Günümüz dünyası kana susamış cani ideolojilerin ressamlığını yaptıkları, dehşet verici görüntüler ile süslenmiş bir hüzün tablosu halini almıştır.
Korku filmlerinde bile işlenmeyen vahşet sahneleri günlük hayatın birer parçası olmuş, insanlar bir yandan televizyondaki zulüm haberlerini, masumların katledilmelerini izleyip, bir yandan da yemek yiyebilir duruma gelmişlerdir.
Yeryüzünün dört bir yanı kaynamakta, savaşların biri bitmeden diğeri başlamaktadır. Muhtevası acıdan başka bir şey olmayan bu hüzün tablosu, vicdan sahibi her insanın yüreğini sızlatmakta ve adeta isyana davetiye çıkarmaktadır.
Peki kime olacak bu isyan? Elbette ki dünyayı ve içinde yaşayan mahlukatı en güzel şekilde yaratan, terbiye edip gözeten, kanunları ile bir hayat nizamı belirleyen yüce Allah’a değil. Bu isyan ancak aklını ilahlaştıran dünya müstekbirlerine, bel’amlara, tağutlara, imansız filozoflara ve münafıklara olacaktır.
Nedir aklın ilahlaştırılması? Bu soruya verilebilecek her doğru cevap hayati önem arz etmektedir.
Önce "akıl ve ilah nedir?" sualine cevap arayalım. Akıl Arapça'da "hayvanı bağlamak ve tutmak" gibi mânâlara gelir. İnsanı zararlı fiillerden alıkoymak ve imsak mânâsına gelen akıl, ıstılâhi olarak "Bilmek, anlamak, şuurlu olmak" gibi mânâlar ifade eder. Çoğulu "ukûl"dür.(1) İlah ise Kendisine ibadet edilen, her şeyden çok sevilen, tazim ve tesbih edilen mutlak varlık anlamına gelir.(2) Buradan hareketle Aklın İlahlaştırılması kavramını, aşağıdaki ayetler ışığında açıklamaya çalışalım.
Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım." "Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın." Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler. Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah: "Ey İblis! O benim kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?" dedi. İblis dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." Allah: "Hemen çık oradan, artık sen kovuldun." "Ve elbette lanetim ceza gününe kadar senin üzerindedir." buyurdu.(Sad – 71-78)
Allah Adem’i yarattı ve meleklerin O’na secde etmelerini emretti. Bütün melekler secde ettiler. Yalnız iblis diretti. Çünkü O aklını ilahlaştıranların ilkiydi. Evet, akıl yürütmüş ve kendisinin Adem’den daha üstün olduğu kanısına varmıştı. Ve buna o kadar inanmıştı ki sonsuza dek lanetlenme pahasına da olsa Allah’ın buyruğuna karşı gelmişti. Bizleri, verdiği vesveselerle doğru yoldan ayırmaya çalışan şeytan, kendi aklının vesvesesine yenik düşmüştü. Mutlak ve bir tek ilah olan Allah’ı bırakıp, aciz ve sınırlı olan aklının yolunu tutmuştu.
Burada bir soru gelebilir aklımıza. Akıl yürütmek yanlış mıdır? İnsanların akıllarını kullanarak doğruyu bulma çabası içerisine girmeleri kötü bir şey midir?
…Şimdi o yerlerde şöyle bir gezip görmediler mi? Kendilerinden önce gelip geçenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar ya!... Elbette ahiret yurdu müttakiler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?(Yusuf - 109)
Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Akıbet (sonuçta) kötülük yapanları yaptıkları ile cezalandıracak, güzel düşünenleri de daha güzeliyle mükafatlandıracaktır.(Necm - 31)
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi Kur’an-ı kerimin bir çok ayeti; aklı kullanmayı, düşünmeyi teşvik etmiş özellikle de bu ayetler üzerinde uzun uzun düşünülmesini istemiştir. Doğrular elbette aklın yardımı ile bulunacaktır. Burada irdelenmesi gereken husus aklın nasıl kullanılması gerektiğidir.
Aklı olmayan bir insanın dini, dolayısıyla imanı yoktur. İmanı olmayan akıl sahibi ise heva ve heveslerinin güdümünde hareket etmeye mahkumdur. İmanı olmayan insan, aklının verilerini arzularının potasında eritecek ve çoğu kez bir sapıklık içerisine düşecektir. İman sahibi insan ise aklın verilerini İslam potasında eritecek ve ilahi adaletin koruması altında, gönül rahatlığıyla sonuca razı olacaktır.
…Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne âsi olursa açık bir sapıklık etmiş olur.(Ahzab - 36)
Allah ve rasulü bir işte hüküm verdikleri zaman, bu hükme razı gelmek ve bu hükme mukabil hüküm koymamak iman ehli üzerine bir farzdır. Bu gerçeği gereği gibi idrak eden akıl sahiplerinin yanlış yapması ihtimal dahilinde değildir. Bu gerçeği görmezlikten gelen akıl sahipleri ise yanlışlar bataklığında çırpınacak, çırpındıkça daha da dibe batacaktır.
Bugün istisnasız bütün beşeri hayat nizamları, aklın ilahlaştırılması sonucu vücut bulmuş, heva, heves ve arzularla harmanlanan fikirler bu sistemlerin vazgeçilmez kanunları olmuştur.
Her türlü sapıklık, iğrençlik, yanlışlık demokrasi çatısı altında meşru kılınmış; İçki, kumar, fuhuş, faiz ve daha bir çok haram helal sayılmış, hayvani zevkler ve madde nihai hedef halini almıştır. Allah’tan daha merhametli ve hakkı O’ndan daha adaletli taksim edeceklerini düşünen dumura uğramış demokrat beyinler, insan hakları safsatası adına Allah’ın iğrenç bir yol dediği ve bir kavmin helakına yol açan eşcinselliği teşvik edercesine serbest bırakmışlardır.
Kaynağı aklın kendisi olan bu hayat nizamları; insanlığı her geçen gün aleve yaklaştırmaktadır. Unutulmamalıdır ki aklın ilahlaştırılmasının birer ürünü olan batıl dinler (ideolojiler) ardında koşan insanlar, Kur’anın şu ikazıyla karşı karşıyadırlar.
Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o Ahirette de zarar edenlerden olacaktır.(Ali imran - 85)
İslam dışında hayat nizamı arayanlar, hürriyet ve özgürlük adına bir takım ideolojilerin esiri olarak bu ideolojilerin kurucularına kulluk yapmaktadırlar. Bu zelil durumdan kurtulmanın tek yolu Allah’a boyun eğmektir. Burada şehid Seyyid Kutub’un şu sözlerine kulak vermek yararlı olacaktır.
“Bir toplumda en yüce hakimiyet, sadece Allah’a ait olursa ve bu hakimiyet ilahi şeriatın üstünlüğü esasına dayanırsa, işte bu tarz toplum, biricik bir model olur. İçerisindeki insanın gerçek ve kamil manada hürriyete kavuştuğu, kula kulluktan kurtulduğu biricik model… Bir kısım insanların kanun koyduğu, Tanrılaştırıldığı; bir kısım insanların da bu kanunlara uyduğu, itaat ettiği; kul ve köle olduğu bir toplumda, gerçek manada insan hürriyetinin, insan onurunun varlığından söz edilemez.”(3)
Gerçekten onurlu bir hayat isteniyorsa Allah’a teslim olunmalı ve akıl imanın önüne alınmamalıdır.
Sonuç olarak söylenmesi gereken şudur ki; aklın verileri amaç değil araç olmalıdır. Aklın amacı yalnız ve yalnız batılın yok olması ve hakkın ispatıdır. Tuttuğu yol ise Hakka davet yolu olmalıdır. Allah bizleri bu yolda yürüyen ve bu yolda can verenlerden eylesin. Amin!!!
Korku filmlerinde bile işlenmeyen vahşet sahneleri günlük hayatın birer parçası olmuş, insanlar bir yandan televizyondaki zulüm haberlerini, masumların katledilmelerini izleyip, bir yandan da yemek yiyebilir duruma gelmişlerdir.
Yeryüzünün dört bir yanı kaynamakta, savaşların biri bitmeden diğeri başlamaktadır. Muhtevası acıdan başka bir şey olmayan bu hüzün tablosu, vicdan sahibi her insanın yüreğini sızlatmakta ve adeta isyana davetiye çıkarmaktadır.
Peki kime olacak bu isyan? Elbette ki dünyayı ve içinde yaşayan mahlukatı en güzel şekilde yaratan, terbiye edip gözeten, kanunları ile bir hayat nizamı belirleyen yüce Allah’a değil. Bu isyan ancak aklını ilahlaştıran dünya müstekbirlerine, bel’amlara, tağutlara, imansız filozoflara ve münafıklara olacaktır.
Nedir aklın ilahlaştırılması? Bu soruya verilebilecek her doğru cevap hayati önem arz etmektedir.
Önce "akıl ve ilah nedir?" sualine cevap arayalım. Akıl Arapça'da "hayvanı bağlamak ve tutmak" gibi mânâlara gelir. İnsanı zararlı fiillerden alıkoymak ve imsak mânâsına gelen akıl, ıstılâhi olarak "Bilmek, anlamak, şuurlu olmak" gibi mânâlar ifade eder. Çoğulu "ukûl"dür.(1) İlah ise Kendisine ibadet edilen, her şeyden çok sevilen, tazim ve tesbih edilen mutlak varlık anlamına gelir.(2) Buradan hareketle Aklın İlahlaştırılması kavramını, aşağıdaki ayetler ışığında açıklamaya çalışalım.
Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım." "Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın." Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler. Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah: "Ey İblis! O benim kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?" dedi. İblis dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." Allah: "Hemen çık oradan, artık sen kovuldun." "Ve elbette lanetim ceza gününe kadar senin üzerindedir." buyurdu.(Sad – 71-78)
Allah Adem’i yarattı ve meleklerin O’na secde etmelerini emretti. Bütün melekler secde ettiler. Yalnız iblis diretti. Çünkü O aklını ilahlaştıranların ilkiydi. Evet, akıl yürütmüş ve kendisinin Adem’den daha üstün olduğu kanısına varmıştı. Ve buna o kadar inanmıştı ki sonsuza dek lanetlenme pahasına da olsa Allah’ın buyruğuna karşı gelmişti. Bizleri, verdiği vesveselerle doğru yoldan ayırmaya çalışan şeytan, kendi aklının vesvesesine yenik düşmüştü. Mutlak ve bir tek ilah olan Allah’ı bırakıp, aciz ve sınırlı olan aklının yolunu tutmuştu.
Burada bir soru gelebilir aklımıza. Akıl yürütmek yanlış mıdır? İnsanların akıllarını kullanarak doğruyu bulma çabası içerisine girmeleri kötü bir şey midir?
…Şimdi o yerlerde şöyle bir gezip görmediler mi? Kendilerinden önce gelip geçenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar ya!... Elbette ahiret yurdu müttakiler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?(Yusuf - 109)
Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Akıbet (sonuçta) kötülük yapanları yaptıkları ile cezalandıracak, güzel düşünenleri de daha güzeliyle mükafatlandıracaktır.(Necm - 31)
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi Kur’an-ı kerimin bir çok ayeti; aklı kullanmayı, düşünmeyi teşvik etmiş özellikle de bu ayetler üzerinde uzun uzun düşünülmesini istemiştir. Doğrular elbette aklın yardımı ile bulunacaktır. Burada irdelenmesi gereken husus aklın nasıl kullanılması gerektiğidir.
Aklı olmayan bir insanın dini, dolayısıyla imanı yoktur. İmanı olmayan akıl sahibi ise heva ve heveslerinin güdümünde hareket etmeye mahkumdur. İmanı olmayan insan, aklının verilerini arzularının potasında eritecek ve çoğu kez bir sapıklık içerisine düşecektir. İman sahibi insan ise aklın verilerini İslam potasında eritecek ve ilahi adaletin koruması altında, gönül rahatlığıyla sonuca razı olacaktır.
…Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne âsi olursa açık bir sapıklık etmiş olur.(Ahzab - 36)
Allah ve rasulü bir işte hüküm verdikleri zaman, bu hükme razı gelmek ve bu hükme mukabil hüküm koymamak iman ehli üzerine bir farzdır. Bu gerçeği gereği gibi idrak eden akıl sahiplerinin yanlış yapması ihtimal dahilinde değildir. Bu gerçeği görmezlikten gelen akıl sahipleri ise yanlışlar bataklığında çırpınacak, çırpındıkça daha da dibe batacaktır.
Bugün istisnasız bütün beşeri hayat nizamları, aklın ilahlaştırılması sonucu vücut bulmuş, heva, heves ve arzularla harmanlanan fikirler bu sistemlerin vazgeçilmez kanunları olmuştur.
Her türlü sapıklık, iğrençlik, yanlışlık demokrasi çatısı altında meşru kılınmış; İçki, kumar, fuhuş, faiz ve daha bir çok haram helal sayılmış, hayvani zevkler ve madde nihai hedef halini almıştır. Allah’tan daha merhametli ve hakkı O’ndan daha adaletli taksim edeceklerini düşünen dumura uğramış demokrat beyinler, insan hakları safsatası adına Allah’ın iğrenç bir yol dediği ve bir kavmin helakına yol açan eşcinselliği teşvik edercesine serbest bırakmışlardır.
Kaynağı aklın kendisi olan bu hayat nizamları; insanlığı her geçen gün aleve yaklaştırmaktadır. Unutulmamalıdır ki aklın ilahlaştırılmasının birer ürünü olan batıl dinler (ideolojiler) ardında koşan insanlar, Kur’anın şu ikazıyla karşı karşıyadırlar.
Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o Ahirette de zarar edenlerden olacaktır.(Ali imran - 85)
İslam dışında hayat nizamı arayanlar, hürriyet ve özgürlük adına bir takım ideolojilerin esiri olarak bu ideolojilerin kurucularına kulluk yapmaktadırlar. Bu zelil durumdan kurtulmanın tek yolu Allah’a boyun eğmektir. Burada şehid Seyyid Kutub’un şu sözlerine kulak vermek yararlı olacaktır.
“Bir toplumda en yüce hakimiyet, sadece Allah’a ait olursa ve bu hakimiyet ilahi şeriatın üstünlüğü esasına dayanırsa, işte bu tarz toplum, biricik bir model olur. İçerisindeki insanın gerçek ve kamil manada hürriyete kavuştuğu, kula kulluktan kurtulduğu biricik model… Bir kısım insanların kanun koyduğu, Tanrılaştırıldığı; bir kısım insanların da bu kanunlara uyduğu, itaat ettiği; kul ve köle olduğu bir toplumda, gerçek manada insan hürriyetinin, insan onurunun varlığından söz edilemez.”(3)
Gerçekten onurlu bir hayat isteniyorsa Allah’a teslim olunmalı ve akıl imanın önüne alınmamalıdır.
Sonuç olarak söylenmesi gereken şudur ki; aklın verileri amaç değil araç olmalıdır. Aklın amacı yalnız ve yalnız batılın yok olması ve hakkın ispatıdır. Tuttuğu yol ise Hakka davet yolu olmalıdır. Allah bizleri bu yolda yürüyen ve bu yolda can verenlerden eylesin. Amin!!!