Batının Suriye’ye Müdahalesi Haçlı Saldırısıdır
Musa Bayoğlu
31.08.2013
Kelimelerin duygularımızı ifade etmede kifayetsiz kaldığı bugünde, sömürgeci haçlı orduları tekrar bir beldemize saldırma planları yapıyorlar. Suriye zaliminin tükendiği, tahtının devrilmesinin yaklaştığı şu günlerde ABD, İngiltere, Fransa gibi devletler ile bölge devletleri Türkiye, Suudi Arabistan, körfez ülkeleri Suriye’ye askeri müdahale için yoğun bir çaba içine girdiler.
Gerekçe ise defalarca kullanılan kimyasal silahların bu kez katlettiği can sayısı 1500 kişiyi katletmesiydi. Suriyeli Müslümanların bombayla, tankla, topla, silahla öldürmesi ya da kimyasal silah ile 1000 kişinin altında katledilmesini sessizce seyreden, hatta destek olan dünya güçleri şimdi askeri müdahale telaşındalar.
Yine aynı senaryo, yine aynı kirli tezgah! Yine “sizi kurtaracağız” bahanesi “demokrasi ve özgürlük” yalanları ile hedeflenen kanlı bir operasyon! Yine bombalanmak istenen bir İslam beldesi ve yine katledilecek olanlar Müslümanlar! Müslümanlara kan kusturan ise, ABD liderliğindeki yine aynı sömürgeci güçler. Operasyon seçenekleri içinde BM ve NATO adı altında birleşen şer odakları ve onları destekleyen Batı ülkeleri, bölge ülkeleri ve aslında tüm dünya ülkeleri…
Tüm dünya bu askeri operasyonun Esad’ı devirmek için olmadığını biliyor. Washington Posta açıklama yapan ABD başkanı Obama“Suriye’ye karşı sınırlı boyutta ve sürede bir askeri darbe vurulmasını hesaplıyor. Bu darbe, hem Suriye’nin kimyasal silah kullanmasına bir ceza ve Suriye için bir caydırıcı olacak hem de ABD’yi ülkenin iç savaşına daha derin biçimde dahil olmaktan uzak tutacak... Böyle bir saldırı, muhtemelen iki günden daha uzun sürmeyecek ve denizden atılan cruise (seyir) füzeleri ile –büyük ihtimal- uzun menzilli bombardıman uçaklarıyla yapılacak…”
Saldırının sınırlı olacağı, kara harekâtı olmayacağı, savaşı bitirme hedefi taşımadığı ve ABD’nin Suriye’de müzakere edilmiş siyasi çözüm politikasında değişiklik yapmayacağı konusunda hemfikir olmakla birlikte, müdahale konusunda 4 seçenekten bahsediliyor.
1.- Kuveyt işgalinde olduğu gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin alacağı bir kararla müdahalenin gerçekleştirilmesi ki, bu Rusya ve Çin’in vetosu ile zor görünüyor.
2.- Türkiye, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin güçlerini birleştirerek müdahalesi. Bu seçenek te bu ülkelerin hava güçleri açısından düşünüldüğünde zayıf bir ihtimal.
3.- BM’den bir karar çıkmazsa, NATO üzerinden Suriye’ye karşı “İstekliler Koalisyonu” oluşturularak müdahale seçeneği.
4.- BM ve NATO kararı olmadan ABD’nin müttefikleriyle birlikte gerçekleştireceği sınırlı bir operasyon.
Bu şer güçler, ne zaman Esad rejimi zor durumda kalır, ne zaman Müslümanlar güçlenir, ne zaman Esad yerine yeni bir ajan hazırlanmadan dengeler değişirse müdahale için kimyasal silah kullanımını kırmızıçizgi olarak hep gündemde tuttular.
ABD’nin de onayı ile Esad rejimi katliam için, batı ise müdahale için düğmeye bastı.
Şimdi kırmızıçizgilerin aşılma zamanıydı. Çünkü son aylarda mücahitlerin kazandığı başarılar, Halep’teki Menneg havaalanını ele geçirilmesi, T-72 tankları, tanksavarlar, ağır makineli silahlar, 57 mm uçaksavar silahları, top ve el bombaları, tanksavar ATGM füzelerinin de içinde bulunduğu mühimmatların ele geçirilmesi ve Şam kırsalındaki zaferler rejimi köşeye sıkıştırmıştı. Hala ABD ve batı hiçbir gruba güvenmiyor. Bunun için Esad rejiminin devam etmesini istiyor. Bu yüzden müdahale Esad rejiminden ziyade Müslümanlara yapılacak. Kamuoyuna Esad vuruluyor gösterilirken, mücahit gruplar vurularak Esad rejimi korunacak. ABD Genel Kurmay Başkanı General Dempsey bunu şu şekilde açıklamıştı. “İnancım odur ki seçtiğimiz [direniş] tarafı, denge onlardan yana değiştiğinde bizim ve kendilerinin çıkarlarını desteklemelidir. Bugün bunu yapmıyorlar”.
Başta Amerika olmak üzere Batı, İslam'a ve Müslümanlara düşmanlıkta birbiri ile yarış içinde olduklarını birçok kez gördük, şahit olduk. En önemli hedefleri ise İslam Hilafet devletinin kurulmasını engellemek. ABD Dışişleri Bakanlığı Planlama Dairesi Başkanı ve Başkan Johnson’ın müsteşarı olan Yucin Rastov şöyle demişti: “Amerika’nın yeri ancak ve ancak İslam’a karşı Batı’nın ve Yahudi devletinin yanıdır. Aksi takdirde dilini, kültürünü ve temel esaslarını inkar etmiş olacaktır. Nitekim Batı aleminin Ortadoğu’ya yönelik hedefi İslam medeniyetini yıkıp yok etmektir. İsrail’in kurulması bu planın bir parçasıdır. Bu plan ancak Haçlı seferlerinin devam ettirilmesiyle gerçekleşebilir.”
Tüm dünya, bu operasyondan önce de, “zulüm gören insanlara insani yardım edeceğiz” bahanesiyle BM ve NATO adına gerçekleştirilen, ancak hiçbir zaman bölge halklarının kurtuluşuna, huzuruna ve refahına sebep olmayan, aksine daha da kötü esarete düşmesine sebep olan müdahalelere şahitlik etti. Daha dün Irak’ta yaşananlar halen hafızalarımızdaki yerini korurken, bu şer güçleri Afganistan’da şu anda bile aynı cinayetleri işlemektedir. O yüzden kimse bu operasyonun Suriye halkına huzur getireceğini söyleyemez. Afganistan’a ve Irak’a demokrasi getireceğiz diyerek, “kurtaracaklarını” iddia eden Amerika ve koalisyon güçleri, milyonlarca Müslüman kardeşimizi katlederek, kadınlarımızın ırzına el uzatarak, camileri ve mescitleri yıkarak, tüm kutsal değerlerimizi çiğnemişlerdi.
Bugün Suriye’ye müdahale için hazırlık yapanlar Halepçe’deki soykırıma karşı neden ses çıkarmamışlardı?
Bugün halen insansız uçaklarıyla Afganistan ve Pakistan’da yüzlerce Müslüman sivili katledenler, bu şer ittifakı değil midir?
1948 yılından beri Gasıp Yahudi varlığı Filistin’de çocukları katlederken, bu devletler Yahudi varlığının yanında yer almamışlar mıydı?
Avrupa’nın gözü önünde, Bosna’da Srebrenitsa’da BM güçleri neden Müslümanları zalim Sırplara teslim ederek katledilmelerini beklemişlerdi?
Bugün Arakan kan gölüne döndüğü halde, on binlerce insan katledilirken ve yüz binlerce Müslüman sürgün edilirken sömürgeci batı ne yapmıştır?
Mısır’da askeri darbe yapılırken, binlerce Müslüman katledilirken bu batı ne yapmıştır? Bu darbeye darbe dahi demekten aciz kalmamış mıydı?
Afrika kıtasında, Amerika kıtasında yüzbinler insanı katleden bu batı değil miydi? Zulmü dağları, denizleri, tüm canlıları kuşatan bu vahşi batı değil mi? Şu anda Haçlı zihniyetiyle sömürgeci kâfirler tarafından vurulması planlanan Suriye İslâm beldesidir. Bu nedenle İstanbul’dan, Diyarbakır’dan, Gazze’den, Keşmir’den, Medine’den ve diğer herhangi bir İslam beldesinden farklı değildir. Unutulmamalıdır ki, tüm İslâm topraklarında yaşanan her türlü mesele, bütün Müslümanların meselesidir ve özellikle sömürgeci kâfirlerin buralarda yaşanan olaylar hakkında söz söyleme ya da müdahale etme hakkı olamaz.
Bu zulümler sadece, zalimleri ve avenelerini sorumlu tutmaz. Bu zulümleri engellemek adına hareket etmeyen tüm Müslümanları da sorumlu kılar. Bakın Rabbimiz bu konu hakkında bizleri nasıl uyarıyor:
وَاتَّقُوا فِتْنَةً لا تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ شَدِيدُ اللَّهَ الْعِقَابِ
“Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” (Enfal 25)
Ümmet olarak bugünlerde her zamankinden daha çok birliğe, dayanışmaya ve kardeş olduğunu hatırlamaya ihtiyacımız var. Bu ümmet izzetine mutlak sahiplenecek ve yeryüzündeki zalimlerin zulmünden kurtulacak ve iradesine vurulan prangaları Allah’ın izniyle yakın bir zamanda kıracaktır.
İslâm coğrafyasında Müslümanların yaşadığı sorunların kaynağı, Allah’ın indirdikleri ile hükmedecek olan bir otoritenin olmamasıdır. Tüm bu sorunların tek ve kesin çözümü ise, Hilafet devletinin ikame edilmesidir. Allah Resulü bir hadiste şöyle buyurmuştur;
إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ
“İmam kalkandır, onun arkasında savaşır ve onunla korunursunuz.” (Müslim)