Alimlerin Şeyh Ebu Katade Hakkındaki Sözleri Ve Şeyh Abdullah Yolcu’ya Mühim Sorular

!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Alimlerin Şeyh Ebu Katade hakkındaki sözleri ve Şeyh Abdullah Yolcu’ya mühim sorular

51-3.jpg



Şeyh Abdullah Yolcu’ya Mühim Sorular

Bismillâhirrahmânirrahîm

El hamdu lillâhi Rabbil âlemin. Vessalâtü vesselâmu alâ Rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî vesahbihî ecmaîn. Emmâ ba’d.

Şeyh Abdullah Yolcu hocanın Şeyh Ebû Katâde el-Filistînî’nin Türkiye ile ilgili sorulara verdiği cevapları değerlendirmiş olduğu konuşmasını çoğumuz izledik ve Şeyh hakkında kullanmış olduğu üsluba ve Şeyhi cehalet ve tekfircilik ile itham etmesine oldukça üzüldük. Bu üzüntümüz bizleri Abdullah Yolcu hocaya bazı mühim soruları sormaya itmiştir. Ancak bunları sormadan önce birkaç meseleye değinmek istiyoruz;

Şeyh Ebû Katâde el-Filistînî âlim midir?

Allâme Şeyh Ali el-Hudayr’a bu soru sorulmuştur. Şeyhin müntedâ es-Selefiyyûn ile mülâkâtında kendisine yöneltilen soru ve cevabı şöyle olmuştur;

Soru: “Ebû Basîr lakaplı Şeyh Abdu-l Mun’im Mustafa Halîme, Ebû Muhammed el-Makdîsî lakaplı Şeyh İsam Muhammed el-Bergâvî ve Ebû Katâde el-Filistînî lakaplı Şeyh Ömer İbn-i Mahmûd hakkındaki görüşleriniz nelerdir?”

Cevap: “Onlar Ehl-i Sünnet, tevhid ve akîde âlimlerinden ve cihâd, te’lîf ve ta’lîm ehlindendirler. Onlar hakkında hayr’dan başka birşey bilmiyoruz. Onların birçok kitabını okudum. Tekfir meselelerinde onlar aleyhine uydurulmuş yalanlar katışıksız iftirâdır ve mürcielerin işidir. Onlar tekfir ve iman babında Ehl-i Sünnettirler. Şeyhimiz Allâme Hamûd İbn-i Uklâ eş-Şuaybî rahimehullâh Onları hayırla senâ eder, medheder ve savunurdu. Şeyhimiz Hamûd’a rahimehullah Mağrip’te telefon aracılığı ile vermiş olduğu bir sempozyumda onlar sorulmuş ve onları övmüş, kitaplarının okunmasına ve kendilerinden ilim öğrenilmesine teşvik etmiştir. Ve bu, rahimehullah’ın vefatından takrîben iki ay önce olmuştur. Ben kendisini defalarca ve farklı meclislerde onları överken, onlar için duâ ederken ve onları savunurken dinledim. Onların bazısı ile telefonda görüşmüş ve kendisine bazı kitap ve risaleleri okunmuştur. Ve bu şekilde ben yanımızdaki Ehli Sünnet alimlerinden birçoğunu onları övüp hayır ile anarken ve onlar hakkında atılan yalan ve ithamlara karşı onları müdâfâ ederken işittim. Onlar için ismet iddiâ etmiyoruz. Adem oğullarının her biri hata eder. Allah teâlâ buyurmuştur ki: “Adâletli olun, o takvâya daha yakındır.” Onlar hakkında ircâ ehline, sultan ehline (saray alimleri), yenilgiyi kabul etmişlere ve çağdaşlara aldırış edilmez. Bunlar onlar gibileri övmezler ve sevmezler. Allah katında tüm husûmetliler toplanacak ve zulmedenler nasıl bir inkılap ile devrileceklerini bilecekler.”

