Afgan Cihadında Rahmanın Ayetleri - Şeyh Azzam
AFGAN CİHADINDA İLAHİ MÜJDELER VE KERAMETLER
Hayallerden daha esrarengiz olup, masallara benzeyen bu hikâyeler, bizzat olayı gören mücahitlerden kendi kulağımla duyup elimle yazdığım gerçek olaylardır. Bu mücahitler halen savaş meydanlarında cihada devam eden güvenilir kişilerdir. Duymuş olduğum rivayetler o kadar meşhurdur ki, her biri neredeyse tevatür derecesine (doğruluğundan şüphe edilmeyecek kadar çok kişi tarafından doğrulanmış dereceye) ulaşmıştır. Duymuş olduğum olaylar da son derece fazladır. Fakat imkânlarımızın darlığı bütün bunları zikretmemizi engellemektedir. "Allahu Teâlâ bütün bunları ancak müminlere müjde olması ve kalplerini tatmin etmesi için vermiştir."
Bana bu hikâyeleri anlatan kişilerin tamamı Allah bilir ya, eğer imam Buhari sağ olsaydı onun tarafından itimada şayan görülür ve anlattıkları şeyler kesin sayılırdı.
ŞEHİDLER
Şehidlerin cesetlerinin çoğunlukla ne bozulup ne de koktuğuna dair rivayetler tevatür derecesine ulaşmıştır. Hanefi ve Şafii âlimleri bu konuyu şöyle delillendirirler:
Şerhi Muhtac'ın şerhi Nihayetü'l-Muhtac'da (s. 131) Remli eş-Şafii Ariyet bölümünde Minhac ibaresini şerhederken şöyle demiştir: "Yalnızca cesedin gömülmesi için bir toprak emanet olarak verildiğinde cesedin izi tamamen yok olmadıkça o toprak tekrar kullanılmaz." Bu sözden, cesetlerinin hiç bir zarar görmemesinden dolayı Peygamber'ler ve şehidler için kullanılan toprağın kullanılmayacağı anlaşılmaktadır.
Hanefi alimlerinden İbni Abidin de Haşiye'sinde Cihad bölümünde (3, 238) aynı şekilde delil getirmiş ve yeryüzüne, şehidlerin cesedini yemenin haram kılındığını belirtmiştir.
Fakat ben, şehidlerin cesedlerine musibetin dokunmayacağına dair doğrudan doğruya Resulüllah'a atfedilen bir hadis bulamadım.
Beyhaki'nin hasen isnadla rivayet ettiğine göre h. 46 yılında Muaviye zamanında Hz. Hamza'nın mezarının yakınında gözeler taştığında, toprak sürüklenmiş ve Hz. Hamza'nın cesedi ortaya çıkmıştı. Cesedin hiç bozulmadığı görüldü.
AFGAN ŞEHİTLERİ
Ömer Hanif bana, İslâm İnkilâbı cephesi lideri Nasrullah Mansur'un evinde şunları anlattı. (Bu Ömer'in ismi Kainde Muhammed'dir. Zerme bölgesinin askeri komutanıdır. Afganistan'ın Paktiya bölgesinin savunmasıyla uğraşmaktadır.)
1. Ben, hiç bir şehidin bedeninin bozulduğunu veya kokusunun kötüleştiğini görmedim.
2. Şehid cesetlerinden hiçbirisinin köpekler tarafından hırpalandığına rastlamadım. Halbuki köpekler komünistlerin cesedlerini parçalayıp yerlerdi.
3. Ben bizzat, ölümlerinin üzerinden iki veya üç yıl geçmiş on iki şehidin mezarını açık olarak gördüm. Kokusu değişen bir tane bulamadım.
4. Aradan bir sene geçtikten sonra bazı şehidlerin cesetlerine rastladım. Yaraları hâlâ duruyor ve kan akıtıyordu. İmam bana şöyle anlattı:
- Şehid Abdulmecid Muhammed'in cesedini şahadetinden üç ay sonra gördüm. Kokusu misk kokusu gibiydi. Abdulmecid Hacı der ki:
- Onu şahadetinden yedi ay sonra Layki köyünün mescidinin önünde gördüm. Burnu hariç, cesedi sanki yeni ölmüş gibi tazeydi.
5. Cihad Şura Meclisi üyesi Şeyh Müezzin, Şehid Nassar Ahmed'in toprak altında yedi ay kalmasına rağmen cesedinin bozulmadığını haber verdi.
6. Abdulcabbar Niyazi şöyle anlattı: - Ölümlerinden üç dört ay sonra 4 şehidi gördüm. Üç tanesinin cesedi aynen öldükleri günkü gibi tazeydi. Yalnız sakalları ve tırnakları uzamıştı. Dördüncüsünün ise yüzünün bir kısmı bozulmaya başlamıştı. Kardeşim Abdusselam şehid oldu.İki hafta sonra mezarından çıkardık. Sanki yeni ölmüş gibiydi.
Şehit Babasıyla Musafaha Ediyor...
Ömer Hanif anlattı: 1980 yılında büyük bir Rus birliği üzerimize geldi. Yanlarında 70 tank, bazı araçlar ve 12 uçak vardı. Mücahidlerin sayısı ise 115 kişi idi. Şiddetli bir çatışma oldu. Sonunda 13 tankları tahrib oldu ve düşman yenildi.
O gün bizden dört kişi şehid oldu. Cennet gülü'nün oğlu da bunların içindeydi. Şehidleri savaş meydanında defnettik. Üç gün sonra geldik ve onu alarak mezara koymaları için ailesine teslim ettik. Babası (Cennetgülü) geldi ve oğluna hitaben: - Ey oğlum, eğer sen gerçekten şehid isen bunu bana işaret et, dedi.
Şehid birdenbire elini kaldırdı, babasını selâmladı ve yaklaşık 15 dakika babasının elini tuttu. Sonra elini çekti ve yarasının üzerine koydu.
Babası daha sonra o anı şöyle anlattı: - Elimi öyle sıkmıştı ki neredeyse koparacaktı. Ömer Hanif der ki: - Bu olayı bizzat gözlerimle gördüm. Arslan bana şu olayı anlattı: Arkadaşlarımdan Abdulbasir şehid oldu. Gece karanlığında Fethullah isimli diğer bir mücahidle onu aramaya çıktık.
Fethullah bana: - Arslan, öyle zannediyorum ki şehid bu yakınlardadır. Çünkü burnuma güzel bir koku geldi dedi. Sonra kokunun yerini tespit etmeye çalıştık. Kokuyu takiben cesedi bulduk. Yaranın çevresini kaplayan bir nur vardı. Gece karanlığında olmamıza rağmen kanın rengini açıkça gördüm.
Şehid Ömer Yakup ve Makinelisi
Ömer Hanif şöyle anlattı: Mücahidler arasında cihada son derece âşık olan Ömer Yakub isimli bir kardeşimiz vardı. Şehid oldu. Yanına geldiğimizde onun makinalı tüfeğine sarılmış olduğunu gördük. Kucağından silâhı almak için uğraştık. Fakat alamadık. Şaşkın bir şekilde bir müddet surduk. Sonra ona: - Ey Yakub, biz senin kardeşleriniziz diye seslendik.Bunun üzerine elleri gevşedi ve makinalıyı serbest bıraktı.
Seyyid Şah ve Üzerindeki Örtü
Ömer Hanif bana şöyle anlattı: Arkadaşlarımızın içinde Seyyid Şah isimli hafız, ibadetine düşkün ve çalışkan bir mücahid vardı. Rüyaları sabahın aydınlığı gibi aynen çıkardı. Onun buna benzer daha bir çok kerameti vardı. Bir çatışmada Seyyid Şah şehid düştü. Aradan iki buçuk sene geçtikten sonra mezarının başına geldik. Yanımda Nurulhak adındaki cephe komutanı ve diğer bir kardeş daha vardı Seyyid Şah'ın kabrini açtık. Aynen öldüğü günkü gibi duruyordu. Yalnızca sakalı biraz uzamıştı. Daha önce onu bizzat ben ellerimle gömmüştüm. Bundan daha garibi, onun üzerinde ipekli siyah bir örtü görmemdi. Yeryüzünde onun bir benzerini görmemiştim. Elimle dokundum. Burnuma gelen kokusu misk ve amberden daha güzeldi.
Mücahidlerin Duası
Mevlevi Arslan bana şöyle anlattı. (O, bütün Afganistan'daki mücahidlerin en meşhurudur. Rusların kalbine soktuğu büyük korkudan dolayı Ruslar onu askerlerine tanıtmak için özel dersler verirler ve onun insan eti yediğini söylerler) Yanımızda bir el bombası ve bir de tanklara tesir eden bir bomba vardı. Namaz kıldık ve bombayı tanklara isabet ettirmesi için Allah'a yalvardık. Karşımızda 200 tane tank vesair araçlar vardı. Bombayı savurduk. Bombamız erzak ve cephane taşıyan arabaların üstüne düştü. Patlamadan 85 tane tank ve araç tahrip oldu. Bunun üzerine düşman yenildi ve bolca ganimet aldık. Savaş sonrası bombayı atan Batur isimli mücahidi bizzat alnından öperek tebrik ettim.
Kuşlar Mücahidlerle...
1. Yine Arslan bana şöyle anlattı: Biz, uçakların bombardıman yapıp yapmayacaklarını daha önceden biliriz. Çünkü kuşlar uçaklar gelmeden önce gelir, bizi korumak için askerlerimizin üzerinde uçuşurlar. Onların bizi korumaya başladıklarını görünce uçakların bombardıman yapacaklarını anlarız.
2. Afgan mücahidlerinin tartışmasız en meşhur olanı Mevlana Celaleddin Hakani şöyle anlattı: Kuşların defalarca uçakların altında uçuşarak hedeflerini şaşırtıp mücahidleri uçakların bombalarından koruduklarını gördüm.
3. Aynı şekilde Abdulcebbar Niyazi iki defa kuşları uçakların altında gördüğünü söyledi.
4. Mevlevi Arslan, kuşların mücahidleri koruduğunu defalarca gördüğünü söyledi.
5. Kurban Muhammed, bir defasında uçakların mücahidleri koruyan üç yüz kadar mücahide ateş açtığını fakat bir tanesinin bile yaralanmadığını gördüğünü söyledi. Kenz bölgesi mücahidlerlerinden Hacı Muhammed Celle şöyle anlattı. Belki on defadan fazla kuşların, hızları ses hızının üç katı olan Mig uçaklarıyla yarıştıklarını gördüm.
Her Taraftan Ateşler..
Arslan şöyle anlattı: - Satiri belgesinde idik. Mücahitler yirmi beş kişiydi. Sayıları iki bin kadar olan komünist düşmanlarımıza hücum ettik. Aramızda şiddetli bir çatışma oldu. Dört saat sonra komünistler yenildiler. 70-80 kişi öldü. 26 kişi de esir aldık. Esirlere: - Nasıl oldu da yenildiniz diye sorduk.- Amerikan yapısı makineliler ve toplar dört bir yandan üzerimize ateş kusuyordu diye cevap verdiler. Arslan der ki:
- Yanımızda ne makineli ne de top vardı. Tüfeklerle yalnızca bir yönden ateş ediyorduk. Yine Arslan şöyle bir olay anlattı.
- Yaklaşık 120 kadar tanka hücum ettik. Düşmanlarımızın elinde havan topu ve çok sayıda araç vardı. Çatışma esnasında cephanemiz tükendi. Nihayet esir düşeceğimizi anladık. Allah'a yönelip dua etmeye başladık. Az sonra her taraftan makineliler ve bombalar komünistlerin üzerinde patlamaya başladı. Böylece komünistler yenildiler. Halbuki bölgede, bizden başka mücahit yoktu. Sonra Arslan dedi ki: Onlar şüphesiz meleklerdi.
Atlar...
Arslan: - Urcun isimli bir yerdeydik. Komünistlere saldırdık. 500 kişi öldürüp 83 kişi esir aldık. Esirlere: - Yenilmenizin sebebi nedir? Üstelik bizden tek bir kişi bile öldüremediniz. Esirlerden birisi: - Siz, atlara binmiştiniz, ateş açtığımızda atlar sizi hemen kaçırıyorlardı. Böylece hiç kimse vurulmadı. Kur'ân'ı Kerim'de sabit olduğu üzere melekler Bedir savaşında da yardım için inmişlerdi. "Hani Rabbin meleklere:
- İman edenlerin yardımına koşun, ben sizinle beraberim.Kâfirlerin kalplerine korku atacağım. Vurun onların boyunlarına. Vurun gördüğünüz bütün parmak uçlarına..."
Kurtubi Âli İmran Süresindeki: "- Evet, eğer sabreder ve Allah'tan korkarsanız onlar hemen onlar hemen şu dakikada üzerinize gelseler bile Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım eder." (Ali İmran, 125) âyetinin tefsirinde şöyle diyor:
- Bu melekler gereğini yapan ve sabreden her ordunun yardımına koşacaklardır. Çünkü Allahu Teâlâ bu melekleri kıyamet gününe kadar cihad etmekle vazifelendirmiştir.
Hasan der ki: - Bu beş bin melek kıyamet gününe kadar müminlerin yardımcılarıdırlar.İmam Müslim Sahih'inde şöyle rivayet etmiştir.(Nevevi, Müslim, 12/85) Ebu Sümeyl dedi ki: İbni Abbas bana şöyle anlattı: - O gün (Bedir günü) müslümanlardan birisi önündeki bir müşriğin peşinden koşuyordu. Ansızın önündeki adamın üzerinde bir kırbaç darbesi sesini işitti ve süvarinin: - Ah göğsüm dediğini duydu. Bir de önündeki müşrike baktı ki boylu boyunca yere serilmiş. Burnu ezilmiş yüzünde bir kaç derince iz bırakmış. Suratı mosmor olmuş. Ensarlı sahabe bu durumu görünce Resulüllah'ın yanına gelerek anlattı. Resûlüllah: - Doğru söyledin. Bu gökten gelen üçüncü yardımcıdır dedi. Muhammed Yasir bana şöyle anlattı. Komünistler tanklarıyla bir köye girdiklerinde köylülere Müslüman kardeşlerin atlarının ahırlarını soruyorlar. Köylüler ata binmedikleri için şaşırıyorlar. Sonra bunların meleklerin atları olduğunu anlıyorlar.
Tükenmeyen Cephane
Celaleddin Hakani bana şöyle anlattı. Mücahidlerden birine birkaç tane kurşun verdim. Savaşa girdik. Oldukça fazla kurşun harcadık. Fakat kurşunlardan bir tane bile eksilmedi.
Tank Vucudundan Geçti, Ölmedi!...
1. Abdulcabbar Niyazi bana şöyle anlattı: - Gözlerimin önünde Gulam Muhyiddin isimli bir mücahidin üzerinden tank geçti. Fakat bedenine hiç bir şey olmadı.
2. Luker bölgesi emir yardımcısı Hacı Muhammed Yusuf dedi ki: Tank Bedir Muhammed Celle isimli bir mücahidin üzerinden geçti. Fakat ne öldü ne de yaralandı. Ayrıca şunu söyledi: - Bilmiyorum tekerleklerin arasına mı rastladı yoksa altında mı kaldı?
Akrepler Mücahidlerle Birlikte
"Rabbinin ordularını kendisinden başka hiç kimse bilemez." Abdussamed ve Dahbubullah bana şöyle anlattılar: Komünistler Kundus şehri yakınlarında bir çadır kurdular. Akrepler onlara hücum ettiler ve komünistleri soktular. 6 kişi öldü. Geri kalanı kaçtı.
Bebekler Savaş Meydanında
Abdulmennan anlatıyor: - Emir Can isimli bir mücahid şehid oldu. Bir süre sonra tanklar onun köyüne girdiler. Emir Çan'ın üç yaşlarındaki oğlu tankları yakmak için eline bir kibrit alarak dışarıya çıktı. Rus komutan: - Bu ne yapmak istiyor diye sordu. - Tankları yakmak istiyor diye cevapladılar.
Haşereler Mücahidleri Sokmuyor!
Ömer Hanif şöyle anlattı: Haşereler defalarca mücahidlerin yattıkları yerlere geldiler. Sayılarının çok olmasına rağmen dört yıl boyunca hiç bir haşere mücahidleri sokmadı.
Kadınlar Savaş Meydanlarında...
Muhammed Yasir bana şöyle anlattı:Tanklar mücahidler mescitteyken gelip çevrelerini kuşattılar. İki gün sonra zifafa girecek olan bir kız sokağa çıkarak: - Ey Rabbim, ben mücahidler derecesine erişmek istiyorum. Bana onlar için fedai olmayı nasib et, diye dua etti.
Komünistlerle çetin bir mücadeleden sonra şehid oldu. Mücahidler de şehid oldular. Müezzin bana şöyle anlattı. Aramızdan İncir çiçeği isimli bir kardeş şehid oldu. Annesi neşeli bir şekilde sokağa çıktı, insanlar onun şahadetini tebrik etmek için kurşunlarını göğe boşalttılar.
Patlamayan Bombalar
1. Celaleddin Hakani bana şöyle anlattı: Biz otuz kadar mücahiddik. Uçaklar, bizi bombardıman etmeye başladılar. Bu esnada hemen yanımıza 45 kilo ağırlığında büyük bir bomba düştü. Fakat patlamadı. Eğer patlasaydı çoğumuz ölürdük.
2. Abdulmennan şöyle anlattı: Üçbin kadar mücahid bir yerde toplanmıştık. Uçaklar gelip bombardıman yaptılar. Üzerimize 300 kadar Napalm bombası atıldı. Fakat içlerinden bir tanesi bile patlamadı. Bütün bombaları toplayıp Küte (Pakistan'da mücahidlerin bulunduğu bir bölge)'ye götürdük.
Kurşunlar Bedenleri Delemiyor...
1. Celaleddin bana şöyle anlattı: Benimle beraber cihada çıkan mücahidlerin bir çoğunun elbiselerinin kurşundan delik deşik olduğunu fakat vücutlarına tek bir kurşunun bile girmediğini gördüm.
2. Şeyh Ahmed Şerif şöyle anlattı: - Oğlum savaştan döndü. Elbisesi paramparça olmuştu. Ama vücudunda hiç bir yara yoktu.
3. Nasrullah Mansur'un sekreteri bana söyle anlattı: 1.4.1982 tarihinde bir mücahid gördüm. Başında 10 kurşun, kolunda ise 15 kurşun vardı. Buna rağmen ölmemişti.
4. Mevlevi Pir Muhammed bana şöyle anlattı: "Biz 12 mücahid Bektiya bölgesini koruyorduk. Bir kuvvet üzerimize hücum etti. Sekiz tane de uçakları vardı. Bizi kolaylıkla sıkıştırdılar. Bombardıman başladı. Savaştan çıktığımızda elbiselerimiz tamamen yanmıştı fakat yaralanmamıştık. Komünistlerden 160 kişiyi öldürdük, üç tanklarını da tahrib ettik. Buna karşılık bizden yalnızca iki kişi şehid oldu.
5. Celaleddin Hakani'nin kullandığı fişeklikteki tam göğsünün üstüne rastlayan kurşun yarasını bizzat gördüm. Fakat göğsü yaralanmamıştı.
6. Celaleddin Hakani şöyle anlattı: Ben bir bombanın üstüne bastım. Bomba ayağımın altında patladı. Fakat beni katiyetle yaralamadı.
7. Arslan ise şöyle anlattı: İki defa ayağımın ucuna bomba düştü. Fakat bana bir şey olmadı.
Şehidin Cesedinden Nur Fışkırıyor...
1. Kandehar'ın batısındaki Hilman cephesi komutanı Abdulmennan Muhammed bana şöyle anlattı: - Biz mücahidler 600 kişi idik. Düşmanlarımızın sayısı ise tamamı Rus 6000 kişi idiler.600 tankları ve 45 uçakları vardı.Üzerimize hücum ettiler. Savaş 18 gün sürdü. Sonuçta:
- 33 mücahid şehid oldu. Düşmanlardan ise;
- 450 kişi öldürüldü.
- 36 kişi esir alındı.
- 30 tank tahrip edildi.
- 2 uçak düşürüldü.
2. Bu olayın üzerinden epeyce zaman geçti. Şehidler açıkta kaldılar. Buna rağmen hiçbirinin cesedi bozulmadı ve kokusu kötüleşmedi.
İçlerinde Abdulgafur b. Din Muhammed isimli bir şehid vardı. Her gece onun göğsünden çıkan bir nur göğe doğru yükselir ve üç dakika böylece devam ettikten sonra inerdi. Bu duruma bütün mücahidler şahittir.
3. Ömer Hanif bana şöyle anlattı: 1982 yılının Şubat ayında her gece akşamdan sonra bir nur iner, mücahidlerin bulunduğu alanı bir saat aydınlattıktan sonra kaybolurdu.
Bütün çadırlar İsabet Alıyor Ama Silah Deposu İsabet Almıyor!...
Celaleddin Hakani bana şöyle anlattı: - 4 senedir uçaklar bomba yağdırırlar. Bütün evler yıkılır, bütün çadırlar yanar. Ama silâh depoları bir kere bile isabet almaz.
Sayıları Az Nice Gruplar Sayıları Çok Nice Kalabalıkları Yendiler!...
Şeyh Celaleddin Hakani sayısı son derece fazla olan çatışmalardan sadece ikisini anlattı:
1 - Tarakki zamanındaki,
2 - 1982 yılındaki.
Tanksavarlar
Celaleddin Hakani bana şöyle anlattı: - Taraki zamanında karşılaştığımız en büyük sıkıntı tanklardı. (P2 P7) tankları için tanksavar bulamıyorduk. Bir tanksavar alabilmek için aramızda az bir miktar para topladık. Fakat boşunaydı. İstediğimiz silâhı bulamadık. Daha önce de anlattığım gibi sayımız 350 kişi civarındaydı.
Günlerden bir gün Taraki'nin birliklerine hücum ettik. Sayıları bini aşkındı. Tankları, topları ve makinalı tüfekleri vardı. Aramızda ikibuçuk gün süren bir muharebe oldu. Sonunda düşman hezimete uğradı. 25 P2, 7 tanksavarı, top, makinalı tüfekler, 8 tank ganimet aldık. Bin düşman askeri esir oldu. Her esirin yanında bir kaleşnikof vardı.
1982 Yılındaki Muharebe
Celaleddin dedi ki: - Biz 59 mücahiddik. 250 tank ve cemsesi bulunan bir birliğe hücum ettik. Uçaklar muharebe boyunca üzerimize bomba kustular. Komünistlerin sayısı ise 1500 idi. Düşmanların sayısı çok sayıdaki düşman kaynağından öğrenilmişti.
Sonuçta 45 tank ve cemse tahrip edildi 150 komünist öldürüldü, 100 tanesi yaralandı. Bir makinalı tanksavar, 3 Kerinof makinalısı, 7 kaleşnikof ve 66 milimlik top mermisi ganimet olarak ele geçirdik. Yine 280 bomba ve 36 bin tüfek ele geçirdik.
Rusların Gelişinden Sonra Kabil'in Kuzeyinde Muharebe
Hacı Muhammed Celle'nin anlattığına göre mücahidlerin sayısı 120 kişiydi. Düşman ise on bin Rus idi. Sekiz yüz tankları, on beş uçakları vardı. Sonuçta 450 Rus öldürdük. 130'u Moğolistanlıydı. 150 tank tahrib edildi. Erzak ve mayın dolu 11 araba ele geçirildi.
Kabil'in Kuzeyinde Birincisinden Bir Ay Sonraki İkinci Muharebe
Muhammed Celle anlattı. Mücahidlerin sayısı 500 idi. Düşmanların sayısı ise 10 binden fazlaydı. Üstelik tankları da vardı. Sonuçta 1200 düşman öldürdük. Bu yüzden bir ay boyunca o bölgeden ceset kokuları eksik olmadı.
Miya Celle ve Gül Demeti
Seyyafın yardımcılarından Muhammed Yasir, Adil, Miya Celle hakkında şunları anlattı: - Miya, Bunlan bölgesi korumasıyla görevli genel komutandı.Sonra hicri 1403 yılında şehid düştü. Miya Celle İslâmi hareketin ilk öncülerinden ve meşhur komutanlarındandı. Miya Celle şehid olunca sayısı yüzbini aşan kabilesi (Ahmed Zey) onun ardından ağladı. Ailesi onun ölümü üzerine onu çok özlediler. Uzun süre ağladılar. Kardeşi geceleyin kalkıp abdest alarak Allah'a; - Eğer kardeşi şehidse bunu isbatlayan bir delil göstermesi için dua etti. Sonra uyudu. Birdenbire üzerine bir şeyin düştüğünü ve ortalığı apaydınlık ettiğini gördü. Bir de ne görsün Eşsiz, bir gül demeti. Bunun, beklediği keramet olduğunu anladı. Aile hep birlikte çiçeğin başına toplanarak bu keramete "Gül demetine" şahid oldular. Sonra, bunu sabahleyin Muhammed Yasir'e gösterelim dediler. Gülleri mushafın arasına koydular. Sabahleyin ise mushafın arasında onu bulamadılar.
UYUKLAMA
Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: "O (korku)'dan korunmanız için sizi uyuklama bastırmıştı." (Enfal, 11) Sabuni'nin İbni Kesir Muhtasarî'nin 2. cildinin 90. sahifesinde şöyle anlatılmıştır: "Ebu Talha diyor ki: - Ben de Uhud günü uyuklamaya tutulanlardandım. Kılıcım defalarca elimden düştü. O düşüyor, ben alıyordum. Bir de ne göreyim,düşmanlar kalkanlarının arkasında bocalayıp duruyorlardı." Hafız Ebu Ya'la, Ali (r.a.)'nin şöyle dediğini anlattı. "- Bedir gününde aramızda Mikdat'dan başka atlı yoktu. Aramızda Resulüllah (S.A.V.)'den başka uyumayan kalmamıştı. Resulüllah ise bir, ağacın altında namaz kıldı ve sabaha kadar ağladı. Abdullah b. Suud diyor ki: "- Savaşta uyuklama Allah'tan bir korunma perdesidir. Namazda ise şeytandandır."
Arslan da Uyukluyor!..
1. Mevlevi Arslan bana şöyle anlattı: - O, Şahı Ku'daki savaşta, bombalar her taraflarından atılırken 10 dakika uyumuştu.
2. Abdurrahman Rihbi savaşından şu olayı anlattı: - Tanklar saldırıya geçtiler. Tankların ve cemselerin sayısı yüz elli ile iki yüzün arasında idi. Çokça bomba atılıyordu. İki veya üç gün boyunca bomba sesinden başka bir şey duymadık. Sonra savaş esnasında üzerimize bir ferahlık verildi. Kendimizden emin olarak kalktık. Mücahidlerden birisi bir tankı vurdu. Tank yanmaya başladı. Yanan bir parça cephane arabasının üstüne düştü. Böylece savaşta 7 araba tahrib oldu. 5 araba ganimet alındı.
3. Hikmetyar'ın muhafızlarından Abdullah bana şöyle anlattı: - Savaş esnasında birçok kez uykuya kapıldım. Ben bunu Allah'ın verdiği bir güvence ve nimet sayıyordum.
4. Bağmanlı Abdurreşid Abdulkadir bana şöyle anlattı: - Rus hücumu esnasında mücahidlere uykunun hakim olduğuna üç kere rastladım. Rusların hücumu esnasında mücahidler iki üç dakika uyuyor ve yeni bir azimle ayağa kalkıyorlar ve böylece Rusları yeniyorlardı.
Allah Mücahidleri Koruyor!...
"Hiç bir nefis belirlenmiş kaderi dışında Allah'ın izni olmadan ölemez." (Ali İmran 145) "Allah koruyucuların en hayırlısıdır ve O merhametlilerin en merhametlisidir."
1. Muhammed'in göğsünden tank geçiyor. Muhammed Mence Gazni ve Selcur bana şöyle anlattılar: - Tankın bizzat Muhammed'in göğsünün üstünden geçtiğini gördüm. Fakat Muhammed ölmedi. Onun ölmediğini görünce tank geri döndü ve tekrar onun üzerinden geçti. Fakat yine ölmedi. Sonra onu diğer iki mücahidle birlikte alıp götürdüler. Üzerlerine tüfekle ateş ettiler, İki kişi şehid oldu. Üçüncüsü de yere düştü. Üzerini toprakla örttüler. Komünistler gittikten sonra kalkarak mücahidlerin yanına döndü. O, hâlâ yaşıyor ve cihad ediyor.
2. Nasrullah'a iki kurşun isabet ediyor, ikisi de yere düşüyor: Muhammed Müneccel, Gazneli mücahidlerden Nasrullah'dan naklen bana şöyle anlattı. Nasrullah'a iki kurşun isabet etmiş fakat onu yaralamayarak cebine düşmüştü. O bu durumu mücahidlere gösterdi. Bütün mücahidler buna şahid oldular.
3. Hazret Şah'ın gözüne kurşun isabet etti fakat zarar vermedi. Arslan tana şöyle anlattı: - Hazret Şahin gözüne kurşun isabet etti, fakat hiç zarar vermedi. Yalnızca gözü kızardı. 4. 14 Napalm bombası Bağman komutanı Muhammed Nuaym bana şöyle anlattı: - Uçaklar üzerimize 14 bomba bıraktılar. 13 tanesi yakınımda patladı. Ama hiçbirisi bana zarar vermedi
5. Kurşun cesetleri delemiyor: - Ben, Hoca Muhammed'in gömleğini gördüm. Havan bombasıyla incik kemiğinin ordan beş yerden yanmıştı. Fakat vücudu hiç yaralanmamıştı.
6. Çadır yanıyor, fakat içindeki üç kişiden hiç biri yanmıyor. İbrahim Şakik Celaleddin bana şöyle anlattı: - 8.3.1983 günüydü. Bir top üzerimize bomba, fırlattı. Çadırımız 9 yerden alev aldı. Çadırın içinde üç kişiydik. Fakat hiçbirimiz yaralanmadık.
7. Elbisem yandı, yanımda yirmi kişi vardı. Hepsinin elbisesi de yandı ama içimizden hiç kimse yaralanmadı. İbrahim bana şöyle anlattı:
- Hicri 1402 yılının şaban ayının 20. gününde Beci muharebesindeydik.
Üzerimize bomba attılar. Gözlüklerimiz kırıldı, pantolonlarımız yandı. Ben (Abdullah Azzam) İbrahim'in dizleri yanmış pantalonunu bizzat gördüm. O pantolon hâlâ yanmadadır. Oradakilerden bir çoğuna bomba isabet etti. Silâhlarının askıları koptu. Ama içlerinden hiç biri yaralanmadı.
8. İbrahimin arabası mayının üstünden geçti patlamadı, tank geçince patladı. İbrahim bana şöyle anlattı: - Bir görevde 30 kişiydik. Düşmanımızın 300 kadar tank, cemse ve zırhlı arabası vardı. Düşman yenildi, İki top, araba, 300 bomba ve dinamit, 3000 tüfek ve 6 kaleşnikof ele geçirdik. Bu yükleri bir arabaya doldurduk. Şoförün ismi Muhammed Resul idi. Ben de onun yanındaydım. Araba bir mayının üstünden geçti. Mayın patlamadı. Aynı mayının üstünden tank geçtiğinde ise mayın patladı.
9. Mücahidlerden birisinin taşıdığı RPJ bombasını bir kurşunun deldiğini gördüm. Fakat mücahid yaralanmadı. Bu manzarayı gördüğümde yanımda mücahidlerden Halil Şakik Celaleddin Hakani de vardı. Onun da dürbününün camı isabet aldı, ama yaralanmadı.
10. Fethullah şöyle anlattı. Kurşun, Zargan Şah'ın cebini deldi. Cebindeki ayna kırıldı, defteri yandı ama o yaralanmadı.
11. Yine Fethullah şöyle anlattı: Bir uçak çadıra bomba attı. Çadır yandı. Ama içindeki mücahidlerin hiçbirisi yaralanmadı.
12. Bomba Aykaluddin'in iki ayağının arasında ve Abdurrahman'ın yanında patladı.Her ikisi de yaralanmadı. Bana bu olayı komutan Abdurrahman anlattı.
13. Mayınlar mücahidlerin tankının altında patlıyor ama tankın zırhından başka kimseye zarar gelmiyor. Fethullah, İbrahim'le beraber, Hasan Bari'yi kurtarmak için tanka girdiler. Mayınlar patladı. Tankın zırhı parçalandı ama kimse yaralanmadı.
14. Abdulkerim şöyle anlattı: Subay Seyyid Abdülâliyi gördüm. Elbisesi kurşunlarla delinmiş olarak çıkıyordu ama yaralanmamıştı.
15. Verdak komutanı Mevlevi Yurdul şöyle anlattı: Ben, arası 10 km. olan iki köyün arasında yürürken 8 uçak benim üzerime hücum etti. Ben uçakların içindekileri görüyordum. Silâhım da yanımdaydı. Buna rağmen yaralanmadım.
ŞEHİTLERİN KERAMETLERİ
A. Şehidlerin kokuları :
Şehidlerin kanlarının kokusu mücahidler tarafından tanınır hale geldi. Şehid kanının kokusunu çok uzak mesafeden hissediyorlardı. Allah azze ve celle buyuruyor ki: "Kafile uzaklaştığında babaları dedi ki: - Ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum. Keşke bana bunaklık isnad etmeyerek inansaydınız." (Yusuf, 94)
İbni Kesir der ki: "Kafile Mısır'dan çıktı. Yakub (a.s.) ise o anda Filistin'deydi."
1. Arslan bana şöyle anlattı: - Şehid Abdulbasir'in yerini karanlık bir gecede güzel kokusundan bildim.
2. Şehid Veli Çan'ın kokusu 2.5 km'den duyuldu: İbrahim Uclaluddin bana şöyle anlattı: - Arabamda gidiyordum.Bir koku duydum. Yanımdakine: - Bu şehid kokusudur. Çünkü şehidin kanının temiz ve güzel bir kokusu vardır.Biz şehidi kokusundan tanırız dedim.O bölgede bildiğimiz bir şehid yoktu. Birden o şehidi gördük.
3. Hayyal Muhammed, şehidin yerini bulunduğu yerin kokusundan anlıyor: - Güzel bir koku hissettim. Yanımdaki arkadaşıma: - Belki de Akludin burada şehid olmuştur dedim. Ve sordum. - Evet, burada şehid oldu dediler.
4. Şehid annesinin parmağında üç aydan fazla kalan güzel koku. Nasrullah Mansur, Yakut ismiyle tanınan Habibullah'ın şöyle anlattığını haber verdi: - Kardeşim şehid olmuştu. Üç ay sonra annem onu rüyasında gördü. Kardeşim ona: - Başımdaki bir yaranın dışında bütün yaralarım iyileşti dedi. Bu rüya üzerine annem, mezarını açmamız için bize ısrar etti. Kardeşimin mezarının bitişiğinde başka birisinin de mezarı vardı. Biz kardeşimin mezarını kazarken yandaki mezara bir delik açıldı. Orada, ölünün üstünde büyük bir engerek yılanını gördük. Bunu görünce annem bize "Daha fazla açmayın, bırakın" dedi. Ben: - Benim kardeşim şehiddir. Onun üstünde böyle bir yılan olmaz, diyerek eşmeye devam ettim. Kardeşimin çenedine vardığımızda, güzel kokular yayılıp burnumuza doluşmaya başladı, öyle ki kokunun şiddetinden neredeyse burnumuzu tıkıyorduk.
Başındaki yarayı bulduk. Oradan kan akıyordu. Annem elini kan akan yerin üstüne koydu. Güzel koku onun parmağına da işledi. O günden bu güne 3 ay geçmesine rağmen parmağındaki güzel kokular eksilmedi. Kokuların güzelliği artarak, devam etti.
5. Muhammed Şirin bana şöyle anlattı: Bizimle beraber 4 mücahid But Verdek isimli yerde şehid oldu. Dört ay sonra onları bulduğumuzda: üzerlerinden misk gibi güzel kokular yayılıyordu.
6. Yine Muhammed Şirin şöyle anlattı: Abdulgayyas'ı şahadetinden üç gün sonra gördüm. Ellerini dizine bağlamış oturuyordu. Bir an onu diri zannettim. Yanına yaklaşarak dokundum. Ben dokununca sırtüstü uzanıverdi.
B. Şehidler silâhlarını teslim etmemekte direniyorlar:
1. Şehid Mir Ağa Luker'de taraklı tabancasını teslim etmemekte direniyor: Zübeyr Mir Alem'in anlattığına göre, Mir Ağa onların yanında şehid düşmüştü. Yanında bir taraklı tabancası vardı. Mücahidler tabancasını almak için uzandılar. Fakat o silâhını vermemekte direndi. Evine götürdüğümüzde babası (Kadı Mir Sultan): - Oğlum bu tabanca senin değil mücahidlerindir dedi. Bunun üzerine Mir Ağa tabancayı bıraktı.
2. Şehid Sultan Muhammed Luker'de Kaleşnikofunu vermemekte direniyor: Yine Zübeyr Mir Alem'in anlattığına göre 1983 yılının Şubat ayında Sultan Muhammed yanlarında şehid olmuştu, ve kaleşnikofuna sarılmıştı. Bu arada Ruslar geldiler. Elinden silâhını almak için uğraştılar. Fakat o vermemekte direndi. Nihayet silâhı almak için elini kesmekten başka bir yol bulamadılar.
3. Muhammed Şirin'in anlattığına göre Muhammed İsmail ve Gulam Hazret'de şehid olduktan sonra silâhlarını teslim etmemekte direndiler.
C. Şehidler Tebessüm Ediyorlar :
1. Arslan bana şöyle anlattı: - Abdulcelil Salih bir ilim talebesiydi Muharebede üzerine bir uçaktan bomba atıldı ve şehid oldu. Cenaze namazından sonra (Hanefilerde cenaze namazı kılınır) ikindi üzeri babasının evine yollandı. Sabaha kadar orda kaldı. Mücahidler de yanındaydılar.
Şehid gözünü açıyor ve tebessüm ediyordu. Mücahidler Arslan'ın yanına gelip bu durumu haber vererek; - Abdulcelil ölmedi dediler. Arslan: - Hayır o şehid oldu dedi. Mücahidler: -Hayatta olmadığını iyice tesbit edip cenane namazını yenilemeden onu gömmemiz caiz olmaz dediler. Arslan: - Hayır, o, dün şehid oldu. Bu hal ise şehidlerin kerametlerindendir dedi.
2. Hamidullah tebessüm ediyor: Bağman genel komutanı Muhammed Ömer şöyle anlattı: - Hamidullah bizim yanımızda şehid oldu. Cezanesini defnederken onun güldüğünü gördüm. Hayal gördüğümü sanarak dışarı çıkıp gözümü ovuşturdum. Tekrar baktım. Hayır, hayal görmüyordum, o, hâlâ gülümsüyordu.
3. Hakani'nin yanındaki büyük komutanlardan Fethullah şöyle anlattı: - Şehid Sahid Han'ı defninden üç gün sonra gördüm, gülümsüyordu. Mezarını açtık. Hayrullah dedi ki: - Onun gözleri açık bize baktığını gördüm.
D. Şehidlerin vücudları bozulmuyor:
1. Mevlevi Abdulkerim bana şöyle anlattı. Yaklaşık 1200 şehid gördüm. Hiç birisinin cesedi bozulmamıştı. Yine köpeklerin parçaladığı tek bir şehid görmedim. Halbuki, köpekler komünist cesetlerini derhal parçalıyorlardı.
2. Fethullah şöyle anlattı: Yanımdaki mücahidlerden Hakim isimli birisi bana şöyle anlattı: - Şehid Tenair Han'ı 7 ay sonra mezarından çıkarttık. Vücudu bozulmamıştı. Kanı da hâlâ akıyor ve etrafa misk kokusu yayıyordu.
3. (Cidran Baktiya'daki) Celaleddin şöyle anlattı: - Köpeklerin parçaladığı tek bir şehid bile görmedim.- Cellab isimli bir şehidi gördüm. Cesedi 25 gün komünist cesetlerinin arasında kaldı. Köpekler komünistlerin çoğunun cesedini parçaladığı halde şehide ilişmediler.
E. Şehid annesinin cesedine sarılan ve bırakmamakta direnen bir çocuk:
Yurdel ve yardımcısı Muhammed Kerim şöyle anlattılar. - Müncel isimli bir mücahidin hanımı kızıyla birlikte şehid oldu. Cenaze namazı kılınacağı zaman insanlar kızı annesinden ayırmak için uğraştılar. Fakat kız annesini bırakmamakta direndi. Hanefi mezhebine göre birden fazla kişi üzerine cenaze namazı caiz olmuyordu. Bu durum üzerine âlimler ikisinin birden cenaze namazının kılınacağına dair fetva verdiler.
MÜCAHİTLERİN DUASI VE ALLAH'IN YARDIMI
1. (Çağta ve Verdek mıntıkalanndaki) Yurdel şöyle anlattı:
- Komünistlerle aramızda yedi gün süren bir muharebe oldu. Yedinci gün cephanemiz tükendi. O gece yönünü anlayamadığımız üç yönden komünistlere ateş açıldı. Kâfirler üzerlerine atılan kurşunları görünce hayretler içinde kaldılar. Çünkü onlar daha önce bunun benzeri bir kurşun görmemişlerdi. 23 subay 500 kâfir öldürüldü. Sonunda kalan kâfirler kaçtılar. Yanlarındaki esir müslümanlara şöyle soruyorlardı: - Bu kurşunlar size nereden geldi? Biz (Ruslar) böylesi bir kurşun görmedik.
2. Sadrurrahman (Bağman'dan) şöyle anlattı:
- Vaycel dağında susuz kaldık. Susuzluktan halsiz düştük. Yürümeye halimiz kalmadı. Oradaki çobanlardan nerede su bulabileceğimizi sorduk. Eu dağda su yoktur dediler. Çaresiz oturduk ve Allah'a dua etmeye başladık. Birde ne görelim, yakınımızdaki bir kayadan su akmaya başlamış. O sudan içerek kandık. O gün biz tam 45 mücahiddik.
3. (Celaleddin Hakani'nin hışmı) Hayyal Muhammed şöyle anlattı:
- 60 kişiydik. Yirmi kişi bir yerde kırk kişi de ayrı bir yerdeydi. Düşman kuvvetleri geldi. Sayıları 1300 civarındaydı. Yanlarında 80 tane tank, cemse ve zırhlı araç vardı. Ben kalktım. Dua ettim. Sonra bir avuç çakıl taşı toplayarak şu âyeti okudum: "Attığında sen atmadın. Onu atan ancak Allah'tı." Mücahidlerin yüzleri endişe doluydu. Sonra bu taşları tanklardan tarafa attım. Ardından şiddetle ağladım. Bu olaylar öğle namazından sonra oluyordu, ilk tank geldi. Mücahitlerin makineli tüfekle ateş açmaları üzerine köprünün üzerinden nehre yuvarlandı. Sonra mücahitler diğerine küçük bir bomba attılar. Bomba patladı. Kâfirler, tankın altında mayın olduğunu sanarak, tankı yolun ortasından bir parça uzaklaştırdılar. Tank battı. Çünkü altındaki toprak sağlam değildi. Böylece diğer tankların önündeki yol tıkandı. Mücahidlerin saldırması üzerine askerler araçlarından inip kaçarak canlarını kurtardılar. Ganimetler: 1. Duşko, 2.7 adet Havan Top, 3.19 orta havan, 4. 12 R.P.J., 5. 2600 Klasen, 6. 7 adet 82 milim top mermisi, 7. 2500 düşkü mermisi, 8. 25 dolu araba. Geri kalan malzemeleri ise yaktık.
4. Batur muharebesi komutanı Abdurrahman bana söyle anlattı:
- Düşmanlar 800 veya 1200 kişilik bir bölükle geldiler. Yanlarında 58 tank ve araba vardı. Biz ise 30 kişiydik. 3 gün savaştık. Üçüncü gün yalnızca 5 makinalı mermimiz kaldı. Aramızda şöyle dedik: - Artık düşmanın ilerlemesini durdurmaya gücümüz yetmeyecek.Öğle namazını kıldıktan sonra Allah'a dua ettik. Sonra sığınağa tırmandık ve arabalara ateş açtık. Arabalar içindekilerle birlikte alev aldı. Askerler kaçtılar ve canlarını mücahidlerden kurtardılar. Ganimetler: 5 sağlam tank, Büyük bir top, 30 sağlam araba, 12 adet Sam füzesi, Bol miktarda kaleşnikof (9) km'lik.
MÜCAHİTLERE AİT DİĞER KERAMETLER
1. Kuru araziden akan su: Bir Afganlı topluluğu Pakistan'da kuru bir araziye yerleştiler. Kuru araziden su çıktı ve o bölge yemyeşil oldu. Pakistanlılar bu durumu kıskanarak Afganlıları o bölgeden çıkarttılar. Bunun üzerine sular yine kurudu.
2. Sis mücahitlerin bulunduğu dağı örtüyor: Celaleddin Hakani bana şöyle anlattı: - Biz Taraki zamanında karargâh kurduğumuz dağlarda ateş yakamıyorduk. Çünkü casuslar duman gördüklerinde derhal hükümete haber veriyorlardı. Bunun üzerine Allahu Teâlânın hikmetiyle bulunduğumuz dağları büyük ve koyu bir sis tabakası sarmaya başladı, öyle ki sisten duman görünmüyordu.
3. Ailesi yurt içinde olan mücahitler şehit düşmediler: Celâleddin Hakani şöyle anlattı: - Taraki zamanında hükümet, mücahitlerden birisini şehit ettiğinde derhal onun bütün akrabalarını tespit ederek öldürüyordu. Fakat Allah'ın lütfune bakın ki bizden ailesi yurt içinde olan hiç kimse şehit olmadı. Şehit olanların tamamı ailesi hicret etmiş olanlardı.
KUŞLAR MÜCAHİTLERLE
Kuşların uçaklardan önce gelişi ve mücahitlerin onların gelişiyle uçakların geleceğini anlamaları gayet meşhur bir olaydır. Uçaklar geldiğinde kuşlar bu uçaklarla yansırlar. Mücahitler, kuşların işe karışması halinde zararın çok az veya hiç olacağında ittifak halindedirler. Kuşların bu durumunu görerek bana anlatanlar çoktur. Muhammed Kerim: - Kuşları yirmi kereden fazla gördüm, dedi. Celâleddin Hakani: - Kuşları oldukça çok gördüm dedi. Arslan: - Onları oldukça çok gördüm dedi. Kuşları bu halde çokça görenler arasında şunlar vardı: Muhammed şirin, Mevlevi Abdulhamid, Alem Kul. Fazlı Muhammed, Hayar Muhammed, Vezir Padişah, Seyyid Ahmed Şah, Ali Can,
SİS MÜCAHİTLERİ KORUYOR
Muhammed Yasir bana şöyle anlattı: - Uçakların açık bir bölgede mücahidlere saldırdığı şiddetli bir muharebedeydik. Mücahidlere yardım etmesi için Allah'a dua ettik.Birden bire koyu bir sis savaş alanını kapladı ve mücahidler kurtuldu. Abdulkerim ve Abdurrahman bana şöyle anlattı: - İki tank bize yaklaştı. Topun makinalısını açtılar ve bizi diri olarak ele geçirmek istediler. Allah'a yalvardık. O anda bölgeyi koyu bir sis bulutu sardı ve Allah'ın lütfuyla kurtulduk.
PATLAYICI KULLANMAKSIZIN PARÇALANAN TANKLAR
Kadı Ebu Tahir Badegisi yemin ederek şöyle anlattı: - Biz üç yüz mücahiddik.Yanımızda yalnızca 15 av tüfeği vardı. Düşman 40 tank ve 15 cemreyle üzerimize hücum etti. Komünistler tanklarının ve cemselerinin infilak etmesi üzerine yenildiler. Yalnızca iki cemse kurtuldu.
Komünistlere bu infilâkın sebebini sorduk: - Arka tarafımızdan ağır toplar atıldı dediler. Kadı yemin ederek dedi ki: - Ben onları patlarken bizzat gördüm. Fakat bizim yanımızda katiyetle ne top vardı ne de makineli...
[Şeyh Abdullah Yusuf Azzam, Afgan Cihadında Rahmanın Ayetleri]
AFGAN CİHADINDA İLAHİ MÜJDELER VE KERAMETLER
Hayallerden daha esrarengiz olup, masallara benzeyen bu hikâyeler, bizzat olayı gören mücahitlerden kendi kulağımla duyup elimle yazdığım gerçek olaylardır. Bu mücahitler halen savaş meydanlarında cihada devam eden güvenilir kişilerdir. Duymuş olduğum rivayetler o kadar meşhurdur ki, her biri neredeyse tevatür derecesine (doğruluğundan şüphe edilmeyecek kadar çok kişi tarafından doğrulanmış dereceye) ulaşmıştır. Duymuş olduğum olaylar da son derece fazladır. Fakat imkânlarımızın darlığı bütün bunları zikretmemizi engellemektedir. "Allahu Teâlâ bütün bunları ancak müminlere müjde olması ve kalplerini tatmin etmesi için vermiştir."
Bana bu hikâyeleri anlatan kişilerin tamamı Allah bilir ya, eğer imam Buhari sağ olsaydı onun tarafından itimada şayan görülür ve anlattıkları şeyler kesin sayılırdı.
ŞEHİDLER
Şehidlerin cesetlerinin çoğunlukla ne bozulup ne de koktuğuna dair rivayetler tevatür derecesine ulaşmıştır. Hanefi ve Şafii âlimleri bu konuyu şöyle delillendirirler:
Şerhi Muhtac'ın şerhi Nihayetü'l-Muhtac'da (s. 131) Remli eş-Şafii Ariyet bölümünde Minhac ibaresini şerhederken şöyle demiştir: "Yalnızca cesedin gömülmesi için bir toprak emanet olarak verildiğinde cesedin izi tamamen yok olmadıkça o toprak tekrar kullanılmaz." Bu sözden, cesetlerinin hiç bir zarar görmemesinden dolayı Peygamber'ler ve şehidler için kullanılan toprağın kullanılmayacağı anlaşılmaktadır.
Hanefi alimlerinden İbni Abidin de Haşiye'sinde Cihad bölümünde (3, 238) aynı şekilde delil getirmiş ve yeryüzüne, şehidlerin cesedini yemenin haram kılındığını belirtmiştir.
Fakat ben, şehidlerin cesedlerine musibetin dokunmayacağına dair doğrudan doğruya Resulüllah'a atfedilen bir hadis bulamadım.
Beyhaki'nin hasen isnadla rivayet ettiğine göre h. 46 yılında Muaviye zamanında Hz. Hamza'nın mezarının yakınında gözeler taştığında, toprak sürüklenmiş ve Hz. Hamza'nın cesedi ortaya çıkmıştı. Cesedin hiç bozulmadığı görüldü.
AFGAN ŞEHİTLERİ
Ömer Hanif bana, İslâm İnkilâbı cephesi lideri Nasrullah Mansur'un evinde şunları anlattı. (Bu Ömer'in ismi Kainde Muhammed'dir. Zerme bölgesinin askeri komutanıdır. Afganistan'ın Paktiya bölgesinin savunmasıyla uğraşmaktadır.)
1. Ben, hiç bir şehidin bedeninin bozulduğunu veya kokusunun kötüleştiğini görmedim.
2. Şehid cesetlerinden hiçbirisinin köpekler tarafından hırpalandığına rastlamadım. Halbuki köpekler komünistlerin cesedlerini parçalayıp yerlerdi.
3. Ben bizzat, ölümlerinin üzerinden iki veya üç yıl geçmiş on iki şehidin mezarını açık olarak gördüm. Kokusu değişen bir tane bulamadım.
4. Aradan bir sene geçtikten sonra bazı şehidlerin cesetlerine rastladım. Yaraları hâlâ duruyor ve kan akıtıyordu. İmam bana şöyle anlattı:
- Şehid Abdulmecid Muhammed'in cesedini şahadetinden üç ay sonra gördüm. Kokusu misk kokusu gibiydi. Abdulmecid Hacı der ki:
- Onu şahadetinden yedi ay sonra Layki köyünün mescidinin önünde gördüm. Burnu hariç, cesedi sanki yeni ölmüş gibi tazeydi.
5. Cihad Şura Meclisi üyesi Şeyh Müezzin, Şehid Nassar Ahmed'in toprak altında yedi ay kalmasına rağmen cesedinin bozulmadığını haber verdi.
6. Abdulcabbar Niyazi şöyle anlattı: - Ölümlerinden üç dört ay sonra 4 şehidi gördüm. Üç tanesinin cesedi aynen öldükleri günkü gibi tazeydi. Yalnız sakalları ve tırnakları uzamıştı. Dördüncüsünün ise yüzünün bir kısmı bozulmaya başlamıştı. Kardeşim Abdusselam şehid oldu.İki hafta sonra mezarından çıkardık. Sanki yeni ölmüş gibiydi.
Şehit Babasıyla Musafaha Ediyor...
Ömer Hanif anlattı: 1980 yılında büyük bir Rus birliği üzerimize geldi. Yanlarında 70 tank, bazı araçlar ve 12 uçak vardı. Mücahidlerin sayısı ise 115 kişi idi. Şiddetli bir çatışma oldu. Sonunda 13 tankları tahrib oldu ve düşman yenildi.
O gün bizden dört kişi şehid oldu. Cennet gülü'nün oğlu da bunların içindeydi. Şehidleri savaş meydanında defnettik. Üç gün sonra geldik ve onu alarak mezara koymaları için ailesine teslim ettik. Babası (Cennetgülü) geldi ve oğluna hitaben: - Ey oğlum, eğer sen gerçekten şehid isen bunu bana işaret et, dedi.
Şehid birdenbire elini kaldırdı, babasını selâmladı ve yaklaşık 15 dakika babasının elini tuttu. Sonra elini çekti ve yarasının üzerine koydu.
Babası daha sonra o anı şöyle anlattı: - Elimi öyle sıkmıştı ki neredeyse koparacaktı. Ömer Hanif der ki: - Bu olayı bizzat gözlerimle gördüm. Arslan bana şu olayı anlattı: Arkadaşlarımdan Abdulbasir şehid oldu. Gece karanlığında Fethullah isimli diğer bir mücahidle onu aramaya çıktık.
Fethullah bana: - Arslan, öyle zannediyorum ki şehid bu yakınlardadır. Çünkü burnuma güzel bir koku geldi dedi. Sonra kokunun yerini tespit etmeye çalıştık. Kokuyu takiben cesedi bulduk. Yaranın çevresini kaplayan bir nur vardı. Gece karanlığında olmamıza rağmen kanın rengini açıkça gördüm.
Şehid Ömer Yakup ve Makinelisi
Ömer Hanif şöyle anlattı: Mücahidler arasında cihada son derece âşık olan Ömer Yakub isimli bir kardeşimiz vardı. Şehid oldu. Yanına geldiğimizde onun makinalı tüfeğine sarılmış olduğunu gördük. Kucağından silâhı almak için uğraştık. Fakat alamadık. Şaşkın bir şekilde bir müddet surduk. Sonra ona: - Ey Yakub, biz senin kardeşleriniziz diye seslendik.Bunun üzerine elleri gevşedi ve makinalıyı serbest bıraktı.
Seyyid Şah ve Üzerindeki Örtü
Ömer Hanif bana şöyle anlattı: Arkadaşlarımızın içinde Seyyid Şah isimli hafız, ibadetine düşkün ve çalışkan bir mücahid vardı. Rüyaları sabahın aydınlığı gibi aynen çıkardı. Onun buna benzer daha bir çok kerameti vardı. Bir çatışmada Seyyid Şah şehid düştü. Aradan iki buçuk sene geçtikten sonra mezarının başına geldik. Yanımda Nurulhak adındaki cephe komutanı ve diğer bir kardeş daha vardı Seyyid Şah'ın kabrini açtık. Aynen öldüğü günkü gibi duruyordu. Yalnızca sakalı biraz uzamıştı. Daha önce onu bizzat ben ellerimle gömmüştüm. Bundan daha garibi, onun üzerinde ipekli siyah bir örtü görmemdi. Yeryüzünde onun bir benzerini görmemiştim. Elimle dokundum. Burnuma gelen kokusu misk ve amberden daha güzeldi.
Mücahidlerin Duası
Mevlevi Arslan bana şöyle anlattı. (O, bütün Afganistan'daki mücahidlerin en meşhurudur. Rusların kalbine soktuğu büyük korkudan dolayı Ruslar onu askerlerine tanıtmak için özel dersler verirler ve onun insan eti yediğini söylerler) Yanımızda bir el bombası ve bir de tanklara tesir eden bir bomba vardı. Namaz kıldık ve bombayı tanklara isabet ettirmesi için Allah'a yalvardık. Karşımızda 200 tane tank vesair araçlar vardı. Bombayı savurduk. Bombamız erzak ve cephane taşıyan arabaların üstüne düştü. Patlamadan 85 tane tank ve araç tahrip oldu. Bunun üzerine düşman yenildi ve bolca ganimet aldık. Savaş sonrası bombayı atan Batur isimli mücahidi bizzat alnından öperek tebrik ettim.
Kuşlar Mücahidlerle...
1. Yine Arslan bana şöyle anlattı: Biz, uçakların bombardıman yapıp yapmayacaklarını daha önceden biliriz. Çünkü kuşlar uçaklar gelmeden önce gelir, bizi korumak için askerlerimizin üzerinde uçuşurlar. Onların bizi korumaya başladıklarını görünce uçakların bombardıman yapacaklarını anlarız.
2. Afgan mücahidlerinin tartışmasız en meşhur olanı Mevlana Celaleddin Hakani şöyle anlattı: Kuşların defalarca uçakların altında uçuşarak hedeflerini şaşırtıp mücahidleri uçakların bombalarından koruduklarını gördüm.
3. Aynı şekilde Abdulcebbar Niyazi iki defa kuşları uçakların altında gördüğünü söyledi.
4. Mevlevi Arslan, kuşların mücahidleri koruduğunu defalarca gördüğünü söyledi.
5. Kurban Muhammed, bir defasında uçakların mücahidleri koruyan üç yüz kadar mücahide ateş açtığını fakat bir tanesinin bile yaralanmadığını gördüğünü söyledi. Kenz bölgesi mücahidlerlerinden Hacı Muhammed Celle şöyle anlattı. Belki on defadan fazla kuşların, hızları ses hızının üç katı olan Mig uçaklarıyla yarıştıklarını gördüm.
Her Taraftan Ateşler..
Arslan şöyle anlattı: - Satiri belgesinde idik. Mücahitler yirmi beş kişiydi. Sayıları iki bin kadar olan komünist düşmanlarımıza hücum ettik. Aramızda şiddetli bir çatışma oldu. Dört saat sonra komünistler yenildiler. 70-80 kişi öldü. 26 kişi de esir aldık. Esirlere: - Nasıl oldu da yenildiniz diye sorduk.- Amerikan yapısı makineliler ve toplar dört bir yandan üzerimize ateş kusuyordu diye cevap verdiler. Arslan der ki:
- Yanımızda ne makineli ne de top vardı. Tüfeklerle yalnızca bir yönden ateş ediyorduk. Yine Arslan şöyle bir olay anlattı.
- Yaklaşık 120 kadar tanka hücum ettik. Düşmanlarımızın elinde havan topu ve çok sayıda araç vardı. Çatışma esnasında cephanemiz tükendi. Nihayet esir düşeceğimizi anladık. Allah'a yönelip dua etmeye başladık. Az sonra her taraftan makineliler ve bombalar komünistlerin üzerinde patlamaya başladı. Böylece komünistler yenildiler. Halbuki bölgede, bizden başka mücahit yoktu. Sonra Arslan dedi ki: Onlar şüphesiz meleklerdi.
Atlar...
Arslan: - Urcun isimli bir yerdeydik. Komünistlere saldırdık. 500 kişi öldürüp 83 kişi esir aldık. Esirlere: - Yenilmenizin sebebi nedir? Üstelik bizden tek bir kişi bile öldüremediniz. Esirlerden birisi: - Siz, atlara binmiştiniz, ateş açtığımızda atlar sizi hemen kaçırıyorlardı. Böylece hiç kimse vurulmadı. Kur'ân'ı Kerim'de sabit olduğu üzere melekler Bedir savaşında da yardım için inmişlerdi. "Hani Rabbin meleklere:
- İman edenlerin yardımına koşun, ben sizinle beraberim.Kâfirlerin kalplerine korku atacağım. Vurun onların boyunlarına. Vurun gördüğünüz bütün parmak uçlarına..."
Kurtubi Âli İmran Süresindeki: "- Evet, eğer sabreder ve Allah'tan korkarsanız onlar hemen onlar hemen şu dakikada üzerinize gelseler bile Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım eder." (Ali İmran, 125) âyetinin tefsirinde şöyle diyor:
- Bu melekler gereğini yapan ve sabreden her ordunun yardımına koşacaklardır. Çünkü Allahu Teâlâ bu melekleri kıyamet gününe kadar cihad etmekle vazifelendirmiştir.
Hasan der ki: - Bu beş bin melek kıyamet gününe kadar müminlerin yardımcılarıdırlar.İmam Müslim Sahih'inde şöyle rivayet etmiştir.(Nevevi, Müslim, 12/85) Ebu Sümeyl dedi ki: İbni Abbas bana şöyle anlattı: - O gün (Bedir günü) müslümanlardan birisi önündeki bir müşriğin peşinden koşuyordu. Ansızın önündeki adamın üzerinde bir kırbaç darbesi sesini işitti ve süvarinin: - Ah göğsüm dediğini duydu. Bir de önündeki müşrike baktı ki boylu boyunca yere serilmiş. Burnu ezilmiş yüzünde bir kaç derince iz bırakmış. Suratı mosmor olmuş. Ensarlı sahabe bu durumu görünce Resulüllah'ın yanına gelerek anlattı. Resûlüllah: - Doğru söyledin. Bu gökten gelen üçüncü yardımcıdır dedi. Muhammed Yasir bana şöyle anlattı. Komünistler tanklarıyla bir köye girdiklerinde köylülere Müslüman kardeşlerin atlarının ahırlarını soruyorlar. Köylüler ata binmedikleri için şaşırıyorlar. Sonra bunların meleklerin atları olduğunu anlıyorlar.
Tükenmeyen Cephane
Celaleddin Hakani bana şöyle anlattı. Mücahidlerden birine birkaç tane kurşun verdim. Savaşa girdik. Oldukça fazla kurşun harcadık. Fakat kurşunlardan bir tane bile eksilmedi.
Tank Vucudundan Geçti, Ölmedi!...
1. Abdulcabbar Niyazi bana şöyle anlattı: - Gözlerimin önünde Gulam Muhyiddin isimli bir mücahidin üzerinden tank geçti. Fakat bedenine hiç bir şey olmadı.
2. Luker bölgesi emir yardımcısı Hacı Muhammed Yusuf dedi ki: Tank Bedir Muhammed Celle isimli bir mücahidin üzerinden geçti. Fakat ne öldü ne de yaralandı. Ayrıca şunu söyledi: - Bilmiyorum tekerleklerin arasına mı rastladı yoksa altında mı kaldı?
Akrepler Mücahidlerle Birlikte
"Rabbinin ordularını kendisinden başka hiç kimse bilemez." Abdussamed ve Dahbubullah bana şöyle anlattılar: Komünistler Kundus şehri yakınlarında bir çadır kurdular. Akrepler onlara hücum ettiler ve komünistleri soktular. 6 kişi öldü. Geri kalanı kaçtı.
Bebekler Savaş Meydanında
Abdulmennan anlatıyor: - Emir Can isimli bir mücahid şehid oldu. Bir süre sonra tanklar onun köyüne girdiler. Emir Çan'ın üç yaşlarındaki oğlu tankları yakmak için eline bir kibrit alarak dışarıya çıktı. Rus komutan: - Bu ne yapmak istiyor diye sordu. - Tankları yakmak istiyor diye cevapladılar.
Haşereler Mücahidleri Sokmuyor!
Ömer Hanif şöyle anlattı: Haşereler defalarca mücahidlerin yattıkları yerlere geldiler. Sayılarının çok olmasına rağmen dört yıl boyunca hiç bir haşere mücahidleri sokmadı.
Kadınlar Savaş Meydanlarında...
Muhammed Yasir bana şöyle anlattı:Tanklar mücahidler mescitteyken gelip çevrelerini kuşattılar. İki gün sonra zifafa girecek olan bir kız sokağa çıkarak: - Ey Rabbim, ben mücahidler derecesine erişmek istiyorum. Bana onlar için fedai olmayı nasib et, diye dua etti.
Komünistlerle çetin bir mücadeleden sonra şehid oldu. Mücahidler de şehid oldular. Müezzin bana şöyle anlattı. Aramızdan İncir çiçeği isimli bir kardeş şehid oldu. Annesi neşeli bir şekilde sokağa çıktı, insanlar onun şahadetini tebrik etmek için kurşunlarını göğe boşalttılar.
Patlamayan Bombalar
1. Celaleddin Hakani bana şöyle anlattı: Biz otuz kadar mücahiddik. Uçaklar, bizi bombardıman etmeye başladılar. Bu esnada hemen yanımıza 45 kilo ağırlığında büyük bir bomba düştü. Fakat patlamadı. Eğer patlasaydı çoğumuz ölürdük.
2. Abdulmennan şöyle anlattı: Üçbin kadar mücahid bir yerde toplanmıştık. Uçaklar gelip bombardıman yaptılar. Üzerimize 300 kadar Napalm bombası atıldı. Fakat içlerinden bir tanesi bile patlamadı. Bütün bombaları toplayıp Küte (Pakistan'da mücahidlerin bulunduğu bir bölge)'ye götürdük.
Kurşunlar Bedenleri Delemiyor...
1. Celaleddin bana şöyle anlattı: Benimle beraber cihada çıkan mücahidlerin bir çoğunun elbiselerinin kurşundan delik deşik olduğunu fakat vücutlarına tek bir kurşunun bile girmediğini gördüm.
2. Şeyh Ahmed Şerif şöyle anlattı: - Oğlum savaştan döndü. Elbisesi paramparça olmuştu. Ama vücudunda hiç bir yara yoktu.
3. Nasrullah Mansur'un sekreteri bana söyle anlattı: 1.4.1982 tarihinde bir mücahid gördüm. Başında 10 kurşun, kolunda ise 15 kurşun vardı. Buna rağmen ölmemişti.
4. Mevlevi Pir Muhammed bana şöyle anlattı: "Biz 12 mücahid Bektiya bölgesini koruyorduk. Bir kuvvet üzerimize hücum etti. Sekiz tane de uçakları vardı. Bizi kolaylıkla sıkıştırdılar. Bombardıman başladı. Savaştan çıktığımızda elbiselerimiz tamamen yanmıştı fakat yaralanmamıştık. Komünistlerden 160 kişiyi öldürdük, üç tanklarını da tahrib ettik. Buna karşılık bizden yalnızca iki kişi şehid oldu.
5. Celaleddin Hakani'nin kullandığı fişeklikteki tam göğsünün üstüne rastlayan kurşun yarasını bizzat gördüm. Fakat göğsü yaralanmamıştı.
6. Celaleddin Hakani şöyle anlattı: Ben bir bombanın üstüne bastım. Bomba ayağımın altında patladı. Fakat beni katiyetle yaralamadı.
7. Arslan ise şöyle anlattı: İki defa ayağımın ucuna bomba düştü. Fakat bana bir şey olmadı.
Şehidin Cesedinden Nur Fışkırıyor...
1. Kandehar'ın batısındaki Hilman cephesi komutanı Abdulmennan Muhammed bana şöyle anlattı: - Biz mücahidler 600 kişi idik. Düşmanlarımızın sayısı ise tamamı Rus 6000 kişi idiler.600 tankları ve 45 uçakları vardı.Üzerimize hücum ettiler. Savaş 18 gün sürdü. Sonuçta:
- 33 mücahid şehid oldu. Düşmanlardan ise;
- 450 kişi öldürüldü.
- 36 kişi esir alındı.
- 30 tank tahrip edildi.
- 2 uçak düşürüldü.
2. Bu olayın üzerinden epeyce zaman geçti. Şehidler açıkta kaldılar. Buna rağmen hiçbirinin cesedi bozulmadı ve kokusu kötüleşmedi.
İçlerinde Abdulgafur b. Din Muhammed isimli bir şehid vardı. Her gece onun göğsünden çıkan bir nur göğe doğru yükselir ve üç dakika böylece devam ettikten sonra inerdi. Bu duruma bütün mücahidler şahittir.
3. Ömer Hanif bana şöyle anlattı: 1982 yılının Şubat ayında her gece akşamdan sonra bir nur iner, mücahidlerin bulunduğu alanı bir saat aydınlattıktan sonra kaybolurdu.
Bütün çadırlar İsabet Alıyor Ama Silah Deposu İsabet Almıyor!...
Celaleddin Hakani bana şöyle anlattı: - 4 senedir uçaklar bomba yağdırırlar. Bütün evler yıkılır, bütün çadırlar yanar. Ama silâh depoları bir kere bile isabet almaz.
Sayıları Az Nice Gruplar Sayıları Çok Nice Kalabalıkları Yendiler!...
Şeyh Celaleddin Hakani sayısı son derece fazla olan çatışmalardan sadece ikisini anlattı:
1 - Tarakki zamanındaki,
2 - 1982 yılındaki.
Tanksavarlar
Celaleddin Hakani bana şöyle anlattı: - Taraki zamanında karşılaştığımız en büyük sıkıntı tanklardı. (P2 P7) tankları için tanksavar bulamıyorduk. Bir tanksavar alabilmek için aramızda az bir miktar para topladık. Fakat boşunaydı. İstediğimiz silâhı bulamadık. Daha önce de anlattığım gibi sayımız 350 kişi civarındaydı.
Günlerden bir gün Taraki'nin birliklerine hücum ettik. Sayıları bini aşkındı. Tankları, topları ve makinalı tüfekleri vardı. Aramızda ikibuçuk gün süren bir muharebe oldu. Sonunda düşman hezimete uğradı. 25 P2, 7 tanksavarı, top, makinalı tüfekler, 8 tank ganimet aldık. Bin düşman askeri esir oldu. Her esirin yanında bir kaleşnikof vardı.
1982 Yılındaki Muharebe
Celaleddin dedi ki: - Biz 59 mücahiddik. 250 tank ve cemsesi bulunan bir birliğe hücum ettik. Uçaklar muharebe boyunca üzerimize bomba kustular. Komünistlerin sayısı ise 1500 idi. Düşmanların sayısı çok sayıdaki düşman kaynağından öğrenilmişti.
Sonuçta 45 tank ve cemse tahrip edildi 150 komünist öldürüldü, 100 tanesi yaralandı. Bir makinalı tanksavar, 3 Kerinof makinalısı, 7 kaleşnikof ve 66 milimlik top mermisi ganimet olarak ele geçirdik. Yine 280 bomba ve 36 bin tüfek ele geçirdik.
Rusların Gelişinden Sonra Kabil'in Kuzeyinde Muharebe
Hacı Muhammed Celle'nin anlattığına göre mücahidlerin sayısı 120 kişiydi. Düşman ise on bin Rus idi. Sekiz yüz tankları, on beş uçakları vardı. Sonuçta 450 Rus öldürdük. 130'u Moğolistanlıydı. 150 tank tahrib edildi. Erzak ve mayın dolu 11 araba ele geçirildi.
Kabil'in Kuzeyinde Birincisinden Bir Ay Sonraki İkinci Muharebe
Muhammed Celle anlattı. Mücahidlerin sayısı 500 idi. Düşmanların sayısı ise 10 binden fazlaydı. Üstelik tankları da vardı. Sonuçta 1200 düşman öldürdük. Bu yüzden bir ay boyunca o bölgeden ceset kokuları eksik olmadı.
Miya Celle ve Gül Demeti
Seyyafın yardımcılarından Muhammed Yasir, Adil, Miya Celle hakkında şunları anlattı: - Miya, Bunlan bölgesi korumasıyla görevli genel komutandı.Sonra hicri 1403 yılında şehid düştü. Miya Celle İslâmi hareketin ilk öncülerinden ve meşhur komutanlarındandı. Miya Celle şehid olunca sayısı yüzbini aşan kabilesi (Ahmed Zey) onun ardından ağladı. Ailesi onun ölümü üzerine onu çok özlediler. Uzun süre ağladılar. Kardeşi geceleyin kalkıp abdest alarak Allah'a; - Eğer kardeşi şehidse bunu isbatlayan bir delil göstermesi için dua etti. Sonra uyudu. Birdenbire üzerine bir şeyin düştüğünü ve ortalığı apaydınlık ettiğini gördü. Bir de ne görsün Eşsiz, bir gül demeti. Bunun, beklediği keramet olduğunu anladı. Aile hep birlikte çiçeğin başına toplanarak bu keramete "Gül demetine" şahid oldular. Sonra, bunu sabahleyin Muhammed Yasir'e gösterelim dediler. Gülleri mushafın arasına koydular. Sabahleyin ise mushafın arasında onu bulamadılar.
UYUKLAMA
Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: "O (korku)'dan korunmanız için sizi uyuklama bastırmıştı." (Enfal, 11) Sabuni'nin İbni Kesir Muhtasarî'nin 2. cildinin 90. sahifesinde şöyle anlatılmıştır: "Ebu Talha diyor ki: - Ben de Uhud günü uyuklamaya tutulanlardandım. Kılıcım defalarca elimden düştü. O düşüyor, ben alıyordum. Bir de ne göreyim,düşmanlar kalkanlarının arkasında bocalayıp duruyorlardı." Hafız Ebu Ya'la, Ali (r.a.)'nin şöyle dediğini anlattı. "- Bedir gününde aramızda Mikdat'dan başka atlı yoktu. Aramızda Resulüllah (S.A.V.)'den başka uyumayan kalmamıştı. Resulüllah ise bir, ağacın altında namaz kıldı ve sabaha kadar ağladı. Abdullah b. Suud diyor ki: "- Savaşta uyuklama Allah'tan bir korunma perdesidir. Namazda ise şeytandandır."
Arslan da Uyukluyor!..
1. Mevlevi Arslan bana şöyle anlattı: - O, Şahı Ku'daki savaşta, bombalar her taraflarından atılırken 10 dakika uyumuştu.
2. Abdurrahman Rihbi savaşından şu olayı anlattı: - Tanklar saldırıya geçtiler. Tankların ve cemselerin sayısı yüz elli ile iki yüzün arasında idi. Çokça bomba atılıyordu. İki veya üç gün boyunca bomba sesinden başka bir şey duymadık. Sonra savaş esnasında üzerimize bir ferahlık verildi. Kendimizden emin olarak kalktık. Mücahidlerden birisi bir tankı vurdu. Tank yanmaya başladı. Yanan bir parça cephane arabasının üstüne düştü. Böylece savaşta 7 araba tahrib oldu. 5 araba ganimet alındı.
3. Hikmetyar'ın muhafızlarından Abdullah bana şöyle anlattı: - Savaş esnasında birçok kez uykuya kapıldım. Ben bunu Allah'ın verdiği bir güvence ve nimet sayıyordum.
4. Bağmanlı Abdurreşid Abdulkadir bana şöyle anlattı: - Rus hücumu esnasında mücahidlere uykunun hakim olduğuna üç kere rastladım. Rusların hücumu esnasında mücahidler iki üç dakika uyuyor ve yeni bir azimle ayağa kalkıyorlar ve böylece Rusları yeniyorlardı.
Allah Mücahidleri Koruyor!...
"Hiç bir nefis belirlenmiş kaderi dışında Allah'ın izni olmadan ölemez." (Ali İmran 145) "Allah koruyucuların en hayırlısıdır ve O merhametlilerin en merhametlisidir."
1. Muhammed'in göğsünden tank geçiyor. Muhammed Mence Gazni ve Selcur bana şöyle anlattılar: - Tankın bizzat Muhammed'in göğsünün üstünden geçtiğini gördüm. Fakat Muhammed ölmedi. Onun ölmediğini görünce tank geri döndü ve tekrar onun üzerinden geçti. Fakat yine ölmedi. Sonra onu diğer iki mücahidle birlikte alıp götürdüler. Üzerlerine tüfekle ateş ettiler, İki kişi şehid oldu. Üçüncüsü de yere düştü. Üzerini toprakla örttüler. Komünistler gittikten sonra kalkarak mücahidlerin yanına döndü. O, hâlâ yaşıyor ve cihad ediyor.
2. Nasrullah'a iki kurşun isabet ediyor, ikisi de yere düşüyor: Muhammed Müneccel, Gazneli mücahidlerden Nasrullah'dan naklen bana şöyle anlattı. Nasrullah'a iki kurşun isabet etmiş fakat onu yaralamayarak cebine düşmüştü. O bu durumu mücahidlere gösterdi. Bütün mücahidler buna şahid oldular.
3. Hazret Şah'ın gözüne kurşun isabet etti fakat zarar vermedi. Arslan tana şöyle anlattı: - Hazret Şahin gözüne kurşun isabet etti, fakat hiç zarar vermedi. Yalnızca gözü kızardı. 4. 14 Napalm bombası Bağman komutanı Muhammed Nuaym bana şöyle anlattı: - Uçaklar üzerimize 14 bomba bıraktılar. 13 tanesi yakınımda patladı. Ama hiçbirisi bana zarar vermedi
5. Kurşun cesetleri delemiyor: - Ben, Hoca Muhammed'in gömleğini gördüm. Havan bombasıyla incik kemiğinin ordan beş yerden yanmıştı. Fakat vücudu hiç yaralanmamıştı.
6. Çadır yanıyor, fakat içindeki üç kişiden hiç biri yanmıyor. İbrahim Şakik Celaleddin bana şöyle anlattı: - 8.3.1983 günüydü. Bir top üzerimize bomba, fırlattı. Çadırımız 9 yerden alev aldı. Çadırın içinde üç kişiydik. Fakat hiçbirimiz yaralanmadık.
7. Elbisem yandı, yanımda yirmi kişi vardı. Hepsinin elbisesi de yandı ama içimizden hiç kimse yaralanmadı. İbrahim bana şöyle anlattı:
- Hicri 1402 yılının şaban ayının 20. gününde Beci muharebesindeydik.
Üzerimize bomba attılar. Gözlüklerimiz kırıldı, pantolonlarımız yandı. Ben (Abdullah Azzam) İbrahim'in dizleri yanmış pantalonunu bizzat gördüm. O pantolon hâlâ yanmadadır. Oradakilerden bir çoğuna bomba isabet etti. Silâhlarının askıları koptu. Ama içlerinden hiç biri yaralanmadı.
8. İbrahimin arabası mayının üstünden geçti patlamadı, tank geçince patladı. İbrahim bana şöyle anlattı: - Bir görevde 30 kişiydik. Düşmanımızın 300 kadar tank, cemse ve zırhlı arabası vardı. Düşman yenildi, İki top, araba, 300 bomba ve dinamit, 3000 tüfek ve 6 kaleşnikof ele geçirdik. Bu yükleri bir arabaya doldurduk. Şoförün ismi Muhammed Resul idi. Ben de onun yanındaydım. Araba bir mayının üstünden geçti. Mayın patlamadı. Aynı mayının üstünden tank geçtiğinde ise mayın patladı.
9. Mücahidlerden birisinin taşıdığı RPJ bombasını bir kurşunun deldiğini gördüm. Fakat mücahid yaralanmadı. Bu manzarayı gördüğümde yanımda mücahidlerden Halil Şakik Celaleddin Hakani de vardı. Onun da dürbününün camı isabet aldı, ama yaralanmadı.
10. Fethullah şöyle anlattı. Kurşun, Zargan Şah'ın cebini deldi. Cebindeki ayna kırıldı, defteri yandı ama o yaralanmadı.
11. Yine Fethullah şöyle anlattı: Bir uçak çadıra bomba attı. Çadır yandı. Ama içindeki mücahidlerin hiçbirisi yaralanmadı.
12. Bomba Aykaluddin'in iki ayağının arasında ve Abdurrahman'ın yanında patladı.Her ikisi de yaralanmadı. Bana bu olayı komutan Abdurrahman anlattı.
13. Mayınlar mücahidlerin tankının altında patlıyor ama tankın zırhından başka kimseye zarar gelmiyor. Fethullah, İbrahim'le beraber, Hasan Bari'yi kurtarmak için tanka girdiler. Mayınlar patladı. Tankın zırhı parçalandı ama kimse yaralanmadı.
14. Abdulkerim şöyle anlattı: Subay Seyyid Abdülâliyi gördüm. Elbisesi kurşunlarla delinmiş olarak çıkıyordu ama yaralanmamıştı.
15. Verdak komutanı Mevlevi Yurdul şöyle anlattı: Ben, arası 10 km. olan iki köyün arasında yürürken 8 uçak benim üzerime hücum etti. Ben uçakların içindekileri görüyordum. Silâhım da yanımdaydı. Buna rağmen yaralanmadım.
ŞEHİTLERİN KERAMETLERİ
A. Şehidlerin kokuları :
Şehidlerin kanlarının kokusu mücahidler tarafından tanınır hale geldi. Şehid kanının kokusunu çok uzak mesafeden hissediyorlardı. Allah azze ve celle buyuruyor ki: "Kafile uzaklaştığında babaları dedi ki: - Ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum. Keşke bana bunaklık isnad etmeyerek inansaydınız." (Yusuf, 94)
İbni Kesir der ki: "Kafile Mısır'dan çıktı. Yakub (a.s.) ise o anda Filistin'deydi."
1. Arslan bana şöyle anlattı: - Şehid Abdulbasir'in yerini karanlık bir gecede güzel kokusundan bildim.
2. Şehid Veli Çan'ın kokusu 2.5 km'den duyuldu: İbrahim Uclaluddin bana şöyle anlattı: - Arabamda gidiyordum.Bir koku duydum. Yanımdakine: - Bu şehid kokusudur. Çünkü şehidin kanının temiz ve güzel bir kokusu vardır.Biz şehidi kokusundan tanırız dedim.O bölgede bildiğimiz bir şehid yoktu. Birden o şehidi gördük.
3. Hayyal Muhammed, şehidin yerini bulunduğu yerin kokusundan anlıyor: - Güzel bir koku hissettim. Yanımdaki arkadaşıma: - Belki de Akludin burada şehid olmuştur dedim. Ve sordum. - Evet, burada şehid oldu dediler.
4. Şehid annesinin parmağında üç aydan fazla kalan güzel koku. Nasrullah Mansur, Yakut ismiyle tanınan Habibullah'ın şöyle anlattığını haber verdi: - Kardeşim şehid olmuştu. Üç ay sonra annem onu rüyasında gördü. Kardeşim ona: - Başımdaki bir yaranın dışında bütün yaralarım iyileşti dedi. Bu rüya üzerine annem, mezarını açmamız için bize ısrar etti. Kardeşimin mezarının bitişiğinde başka birisinin de mezarı vardı. Biz kardeşimin mezarını kazarken yandaki mezara bir delik açıldı. Orada, ölünün üstünde büyük bir engerek yılanını gördük. Bunu görünce annem bize "Daha fazla açmayın, bırakın" dedi. Ben: - Benim kardeşim şehiddir. Onun üstünde böyle bir yılan olmaz, diyerek eşmeye devam ettim. Kardeşimin çenedine vardığımızda, güzel kokular yayılıp burnumuza doluşmaya başladı, öyle ki kokunun şiddetinden neredeyse burnumuzu tıkıyorduk.
Başındaki yarayı bulduk. Oradan kan akıyordu. Annem elini kan akan yerin üstüne koydu. Güzel koku onun parmağına da işledi. O günden bu güne 3 ay geçmesine rağmen parmağındaki güzel kokular eksilmedi. Kokuların güzelliği artarak, devam etti.
5. Muhammed Şirin bana şöyle anlattı: Bizimle beraber 4 mücahid But Verdek isimli yerde şehid oldu. Dört ay sonra onları bulduğumuzda: üzerlerinden misk gibi güzel kokular yayılıyordu.
6. Yine Muhammed Şirin şöyle anlattı: Abdulgayyas'ı şahadetinden üç gün sonra gördüm. Ellerini dizine bağlamış oturuyordu. Bir an onu diri zannettim. Yanına yaklaşarak dokundum. Ben dokununca sırtüstü uzanıverdi.
B. Şehidler silâhlarını teslim etmemekte direniyorlar:
1. Şehid Mir Ağa Luker'de taraklı tabancasını teslim etmemekte direniyor: Zübeyr Mir Alem'in anlattığına göre, Mir Ağa onların yanında şehid düşmüştü. Yanında bir taraklı tabancası vardı. Mücahidler tabancasını almak için uzandılar. Fakat o silâhını vermemekte direndi. Evine götürdüğümüzde babası (Kadı Mir Sultan): - Oğlum bu tabanca senin değil mücahidlerindir dedi. Bunun üzerine Mir Ağa tabancayı bıraktı.
2. Şehid Sultan Muhammed Luker'de Kaleşnikofunu vermemekte direniyor: Yine Zübeyr Mir Alem'in anlattığına göre 1983 yılının Şubat ayında Sultan Muhammed yanlarında şehid olmuştu, ve kaleşnikofuna sarılmıştı. Bu arada Ruslar geldiler. Elinden silâhını almak için uğraştılar. Fakat o vermemekte direndi. Nihayet silâhı almak için elini kesmekten başka bir yol bulamadılar.
3. Muhammed Şirin'in anlattığına göre Muhammed İsmail ve Gulam Hazret'de şehid olduktan sonra silâhlarını teslim etmemekte direndiler.
C. Şehidler Tebessüm Ediyorlar :
1. Arslan bana şöyle anlattı: - Abdulcelil Salih bir ilim talebesiydi Muharebede üzerine bir uçaktan bomba atıldı ve şehid oldu. Cenaze namazından sonra (Hanefilerde cenaze namazı kılınır) ikindi üzeri babasının evine yollandı. Sabaha kadar orda kaldı. Mücahidler de yanındaydılar.
Şehid gözünü açıyor ve tebessüm ediyordu. Mücahidler Arslan'ın yanına gelip bu durumu haber vererek; - Abdulcelil ölmedi dediler. Arslan: - Hayır o şehid oldu dedi. Mücahidler: -Hayatta olmadığını iyice tesbit edip cenane namazını yenilemeden onu gömmemiz caiz olmaz dediler. Arslan: - Hayır, o, dün şehid oldu. Bu hal ise şehidlerin kerametlerindendir dedi.
2. Hamidullah tebessüm ediyor: Bağman genel komutanı Muhammed Ömer şöyle anlattı: - Hamidullah bizim yanımızda şehid oldu. Cezanesini defnederken onun güldüğünü gördüm. Hayal gördüğümü sanarak dışarı çıkıp gözümü ovuşturdum. Tekrar baktım. Hayır, hayal görmüyordum, o, hâlâ gülümsüyordu.
3. Hakani'nin yanındaki büyük komutanlardan Fethullah şöyle anlattı: - Şehid Sahid Han'ı defninden üç gün sonra gördüm, gülümsüyordu. Mezarını açtık. Hayrullah dedi ki: - Onun gözleri açık bize baktığını gördüm.
D. Şehidlerin vücudları bozulmuyor:
1. Mevlevi Abdulkerim bana şöyle anlattı. Yaklaşık 1200 şehid gördüm. Hiç birisinin cesedi bozulmamıştı. Yine köpeklerin parçaladığı tek bir şehid görmedim. Halbuki, köpekler komünist cesetlerini derhal parçalıyorlardı.
2. Fethullah şöyle anlattı: Yanımdaki mücahidlerden Hakim isimli birisi bana şöyle anlattı: - Şehid Tenair Han'ı 7 ay sonra mezarından çıkarttık. Vücudu bozulmamıştı. Kanı da hâlâ akıyor ve etrafa misk kokusu yayıyordu.
3. (Cidran Baktiya'daki) Celaleddin şöyle anlattı: - Köpeklerin parçaladığı tek bir şehid bile görmedim.- Cellab isimli bir şehidi gördüm. Cesedi 25 gün komünist cesetlerinin arasında kaldı. Köpekler komünistlerin çoğunun cesedini parçaladığı halde şehide ilişmediler.
E. Şehid annesinin cesedine sarılan ve bırakmamakta direnen bir çocuk:
Yurdel ve yardımcısı Muhammed Kerim şöyle anlattılar. - Müncel isimli bir mücahidin hanımı kızıyla birlikte şehid oldu. Cenaze namazı kılınacağı zaman insanlar kızı annesinden ayırmak için uğraştılar. Fakat kız annesini bırakmamakta direndi. Hanefi mezhebine göre birden fazla kişi üzerine cenaze namazı caiz olmuyordu. Bu durum üzerine âlimler ikisinin birden cenaze namazının kılınacağına dair fetva verdiler.
MÜCAHİTLERİN DUASI VE ALLAH'IN YARDIMI
1. (Çağta ve Verdek mıntıkalanndaki) Yurdel şöyle anlattı:
- Komünistlerle aramızda yedi gün süren bir muharebe oldu. Yedinci gün cephanemiz tükendi. O gece yönünü anlayamadığımız üç yönden komünistlere ateş açıldı. Kâfirler üzerlerine atılan kurşunları görünce hayretler içinde kaldılar. Çünkü onlar daha önce bunun benzeri bir kurşun görmemişlerdi. 23 subay 500 kâfir öldürüldü. Sonunda kalan kâfirler kaçtılar. Yanlarındaki esir müslümanlara şöyle soruyorlardı: - Bu kurşunlar size nereden geldi? Biz (Ruslar) böylesi bir kurşun görmedik.
2. Sadrurrahman (Bağman'dan) şöyle anlattı:
- Vaycel dağında susuz kaldık. Susuzluktan halsiz düştük. Yürümeye halimiz kalmadı. Oradaki çobanlardan nerede su bulabileceğimizi sorduk. Eu dağda su yoktur dediler. Çaresiz oturduk ve Allah'a dua etmeye başladık. Birde ne görelim, yakınımızdaki bir kayadan su akmaya başlamış. O sudan içerek kandık. O gün biz tam 45 mücahiddik.
3. (Celaleddin Hakani'nin hışmı) Hayyal Muhammed şöyle anlattı:
- 60 kişiydik. Yirmi kişi bir yerde kırk kişi de ayrı bir yerdeydi. Düşman kuvvetleri geldi. Sayıları 1300 civarındaydı. Yanlarında 80 tane tank, cemse ve zırhlı araç vardı. Ben kalktım. Dua ettim. Sonra bir avuç çakıl taşı toplayarak şu âyeti okudum: "Attığında sen atmadın. Onu atan ancak Allah'tı." Mücahidlerin yüzleri endişe doluydu. Sonra bu taşları tanklardan tarafa attım. Ardından şiddetle ağladım. Bu olaylar öğle namazından sonra oluyordu, ilk tank geldi. Mücahitlerin makineli tüfekle ateş açmaları üzerine köprünün üzerinden nehre yuvarlandı. Sonra mücahitler diğerine küçük bir bomba attılar. Bomba patladı. Kâfirler, tankın altında mayın olduğunu sanarak, tankı yolun ortasından bir parça uzaklaştırdılar. Tank battı. Çünkü altındaki toprak sağlam değildi. Böylece diğer tankların önündeki yol tıkandı. Mücahidlerin saldırması üzerine askerler araçlarından inip kaçarak canlarını kurtardılar. Ganimetler: 1. Duşko, 2.7 adet Havan Top, 3.19 orta havan, 4. 12 R.P.J., 5. 2600 Klasen, 6. 7 adet 82 milim top mermisi, 7. 2500 düşkü mermisi, 8. 25 dolu araba. Geri kalan malzemeleri ise yaktık.
4. Batur muharebesi komutanı Abdurrahman bana söyle anlattı:
- Düşmanlar 800 veya 1200 kişilik bir bölükle geldiler. Yanlarında 58 tank ve araba vardı. Biz ise 30 kişiydik. 3 gün savaştık. Üçüncü gün yalnızca 5 makinalı mermimiz kaldı. Aramızda şöyle dedik: - Artık düşmanın ilerlemesini durdurmaya gücümüz yetmeyecek.Öğle namazını kıldıktan sonra Allah'a dua ettik. Sonra sığınağa tırmandık ve arabalara ateş açtık. Arabalar içindekilerle birlikte alev aldı. Askerler kaçtılar ve canlarını mücahidlerden kurtardılar. Ganimetler: 5 sağlam tank, Büyük bir top, 30 sağlam araba, 12 adet Sam füzesi, Bol miktarda kaleşnikof (9) km'lik.
MÜCAHİTLERE AİT DİĞER KERAMETLER
1. Kuru araziden akan su: Bir Afganlı topluluğu Pakistan'da kuru bir araziye yerleştiler. Kuru araziden su çıktı ve o bölge yemyeşil oldu. Pakistanlılar bu durumu kıskanarak Afganlıları o bölgeden çıkarttılar. Bunun üzerine sular yine kurudu.
2. Sis mücahitlerin bulunduğu dağı örtüyor: Celaleddin Hakani bana şöyle anlattı: - Biz Taraki zamanında karargâh kurduğumuz dağlarda ateş yakamıyorduk. Çünkü casuslar duman gördüklerinde derhal hükümete haber veriyorlardı. Bunun üzerine Allahu Teâlânın hikmetiyle bulunduğumuz dağları büyük ve koyu bir sis tabakası sarmaya başladı, öyle ki sisten duman görünmüyordu.
3. Ailesi yurt içinde olan mücahitler şehit düşmediler: Celâleddin Hakani şöyle anlattı: - Taraki zamanında hükümet, mücahitlerden birisini şehit ettiğinde derhal onun bütün akrabalarını tespit ederek öldürüyordu. Fakat Allah'ın lütfune bakın ki bizden ailesi yurt içinde olan hiç kimse şehit olmadı. Şehit olanların tamamı ailesi hicret etmiş olanlardı.
KUŞLAR MÜCAHİTLERLE
Kuşların uçaklardan önce gelişi ve mücahitlerin onların gelişiyle uçakların geleceğini anlamaları gayet meşhur bir olaydır. Uçaklar geldiğinde kuşlar bu uçaklarla yansırlar. Mücahitler, kuşların işe karışması halinde zararın çok az veya hiç olacağında ittifak halindedirler. Kuşların bu durumunu görerek bana anlatanlar çoktur. Muhammed Kerim: - Kuşları yirmi kereden fazla gördüm, dedi. Celâleddin Hakani: - Kuşları oldukça çok gördüm dedi. Arslan: - Onları oldukça çok gördüm dedi. Kuşları bu halde çokça görenler arasında şunlar vardı: Muhammed şirin, Mevlevi Abdulhamid, Alem Kul. Fazlı Muhammed, Hayar Muhammed, Vezir Padişah, Seyyid Ahmed Şah, Ali Can,
SİS MÜCAHİTLERİ KORUYOR
Muhammed Yasir bana şöyle anlattı: - Uçakların açık bir bölgede mücahidlere saldırdığı şiddetli bir muharebedeydik. Mücahidlere yardım etmesi için Allah'a dua ettik.Birden bire koyu bir sis savaş alanını kapladı ve mücahidler kurtuldu. Abdulkerim ve Abdurrahman bana şöyle anlattı: - İki tank bize yaklaştı. Topun makinalısını açtılar ve bizi diri olarak ele geçirmek istediler. Allah'a yalvardık. O anda bölgeyi koyu bir sis bulutu sardı ve Allah'ın lütfuyla kurtulduk.
PATLAYICI KULLANMAKSIZIN PARÇALANAN TANKLAR
Kadı Ebu Tahir Badegisi yemin ederek şöyle anlattı: - Biz üç yüz mücahiddik.Yanımızda yalnızca 15 av tüfeği vardı. Düşman 40 tank ve 15 cemreyle üzerimize hücum etti. Komünistler tanklarının ve cemselerinin infilak etmesi üzerine yenildiler. Yalnızca iki cemse kurtuldu.
Komünistlere bu infilâkın sebebini sorduk: - Arka tarafımızdan ağır toplar atıldı dediler. Kadı yemin ederek dedi ki: - Ben onları patlarken bizzat gördüm. Fakat bizim yanımızda katiyetle ne top vardı ne de makineli...
[Şeyh Abdullah Yusuf Azzam, Afgan Cihadında Rahmanın Ayetleri]