Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

2020 Yılının Şehidi: Ömer Faruk (Hacı Abi)

Hutve Çevrimdışı

Hutve

Cihadın farz oldğu yerde gözyaşı dğl ter dkmk grkr
İslam-TR Üyesi
HER SAVAŞIN KAZANANI O USLANMAZ MUCAHİD: ÖMER FARUK

1*W_l4kXZUYO8l6D6a_kqk9w.jpeg


Bismillah..
Müslüman kardeşlerimiz, Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Zulme uğramış kullarına Cihad için izin veren Rabb'imize hamd olsun. Allah subhanehu ve teala bir ayette şöyle buyurmaktadır.
"Kendilerine savaş açılan müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeye gücü yeter.
Onlar, sırf, “Rabb'imiz Allah'tır” demelerinden dolayı haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını, diğer bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı anılan; manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şubhesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şubhesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir."
(1)

Ahir zaman mucahidlerini hak yol ile müjdeleyen Nebimize salât ve selam olsun. Rasulullah ﷺ şöyle buyurmaktadır:
"Ummetimden bir taife hak üzere savaşmaya devam edecek, Allah da onlar ile bazı kavimlerin kalblerini saptıracak ve bunlardan onların rızkını sağlayacaktır, bu hal kıyamete kadar devam edecektir.”
(2)

Ömer Faruk..
Ya da Mucahid kardeşlerinin seslenișiyle Hacı Abinin, şehadete nasıl kavuştuğunun gerçek anısıdır bu risale.. Söze geçmeden evvel yitip giden bu yiğidin ardından bir kaç söz söylemeyi kendi üzerimize borç biliyoruz. İsteriz ki Hacı abi ve Hacı abi gibi mucahidler iyi anlaşılsın.
Zira; ümmetin içinde artık unutulmaya yüz tuttuğuna gözyaşı dökerek şahid olduğumuz, üzerinin küllendiğini yüreğimiz yanarak gördüğümüz, nerede ise kimsenin ağzına almak istemediği, gündemine dahi almadığı ,hastalıktan kaçar gibi kaçtığı cihad mefhumu ve mucahidlerin hatırlanmaya ihtiyacı var.
İçinde bulunduğumuz bu asırda, insanların arasında cihadın izlerinin silinip artık görünmediğini görüyoruz.. Ateşler içerisinde nurunun söndüğünü, gecesi dolunayken ve gündüzleri aydınlıkken karardığını, dalları yapraklıyken solduğunu, güzelliği parlarken söndüğünü, kapılarının çalınmaz olduğunu, sebeblerinin ihmal edilip diriltilmediğini, besili atlarının dinlendirilip seğirtilmediklerini görüyoruz.. İslam'ın aslanlarının çöküp ayağa kalkamadıklarını, aşağılık kafirlerin ellerinin müslümanlara uzatıldığını ve bu ellerin tutulmadığını görüyoruz.. İslam düşmanlarına karşı çekilen kılıçların bir daha çekilmemek üzere kınlarına konulduğunu, “zalimlere karşı seferberlik” dilinin kesildiğini, kafirlerin ise iman ehli içerisinde bağırmaya başladığını görüyoruz.. Öyle ki isteyeni olmadığı için şehadet gelininin dul kaldığını görüyoruz. Erkeklerin dünyanın geçici nimetlerine heveslenerek ve ölüm endişesinden dolayı cihadı terk ettiklerini, infaktaki cimriliklerinden ve tamahkarlıklarından dolayı cihaddan yüz çevirdiklerini ve ahirete karşılık dünya hayatına razı olduklarını görünce istedik ki, Hacı Abi’nin şehadetiyle uykudaki arzuları uyandıralım ve oturmuş azimleri ayağa kaldıralım. Ve hem de fazilet ve hayr sahibi cihad ehlini hayırla yad edelim, haklarını teslim edelim.. Allah, şehidin bu hikayesini ölü kalbleri diriltmeye vesile kılsın..
Hacı Abi’nin çoğu mucahidin üzerindeki etkisi ve faydası; bir çok anne babadan, kardeşten veya abiden daha fazlaydı dersek herhalde abartmış olmayız. Nasıl öyle olmasın ki o, gecesini gündüzüne katıp Allah düşmanlarına karşı mucahidleri hazırlamakla ve eğitmekle meşgul oldu. Kimi zaman mucahid kardeşlerinin dertlerini dinleyen bir abi, kimi zaman da en şiddetli bombardımanlarla baş edebilmenin kılavuzu ve teskin edicisiydi. O ki yanında bir kişi bile bulunsa, o bir kişi ile Allah düşmanlarına karşı savaşı tutuşturabilen hayır ve fazilet ehliydi. (3)
Evet kardeşlerim, zulme uğramış kardeşlerini sadece ağlayarak, gözyaşı dökerek veya kınama bildirileri yayınlayarak savunamayacağını idrak edip ortaya canını koyan bir Mucahidi daha Firdevs'e uğurlamanın haklı gururunu yaşıyoruz. Hamd Allah’adır.
O Hacı abi ki; Zilleti izzete tercih eden, izzettin yolunu ise şu ayette bulan bir aziz idi:
‘Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve onları rezil ve rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve mûmin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın.’
(4)
Kâfirlere karşı mücadelede ve mazlumların intikamını alma hususunda; "Bazen en güzel türküyü bir kurşun söyler" dizesini yakasına asmış Şam’ın onlarca samimi, gerçekçi ve terk edilen mucahidlerinden sadece biri idi Hacı Abi..
İnsanların hevalarına tabi olup Allah’ın dinine yardım etmekten yüz çevirdikleri bir zamanda, Hakkı ayakta tutmak ve Tevhid sancağını İslam ülkesinde dalgalandırmanın karşılığında canını cömertçe ortaya koyan, çocuğunu yetim, karısını dul, annesini evlatsız bırakan kaç tane fedakar Ömer Faruk kaldı ki?

1*osTMh5pr_Lh5YZpTGX_s2g.jpeg


Ömer Faruklar geçmiş cengaverlerin dillerine dolaştığı şu dizeleri yaşayandı:
Kim ölümüyle karşılaşmaktan hoşlanmaz ki?
Halbuki ben ölümü baldan daha çok arzuluyorum.
Coşarak ilerlemek ecelimi hızlandırmayacağı gibi,
Sakınmak da beni ecelimden kurtarmaz.
Rusya, İran ve Esad rejiminin İdlib’teki bir avuç müslümanın üzerine havadan, karadan ve denizden bombardıman yağdırdığı günlerdendi bir gündü, tıpkı bugün ve yarın gibi!. Șam ehli yine ve yeniden varlık yokluk savaşı veriyordu. O günlerde İdlib ehli ve Muhacir mucahidler çok zayıflamıştı. Hatları savunamıyor ve bir çok bölge hızla düşüyordu. Fitneler etrafta kol gezdiğinden hudutlar terk edilmiş İdlib ehli yanlız bırakılmıştı. Doğudan, kuzeyden ve güneyden bir çok cepheden saldırıya geçen Rusya, Esad ve İran zalimlerine karşılık Müslümanları ve topraklarını savunmaya koşan geriye kalan bir avuç mucahidden biri de Ömer Faruk idi..
Manzara hep aynıydı: İdlib’in köylerine yağmur gibi yağan bombalar, karadan ilerleyen tonlarca ağırlığındaki tanklar ve ağır top atışları neticesinde halk evini barkın terk edip bulunduğu yerden uzaklaşarak canını ve çocuklarını kurtarmanın telaşında. Kimi evini ve ailesini bir motorsiklete yüklemiş ilerlemekte, kimi tıka basa hayvanlar ve insanlarla doldurduğu kamyonetini köyün çıkışına doğrun hızla sürmekteydi. Kiminin yolda benzini bitmiş çaresiz ve ağlak bir yüzle hızla geçen arabalardan benzin istemekte, Kimi Kadınlar ise üzerlerine yağan bombalardan çocuklarını koruma içgüdüsüyle üzerlerine kapanmış ve Rabbinden yüksek bir ses ile yardım istemekte:
“Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” (5)
Kuşlar.. kuşlar bile etrafı saran toz bulutunun arasında köyün çıkışına doğru kaçıp gitmenin derdine düşmüşlerdi. Öldürülme ve esir düşme korkusu şehri bürümüş iken, bu zalimlerin ellerine düşmemek için biran önce kendilerini güvenli bir bölgeye atmaya çalışan insanlar köyün çıkışına doğru son sürat ilerlemektelerdi.. İşte tam da bu ortamda, ölümün kol gezdiği bu köyde insanların gidiş yönünün tersine köyün en önüne doğru arabalarıyla son sürat ilerleyen mucahidleri görürsün. İnsanlar ölümden kaçarken onlar ölümün üzerine doğru son hızla ilerlemekte, İnsanlar köyün sonuna kendilerini ulaştırma telaşında iken mucahidler, köyün en önüne biran önce varıp saldırgan düşmanı durdurmak için gazın pedalını zorlamaktalardı.. insanlar ölümden kaçarken ölümün üzerine koşmak.. Ya Rab! Bu manzarayı her gördüğümde tekrar tekrar mucahidlerin neden Allah katında bu kadar değerli olduğunu anlıyorum. Allah Rasulünün neden şehadeti temenni ettiğini idrak ediyorum. Bu manzara karşısında “‘Bana cihada denk bir amel gösterin’ diye soran Sahabeye, "böyle bir amel bulamıyorum” diyen (6) Allah Rasulünün bu sözünü daha iyi fehmediyorum. Bir kimse yeryüzünde debelenip duran canlıların en izzetlisini görmek istiyor ise bu manzaraya baksın.
İşte bir kimse bu savaşların öncüsü kimdi diye soracak olsaydı gözler Ömer Faruk’u arardı. Biz Hacı Abi’nin, Ebu Hurayra (radıyallahuanh)’ dan rivayet edilen Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şu hadisindeki gibi adamlardan biri olduğunu ümit ediyoruz:
“İnsanlar arasında en hayırlı yaşantıya sahip kişi, Allah yolunda atının gemini tutmuş (savaşmaya hazır) sırtında gezendir. Ne zaman bir yardım çığlığı ya da gürültü işitse, oraya koşar, ölümün ve öldürülmenin yerini arar." (7)
Hacı Abi’nin şehadeti böyle günlerden birinde yaşandı. Kefer Halep - Meyzenaz Ameliyesi..
Bu ameliyeyi yapmak şundan dolayı önemli idi; her yeri yakıp yıkarak iler yen düşmanın gücünü biran önce kırıp önünü kesmek gerekiyordu, ki bu bölgede durması sağlanamazsa ilerleyip İdlib şehrini alacak ve milyonlarca insan; ya ölecek ya esir düşecek veya ülkesinden sürülüp mülteci konumunda her gün birinin sahile vurmuş cesedini haber sayfalarında okuyacaktık. Ayrıca bütün zayıflığımıza rağmen hala düşmana ameliye yapabilecek gücümüzün olduğunu göstermek ve böylelikle düşmanı püskürtmek istiyorduk.
Kefer Haleb düşman için stratejik olarak önemli idi. Bu nedenle çok iyi korunuyordu. Tüm bölge mayınlar ile çevrilmiş, bölge bir çok tank ve ağır silahlarla korunuyordu. Rus komutanlar bölgenin savunma ve saldırı planlarını komuta etmekle görevli idiler. Aynı şekilde Rus uçakları da yine Rusların komutasında bombardıman için kullanılıyordu. İran ve Esad rejimi askerleri ise bölgenin kara kuvvetlerini oluşuyordu.
Operasyon şafak vaktine yakın fecirden önce başlayacaktı. Mucahidlerin hazırlıkları tamamlanmıştı. Gerçi hazırlık için çok fazla bir vakit de yoktu. Çünkü her cepheden saldırı altındaydık. Bir mucahid bir gün Halep cephesinde iken, İdlib hattına saldırı olunca aynı gün İdlib'e geçip savunma yapıyordu. Oradaki iken Cebel Zaviyeye saldırı olunca bu sefer de oraya gitmek zorunda kalıyordu. Sayı azdı ve muhimmat yoktu. Herkes gücünün son takatine kadar mücadele veriyordu.
Operasyonu İlk olarak 3 takım mucahid başlatacaklardı. Bu grupların birinin başında da Ömer Faruk vardı. Ömer Faruk, operasyondan bir gece önce grubuyla hazırlıklarını tamamladı. Takımında bulunan kardeşleri yanına aldı, eksikliklerini giderdi ve nasihat etti. Morallerini yüksek tutmak içinde beraber operasyona gireceği kardeşlere başından geçen trajikomik anıları anlatıyordu. Mucahid ise onun bu benzersiz anlatma üslubuna ve Haci Abi’den başkasının başına gelemeyecek kadar tuhaflıkta olan bu anıları dinledikçe neşeleniyorlardı. Evet, tek başına savaş kızıştıran bu adam bi o kadar da mucahidleri güldüren, onları motive ederken kahkahaya boğan sempatik bir abiydi. Hacı abi, şuan gördüğü kardeşlerinden bazılarını bir kaç saat sonra bir daha görmeyebileceği bildiği için kardeşleriyle tek tek helalleşiyordu.
Ameliye vaktine dakikalar kala Ömer Faruk başına sardığı kırmızı bir sarık ile çıka geldi. SubhanAllah, bunun anlamı eskilerin deyimiyle kılıcın kınını kırmak idi. Ömer Faruk kılıcının kınını kırmış idi. Düşmanın içine dalıp Hamza bin Abdulmutallib’in tattığını tadana kadar geri dönmeyecekti. Bugün geri dönmeyi ummuyordu Hacı Abi. Çünkü bir mucahid şehadeti istemede kararlı ve talebinde de sadık ise geri dönme işini tefekkür etmeme ve içinden hiçbir zaman dönüşü geçirme anlamı taşımayan bu kırmızı sarığı takardı. Bunun içindir ki Selef-i Salihin, kalblerini kaplayan şehadet sevgisi, Allah’a kavuşma iştiyaki ve dönmeyeceklerine dair oluşan kanaatlarınden dolayı düşmanla karşılaştıklarında kılıçlarının kınını kırarlardı.
"Yüce şeyler uğruna nefislerimiz bize basit gelir,
Güzeli isteyene, mehir pahalı gelmez."

Başındaki kırmızı sarıkla çıka gelen Ömer Faruk’u gören Emiri:
-Bununla mı ameliyeyi gireceksin Hacı Abi, dedi
-Evet abi niye ki.
-Bu renk çabuk fark edilmene sebep olabilir. Bunun yerine başka bir kamuflaj takman gerek dedi.
Hacı abi o an istese, bir iki ikna edici cümle ile emrinin sözünü değiştirebilirdi. Zira O hem daha tecrübeli idi hemde yaşça daha büyük idi. Ama onun emirlerine karşı olan saygısı, itaati o kadar yer etmişti ki aksine bir söz söylemek istemedi, bu ahlak çok az kişi de vardı. Bu nedenle tek bir şey söylemekle yetindi.
-Ben senin ciğerini yerim. Emir başım gözüm üstündedir. "Aha çıkardım" deyip gülümsedi.
O bir kere kılıcının kınını kırmıştı. Rabb'i ile sözleşmisti. Hiçbir söz onun bu iştiyakını engelleyemezdi. Sadece yapması gerekenleri yapıp sonuca varmak istiyordu..
Gecikmeli de olsa Ameliye vakti gelmişti. Hacı Abi ve grubu arabaya atlayıp operasyondan önceki son nokta olan Cephe hattındaki yıkık bina enkazların bulunduğu köye gittiler. Düşman kendisine operasyon yapılacağını anlamıştı. Bu nedenle her yeri yakıp yıkıyordu. Mucahidlerin üstünde 3 adet savaş uçağı her yeri bombalıyor, helikopterlerden biri gelip yüzlerce kiloluk barmillerin birini aşağıdaki mucahidlerin üzerine bırakıp diğerini hazırlıyordu. O gidiyor hemen ardından yerine başka bir tane daha geliyordu. Yerden ise tanklar, havan topları ve grad füzeleri operasyon yapılacak bölgenin etrafında bulunan evlerde bekleyen mucahidleri vuruyordu. Gökyüzünü beyaz bir duman kaplamıştı. Bu bölgede Allah’ın kendilerine sebat verdiği mucahidler dışında hiçbir canlı kalmamıştı..
Hacı Abi ve diğer mucahidler ölümün kurşun olup yağdığı o yerde düşman üzerine yürümek için emir bekliyordu. O bekleyiş anında kimi ellerini semaya açmış dua ediyor, kimi iki rekat namaz kılıyor, kimi secdeye kapanmış Rabbinden yardım istiyor, kimileri ise birbirlerine nasihat ediyor ve kılıçlarını öfkeleriyle biliyorlardı.
Ve Vakit geldi. Hacı Abi kardeşleri de alıp tekbirlerle zırhlı araca bindi. Araç son hızla düşman bölgesine gidiyordu. Araç içinde herkes biran önce düşman bölgesine varıp iki güzellikten birini tatmak istiyordu. Düşman tarafından mermiler yağmur olup yağıyordu üzerlerine. Üzerlerine doğru son hızla gelen araca, ellerinde öldürmeye dair ne varsa atıyorlardı. Düşman bölgesine varmaya 100-150 metre kaldı ki, araç bir anti-tank füzesiyle vuruldu..
Araç yandan vurulmuştu. Yalpalamaya başlayan araç hala hareket halinde idi, yalnız mucahidlerin bulunduğu bölgeden darbe almıştı. Buna rağmen mucahidlerin bir kısmı yerlerine varıp çatışmaya başladılar. İki kişi ise aracın vurulmasıyla araçtan düşmüştü. Hiç kimse kime ne olduğunu bilmiyordu. Bilinen bir şey vardı ki aracımız vurulmuştur. Telsizden Hacı Abi’ye ve diğer kardeşlere seslenilmeye başlandı. Telsizlerde aynı ses tekrarlanıp durdu:
-Hacı Abi, Hacı Abi, Hacı Abi..
-Duyuyor musun Hacı Abi..
-Hacı Abi duyuyorsan cevap ver. İyi misiniz?
Hiçbir geri dönüş yoktu. İlk 15 20 dk kardeşler düşman ile karşı karşıya gelmiş ve sadece çatışıyorlardı ama Hacı Abi’nin grubundan kimse telsizden cevap vermiyordu. Hemen hemen her yere bir şeyler düşüyor ve patlıyordu. Kurşunlar başların üzerinden vızır vızır geçiyordu. Bir yandan düşman içine ilerleyen kardeşlerin sevinç tekbirlerini işitiyor, bir yandan da yaralanan ve şehid düşen kardeşlerin üzüntülü haberlerini duyuyorduk.
Bunlar film sahnesi değildi. Ve yaşananlar kanın sıcaklığı gibi canlı ve gerçekti.
Bir süre sonra tekrar telsizden Hacı Abi’ye seslenildi..
-Hacı Abi duyuyor musun bizi, durumunuz nedir cevap ver.
-yaa Hacı Abi, Hacı Abi...
Hacı abi bu kez cevap verdi.
+ ahh ahi yaraladım ahi..
+Bacağım. . Bacağım koptu...
O an her şey herkes durdu, sanki savaş sona erdi. Etrafı bir sessizlik aldı.
Hacı Abi arabadayken o füze ayağına gelmişti. Ve Ayağına aldığı darbe ile arabadan düşmüştü. Çok hızlı kan kaybediyordu. Düşman bölgesinde idi ve kendisine müdahale de edilemiyordu.
Telsizden şöyle bir konuşma başladı:
-Hacı Abi duyuyor musun Hacı Abi, kanamanı durdur sabret seni oradan alacağız inşaAllah.
+kardeşler girdiler mi kardeşler nasıl.
- onlar iyi merak etme, sen yarana sar, kanamanı durdur.
+hiçbir yerimi hareket ettiremiyorum ahi. Bacaklarımı hissetmiyorum.
Bu konuşmadan sonra 15 dk daha kendisinden haber alınamadı. Daha sonra yorgun, boğuk ve derin bir ses daha duyduk.. Bu Hacı Abi idi...
- Allahu Ekber, Allahu Ekber..
-Allah'ım sen benden kabul et.
- Ben sadece senin dinini yüceltmek için savaştım.
-La ilahe illAllah.
-Vallahi ben sadece Allah kelimesi en yüce olsun diye savaştım.
-Allah'ım sen şahid ol ben canımı senin yolunda veriyorum.
-Allah'ım şahid ol.
-Allah'ım şahid ol.
-La ilahe illAllah..

1*7BUaVUO22hT1rYtnY9t_5Q.jpeg


Hacı Abi’nin bu sözleri bütün mucahidler telsizinden yankılandı. Gözyaşları içinde onu dinliyorduk. Herkes anlamıştı bu sözler, canını Rabbine teslim etmek üzere olan bir mucahidin son sözleri olduğunu. O her savaşın kazananı uslanmaz mucahid kanlar içinde yerde yatıyordu. Gözlerini göğe dikmiş rabbinden kendine kurban ettiği bu canını kabul etmesi için yakarışta bulunuyordu.

1*zEXdOZBHn5NyicO_nO_Sww.jpeg


O ki evinden yurdundan sevdiklerinden kopup Allah’ın dini için hicret etmişti. Çocuklarını yetim, karısını dul bırakma pahasına gerisin geriye bakmadan ileri atılmıştı. İşte şimdi kanlar içinde yatarken ahireti için korkup, "acaba Allah’a sunduğum bu can benden kabul edilecek mi" endişesine kapılarak ağlayarak rabbine dualarda bulunuyordu. Tüm bu Salih amellerine rağmen kibre kapılmamış ve bu durumda iken bile korku ve ümit arasında rabbinden istemekte idi..
Bu sözlerden sonra bir daha ses alamadık Hacı Abi’den.. Son sözleri bunlar oldu.. "Allahım sen şahit ol ben sadece senin dinin yüce olsun diye savaştım"

1*OZdhL606lo7emCNeDvZyhg.jpeg


Evet, ey Ömer Faruk vallahi bizler de şahidiz ki sen yaşarken de canını verirken de Allah yolunda savaştın ve bu yol üzerinde canını verdin. Şahitlerin, Şahitlik edeceği günde buna şahitlik edeceğiz.
“O halde dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” (8)
“Allah mûminlerden, mallarını ve canlarını kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah’ın üzerine aldığı hak bir vaaddir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, büyük kazançtır.” (9)
Bu ne güzel bir alışveriştir ve ne güzel bir kazançtır.
Allah sana rahmet etsin ey Ömer Faruk! Sen nasıl tevhid sancağını yüceltiysen, Allah subhanehu ve teala da senin cennetteki derecenin yükseltsin! Sen nasıl ki sana en kıymetli olanları Allah için terk ettiysen, Allah da kıyamet gününde en kıymetli olan Firdevsi versin..
Şunu da unutmamak gerekir ki; ne Ömer Faruk bu yolda canını vererek kaybedenlerden oldu, ne de o operasyon bölgesinde bacağını, gözünü, kolunu bırakıp dönen gaziler zarara uğradılar... Asıl kaybeden kimseler onlardır ki, yanı başında savaş davulları çalınmasına rağmen rahatından ödün vermeden oturanlara birlikte oturup mazlumları kafirlerin insafına bıraktılar. Ummetin kadınları yardım çığlıkları atarken Allah için kıskançlık gösterip eline keleşi almadılar, Rızık korkusuyla, ölüm korkusuyla, dünya metaını kaybetme korkusuyla Allah yolunda zavallı kadınlar cocuklar için yardıma koşmayan kimseler kaybetti. Ömer Faruk ve onun gibi canını cömertçe veren mucahidler bu günün de yarının da kazananı oldular.
Şayet rızıklar takdir edilmiş ve dağıtılmışsa, kişinin rızkına karşı hırslı olmaması daha güzeldir.
Şayet mal, terkedilmek üzere toplanıyorsa , kişinin onu terk etmesi, cimrilik değildir.
Şayet dünya değerli addediliyorsa , Allah’ın sevabının değeri daha yücedir.
Bedenler ölüm için yaratılmışsa, Kişinin Allah için öldürülmesi daha güzelidir. "
Velhamdulillah Rabb'il âlemin.

  1. Hac süresi 39-40
  2. ( Sünen-i Nesai/3333)
  3. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem bir sahabenin güzel hasletinden söz ederken “ yanında bir kişi bile bulunsa, onunla savaşı tutuşturur” diye övmüştür.
  4. Tevbe Süresi 14
  5. Nisa 75
  6. Buhari, 2785
  7. Buhari
  8. Nisa 74
  9. Tevbe 111
-Beyaz Minare-
 
Hutve Çevrimdışı

Hutve

Cihadın farz oldğu yerde gözyaşı dğl ter dkmk grkr
İslam-TR Üyesi
Şedahetinin yıldönümünde Allahu Teala şehadetini kabul etsin. Bu din bize cihad ile ulaştı, bu dini cihad ile koruyacağız ve bize şehadeti hatırlatan hep birileri olacak... Cesedi kaç gün kafir ile ahiler arasında kalmasına rağmen bozulmamış.

MaşeAllah
Rabb'im (c.c.) katında kabul buyursun.

Amin, Allah razı olsun hocam.
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
İnna lillah ve inna ileyhi raciuan

RABBİM,firdevsi ala ile mükafatlandırsın
 
Ş Çevrimdışı

şehadetsevdalısı65

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
HER SAVAŞIN KAZANANI O USLANMAZ MUCAHİD: ÖMER FARUK

1*W_l4kXZUYO8l6D6a_kqk9w.jpeg


Bismillah..
Müslüman kardeşlerimiz, Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Zulme uğramış kullarına Cihad için izin veren Rabb'imize hamd olsun. Allah subhanehu ve teala bir ayette şöyle buyurmaktadır.
"Kendilerine savaş açılan müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeye gücü yeter.
Onlar, sırf, “Rabb'imiz Allah'tır” demelerinden dolayı haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını, diğer bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı anılan; manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şubhesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şubhesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir."
(1)

Ahir zaman mucahidlerini hak yol ile müjdeleyen Nebimize salât ve selam olsun. Rasulullah ﷺ şöyle buyurmaktadır:
"Ummetimden bir taife hak üzere savaşmaya devam edecek, Allah da onlar ile bazı kavimlerin kalblerini saptıracak ve bunlardan onların rızkını sağlayacaktır, bu hal kıyamete kadar devam edecektir.”
(2)

Ömer Faruk..
Ya da Mucahid kardeşlerinin seslenișiyle Hacı Abinin, şehadete nasıl kavuştuğunun gerçek anısıdır bu risale.. Söze geçmeden evvel yitip giden bu yiğidin ardından bir kaç söz söylemeyi kendi üzerimize borç biliyoruz. İsteriz ki Hacı abi ve Hacı abi gibi mucahidler iyi anlaşılsın.
Zira; ümmetin içinde artık unutulmaya yüz tuttuğuna gözyaşı dökerek şahid olduğumuz, üzerinin küllendiğini yüreğimiz yanarak gördüğümüz, nerede ise kimsenin ağzına almak istemediği, gündemine dahi almadığı ,hastalıktan kaçar gibi kaçtığı cihad mefhumu ve mucahidlerin hatırlanmaya ihtiyacı var.
İçinde bulunduğumuz bu asırda, insanların arasında cihadın izlerinin silinip artık görünmediğini görüyoruz.. Ateşler içerisinde nurunun söndüğünü, gecesi dolunayken ve gündüzleri aydınlıkken karardığını, dalları yapraklıyken solduğunu, güzelliği parlarken söndüğünü, kapılarının çalınmaz olduğunu, sebeblerinin ihmal edilip diriltilmediğini, besili atlarının dinlendirilip seğirtilmediklerini görüyoruz.. İslam'ın aslanlarının çöküp ayağa kalkamadıklarını, aşağılık kafirlerin ellerinin müslümanlara uzatıldığını ve bu ellerin tutulmadığını görüyoruz.. İslam düşmanlarına karşı çekilen kılıçların bir daha çekilmemek üzere kınlarına konulduğunu, “zalimlere karşı seferberlik” dilinin kesildiğini, kafirlerin ise iman ehli içerisinde bağırmaya başladığını görüyoruz.. Öyle ki isteyeni olmadığı için şehadet gelininin dul kaldığını görüyoruz. Erkeklerin dünyanın geçici nimetlerine heveslenerek ve ölüm endişesinden dolayı cihadı terk ettiklerini, infaktaki cimriliklerinden ve tamahkarlıklarından dolayı cihaddan yüz çevirdiklerini ve ahirete karşılık dünya hayatına razı olduklarını görünce istedik ki, Hacı Abi’nin şehadetiyle uykudaki arzuları uyandıralım ve oturmuş azimleri ayağa kaldıralım. Ve hem de fazilet ve hayr sahibi cihad ehlini hayırla yad edelim, haklarını teslim edelim.. Allah, şehidin bu hikayesini ölü kalbleri diriltmeye vesile kılsın..
Hacı Abi’nin çoğu mucahidin üzerindeki etkisi ve faydası; bir çok anne babadan, kardeşten veya abiden daha fazlaydı dersek herhalde abartmış olmayız. Nasıl öyle olmasın ki o, gecesini gündüzüne katıp Allah düşmanlarına karşı mucahidleri hazırlamakla ve eğitmekle meşgul oldu. Kimi zaman mucahid kardeşlerinin dertlerini dinleyen bir abi, kimi zaman da en şiddetli bombardımanlarla baş edebilmenin kılavuzu ve teskin edicisiydi. O ki yanında bir kişi bile bulunsa, o bir kişi ile Allah düşmanlarına karşı savaşı tutuşturabilen hayır ve fazilet ehliydi. (3)
Evet kardeşlerim, zulme uğramış kardeşlerini sadece ağlayarak, gözyaşı dökerek veya kınama bildirileri yayınlayarak savunamayacağını idrak edip ortaya canını koyan bir Mucahidi daha Firdevs'e uğurlamanın haklı gururunu yaşıyoruz. Hamd Allah’adır.
O Hacı abi ki; Zilleti izzete tercih eden, izzettin yolunu ise şu ayette bulan bir aziz idi:
‘Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve onları rezil ve rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve mûmin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın.’
(4)
Kâfirlere karşı mücadelede ve mazlumların intikamını alma hususunda; "Bazen en güzel türküyü bir kurşun söyler" dizesini yakasına asmış Şam’ın onlarca samimi, gerçekçi ve terk edilen mucahidlerinden sadece biri idi Hacı Abi..
İnsanların hevalarına tabi olup Allah’ın dinine yardım etmekten yüz çevirdikleri bir zamanda, Hakkı ayakta tutmak ve Tevhid sancağını İslam ülkesinde dalgalandırmanın karşılığında canını cömertçe ortaya koyan, çocuğunu yetim, karısını dul, annesini evlatsız bırakan kaç tane fedakar Ömer Faruk kaldı ki?

1*osTMh5pr_Lh5YZpTGX_s2g.jpeg


Ömer Faruklar geçmiş cengaverlerin dillerine dolaştığı şu dizeleri yaşayandı:
Kim ölümüyle karşılaşmaktan hoşlanmaz ki?
Halbuki ben ölümü baldan daha çok arzuluyorum.
Coşarak ilerlemek ecelimi hızlandırmayacağı gibi,
Sakınmak da beni ecelimden kurtarmaz.
Rusya, İran ve Esad rejiminin İdlib’teki bir avuç müslümanın üzerine havadan, karadan ve denizden bombardıman yağdırdığı günlerdendi bir gündü, tıpkı bugün ve yarın gibi!. Șam ehli yine ve yeniden varlık yokluk savaşı veriyordu. O günlerde İdlib ehli ve Muhacir mucahidler çok zayıflamıştı. Hatları savunamıyor ve bir çok bölge hızla düşüyordu. Fitneler etrafta kol gezdiğinden hudutlar terk edilmiş İdlib ehli yanlız bırakılmıştı. Doğudan, kuzeyden ve güneyden bir çok cepheden saldırıya geçen Rusya, Esad ve İran zalimlerine karşılık Müslümanları ve topraklarını savunmaya koşan geriye kalan bir avuç mucahidden biri de Ömer Faruk idi..
Manzara hep aynıydı: İdlib’in köylerine yağmur gibi yağan bombalar, karadan ilerleyen tonlarca ağırlığındaki tanklar ve ağır top atışları neticesinde halk evini barkın terk edip bulunduğu yerden uzaklaşarak canını ve çocuklarını kurtarmanın telaşında. Kimi evini ve ailesini bir motorsiklete yüklemiş ilerlemekte, kimi tıka basa hayvanlar ve insanlarla doldurduğu kamyonetini köyün çıkışına doğrun hızla sürmekteydi. Kiminin yolda benzini bitmiş çaresiz ve ağlak bir yüzle hızla geçen arabalardan benzin istemekte, Kimi Kadınlar ise üzerlerine yağan bombalardan çocuklarını koruma içgüdüsüyle üzerlerine kapanmış ve Rabbinden yüksek bir ses ile yardım istemekte:
“Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” (5)
Kuşlar.. kuşlar bile etrafı saran toz bulutunun arasında köyün çıkışına doğru kaçıp gitmenin derdine düşmüşlerdi. Öldürülme ve esir düşme korkusu şehri bürümüş iken, bu zalimlerin ellerine düşmemek için biran önce kendilerini güvenli bir bölgeye atmaya çalışan insanlar köyün çıkışına doğru son sürat ilerlemektelerdi.. İşte tam da bu ortamda, ölümün kol gezdiği bu köyde insanların gidiş yönünün tersine köyün en önüne doğru arabalarıyla son sürat ilerleyen mucahidleri görürsün. İnsanlar ölümden kaçarken onlar ölümün üzerine doğru son hızla ilerlemekte, İnsanlar köyün sonuna kendilerini ulaştırma telaşında iken mucahidler, köyün en önüne biran önce varıp saldırgan düşmanı durdurmak için gazın pedalını zorlamaktalardı.. insanlar ölümden kaçarken ölümün üzerine koşmak.. Ya Rab! Bu manzarayı her gördüğümde tekrar tekrar mucahidlerin neden Allah katında bu kadar değerli olduğunu anlıyorum. Allah Rasulünün neden şehadeti temenni ettiğini idrak ediyorum. Bu manzara karşısında “‘Bana cihada denk bir amel gösterin’ diye soran Sahabeye, "böyle bir amel bulamıyorum” diyen (6) Allah Rasulünün bu sözünü daha iyi fehmediyorum. Bir kimse yeryüzünde debelenip duran canlıların en izzetlisini görmek istiyor ise bu manzaraya baksın.
İşte bir kimse bu savaşların öncüsü kimdi diye soracak olsaydı gözler Ömer Faruk’u arardı. Biz Hacı Abi’nin, Ebu Hurayra (radıyallahuanh)’ dan rivayet edilen Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şu hadisindeki gibi adamlardan biri olduğunu ümit ediyoruz:
“İnsanlar arasında en hayırlı yaşantıya sahip kişi, Allah yolunda atının gemini tutmuş (savaşmaya hazır) sırtında gezendir. Ne zaman bir yardım çığlığı ya da gürültü işitse, oraya koşar, ölümün ve öldürülmenin yerini arar." (7)
Hacı Abi’nin şehadeti böyle günlerden birinde yaşandı. Kefer Halep - Meyzenaz Ameliyesi..
Bu ameliyeyi yapmak şundan dolayı önemli idi; her yeri yakıp yıkarak iler yen düşmanın gücünü biran önce kırıp önünü kesmek gerekiyordu, ki bu bölgede durması sağlanamazsa ilerleyip İdlib şehrini alacak ve milyonlarca insan; ya ölecek ya esir düşecek veya ülkesinden sürülüp mülteci konumunda her gün birinin sahile vurmuş cesedini haber sayfalarında okuyacaktık. Ayrıca bütün zayıflığımıza rağmen hala düşmana ameliye yapabilecek gücümüzün olduğunu göstermek ve böylelikle düşmanı püskürtmek istiyorduk.
Kefer Haleb düşman için stratejik olarak önemli idi. Bu nedenle çok iyi korunuyordu. Tüm bölge mayınlar ile çevrilmiş, bölge bir çok tank ve ağır silahlarla korunuyordu. Rus komutanlar bölgenin savunma ve saldırı planlarını komuta etmekle görevli idiler. Aynı şekilde Rus uçakları da yine Rusların komutasında bombardıman için kullanılıyordu. İran ve Esad rejimi askerleri ise bölgenin kara kuvvetlerini oluşuyordu.
Operasyon şafak vaktine yakın fecirden önce başlayacaktı. Mucahidlerin hazırlıkları tamamlanmıştı. Gerçi hazırlık için çok fazla bir vakit de yoktu. Çünkü her cepheden saldırı altındaydık. Bir mucahid bir gün Halep cephesinde iken, İdlib hattına saldırı olunca aynı gün İdlib'e geçip savunma yapıyordu. Oradaki iken Cebel Zaviyeye saldırı olunca bu sefer de oraya gitmek zorunda kalıyordu. Sayı azdı ve muhimmat yoktu. Herkes gücünün son takatine kadar mücadele veriyordu.
Operasyonu İlk olarak 3 takım mucahid başlatacaklardı. Bu grupların birinin başında da Ömer Faruk vardı. Ömer Faruk, operasyondan bir gece önce grubuyla hazırlıklarını tamamladı. Takımında bulunan kardeşleri yanına aldı, eksikliklerini giderdi ve nasihat etti. Morallerini yüksek tutmak içinde beraber operasyona gireceği kardeşlere başından geçen trajikomik anıları anlatıyordu. Mucahid ise onun bu benzersiz anlatma üslubuna ve Haci Abi’den başkasının başına gelemeyecek kadar tuhaflıkta olan bu anıları dinledikçe neşeleniyorlardı. Evet, tek başına savaş kızıştıran bu adam bi o kadar da mucahidleri güldüren, onları motive ederken kahkahaya boğan sempatik bir abiydi. Hacı abi, şuan gördüğü kardeşlerinden bazılarını bir kaç saat sonra bir daha görmeyebileceği bildiği için kardeşleriyle tek tek helalleşiyordu.
Ameliye vaktine dakikalar kala Ömer Faruk başına sardığı kırmızı bir sarık ile çıka geldi. SubhanAllah, bunun anlamı eskilerin deyimiyle kılıcın kınını kırmak idi. Ömer Faruk kılıcının kınını kırmış idi. Düşmanın içine dalıp Hamza bin Abdulmutallib’in tattığını tadana kadar geri dönmeyecekti. Bugün geri dönmeyi ummuyordu Hacı Abi. Çünkü bir mucahid şehadeti istemede kararlı ve talebinde de sadık ise geri dönme işini tefekkür etmeme ve içinden hiçbir zaman dönüşü geçirme anlamı taşımayan bu kırmızı sarığı takardı. Bunun içindir ki Selef-i Salihin, kalblerini kaplayan şehadet sevgisi, Allah’a kavuşma iştiyaki ve dönmeyeceklerine dair oluşan kanaatlarınden dolayı düşmanla karşılaştıklarında kılıçlarının kınını kırarlardı.
"Yüce şeyler uğruna nefislerimiz bize basit gelir,
Güzeli isteyene, mehir pahalı gelmez."

Başındaki kırmızı sarıkla çıka gelen Ömer Faruk’u gören Emiri:
-Bununla mı ameliyeyi gireceksin Hacı Abi, dedi
-Evet abi niye ki.
-Bu renk çabuk fark edilmene sebep olabilir. Bunun yerine başka bir kamuflaj takman gerek dedi.
Hacı abi o an istese, bir iki ikna edici cümle ile emrinin sözünü değiştirebilirdi. Zira O hem daha tecrübeli idi hemde yaşça daha büyük idi. Ama onun emirlerine karşı olan saygısı, itaati o kadar yer etmişti ki aksine bir söz söylemek istemedi, bu ahlak çok az kişi de vardı. Bu nedenle tek bir şey söylemekle yetindi.
-Ben senin ciğerini yerim. Emir başım gözüm üstündedir. "Aha çıkardım" deyip gülümsedi.
O bir kere kılıcının kınını kırmıştı. Rabb'i ile sözleşmisti. Hiçbir söz onun bu iştiyakını engelleyemezdi. Sadece yapması gerekenleri yapıp sonuca varmak istiyordu..
Gecikmeli de olsa Ameliye vakti gelmişti. Hacı Abi ve grubu arabaya atlayıp operasyondan önceki son nokta olan Cephe hattındaki yıkık bina enkazların bulunduğu köye gittiler. Düşman kendisine operasyon yapılacağını anlamıştı. Bu nedenle her yeri yakıp yıkıyordu. Mucahidlerin üstünde 3 adet savaş uçağı her yeri bombalıyor, helikopterlerden biri gelip yüzlerce kiloluk barmillerin birini aşağıdaki mucahidlerin üzerine bırakıp diğerini hazırlıyordu. O gidiyor hemen ardından yerine başka bir tane daha geliyordu. Yerden ise tanklar, havan topları ve grad füzeleri operasyon yapılacak bölgenin etrafında bulunan evlerde bekleyen mucahidleri vuruyordu. Gökyüzünü beyaz bir duman kaplamıştı. Bu bölgede Allah’ın kendilerine sebat verdiği mucahidler dışında hiçbir canlı kalmamıştı..
Hacı Abi ve diğer mucahidler ölümün kurşun olup yağdığı o yerde düşman üzerine yürümek için emir bekliyordu. O bekleyiş anında kimi ellerini semaya açmış dua ediyor, kimi iki rekat namaz kılıyor, kimi secdeye kapanmış Rabbinden yardım istiyor, kimileri ise birbirlerine nasihat ediyor ve kılıçlarını öfkeleriyle biliyorlardı.
Ve Vakit geldi. Hacı Abi kardeşleri de alıp tekbirlerle zırhlı araca bindi. Araç son hızla düşman bölgesine gidiyordu. Araç içinde herkes biran önce düşman bölgesine varıp iki güzellikten birini tatmak istiyordu. Düşman tarafından mermiler yağmur olup yağıyordu üzerlerine. Üzerlerine doğru son hızla gelen araca, ellerinde öldürmeye dair ne varsa atıyorlardı. Düşman bölgesine varmaya 100-150 metre kaldı ki, araç bir anti-tank füzesiyle vuruldu..
Araç yandan vurulmuştu. Yalpalamaya başlayan araç hala hareket halinde idi, yalnız mucahidlerin bulunduğu bölgeden darbe almıştı. Buna rağmen mucahidlerin bir kısmı yerlerine varıp çatışmaya başladılar. İki kişi ise aracın vurulmasıyla araçtan düşmüştü. Hiç kimse kime ne olduğunu bilmiyordu. Bilinen bir şey vardı ki aracımız vurulmuştur. Telsizden Hacı Abi’ye ve diğer kardeşlere seslenilmeye başlandı. Telsizlerde aynı ses tekrarlanıp durdu:
-Hacı Abi, Hacı Abi, Hacı Abi..
-Duyuyor musun Hacı Abi..
-Hacı Abi duyuyorsan cevap ver. İyi misiniz?
Hiçbir geri dönüş yoktu. İlk 15 20 dk kardeşler düşman ile karşı karşıya gelmiş ve sadece çatışıyorlardı ama Hacı Abi’nin grubundan kimse telsizden cevap vermiyordu. Hemen hemen her yere bir şeyler düşüyor ve patlıyordu. Kurşunlar başların üzerinden vızır vızır geçiyordu. Bir yandan düşman içine ilerleyen kardeşlerin sevinç tekbirlerini işitiyor, bir yandan da yaralanan ve şehid düşen kardeşlerin üzüntülü haberlerini duyuyorduk.
Bunlar film sahnesi değildi. Ve yaşananlar kanın sıcaklığı gibi canlı ve gerçekti.
Bir süre sonra tekrar telsizden Hacı Abi’ye seslenildi..
-Hacı Abi duyuyor musun bizi, durumunuz nedir cevap ver.
-yaa Hacı Abi, Hacı Abi...
Hacı abi bu kez cevap verdi.
+ ahh ahi yaraladım ahi..
+Bacağım. . Bacağım koptu...
O an her şey herkes durdu, sanki savaş sona erdi. Etrafı bir sessizlik aldı.
Hacı Abi arabadayken o füze ayağına gelmişti. Ve Ayağına aldığı darbe ile arabadan düşmüştü. Çok hızlı kan kaybediyordu. Düşman bölgesinde idi ve kendisine müdahale de edilemiyordu.
Telsizden şöyle bir konuşma başladı:
-Hacı Abi duyuyor musun Hacı Abi, kanamanı durdur sabret seni oradan alacağız inşaAllah.
+kardeşler girdiler mi kardeşler nasıl.
- onlar iyi merak etme, sen yarana sar, kanamanı durdur.
+hiçbir yerimi hareket ettiremiyorum ahi. Bacaklarımı hissetmiyorum.
Bu konuşmadan sonra 15 dk daha kendisinden haber alınamadı. Daha sonra yorgun, boğuk ve derin bir ses daha duyduk.. Bu Hacı Abi idi...
- Allahu Ekber, Allahu Ekber..
-Allah'ım sen benden kabul et.
- Ben sadece senin dinini yüceltmek için savaştım.
-La ilahe illAllah.
-Vallahi ben sadece Allah kelimesi en yüce olsun diye savaştım.
-Allah'ım sen şahid ol ben canımı senin yolunda veriyorum.
-Allah'ım şahid ol.
-Allah'ım şahid ol.
-La ilahe illAllah..

1*7BUaVUO22hT1rYtnY9t_5Q.jpeg


Hacı Abi’nin bu sözleri bütün mucahidler telsizinden yankılandı. Gözyaşları içinde onu dinliyorduk. Herkes anlamıştı bu sözler, canını Rabbine teslim etmek üzere olan bir mucahidin son sözleri olduğunu. O her savaşın kazananı uslanmaz mucahid kanlar içinde yerde yatıyordu. Gözlerini göğe dikmiş rabbinden kendine kurban ettiği bu canını kabul etmesi için yakarışta bulunuyordu.

1*zEXdOZBHn5NyicO_nO_Sww.jpeg


O ki evinden yurdundan sevdiklerinden kopup Allah’ın dini için hicret etmişti. Çocuklarını yetim, karısını dul bırakma pahasına gerisin geriye bakmadan ileri atılmıştı. İşte şimdi kanlar içinde yatarken ahireti için korkup, "acaba Allah’a sunduğum bu can benden kabul edilecek mi" endişesine kapılarak ağlayarak rabbine dualarda bulunuyordu. Tüm bu Salih amellerine rağmen kibre kapılmamış ve bu durumda iken bile korku ve ümit arasında rabbinden istemekte idi..
Bu sözlerden sonra bir daha ses alamadık Hacı Abi’den.. Son sözleri bunlar oldu.. "Allahım sen şahit ol ben sadece senin dinin yüce olsun diye savaştım"

1*OZdhL606lo7emCNeDvZyhg.jpeg


Evet, ey Ömer Faruk vallahi bizler de şahidiz ki sen yaşarken de canını verirken de Allah yolunda savaştın ve bu yol üzerinde canını verdin. Şahitlerin, Şahitlik edeceği günde buna şahitlik edeceğiz.
“O halde dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” (8)
“Allah mûminlerden, mallarını ve canlarını kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah’ın üzerine aldığı hak bir vaaddir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, büyük kazançtır.” (9)
Bu ne güzel bir alışveriştir ve ne güzel bir kazançtır.
Allah sana rahmet etsin ey Ömer Faruk! Sen nasıl tevhid sancağını yüceltiysen, Allah subhanehu ve teala da senin cennetteki derecenin yükseltsin! Sen nasıl ki sana en kıymetli olanları Allah için terk ettiysen, Allah da kıyamet gününde en kıymetli olan Firdevsi versin..
Şunu da unutmamak gerekir ki; ne Ömer Faruk bu yolda canını vererek kaybedenlerden oldu, ne de o operasyon bölgesinde bacağını, gözünü, kolunu bırakıp dönen gaziler zarara uğradılar... Asıl kaybeden kimseler onlardır ki, yanı başında savaş davulları çalınmasına rağmen rahatından ödün vermeden oturanlara birlikte oturup mazlumları kafirlerin insafına bıraktılar. Ummetin kadınları yardım çığlıkları atarken Allah için kıskançlık gösterip eline keleşi almadılar, Rızık korkusuyla, ölüm korkusuyla, dünya metaını kaybetme korkusuyla Allah yolunda zavallı kadınlar cocuklar için yardıma koşmayan kimseler kaybetti. Ömer Faruk ve onun gibi canını cömertçe veren mucahidler bu günün de yarının da kazananı oldular.
Şayet rızıklar takdir edilmiş ve dağıtılmışsa, kişinin rızkına karşı hırslı olmaması daha güzeldir.
Şayet mal, terkedilmek üzere toplanıyorsa , kişinin onu terk etmesi, cimrilik değildir.
Şayet dünya değerli addediliyorsa , Allah’ın sevabının değeri daha yücedir.
Bedenler ölüm için yaratılmışsa, Kişinin Allah için öldürülmesi daha güzelidir. "
Velhamdulillah Rabb'il âlemin.

  1. Hac süresi 39-40
  2. ( Sünen-i Nesai/3333)
  3. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem bir sahabenin güzel hasletinden söz ederken “ yanında bir kişi bile bulunsa, onunla savaşı tutuşturur” diye övmüştür.
  4. Tevbe Süresi 14
  5. Nisa 75
  6. Buhari, 2785
  7. Buhari
  8. Nisa 74
  9. Tevbe 111
-Beyaz Minare-
HER SAVAŞIN KAZANANI O USLANMAZ MUCAHİD: ÖMER FARUK

1*W_l4kXZUYO8l6D6a_kqk9w.jpeg


Bismillah..
Müslüman kardeşlerimiz, Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Zulme uğramış kullarına Cihad için izin veren Rabb'imize hamd olsun. Allah subhanehu ve teala bir ayette şöyle buyurmaktadır.
"Kendilerine savaş açılan müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeye gücü yeter.
Onlar, sırf, “Rabb'imiz Allah'tır” demelerinden dolayı haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını, diğer bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı anılan; manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şubhesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şubhesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir."
(1)

Ahir zaman mucahidlerini hak yol ile müjdeleyen Nebimize salât ve selam olsun. Rasulullah ﷺ şöyle buyurmaktadır:
"Ummetimden bir taife hak üzere savaşmaya devam edecek, Allah da onlar ile bazı kavimlerin kalblerini saptıracak ve bunlardan onların rızkını sağlayacaktır, bu hal kıyamete kadar devam edecektir.”
(2)

Ömer Faruk..
Ya da Mucahid kardeşlerinin seslenișiyle Hacı Abinin, şehadete nasıl kavuştuğunun gerçek anısıdır bu risale.. Söze geçmeden evvel yitip giden bu yiğidin ardından bir kaç söz söylemeyi kendi üzerimize borç biliyoruz. İsteriz ki Hacı abi ve Hacı abi gibi mucahidler iyi anlaşılsın.
Zira; ümmetin içinde artık unutulmaya yüz tuttuğuna gözyaşı dökerek şahid olduğumuz, üzerinin küllendiğini yüreğimiz yanarak gördüğümüz, nerede ise kimsenin ağzına almak istemediği, gündemine dahi almadığı ,hastalıktan kaçar gibi kaçtığı cihad mefhumu ve mucahidlerin hatırlanmaya ihtiyacı var.
İçinde bulunduğumuz bu asırda, insanların arasında cihadın izlerinin silinip artık görünmediğini görüyoruz.. Ateşler içerisinde nurunun söndüğünü, gecesi dolunayken ve gündüzleri aydınlıkken karardığını, dalları yapraklıyken solduğunu, güzelliği parlarken söndüğünü, kapılarının çalınmaz olduğunu, sebeblerinin ihmal edilip diriltilmediğini, besili atlarının dinlendirilip seğirtilmediklerini görüyoruz.. İslam'ın aslanlarının çöküp ayağa kalkamadıklarını, aşağılık kafirlerin ellerinin müslümanlara uzatıldığını ve bu ellerin tutulmadığını görüyoruz.. İslam düşmanlarına karşı çekilen kılıçların bir daha çekilmemek üzere kınlarına konulduğunu, “zalimlere karşı seferberlik” dilinin kesildiğini, kafirlerin ise iman ehli içerisinde bağırmaya başladığını görüyoruz.. Öyle ki isteyeni olmadığı için şehadet gelininin dul kaldığını görüyoruz. Erkeklerin dünyanın geçici nimetlerine heveslenerek ve ölüm endişesinden dolayı cihadı terk ettiklerini, infaktaki cimriliklerinden ve tamahkarlıklarından dolayı cihaddan yüz çevirdiklerini ve ahirete karşılık dünya hayatına razı olduklarını görünce istedik ki, Hacı Abi’nin şehadetiyle uykudaki arzuları uyandıralım ve oturmuş azimleri ayağa kaldıralım. Ve hem de fazilet ve hayr sahibi cihad ehlini hayırla yad edelim, haklarını teslim edelim.. Allah, şehidin bu hikayesini ölü kalbleri diriltmeye vesile kılsın..
Hacı Abi’nin çoğu mucahidin üzerindeki etkisi ve faydası; bir çok anne babadan, kardeşten veya abiden daha fazlaydı dersek herhalde abartmış olmayız. Nasıl öyle olmasın ki o, gecesini gündüzüne katıp Allah düşmanlarına karşı mucahidleri hazırlamakla ve eğitmekle meşgul oldu. Kimi zaman mucahid kardeşlerinin dertlerini dinleyen bir abi, kimi zaman da en şiddetli bombardımanlarla baş edebilmenin kılavuzu ve teskin edicisiydi. O ki yanında bir kişi bile bulunsa, o bir kişi ile Allah düşmanlarına karşı savaşı tutuşturabilen hayır ve fazilet ehliydi. (3)
Evet kardeşlerim, zulme uğramış kardeşlerini sadece ağlayarak, gözyaşı dökerek veya kınama bildirileri yayınlayarak savunamayacağını idrak edip ortaya canını koyan bir Mucahidi daha Firdevs'e uğurlamanın haklı gururunu yaşıyoruz. Hamd Allah’adır.
O Hacı abi ki; Zilleti izzete tercih eden, izzettin yolunu ise şu ayette bulan bir aziz idi:
‘Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve onları rezil ve rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve mûmin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın.’
(4)
Kâfirlere karşı mücadelede ve mazlumların intikamını alma hususunda; "Bazen en güzel türküyü bir kurşun söyler" dizesini yakasına asmış Şam’ın onlarca samimi, gerçekçi ve terk edilen mucahidlerinden sadece biri idi Hacı Abi..
İnsanların hevalarına tabi olup Allah’ın dinine yardım etmekten yüz çevirdikleri bir zamanda, Hakkı ayakta tutmak ve Tevhid sancağını İslam ülkesinde dalgalandırmanın karşılığında canını cömertçe ortaya koyan, çocuğunu yetim, karısını dul, annesini evlatsız bırakan kaç tane fedakar Ömer Faruk kaldı ki?

1*osTMh5pr_Lh5YZpTGX_s2g.jpeg


Ömer Faruklar geçmiş cengaverlerin dillerine dolaştığı şu dizeleri yaşayandı:
Kim ölümüyle karşılaşmaktan hoşlanmaz ki?
Halbuki ben ölümü baldan daha çok arzuluyorum.
Coşarak ilerlemek ecelimi hızlandırmayacağı gibi,
Sakınmak da beni ecelimden kurtarmaz.
Rusya, İran ve Esad rejiminin İdlib’teki bir avuç müslümanın üzerine havadan, karadan ve denizden bombardıman yağdırdığı günlerdendi bir gündü, tıpkı bugün ve yarın gibi!. Șam ehli yine ve yeniden varlık yokluk savaşı veriyordu. O günlerde İdlib ehli ve Muhacir mucahidler çok zayıflamıştı. Hatları savunamıyor ve bir çok bölge hızla düşüyordu. Fitneler etrafta kol gezdiğinden hudutlar terk edilmiş İdlib ehli yanlız bırakılmıştı. Doğudan, kuzeyden ve güneyden bir çok cepheden saldırıya geçen Rusya, Esad ve İran zalimlerine karşılık Müslümanları ve topraklarını savunmaya koşan geriye kalan bir avuç mucahidden biri de Ömer Faruk idi..
Manzara hep aynıydı: İdlib’in köylerine yağmur gibi yağan bombalar, karadan ilerleyen tonlarca ağırlığındaki tanklar ve ağır top atışları neticesinde halk evini barkın terk edip bulunduğu yerden uzaklaşarak canını ve çocuklarını kurtarmanın telaşında. Kimi evini ve ailesini bir motorsiklete yüklemiş ilerlemekte, kimi tıka basa hayvanlar ve insanlarla doldurduğu kamyonetini köyün çıkışına doğrun hızla sürmekteydi. Kiminin yolda benzini bitmiş çaresiz ve ağlak bir yüzle hızla geçen arabalardan benzin istemekte, Kimi Kadınlar ise üzerlerine yağan bombalardan çocuklarını koruma içgüdüsüyle üzerlerine kapanmış ve Rabbinden yüksek bir ses ile yardım istemekte:
“Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” (5)
Kuşlar.. kuşlar bile etrafı saran toz bulutunun arasında köyün çıkışına doğru kaçıp gitmenin derdine düşmüşlerdi. Öldürülme ve esir düşme korkusu şehri bürümüş iken, bu zalimlerin ellerine düşmemek için biran önce kendilerini güvenli bir bölgeye atmaya çalışan insanlar köyün çıkışına doğru son sürat ilerlemektelerdi.. İşte tam da bu ortamda, ölümün kol gezdiği bu köyde insanların gidiş yönünün tersine köyün en önüne doğru arabalarıyla son sürat ilerleyen mucahidleri görürsün. İnsanlar ölümden kaçarken onlar ölümün üzerine doğru son hızla ilerlemekte, İnsanlar köyün sonuna kendilerini ulaştırma telaşında iken mucahidler, köyün en önüne biran önce varıp saldırgan düşmanı durdurmak için gazın pedalını zorlamaktalardı.. insanlar ölümden kaçarken ölümün üzerine koşmak.. Ya Rab! Bu manzarayı her gördüğümde tekrar tekrar mucahidlerin neden Allah katında bu kadar değerli olduğunu anlıyorum. Allah Rasulünün neden şehadeti temenni ettiğini idrak ediyorum. Bu manzara karşısında “‘Bana cihada denk bir amel gösterin’ diye soran Sahabeye, "böyle bir amel bulamıyorum” diyen (6) Allah Rasulünün bu sözünü daha iyi fehmediyorum. Bir kimse yeryüzünde debelenip duran canlıların en izzetlisini görmek istiyor ise bu manzaraya baksın.
İşte bir kimse bu savaşların öncüsü kimdi diye soracak olsaydı gözler Ömer Faruk’u arardı. Biz Hacı Abi’nin, Ebu Hurayra (radıyallahuanh)’ dan rivayet edilen Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şu hadisindeki gibi adamlardan biri olduğunu ümit ediyoruz:
“İnsanlar arasında en hayırlı yaşantıya sahip kişi, Allah yolunda atının gemini tutmuş (savaşmaya hazır) sırtında gezendir. Ne zaman bir yardım çığlığı ya da gürültü işitse, oraya koşar, ölümün ve öldürülmenin yerini arar." (7)
Hacı Abi’nin şehadeti böyle günlerden birinde yaşandı. Kefer Halep - Meyzenaz Ameliyesi..
Bu ameliyeyi yapmak şundan dolayı önemli idi; her yeri yakıp yıkarak iler yen düşmanın gücünü biran önce kırıp önünü kesmek gerekiyordu, ki bu bölgede durması sağlanamazsa ilerleyip İdlib şehrini alacak ve milyonlarca insan; ya ölecek ya esir düşecek veya ülkesinden sürülüp mülteci konumunda her gün birinin sahile vurmuş cesedini haber sayfalarında okuyacaktık. Ayrıca bütün zayıflığımıza rağmen hala düşmana ameliye yapabilecek gücümüzün olduğunu göstermek ve böylelikle düşmanı püskürtmek istiyorduk.
Kefer Haleb düşman için stratejik olarak önemli idi. Bu nedenle çok iyi korunuyordu. Tüm bölge mayınlar ile çevrilmiş, bölge bir çok tank ve ağır silahlarla korunuyordu. Rus komutanlar bölgenin savunma ve saldırı planlarını komuta etmekle görevli idiler. Aynı şekilde Rus uçakları da yine Rusların komutasında bombardıman için kullanılıyordu. İran ve Esad rejimi askerleri ise bölgenin kara kuvvetlerini oluşuyordu.
Operasyon şafak vaktine yakın fecirden önce başlayacaktı. Mucahidlerin hazırlıkları tamamlanmıştı. Gerçi hazırlık için çok fazla bir vakit de yoktu. Çünkü her cepheden saldırı altındaydık. Bir mucahid bir gün Halep cephesinde iken, İdlib hattına saldırı olunca aynı gün İdlib'e geçip savunma yapıyordu. Oradaki iken Cebel Zaviyeye saldırı olunca bu sefer de oraya gitmek zorunda kalıyordu. Sayı azdı ve muhimmat yoktu. Herkes gücünün son takatine kadar mücadele veriyordu.
Operasyonu İlk olarak 3 takım mucahid başlatacaklardı. Bu grupların birinin başında da Ömer Faruk vardı. Ömer Faruk, operasyondan bir gece önce grubuyla hazırlıklarını tamamladı. Takımında bulunan kardeşleri yanına aldı, eksikliklerini giderdi ve nasihat etti. Morallerini yüksek tutmak içinde beraber operasyona gireceği kardeşlere başından geçen trajikomik anıları anlatıyordu. Mucahid ise onun bu benzersiz anlatma üslubuna ve Haci Abi’den başkasının başına gelemeyecek kadar tuhaflıkta olan bu anıları dinledikçe neşeleniyorlardı. Evet, tek başına savaş kızıştıran bu adam bi o kadar da mucahidleri güldüren, onları motive ederken kahkahaya boğan sempatik bir abiydi. Hacı abi, şuan gördüğü kardeşlerinden bazılarını bir kaç saat sonra bir daha görmeyebileceği bildiği için kardeşleriyle tek tek helalleşiyordu.
Ameliye vaktine dakikalar kala Ömer Faruk başına sardığı kırmızı bir sarık ile çıka geldi. SubhanAllah, bunun anlamı eskilerin deyimiyle kılıcın kınını kırmak idi. Ömer Faruk kılıcının kınını kırmış idi. Düşmanın içine dalıp Hamza bin Abdulmutallib’in tattığını tadana kadar geri dönmeyecekti. Bugün geri dönmeyi ummuyordu Hacı Abi. Çünkü bir mucahid şehadeti istemede kararlı ve talebinde de sadık ise geri dönme işini tefekkür etmeme ve içinden hiçbir zaman dönüşü geçirme anlamı taşımayan bu kırmızı sarığı takardı. Bunun içindir ki Selef-i Salihin, kalblerini kaplayan şehadet sevgisi, Allah’a kavuşma iştiyaki ve dönmeyeceklerine dair oluşan kanaatlarınden dolayı düşmanla karşılaştıklarında kılıçlarının kınını kırarlardı.
"Yüce şeyler uğruna nefislerimiz bize basit gelir,
Güzeli isteyene, mehir pahalı gelmez."

Başındaki kırmızı sarıkla çıka gelen Ömer Faruk’u gören Emiri:
-Bununla mı ameliyeyi gireceksin Hacı Abi, dedi
-Evet abi niye ki.
-Bu renk çabuk fark edilmene sebep olabilir. Bunun yerine başka bir kamuflaj takman gerek dedi.
Hacı abi o an istese, bir iki ikna edici cümle ile emrinin sözünü değiştirebilirdi. Zira O hem daha tecrübeli idi hemde yaşça daha büyük idi. Ama onun emirlerine karşı olan saygısı, itaati o kadar yer etmişti ki aksine bir söz söylemek istemedi, bu ahlak çok az kişi de vardı. Bu nedenle tek bir şey söylemekle yetindi.
-Ben senin ciğerini yerim. Emir başım gözüm üstündedir. "Aha çıkardım" deyip gülümsedi.
O bir kere kılıcının kınını kırmıştı. Rabb'i ile sözleşmisti. Hiçbir söz onun bu iştiyakını engelleyemezdi. Sadece yapması gerekenleri yapıp sonuca varmak istiyordu..
Gecikmeli de olsa Ameliye vakti gelmişti. Hacı Abi ve grubu arabaya atlayıp operasyondan önceki son nokta olan Cephe hattındaki yıkık bina enkazların bulunduğu köye gittiler. Düşman kendisine operasyon yapılacağını anlamıştı. Bu nedenle her yeri yakıp yıkıyordu. Mucahidlerin üstünde 3 adet savaş uçağı her yeri bombalıyor, helikopterlerden biri gelip yüzlerce kiloluk barmillerin birini aşağıdaki mucahidlerin üzerine bırakıp diğerini hazırlıyordu. O gidiyor hemen ardından yerine başka bir tane daha geliyordu. Yerden ise tanklar, havan topları ve grad füzeleri operasyon yapılacak bölgenin etrafında bulunan evlerde bekleyen mucahidleri vuruyordu. Gökyüzünü beyaz bir duman kaplamıştı. Bu bölgede Allah’ın kendilerine sebat verdiği mucahidler dışında hiçbir canlı kalmamıştı..
Hacı Abi ve diğer mucahidler ölümün kurşun olup yağdığı o yerde düşman üzerine yürümek için emir bekliyordu. O bekleyiş anında kimi ellerini semaya açmış dua ediyor, kimi iki rekat namaz kılıyor, kimi secdeye kapanmış Rabbinden yardım istiyor, kimileri ise birbirlerine nasihat ediyor ve kılıçlarını öfkeleriyle biliyorlardı.
Ve Vakit geldi. Hacı Abi kardeşleri de alıp tekbirlerle zırhlı araca bindi. Araç son hızla düşman bölgesine gidiyordu. Araç içinde herkes biran önce düşman bölgesine varıp iki güzellikten birini tatmak istiyordu. Düşman tarafından mermiler yağmur olup yağıyordu üzerlerine. Üzerlerine doğru son hızla gelen araca, ellerinde öldürmeye dair ne varsa atıyorlardı. Düşman bölgesine varmaya 100-150 metre kaldı ki, araç bir anti-tank füzesiyle vuruldu..
Araç yandan vurulmuştu. Yalpalamaya başlayan araç hala hareket halinde idi, yalnız mucahidlerin bulunduğu bölgeden darbe almıştı. Buna rağmen mucahidlerin bir kısmı yerlerine varıp çatışmaya başladılar. İki kişi ise aracın vurulmasıyla araçtan düşmüştü. Hiç kimse kime ne olduğunu bilmiyordu. Bilinen bir şey vardı ki aracımız vurulmuştur. Telsizden Hacı Abi’ye ve diğer kardeşlere seslenilmeye başlandı. Telsizlerde aynı ses tekrarlanıp durdu:
-Hacı Abi, Hacı Abi, Hacı Abi..
-Duyuyor musun Hacı Abi..
-Hacı Abi duyuyorsan cevap ver. İyi misiniz?
Hiçbir geri dönüş yoktu. İlk 15 20 dk kardeşler düşman ile karşı karşıya gelmiş ve sadece çatışıyorlardı ama Hacı Abi’nin grubundan kimse telsizden cevap vermiyordu. Hemen hemen her yere bir şeyler düşüyor ve patlıyordu. Kurşunlar başların üzerinden vızır vızır geçiyordu. Bir yandan düşman içine ilerleyen kardeşlerin sevinç tekbirlerini işitiyor, bir yandan da yaralanan ve şehid düşen kardeşlerin üzüntülü haberlerini duyuyorduk.
Bunlar film sahnesi değildi. Ve yaşananlar kanın sıcaklığı gibi canlı ve gerçekti.
Bir süre sonra tekrar telsizden Hacı Abi’ye seslenildi..
-Hacı Abi duyuyor musun bizi, durumunuz nedir cevap ver.
-yaa Hacı Abi, Hacı Abi...
Hacı abi bu kez cevap verdi.
+ ahh ahi yaraladım ahi..
+Bacağım. . Bacağım koptu...
O an her şey herkes durdu, sanki savaş sona erdi. Etrafı bir sessizlik aldı.
Hacı Abi arabadayken o füze ayağına gelmişti. Ve Ayağına aldığı darbe ile arabadan düşmüştü. Çok hızlı kan kaybediyordu. Düşman bölgesinde idi ve kendisine müdahale de edilemiyordu.
Telsizden şöyle bir konuşma başladı:
-Hacı Abi duyuyor musun Hacı Abi, kanamanı durdur sabret seni oradan alacağız inşaAllah.
+kardeşler girdiler mi kardeşler nasıl.
- onlar iyi merak etme, sen yarana sar, kanamanı durdur.
+hiçbir yerimi hareket ettiremiyorum ahi. Bacaklarımı hissetmiyorum.
Bu konuşmadan sonra 15 dk daha kendisinden haber alınamadı. Daha sonra yorgun, boğuk ve derin bir ses daha duyduk.. Bu Hacı Abi idi...
- Allahu Ekber, Allahu Ekber..
-Allah'ım sen benden kabul et.
- Ben sadece senin dinini yüceltmek için savaştım.
-La ilahe illAllah.
-Vallahi ben sadece Allah kelimesi en yüce olsun diye savaştım.
-Allah'ım sen şahid ol ben canımı senin yolunda veriyorum.
-Allah'ım şahid ol.
-Allah'ım şahid ol.
-La ilahe illAllah..

1*7BUaVUO22hT1rYtnY9t_5Q.jpeg


Hacı Abi’nin bu sözleri bütün mucahidler telsizinden yankılandı. Gözyaşları içinde onu dinliyorduk. Herkes anlamıştı bu sözler, canını Rabbine teslim etmek üzere olan bir mucahidin son sözleri olduğunu. O her savaşın kazananı uslanmaz mucahid kanlar içinde yerde yatıyordu. Gözlerini göğe dikmiş rabbinden kendine kurban ettiği bu canını kabul etmesi için yakarışta bulunuyordu.

1*zEXdOZBHn5NyicO_nO_Sww.jpeg


O ki evinden yurdundan sevdiklerinden kopup Allah’ın dini için hicret etmişti. Çocuklarını yetim, karısını dul bırakma pahasına gerisin geriye bakmadan ileri atılmıştı. İşte şimdi kanlar içinde yatarken ahireti için korkup, "acaba Allah’a sunduğum bu can benden kabul edilecek mi" endişesine kapılarak ağlayarak rabbine dualarda bulunuyordu. Tüm bu Salih amellerine rağmen kibre kapılmamış ve bu durumda iken bile korku ve ümit arasında rabbinden istemekte idi..
Bu sözlerden sonra bir daha ses alamadık Hacı Abi’den.. Son sözleri bunlar oldu.. "Allahım sen şahit ol ben sadece senin dinin yüce olsun diye savaştım"

1*OZdhL606lo7emCNeDvZyhg.jpeg


Evet, ey Ömer Faruk vallahi bizler de şahidiz ki sen yaşarken de canını verirken de Allah yolunda savaştın ve bu yol üzerinde canını verdin. Şahitlerin, Şahitlik edeceği günde buna şahitlik edeceğiz.
“O halde dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” (8)
“Allah mûminlerden, mallarını ve canlarını kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah’ın üzerine aldığı hak bir vaaddir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, büyük kazançtır.” (9)
Bu ne güzel bir alışveriştir ve ne güzel bir kazançtır.
Allah sana rahmet etsin ey Ömer Faruk! Sen nasıl tevhid sancağını yüceltiysen, Allah subhanehu ve teala da senin cennetteki derecenin yükseltsin! Sen nasıl ki sana en kıymetli olanları Allah için terk ettiysen, Allah da kıyamet gününde en kıymetli olan Firdevsi versin..
Şunu da unutmamak gerekir ki; ne Ömer Faruk bu yolda canını vererek kaybedenlerden oldu, ne de o operasyon bölgesinde bacağını, gözünü, kolunu bırakıp dönen gaziler zarara uğradılar... Asıl kaybeden kimseler onlardır ki, yanı başında savaş davulları çalınmasına rağmen rahatından ödün vermeden oturanlara birlikte oturup mazlumları kafirlerin insafına bıraktılar. Ummetin kadınları yardım çığlıkları atarken Allah için kıskançlık gösterip eline keleşi almadılar, Rızık korkusuyla, ölüm korkusuyla, dünya metaını kaybetme korkusuyla Allah yolunda zavallı kadınlar cocuklar için yardıma koşmayan kimseler kaybetti. Ömer Faruk ve onun gibi canını cömertçe veren mucahidler bu günün de yarının da kazananı oldular.
Şayet rızıklar takdir edilmiş ve dağıtılmışsa, kişinin rızkına karşı hırslı olmaması daha güzeldir.
Şayet mal, terkedilmek üzere toplanıyorsa , kişinin onu terk etmesi, cimrilik değildir.
Şayet dünya değerli addediliyorsa , Allah’ın sevabının değeri daha yücedir.
Bedenler ölüm için yaratılmışsa, Kişinin Allah için öldürülmesi daha güzelidir. "
Velhamdulillah Rabb'il âlemin.

  1. Hac süresi 39-40
  2. ( Sünen-i Nesai/3333)
  3. Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem bir sahabenin güzel hasletinden söz ederken “ yanında bir kişi bile bulunsa, onunla savaşı tutuşturur” diye övmüştür.
  4. Tevbe Süresi 14
  5. Nisa 75
  6. Buhari, 2785
  7. Buhari
  8. Nisa 74
  9. Tevbe 111
-Beyaz Minare-
Subhanallah Vallahi biz şahidizki ömer Faruk kardeşimiz dini uğruna savaştı ve kazandı kendisi kardeşimiz arkadaşımizdi yiğit cömert ümmetin dertleriyle dertlenen bir mücahid bir muslumandi onun şu lafı halen tebessüm ettirir bize ciğerini ekmek arası yapıp yerim abi ah hacı Ömer Faruk bu kardeşlerini unutma inşallah mahşerde Allah senin sehadetini kabul etsin seni çok özlüyoruz Van lı senin deyiminle kestane sakal kardeşin....
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt