M
Çevrimdışı
İbn Kayyım rahmetullahi aleyh:
Kur'ân'ı Kerimin bir çok yerinde "inâbe / Allah'a dönme" ye vurgu yapılıyor ve bunun yapılması emrediliyor.
Ezcümle:
"Rabbinize dönün ve O'na (gönülden) teslim olun." (Zümer, 54)
Allah'ü Teâlâ Şuayb (a.s.)'ın şöyle dediğini hikâye ediyor:
"Başarım, ancak Allah'ın (yardımı) iledir. Ancak O'na güvenip dayandım ve yalnız O'na yönelirim." (Hud, 88)
"(Bunların hepsini, Allah'a) yönelen her kulun kalp gözünü açmak ve (ona) ibret vermek için (yaptık)." (Kaf, 8)
"Muhakkak ki Allah, dilediğini (arzu ve yaşantılarının gereği olarak) sapıklıkta bırakır, kendisine yönelenleri de doğru yola iletir." (Ra'd,27)
Allah sübhânehû, peygamberi Dâvûd (a.s.) hakkında şöyle buyuruyor:
"Rükû ederek secdeye kapandı ve tevbe edip (bize) yöneldi." (Sad, 24)
İnâbe: Allah'a yönelmek ve kalbin bütün alıcı ve verici cihazlarının Allah'a dönmesidir.
Bu yöneliş, hem Allah'ı sevmeyi, hem de O'ndan korkmayı içermektedir. Çünkü yönelen kimse, yöneldiği zâtı sever ve O'nun önünde zilletle boyun eğer. İnsanlar, Allah'a yönelme hususunda farklı derecelerde bulunmaktadırlar:
Onlardan kimisi, Allah'ın emir ve yasaklarına muhalefet etmeyerek, O'na asi olmayarak O'na yöneliyor... Bu yönelişin etkeni, Allah'ın "vaidini" cehennemle korkutmasını göz önünde bulundurmak ve düşünmektir. Bunu göz önünde bulundurmaya onları sevkeden şey ise, Allah'ı iyice tanımaları, O'ndan korkmaları ve sakınmalarıdır.
Onlardan kimisi de, çeşitli ibadetleri ve Allah'a yakınlaşma vesilesi olan şeyleri yaparak ve bu konuda bütün güçlerini harcayarak O'na yönelirler. Zaten bu ibadet ve yakınlık vesileleri onlara sevdirilmiş bulunmaktadır. Bu yönelişin sebebi, Allah'ın va'dini / cennet sözünü gözetmek, bu konuda ümitvar olmak, Allah'ın mükâfatını arzulamak ve Allah katında ikrama mazhar olmayı sevmektir.
Bunların nefisleri ve kalpleri birinci kısımdakilerin nefis ve kalplerinden daha çok sevinç ve neşe içerisindedir. Bunlarda daha çok ümit tarafı, rahmet ve nimet mütalaası mevcuttur. Yoksa her iki kısımda bulunanlar da, bu iki hususla da Allah'a yönelmektedir. Fakat bu son kısımda bulunanların korku tarafları ümit taraflarının içine girdiği için, daha çok ibadetlerle Allah'a yöneliyorlar.
Birinci kısımda bulunanların ise; ümit tarafları korku taraflarının içine girdiğinden dolayı, Allah'a asi olmamakla daha çok O'na yöneliyorlar.
İnsanlardan bir kısmı da, yalvarıp yakarmakla, dua etmekle, ihtiyacını vesile edinip O'na rağbet etmek ve bütün ihtiyaçlarını O'ndan istemekle O'na yönelmektedirler. Bu yönelişin sebebi, Allah'ın lütfunu, nimetlerini, zenginliğini, keremini ve kudretini müşahede etmeleridir. Bundan dolayı da bütün ihtiyaçlarını O'ndan isteyip, tüm ümitlerini O'na bağladılar. Bunların yönelişleri, emirleri yerine getirmeleri ve yasaklardan kaçınmalarıyla beraber özellikle bu açıdan olmaktadır. Zahiri amellerde ise, bu özel yönelişle rızıklanmış değillerdir. Bunların sadece sıkıntı ve zorluklar esnasında Allah'a yönelen emelleri / umutları, istekleriyle olan bir yönelişten daha çok zorunlu ve ıztırari bir yöneliştir. Bunların hâli, Allah'ü Teâlâ'nın şu sözlerinde geçenlerin durumlarına benzemektedir:
"Denizde size bir sıkıntı (bir tehlike) dokunduğu zaman, O'ndan başka tapındıklarınız (zihninizden) kaybolur." (İsra, 67)
"İşte (insanlar) gemiye bindikleri (ve kendilerini bir tehlike sardığı) zaman, artık dini yalnız Allah'a has kılarak (ve dinde samimi kimseler olarak) O'na yalvarırlar." (Ankebût, 65)
Bütün bu Allah'a yönelenlerin ruhları, bazen Allah'tan başka şeylere yönelip, Allah'tan yüz çevirerek ülfet kurduğu nefsani veya tabii bir şeye ram olmuş olabilir. Ve bu şeyler, onların ruhlarıyla hak mabudları ve ilâhları olan Allah'a bizzat yönelmek arasına engel olmuş olabilir. Onların ruhları, Allah'ı tanımaları ve O'na olan imanları oranında O'na yönelmiş iken; aynı zaman da Allah'tan başka şeylere de bağlanmış olurlar.
Allah'a yönelmenin en yüce ve mükemmeli, mabud ve mahbubları olan Allah'tan başka her şeyden onları ihtiyaçsız bırakan şiddetli ve saf sevgiden dolayı ruhlarının bütünüyle Allah'a yönelmesidir.
Ruhlar bu şekilde O'na yönelince, onlarda bulunan hiçbir şey Allah'a yönelmekten geri kalmaz. Çünkü azalar ruhun reayası ve mülkü olup ona tabidirler. Bizzat ruh, samimi bir sevgiyle seven birisinin yönelişiyle Allah'a yönelir; kendisinden ayrılan her ter damlasında ve kendisinde bulunan her eklemde mahbubuna yönelik bir sevgi yerleşmiş olursa; insan da bulunan bütün kuvvetler ve azalar da Allah'a yönelir.
Ezcümle:
Kalp, muhabbetle, yalvarıp yakarma, O'nun önünde eğilme ve bütün pişmanlığıyla O'na yönelir.
Akıl, mahbubun emir ve yasaklarını kabullenme, onlara teslim olma, sadece onları hakem kabul etmeyle Allah'a yönelir. Ve akılda, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı hiçbir şüphe bulunamaz.
Nefis, boyun eğmek, kendi alışkanlıklarından, kötü ahlaklarından ve fasit iradelerinden sıyrılmakla Allah'a yönelir. Artık nefis Allah'ın emirlerine, boyun eğerek, onlara davet ederek ve onları başka şeylere tercih ederek itaat eder. Böylece nefiste de Allah'ın emirlerine zıt hiçbir arzu ve istek kalmaz.
İnsanın cesedi de, tarzlarıyla sünnetleriyle bütün amelleri yerine getirmeye çalışarak Allah'a yönelir. Ayrıca her aza da, kendisine özel olan yönelişle Allah'a yönelir.
Böylece Allah'a yönelen bu kulda bulunan her ter damlasında ve her eklemde Allah'a özel bir yöneliş bulunur ve hak mahbubunun muhabbeti dışındaki bütün sevgiler ona azap gibi gelir. Bu sevgiler başlangıçta tatlı gelse de, neticede azap olur. Kulun, ömrünün bir saatinde dahi olsa bu saf ve bütün şaibelerden arınmış olan yönelişle Allah'a yönelmesi; bundan başka şekillerle senelerce Allah'a yönelmesinden daha faydalı ve daha yücedir.
Böyle bir kulun yönelişi nerde, bundan öncekilerin yönelişler nerde?!
Bu Allah'ın fazlı ve keremidir. Allah dilediği kimseye onu verir. Hatta böyle bir kimsenin ruhu, ebedi olarak Allah'a yöneliş halindedir.
Kendisi herhangi bir şeyle meşgul olarak ruhunun Allah'a yönelişini müşahede edemiyorsa, bu, ateşin çakmağın içindeki gizliliği gibi onun içinde gizli olarak bulunmasındandır.
Daha önce geçen yöneliş sahiplerine gelince, onlardan biri, belli bir müddet içinde duayla, zikirle ve yalvarıp yakarmakla Allah'a yönelmiş olsa da; aynı zaman içinde onun nefsi, ruhu, kalbi ve aklı onun yönelmiş olduğu zâtın dışındaki şeylere yönelmiş olabilmektedirler. O, belli bir zaman içinde bir kısmıyla Allah'a yönelmekte; daha sonra bunu da bırakıp kendi nefsinin ve tabiatının isteklerine yönelmektedir.
Şüphesiz ki başarıya eriştiren tek yardımcı Allah'tır. O'ndan başka Rabb ve ilâh yoktur.
(Tariku'l Hicreteyn)
Kur'ân'ı Kerimin bir çok yerinde "inâbe / Allah'a dönme" ye vurgu yapılıyor ve bunun yapılması emrediliyor.
Ezcümle:
"Rabbinize dönün ve O'na (gönülden) teslim olun." (Zümer, 54)
Allah'ü Teâlâ Şuayb (a.s.)'ın şöyle dediğini hikâye ediyor:
"Başarım, ancak Allah'ın (yardımı) iledir. Ancak O'na güvenip dayandım ve yalnız O'na yönelirim." (Hud, 88)
"(Bunların hepsini, Allah'a) yönelen her kulun kalp gözünü açmak ve (ona) ibret vermek için (yaptık)." (Kaf, 8)
"Muhakkak ki Allah, dilediğini (arzu ve yaşantılarının gereği olarak) sapıklıkta bırakır, kendisine yönelenleri de doğru yola iletir." (Ra'd,27)
Allah sübhânehû, peygamberi Dâvûd (a.s.) hakkında şöyle buyuruyor:
"Rükû ederek secdeye kapandı ve tevbe edip (bize) yöneldi." (Sad, 24)
İnâbe: Allah'a yönelmek ve kalbin bütün alıcı ve verici cihazlarının Allah'a dönmesidir.
Bu yöneliş, hem Allah'ı sevmeyi, hem de O'ndan korkmayı içermektedir. Çünkü yönelen kimse, yöneldiği zâtı sever ve O'nun önünde zilletle boyun eğer. İnsanlar, Allah'a yönelme hususunda farklı derecelerde bulunmaktadırlar:
Onlardan kimisi, Allah'ın emir ve yasaklarına muhalefet etmeyerek, O'na asi olmayarak O'na yöneliyor... Bu yönelişin etkeni, Allah'ın "vaidini" cehennemle korkutmasını göz önünde bulundurmak ve düşünmektir. Bunu göz önünde bulundurmaya onları sevkeden şey ise, Allah'ı iyice tanımaları, O'ndan korkmaları ve sakınmalarıdır.
Onlardan kimisi de, çeşitli ibadetleri ve Allah'a yakınlaşma vesilesi olan şeyleri yaparak ve bu konuda bütün güçlerini harcayarak O'na yönelirler. Zaten bu ibadet ve yakınlık vesileleri onlara sevdirilmiş bulunmaktadır. Bu yönelişin sebebi, Allah'ın va'dini / cennet sözünü gözetmek, bu konuda ümitvar olmak, Allah'ın mükâfatını arzulamak ve Allah katında ikrama mazhar olmayı sevmektir.
Bunların nefisleri ve kalpleri birinci kısımdakilerin nefis ve kalplerinden daha çok sevinç ve neşe içerisindedir. Bunlarda daha çok ümit tarafı, rahmet ve nimet mütalaası mevcuttur. Yoksa her iki kısımda bulunanlar da, bu iki hususla da Allah'a yönelmektedir. Fakat bu son kısımda bulunanların korku tarafları ümit taraflarının içine girdiği için, daha çok ibadetlerle Allah'a yöneliyorlar.
Birinci kısımda bulunanların ise; ümit tarafları korku taraflarının içine girdiğinden dolayı, Allah'a asi olmamakla daha çok O'na yöneliyorlar.
İnsanlardan bir kısmı da, yalvarıp yakarmakla, dua etmekle, ihtiyacını vesile edinip O'na rağbet etmek ve bütün ihtiyaçlarını O'ndan istemekle O'na yönelmektedirler. Bu yönelişin sebebi, Allah'ın lütfunu, nimetlerini, zenginliğini, keremini ve kudretini müşahede etmeleridir. Bundan dolayı da bütün ihtiyaçlarını O'ndan isteyip, tüm ümitlerini O'na bağladılar. Bunların yönelişleri, emirleri yerine getirmeleri ve yasaklardan kaçınmalarıyla beraber özellikle bu açıdan olmaktadır. Zahiri amellerde ise, bu özel yönelişle rızıklanmış değillerdir. Bunların sadece sıkıntı ve zorluklar esnasında Allah'a yönelen emelleri / umutları, istekleriyle olan bir yönelişten daha çok zorunlu ve ıztırari bir yöneliştir. Bunların hâli, Allah'ü Teâlâ'nın şu sözlerinde geçenlerin durumlarına benzemektedir:
"Denizde size bir sıkıntı (bir tehlike) dokunduğu zaman, O'ndan başka tapındıklarınız (zihninizden) kaybolur." (İsra, 67)
"İşte (insanlar) gemiye bindikleri (ve kendilerini bir tehlike sardığı) zaman, artık dini yalnız Allah'a has kılarak (ve dinde samimi kimseler olarak) O'na yalvarırlar." (Ankebût, 65)
Bütün bu Allah'a yönelenlerin ruhları, bazen Allah'tan başka şeylere yönelip, Allah'tan yüz çevirerek ülfet kurduğu nefsani veya tabii bir şeye ram olmuş olabilir. Ve bu şeyler, onların ruhlarıyla hak mabudları ve ilâhları olan Allah'a bizzat yönelmek arasına engel olmuş olabilir. Onların ruhları, Allah'ı tanımaları ve O'na olan imanları oranında O'na yönelmiş iken; aynı zaman da Allah'tan başka şeylere de bağlanmış olurlar.
Allah'a yönelmenin en yüce ve mükemmeli, mabud ve mahbubları olan Allah'tan başka her şeyden onları ihtiyaçsız bırakan şiddetli ve saf sevgiden dolayı ruhlarının bütünüyle Allah'a yönelmesidir.
Ruhlar bu şekilde O'na yönelince, onlarda bulunan hiçbir şey Allah'a yönelmekten geri kalmaz. Çünkü azalar ruhun reayası ve mülkü olup ona tabidirler. Bizzat ruh, samimi bir sevgiyle seven birisinin yönelişiyle Allah'a yönelir; kendisinden ayrılan her ter damlasında ve kendisinde bulunan her eklemde mahbubuna yönelik bir sevgi yerleşmiş olursa; insan da bulunan bütün kuvvetler ve azalar da Allah'a yönelir.
Ezcümle:
Kalp, muhabbetle, yalvarıp yakarma, O'nun önünde eğilme ve bütün pişmanlığıyla O'na yönelir.
Akıl, mahbubun emir ve yasaklarını kabullenme, onlara teslim olma, sadece onları hakem kabul etmeyle Allah'a yönelir. Ve akılda, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı hiçbir şüphe bulunamaz.
Nefis, boyun eğmek, kendi alışkanlıklarından, kötü ahlaklarından ve fasit iradelerinden sıyrılmakla Allah'a yönelir. Artık nefis Allah'ın emirlerine, boyun eğerek, onlara davet ederek ve onları başka şeylere tercih ederek itaat eder. Böylece nefiste de Allah'ın emirlerine zıt hiçbir arzu ve istek kalmaz.
İnsanın cesedi de, tarzlarıyla sünnetleriyle bütün amelleri yerine getirmeye çalışarak Allah'a yönelir. Ayrıca her aza da, kendisine özel olan yönelişle Allah'a yönelir.
Böylece Allah'a yönelen bu kulda bulunan her ter damlasında ve her eklemde Allah'a özel bir yöneliş bulunur ve hak mahbubunun muhabbeti dışındaki bütün sevgiler ona azap gibi gelir. Bu sevgiler başlangıçta tatlı gelse de, neticede azap olur. Kulun, ömrünün bir saatinde dahi olsa bu saf ve bütün şaibelerden arınmış olan yönelişle Allah'a yönelmesi; bundan başka şekillerle senelerce Allah'a yönelmesinden daha faydalı ve daha yücedir.
Böyle bir kulun yönelişi nerde, bundan öncekilerin yönelişler nerde?!
Bu Allah'ın fazlı ve keremidir. Allah dilediği kimseye onu verir. Hatta böyle bir kimsenin ruhu, ebedi olarak Allah'a yöneliş halindedir.
Kendisi herhangi bir şeyle meşgul olarak ruhunun Allah'a yönelişini müşahede edemiyorsa, bu, ateşin çakmağın içindeki gizliliği gibi onun içinde gizli olarak bulunmasındandır.
Daha önce geçen yöneliş sahiplerine gelince, onlardan biri, belli bir müddet içinde duayla, zikirle ve yalvarıp yakarmakla Allah'a yönelmiş olsa da; aynı zaman içinde onun nefsi, ruhu, kalbi ve aklı onun yönelmiş olduğu zâtın dışındaki şeylere yönelmiş olabilmektedirler. O, belli bir zaman içinde bir kısmıyla Allah'a yönelmekte; daha sonra bunu da bırakıp kendi nefsinin ve tabiatının isteklerine yönelmektedir.
Şüphesiz ki başarıya eriştiren tek yardımcı Allah'tır. O'ndan başka Rabb ve ilâh yoktur.
(Tariku'l Hicreteyn)