Not: Siyahla kalın yazılan yerlerin üstünden düşünmeli.
Labib Al Nahhas, Ahrar-uş Şam’ın dış ilişkiler sorumlusudur.
Ahraruş Şam Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Labib En Nahhas ilk defa Washington Post’ta bir köşe yazısı yazdı.
Nahhas “İsmimizin anlamı “Suriye’nin özgür adamları” anlamına geliyor. Biz kendimizi Suriyeliler tarafından yönetilen ve Suriye halkı için savaşan ana akım Sünni İslami bir grup olarak tanımlıyoruz. Dedi. Suriyeli Muhaliflerin başarısızlığını ise “Suriyeli devrimcilerin yanlış bir şekilde “ılımlılar” ya da “aşırılar” olarak etiketlenmelerinin sonucu”olarak değerlendirdi. Makalenin en dikkat çeken bölümü ise Nahhas’ın Amerika ile diyaloga açık olduğunu beyan eden şu cümleleri oldu; “Gidişatı değiştirmek için Amerika geç kalmış değil. Kerry’nin bahsettiği “üçüncü seçenek” hala mevcut, fakat eğer Amerika gözlerini açıp bunu görmeye istekli ise…”
Ahraruş Şam Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Labib En Nahhas’ın çarpıcı ifadelerinin olduğu makaleyi ilginize sunuyoruz.
İşte o Makale;
Suriyeli devrimcileri yanlış etiketlemenin ölümcül sonuçları
Apaçık ortaya çıktı ki Obama yönetiminin Suriye’deki çatışmaya yönelik tavrı tam bir fiyaskodur. Net hiçbir strateji belirlenmedi ve Obama yönetiminin kırmızıçizgileri hiçe sayıldı. Medya tarafından IŞİD ile alakalı olarak üretilen yoğun gürültü ile beraber Afganistan ve Irak tecrübelerinden edinilen kısa vadeli eğreti tedbirler uzun vadeli, ulaşılabilir hedeflerin yerine öncelikli olarak benimsendi. Sonuç: 200 000 ila 300 000 (ki kesin olarak bundan daha fazla) insanın ölümü, 11 milyondan fazla insanın yerinden edilmesi ve çok sayıda şehrin harabeye çevrilmesi…Şu açık ve net ki bu başarısızlık Suriyeli devrimcilerin yanlış bir şekilde “ılımlılar” ya da “aşırılar” olarak etiketlenmelerinin sonucudur.
Aralık ayında ABD Dışişleri Bakanı John F. Kerry “Suriyeliler despot bir yönetici ve teröristler arasında bir seçim yapmak zorunda olmamalılar.” Demişti. Aynı açıklamasında Kerry; üçüncü bir seçenekten bahsetmişti: “Hem aşırıcılarla hem de Esad’la çarpışan ılımlı Suriye muhalefeti.” Maalesef bu takdire şayan görüş ; Amerika’nın “ılımlar”ı Suriye’nin ana akım muhalefetini ekseriyetle dışlayan çok dar ve keyfi biçimde tanımlaması sebebiyle bozuldu. Benim ait olduğum grup Ahrar-uş Şam bir örnektir. İsmimizin anlamı “Suriye’nin özgür adamları” anlamına geliyor. Biz kendimizi Suriyeliler tarafından yönetilen ve Suriye halkı için savaşan ana akım Sünni İslami bir grup olarak tanımlıyoruz. Suriye halkının hakları için savaşıyoruz. Buna rağmen haksız bir şekilde El Kaide ile örgütsel bağlantılara sahip olmak, El Kaide ''ideolojisinin'' savunuculuğunu yapmakla itham ediliyoruz.
Biz, Suriye’nin tek bir grup veya parti tarafından kontrol edilmeyen ve tek bir ideolojiye bağımlı olmayan bir ulusal birlik projesinde ihtiyacı olduğuna inanıyoruz. Biz, çoğunluğun meşru taleplerine saygı duyan aynı zamanda azınlıkların da Suriye’nin geleceğinde gerçek ve pozitif bir rol oynamasına olanak veren dengeye güçlü bir şekilde inanıyoruz. Biz, Suriye için tüm Suriyelilerin istifade edebileceği, devleti ve devletin kurumlarını muhafaza edecek ılımlı bir geleceğe inanıyoruz. Geçen yıl bombalı bir saldırıyla onlarca üst düzey liderimiz suikasta uğradı. Bu kayıplarımızı telafi ettik, hızlı bir şekilde yeni bir liderlik oluşturduk, tüm mevkilerde yüksek seviyede kurumsallık ve profesyonelliği kuvvetlendirdik. Bunun yanı sıra yerel halkın samimi desteğine sahibiz. Suriye halkı bizi; bütünleştirici, devrimin saygıdeğer bir unsuru olarak görüyor. Ancak biz ilk günden bu yana Obama yönetimi tarafından haksız bir şekilde iftiraya uğruyoruz.
