Öncelikle Allah sonsuz hikmet sahibidir.Her şeyin en güzelini bilir. Eğer buna muvaffak eylemiyorsa kulun durumunu bildiği içindir.
[Ma'siyetin Kalpteki İzinden Faydalanmak]
Allah; kulu hakkında hayır irade ettiğinde, ona tevbe, pişmanlık ve Allah'ın önünde boyun eğip O'na ihtiyaç hissetme kapılarını açar. Kul da sadece Allah'tan yardım diler, samimiyetle O'na yalvarıp yakarır, O'na sığınır ve imkânı dâhilindeki her türlü iyilikle Allah'a yakınlaşmaya çalışır. Zira Şeytan'ın onu sürüklediği kötülük, Allah'ın ona rahmetiyle muamele etmesine sebep olmuştur. Öyle ki Allah'ın düşmanı şöyle demeye başlar: "Keşke onunla uğraşmamış olsaydım, keşke onu bu hataya sürüklemeseydim.”
İşte Selef-i Salihin'den biri bunu ifade ederken şöyle diyor: "Kul bâzen günah işler, bundan dolayı cennet'e girer; bazen de iyilik yapar, bundan dolayı da cehenneme girer.” Dediler ki: "Bu nasıl olabilir?” Şöyle cevap verdi: "Kul bâzen günah işler de bu günahından dolayı devamlı korkar, pişmanlık duyar, ağlar, Rabbinden utanır ve titrer, O'nun önünde başını eğerek kalbinden üzüntü ve keder hisseder; böylece günahı onun saâdetine ve kurtuluşuna sebep olur. Öyle ki onun için (neticesi bakımından) bu günah, birçok taatten daha faydalı olur. Zira bir an gaflete düşüp işlediği o günahı, onun saâdetine ve kurtuluşuna vesile olmuş ve onun cennete girmesine sebep olmuştur.
Bâzen de kul iyilik yapar da bu iyiliğinden dolayı Rabbine minnet eder ve kibirlenmeye başlar. Kendisini beğenerek şöyle der: "Ben şu iyiliği yaptım, ben bu iyiliği yaptım.” Böylece bu iyiliklerinden dolayı kendini beğenir ve içini kibir, gurur, başkasını küçümseme duyguları kaplar. Bunlar da onun helâk olmasına sebep olurlar. Eğer Allah bu miskin kulu hakkında bir hayır dilerse, onun kibrini kıracak, boynunu bükecek ve nefsini küçük düşürecek bir belâ ve musibeti onun başına musallat eder; yok başka bir şey dilerse, onu ucup (kendini beğenme) ve kibriyle baş başa bırakır ki; bu da onun helâk olmasını gerektiren perişanlık ve bedbahtlığın tâ kendisidir.”