah-u Teâlâ'nın) dışındakilere ise sadece O’nun için itaat edilir. Bu sebeble Allah-u Teâlâ'ya isyan konusunda yaratılmışa itaat edilmez.
Kendisine kendi zatından dolayı itaat edilmesi gerektiğini iddia eden bir kimsenin, yalnızca Allah-u Teâlâ'ya ait olan bir özelliği kendisinde gördüğünü ve bu sebeble kendisini ilahlaştırdığını, bu özelliği ona veren veya bunu kabul eden kimsenin de onu Allah-u Teâlâ'ya denk kılarak ilah edindiğini daha önce delillerle açıkladık.


7 - Zarar ve fayda verici olmak da Allah-u Teâlâ'ya ait olan özelliklerdendir.

Zarar ve fayda sadece O’nun (Allah-u Teâlâ'nın) elindedir. O, dilediğini korur, fakat kendisinden hiç kimse korunamaz.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Allah’tan başka sana fayda da zarar da veremeyecek olana dua etme! Eğer böyle yaparsan şüphesiz zalimlerden olursun. Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa, O’ndan başkası onu kaldıramaz. Ve eğer sana bir hayır dilerse, O’nun fazlını kimse geri çeviremez. Onu kullarından dilediğine verir ve O, Gafurdur, Rahim’dir." (Yunus: 106-107)
"De ki: "Allah’tan başka bize fayda da, zarar da veremeyecek olanlara mı dua edelim?" (En’am: 71)
"Onlar, Allah’tan başka kendilerine fayda veremeyecek şeylere taparlar ve; "bunlar Allah katında şefaatçilerimiz" derler. De ki: "Göklerde ve yerde bilmediği birşeyi mi Allah’a haber veriyorsunuz? Onu tesbih ederim. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir." (Yunus: 18)
"De ki: "O’ndan başka dostlar edindiklerinizin, kendilerine bir fayda veya zarar sağlamaya bile güçleri yoktur." (Ra’d: 16)
"De ki: "Allah dilemedikçe ben kendim için ne bir fayda ne de bir zarar sağlamaya güç yetirebilirim." (A’raf: 188)
Bu manayı ifade eden bunlara benzer daha bir çok ayet vardır.
İbni Abbas radiyAllahu anh şöyle dedi:
"Ben Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’in bineğinin terkisindeydim. Bana şöyle dedi:
"Ey delikanlı! Allah-u Teâlâ'nın sana fayda vereceği şeyleri sana öğreteyim mi? Allah-u Teâlâ'yı koru ki, Allah-u Teâlâ da seni korusun. Allah-u Teâlâ'yı koru ki Allah-u Teâlâ'yı önünde bulasın. Eğer bir kimseden bir şey isteyeceksen sadece Allah-u Teâlâ'dan iste! Bil ki, bütün insanlar sana birşey yapmak için bir araya gelseler Allah-u Teâlâ dilemedikçe hiç bir şey yapamazlar. Yine bil ki, zafer sabırla beraberdir, ferahlık ise sıkıntıdan sonradır. Zorluktan sonra da kolaylık vardır." (İbni Ebi Asım Sünne kitabında sahih senedle rivayet etti)
İbni Teymiye şöyle dedi:
"Her kim melekleri ve nebileri vasıta edinerek onlardan bir şey ister, onlara tevekkül eder, onlardan menfaat sağlamalarını ve zararı defetmelerini isterse şüphesiz müslümanların icmaıyla kafir olmuştur.
Yine onlardan günahların affını, kalplere hidayet etmelerini, sıkıntı ve hacetleri gidermelerini istemek bunlara örnek olarak gösterilebilir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Size, melekleri ve nebileri rabler edinmenizi emretmez. Siz müslüman olduktan sonra hiç size küfrü emreder mi?" (Ali İmran: 80)
Allah-u Teâlâ bu ayette, melek ve nebileri rab edinmenin küfür olduğunu bildirmiştir." (Fetvalar c: 1 s: 124)


Özet olarak şöyle diyorum:
Sadece Allah-u Teâlâ'ya ait olan özellik ve sıfatlar vardır. Bu özellik ve sıfatlarda yaratılmış olan hiçbir şey O’na ortak olamaz.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"O’nun benzeri bir şey yoktur ve O, işitendir, görendir." (Şura: 11)
(Bu ayet, sadece Allah-u Teâlâ'ya ait olan sıfat ve özelliklerin kendisinde olduğunu iddia edenlerin iddiasının batıl olduğunu açıkça göstermektedir. Maalesef bu ayet bu konulara delil olduğu halde unutulmakta ve sadece mücessimelere (Allah-u Teâlâ'yı mahlukata benzetenlere) reddiye olarak kullanılmaktadır.)
Allah-u Teâlâ ibadete layık tek ilahın kendisi olduğunu, geniş manadaki bütün ibadetlerin ve ibadetlerin her çeşidinin sadece kendisine yapılmasını ve kendisinden başka hiç bir şeye ibadet edilmemesi gerektiğini bildirmiştir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"De ki: "Namazım, kestiğim kurban, hayatım ve ölümüm Alemlerin rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur." (En’am: 162)

Bütün bu açıklamalara göre;

Özelliği, mertebesi ve sıfatı ne olursa olsun sadece Allah-u Teâlâ'ya ait olan özellik ve sıfatlardan herhangi birisinin kendisinde de bulunduğunu iddia eden bir kimse, bu yaptığıyla ilahlık iddiasında bulunmuş, kendisini Allah-u Teâlâ'ya denk ve ortak koşmuştur.
Her kim böyle iddia eden kişinin iddiasını kabul eder veya ona rıza gösterir veya bu iddiasında ona bağlanırsa onu Allah-u Teâlâ'dan başka ilah edinmiş ve ona ibadet etmiş olur.
Sana bu anlatılanları şayet iyi anlamışsan, şüphesiz ki tagutun manasını, çeşitlerini ve onlara karşı ne yapman gerektiğini daha kolay anlarsın.
 
Üst Ana Sayfa Alt