Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

7. Bölüm: NİKAH

!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
7. Bölüm: NİKAH
Evlenmeye Teşvik:
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Sizin için nefislerinizden kendileri ile sükûn bulacağınız ve aranızda muhabbet ve merhamet kıldığı eşler yaratmış olması da O’nun âyetlerindendir. Muhakkak bunlarda düşünen bir topluluk için âyetler vardır.” (er-Rum, 30/21)
“İçinizden evli olmayanları, köle ve cariyelerenizden de salih olanları evlendirin. Eğer onlar fakir iseler, Allah onları lütfu ile zengin kılar. Allah rızık ve lutfu bol olandır. Her şeyi çok iyi bilendir.” (en-Nur, 24/32)
İmam İbn Kesir -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demektedir: “Bu evlenmeye dair bir emirdir. İlim adamlarından bir grup güç yetiren herkesin evlenmesinin farz olduğu kanaatindedir. Onlar bu görüşlerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin şu hadisini delil göstermişlerdir:
“Ey gençler topluluğu, aranızdan evlenmeye gücü yeten kimseler evleniversin. Çünkü böylesi gözü haramdan korur ve insanın iffetini daha iyi muhafaza eder. Güç yetiremeyen kimse oruç tutsun. Çünkü o insanın arzusunu keser.”
Daha sonra evliliğin zengin olmaya sebep teşkil edeceğini yüce Allah’ın: “Eğer fakir iseler, Allah lütfuyla onları zenginleştirecektir” (en-Nur, 24/32) buyruğunu delil göstermektedir. Ebu Bekir Es-sıddîk radıyallahu anh’dan da şöyle dediğini nakletmektedir: “Sizler Allah’ın evlenmek hususunda size vermiş olduğu emre itaat ediniz. O da size va’d ettiği zenginlik sözünü yerine getirecektir. Çünkü o şöyle buyurmuştur:
“Eğer fakir iseler Allah onları lütfu ile zenginleştirecektir. Allah rızık ve lütfu bol olandır. Her şeyi çok iyi bilendir”.
İbn Mesud’dan şöyle dediği nakledilmiştir: “Siz evlilikte zengin olmanın yollarını arayınız. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Eğer onlar fakir iseler Allah onları lütfu ile zenginleştirecektir. Allah rızık ve lütfu geniş olandır. Herşeyi çok iyi bilendir.” Bunu İbn Cerir rivayet etmiş olup ayrıca el-Bağavi bunun bir benzerini Ömer radıyallahu anh da zikretmiş bulunmaktadır…”
Sa’d b. ebî Vakkâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Osman b. Maz’un’un dünyadan el etek çekmek konumundaki, kadınlardan uzak kalmak için yaptığı yemini kabul etmeyip reddetmişti. Eğer ona izin verseydi kendimizi hadım yapardık.”
İbni Şihab’dan; Aişe r.a. dedi ki; “Osman Bin Mazun r.a.’ın hanımı Havle Binti Hakim bana uğradı. Onu pek iyi görmedim ve bunun sebebini sordum. Dedi ki;
“Kocam benden uzak duruyor, gündüzleri oruç tutuyor ve geceleri de namazla geçiriyor.” Aişe r.a. bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e anlatınca, Osman r.a.’ı yanına çağırttı ve dedi ki;
“Ey Osman! Bize ruhbanlık vacip kılınmadı. Ben sizler için en güzel örnek değil miyim? Şüphesiz ben, Allah’tan en çok korkanınızım ve Allah’ın hudutlarını en iyi muhafaza edeninizim. Kişinin eşiyle birleşmeyi terk etmesi kötülüktür!”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
تنكح المرأة على أربع خصال على مالها وعلى جمالها وعلى حسبها و على دينها فعليك بذات الدين تربت يداك
“Kadın şu dört haslet için nikahlanır; ya malı, ya güzelliği, ya soyunun asaleti yada dindarlığı için. Sana dindar olanı tavsiye ederim ki bereket bulasın.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
عليكم بلأبكار فإنهن اعذب افواها واقبل ارحاما وأ حسن أخلاقا
“Size bakire kadınlarla evlenmenizi tavsiye ederim. Zira onların dudakları daha tatlı, daha doğurgan ve daha güzel ahlaklıdırlar.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Cabir Bin Abdullah’a dedi ki; “Ey Cabir! Evlendin mi?”
“Evet ey Allah’ın Rasulü” dedi.
“Bakire ile mi, yoksa dul ile mi?” buyurdu.
“Dul ile.” Efendimiz buyurdu ki;
“Kendisiyle oynaşacağın bir bakire ile evlenseydin ya?” dedi ki;
“Benim kız kardeşlerim vardır. Onların yanına kendilerinin dengi olan biri ile girmeyi istemedim”;
“Öyleyse beis yok.” Buyurdu.
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye, Fetvalarında şunları söylemektedir: “Yüce Allah müminlere nikahlanmalarını mübah kıldığı gibi, boşamış oldukları hanımlarını ilk kocalarından başkasıyla evlendikten sonra tekrar onlarla evlenmeyi mübah kılmıştır. Hıristiyanlar -kimileri de nikah yapmasını haram kılarlar- nikahlanmasını mübah kabul ettikleri kimselerin boşanmalarını kabul etmezler. Yahudiler boşanmayı mübah kılmakla birlikte boşanmış bir kadın kocasından başkası ile evlenecek olursa ilk kocasına haram olduğunu kabul ederler. Hıristiyanlarda boşanma yoktur. Yahudilerde ise ilk kocasından başkası ile evlendikten sonra tekrar ilk kocasına dönüş söz konusu değildir. Yüce Allah ise müminlere bunu da ötekini de mübah kılmıştır…”
İbnu’l-Kayyım da Zâdu’l-meâd’de evliliğin maksatlarından birisi olan cimanın faydalarını açıklarken şunları söylemektedir: “Cima aslında onun aslî maksatlarını da teşkil eden üç husus sebebiyle söz konusudur:
1- Neslin korunması ve insan türünün devamının sağlanması. Ta ki Yüce Allah’ın bu dünyaya gelmesini takdir etmiş olduğu sayı tamamlanıncaya kadar.
2- Hapsolması ve alıkonulması genel olarak vücuda zarar veren suyun çıkarılması.
3- Arzunun gerçekleştirilmesi, lezzetin alınması ve bu nimet ile fayda sağlanılması…”
O halde evlenmekte pek büyük faydalar vardır. Bunların en büyüğü de kişinin zinadan korunması ve harama bakmaktan kurtulmaktır. Nesil sahibi olmak neseplerin korunması da bu faydalar arasındadır. Eşlerin birbirleriyle sükûn bulup ruhî dengelerinin sağlanması, eşler arasında müslüman toplumun temel yapı taşlarından birisi olan iyi ailenin oluşturulması noktasında gerekli yardımlaşmanın sağlanması, erkeğin, kadının bakımını onu korumayı üstlenmesi, kadının da ev işlerini eksiksiz yerine getirmesi de bu faydalar arasındadır. Kadının doğru görevi budur. Yoksa kadının, toplumun düşmanlarının iddia ettikleri gibi, kadın evin dışında çalışmak hususunda erkeklere ortak değildir. Onlar bu iddia ile kadını evinden dışarı çıkardılar. Onu doğru ve sağlıklı görevinden uzaklaştırdılar. Başkasının yanında çalışmaya teslim ettiler. Onun çalışmasını da başkasının eline verdiler. Böylelikle aile düzeni bozuldu. Eşler arasında anlayış kötüye gitti. Bu ise çoğu zaman onların birbirlerinden ayrılmalarına yahut da istemeyerek ve hoşlanmayarak, tatsız bir hayata katlanarak birlikte kalmalarına sebep teşkil etmiştir.
Muhammed Emin eş-Şankitî, Edvâu’l-Beyân adlı tefsirinde şunları söylemektedir: “Allah bize de size de sevip razı olduğu şeylere erişme başarısını ihsan etsin. Şu duyulara, akla, semavi vahye, yaratıcı olan Allah’ın koyduğu şer’i hükümlere aykırı uğursuz ve yanlış olan; bütün hükümlerde ve alanlarda erkek ve kadının eşitliği düşüncesi, Allah’ın basiretini körelttiği kişiler dışında kimse için gizli kalmayacak kadar, açık bir şekilde insanlığın toplumsal düzenini alabildiğine sarsar, bozar ve fesada uğratır. Öyle ki yüce Allah özel nitelikleri ile dişiyi insanın toplumsal yapısının gerçekleşmesinde çeşitli alanlarda katılmaya elverişli olarak yaratmıştır. Bu katılım özellikleri ondan başkası için söz konusu değildir.
Gebe kalmak, doğum yapmak, süt vermek, çocukları eğitmek, ev işlerini görmek, yemek pişirmek, hamur yoğurmak, temizlemek ve buna benzer işlerini görmek gibi insan toplumu için evinin içerisinde başkalarının gözlerinden uzak, tam bir koruma ve iffet çerçevesinde, şeref, fazilet ve insani değerleri koruyarak ifâ ettiği bu hizmetler, hiç bir zaman erkeğin para kazanmak için yerine getirdiği hizmetlerden daha az değildir. Şu bildik aşağılık ve cahil kafirlerin ve onların izinden gidenlerin iddiasına göre evinin dışında çalışmak hususunda kadının sahip olduğu haklar, tıpkı erkeğin sahip olduğu haklar gibidir. Oysa kadın hamileliği, süt emzirmesi ve loğusalığı döneminde görülüp bilindiği gibi zor olan herhangi bir işi yapabilecek durumda değildir. Kadın, kocası ile birlikte evin dışında çalışacak olursa, bu sefer evin bütün hizmetleri yüz üstü kalır. Küçük çocukların korunması, süt emme çağında bulunanların emzirilmesi, işinden geri dönünce erkeğe yiyecek ve içeceğin hazırlanması gibi... Eğer onun yerini tutacak şekilde birisi ücretle tutulacak olursa bu sefer o kişiden kadının kaçıp kurtulmak maksadıyla evin dışına çıktığı o işlere kendisini vermiş olur. Bu sefer yine netice değişmez; üstelik kadının dışarıya çıkıp onun açılıp saçılmak durumunda kalması halinde ise haysiyetin ve dinin zayi olması söz konusudur…”
O halde müslüman kız kardeşim, Allah’tan kork ve bu garazkâr propagandaya aldanma! Bu propagandaya aldanan kadınların karşı karşıya bulundukları durum, bu iddianın tutarsız ve başarısız olduğunun en iyi bir belgesidir. Deney elbetteki en güzel delildir. O halde müslüman kız kardeşim, gençken, beğenilecek bir haldeyken evlenmek için elini çabuk tut. Öğrenimini devam ettirmek yahut da bir görevde çalışmak gibi bir sebeple evliliğini geciktirme! Çünkü başarılı bir evlilik senin mutluluğun ve huzura kavuşman demektir. Bu her türlü öğrenim ve her türlü görevin yerini tutacak kadar önemlidir. Fakat hiç bir öğrenim ve hiç bir vazife hangi duruma ulaşırsa ulaşsın, onun yerini tutamaz. Sen evinin işlerini gör, çocuklarını eğit, Şüphesiz senin hayatta verimli ve temel görevin budur. Bunun yerine başka bir görev arama. Çünkü hiçbir şey ona denk olamaz. Salih bir erkekle evlenme fırsatını kaybetme. Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Size dininden ve ahlakından hoşnut olduğunuz bir kimse gelirse onu evlendiriniz. Böyle yapmayacak olursanız yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat baş gösterir.”
Evlendirilmesi Hususunda Kadının Görüşünün Alınması
Evlendirilmek istenen hanımın üç durumu söz konusudur: Ya yaşı küçük ve bakiredir ya buluğa ermiş bakiredir yahut da dul bir kadındır. Bunların her birisinin özel bir hükmü vardır.
1- Yaşı küçük bakirenin izni alınmaksızın babası tarafından evlendirilebileceği hususunda görüş ayrılığı yoktur. Onun izninin alınması söz konusu değildir. Çünkü Ebu Bekir es-Sıddîk radıyallahu anh kızı Âişe’yi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e altı yaşında iken nikahlamış ve dokuz yaşında iken onunla gerdeğe girmiştir.
İmam Şevkânî, Neylu’l-Evtâr’da şunları söylemektedir: “Hadis-i şerifte babanın kızını buluğ çağından önce evlendirebileceğine dair bir delil vardır.” Yine o şunları söylemektedir: “Ayrıca küçük bir kızın yaşı büyük bir erkekle evlendirilmesinin caiz oluşuna da delil vardır. Buhari bu hususta bir başlık açmış ve Aişe radıyallahu anha ile ilgili bir hadis zikretmiştir Fethul’-Bari’de bu hususta icma olduğu nakledilmektedir…”
Muğni’de şöyle denilmektedir: “İbnu’l-Munzir dedi ki: “Kendisinden ilim bellediğimiz herkes ittifakla şunu belirtmiştir: Babanın küçük kızını denk olan birisiyle evlendirmiş olması halinde nikâhlaması caizdir…”
Derim ki: Ebu Bekir radıyallahu anh Âişe radıyallahu anha’yı altı yaşında iken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e nikâhlamış olması küçük kızın yaşı büyük bir erkekle evlendirilmesini kabul etmeyip bu hususta gerçekleri çarpıtan ve bunun olmayacak bir şey olduğunu değerlendiren kimselere karşı en açık bir delildir. Onların bu tür iddialarda bulunmaları ya cahilliklerinden yahut da kasıtlı kimseler oluşlarından kaynaklanmaktadır.
2- Ergenlik yaşına gelmiş bakire kız, izni alınmaksızın evlendirilemez. Onun izin vermesi ise susması (itiraz etmemesi iledir). Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Bakire kız izni alınmaksızın nikahlanmaz”
“Ey Allah’ın Resulu, onun izin vermesi nasıldır”, diye sordular O:
“Susmasıdır” diye buyurdu.
O halde bakire kızın izin vermesi kaçınılmazdır. İsterse onu evlendirecek olan babası dahi olsun. Bu hususta ilim adamlarının iki farklı görüşünden sahih olan budur. Büyük ilim adamı İbnu’l-Kayyim, Zâdu’l-Meâd adlı eserinde şunları söylemektedir:
“İşte selefin cumhurunun görüşü Ebu Hanife ve ondan gelen rivayetlerden birisine göre Ahmed’in görüşü budur. Bizim Allah’ın dininde doğru olan olarak kabul ettiğimiz ve başkasının doğruluğuna kanaat beslemediğimiz görüş te budur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hükmüne emir ve yasağına uygun olan görüş te budur…”
Dul kadın ise ancak izniyle evlendirilebilir. Onun izin vermesi ise bakirenin aksine sözlüdür. Çünkü bakirenin izin vermesi susmasından ibarettir. Muğni’de şöyle demektedir: “İlim ehli arasında onun izninin sözlü olacağı hususunda görüş ayrılığı olduğunu bilmiyoruz. Çünkü bu hususta varid olmuş haber vardır. Ayrıca dil kalpte bulunanı ifade eden araçtır, iznin muteber olduğu her hususta da ona itibar edilir…”
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye –Allah’ın rahmeti üzerine olsun- Fetvalarında şunları söylemektedir: “Kadının izni olmadıkça hiç bir kimsenin onu evlendirmemesi gerekir. Tıpkı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in emrettiği gibi. Eğer o bir eşi istemeyecek olursa küçük bakire kız dışında nikaha hiç bir şekilde zorlanamaz. Sadece küçük bakire kızı babası evlendirebilir ve onun izin vermesi söz konusu değildir. Buluğa ermiş dul kadının ise evlendirilmesi caiz olmaz; ne babası tarafından ne de bir başkası tarafından. Bu hususta da müslümanların icmaı vardır. Buluğa ermiş bakire kızı da baba ve dedesi dışında kimse onun izni olmaksızın evlendiremez. Bu hususta da müslümanların icmaı vardır. Baba ve dedenin ise bu kızın iznini almaları gerekmektedir. Onun iznini almanın vacip ya da müstehap olduğu hususunda ilim adamları farklı görüşlere sahip ise de doğru olan vacip olduğudur. Kadının velisinin, kendisiyle evlendireceği kimse hususunda Allah’dan korkması ve kocanın ona denk olup olmadığını iyice düşünmesi gerekmektedir. Çünkü o bu kızı, kızın kendi öz maslahatı için evlendirir. Kendi maslahatı için değil…”
Hişam Bin Urve, babasından, o da dedesinden rivayet ediyor; Ömer Bin el Hattab radıyallahu anh dedi ki;
يعمد أحدكم إلى بنته فيزوجها القبيح إنهن يحببن ما تحبون
“Biriniz kızını ihtiyar ve çirkin biriyle evlenmeye zorlamasın. Zira onlar da sizin kendiniz için beğendiğini, kendileri için isterler.”
Veli Şartı
Kadına kendisi için uygun olan eşi seçme hakkının verilmiş olması, dilediği kimse ile evlenmesi noktasında başıboş bırakılması anlamına gelmez. Eğer bu evlilikten akraba ve ailesine bir yarar söz konusu ise o yapacağı seçimi gözden geçirecek ve bu hususta ona doğru yolu gösterecek bir veliye bağlıdır. Bu veli onu nikahlama görevini üstlenir; bizzat kendisi kendi adına akid yapamaz. Şayet evlenecek kadın kendi adına akid yapacak olursa onun bu akdi batıldır. Çünkü bu hususta Sünen diye bilinen hadis kitaplarında Âişe radıyallahu anha’dan gelen bir hadis vardır:
“Herhangi bir kadın eğer velisinin izni olmaksızın kendisini nikâhlayacak olursa onun nikâhı batıldır, onun nikâhı batıldır, onun nikâhı batıldır…”
Tirmizî hasen bir hadistir, demiştir. Dört Sünen’de: “Velisiz nikâh olmaz” denilmektedir. İşte bu iki hadis ve bu anlamda gelmiş diğer hadisler veli olmaksızın nikâhın sahih olmadığını göstermektedir. Çünkü nefiy (olumsuzluk) da aslolan sıhhatin nefyedilmesidir. Tirmizi şöyle demektedir: “İlim ehli nezdinde amel buna göredir. Ömer, Ali, İbn Abbas, Ebu Hureyre ve başkaları bunlar arasındadır. Aynı şekilde tabiinin fukahâsından rivâyet edildiğine göre onlar da velisiz nikah olmaz demişlerdir. Şafii, Ahmed ve İshak’ın görüşü de budur.”
Evlenilmesi Haram olanlar
"Size şu kadınları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kızkardeşlerinizin kızları, sizi emzirmiş olan süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, hanımlarınızın anneleri, aranızdan zifaf geçmiş olan kadınlarınızdan doğan üvey kızlarınız. Eğer zifaf geçmemişse onların kızlarını nikahlamakta size günah yoktur. Öz oğullarınızın hanımlarını nikahlamanız ve iki kızkardeşi birden nikahınız altına almanız da size haram kılındı.." (Nisa 23)
1) Soy açısından haram olanlar:
* Kişinin usulu, erkekse anası, ninesi, kız ise babası, dedesi, ne kadar yukarı çıkarsa çıksın
* Kişinin füruu, oğlu, kızı, torunları ne kadar aşağı inerse insin
* Ana ve babanın çocukları, torunları, kardeşleri, yeğenleri
* Amcalar, halalar, dayılar, teyzeler
2) Evlenme açısından haram olanlar:
* Büyüklerin eşleri : Babanın eşi, annenin veya babanın babasının eşleri
* Çocukların eşleri
* Kayınvalide ve ne kadar yukarı çıkarsa çıksın. Burada nikahlanma yeterlidir. Cinsel birleşme şart değildir.
* Bir erkeğe cinsel birleşmede bulunduğu karısının başka kocadan olan çocukları ve nunların çocukları.
* Evlenme açısından haram olanlar sahih nikahtan olduğu gibi emzirme ve zina ile de gerçekleşir.
3) Süt emzirmeden doğan hısımlık:
* Soy hısımlılığı ve evlenmeden doğan hısımlık derecesindeki süt hısımlılıklarıda devamlı evlenme engellerindendir.
4) Geçici evlenme engelleri:
* Birbirinin yakını olan kadınlarla evlenme: Bir kadınla onun kizkardeşini, halasını, teyzesini bir nikah altında bulundurmak gibi. Birbirinin yakını olan iki kadın, bir erkeğin nikahı altında ise, ikisininde nikahı batıldır. Birisi önceden nikahlanmış ise birincisinin sahih, ikincisinin batıldır.
* Başkalarının karısıyla evlenmek: Kocası ölmüş veya boşanmış olup da iddet bekleyen kadınal evlenmek haramdır.
Şa'bi anlatıyor: "Hz. Cabir (radıyallahu anh)'i dinledim, "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadının halası veya teyzesi üzerine nikahlanmasını yasakladı" demişti."
Kabîsa İbnu Züeyb anlatıyor: "Hz. Osman (radıyallahu anh)'a bir adam: "Köle olan iki kızkardeş, bir kişinin nikahı altında birleştirilebilir mi?" diye sordu. Hz. Osman:
"Onların bu şekilde nikahlanmasını bir ayet helal, bir ayet de haram kıldı. Ben ise, böyle bir şeyi yapmayı sevmem!" dedi. Adam Hz. Osman'ın yanından çıktı. Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabından bir kimseye rastladı. Bu meseleyi ona da sordu. O da:
"Bana gelince, yetki benim elimde olsa, bunu yapan birini bulduğum takdirde ona mutlaka ibaretamiz bir ceza veririm!" dedi.
İbnu Şihab rahimehullah: "Bu cevabı veren zatın Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) olduğunu zannediyorum" dedi.
Gayr-i Müslimle Evlenmek
Müslüman bir erkeğin Ehl-i Kitap olan Yahudi ve Hristiyan bir kadınla evlenmesi kerahatle birlikte caiz olup mekruhtur. Çünkü, doğacak çocuk, baba ve annesinin ayı ayrı istikamette gelişmiş inançlar arasında sarsıntılara maruz kalmaktadır. Müslüman kadınların Kitap ehlinin erkekleriyle evlenmelerinin caiz olacağına dair ne âyet, ne hadis hiçbir mübahlık delili gelmemiştir.
Ehl-i kitabın dışında kalan ve inanç itibariyle küfür içinde bulunan bulunan ve evlenmesi caiz olmayan kadınlar şunlardır:
* Budist veya Brehmen gibi isimlerle adlandırılan ve ineğin tenasül uzvuna tapan Mecusi hindiler
* Puta tapan kadınlar
* İsmaili ve Karmati gibi sapık zındıklar
* Din ve ahlak bağlarını kırmış bir görüşün zebunu olan kadınlar
* Dinsiz ve ateist kadınlar
Bu konuya Elmalı Tefsirinde özetle şöyle değinilinmektedir: "Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar." (Bakara Suresi / 221)
Müşrik, Kur'ân dilinde iki anlama gelir ki biri zahirî, diğeri hakikîdir.
Zahirî müşrik, açıktan açığa Allah'a ortak koşan, birden fazla ilâh olduğu kanaatinde olanlardır. Bu anlama göre, Kitap ehline müşrik denmez.
Hakikî müşrik, gerçekten tevhidi ve İslâm dinini inkar edenler, yani mümin olmayan gayr-i müslimlerdir.

Yahudiler ve Hıristiyanlar müşrik midirler?
* Bunlar, dıştan tevhide inandıklarını ileri sürmelerine rağmen, gerçekte Allah'ın çocuğu olduğu kanaatindedirler.
* Hıristiyanlar, teslise (Allah'ın baba, oğul ve Rûhu'l-Kudüs olmak üzere üç olduğuna) inanırlar. Ve "Mesih, Allah'ın oğludur." derler.
* Yahudiler de "Üzeyr Allah'ın oğludur." demişlerdir. Böyle demekle birlikte onlar tevhide inandıklarını da iddia ederler.
Her ikisi de dıştan dışa müşrik değillerse de, gerçekte müşriktirler. Bunun için mutlak olarak müşrik denildiği ve özellikle iman karşılığında söylendiği zaman, mutlak anlamı üzere kullanılmış demektir ve genel olarak kâfirleri kapsar.
"Sizden önce kitap verilen ümmetlerin hür ve iffetli kadınları da iffetlerinizi koruyarak, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, kendilerine mehirlerini verip nikâhladığınız takdirde size helâldir" (Maide,5)
Ancak Maide Suresinde, uyarınca bu âyetin birinci fıkrasından Kitap ehlinin kadınları istisna olunarak, Kitap ehlinden kız almaya mekruh olarak ruhsat verilmiş; fakat ikinci fıkra muhkem olarak kalmış ve kız vermeye hiçbir şekilde izin verilmemiştir.
"Erkekler, kadınları yönetmeye yetkilidirler." (Nisa, 34)
İlâhi kânunu gereğince kadınlar kocalarının yönetimi altında bulunurlar. Dolayısı ile, bir mümin kadını, bir kâfir ile evlendirmek onu, o kâfirin yönetimi altına bırakmak ve onun davasına mahkûm etmek olacağından, o mümin kadını kesinlikle ateşe atmaktır.
Ancak bu ilâhî kânunu bilen ve kendini ona göre idare edebilecek olan erkekler hakkında bu yönetim altına giriş ve çağrıya mahkûm oluş zorunlu ve kesin değildir. Bu şartlar altında, müslüman erkekler için ihtiyaç hâlinde bir ruhsata imkân vardır. Bunun için bu âyetle yol gösterme ve hatırlatmadan sonra,
"Kitap verilen ümmetlerin hür ve iffetli kadınları" (Maide, 5/5) âyetiyle gereğinde yalnız Kitap ehlinden kız almaya ruhsat verilmiş ve zururetler kendi miktarlarınca takdir olunacağından, bunun dışındakiler yine haramlıkta bırakılmıştır.
Mehir:
Sehl İbnu Sa'd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir kadın gelerek:
"Ey Allah'ın Resûlü, dedi. Sana nefsimi bağışlamaya geldim."
Aleyhissalâtu vesselâm kadına şöyle bir nazar edip sonra tepeden tırnağa gözden geçirdi, bir de sâbit baktı ve sonunda (hiçbirşey söylemeden) başını yere eğdi.
Kadın, Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, hakkında hiç bir hükme varmadığını görünce oturdu. Derken bir adam doğrulup:
"Ey Allah'ın Resûlü! Sizin ona ihtiyacınız yoksa onu bana nikahlayın!"dedi. Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Yanında (buna mehir olarak verecek) bir şeyler var mı?" diye sordu. Adam:
"Vallahi yok ey Allah'ın Resûlü!" deyince:
"Ailene git, bir şeyler bulabilecek misin bir bak!" dedi. Adam gitti ve az sonra geri geldi:
"Hayır, vallahi ey Allah'ın Resulü hiç bir şey bulamadım!" dedi. Rasulullah tekrar:
"İyi bak, demirden bir yüzük de mi yok!" buyurdu. Adam tekrar gidip yine geri geldi ve:
"Hayır! Vallahi ya Rasulullah, demirden bir yüzük bile yok! Ancak işte şu izârım var, yarısı onun olsun" dedi. Sehl der ki: "Adamın ridası yoktu" Aleyhissalâtu vesselam:
"İzarın ne işe yarar? Onu sen giyecek olsan onun üzerinde birşey olmayacak, şayet o giyecek olsa senin üzerinde bir şey kalmayacak!" buyurdular. Bunun üzerine adam oturdu. Epey bir müddet oturduktan sonra, kalktı.
Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun döndüğünü görünce, geri çağırılmasını söyledi. Adamı çağırdılar.
"Kur'ân'dan ne biliyorsun (hangi sureler ezberinde?)" diye sordu. Adam:
"Şu şu sûreleri biliyorum!" diye bildiklerini saydı.
"Yani sen bunları ezbere okuyor musun?" diye tekrar sordu. Adam:
"Evet!" deyince, Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Haydi git, ben kadını sana temlîk ettim" buyurdu."
Bir rivayette: "Kur'an'dan bildiklerin(i öğretmen) mukabilinde onu sana nikâhladım" buyurdu."
Enes (radıyallâhu anh) buyurdular ki: "Ebû Talha, Ümmü Süleym (radıyallâhu anhâ)'la evlendi. Aralarındaki mehir müslüman olmaktı. Ümmü Süleym, Ebû Talha'dan önce müslüman olmuştu. Ebû Talha, Ümmü Süleym'i istetince, Ümmü Süleym: "Ben müslüman oldum, sen de müslüman olursan evlenirim" dedi. Bunun üzerine o da müslüman oldu. Ümmü Süleym'in mehir olarak istediği şey müslüman olması idi."
Âişe (radıyallâhu anhâ)'ya: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın hanımlarına verdiği mehir ne idi?"diye sorulmuştu şu cevabı verdi:
"Oniki okiyye ve bir neşş idi. Neşş nedir biliyor musunuz? Yarım okiyyedir. Bunun tamamı beşyüz dirhem eder."
Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Safiyye (radıyallâhu anhâ)'yı âzad etti ve onun âzadlığını mehri yaptı."
Nâfi anlatıyor: "Ubeydullah İbnu Ömer'in bir kızı vardı. Annesi de Bintu Zeyd İbni'l-Hattâb idi. Bu kız, Abdullah İbnu Ömer'in bir oğlunun nikahı altında idi. Oğlan, Zeyd İbnu'l-Hattab'ın kızıyla gerdek yapmadan vefat etti, üstelik henüz mehir de tesbit etmemişti. Kızın annesi, Abdullah'a gelerek kızın mehrini taleb etti. İbnu Ömer (radıyallâhu anh), kadına: "Kızınıza mehir yoktur. Eğer mehir olsaydı onu asla tutmaz verirdim, aksi halde kıza zulmetmiş olurum" dedi. Kadın onun hükmünü kabul etmek istemedi. Aralarında, Zeyd İbnu Sâbit (radıyallâhu anh)'ı hakem yaptılar. O, kızın mehir hakkının bulunmadığına, fakat mirasa iştirak hakkı olduğuna hükmetti."
İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) demiştir ki: "Boşanan her kadının bir istifâde (tazminat) hakkı vardır. Bu tazminattan, kendisine mehir tayin edildiği halde, temas vâki olmadan boşanan hariçtir. Böyle bir kadın, kendisi için tesbit edilen mehrin yarısını alır."
İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh): "Nikâhda perdeler indirildi mi mehir vacib olur" diye hükmetti."
Ukbe İbnu Âmir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Yerine getirilmeye en ziyade lâyık olan şart, fercleri helâl kılmak üzere kabul ettiğiniz şartlardır."
Nikâhı İlan Maksadıyla Kadınların Tef Çalmalarının Hükmü:
Nikâhın bilinmesi ve yayılması amacıyla kadınların tef çalmaları müstehaptır. Bu iş sadece kadınlar arasında olur; beraberinde musiki ya da eğlence çalgıları yahut şarkıcıların seslerinin eşliği söz konusu değildir. Kadınların erkekler tarafından işitilmeyecek şekilde bu münasebetle şiir söylemelerinde de bir sakınca yoktur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Helal ile haram arasındaki ayırıcı çizgi nikâh sırasında tef çalmak ile sestir.”
Şevkanî, Neylu’l-Evtâr’da şunları söylemektedir: “Bundan nikâh esnasında tef çalmanın ve “… size geldik size geldik” benzeri ifadeleri yüksek sesle söylemenin caiz olduğuna delil vardır. Kötülükleri harekete geçiren ve güzellik, hayasızlık, içki içmek gibi sözler ihtiva eden şarkıların durumu böyle değildir. Bunlar başka zamanlarda haram olduğu gibi nikâh halinde de söylenmeleri haram olan şeylerdir. Haram olan diğer eğlencelerin durumu da budur…”
Müslüman hanım! Evlilik sebebiyle aşırı derecede süs eşyaları ve kumaşlar almakta israfa kaçma. Çünkü bu, Yüce Allah’ın yasak kıldığı ve öyle yapanları sevmediğini belirttiği israf şekillerindendir. Yüce Allah: “Ve israf etmeyiniz; çünkü o israf edenleri sevmez” (el-En’âm 6/141) diye buyurmaktadır. O halde sen orta yolu tutmaya bak, övünmeyi terk et!
Kadının Kocasına İtaati Ve Baş Kaldırmasının Haram Oluşu
Müslüman hanımın maruf ölçüler içerisinde kocasına itaat etmesi gerekir. Ebu Hureyre’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Kadın beş vakit namazını kılar, namusunu korur, kocasına itaat ederse cennete istediği kapıdan girer.”
Yine Ebu Hureyre’den rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kocası mukim iken onun izni olmaksızın hiç bir kadının (nafile) oruç tutması da, onun izni olmadığı kimseyi evine sokması da helal değildir.”
Yine Ebu Hureyre’den şöyle dediği rivayet olunmuştur: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Erkek hanımını yatağa davet ettiği halde hanımı gelmez kocası da ona kızgın olarak geceyi geçirirse sabaha kadar melekler ona lanet okur.”
Buhari ve Müslim’deki bir rivayete göre de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Nefsim elinde olana yemin ederim ki, bir erkek hanımını yatağına davet ettiği halde kadın onun bu davetini kabul etmeyecek olursa, mutlaka semada bulunan (Allah), kocası ondan razı oluncaya kadar ona gazap eder.”
Kocanın hanımı üzerindeki haklarından birisi de kadının evini koruyup gözetmesi ve onun izni olmaksızın dışarıya oradan bir şey çıkarmamasıdır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kadın kocasının evinde bir çobandır ve elinin altıdaki sürüden sorumludur.”
Evin işlerini görmesi, kocasını rahatsız edecek ve o sebeple kendi nefsi ve çocukları hakkında tehlikelere maruz kalacak şekilde dışarıdan hizmetçi almaya onu muhtaç etmemesi de kocanın haklarındandır.
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye, Fetvalarında şunları söylemektedir: “Yüce Allah’ın: “İyi kadınlar, itaatli olan ve Allah’ın (kendilerini) koruması ile kendileri de gizli olanı koruyanlardandır” (en-Nisa, 4/34) buyruğu, gerekli hizmetleri yapmak, onunla birlikte yolculuk etmek, kendisine yaklaşmasına imkan vermek ve buna benzer Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin delâlet ettiği şekilde bir uygulamada bulunmak kabilinden kadının, kocasına itaat etmesinin farz olmasını gerektirmektedir…”
Büyük ilim adamı İbnu’l-Kayyim Zadu’l-Meâd adlı eserinde şunları söylemektedir: “Kadının hizmetini öngören kimseler yüce Allah’ın bu kelamıyla onlara hitap ettiği vakit bilinen marufun bu olduğunu delil gösterirler. Kadının bolluk içerisinde yaşatılması, kocanın ona hizmet etmesi, süpürmesi, buğday öğütmesi, hamur yoğurması, yıkaması, yatak sermesi ve evin hizmetlerini görmesi ise maruf olmayan münker kabilindendir. Yüce Allah ise şöyle buyurmaktadır:
“Kadınların üzerlerindeki haklar gibi kendilerinin de maruf şekilde hakları vardır” (el-Bakra, II/228)
“Erkekler kadınlar üzerine yöneticidirler” (en-Nisa, 4/34)
Eğer kadın kocasına hizmet etmeyecek olursa, aksine kocanın kendisi ona hizmet ederse bu sefer kadın erkeğin yöneticisi olur… Yüce Allah’ın kadının nafakasını, giyimini ve mesken ihtiyacını karşılamayı erkeğe farz kılması, erkeğin kadından faydalanması, kadının hizmet etmesi ve eşler arasında adeten cereyan eden şeyler karşılığındadır.
Aynı şekilde mutlak olan akitler örfe göre değerlendirilir. Örf ise kadının hizmet etmesi ve evin iç hizmetlerini kendisinin yerine getirmesini öngörmektedir… Bu hususta soylu yahut da daha aşağı mertebede olan kadın, fakir ile zengin kadın arasında bir ayrım yapmak doğru değildir. İşte dünyanın kadınlarının en şereflisi olan kadın (Fatıma radıyallahu anha’yı kastetmektedir) kocasına hizmet ediyordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e gördüğü hizmetin zorluklarını şikayet etmek üzere geldiğinde onun şikâyetlerini kabul etmemişti.”
Kadın, kocasının kendisinden hoşlanmadığını görmekle birlikte, kendisi onunla birlikte kalmayı arzu ediyorsa ne yapar?
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Şayet bir kadın kocasının uzaklaşmasından yahut yüz çevirmesinden korkarsa barış yolu ile aralarını düzeltmelerinde kendileri için bir vebal yoktur. Barış daha hayırlıdır.” (en-Nisa, 4/128)
Bu buyruk hakkında İbni Kesir şunları söylemektedir: “Kadın kocasının kendisinden uzaklaşmasından yahut yüz çevirmesinden çekinecek olursa, onun üzerindeki nafaka, giyim, yanında geceleme yahut da buna benzer haklarını kısmen ya da tamamen düşürebilir. Koca da onun bu hak bağışını kabul edebilir. Kadının, kocasına böyle bir bağışta bulunmasında bir sakınca olmadığı gibi, erkeğin onun bağışını kabul etmesinde de bir sakınca yoktur. Bundan dolayı yüce Allah: “Barış yolu ile aralarını düzeltmelerinde kendileri için bir vebal yoktur; barış daha hayırlıdır” buyurmaktadır ki, barış yapmak ayrılmaktan hayırlıdır, demektir.”
İbn Kesir daha sonra Sevde b. Zem’a radıyallahu anha validemizin olayını söz konusu etmektedir. Sevde radıyallahu anha yaşlanıp ta Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ondan ayrılmayı kararlaştırınca, kendisini nikâhı altında tutup buna karşılık gününü Aişe radıyallahu anha’ya bağışlaması esası üzerine onunla barış yaptı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun bu teklifini kabul etti ve onu nikahı altında tuttu.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ashabından bir cemaat ile otururken, Ensar’dan Esma (binti Yezid) isimli bir kadın gelerek selam verdi ve dedi ki;
“Ey Allah’ın Rasulü! Ben, benim gibi düşünen Müslüman kadınlar cemaatinin sözcüsüyüm. Şüphesiz Allah Teala seni kadın ve erkek bütün insanlara gönderdi. Sana iman edip sana uyduk ve sana indirilmiş olan (Kur’an’ı) tasdik ettik. Sonra, şüphesiz, Allah Teala, erkekleri farklı meziyetler ile kadınlar üzerine daha üstün kılmıştır. Sizler cum’a ve cemaate katılıyor, hasta ziyaretinde bulunuyor, cenazeye katılıyor, hac ve umre yapıyor, Allah yolunda nöbet tutup cihad ediyorsunuz. Ya biz kadınlar? Çocuklarınızı büyütüyoruz, şehvetlerinizi gideriyoruz, evlerinizi bekliyoruz, çocuklarınızı terbiye ediyoruz, elbiselerinizi dikiyoruz, namahrem erkekler ile konuşmuyoruz. Bizim ulaşacağımız ecir nedir ey Allah’ın Rasulü?”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına döndü ve buyurdu ki;
“Siz hiç bu kadın gibi güzel konuşma yapabileni işittiniz mi? Kim bu?” Dediler ki;
“Seni peygamber olarak gönderene yemin ederiz ki, hayır ey Allah’ın Rasulü! Biz, kadınların buna akıl erdirebileceğini tahmin etmezdik. Onu tanımıyoruz. (tepeden tırnağa örtülü olduğu için tanıyamadılar.)”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sonra kadına dönüp buyurdu ki;
“Ey kadın! Kavmine dön ve o kadınlara bildir ki, Müslüman bir kadın, kocasını güzel bir muamele ile karşılarsa ve kocasını günün bir saatinde hoşnud ve razı ederse, bu, cihada, nöbete, hacca, umreye, cenazeye katılmaya, hasta ziyaretine, Cuma’ya ve cemaate katılmaya bedel sevap kazandırır. İşte kadınların ulaşacağı ecir de budur.”
O Esma isimli kadın sevincinden tehlil ve tekbirler getirerek oradan ayrıldı. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Kadın ile kocası, baş ile vücud gibidir. Koca baş mesabesindedir. Nasıl ki, başsız vücutta hayır yoksa, kocası olmayan kadında da hayır yoktur.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Herhangi bir kadın kocası için yeminini bozarsa onun için yetmiş namazı düşülür. Herhangi bir kadın kocasına teşekkür etmezse Allah kıyamet gününde ona bakmaz.”
Kadın Kocasından Nefret Edip Onunla Birlikte Kalmak İstemiyorsa Ne Yapar?
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Eğer siz de onların Allah’ın sınırlarını koruyamamalarından korkarsanız; o halde kadının bir şeyleri fidye vermesinde her ikisi için de vebal yoktur.”
Bu buyruğu açıklarken İbni Kesir, Tefsir’inde şunları söylemektedir: “Eşler birbiriyle geçinemeyecek ve kadın, erkeğin haklarını yerine getiremeyecek, ondan nefret ederek onunla birlikte geçinmeye güç yetiremeyecek olursa, vaktiyle kocasının kendisine verdiklerini ona geri fidye olarak verebilir. Bunları ona geri vermesinde kadın için bir vebal olmadığı gibi, erkeğin bunları kabul etmesinde de bir vebal yoktur…”
İşte Hul’ denilen de budur.
Mut’a Nikahı:
Mut’a nikâhı, bir kadınla ücret karşılığında belli bir vakit için evlenmektir. Câhiliyye devrinden kalan bir nikâh şeklidir.
Bu nikâha, İslâm’ın ilk yıllarında ve bilhassa harp zamanlarında, uzun zaman kadınlardan uzak kalan askerler için izin verilmişti. Hayber savaşına kadar mubah olan mut’a nikâhı, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in sünneti ile yasaklanıp haram kılınmıştır.
Konu ile ilgili olarak Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurur:
"Ey insanlar! Ben size mut’a nikâhı ile kadınlardan faydalanmanız için izin vermiştim. Şüphesiz ki Allâh, bunu kıyâmete kadar haram kılmıştır. Kimin yanında bunlardan bir kadın varsa, hemen onu serbest bıraksın, onlara verdiği şeylerden hiçbir şeyi geri almasın!.."
Hz. Ali (r.a.), İbn-i Abbas (r. anhümâ)’ya şöyle demişti: "Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem, mut’a nikâhından ve ehil merkeblerin etlerini yemekten Hayber’in fethi günü bizleri menetti."
Artık mut’a nikâhı, zinâdan başka bir şey değildir.
Hulle:
Bir erkeğin hanımı üzerinde üç defa boşama yetkisi vardır. Üç boşama salâhiyetini de kullanıp hanımından ayrılan erkek, aynı kadınla tekrar evlenemez. Ancak kadın, başka bir kocaya gider de, günün birinde ondan boşanır veya kocası vefat ederse, gereken iddeti bekledikten sonra, birinci koca onunla tekrar evlenebilir. Aksi halde evlenmesi mümkün değildir.
İşte kadına eski kocasına yeniden dönme imkânı sağlayan bu ara evliliğine hulle denir. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:
"Yine erkek, karısını üçüncü defa olarak boşarsa, bundan sonra kadın kendinden başka bir erkeğe nikâhlanıp varıncaya kadar ona helâl olmaz. Bununla birlikte, eğer bu yeni koca da onu boşarsa, onlar Allâh’ın sınırlarını ayakta tutacaklarını sanırlarsa, birbirlerine dönmelerinde hiçbiri hakkında bir sakınca yoktur."( Bakara, 230)
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de bir hadîs-i şerîflerinde: "... Allâh Teâlâ, hulle yapana da ve kendisi için hulle yapılana da lânet etsin!." buyurur.
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Bir adam hanımını üç talakla boşadı. Kadınla bir başka adam evlendi, ancak bu adam da kadını temasdan önce boşadı. (Kadın tekrar önceki kocasına dönmek istemişti.) Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bu hususta soruldu.
"Hayır! İkincisi kadının balcığından tatmadıkça önceki tadamaz!" buyurdular."
Hulle, yapılsın diye değil, erkeklik haysiyetini düşüreceği için bu yola tevessül edilmesin diye konulan şartlı bir cezâdır. Erkeğin nikâhı hafife almaması ve evliliğin devamının sağlanması için konulmuş, ağır ve caydırıcı ilâhî tedbirdir. Ayrıca hulle, erkeğin, hile yapıp kendi nefsânî arzularına göre dîni istismâr etmesini önleyerek, kadının hakkını korumaktır. Zîrâ erkek için en zor şey, hanımının başka biriyle evlenip beraber kalmasıdır.
İslâm’da evlenme, karşılıklı huzûr, sevgi ve şefkat üzerine kurulmuştur. Muvakkat (geçici) nikâh, mûteber değildir. Nikâhın devamlı olması, âile birliğinin kurulması ve çocuğun yetiştirilip terbiye edilmesi, İslâm’ın en önem verdiği husûslardandır. Üç talâkla boşanan çiftler, bütün bu ulvî gâyeleri hiçe sayarak nikâh ni’metini tepmektedirler. Bunun cezâsı olarak, boşanmanın bütün haklarını kullanan bu çiftler, birbirleriyle tekrar evlenemezler. Boşandıktan sonra, hiçbir engelle karşılaşmadan aynı kişilerin yeniden birbirleriyle evlenmesi, boşanma hâdiselerini çoğaltır. Bu ise, âilede yaralar açar, toplumun düzenini ve âhengini bozar.
Azil hakkında:
Ebu Said el Hudri radıyallahu anh’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e azil (meniyi dışarı akıtma) hakkında sorduk, buyurdu ki;
“Öyle mi yapıyorsunuz? Size bunu tavsiye etmem. Zira Allah Teala bir canın yaratılmasını dilemişse, o gerçekleşir.”
Ebu Said el Hudri r.a.’den; birisi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip; “Benim bir cariyem var ve ben onun hamile kalmasından korktuğum için azil yapıyorum. Ben erkeklerin istediğini istiyorum. Yahudiler ise onun küçük öldürme olduğunu söylüyorlar.” Dedi.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Yahudiler yalan söylemiş! Allah’ın yaratmak istediği bir şeye kimse mani olamaz.”


Bu hadisi, Buhari(Savm 10) Müslim(nikah 1)ve Ahmed(1/387) İbn Mesud radıyallahu anh’den rivayet etmişlerdir.
İbn Kesir Tefsiri, V, 94-95
Buhârî, Nikah: 8; Müslim, Nikah: 1
sahihtir. Abdurrazzak(6/167-168) Darimi(2/132) Elbani Sahiha(394) İrvaul Galil(2075) Tuhfetul Arus(75)
Buhari(6/123) Müslim(s.1086) Ebu Davud(2047) Nesai(6/68) İbni Hibban(1231) Hakim(2/161) Ahmed(3/80) Elbani Sahiha(307) Tuhfetul Arus(s.55 no;89)
İbni Ebi Şeybe(3/465) İbni Mace(1861) Mekabiri Hadis(s.87/1) Temam er Razi Fevaid(113/2) Beyhaki(7/81) İbni Kuteybe Garibul Hadis(1/36) Şerhus Sünne(3/3) Mişkat(3092) Elbani Sahiha(623) Taberani Evsat(1/163 no;7673) Mecmauz Zevaid(4/259) Hafız İbnül Muzaffer Hadisu Hacib Bin Erkin(1/254) Camiüs Sağir(5507) Sahihul Cami(4053)
Cabir Bin Abdullah; en çok rivayette bulunan sahabilerden biridir. Mescidi Nebi’de ilim halkası var idi. Hicri 78 yılında vefat etti. Bkz.: el Burhan(2/591) el Mahsul(2/113) Şerhul Kevkeb(2/53)
Buhari(6/120) Müslim(s.1087) Tirmizi(1086) Nesai(6/65) Ebu Davud(2048) İbni Mace(1860) Tuhfetul Arus(s.182 no;462) Elbani Adabuz Zifaf(s.100)
Mecmuul Fetava(32/90)
Zadul Mead(3/149)
Advaul Beyan(III, 422.)
Hadisi, Tirmizi(1085) rivayet etmiş olup hasen olduğunu belirtmiştir
Abdurrazzak(6/162) Siyrati İbni Hişam(4/321) Buhari(6/134,139) Müslim(s.1038) İbni Mace(1877) Ebu Davud(2121) Nesai(6/82)
Neylul Evtar(6/128-129)
İbni Kudame Muğni(VI, 487)
Müslim(nikah 9) Ebu Davud(nikah 24) Nesai(nikah 31) Ahmed(1/219) Tirmizi(nikah 18) İbni Mace(nikah 11)
Zadul Mead(5/96)
Muğni(VI, 493)
Mecmuul Fetava(32/39)
sahihtir. İbni Ebi Şeybe(3/462) Abdurrazzak(6/158) İbnül Cevzi Ahkamun Nisa(s.74 no; 63) Tuhfetul Arus(s.331)
Tirmizi(nikah 14) İbni Mace(nikah 15) Ebu Davud(nikah 19)
Ayrıca bk. Muğni, VI, 449.
Buharî, Nikah 27; Nesaî(6/98)
Muvatta, Nikah 34, (6, 538-539)
Buharî, Nikâh: 6, 32, 35, 37, 40,44, 50, 51, Vekâle: 9, Fedâilu'l-Kur'ân: 21, 22, Libas: 49; Müslim, Nikâh: 76, (1425) Muvatta(2, 526) Ebû Dâvud(2111) Tirmizî(1114) Nesâi(6, 113)
Nesâî, Nikâh: 63, (2, 114) sahihtir.
Müslim, Nikâh: 78, (1426); Ebû Dâvud (2105); Nesâî(6,116, 117)
Buhârî, Nikâh: 68, Büyû: 108, Cihad: 74; Müslim, Nikâh: 78, (1365) Ebû Dâvud(2054); Tirmizî(1115) Nesâî(6, 114);
Muvatta, Nikâh: 10, (2, 527)
Muvatta, Talâk: 45, (2, 573)
Muvatta, Nikâh: 12, (2, 525)
Buhârî, Nikâh: 52, Şurût: 6; Müslim Nikah: 63, (1418) Ebû Dâvud(2139) Tirmizî(1127); Nesâi(6, 92, 93)
Hadisi Ahmed(3/418) Nesai(nikah 72) ve Tirmizi(nikah 6)rivayet etmiş olup Tirmizi hasen olduğunu belirtmiştir.
Neyl(VI, 200)
Ahmed(1/191) İbn Hibban, Sahih’inde rivayet etmiştir
Hadisi Buhari (nikah 86) ve Müslim(1026) rivayet etmiştir
Hadisi Buharî(bedulhalk 7) Müslim(nikah 20) Ebu Davud(nikah 39)
Buhari(cumua 11)
Mecmuul Fetava(33/260-261.)
Zadul Mead V, 188-189
bk. İbn Kesir, Tefsir, II, 406
İbni Abdilberr el İstiab(4/1788) İbni Hacer el İsabe(4/229) İbni Sa’d(8/319) İbnül Esir Üsdül Gabe(7/19) Halebi İnsanul Uyun(1/149) Tergib(3/53) sahih kaydıyla Hakim, Taberani ve Bezzar’dan naklen. İbnül Cevzi Ahkamun Nisa(65) İbnül Cevzi Telkihu Fuhum(s.158)
Amr Bin As r.a.’den merfuan sahih isnad ile; Hakim(2/207,4/193) Beyhaki(7/294) Bezzar(6/340) Nesai Sünenül Kübra(5/354) Deylemi(7723) Mecmauz Zevaid(4/309) İbni Hazm Muhalla(10/334)
İbni Kesir(1/483)
Müslim, Nikâh, 22. İbni Mace nikah 44
Buhârî, megazi 38 Müslim(1407) Muvatta(nikah 41)
Ebû Dâvûd, Nikâh, 14
Buharî(Libas,6) Müslim(1433) Muvatta(2/531) Ebu Davud(2309) Tirmizî(1118) Nesâî(6/146)
Muvatta(2/594) Nesai İşratun Nisa(s.110 no;207) Ebu Davud(1/238) Tahavi Müşkilül Asar(2/371) Ahmed(3/33,51)
Ahmed(3/51) Ebu Davud(2171) İbni Ebi Asım es Sunne(359,361,368) Taberani Müsnedi Şamiyyin(2853) Durul Mensur(1/277) Tuhfetul Ahyar(3/617) sahihtir.
 
Üst Ana Sayfa Alt