Şimdi bu iki Âlimi, Şeyh Hamûd İbn-i Uklâ eş-Şuaybî rahimehullâh ve Şeyh Ali el-Hudayr (Allah esâretten kurtarsın) tanıyalım;

— Allâme Şeyh Hamûd İbn-i Uklâ eş-Şuaybî rahimehullâh:
Hicrî 1346 senesinde doğmuş ve 1422 senesinde vefât etmiştir. Suudî Arabistan’ın Kasîm bölgesinde dünyaya gelmiş ve henüz küçük yaşlardayken isabet eden bir hastalık nedeniyle görme engelli olmuştur. Babası ziraat ile uğraşır ve kendisinin ilim talebesi olması için çaba sarf ederdi. Henüz onüç yaşındayken kur’anı ezberlemiş, ilim tedrisatına başlamış ve yirmi yaşında Riyad’a intikal etmiştir. Burada Şeyh Abdullatif İbn-i İbrahim Âl-iş Şeyh’den, sonra Suud müftüsü Şeyh Muhammed İbn-i İbrahim’den ve Şeyh Muhammed el-Emîn eş-Şenkîtî’den dersler almıştır. İlim talebinde senelerini geçirmiş ve yüksek rütbelere erişmiştir.

Şeyhin Talebeleri:
Şeyh hem üniversitede hemde üniversite dışında kırk sene boyunca dersler vermiş ve elinden birçok alimler ve davetçiler yetişmiştir. Bunlardan bazıları; Şeyh Ali İbn-i Hudayr el-Hudayr, Şeyh Abdullah el-Ğuneymân, Şeyh Selmân İbn-i Fehd el-Avde, Şeyh Abdulaziz İbn-i Sâlih el-Cûî, Hey’et-i Kibâr-il Ulemâ’dan (büyük alimler heyeti) Genel Müftü Abdulaziz Âl-iş Şeyh, Şeyh Sâlih el-Fevzân,Allâme Şeyh Muhammed İbn-i Useymîn ve Şeyh el-Lüheydân.

Aynı şekilde Suud devletinde bakanlık ve kadılık yapmış birçok ismi de yetiştirmiştir. Bunlardan bazıları; Adalet bakanı Abdullah İbn-i Muhammed İbn-i İbrahim, eş-Şu’ûn-ul islâmiyye bakanı Abdullah İbn-i türkî, Kasîm bölgesi mahkemeleri başkanı Şeyh Abdurrahman İbn-i Abdullah el-Aclên, Temyiz Kadısı Abdurrahman İbn-i Sâlih el-Cibr, Temyiz Kadısı Abdurrahman İbn-i Süleymân el-Câr, Temyiz Kadısı Abdurrahman İbn-i Abdulaziz el-Kiliyye, Temyiz Kadısı Abdurrahman İbn-i Ğayt, Riyad Mahkemeleri Başkanı Süleymân İbn-i Mehnâ, Adalet Bakanlığı yardımcısı Hamd İbn-i Füryân, İçişleri Bakanlığı Yardımcısı İbrâhim İbn-i Davud, Emri bil maruf ve nehyi anil münker heyetleri genel başkanı Abdulaziz İbn-i Abdurrahman es-Saîd, Hey’et-it Tahkik vel İddiâ genel başkanı Muhammed İbn-i Mühevvis.

Şeyhin müşrifliğini yaptığı mastır ve doktora tezi sahiplerinden bazıları; el-Bekîriyye Mahkemesi Başkanı Dr. Abdullah ed-Dahîl, Dr. Muhammed İbn-i Abdullah es-Sekâkir, Dr. Abdullah İbn-i Sâlih el-Müşeykih, Dr. Abdullah İbn-i Süleymân el-Câsir, Dr. Sâlih İbn-i Abdurrahman el-Muhaymîd, Dr. Muhammed İbn-i Lâhim, Dr. Abdulaziz İbn-i Sâlih el-Cûî, Dr. Nâsır es-Seavî, Dr. Halîfe el-Halîfe, Dr. İbrahim İbn-i Muhammed ed-Dûsrî, Dr. Yusuf el-Kâdı vs.

Aynı şekilde ilmî tedrîsat içerisinde terfî etmek için kendisine kitap ve risaleleri arzedilen şeyhlerden bazıları şunlardır; Şeyh Muhammed İbn-i Useymîn (Akidede yazmış olduğu bazı risaleleri Şeyhe arzedilmiştir) , Şeyh Abdulkâdir Şîbet-ul Hamd, Ebû Bekir el-Cezâirî, Muhammed Emân el-Câmî, Rabî İbn-i Hâdî el-Medhalî.
Şeyh cesareti, basireti, ihlası, takvası, ibadeti, İslam ümmetinin dertleriyle dertlenmesi ve mucahidlerin haberlerini yakından takip etmesiyle bilinmektedir. Allah azze ve celle kendisine rahmet eylesin ve firdevs cennetine yerleştirsin.

— Allâme Şeyh Ali el-Hudayr (Allah esâretten kurtarsın):
Şeyhin tam adı Ali İbn-i Hudayr Fehd el-Hudayr’dır. Hicrî 1374 senesinde Riyad’da doğmuştur. Hicrî 1403 senesinde Kasîm bölgesindeki İmam Üniversitesi Usûl-id Din fakultesinden mezun olmuştur. Daha sonra 1406 – 1408 yılları arasında Mekke-i Mükerreme mahkemesinde Âdil Kâtip olarak tayin edilmiştir. Bir müddet sonra Mekke-i Mükerremede Kadılık görevine aday gösterilmiş fakat kendisi bunu kabul etmemiştir. Adalet bakanlığının ısrarından sonra müderris olarak çalışmak için hizmetinin eğitim bakanlığına nakledilmesini talep etmiştir. Birtakım mescit ve eğitim kurumlarında görev almıştır. Allâme Şeyh Abdulaziz İbn-i Bâz tarafından kendisine fetvâ, fıkhî ve ilmî sorulara cevap verme icâzeti verilmiştir.

Hocaları;
Allâme Şeyh Hamûd İbn-i Uklâ eş-Şuaybî, Şeyh Muhammed İbn-i Sâlih el-Mensûr, Şeyh Muhammed İbn-i Sâlih el-Useymîn, Şeyh Abdullah İbn-i Muhammed İbn-i Abdullah Âl-i Hüseyn, vs.

Allâme İmam Şeyh Hamûd İbn-i Uklâ eş-Şuaybî’nin önde gelen talebelerinden ve Allâme Şeyh İbn-i Bâz tarafından kendisine verilen fetva icâzeti ile ilmî müstevâ bakımından müftü mertebesinde olan Şeyh Ali el-Hudayr’ın güncel meseleler ile alakalı verdiği fetvalardan birisi;

“Parlamentolara girenlerin (milletvekilleri) hükmüne gelince, bu meselede tafsilat vardır:

1- Oraya girer ve şeriata muhalif kanun çıkarır veya şeriata muhalif olan kanuna muvafık olup rıza gösterir, onun için oy kullanır ise bu kişi müşrik ve kafirdir. Cehalet, tevil ve maslahat gibi şeylerle mazur olmaz. Allah teâlâ buyurdu ki “Yoksa onların, Allah’ın dinde izin vermediği şeyi kendilerine meşru kılacak ortakları mı vardır?”, “Hüküm ancak Allah’ındır.”, “Hükmünde kimseyi ortak kılmaz.”

2- Oraya girer ve anayasada şeriata muhalif olan kanunları bilerek, küfür anayasasına ihtiram göstereceğine (saygı duyacağına) yemin ederse buda küfür ve riddettir. İster ciddî olsun ister başka türlü, ister maslahat gözeterek yapsın ister başka birşey, bu küfür fiilini kasten, bilerek ve ihtiyarı ile yapmıştır. Bu kimsenin örneği Lat ve Uzza’ya ihtiram göstereceğine veya Rasûlullah aleyhisselâm zamanında Kureyş’in kanunlarına ihtiram göstereceğine yemin eden kimse gibidir.

3- Anayasaya ihtiram göstereceğine yemin etmez, kanun çıkarmaz ve şeriate muhalif kanun koyma işine de ortak olmaz, bilakis bunları reddeder ve zıddına oy kullanırsa bu kimse hatâlı, sapık ve tağyîr, ıslah ve islam devleti ikamesi konusunda Rasûlullah’ın aleyhisselam yoluna muhalefet etmiş bir kimsedir. Böyle bir kimse sapıklık ve şirke giden bu yolu davet, tağyîr ve islah için tutması ile kafir olmaz. Allah teâlâ buyurdu ki “Artık haktan (ayrıldıktan) sonra sapıklıktan başka ne vardır?” “

Bu değerli bilgileri sunduktan sonra, Şeyh Abdullah Yolcu hocaya şu mühim soruları sormak istiyoruz;

1. Sizin ve bizim hocalarımız olan Allâme Şeyh İbn-i Useymîn ve emsâli olan, yukarıda isimleri geçmiş diğer alimlerin hocası olan Allâme İmam Hamûd İbn-i Uklâ eş-Şuaybî rahimehullâh ve önde gelen talebelerinden Şeyh Ali el-Hudayr’ın (Allah esaretten kurtarsın) Şeyh Ebû Katâde el-Filistînî ve diğerlerini tezkiye edip Ehli Sünnet alimlerinden olduklarına şehadet etmelerinden sonra sizin tezkiye ve şehadetinize ihtiyacımız var mıdır?

2. Şeyh Ebû Katâde el-Filistînî’nin Erdoğan hakkındaki açıklamasını cehaletle ve delilsiz konuşmakla itham ettiniz. Oysaki Şeyh Ebû Katâde yaptığı açıklamasında Erdoğan’ın ağzından çıkan sarîh cümlelerin mantûkunu ele almış ve bunların şer’î hükmünü beyân etmiştir. Öyle ise biz size soruyoruz; Erdoğan’ın tanımını yaptığı, devlette hakim olması ve tüm dinlere eşit mesafede olması gereken laikliğin şer’î hükmü nedir? Bu soruya vereceğiniz cevap konunun seyrini etkileyecektir! Biz sizden duygusal, hamâsî ve fanatik bir konuşma yapmanızı istemiyoruz! Sorduğumuz sorunun şer’î cevabını istiyoruz. Eğer bu laikliğin şer’an küfür olmadığı cevabını verecekseniz bizim sizinle konuşacak bir meselemiz kalmamıştır.

Yok şayet küfür olduğunu söyleyecek iseniz; söyleyin bize bu konuda Şeyh Ebû Katâde’nin Ehl-i Sünnete muhalefeti ve cehaleti nerededir? Eğer bu laiklik küfür ise ve Erdoğan bunu her yerde dile getirip savunuyor ve tavsiye ediyor ise bu iman mıdır yoksa küfür mü? Bu inancın hakikati imandan mıdır yoksa küfürden mi? Bu amel açık bir küfür ise, bu amelin sahibine bu hükmü indirmek ictihâdî bir mesele olup, alimlerin bunda ihtilaf etmesi gâyet doğal değil midir? Ennihâyetinde Şeyh Ebû Katâde el-Filistînî bu hükmü Erdoğan’a indirmekte ictihat etmiş, isabet etmiş ise iki ecir, hata etmişse bir ecir almıştır.

3. Konuşmanızda; bir insana karşı olan yaygın sevgi ve kabulün, Allah’ın o kimseyi sevmesinin işareti olduğundan bahsetmişsiniz. Evet bu doğrudur. Şeyh Ebû Katâde el-Filistînî’nin yeryüzünün birçok yerindeki müslümanlar ve kahir ekseriyetiyle mucahidler tarafından sevilmiş olması ve kabul görmüş olması Allah azze ve cellenin bu kulunu sevdiğinin işaretlerindendir. Öyle ki yeryüzünün birçok bölgesinde müslümanlar onun ağzından çıkacak kelimeleri ve hatta harfleri “emret komutanım” edâsıyla takib etmektedirler. Bu şeyhin muvahhidler ve kahir ekseriyeti ile mucahidler üzerindeki inkar edilemez kabulü ve tesirinin yanında sizin kabul ve tesiriniz ne kadardır? Bu sorunun cevabı aynı zamanda Şeyh Ebû katâde ummet için ne yapmış ve siz ne yapmışsınız bunu da ortaya çıkarmaktadır!!

Sonuç;
Bu risâlemizdeki maksadımız bazı hakikatlere işâret etmek, zulme sessiz kalmamak, hak ve ehlinin tarafında olduğumuzu beyan etmek içindir. Risâlemizin tartışmayı sonlandırmayacağını da bilmekteyiz. Ancak biz görevimizi yaparız, netîceyi ise Allah belirler. Duâlarımızın sonu yüce Allâh’a hamdetmektir. Esselâmu aleykum verahmetullâhi veberakêtuh.

Allah’a muhtaç kardeşiniz İbrahim 31.07.2016


Yazar: Şeyh İbrahim El – Eserî
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Faruk

* لا أمثل إلا نفسي *
İslam-TR Üyesi
Biz de biliyoruz Allahın kullarından biri olduğunu. Birisi gelib de sana sorsa Nevevi kimdir ne diğe cevap vereceksin? Abdullahlardan birimi
 
M Çevrimdışı

Muvahhid Faruk

* لا أمثل إلا نفسي *
İslam-TR Üyesi
Adamın bi de adının önüne "Şeyh" diğe yazılmış...merak ettik kimmiş bu "şeyh"...
 
!sLaM4eVeR Çevrimdışı

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Biz de biliyoruz Allahın kullarından biri olduğunu. Birisi gelib de sana sorsa Nevevi kimdir ne diğe cevap vereceksin? Abdullahlardan birimi

isimlere takilma delillere bak derim zira hakki söyleyen müsrikde olsa kisiye degil delilin kuvvetine itimat edilir derim.
 
Üst