99 Soruyla Demokrasi Sorgulanıyor
Demokrasi ve Bu Dinin Dindarları Sanık Sandalyesinde!
Demokrasi kendisini hüküm kaynağı görerek, demokrasiyi kabul etmeyenleri, özellikle İslâm'ı tek dünya görüşü ve hayat biçimi kabul edenleri suçluyor. Direkt suçlama yapmamaya gayret ederek (ama başardığımı iddiâ etmeden), onun dünya halkları ve yaşadığımız ülke insanına karşı suçlu olup olmadığını sorgulamak amacıyla bazı sorular sormanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Batıdan gelen global emperyalizmin, Afganistan, Irak, Çeçenistan, Bosna ve Filistin katliâmlarının, müslümanların kafa ve gönüllerini işgal ederek köleleştirmenin, küresel zulmün arkasında hep demokrasinin yattığını görüyorum. Bu sorular ve verilecek cevapları, fikir jimnastiği şeklinde değerlendirmemelidir. Cevaplar, kişinin dünya görüşünü ve kültürünü gösterecek, her konuda alternatif görüşü olan dâvâ sahibi olup olmadığını, "nakil ve akıl" mı, yoksa "uydum kalabalığa" mantı(ksızlı)ğını mı seçtiğini ortaya koyacaktır. Dolayısıyla bu sorulara vereceği cevapla kişi kendisini sorgulamış, kendini tanı(t)mış olacaktır.
1. Halk hakem olabilir mi? Âdil bir hakem? Teslim olunacak bir hakem? Hangi konularda? Ahzâb, 36. âyetin anlamını da değerlendirerek müslümanın özgürlük ve teslimiyet sınırı nerede başlar, nerede biter? Doğrular parmak hesabıyla tespit edilebilir mi? Bu, bilimsel olabilir mi? Hele "hak", yani mutlak doğru, halk tarafından mı belirlenir?
2. Batılılar açısından demokrasi, en az zararlı (ehven-i şer) olabilir. Onlar Hakk'a, yani mutlak doğruya, nassa inanmazlar çünkü. İslâm diye bir din, devlet ve dünya görüşü olmasaydı, Peygamberlerin ve iman edenlerin, uğruna her fedâkârlıklara katlandıkları İlâhî hükümler söz konusu olmasaydı, "demokrasi mi, başka rejim mi?" tartışılabilir, Hakkın emrettiği "hayr" olmayınca "şerrin en ehveni" tercih edilebilirdi. Ama, müslümanın teslim olduğu Rab ve Kitap her şerri yasaklar ve sadece hayrı emreder. Hak, apaçık ortadadır. Bâtıl rengine bürün(e)mez. Bâtıl görünümünde hak veya hak görünümündeki bâtıl, olsa olsa "ehven-i şer"dir. Ehven-i şerri tercih etmek de şerre râzı olmak demektir. Müslüman hakka tâlip olmak zorundadır. Bu değerlendirme ışığında; ehven-i şer mantığı, insanları oyalayıp durarak hayra giden yolu tıkayacağı, hayrı alternatif olmaktan çıkaracağı, şerri sevdireceği ve ona tâbî kılacağı için, esas büyük şerden de daha zararlı olabilir mi?
3. Batının laiklik, özgürlük vb. hemen tüm kavramları gibi demokrasi kavramı da kaypaktır. Sınırı, tanımı çok belirgin değildir. İsteyen istediği yere çekebilir. Yöneticiler ve etkin güçler, içini istedikleri gibi doldurabilir. "Halkın kendi kendini yönetmesi" belki tek ortak tanım. Onun da nasıl olacağı ve müslümanlıkla nasıl bağdaşacağı konusunda ortak görüş var mı dersiniz?
4. Kimilerinin kasıtlı olarak iddia ettiğinin aksine, İslâm dayatmacı bir din değildir. "Lâ ikrâhe fi'd-dîn" (2/Bakara, 256) hükmünü koyarak, dileyen insana dilediği dini seçme ve o dini yaşama hakkı verir. Herkesin cehenneme gitme özgürlüğü vardır. Demokrasi için de bunlar geçerli midir? "Herkes demokrat olmalı, başka devlet sistemine inanmak ve hele onu savunmak yasaktır" şeklinde anlayış bir dayatma değil midir? Demokrasi, kendisine inanmayanlara gerçekten müsâmahakâr mıdır? Yoksa, dayatmacı bir din, alternatif kabul etmeyen bir yönetim biçimi ve İslâm'a kapalı olduğu yetmiyor gibi, aynı zamanda ona hayat hakkı bile tanımayan, ona düşman bir dünya görüşü müdür?
5. Demokrasi, sadece yönetici seçmekten veya insan hakları gibi yuvarlak laflardan ibâret midir? Yoksa o, aynı zamanda kendine göre bir dünya görüşü, hayat anlayışı, yaşam biçimi olan bir ideoloji midir?
6. Özellikle Türkiye gibi yerlerde % 80 oy alsanız da, istediğiniz değişim ve dönüşümü gerçekleştiremezsiniz. Güç odakları, derin devlet, reelpolitik, bürokratik oligarşi, medya ve para babaları, kimi sivil toplum kuruluşları, bütün bu silâhlı ve silâhsız güçlerle demokrasi nasıl uzlaşı(yo)r? Demokrasinin uzlaşamadığı sadece İslâm mıdır?
7. Demokrasilerde "tay"ların yeri neresidir? Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve Anayasa mahkemesi gibi kurumlar, CHP zihniyetinin ve Kemalist görüşün her dönem iktidarda kalmasına mı hizmet ediyor?
8. "Demokrasilerde çarelerin tükenip tükenmediği, halkın şikâyetlerinin azalıp azalmadığından belli olur. Bol bol laf, bol keseden vaat, "...ceğiz, ...cağız", kandırma, umut ticareti... demokrasilerin temel malzemesi olduğuna göre, bu yedi defa gidip çenesi sâyesinde 8 defa geri gelen şapkalının sözü; "demokrasilerde çene tükenmez" şeklinde olmalı değil mi?
9. Mecliste, başbakan sıfatıyla "şu kadına haddini bildirin!" haykırışı ve başörtüsüne bile tahammül edemeyen yaklaşım, gerçekten halk idaresi olabilir mi? Her türlü anketlerde halkın başörtüsüne büyük oranda sahip çıkması ile, başörtülü aday bile gösteremeyen iktidar partisinin ve onun serbest olmasını teklif bile edemeyen, kendi hanımlarının başörtüsünü bile yeterince savunamayanların tavırları, halkın kendi kendini yönetmesi sloganıyla nasıl bağdaştırılabilir? Bu halkın idaresi olsa bile, Hakkın idaresi olabilir mi?
10. Demokrasi ile diktatörlük arasında ne kadar fark vardır? Demokrasinin beşiği kabul edilen İngiltere'nin başında kraliçe, Belçika'nın kral, Hollanda'nın başında kraliçe yok mu? Danimarka ve Lüksemburg da krallıkla idare edilmiyor mu? Bütün bu Batı ülkeleri demokrat sayılmıyor mu? Türkiye gibi ülkelerin başında da 550 padişah! Ve perde gerisinde malı götüren, hortumcu, yüzlerce gizli pâdişah da işin cabası! Yönetimin başında bir padişahın olduğu rejime diktatörlük, 550 padişah olan rejime de demokrasi mi denir? Demokrasi bu ise, "halkın idâresi" sıfatı bir kandırmaca değil midir? Komünist ülkeler de demokrat olduklarını söylüyorlar. Eski komünist Almanya'nın adı Demokratik Almanya idi, Sovyetler Birliğinin adında yine Cumhuriyetler ibâresi vardı ve en iyi demokrasinin kendilerininki olduğunu söylüyorlardı. Birbirine zıt rejimlerdeki, birbiriyle çelişen sistem nasıl demokrasi oluyor? Bu ülkelerdeki halk, rejimlerini oy ile değiştirebilme haklarına sahip mi idiler? Avrupa'daki liberal demokrasi uygulamasında rejimlerin oy ile değişme ihtimali var mı?
11. Sonra kendisi de milletvekili seçildiği halde, bu hak elinden alınan Fâdıl Akgündüz'ün bir sözü vardı: "Milletvekili satın almak, daha kârlı ve çok da ucuz." (Devlet sırrını ifşâ ettiği ve piyasanın ucuz olduğunu açıkladığı için olsa gerek, halkın oyuyla seçildiği halde aforoz edildi, milletvekilliği elinden alındı.) Partiler, bunca masraf yapıp oy toplamaya çalışacağına, daha az masrafla transfer yapamazlar mı? Milletvekili ve hatta bakanlardan daha etkin olan bazı egemen kişilere para vererek yönetimde daha etkili olamazlar mı? "Bu, din açısından câiz, politik açıdan etik olmaz" mı deniliyor? Sanki kurallarına göre oynanan demokrasi oyunu daha câiz ve daha mı etik?
12. Tepeden inme veya demokratik yollarla başa geçip devlet imkânlarıyla halka din dayatma, Nebevî metot ve Kur'ânî usûl değildir. Peygamberimiz'e (dâvâsından vazgeçmesi şartıyla) Mekke müşriklerinin krallık ve demokrasiye benzer şekilde bir-iki sene onun, bir-iki sene de kendilerinin halkı yönetmesini teklif etmişlerdi. Peygamberimiz bu kolay, ama dâvâsından vazgeçme tavrı (takıyyesi, görünümü) içeren tekliflere karşı nasıl bir tavır takındı?
13. Demokrasi denilince, halkın yönetime katılmasından hemen sonra, ilk akla gelen sloganlar "insan hakları ve özgürlükler"dir. Bu parlak sözlerin hangi insanların hakkını ve ne tür bir özgürlüğü kast ettiği üzerinde pek durulmaz. Halbuki her hakkın bir sorumluluğu ve her özgürlüğün bir sınırı vardır. Demokrasilerde bunlar da kaypaktır. Müslümanlar için, Allah'a, kendisine ve topluma karşı sorumluluk önceliklidir. Kulluk, İlâhî sorumluluk, Allah’ın emirleri, dâvet, tebliğ ve âhiretle ilgili konularda demokrasinin görüşü nedir?
14. Demokrasilerde mü'min-kâfir ayrımı ve ayrıcalığı teorik olarak yapılabilir mi? Yapılmaz ise bu, İslâm'ın ilkeleri ve müslümanlar açısından nasıl izah edilir? "Yapılmaz, ama uygulamada yapılıyor" deniliyorsa, mü'mine olumlu mu, olumsuz ayrıcalık mı yapılı(yo)r?
15. Hükmün Allah'a âit olması, aynen mülkün Allah'a ait olması gibidir. Nasıl mal-mülk, gerçek mâlik olan Allah'a aittir; mü'min kendisine emânet olarak verilmiş malı Allah'ın emri ve izniyle meşrû şekilde kullanır. Aynen onun gibi, mutlak hüküm sahibi Allah'tır (12/Yûsuf, 40). (Bey’atle seçilmiş, mü’min) İnsan O'nun izniyle, O'nun indirdiği hükümlerle ve sınırlı şekilde hükmeder. Yönetim, Allah'ın hükmünü adâletle uyguluyorsa İlâhî hâkimiyet gerçekleşir. Aksi takdirde hükmedilen ilkelerin sahipleri ve hükmedenler ilâhlık iddiâsında bulunmuş zâlim, fâsık, kâfir olurlar. Bu değerlendirmeler doğrultusunda “demokrasi; mâbedi, dokunulmaz tabuları, kitabı, ibâdeti, kutsal kişileri olan bir dindir” sözü yanlış mıdır? Kutsal mâbed/tapınak olarak meclis; kutsal kitap olarak Anayasa; inancın şiarı ve dine giriş ifâdesi olarak “hâkimiyet kayıtsız şartsız ulusundur” zikri; duâ ve âyin olarak İstiklâl marşı ve hazırola geçme; ilke ve doktrinlerine kesin iman edilip hiç eleştirilemeyecek tabu ve tanrısal güç olarak “Ulu Atatürk”; kutsal ve tanrısal özellikte yarı tanrılar olarak meclis başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanından oluşan teslis; haram-helâl olarak meclis tarafından belirlenen beşerî yasaların suç sayıp saymadığı şeyler; kutsal bey’at akdi ve problemleri çözecek hakem şeklinde kabul edilen kutsal oy ve mübârek sandık; kullar ise vatandaş şeklinde, uygulanan pratik açısından demokrasi dininin esasları kabul edilmiyor mu?
16. Kur'an, Mekke'de Peygamberimiz zamanındaki müşriklerin dininden bahseder (109/Kâfirûn, 1-6). Halbuki onların adı bilinen hiçbir dinleri yoktu. Fakat; felsefesi, ideolojisi, dünya görüşü ve yaşam biçimi, yönetim tarzı olan her şeyin, Kur'an terminolojisinde adı "din"dir. Demokrasi bâtıl bir din olarak kabul edilince, aynı zamanda demokrasiyi de kabul eden müslümanlar iki dinli mi olmaktadır?
17. İslâm'ın ilkeleri ve müslümanların insanî hakları gündeme gelince, demokrasi helvadan put olur ve acıkan sahipleri onu yemekten çekinmez. Cezayir'de İslâmî Selâmet Cephesinin demokratik yolla iktidara giderken askerî darbeyle önünün kesilmesi, yaşadığımız coğrafyada kaç kez partilerin kapatılması ve parti kapatılmasının demoklesin kılıcı gibi korku salmaya devam etmesi bunun örnekleri değil midir? Peki, İslâm'a kapalı olan, müslümanların dinleri için kendini kullanmalarına her yasağı koyan demokrasi, müslümanları kullanmaya niçin açıktır?
18. Dini siyasete âlet etmek elbette çirkin tavırdır. Aynı zamanda bir müslümanın, dinini Allah rızâsı dışında başka bir amaca hizmet için âlet etmesi büyük bir günahtır. Olsa olsa, siyaset dine âlet edilebilir, ama fincancı katırları çabuk huylanıp kolay ürktükleri için, siyasetin en küçük unsurunun bile dine hizmet ederek ona âlet edilmemesi için asgarî tâvizi bile vermemekteler. Böyle olduğu halde, şâyet bu konuda tâviz verdiklerini düşünsek, gayr-ı meşrû düzenler İslâm'a âlet ve araç olabilir mi? Bâtıl yollarla hakka gidilir mi? Hz. Peygamber'in hayatından buna delil olabilecek tek bir olay gösterilebilir mi?
19. Şerle hayra gidilebilir mi? Pislikle abdest alınabilir, haram parayla hayır yapılabilir mi? Küfre âit bir vâsıtayla İslâm'a, şeytana âit bir atla cennete gidilebilir mi? Gâvurun atına binen onun kılıcını sallamaz mı? Batılı kâfirlerin demokrasi adlı cephesinde yer alıp parti atına binen kimse, bu atın içi, Truva atı gibi müslümanı mahvedecek askerle dolu olduğunu görmüyor mu? Bâtıl, başka bir bâtılla değil, ancak Hak'la zâil olur; Hak gelince bâtıl yok olur buyrulduğuna göre, İslâmî faâliyetleri bu şemsiye altına almaya çalışmak, hakkı getirme adı altında bâtıla batma sayılmaz mı?
20. İslâm'da öncelik insana hizmette değildir. Müslüman da olsa insana yardım ikinci planda kalır; tevhide, dine, dâvâya, kulluğa, şirkin her çeşidinden bireyleri ve toplumu kurtarmaya, cihada öncelik verilir İslâm'da. Allah'ın hakları her şeyden önce gelir. Demokrasilerdeki öncelik kime ve neyedir? Halk, vatandaş birbiriyle her konuda eşit olabilir mi? Din ve ahlâk ayrımı gözetilmeyen vatandaş arasında eşitlik, doğru ve adâletli midir?
21. "Halka hizmet, Hakka hizmettir." Öyle mi acaba? Hakk'a nasıl kulluk yapılacağı iki temel kaynakta belirtilmiştir. Kim demiş, hangi âyette, hangi hadiste geçer bu halk-hak eşitliği? Bu söz doğru olsa, Amerika'da veya Avrupa'da hem de rüşvete, adam kayırmaya yönelmeden halkına hizmet eden kâfir yöneticiler Hakka daha çok hizmet eden mücâhidler olmaz mıydı? Peygamberler, öncelikle insanların mideleriyle, yollarıyla, içinde yaşadıkları devletlerin ekonomileriyle, İslâm dışı devleti güçlendirmeyle mi uğraşmışlardı? Kur'an, Peygamberlerin (dolayısıyla O'nun izinden giden şuurlu müslümanların) temel görevinin neler olduğunu belirtir?
22. Eğer hak, çoğunluğun tâbi olmasıyla, bâtıl da ona uyanların az sayıda olmasıyla belirlenirse peygamberlerin durumu nasıl açıklanabilir? Hayra dâvet edip iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran, insanları ıslah etmeye çalışan dâvâ adamlarının görevlerine gerek kalır mı? Demokrasi doğruları tespit ediyorsa, bu sâlih kimseler, vahye tâbi olup İlâhî emirler doğrultusunda hareket edeceklerine, insanların çoğunluğuna uyup ona göre hareket etmeleri gerekmez mi?
23. Sentez; iki ayrı şeyin birleşip yeni bir şey oluşturmasıdır. “İslâm Sosyalizmi”, “İslâm Kapitalizmi” olur mu? Olursa, bu senteze hâlâ İslâm denilebilir mi? Hakla bâtıl birbirine karıştırılınca çıkan şey bâtıl olmaz mı? "Laik müslüman", "komünist müslüman" olur mu? Aynen bunun gibi, "İslâm demokrasisi" ya da "müslüman demokrat" olabilir mi?
24. Müslümanın demokratikleşip demokrasiyi savunur hale gelmesi, “tâğut, İslâm Devleti, Hakkın hâkimiyeti, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmek, İslâm şeriatı” gibi kavramları gündeminden çıkartması demek anlamına gelmez mi?
25. Müslümanları sistem içine almak, onları düzene uygun, Amerika'yı rahatsız etmeyecek ve Türk Standartlarına uyan evcilleştirilmiş, yumuşatılmış bir müslümanlık(!) anlayışına çekmek için mi demokrasi dayatılıyor? Demokrasi hakkında demokratik bir tartışmaya bile niçin cısss! deniliyor? Hele, alternatif olarak İslâm Devlet sisteminin gündeme getirilmesine niçin izin verilmiyor?
26. Demokrasi, demokrasi dışındaki yönetim tarzlarının, kendi ilkelerini özgür bir şekilde gündeme getirmesini, kendi inançlarını yaşamalarını niye demokratik hak olarak görmüyor? Kıyâfet, ibâdet, eğitim, Cuma, cemaat, hukuk ve muâmelâtla ilgili müslümanlara onca zulmü niye revâ görüyor? Yani, demokrasi aslında demokrasiye uymayan, kendi prensipleriyle de çelişen bir hayal ve masal değil mi?
27. “Câmiye, okula ve kışlaya siyâset girmemelidir.” Niye? Kötü olduğu, oralara yakışmadığı için mi? Kışlaya gerçekten girmiyor mu dersiniz, yoksa oralardan dışarıya çıkamıyor mu? Orada rengini alan siyaset (politika) dışarıya o renkle mi çıkıyor yoksa? Ordunun siyasete müdâhale etmediğini, başbakanlara hakaret etmediğini, balans ayarları yapmadığını, lüzum gördüklerinde ihtilal yapıp partileri kapatmadığını, başbakanın asılmadığını kim söyleyebilir? Ya kırmızı kitaba, brifinglere ne demeli, Mili Güvenlik Kurulunun fonksiyonu, atanmışların seçilmişleri yönlendirmesi demokrasi helvasıyla nasıl bağdaşıyor, bağdaşıyorsa bu, nasıl halkın yönetimi oluyor?
28. “Câmiye siyaset girmesin!” Bu sözde samimi midirler? Laikliğin T.C.’deki uygulaması gibi, din devlete karışamaz, ama devlet dine karışmıyor mu dersiniz? Merkezden gönderilen hutbelerle câmilerde siyasî mesajlar verilmesi, devlete bağlılıktan, vergilerden, devlet politikalarından bahsedilmesi dini siyasete âlet etme değil midir?
29. “Câmiye siyaset girmesin!” diyenler, seçim sandığını câmilere koymaktan niye çekinmiyorlar, dersiniz? Kimi şehir câmilerinde oy vermek için câmilere ayakkabı ile girilir, hasta kadınlar da girmek zorunda bırakılır. Bunlar devlet eliyle câmiye siyasetin sokulması değil midir?
30. Son başbakanın sözü: "Biz geçmişte dini siyasete âlet ettik" sözünün anlamı, sadece bireysel, istisnâî ve bir partiyle mi ilgilidir, yoksa "dini siyasete âlet etmeyen hiçbir parti ve partili yoktur" şeklinde mi anlaşılmalı? Ezan okunurken seçim konuşmasını kesen, halka nutuk atmaya başlamadan kürsüde kendisine Kur’an hediye edilip onu öpen, “başörtüsü nâmusumuzdur” diyen, dinleyicilere başörtüsü dağıtan, “Allah bir, peygamber bir...” diye bas bas bağıran, seçim konuşmalarında âyet ve hadis okuyan ve sayılamayacak kadar istismara bulaşan her partiden politikacılar yok mu? Özellikle oy isteme zamanlarında istismarın bini bir para değil mi?
31. "Din istismarı" var da, "Atatürk istismarı", "laiklik istismarı", "ırk istismarı" yok mu? Hatta istismarın bile istismarı söz konusu değil mi?
32. Her konuda Atatürk'ün her şeyi en iyi bilen ve ne yaptıysa onun günümüzde bile savunulması gereken en doğru şey olduğunu söyleyenler, niye "Atatürk demokrasisi"ni savunmuyor? Seçimleri Atatürk kendi başına yapıyor, kendi atadığı vekil seçilmiş mi kabul ediliyordu? Atatürk ve İnönü’nün ilk zamanlarında tek parti diktatörlüğü mü vardı? Başka partilere müsaade ediliyor muydu? Seçimler nasıl yapılıyordu? Oyların ve sayımların gizliliği nasıldı? Adayları kim, nasıl belirliyor ve halk adına kim seçiyordu?
33. Müslüman için amacın doğru ve güzel olması gerektiği gibi, bu hedefe ulaştıracak araçların da doğru ve güzel olması gerekir. Meşrû olmayan araçlarla meşrû hedeflere gidilemediğini, gidilemeyeceğini; bunun yanında araçlar amaçlaştırılarak, aracın insanı istikametinden saptırma riskinin büyük olduğu bir gerçek değil midir?
34. Demokrasi, (Ferazdak'ın Kûfe'liler için dediği gibi) gönlü İslâm'dan, eli ve dili mevcut düzenden yana insanlar mı oluşturdu? Bu doğruysa, bu karakterin İslâm'a ve demokrasiye katkı ve zararları nelerdir? Özü ile sözü, içi ile dışı bir olmayan demokrasi ve düzen münâfığı tiplerden kime ve ne gibi hayır beklenebilir?
35. Kur'an kavramları yerine, Batı literatüründeki kavramlar demokrasiden etkilenen müslümanları cezbediyor. Allah müslümanlara "niye demokrasiye inanmadın ve niye ona bağlı kalmadın?" diye sorar mı dersiniz? Peki, öyleyse soracağı şeyler, yani müslümanların Allah'a karşı sorumlulukları nelerdir? 22/Hac, 78. âyete göre "müslüman" adını müslümanlara kim vermiştir? Allah'a teslim olan kişinin kimliği "müslüman" mı olmalı, "demokrat" mı, yoksa her ikisi birlikte mi?
36. "Hak, adâlet, zulüm, bey'at, şûrâ, meşrû ve gayr-ı meşrû, hizip/fırka/parti... gibi kavramların Kur'anî anlamları ile politik dildeki anlamları aynı mı? Bu Kur'anî kavramlar tahrif edilmiş midir? Edildiyse bunun sorumluluğu kimlere ve neye âittir?
37. Dinin değişkenleriyle, kesinlikle değiştirilemeyecek sâbit(e)leri, müslüman halk ve onlar üzerinde etkin ve yetkin kişilerce doğru tespit ediliyor mu? Demokrasinin bu konudaki rolü nedir? Kim, hangi konuda, nasıl değişebilir? Her değişme gelişme midir? İnkılâp ve hidâyet de dalâlet ve irtidat da bir değişme sayılabilir mi? Demokrasi, insanın ne yönde değişmesine katkıda bulunu(yo)r?
38. "Ebû Cehiller, yani Peygamberimiz zamanındaki Mekke ve civarındaki müşrik yöneticiler de demokrattı" denilebilir mi? Peygamberimiz'e "istersen bir-iki sen, bir-iki sene de biz Mekke'yi yönetelim" dedikleri için değil sadece. Ebû Cehil ve benzeri etkin kişilere göre, Mekke halkı serbestçe seçim yapabilir, 360 kadar aday puttan birini seçip ona tapabilirdi. Bu konuda hiçbir zorlama ve dayatma yapmıyorlardı. Tabii ki, onların da özel durumları vardı: Değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek kutsallarına müdâhale edilemez, hatta dil uzatılamaz idi. Bunların en başında putçuluk, kutsal saydıkları heykeller, puta tapma geliyordu. Ama, herkes özgürce ve demokratik şekilde putlardan (tâğutlardan) birini seçip istediği şekilde şirk koşabilirdi. Aynı özgürlük çağdaş câhiliyyede de vardır: Zulümlerden zulüm beğenebilir, tâğutlardan bir tâğut seçebilir insan, günümüzdeki çağdaş demokrasilerde. Hakkını yemeyelim: Tavuklara kümeslerini ve kurtlarını seçme hakkı verir demokrasi. Hileli yollarla da olsa, halka zindan ve gardiyanlarını seçme hakkı tanır. Bu gerçeklerden yola çıkarak, câhiliyyenin eskisi ile modern ve çağdaşı arasında mâhiyet farkının olduğu iddia edilebilir mi? “Küfür cephesinde yeni bir şey yok” denilebilir mi?
39. Tâğut, Allah'ın hükmüne alternatif olacak şekilde, halkın bu konuda egemen kabul ettiği Allah'ın dışındaki etkin her güç, rejim, ideoloji, put, şeytan veya insan demektir. Ve müslümanlar tâğutu reddetmek zorundadır. Bu red Kur'an açısından imanın şartı gibi görülmüştür (bkz. 2/Bakara, 256). "Seçimler, tâğutlardan bir tâğut beğenmek, Allah'ın indirmediği hükümlerle yönetecek bir insana Allah'ın hükmüne rağmen yetki vermektir" sözü yanlış ve ağır bir söz müdür?
40. Otuz beş senelik oyalanmaya rağmen, bunca İslâmî değişim ve dönüşümün en kolay yolunun demokratik yollarla gerçekleştirilebileceği iddia edilebiliyor. Müslümanların demokratik hayata kendi kurdukları partilerle din gibi sarıldığından bu yana Kur'an hükümlerinden tek bir tanesi bile bu yolla ikame edilebildi mi, bu yolda en küçük bir tâviz koparılabildi mi ki, bu ham hayal hâlâ sürdürülebiliyor, bu oyun için konu mankenliği rolü hâlâ kabul edilebiliyor?
41. Nakle ve akla göre çokluk veya çoğunluk, hakkın/doğrunun ölçüsü olabilir mi? Hak ve bâtılın ölçüsü Hakk'ın Kitabında vahiyle belirlenmemiş midir? Savunan tek bir kişi olsa bile eğer o hak ise ona tâbi olunması, bâtılın sahibi çok kişi olsa da onun terkedilmesi gerekmez mi? Peygamberler dâvetlerine tek kişi olarak başlamadılar mı? Bâtılı savunan çok kişi onlara karşı çıkmadılar mı? Peygamberler, demokrasiyi ölçü kabul etseydi kimin dediği geçerli olur ve doğru kabul edilirdi?
42. Râşid halifeler devrinde uygulandığı gibi, halifenin demokratik seçim sistemiyle değil; adına ehl-i hal’ ve'l-akd denilen seçkin kişilerin, toplumun görüşünü de alarak tespit ettikleri ve bey'at denilen özel bir seçim ve bağlılık sözü vererek halkın bu seçimi onayladığı, demokrasiye benzemeyen ve onunla bağdaşmayan kendine has bir sistem değil midir İslâm'ın yönetici seçimi? Buna rağmen demokratlaştırılan imamlar ve politikacılar niye Yunanlı filozofların hevâsından kaynaklanan demokrasi ile vahyin yön verdiği halifeliği eşit gösterme ihtiyacı duyuyorlar? Ayrıca bu, dinin siyasete âlet edilmesi değil midir?
43. Bey'at denilen özel bir seçim sistemi ve bağlılık sözüyle yöneticilerin işbaşına geldiği, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmek demek olan adâletin temel ilke olduğu, şûrâya dayanan İslâmî devlet sisteminden, hilâfet ve şeriat iddiâ, ümit ve gayretinden vazgeçmenin adı, müslümanların yaşadığı ülkelerde "demokrasi" mi oluyor?
44. İnsanları Hakka ve hayra çağırmanın bedelini ödeyen; cihad, ilim ve takvâ sahibi biri ile; câhil, fâsık ve hatta kâfir bir avâmın ya da İslâm düşmanı birinin oyu eşittir. Halbuki avam, rüzgâr ne yönden kuvvetlice esiyorsa o yöne eğilen şuursuz kalabalıktır. Para, reklâm ve yalan vaatlerle kandırılmaya çok müsaittir halk. 51 câhilin 49 âlime, 51 koyunun 49 aslana gâlip sayıldığı ve bu gâlip sayılanlardan birinin başa geçirildiği bir zâlim ve aldatmacanın adı mıdır demokrasi?
45. Demokrasi gerçekten çoğunluğun iktidarı mıdır? Türkiye'de müslümanlar azınlık mıdır? Değilse niye Rum, Ermeni, Yahudi gibi azınlıklardan daha fazla baskıya mâruz kalıyorlar? % 34 oy alarak, hem de anayasayı değiştirecek şekilde iktidara gelen parti var ülkenin başında. % 66'nın durumu ne olmaktadır? 34 mü çok, 66 mı? Bir de sandığa hiç gitmeyen milyonları da iktidar partisine oy vermeyenler safında sayın. Sadece bu yaşanan güncel örnekten yola çıkarak cevap arayalım: Demokrasi, gerçekten halkın çoğunluğunun seçtiği yönetim midir?
Demokrasi ve Bu Dinin Dindarları Sanık Sandalyesinde!
Demokrasi kendisini hüküm kaynağı görerek, demokrasiyi kabul etmeyenleri, özellikle İslâm'ı tek dünya görüşü ve hayat biçimi kabul edenleri suçluyor. Direkt suçlama yapmamaya gayret ederek (ama başardığımı iddiâ etmeden), onun dünya halkları ve yaşadığımız ülke insanına karşı suçlu olup olmadığını sorgulamak amacıyla bazı sorular sormanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Batıdan gelen global emperyalizmin, Afganistan, Irak, Çeçenistan, Bosna ve Filistin katliâmlarının, müslümanların kafa ve gönüllerini işgal ederek köleleştirmenin, küresel zulmün arkasında hep demokrasinin yattığını görüyorum. Bu sorular ve verilecek cevapları, fikir jimnastiği şeklinde değerlendirmemelidir. Cevaplar, kişinin dünya görüşünü ve kültürünü gösterecek, her konuda alternatif görüşü olan dâvâ sahibi olup olmadığını, "nakil ve akıl" mı, yoksa "uydum kalabalığa" mantı(ksızlı)ğını mı seçtiğini ortaya koyacaktır. Dolayısıyla bu sorulara vereceği cevapla kişi kendisini sorgulamış, kendini tanı(t)mış olacaktır.
1. Halk hakem olabilir mi? Âdil bir hakem? Teslim olunacak bir hakem? Hangi konularda? Ahzâb, 36. âyetin anlamını da değerlendirerek müslümanın özgürlük ve teslimiyet sınırı nerede başlar, nerede biter? Doğrular parmak hesabıyla tespit edilebilir mi? Bu, bilimsel olabilir mi? Hele "hak", yani mutlak doğru, halk tarafından mı belirlenir?
2. Batılılar açısından demokrasi, en az zararlı (ehven-i şer) olabilir. Onlar Hakk'a, yani mutlak doğruya, nassa inanmazlar çünkü. İslâm diye bir din, devlet ve dünya görüşü olmasaydı, Peygamberlerin ve iman edenlerin, uğruna her fedâkârlıklara katlandıkları İlâhî hükümler söz konusu olmasaydı, "demokrasi mi, başka rejim mi?" tartışılabilir, Hakkın emrettiği "hayr" olmayınca "şerrin en ehveni" tercih edilebilirdi. Ama, müslümanın teslim olduğu Rab ve Kitap her şerri yasaklar ve sadece hayrı emreder. Hak, apaçık ortadadır. Bâtıl rengine bürün(e)mez. Bâtıl görünümünde hak veya hak görünümündeki bâtıl, olsa olsa "ehven-i şer"dir. Ehven-i şerri tercih etmek de şerre râzı olmak demektir. Müslüman hakka tâlip olmak zorundadır. Bu değerlendirme ışığında; ehven-i şer mantığı, insanları oyalayıp durarak hayra giden yolu tıkayacağı, hayrı alternatif olmaktan çıkaracağı, şerri sevdireceği ve ona tâbî kılacağı için, esas büyük şerden de daha zararlı olabilir mi?
3. Batının laiklik, özgürlük vb. hemen tüm kavramları gibi demokrasi kavramı da kaypaktır. Sınırı, tanımı çok belirgin değildir. İsteyen istediği yere çekebilir. Yöneticiler ve etkin güçler, içini istedikleri gibi doldurabilir. "Halkın kendi kendini yönetmesi" belki tek ortak tanım. Onun da nasıl olacağı ve müslümanlıkla nasıl bağdaşacağı konusunda ortak görüş var mı dersiniz?
4. Kimilerinin kasıtlı olarak iddia ettiğinin aksine, İslâm dayatmacı bir din değildir. "Lâ ikrâhe fi'd-dîn" (2/Bakara, 256) hükmünü koyarak, dileyen insana dilediği dini seçme ve o dini yaşama hakkı verir. Herkesin cehenneme gitme özgürlüğü vardır. Demokrasi için de bunlar geçerli midir? "Herkes demokrat olmalı, başka devlet sistemine inanmak ve hele onu savunmak yasaktır" şeklinde anlayış bir dayatma değil midir? Demokrasi, kendisine inanmayanlara gerçekten müsâmahakâr mıdır? Yoksa, dayatmacı bir din, alternatif kabul etmeyen bir yönetim biçimi ve İslâm'a kapalı olduğu yetmiyor gibi, aynı zamanda ona hayat hakkı bile tanımayan, ona düşman bir dünya görüşü müdür?
5. Demokrasi, sadece yönetici seçmekten veya insan hakları gibi yuvarlak laflardan ibâret midir? Yoksa o, aynı zamanda kendine göre bir dünya görüşü, hayat anlayışı, yaşam biçimi olan bir ideoloji midir?
6. Özellikle Türkiye gibi yerlerde % 80 oy alsanız da, istediğiniz değişim ve dönüşümü gerçekleştiremezsiniz. Güç odakları, derin devlet, reelpolitik, bürokratik oligarşi, medya ve para babaları, kimi sivil toplum kuruluşları, bütün bu silâhlı ve silâhsız güçlerle demokrasi nasıl uzlaşı(yo)r? Demokrasinin uzlaşamadığı sadece İslâm mıdır?
7. Demokrasilerde "tay"ların yeri neresidir? Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve Anayasa mahkemesi gibi kurumlar, CHP zihniyetinin ve Kemalist görüşün her dönem iktidarda kalmasına mı hizmet ediyor?
8. "Demokrasilerde çarelerin tükenip tükenmediği, halkın şikâyetlerinin azalıp azalmadığından belli olur. Bol bol laf, bol keseden vaat, "...ceğiz, ...cağız", kandırma, umut ticareti... demokrasilerin temel malzemesi olduğuna göre, bu yedi defa gidip çenesi sâyesinde 8 defa geri gelen şapkalının sözü; "demokrasilerde çene tükenmez" şeklinde olmalı değil mi?
9. Mecliste, başbakan sıfatıyla "şu kadına haddini bildirin!" haykırışı ve başörtüsüne bile tahammül edemeyen yaklaşım, gerçekten halk idaresi olabilir mi? Her türlü anketlerde halkın başörtüsüne büyük oranda sahip çıkması ile, başörtülü aday bile gösteremeyen iktidar partisinin ve onun serbest olmasını teklif bile edemeyen, kendi hanımlarının başörtüsünü bile yeterince savunamayanların tavırları, halkın kendi kendini yönetmesi sloganıyla nasıl bağdaştırılabilir? Bu halkın idaresi olsa bile, Hakkın idaresi olabilir mi?
10. Demokrasi ile diktatörlük arasında ne kadar fark vardır? Demokrasinin beşiği kabul edilen İngiltere'nin başında kraliçe, Belçika'nın kral, Hollanda'nın başında kraliçe yok mu? Danimarka ve Lüksemburg da krallıkla idare edilmiyor mu? Bütün bu Batı ülkeleri demokrat sayılmıyor mu? Türkiye gibi ülkelerin başında da 550 padişah! Ve perde gerisinde malı götüren, hortumcu, yüzlerce gizli pâdişah da işin cabası! Yönetimin başında bir padişahın olduğu rejime diktatörlük, 550 padişah olan rejime de demokrasi mi denir? Demokrasi bu ise, "halkın idâresi" sıfatı bir kandırmaca değil midir? Komünist ülkeler de demokrat olduklarını söylüyorlar. Eski komünist Almanya'nın adı Demokratik Almanya idi, Sovyetler Birliğinin adında yine Cumhuriyetler ibâresi vardı ve en iyi demokrasinin kendilerininki olduğunu söylüyorlardı. Birbirine zıt rejimlerdeki, birbiriyle çelişen sistem nasıl demokrasi oluyor? Bu ülkelerdeki halk, rejimlerini oy ile değiştirebilme haklarına sahip mi idiler? Avrupa'daki liberal demokrasi uygulamasında rejimlerin oy ile değişme ihtimali var mı?
11. Sonra kendisi de milletvekili seçildiği halde, bu hak elinden alınan Fâdıl Akgündüz'ün bir sözü vardı: "Milletvekili satın almak, daha kârlı ve çok da ucuz." (Devlet sırrını ifşâ ettiği ve piyasanın ucuz olduğunu açıkladığı için olsa gerek, halkın oyuyla seçildiği halde aforoz edildi, milletvekilliği elinden alındı.) Partiler, bunca masraf yapıp oy toplamaya çalışacağına, daha az masrafla transfer yapamazlar mı? Milletvekili ve hatta bakanlardan daha etkin olan bazı egemen kişilere para vererek yönetimde daha etkili olamazlar mı? "Bu, din açısından câiz, politik açıdan etik olmaz" mı deniliyor? Sanki kurallarına göre oynanan demokrasi oyunu daha câiz ve daha mı etik?
12. Tepeden inme veya demokratik yollarla başa geçip devlet imkânlarıyla halka din dayatma, Nebevî metot ve Kur'ânî usûl değildir. Peygamberimiz'e (dâvâsından vazgeçmesi şartıyla) Mekke müşriklerinin krallık ve demokrasiye benzer şekilde bir-iki sene onun, bir-iki sene de kendilerinin halkı yönetmesini teklif etmişlerdi. Peygamberimiz bu kolay, ama dâvâsından vazgeçme tavrı (takıyyesi, görünümü) içeren tekliflere karşı nasıl bir tavır takındı?
13. Demokrasi denilince, halkın yönetime katılmasından hemen sonra, ilk akla gelen sloganlar "insan hakları ve özgürlükler"dir. Bu parlak sözlerin hangi insanların hakkını ve ne tür bir özgürlüğü kast ettiği üzerinde pek durulmaz. Halbuki her hakkın bir sorumluluğu ve her özgürlüğün bir sınırı vardır. Demokrasilerde bunlar da kaypaktır. Müslümanlar için, Allah'a, kendisine ve topluma karşı sorumluluk önceliklidir. Kulluk, İlâhî sorumluluk, Allah’ın emirleri, dâvet, tebliğ ve âhiretle ilgili konularda demokrasinin görüşü nedir?
14. Demokrasilerde mü'min-kâfir ayrımı ve ayrıcalığı teorik olarak yapılabilir mi? Yapılmaz ise bu, İslâm'ın ilkeleri ve müslümanlar açısından nasıl izah edilir? "Yapılmaz, ama uygulamada yapılıyor" deniliyorsa, mü'mine olumlu mu, olumsuz ayrıcalık mı yapılı(yo)r?
15. Hükmün Allah'a âit olması, aynen mülkün Allah'a ait olması gibidir. Nasıl mal-mülk, gerçek mâlik olan Allah'a aittir; mü'min kendisine emânet olarak verilmiş malı Allah'ın emri ve izniyle meşrû şekilde kullanır. Aynen onun gibi, mutlak hüküm sahibi Allah'tır (12/Yûsuf, 40). (Bey’atle seçilmiş, mü’min) İnsan O'nun izniyle, O'nun indirdiği hükümlerle ve sınırlı şekilde hükmeder. Yönetim, Allah'ın hükmünü adâletle uyguluyorsa İlâhî hâkimiyet gerçekleşir. Aksi takdirde hükmedilen ilkelerin sahipleri ve hükmedenler ilâhlık iddiâsında bulunmuş zâlim, fâsık, kâfir olurlar. Bu değerlendirmeler doğrultusunda “demokrasi; mâbedi, dokunulmaz tabuları, kitabı, ibâdeti, kutsal kişileri olan bir dindir” sözü yanlış mıdır? Kutsal mâbed/tapınak olarak meclis; kutsal kitap olarak Anayasa; inancın şiarı ve dine giriş ifâdesi olarak “hâkimiyet kayıtsız şartsız ulusundur” zikri; duâ ve âyin olarak İstiklâl marşı ve hazırola geçme; ilke ve doktrinlerine kesin iman edilip hiç eleştirilemeyecek tabu ve tanrısal güç olarak “Ulu Atatürk”; kutsal ve tanrısal özellikte yarı tanrılar olarak meclis başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanından oluşan teslis; haram-helâl olarak meclis tarafından belirlenen beşerî yasaların suç sayıp saymadığı şeyler; kutsal bey’at akdi ve problemleri çözecek hakem şeklinde kabul edilen kutsal oy ve mübârek sandık; kullar ise vatandaş şeklinde, uygulanan pratik açısından demokrasi dininin esasları kabul edilmiyor mu?
16. Kur'an, Mekke'de Peygamberimiz zamanındaki müşriklerin dininden bahseder (109/Kâfirûn, 1-6). Halbuki onların adı bilinen hiçbir dinleri yoktu. Fakat; felsefesi, ideolojisi, dünya görüşü ve yaşam biçimi, yönetim tarzı olan her şeyin, Kur'an terminolojisinde adı "din"dir. Demokrasi bâtıl bir din olarak kabul edilince, aynı zamanda demokrasiyi de kabul eden müslümanlar iki dinli mi olmaktadır?
17. İslâm'ın ilkeleri ve müslümanların insanî hakları gündeme gelince, demokrasi helvadan put olur ve acıkan sahipleri onu yemekten çekinmez. Cezayir'de İslâmî Selâmet Cephesinin demokratik yolla iktidara giderken askerî darbeyle önünün kesilmesi, yaşadığımız coğrafyada kaç kez partilerin kapatılması ve parti kapatılmasının demoklesin kılıcı gibi korku salmaya devam etmesi bunun örnekleri değil midir? Peki, İslâm'a kapalı olan, müslümanların dinleri için kendini kullanmalarına her yasağı koyan demokrasi, müslümanları kullanmaya niçin açıktır?
18. Dini siyasete âlet etmek elbette çirkin tavırdır. Aynı zamanda bir müslümanın, dinini Allah rızâsı dışında başka bir amaca hizmet için âlet etmesi büyük bir günahtır. Olsa olsa, siyaset dine âlet edilebilir, ama fincancı katırları çabuk huylanıp kolay ürktükleri için, siyasetin en küçük unsurunun bile dine hizmet ederek ona âlet edilmemesi için asgarî tâvizi bile vermemekteler. Böyle olduğu halde, şâyet bu konuda tâviz verdiklerini düşünsek, gayr-ı meşrû düzenler İslâm'a âlet ve araç olabilir mi? Bâtıl yollarla hakka gidilir mi? Hz. Peygamber'in hayatından buna delil olabilecek tek bir olay gösterilebilir mi?
19. Şerle hayra gidilebilir mi? Pislikle abdest alınabilir, haram parayla hayır yapılabilir mi? Küfre âit bir vâsıtayla İslâm'a, şeytana âit bir atla cennete gidilebilir mi? Gâvurun atına binen onun kılıcını sallamaz mı? Batılı kâfirlerin demokrasi adlı cephesinde yer alıp parti atına binen kimse, bu atın içi, Truva atı gibi müslümanı mahvedecek askerle dolu olduğunu görmüyor mu? Bâtıl, başka bir bâtılla değil, ancak Hak'la zâil olur; Hak gelince bâtıl yok olur buyrulduğuna göre, İslâmî faâliyetleri bu şemsiye altına almaya çalışmak, hakkı getirme adı altında bâtıla batma sayılmaz mı?
20. İslâm'da öncelik insana hizmette değildir. Müslüman da olsa insana yardım ikinci planda kalır; tevhide, dine, dâvâya, kulluğa, şirkin her çeşidinden bireyleri ve toplumu kurtarmaya, cihada öncelik verilir İslâm'da. Allah'ın hakları her şeyden önce gelir. Demokrasilerdeki öncelik kime ve neyedir? Halk, vatandaş birbiriyle her konuda eşit olabilir mi? Din ve ahlâk ayrımı gözetilmeyen vatandaş arasında eşitlik, doğru ve adâletli midir?
21. "Halka hizmet, Hakka hizmettir." Öyle mi acaba? Hakk'a nasıl kulluk yapılacağı iki temel kaynakta belirtilmiştir. Kim demiş, hangi âyette, hangi hadiste geçer bu halk-hak eşitliği? Bu söz doğru olsa, Amerika'da veya Avrupa'da hem de rüşvete, adam kayırmaya yönelmeden halkına hizmet eden kâfir yöneticiler Hakka daha çok hizmet eden mücâhidler olmaz mıydı? Peygamberler, öncelikle insanların mideleriyle, yollarıyla, içinde yaşadıkları devletlerin ekonomileriyle, İslâm dışı devleti güçlendirmeyle mi uğraşmışlardı? Kur'an, Peygamberlerin (dolayısıyla O'nun izinden giden şuurlu müslümanların) temel görevinin neler olduğunu belirtir?
22. Eğer hak, çoğunluğun tâbi olmasıyla, bâtıl da ona uyanların az sayıda olmasıyla belirlenirse peygamberlerin durumu nasıl açıklanabilir? Hayra dâvet edip iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran, insanları ıslah etmeye çalışan dâvâ adamlarının görevlerine gerek kalır mı? Demokrasi doğruları tespit ediyorsa, bu sâlih kimseler, vahye tâbi olup İlâhî emirler doğrultusunda hareket edeceklerine, insanların çoğunluğuna uyup ona göre hareket etmeleri gerekmez mi?
23. Sentez; iki ayrı şeyin birleşip yeni bir şey oluşturmasıdır. “İslâm Sosyalizmi”, “İslâm Kapitalizmi” olur mu? Olursa, bu senteze hâlâ İslâm denilebilir mi? Hakla bâtıl birbirine karıştırılınca çıkan şey bâtıl olmaz mı? "Laik müslüman", "komünist müslüman" olur mu? Aynen bunun gibi, "İslâm demokrasisi" ya da "müslüman demokrat" olabilir mi?
24. Müslümanın demokratikleşip demokrasiyi savunur hale gelmesi, “tâğut, İslâm Devleti, Hakkın hâkimiyeti, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmek, İslâm şeriatı” gibi kavramları gündeminden çıkartması demek anlamına gelmez mi?
25. Müslümanları sistem içine almak, onları düzene uygun, Amerika'yı rahatsız etmeyecek ve Türk Standartlarına uyan evcilleştirilmiş, yumuşatılmış bir müslümanlık(!) anlayışına çekmek için mi demokrasi dayatılıyor? Demokrasi hakkında demokratik bir tartışmaya bile niçin cısss! deniliyor? Hele, alternatif olarak İslâm Devlet sisteminin gündeme getirilmesine niçin izin verilmiyor?
26. Demokrasi, demokrasi dışındaki yönetim tarzlarının, kendi ilkelerini özgür bir şekilde gündeme getirmesini, kendi inançlarını yaşamalarını niye demokratik hak olarak görmüyor? Kıyâfet, ibâdet, eğitim, Cuma, cemaat, hukuk ve muâmelâtla ilgili müslümanlara onca zulmü niye revâ görüyor? Yani, demokrasi aslında demokrasiye uymayan, kendi prensipleriyle de çelişen bir hayal ve masal değil mi?
27. “Câmiye, okula ve kışlaya siyâset girmemelidir.” Niye? Kötü olduğu, oralara yakışmadığı için mi? Kışlaya gerçekten girmiyor mu dersiniz, yoksa oralardan dışarıya çıkamıyor mu? Orada rengini alan siyaset (politika) dışarıya o renkle mi çıkıyor yoksa? Ordunun siyasete müdâhale etmediğini, başbakanlara hakaret etmediğini, balans ayarları yapmadığını, lüzum gördüklerinde ihtilal yapıp partileri kapatmadığını, başbakanın asılmadığını kim söyleyebilir? Ya kırmızı kitaba, brifinglere ne demeli, Mili Güvenlik Kurulunun fonksiyonu, atanmışların seçilmişleri yönlendirmesi demokrasi helvasıyla nasıl bağdaşıyor, bağdaşıyorsa bu, nasıl halkın yönetimi oluyor?
28. “Câmiye siyaset girmesin!” Bu sözde samimi midirler? Laikliğin T.C.’deki uygulaması gibi, din devlete karışamaz, ama devlet dine karışmıyor mu dersiniz? Merkezden gönderilen hutbelerle câmilerde siyasî mesajlar verilmesi, devlete bağlılıktan, vergilerden, devlet politikalarından bahsedilmesi dini siyasete âlet etme değil midir?
29. “Câmiye siyaset girmesin!” diyenler, seçim sandığını câmilere koymaktan niye çekinmiyorlar, dersiniz? Kimi şehir câmilerinde oy vermek için câmilere ayakkabı ile girilir, hasta kadınlar da girmek zorunda bırakılır. Bunlar devlet eliyle câmiye siyasetin sokulması değil midir?
30. Son başbakanın sözü: "Biz geçmişte dini siyasete âlet ettik" sözünün anlamı, sadece bireysel, istisnâî ve bir partiyle mi ilgilidir, yoksa "dini siyasete âlet etmeyen hiçbir parti ve partili yoktur" şeklinde mi anlaşılmalı? Ezan okunurken seçim konuşmasını kesen, halka nutuk atmaya başlamadan kürsüde kendisine Kur’an hediye edilip onu öpen, “başörtüsü nâmusumuzdur” diyen, dinleyicilere başörtüsü dağıtan, “Allah bir, peygamber bir...” diye bas bas bağıran, seçim konuşmalarında âyet ve hadis okuyan ve sayılamayacak kadar istismara bulaşan her partiden politikacılar yok mu? Özellikle oy isteme zamanlarında istismarın bini bir para değil mi?
31. "Din istismarı" var da, "Atatürk istismarı", "laiklik istismarı", "ırk istismarı" yok mu? Hatta istismarın bile istismarı söz konusu değil mi?
32. Her konuda Atatürk'ün her şeyi en iyi bilen ve ne yaptıysa onun günümüzde bile savunulması gereken en doğru şey olduğunu söyleyenler, niye "Atatürk demokrasisi"ni savunmuyor? Seçimleri Atatürk kendi başına yapıyor, kendi atadığı vekil seçilmiş mi kabul ediliyordu? Atatürk ve İnönü’nün ilk zamanlarında tek parti diktatörlüğü mü vardı? Başka partilere müsaade ediliyor muydu? Seçimler nasıl yapılıyordu? Oyların ve sayımların gizliliği nasıldı? Adayları kim, nasıl belirliyor ve halk adına kim seçiyordu?
33. Müslüman için amacın doğru ve güzel olması gerektiği gibi, bu hedefe ulaştıracak araçların da doğru ve güzel olması gerekir. Meşrû olmayan araçlarla meşrû hedeflere gidilemediğini, gidilemeyeceğini; bunun yanında araçlar amaçlaştırılarak, aracın insanı istikametinden saptırma riskinin büyük olduğu bir gerçek değil midir?
34. Demokrasi, (Ferazdak'ın Kûfe'liler için dediği gibi) gönlü İslâm'dan, eli ve dili mevcut düzenden yana insanlar mı oluşturdu? Bu doğruysa, bu karakterin İslâm'a ve demokrasiye katkı ve zararları nelerdir? Özü ile sözü, içi ile dışı bir olmayan demokrasi ve düzen münâfığı tiplerden kime ve ne gibi hayır beklenebilir?
35. Kur'an kavramları yerine, Batı literatüründeki kavramlar demokrasiden etkilenen müslümanları cezbediyor. Allah müslümanlara "niye demokrasiye inanmadın ve niye ona bağlı kalmadın?" diye sorar mı dersiniz? Peki, öyleyse soracağı şeyler, yani müslümanların Allah'a karşı sorumlulukları nelerdir? 22/Hac, 78. âyete göre "müslüman" adını müslümanlara kim vermiştir? Allah'a teslim olan kişinin kimliği "müslüman" mı olmalı, "demokrat" mı, yoksa her ikisi birlikte mi?
36. "Hak, adâlet, zulüm, bey'at, şûrâ, meşrû ve gayr-ı meşrû, hizip/fırka/parti... gibi kavramların Kur'anî anlamları ile politik dildeki anlamları aynı mı? Bu Kur'anî kavramlar tahrif edilmiş midir? Edildiyse bunun sorumluluğu kimlere ve neye âittir?
37. Dinin değişkenleriyle, kesinlikle değiştirilemeyecek sâbit(e)leri, müslüman halk ve onlar üzerinde etkin ve yetkin kişilerce doğru tespit ediliyor mu? Demokrasinin bu konudaki rolü nedir? Kim, hangi konuda, nasıl değişebilir? Her değişme gelişme midir? İnkılâp ve hidâyet de dalâlet ve irtidat da bir değişme sayılabilir mi? Demokrasi, insanın ne yönde değişmesine katkıda bulunu(yo)r?
38. "Ebû Cehiller, yani Peygamberimiz zamanındaki Mekke ve civarındaki müşrik yöneticiler de demokrattı" denilebilir mi? Peygamberimiz'e "istersen bir-iki sen, bir-iki sene de biz Mekke'yi yönetelim" dedikleri için değil sadece. Ebû Cehil ve benzeri etkin kişilere göre, Mekke halkı serbestçe seçim yapabilir, 360 kadar aday puttan birini seçip ona tapabilirdi. Bu konuda hiçbir zorlama ve dayatma yapmıyorlardı. Tabii ki, onların da özel durumları vardı: Değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek kutsallarına müdâhale edilemez, hatta dil uzatılamaz idi. Bunların en başında putçuluk, kutsal saydıkları heykeller, puta tapma geliyordu. Ama, herkes özgürce ve demokratik şekilde putlardan (tâğutlardan) birini seçip istediği şekilde şirk koşabilirdi. Aynı özgürlük çağdaş câhiliyyede de vardır: Zulümlerden zulüm beğenebilir, tâğutlardan bir tâğut seçebilir insan, günümüzdeki çağdaş demokrasilerde. Hakkını yemeyelim: Tavuklara kümeslerini ve kurtlarını seçme hakkı verir demokrasi. Hileli yollarla da olsa, halka zindan ve gardiyanlarını seçme hakkı tanır. Bu gerçeklerden yola çıkarak, câhiliyyenin eskisi ile modern ve çağdaşı arasında mâhiyet farkının olduğu iddia edilebilir mi? “Küfür cephesinde yeni bir şey yok” denilebilir mi?
39. Tâğut, Allah'ın hükmüne alternatif olacak şekilde, halkın bu konuda egemen kabul ettiği Allah'ın dışındaki etkin her güç, rejim, ideoloji, put, şeytan veya insan demektir. Ve müslümanlar tâğutu reddetmek zorundadır. Bu red Kur'an açısından imanın şartı gibi görülmüştür (bkz. 2/Bakara, 256). "Seçimler, tâğutlardan bir tâğut beğenmek, Allah'ın indirmediği hükümlerle yönetecek bir insana Allah'ın hükmüne rağmen yetki vermektir" sözü yanlış ve ağır bir söz müdür?
40. Otuz beş senelik oyalanmaya rağmen, bunca İslâmî değişim ve dönüşümün en kolay yolunun demokratik yollarla gerçekleştirilebileceği iddia edilebiliyor. Müslümanların demokratik hayata kendi kurdukları partilerle din gibi sarıldığından bu yana Kur'an hükümlerinden tek bir tanesi bile bu yolla ikame edilebildi mi, bu yolda en küçük bir tâviz koparılabildi mi ki, bu ham hayal hâlâ sürdürülebiliyor, bu oyun için konu mankenliği rolü hâlâ kabul edilebiliyor?
41. Nakle ve akla göre çokluk veya çoğunluk, hakkın/doğrunun ölçüsü olabilir mi? Hak ve bâtılın ölçüsü Hakk'ın Kitabında vahiyle belirlenmemiş midir? Savunan tek bir kişi olsa bile eğer o hak ise ona tâbi olunması, bâtılın sahibi çok kişi olsa da onun terkedilmesi gerekmez mi? Peygamberler dâvetlerine tek kişi olarak başlamadılar mı? Bâtılı savunan çok kişi onlara karşı çıkmadılar mı? Peygamberler, demokrasiyi ölçü kabul etseydi kimin dediği geçerli olur ve doğru kabul edilirdi?
42. Râşid halifeler devrinde uygulandığı gibi, halifenin demokratik seçim sistemiyle değil; adına ehl-i hal’ ve'l-akd denilen seçkin kişilerin, toplumun görüşünü de alarak tespit ettikleri ve bey'at denilen özel bir seçim ve bağlılık sözü vererek halkın bu seçimi onayladığı, demokrasiye benzemeyen ve onunla bağdaşmayan kendine has bir sistem değil midir İslâm'ın yönetici seçimi? Buna rağmen demokratlaştırılan imamlar ve politikacılar niye Yunanlı filozofların hevâsından kaynaklanan demokrasi ile vahyin yön verdiği halifeliği eşit gösterme ihtiyacı duyuyorlar? Ayrıca bu, dinin siyasete âlet edilmesi değil midir?
43. Bey'at denilen özel bir seçim sistemi ve bağlılık sözüyle yöneticilerin işbaşına geldiği, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmek demek olan adâletin temel ilke olduğu, şûrâya dayanan İslâmî devlet sisteminden, hilâfet ve şeriat iddiâ, ümit ve gayretinden vazgeçmenin adı, müslümanların yaşadığı ülkelerde "demokrasi" mi oluyor?
44. İnsanları Hakka ve hayra çağırmanın bedelini ödeyen; cihad, ilim ve takvâ sahibi biri ile; câhil, fâsık ve hatta kâfir bir avâmın ya da İslâm düşmanı birinin oyu eşittir. Halbuki avam, rüzgâr ne yönden kuvvetlice esiyorsa o yöne eğilen şuursuz kalabalıktır. Para, reklâm ve yalan vaatlerle kandırılmaya çok müsaittir halk. 51 câhilin 49 âlime, 51 koyunun 49 aslana gâlip sayıldığı ve bu gâlip sayılanlardan birinin başa geçirildiği bir zâlim ve aldatmacanın adı mıdır demokrasi?
45. Demokrasi gerçekten çoğunluğun iktidarı mıdır? Türkiye'de müslümanlar azınlık mıdır? Değilse niye Rum, Ermeni, Yahudi gibi azınlıklardan daha fazla baskıya mâruz kalıyorlar? % 34 oy alarak, hem de anayasayı değiştirecek şekilde iktidara gelen parti var ülkenin başında. % 66'nın durumu ne olmaktadır? 34 mü çok, 66 mı? Bir de sandığa hiç gitmeyen milyonları da iktidar partisine oy vermeyenler safında sayın. Sadece bu yaşanan güncel örnekten yola çıkarak cevap arayalım: Demokrasi, gerçekten halkın çoğunluğunun seçtiği yönetim midir?