Kendi hayali içerisine hapsolmuş şekilde Beyaz Saray politikacıları, Amerikalı vergi mükelleflerinin milyonlarca dolarını CIA’nin başarısız olmuş “Suriye’de “ılımlı” diye isimlendirilen kuvvetlerini destekleme” girişimlerine ayırdılar. Fakat bu “ılımlı” gruplar sadece IŞİD 'e karşı koymada değil hemen hemen her konuda başarısız olduklarını kanıtladılar. Daha da öte; IŞİD 'e karşı savaşın, Esad’ın yönetimden uzaklaşması için yapılması gereken savaştan tamamıyla farklı olduğunu düşünmek, hatta bu iki hususun bazı durumlarda birbirine taban tabana zıt olduğunu düşünmek iki mücadelenin sonu olmayan bir yola girmesine neden oldu.
Obama’nın kendi itirafıyla; Suriye’de Esad’ın Alevi ağırlıklı ordusu ile Sünni kasabalarını sistematik öldürme –sık sık kimyasal silahlarla – ve yıkıma tabi tutması IŞİD'e devasa asker kazanma olanağı sağlıyor. Aynen Irak Eski Başbakanı Nuri El Maliki’nin takip ettiği mezhepçi politikaların Sünniler bu aşırıcıların kollarına ittiği gibi… Fakat Amerika’nın Maliki’yi görevden uzaklaştırmak için baskı uygulamasında rağmen, Washington’da ( ve ABD’de) bazıları hala Esad Suriye’de çözümün bir parçası olabilirdi şeklindeki komik görüşte ısrarcı.
Gerçekte; arkadaşlarımızın kazandığı son zafer de tasdik ediyor ki Esad rejimi zayıfladı ve ölüyor. Tüm stratejik girişim kapasitesinin kaybetti ve insan gücü eksikliğinden dolayı kıvranıyor. Esad şu anda artan şekilde İran ve Şii paralı milislerine bel bağlamış durumda, fakat bu yabancı savaşçılar – Afganistan gibi uzak yerlerden getirilen –bile bu kötü gidişatı tersine çeviremiyor.
Ahlaki ilkeler açısından durum değerlendirildiğinde Esad’ın bir alternatif olamayacağı yeterince açık, fakat ahlaki ilkeler bir tarafa şu an savaşın durumu da Esad’ın bittiğini gösteriyor. Geriye kalan soru; Esad’a öldürücü darbeyi kim vuracak sorusudur: IŞİD mi yoksa Suriye muhalefeti mi? Bu soru Washington’u IŞİD'in radikal ideolojisinin sadece yerli bir Sünni –CIA yetkililerinin tanımladığı manada “ılımlı” değil, Suriyelilerin kendilerinin tanımladığı manada ılımlı – alternatif tarafından yenilgiye uğratılabileceğini kabul etmeye teşvik etmelidir.
Uluslararası toplumun samimi anlamda yükümlülüklerini yerine getirme noktasındaki hayal kırıklığına rağmen biz hala diyaloğa açık haldeyiz. Tartışılması gereken konular; Esad’ın saltanatının nasıl bitirileceği, IŞİD’in nasıl yenileceği, Şam’da Suriye’yi barışa götürecek istikrarlı ve meşru bir hükümetin nasıl temin edilebileceği, ülkenin dağılmasını önleyerek uzlaşma ve ekonomik iyileşmenin nasıl sağlanabileceği konularıdır. Gidişatı değiştirmek için Amerika geç kalmış değil. Kerry’nin bahsettiği “üçüncü seçenek” hala mevcut, fakat eğer Amerika gözlerini açıp bunu görmeye istekli ise…
Orijinal metin: http://www.washingtonpost.com/opini...ec139e-266e-11e5-aae2-6c4f59b050aa_story.html
https://www.kokludegisim.net/haberler/ahrarus-sam-yetkilisi-gidisati-degistirmek-icin-amerika-gec-kalmis-degil.html
Çeviri: @ekremmese1
Labib Al Nahhas, Ahrar-uş Şam’ın dış ilişkiler sorumlusudur.
