
Furkan öğrendiği ilimle amel etmenin gerektiğini biliyordu. Şeyhulislam’ın dediği gibi; “Kitap yol gösterir, demir ise onu destekler!” Haçlılar’ın Afganistan İslam Emirliğine saldırısına kayıtsız kalamazdı. Henüz gençliğinin baharında 18 yaşında iken okuduğu liseyi bırakıp Allah yolunda cihada çıkma kararı aldı. Horasan dağlarına hicret eden Furkan, 5 yıl Afgan cihadında Haçlılara karşı savaştı.
Düşmanın Horasan dağlarında darmadağın olduğu, zaferin mücahidlerin lehine döndüğü bir süreçte, Allah’ın lütfuyla mübarek Şam topraklarında cihad sancağı kalktı. Furkan Kudüs’e yürüyecek, Mesih’i bekleyen ordunun yaklaştığını görünce Şam cihadına katılma niyetiyle Türkiye’ye döndü.
Bir müddet ailesiyle hasret giderdikten sonra Şam cihadına katıldı. 2,5 ay kaldıktan sonra omzundan yaralanıp Türkiye’ye döndü. İyileştikten sonra tekrar Şam’a döndü ve 5 ay kadar mücadelesine devam ettikten sonra ABD’nin Nusret Cephesi’ne Tevvame hava saldırısı sonucu henüz 25 yaşındayken 15 arkadaşıyla birlikte çok istediği şehadete kavuştu.
Şehid olduğunda henüz 2 aylık evliydi. Şehidin amcası ve bir abisi de (Cafer rahimehullah) Afgan cihadında kahramanca çarpışıp şehid düşmüştür.
Şehid Furkan güler yüzlü, sevecen, mücahidleri güldürmeyi seven biriydi. Emirlerine karşı son derece itaatkâr ve son derece ahlaklı bir mümindi. Gereğinden fazla konuşmazdı ve diğer mücahidler gibi örnek alınacak bir şahsiyetti.
Şehadet haberi babasına ulaştığı gün babası bir rüya görür. Rüyasında daha önce Afganistan cihadında şehid olan oğlu Cafer’i şehid Furkan’ın elini tutup götürdüğünü görür ve uyandığında Allah’a hamd eder. Allah şehadetini kabul etsin…
Resulullah (sav) buyurdular ki:
“Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yeryüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehid böyle değil. O, mazhar olduğu ikramlar sebebiyle yeryüzüne dönüp on kere şehid olmayı temenni eder.” (Buhari, Cihad, 5)