Ahraruş Şam Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Labib En Nahhas ilk defa Washington Post’ta bir köşe yazısı yazdı.
Nahhas “İsmimizin anlamı “Suriye’nin özgür adamları” anlamına geliyor. Biz kendimizi Suriyeliler tarafından yönetilen ve Suriye halkı için savaşan ana akım Sünni İslami bir grup olarak tanımlıyoruz. Dedi. Suriyeli Muhaliflerin başarısızlığını ise “Suriyeli devrimcilerin yanlış bir şekilde “ılımlılar” ya da “aşırılar” olarak etiketlenmelerinin sonucu”olarak değerlendirdi. Makalenin en dikkat çeken bölümü ise Nahhas’ın Amerika ile diyaloga açık olduğunu beyan eden şu cümleleri oldu; “Gidişatı değiştirmek için Amerika geç kalmış değil. Kerry’nin bahsettiği “üçüncü seçenek” hala mevcut, fakat eğer Amerika gözlerini açıp bunu görmeye istekli ise…”
Ahraruş Şam Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Labib En Nahhas’ın çarpıcı ifadelerinin olduğu makaleyi ilginize sunuyoruz.
İşte o Makale;
Suriyeli devrimcileri yanlış etiketlemenin ölümcül sonuçları
Apaçık ortaya çıktı ki Obama yönetiminin Suriye’deki çatışmaya yönelik tavrı tam bir fiyaskodur. Net hiçbir strateji belirlenmedi ve Obama yönetiminin kırmızıçizgileri hiçe sayıldı. Medya tarafından IŞİD ile alakalı olarak üretilen yoğun gürültü ile beraber Afganistan ve Irak tecrübelerinden edinilen kısa vadeli eğreti tedbirler uzun vadeli, ulaşılabilir hedeflerin yerine öncelikli olarak benimsendi. Sonuç: 200 000 ila 300 000 (ki kesin olarak bundan daha fazla) insanın ölümü, 11 milyondan fazla insanın yerinden edilmesi ve çok sayıda şehrin harabeye çevrilmesi…Şu açık ve net ki bu başarısızlık Suriyeli devrimcilerin yanlış bir şekilde “ılımlılar” ya da “aşırılar” olarak etiketlenmelerinin sonucudur.
Aralık ayında ABD Dışişleri Bakanı John F. Kerry “Suriyeliler despot bir yönetici ve teröristler arasında bir seçim yapmak zorunda olmamalılar.” Demişti. Aynı açıklamasında Kerry; üçüncü bir seçenekten bahsetmişti: “Hem aşırıcılarla hem de Esad’la çarpışan ılımlı Suriye muhalefeti.” Maalesef bu takdire şayan görüş ; Amerika’nın “ılımlar”ı Suriye’nin ana akım muhalefetini ekseriyetle dışlayan çok dar ve keyfi biçimde tanımlaması sebebiyle bozuldu. Benim ait olduğum grup Ahrar-uş Şam bir örnektir. İsmimizin anlamı “Suriye’nin özgür adamları” anlamına geliyor. Biz kendimizi Suriyeliler tarafından yönetilen ve Suriye halkı için savaşan ana akım Sünni İslami bir grup olarak tanımlıyoruz. Suriye halkının hakları için savaşıyoruz. Buna rağmen haksız bir şekilde El Kaide ile örgütsel bağlantılara sahip olmak, El Kaide ''ideolojisinin'' savunuculuğunu yapmakla itham ediliyoruz.
Biz, Suriye’nin tek bir grup veya parti tarafından kontrol edilmeyen ve tek bir ideolojiye bağımlı olmayan bir ulusal birlik projesinde ihtiyacı olduğuna inanıyoruz. Biz, çoğunluğun meşru taleplerine saygı duyan aynı zamanda azınlıkların da Suriye’nin geleceğinde gerçek ve pozitif bir rol oynamasına olanak veren dengeye güçlü bir şekilde inanıyoruz. Biz, Suriye için tüm Suriyelilerin istifade edebileceği, devleti ve devletin kurumlarını muhafaza edecek ılımlı bir geleceğe inanıyoruz. Geçen yıl bombalı bir saldırıyla onlarca üst düzey liderimiz suikasta uğradı. Bu kayıplarımızı telafi ettik, hızlı bir şekilde yeni bir liderlik oluşturduk, tüm mevkilerde yüksek seviyede kurumsallık ve profesyonelliği kuvvetlendirdik. Bunun yanı sıra yerel halkın samimi desteğine sahibiz. Suriye halkı bizi; bütünleştirici, devrimin saygıdeğer bir unsuru olarak görüyor. Ancak biz ilk günden bu yana Obama yönetimi tarafından haksız bir şekilde iftiraya uğruyoruz.
Kendi hayali içerisine hapsolmuş şekilde Beyaz Saray politikacıları, Amerikalı vergi mükelleflerinin milyonlarca dolarını CIA’nin başarısız olmuş “Suriye’de “ılımlı” diye isimlendirilen kuvvetlerini destekleme” girişimlerine ayırdılar. Fakat bu “ılımlı” gruplar sadece IŞİD 'e karşı koymada değil hemen hemen her konuda başarısız olduklarını kanıtladılar. Daha da öte; IŞİD 'e karşı savaşın, Esad’ın yönetimden uzaklaşması için yapılması gereken savaştan tamamıyla farklı olduğunu düşünmek, hatta bu iki hususun bazı durumlarda birbirine taban tabana zıt olduğunu düşünmek iki mücadelenin sonu olmayan bir yola girmesine neden oldu.
Obama’nın kendi itirafıyla; Suriye’de Esad’ın Alevi ağırlıklı ordusu ile Sünni kasabalarını sistematik öldürme –sık sık kimyasal silahlarla – ve yıkıma tabi tutması IŞİD'e devasa asker kazanma olanağı sağlıyor. Aynen Irak Eski Başbakanı Nuri El Maliki’nin takip ettiği mezhepçi politikaların Sünniler bu aşırıcıların kollarına ittiği gibi… Fakat Amerika’nın Maliki’yi görevden uzaklaştırmak için baskı uygulamasında rağmen, Washington’da ( ve ABD’de) bazıları hala Esad Suriye’de çözümün bir parçası olabilirdi şeklindeki komik görüşte ısrarcı.
Gerçekte; arkadaşlarımızın kazandığı son zafer de tasdik ediyor ki Esad rejimi zayıfladı ve ölüyor. Tüm stratejik girişim kapasitesinin kaybetti ve insan gücü eksikliğinden dolayı kıvranıyor. Esad şu anda artan şekilde İran ve Şii paralı milislerine bel bağlamış durumda, fakat bu yabancı savaşçılar – Afganistan gibi uzak yerlerden getirilen –bile bu kötü gidişatı tersine çeviremiyor.
Ahlaki ilkeler açısından durum değerlendirildiğinde Esad’ın bir alternatif olamayacağı yeterince açık, fakat ahlaki ilkeler bir tarafa şu an savaşın durumu da Esad’ın bittiğini gösteriyor. Geriye kalan soru; Esad’a öldürücü darbeyi kim vuracak sorusudur: IŞİD mi yoksa Suriye muhalefeti mi? Bu soru Washington’u IŞİD'in radikal ideolojisinin sadece yerli bir Sünni –CIA yetkililerinin tanımladığı manada “ılımlı” değil, Suriyelilerin kendilerinin tanımladığı manada ılımlı – alternatif tarafından yenilgiye uğratılabileceğini kabul etmeye teşvik etmelidir.
Uluslararası toplumun samimi anlamda yükümlülüklerini yerine getirme noktasındaki hayal kırıklığına rağmen biz hala diyaloğa açık haldeyiz. Tartışılması gereken konular; Esad’ın saltanatının nasıl bitirileceği, IŞİD’in nasıl yenileceği, Şam’da Suriye’yi barışa götürecek istikrarlı ve meşru bir hükümetin nasıl temin edilebileceği, ülkenin dağılmasını önleyerek uzlaşma ve ekonomik iyileşmenin nasıl sağlanabileceği konularıdır. Gidişatı değiştirmek için Amerika geç kalmış değil. Kerry’nin bahsettiği “üçüncü seçenek” hala mevcut, fakat eğer Amerika gözlerini açıp bunu görmeye istekli ise…
Orijinal metin: http://www.washingtonpost.com/opini...ec139e-266e-11e5-aae2-6c4f59b050aa_story.html
https://www.kokludegisim.net/haberler/ahrarus-sam-yetkilisi-gidisati-degistirmek-icin-amerika-gec-kalmis-degil.html
Çeviri: @ekremmese1
Son düzenleme: