Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Allah'tan Başkasına ve Kur'an-ı Kerim'e El Basarak Yemin Etmek Caiz midir?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Peygamber (s.a.v.) bir hadisinde ummetine, babalar ve putlar adına yemin etmemelerini, yemin edeceklerse Allah adına yemin etmelerini ya da hiç yemin etmemelerini emretmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Musned, II, 7; Tirmizî, Nuzur, 8).

Yemin Çesitleri

Yeminler önce Allah adına edilenler ve Allah'tan başkası adına edilenler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Allah adına edilen yeminler de kendi aralarında taksime tabidirler.

Allah adına edilen yeminler:

Kasem suretiyle Allah adına yeminler "Allah" ya da "izzet, celal, azamet" gibi zati sıfatlarının başına "ba, va, ta" harflerinin birisini getirmek suretiyle yapılır (Ebu'l-Fazl Mecduddîn Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el-Mevsılî, a.g.e., IV, 49, 50; Şirbinî, Muġni’l-muĥtâc ilâ mârifeti meânî elfâži’l-Minhâc, IV, 320, 312).

Müslümanlar arasinda en çok kullanilan yemin lafızlari: "Vallâhi, billâhi ve tallâhi" sözcükleridir.

Allah'ın isim ve zatî sıfatlarının dışında hiçbir şeye yemin edilmez.

Hanefilere göre, Nebi, Kur'ân, Kâbe gibi Müslümanlarca kutsal olan varlıklar adına da yemin edilmesi câiz değildir (Alâuddîn Ebû Bekr b. Mes'ûd b. Ahmed el-Kâsâni, Bedâiu’s-Sanâi fî tertîbi’ş-şerâ'i, III, 5-10; Ebu'l-Hasen Burhânuddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî el-Mergīnânî, el-Hidâye," II, 72; Ebu'l-Fazl Mecduddîn Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el-Mevsılî; IV, 51).

İmam Şâfiî, İmam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel'e göre Kur'ân, Kur'ân âyetleri ve Mushaf adına edilen yeminler mûteberdir. Bozulması halinde keffareti gerektirir. (Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî, el-Muğnî, XI,194,195)

Kur'an-ı Kerim adına yemin etmek câiz olsa da İslam'da uygun olan yemin ;
"Vallâhi, billâhi ve tallâhi" gibi Allah adına yapılan sözlerdir. Kur'an-ı Kerim'e "El basarak" yemin etmek mekruh- bidat , edilen yemin geçerlidir. Üstelik kitaba el basarak yemin etme şekli, Hırıstiyanların yemin etme şekillerindendir.

Hanbelî'lere göre Kâbe ve diğer yaratıklar adına yemin etmek caiz değilse de, Peygamber adına yemin etmek câizdir. Bozulması keffareti gerektirir (Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî, Muğni, XI, 210).

Yeminin mûteber olması için mutlaka arabca olması şart değildir. Diğer dillerle de yemin edilebilir. Kaynaklar farsça bazı tabirlerle yemin edilebileceğine işaret etmişlerdir. (Ebu'l-Hasen Burhânuddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî el-Mergīnânî, a.g.e., II, 74; Fetâve'l-Kâdihan, II, 7; el-Fetâve'l-Hindîye, II, 57)

Buna göre Türkçe'de kullanılan "yemin ederim, kasem ederim, and içerim" gibi sözler de yemin sayılır. Ancak "mukaddesâtım adına, şerefim üzerine and içerim" gibi sözlerin yemin olmaması gerekir. Çünkü Allah'ın adı veya sıfatları adına yapılmamıştır. Merginânî, hangi sözlerle yemin edib edilemeyeceğinin örfe bağlı olduğunu söylemektedir (Ebu'l-Hasen Burhânuddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî el-Mergīnânî, a.g.e., a.y.)
Bu sözcükler bugün ülkede bazı ortamlarda yemin için mâruf hale gelmişlerse de yaygın bir örf saymak mümkün değildir.
Bunların dışında, kişinin mubah olan bir şeyi kendisine haram kılması veya bir şeyi yaptığı ya da yapmadığı takdirde, yahudi, hristiyan vs. olacağını yemin kasdıyla söylemesi de bir yemindir (Ebu'l-Hasen Burhânuddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî el-Mergīnânî, a.g.e., II, 74; Ebu'l-Fazl Mecduddîn Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el-Mevsılî, a.g.e., IV, 52, 53).

İmam Şâfiî, İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'den nakledilen bir görüşe göre bu tür sözler yemin sayılmaz, dolayısıyla bozulması durumunda keffaret gerekmez (Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî, el-Muğnî, XI, 199, 200; Abdurrahmân b. Muhammed b. Ahmed eş-Şirbînî el-Mısrî, Muġni’l-muĥtâc ilâ mârifeti meânî elfâzi’l-Minhâc, IV, 324; Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuhu, III, 344).

Allah adı anılarak edilen yeminler ğamûs, lağv ve mun'akıde olmak üzere üç çeşittir;

Ğamûs yemin:
Ğamûs yemin; geçmişteki veya bu zamandaki bir olayın ilgili olarak, bile bile yalan yere yemin,etmektir.
Mesela bir kimsenin, borcunu ödemediğini bildiği halde "ödedim” diye veya hâli hazırda cebinde parası olduğu halde parasının olmadığını söyleyerek yemin etmesi birer ğamûs yeminidir. Böyle bir yemin büyük bir günahtır. Allah (c.c)'u İmran suresinin 77. âyetinde; "Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlara gelince; işte bunların ahiratte bir nasibi yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için elem verici bir azab vardır" buyurmaktadır.
Eş'as bin Kays'ın bildirdiğine göre, bu âyet kendisine ait bir kuyuda amcasının oğlunun hak iddia etmesi ve onun beyyine getirmediğini takdirde amcası oğlunun yalan yere yemin edebileceğini söylemesi üzerine nazil olmuştur (Ebû Dâvud, Sunen, Eymân, 1; Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî, a.g.e., XII, 122).

Peygamber (s.a.v.) bir çok hadisinde yalan yere başkasının malını almak için yemin etmenin Allah'a ortak koşmak, adam öldürmek, anaya babaya isyan etmek gibi büyük günahlardan olduğunu, böyle yemin edenlerin Cennet'in mahrum olub, Cehennem'i hak ettiklerini, dolayısıyla oradaki yerlerine hazırlananları gerektiğini haber vermektedir (Buhârî, Eyman, 16, 18, el-Murteddin, 1; Muslim, İman, 220, 221; Ebu Dâvud, Eyman, 1 ; Tirmizî, Buyu, 42; İbn Mâce, Ahkâm, 7; Ahmed b. Hanbel, I, 379, 442, V. 211, 212; Zeylâî, Nasbu'r-Râye, III, 292, 293).

Hanefi, Hanbelî ve Malikilere göre ğamûs yemininden dolayı keffaret yoktur. Yemin eden kişi Allah'tan af dilemeli, tevbe istiğfar etmelidir. Çünkü bu yemin Allah'a karşı büyük bir cur'ettir, onu hafife almaktır; böyle büyük bir günahın keffaretle giderilmesi mümkün değildir. Peygamber (s.a.v) bir hadisinde beş şeyden dolayı keffaret olmadığım söylemiş ve kişinin uymak zorunda olduğu yemini bunlardan saymıştır (Şevkânî, Neylu'l-Evtar, VIII, 264).
Buradaki kefaretin olmayışından maksad, bu yeminin günahını kefaretin silemeyeceğidir. Kâsanî (v. 587/1191) tevbe ve istiğfarın, ğamûs yemininin keffareti olduğunu söylemektedir. (Alâuddîn Ebû Bekr b. Mes'ûd b. Ahmed el-Kâsâni, Bedâiu’s-Sanâi fî tertîbi’ş-şerâ'i, III,15) Şâfiîlere göre bu yeminden dolayı keffaret gerekir (Ebu'l-Hasen Burhânuddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî el-Mergīnânî, a.g.e., II, 72; Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî, el-Muğnî, XI, 178; Abdurrahmân b. Muhammed b. Ahmed eş-Şirbînî el-Mısrî, Muġni’l-muĥtâc ilâ mârifeti meânî elfâži’l-Minhâc, IV; 325).

Lağv Yemin:
Lağ yemini Hanefilere göre-yanlışlıkla edilen, yani sahibinin söylediği sözün hakikat dışı olduğu halde, doğru olduğunu zannederek ettiği yemindir. Bu yemin de hem geçmiş ve hem de şimdiki zamanla ilgili olabilir. Meselâ borcunu ödemediği halde, ödediğini zannederek, veya cebinde para olduğu halde olmadığını zannederek yemin eden kişinin ettiği yemin, lağv yemindir (Alâuddîn Ebû Bekr b. Mes'ûd b. Ahmed el-Kâsâni, Bedâiu’s-Sanâi fî tertîbi’ş-şerâ'i, III, 17; Ebu'l-Hasen Burhânuddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî el-Mergīnânî, a.g.e., II, 72; Ebu'l-Fazl Mecduddîn Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el-Mevsılî, a.g.e., IV, 46). Hanefîlerin bu anlayışı bir çok sahabe ve tabiinden nakledilmiştir (Zeylâi, Nasbu'r-Râye, III, 293).

Şâfiîlere göre lağv yemini, konuşma esnasında kasıt olmadan insanın ağzından çıkan "hayır vallahi, evet vallahi" gibi yeminlerdir (Abdurrahmân b. Muhammed b. Ahmed eş-Şirbînî el-Mısrî, Muġni’l-muĥtâc ilâ mârifeti meânî elfâži’l-Minhâc, IV, 324, 325).
Lağv yemininin bu şekildeki izahı Âişe (r.anha) tarafından Peygamber (s.a.v.)'den nakledilmiştir (Buhârî, Eyman,15; Ebû Dâvud, Eyman, 6).

Peygamber'den lağv yemini için başka izahlar da rivâyet edilmiştir. Meselâ bir hadiste: "Âtıcıların yemini lağvdır, onun için keffaret yoktur" buyurmuştur (Heysemî, Mecmua'z-Zevaid, IV, 185).

Alimler kendi anladıkları lağv yemininden dolayı günah ve keffaret olmadığında hemfikirdirler. Çünkü Allah (c.c) lağv yemininden dolayı kulunun muaheze edilmeyeceğini bildirmiştir. (Mâide, 5/89)
Şâfiiler, Hanefilerin lağv yemini dedikleri yeminleri bu grup içinde kabul etmedikleri için, doğru zannedilerek edilen yeminlerden dolayı da kefaretin gerekli olduğu kanaatindedirler.

Mun'akıde yemini:
Mun'akide yemini bir şeyi yapmak veya yapmamak için edilen yemindir. Bu yemin gelecek ile ilgilidir. Bir kimsenin "yarın falan yere gideceğine" veya "falan kişiyle bir daha konuşmayacağına" yemin etmesi bu kabildendir.

Mun'akide yemini kendi arasında, mursel, muvakkat ve fevr olmak üzere üçe ayrılır.

1- Mursel yemin: Bir fiili yapıp yapmamayı zamana bağlamadan edilen yemindir.
Meselâ, bir işi yapacağına yemin eden ama bunu zamana bağlamayan kişinin ettiği yemin murseldir. Ölüm anına kadar ettiği şeyi yapıp yemininden kurtulabilir. Belirli bir sürenin geçmesi ile yemini bozmuş sayılmaz.
Bu yemine "mutlak yemin" de denilir.

2- Muvakkat yemin: Bir zamana bağlı olarak edilen yemindir. Bu yemin, filin bağlandığı zamanla kayıtlıdır. Zamanın dolması ile yeminin hükmü sona erer. Meselâ bir meyveyi üç gün yetmeyeceğine yemin eden kişi, üç gün dolduktan sonra o meyveyi yese yeminini bozmuş sayılmaz.
Belirli bir süre içinde bir şeye yapmaya yemin eden kişi o kişi ön gördüğü süre içinde yaparsa yemininden kurtulmuş olur. O süre içinde yapmazsa, daha sonra yapsa bile yeminini bozmuştur; keffaret ödemesi gerekir. Şayet yemin eden kişi süre dolmadan ölürse, Ebû Hanife ve Muhammed'e göre yeminini bozmuş olmaz. Ebû Yusuf'a göre bozmuş olur.
Bu yemine "mukayyed yemin" de denilir.

3- Fevr yemin: Bir sebebe bağlı olarak edilen yemindir. Başka deyişle; kendisi ile gelecek değil şimdiki zaman kasdedildiğine karineler bulunan yemindir. Bir soruya cevab verirken edilen yemin bu kabildendir. Meselâ yemek yiyenlerin yanlarına gelen birisine "buyur ye" demelerine karşılık onun "vallahi yemem" demesi fevr yeminidir. Gelecekle değil o anla ilgilidir. Dolayısıyla daha sonra bir şey yemesi ile yeminini bozmuş olmaz (Tahânevî, Keşşafu Istılahâti'l-Funûn, II, 1549, 1550; Muhammed Ravas Kal'acî, Hamid Sadık Kuneybî, Mu'cemu Luğâti'l-Fukahâ, 514).

Mun'akide yemininde yeminin gereğini yapmaya berr, yapmamaya bârr, yemini bozmaya hins, bozana da hânis denilir. Bu türden bir yeminin gereğini yapan kişi yemininden kurtulmuş olur. Yemininde hânis olan kişiye ise keffaret gerekir. Yeminde aslolan ona sadakat göstermektir. Ancak bu, yemin edilen şeyin dinî hükmüne göre farklılık gösterebilir. Onun için yemine sadakat gösterme konusunu alimler beş grupta ele almışlardır:

1- Uyulması vacib olan yeminler:
Farz olan bir ibadeti yapmak veya masum bir insanı ölümden kurtarmak, ya da bir haramı terk etmek için yapılan yeminleri yerine getirmek farzdır. Çünkü Peygamber (s.a.v.) "Âllah'a itaat etmek üzere yemin eden kişi itaat etsin" buyurmuştur. Bu kabilden olan bir yeminin gereğini yerine getirmeyen kişi günahkar olmuştur; tevbe ve istiğfar etmesi icab eder, ayrıca yemin keffareti ödemesi gerekir.

2- Edilmesi haram, uyulmaması cevab olan yeminler:
Bir farzı terk etmek veya bir haramı işlemek için yemin etmek haram bir yemindir, bozulması farzdır. Dolayısıyla, meselâ ana babası ile konuşmamaya yemin eden kişi, onlarla konuşacak, yani yeminini bozacak ama yemin keffareti ödeyecektir. Ayrıca haram birşeyi yapmaya yemin ettiği için tevbe istiğfar edecektir.
Peygamber; "Bir şeye yemin edip te, başkasını daha hayırlı gören kişi yemininden dolayı keffaret ödesin, sonra da o hayırlı olan şeyi yapsın" buyurmuştur (Nesâî, Eyman, 41; Ebû Dâvud, Eyman, 12).

Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Rabbe isyanda, sılayı rahmi kesmekte ve mâlik olmadığın şeyde sana yemin de, nezir de yoktur" (Ebû Davud Eyman, 12; Nesâi, Eyman, 17; İbn Mâce, Keffaret, 8; Ahmed b. Hanbel, II, 185, 202).

Şâ'bî'ye göre haram bir fiili işlemek üzere yemin eden kişi yeminini bozar, yani o haramı işlemez. Ayrıca keffaret ödemesine de gerek yoktur. Çünkü Peygamber kişinin haramı işlememesinin yeminine keffaret olduğunu söylemiştir (Ebû Davud, Eyman, 12).
Hanefiler mun'akide yemininden dolayı kulların sorumlu tutulacağı bildiren âyetin zahirine dayanmaktadırlar (Mâide, 89).

3- Uyulması mendub olan yeminler:
Bir maslahata muteallik olan yeminlerdir.
Yapılması mendub olan bir fiili işlemek için edilen bir yemine uymak da mendubdur. Böyle bir yeminin bozulması mekruhtur, keffaret gerekir.

4- Mubah olan yeminler:
Mubah olan bir işi yapmak veya yapmamak, ya da doğru olan bir haber üzerine yemin etmek mubahtır. Böyle bir yeminin bozulması efdaldir. Bozulursa keffaret gerekir.

5- Mekruh olan yeminler:
Mekruh olan bir fiili işlemek veya mendubu terketmek için yemin etmek mekruhtur. Alış veriş esnasında yemin etmek de mekruhtur. Böyle bir yeminin bozulup keffaret ödenmesi efdaldir. Yemine sadakat ise mekruhtur. (Alâuddîn Ebû Bekr b. Mes'ûd b. Ahmed el-Kâsâni, Bedâiu’s-Sanâi fî tertîbi’ş-şerâ'i, III, 17, 18; Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî, el Muğnî, II, 167; Necati Yeniel-Hüseyin Kayapınar, Süneni Ebû Davud Terceme ve Şerhi, XII, 236)

Hanefî ve Malikilere göre unutarak, hataen, ikrah yoluyla ve yemin kasdı olmadan edilen yeminler mûteberdir. Çünkü yukarıda işaret edilen ayet mutlaktır. Yeminin kasda dayanıp dayanmaması konusunda bir kayıt mevcud değildir. Ayrıca Peygamber (s.a.v) bir hadisinde; yemin, talak ve nikahın ciddisinin de, ciddi sanıldığını haber vermişlerdir. (Ebu Davud, Talak; 9; Tirmizi, Talak, 9; İbn Mâce, Talak, 13; Alâuddîn Ebû Bekr b. Mes'ûd b. Ahmed el-Kâsâni, Bedâiu’s-Sanâi fî tertîbi’ş-şerâ'i, III,18; Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuhû, III, 367)

Şâfiî ve Hanbelîlere göre yeminini unutarak bozan kişi, yemininde hânis sayılmaz. Dolayısıyla kendisine keffaret icab etmez. Delilleri, kulların hataen yaptıklarından dolayı günah olmadığını bildiren ayetle (Ahzab, 5) Müslümanların hatâen, unutarak ve ikrah yoluyla işlediklerinden dolayı sorumlu tutulmayacaklarını bildiren hadistir. (İbn Mâce, Talak, 16)

İkrah yoluyla yeminini bozan kişi, Ebû Hanife ve Mâlik'e göre keffaret öder; Ahmed b. Hanbel 'e göre ödemez. İmam Şâfiî'den ise bu konuda iki ayrı görüş nakledilmiştir. (Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî, el-Muğnî, XI, 177, 178)
Yemin edildikten sonra hemen peşinden "inşallah" denilirse, bozulması halinde keffaret gerekmez. Çünkü Peygamber (s.a.v.) "Yemin edip te istisna eden (İnşeAllah diyen) isterse, döner,isterse yemini bozmadan terk eder" buyurmuştur. (Ebû Davud, Eyman, 9; Nesâî, Eyman,18; Ahmed b. Hanbel, II, 6, 49)

Ancak bu hükmün geçerliliği yeminle "inşeAllah" demenin arasında konuşulmamasına veya konuşacak kadar susulmamasına bağlıdır.
İbn Kudame'nin bildirdiğine göre "inşeAllah" denildiğinde kefaretin gerekmeyeceğinde dört mezheb muttefiktir. (Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî, el-Muğnî, XI, 227)

Yemin Keffareti
Mûakide yemininin hangi türünden olursa olsun bozulması, keffareti gerektirir. Normalde keffaret yemin bozulduktan sonra ödenir. Yemin bozulduktan sonra ödenen kefaretin mûteber olduğu konusunda ulema arasında hiç bir ihtilaf yoktur. Ancak önce kefaretin ödenib sonra yeminin bozulması durumunda bu kefaretin yeterli olub olmayacağı tanışmalıdır.

Hanefilere göre, keffaret ister malla, ister oruçla ödensin mutlaka yemin bozulduktan sonra ödenmelidir. Bozulmadan önce ödenmesi caiz değildir. Şafiilere göre keffaret malla ödenecekse yemin bozulmadan önce de ödenebilir.
Hanbelî ve Mâlikîlere göre kefaretin ister malla ister oruçla, yemin bozulmadan önce de sonra da ödenmesi caizdir.
Yemin edilmeden önce keffaret ödenip daha sonra yemin edilmesi ve bozulması durumunda bu keffaret mûteber değildir. Bu konuda hiçbir görüş ayrılığı yoktur. (Alâuddîn Ebû Bekr b. Mes'ûd b. Ahmed el-Kâsâni, Bedâiu’s-Sanâi fî tertîbi’ş-şerâ'i, III,18; Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî, el-Muğnî, XI, 223-226; Şevkânî, Neylu'l-Evtar VIII, 268, 269; Necati Yeniel-Hüseyin Kayapınar, a.g.e., XII, 237, 138)

Yemin keffareti; gücü yeterse bir köle azad etmek veya on fakiri sabahlı akşamlı doyurmak ya da on fakiri alışılmış biçimde giydirmektir. Kişi bu üçü arasında muhayyerdir. Ama bunlara gücü yetmezse, peşi peşine üç gün oruç tutar. Orucun arası hayız dahil hiç bir özür sebebiyle kesilmez, kesilmesi halinde yeniden başlanmalıdır. Yemin kefaretinin gereği ve bu şekilde ödeneceği Kur'ân-ı Kerîm'le sabittir. Ve âyet gayet nettir. (Maide, 5/89).
Onun için konu ile ilgili görüş farklılığı yoktur.

2. Allah'tan Başkaları Adına edilen Yeminler
Allah'tan başkaları adına edilen yeminler iki kısımdır:

a- Babalar, anneler, melekler vs. gibi Allah'tan başka varlıklar adına edilen yeminler:
Bu şekilde yemin etmenin caiz olmadığını, Peygamber'in böyle yemin etmeyi men ettiğini yukarıda belirtmiştik. Böyle sözlerle yemin etmek caiz olmadığına göre, buna yemin demek de doğru değildir.

b- Bir şarta bağlanarak edilen yeminler:
Bu gruptaki yeminleri de iki kısımda ele almak mümkündür:

ba- İbadet ve taat cinsinden bir şeye bağlananlar:
Meselâ bir kimse "şu işi yaparsam üç gün oruç tutayım" dese, bu bir bakıma yemindir. Çünkü o işi yapmaktan nefsini menetmek maksadıyla o sözü söylemiştir. Bir başka açıdan da nezir (adak)tır. Çünkü bir ibadeti yapmayı, bir şarta bağlamıştır. Bu târz bir ifadenin nezir olarak değerlendirilmesi daha isabettir. (Kasânî, Bedâiu’s-Sanâi fî tertîbi’ş-şerâ'i III, 21)

bb- İbadet ve taate bağlanmayıb, talak veya köle azadına bağlanan yeminler:
Bir kimse karısının boş olmasını veya kölesinin hür olmasını bir şartın tahukkukuna bağlarsa, talakla veya köle azadı ile yemin etmiş sayılır. Böyle yeminlere tâliki talak da denir. Böyle sözlerin yemin olarak değerlendirilmesi kişiyi bir fiili yapmaya teşvik veya yapmaktan men etme konusunda kuvvet vermesinden dolayıdır (Ö. Nasuhi Bilmen, Hukukî İslâmiyye ve İstıhâhâtı Fıkhıyye Kamusu, II, 232).

Bu maddede söz konusu edilen şartın tahukkuku halinde şayet adamın maksadı kendisini bir işi yapmaya teşvik veya yapmaktan menetmek değil de karısını boşamak veya kölesini azad etmekse, şartın vukuu halinde karısı boş veya kölesi azad olmuş olur. Bu konuda ulema arasında her hangi bir görüş ayrılığı tesbit edilmemiştir. Çünkü bu yemin değil, talakı veya itakı şarta bağlamaktır. Ama eğer kişinin maksadı, karısını boşamak değil de, kendisini bir işi yapmaya veya yapmamaya zorlamak ise hüküm nedir?
İşte bu konuda bazı değişik görüşler vardır. Konuyu bir örnekle anlatalım:

İçki mubtelası olan bir kimse içkiyi bırakmak ve nefsini bu işe mecbur etmek maksadıyla "Bir daha içki içersem karım boş olsun" veya "bir daha içersem şart olsun" dese ve daha sonra yeminini bozsa yani içki içse bu durumda ne uygulanacaktır? Bu konuda üç görüş vardır:

1- Bu söz tamamen geçersizdir; ne talaktır ne de yemindir. Çünkü ne Allah'ın istediği bir şekilde karı boşama, ne de bir yemin etmedir. O halde böyle bir söz söyleyen ve sonra bozan kişinin karısı boş olmaz, kendisine yemin keffareti de gerekmez. Bu görüş Ali'ye nisbet edilmektedir. Zahirîler ve bazı Mâlikîler de bu görüştedir.

2- Böyle bir söz söyleyen kişi yemin etmiş ve yeminini bozmuştur. Çünkü adamın maksadı karısını boşamak değil, kendisini içki içmekten men etmektir. Dolayısıyla kişi ettiği yemini bozduğu için kendisine yemin keffareti icabeder; karısı boş olmaz. Hanbelîlerden İbn Teymiye ve İbn Kayyim el-Cevziyye bu görüştedir (İbn Teymiye el-Fetava'l-Kubra, 1-5, Beyrut, II, 110; İbn Kayyim el-Cevziyye, İlâmu'l-Muvakkîn, IV, 17 vd.).

3- Talak veya köle azadının bir şarta bağlanması ve şartın tahakkuku halinde, karı boş veya köle hür olur. Yukarıdaki misalimizde, adam içki içtiği zaman karısı boş olmuş olur. Dört mezhebin görüşü bu istikamettedir. (Alâuddîn Ebû Bekr b. Mes'ûd b. Ahmed el-Kâsâni, Bedâiu’s-Sanâi fî tertîbi’ş-şerâ'i, III, 21 vd.; Ebu'l-Hasen Burhânuddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî el-Mergīnânî, a.g.e., II, 250 vd.; Ebu'l-Fazl Mecduddîn Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el-Mevsılî, a.g.e., III,140 vd.; Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme el-Cemmâîlî el-Makdisî, el-Muğnî, VIII, 335, 336; Ö. Nasuhî Bilmen, a.g.e., II, 232; vd.; Zuhaylî, a.g.e., III, 388 vd.)



Allah’tan Başkasına Yemin Etmek

images
images
images

Birinci olarak: İzahı

Hadîs-i şerîflerde şirk veya küfür diye vasıflandırılan meselelerden biri de Allah’tan başkasına yemin etmektir. Çünkü kendisine yemin edilen, yemin eden tarafından yüceltilir, tazim edilir. Hâlbuki yüceltilme sadece Allahu Teâlâ’ya mahsustur. Bu nedenle hadîs-i şerîfler yeminin yalnız Allah adına yapılmasını emretmiş, bunun dışındaki şeyler, İslam’da kutsal olsalar dahi, onlar adına yemin edilmesini yasaklamıştır. Velev ki bu şey Kâbe olsun yahut Kur’an-ı Kerim olsun veya yemin edenin anası babası olsun. Nerede kaldı ki tağutlara, ölülere, şeytanlara, putlara yemin edilsin. Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hususta çeşitli hadîs-i şerîflerle konuya açıklık getirmiştir.

İkinci olarak: Hükmü

1. Yemin yalnız Allah’a yapılır.
Allahu Teâlâ dışında herhangi bir şeye yemin etmek yasaklanmıştır. Konu ile ilgili olarak şu hadisler rivayet edilmiştir:

● Abdullah b. Ömer (radıyallahu anh) diyor ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Kim yemin edecek olursa, yalnız Allah’a yemin etsin.”

Kurayşliler atalarının adına yemin ederlerdi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “atalarınızın adına yemin etmeyin buyurdu.”
(Buhârî, Menakibu’l-Ensar, bab. 26, Tevhîd, bab. 13; Muslim, Eyman, bab. 4, hn. 1646; Neseî, Eymân, bab. 4)

- Abdullah b. Ömer (radıyallahu anhuma) başka bir rivayetinde diyor ki: Ömer b. el-Hattab (radıyallahu anh) bir kafilenin içinde yürüyüb babasının adına yemin ederken, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ona yetişti ve şöyle buyurdu: “Dikkat edin! Allah sizlere atalarınızın adına yemin etmeyi yasakladı. Kim yemin edecek olursa, Allah’a yemin etsin veya sussun.”
(Buhârî, Eyman, bab. 4; Muslim, Eyman, bab. 3, Hadis no: 1646; Ebû Dâvûd, Eyman, bab. 5, Hadis no: 3249)

Ömer b. el-Hattab (radıyallahu anh) diyor ki: “Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Aziz ve Celil olan Allah, sizlerin babalarınızın adına yemin etmenizi yasakladı.”
Ömer (radıyallahu anh) diyor ki: “Allah’a yemin olsun ki, Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu yasaklamasını duyduğumdan sonra, ne söyleyerek ne de başka birinin ağzından aktararak öyle bir yemin yaptım.”
(Muslim, Eyman, bab. 1-4 arası, Hadis no: 1646; Neseî, Eyman, bab. 5; İbni Mâce, Keffarat, bab. 2, Hadis no: 2094)


● Ebû Hurayra (radıyallahu anh) diyor ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Babalarınız, analarınız ve putlar adına yemin etmeyin. Ancak Allah’a yemin edin ve (Allah’ın adı ile de) sadece doğru yere yemin edin.”
(Ebû Dâvûd, Eyman, bab. 5, Hadis no: 3248; Neseî, Eyman, bab. 6; Beyhaki, es-Sunenu’l-Kubra, X, 51, Hadis no: 19828)

● Abdurrahman b. Semure (radıyallahu anh) diyor ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Tağutlar adına, babalarınızın adına yemin etmeyin.”
(Muslim, Eyman, bab. 6, Hadis no: 1648; Neseî, Eyman, bab. 10; İbni Mâce, Keffarat, bab. 2, Hadis no: 2095; Musned, İmam Ahmed, V, 62; Beyhaki, es-Sunenu’l-Kubra, X, 51, Hadis no: 19827)

2. Putlar ve tağutlar adına yemin edilmesi

a. Putlara ve tağutlara, kasıtsız olarak yemin etmek: Eğer bir kişi kasıtsız bir şekilde, dilin alışageldiğine göre, bir puta veya tağutlaştırılmış herhangi bir şeye yemin edilecek olursa, kasıt bulunmadığından bu yemin, onu yapanı dinden çıkarmaz. Fakat bunu yapanın Kelime-i Şehâdet getirib tevbe etmesi gerekir. Bu hususta Rasulullah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) şu hadisler rivayet edilmiştir:

Ebû Hurayra (radıyallahu anh) Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Kim yemin eder de yemininde ‘Lat, Uzza putlarına yemin olsun’ derse ‘Lâ ilâhe illallah’ desin.
(Buhârî, Eyman ve’n-Nuzur, bab. 5, Edeb, bab. 74, Tefsîr Sureti Necm, bab. 2; Muslim, Eyman, bab. 5, Hadis no: 1647; Ebû Dâvûd, Eyman, bab. 4, Hadis no: 3247; Tirmizî, Eyman, bab. 17, Hadis no: 1545. (Tirmizî hadisin Hasen ve Sahih olduğunu söylemiştir.) Neseî, Eyman, bab. 11; İbni Mâce, Keffarat, bab. 2, Hadis no: 2096; Sahihi İbni Hibban, VII, 484, Hadis no: 5675)


Buhârî bu hadisin izahında şöyle demektedir:
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bu tür yemin edene ‘Lâ ilâhe illallah de’ diye emretmiş fakat buna kâfirlik isnad etmemiştir. Çünkü burada putlara yemin kasıtsız bir şekilde yapılmıştır. Nitekim bundan sonra gelen Sâ`d b. Ebî Vakkas (radıyallahu anh) hadisi de bunu açıklamaktadır.

Hadis âlimlerinden Sindî ise, şunu söylemiştir: “Eğer bir kişi kasıtsız bir şekilde Cahiliye Dönemi’ne yakın olduklarından dolayı, alışılagelen bir adet olarak Lat ve Uzza putuna vb. şeylere yemin edecek olursa, işte bunun “Lâ ilâhe illallah” deyip tazimin yalnız Allah’a ait olduğunu yenilemesi gerekir. Buna mukabil kim putlara tazim ederek onlara yemin edecek olursa bu kâfir olur. Böyle bir şeyden biz Allah’a sığınırız.”
(Sindi’nin “Neseî Haşiyesi”, Eyman, Hadis no: 11)


Sâ`d b. Ebî Vakkas (radıyallahu anh) diyor ki: “Geçmişten kalmış bazı şeyler hatırlıyorduk. Ben Cahiliye Dönemi’m yakın iken Lat ve Uzza putlarına yemin ettim.
Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Sahâbîleri bana dediler ki: “Ne kötü bir söz söyledin. Sen Rasûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) git, bunu ona haber ver. Bizim kanaatimizce sen kâfir oldun.

Ben Rasûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) vardım meseleyi ona anlattım.
O da bana buyurdu ki: “Üç kere Lâ ilâhe illallahu vahdehu la şerike lehu (Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Onun hiçbir ortağı yoktur) de ve üç kere şeytandan Allah’a sığın. Üç kere sol tarafına tükür, bir daha bunu yapma.

(Neseî, Eyman, bab. 12; İbni Mâce, Keffaret, bab. 2, Hadis no: 2097)

b. Putlara ve tağutlara kasıtlı olarak yemin etmek: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kasıtlı bir şekilde herhangi bir puta veya putlaştırılmış bir şeye yemin etmenin Allah’a ortak koşmak olduğunu, yemin edeni yerine göre dinden çıkarıb kâfir edeceğini beyan etmiştir. Bu hususta Rasûlullah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) şu hadîs-i şerîfler rivayet edilmiştir:

Sâ`d b. Ubeyde diyor ki: Abdullah b. Ömer (radıyallahu anh) bir adamın “Kâbe’ye yemin olsun ki” dediğini duydu ve ona: “Allah’tan başkasına yemin edilmez. Çünkü ben Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem)Kim Allah’tan başkası adına yemin ederse Şubhesiz ki o “kâfir olur” veya “muşrik olur” buyurduğunu işittim, dedi.’

(Tirmizî, Eyman, bab. 8, hn. 1535 (Tirmizi bu hadisin Hasen olduğunu söylemiştir); Beyhaki, es-Sunenu’l-Kubra, X, 52, hn. 19829, 19830; Sahihi İbni Hibban, VI, 278, hn. 4343; Hâkim, Mustedrak, IV, 297 (Hâkim, hadisin Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre Sahih olduğunu söylemiştir.); Musned, İmam Ahmed, II, 125)

Abdullah b. Ömer (radıyallahu anhuma) diyor ki:
Ömer (radıyallahu anh) dedi ki: “Hayır! Babama yemin olsun ki

Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Yavaş ol. Kim Allah’ın dışında bir şeye yemin edecek olursa, Şubhesiz ki Allah’a ortak koşmuş olur.
(Musned, İmam Ahmed, I, 47; Hâkim, Mustedrak, IV, 297. (Hâkim, hadisin sahih olduğunu söylemiştir.)

Sâ`d b. Ubeyde diyor ki: Ben Abdullah b. Ömer (radıyallahu anh) ile birlikte bir halkada bulunuyordum. O başka bir halkadaki bir kişinin: “Hayır! Babama yemin olsun ki” dediğini duydu, ona çakıl taşı attı ve şöyle dedi: Bu Ömer’in yemin şekli idi. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ömer’e bunu yasakladı ve buyurdu ki: ‘Bu tür yemin şirktir.’
(Musned, İmam Ahmed, II, 58, 60)

- Diğer bir rivayette hadisin sonu şöyledir: “Kim Allah’ın dışındaki birine yemin ederse şubhesiz ki o Allah’a ortak koşmuş olur.”
(Musned, İmam Ahmed, II, 69, 87)

Burayde el-Eslemi diyor ki:
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Kim emanete yemin ederse bizden değildir."

(Ebû Dâvûd, Eyman ve’n-Nuzur, bab. 6, Hadis no: 3253; Musned, İmam Ahmed, V, 352; Hâkim, Mustedrak, IV, 298, Beyhaki, es-Sunenu’l-Kubra, X, 53, hn. 19836. (Hâkim bu hadisin senedinin Sahih olduğunu buna rağmen Buhârî ve Muslim’in zikretmediklerini söylemiş, Zehebi de Hâkim’e katılmıştır.)

Buradaki “emanet”ten maksat, Allah’ın bize emanet ettiği ibadetler, itaatler, kulların bize bıraktıkları emanetler, bizden aldıkları sözler ve tüm emanetlerdir.

Hattâbî diyor ki: Çünkü Allahu Teâlâ kendisine veya sıfatlarından birine yemin edileceğini emretmiştir. Bize emanet ettiği şeyler ise Allahu Teâlâ’nın sıfatlarından biri değil, emirlerinden biridir. Allah’la emirlerini eşit tutmak yasaklanmıştır.

Kanaatimizce: Toprağa, vicdana yahud mukaddesata yemin etmek de, bu hadiste yasaklanan “emanete yemin etmeye” benzemektedir. Bu itibarla bu tür yeminler meşru değildir. Bunu yapanlar ise, en azından günahkâr olurlar. Yemin ettikleri şeyi Allah gibi kutsarlarsa küfre düşerler.

Sabit b. Dahhak diyor ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Kim yalan yere İslam’ın dışında başka bir dine kasıtlı olarak yemin edecek olursa, o, söylediği gibi olur.”

(Buhârî, Cenaiz, bab. 84, Eyman, bab. 7, Edeb, bab. 44, 73; Muslim, İman, bab. 176-177, Hadis no: 110; Ebû Dâvûd, Eyman, bab. 9, Hadis no: 3257; Tirmizî, Eyman, bab. 15, hn. 1543; Neseî, Eyman, bab. 7; İbni Mace, Keffarat, bab: 3, Hadis no: 2098.

Sindi diyor ki: Bu hadisin zahiri “Kim: Vallahi eğer ben bunu yaptıysam Yahudî olayım veya Hristiyan olayım” der ve yemininde de yalancı olursa o kimsenin kâfir olacağını ifade etmektedir. Bazı âlimler ise bu hadisin “Bu şekilde bir yemin edenin imanın kemâlinden çıktığını” ifade ettiğini söylemişlerdir. Bu son görüş doğruya daha yakındır.

Yine hadisin zahiri geçmişe ait bir şeye yemin etmeyi göstermektedir. Ancak geleceğe ait bir şeye yemin etmesi de muhtemeldir.
. (Sindi, Neseî Haşiyesi, Eyman bölümünün yedi numaralı hadisinin izahı.)



3. Tağutlar haricinde herhangi bir şeye yemin etmek

a. Kasıtsız bir şekilde, dillerin alışageldiğine göre, babalara veya kişilerin kendi hayatlarına yemin etmelerine, boşa yapılan yemin anlamına gelen “Yemin-i Lağv” ismi verilmiş ve bunu yapanların sorumlu olmayacakları belirtilmiştir. Zira bu hususta Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat bile bile yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar…” (Maide 89)
Diğer yandan bizzat Rasûlullâh’ın (sallallahu aleyhi ve sellem), Onun hanımı Aişe’nin (radıyallahu anha), Abdullah

b. Mes’ud’un, Kâ’b b. Malik’in ve diğer bir kısım Sahâbîlerin (radıyallahu anhum) kasıtsız olarak kendi hayatlarına yemin ettikleri hadîs-i şerîflerde rivayet edilmiştir.
Bunlardan bazıları şunlardır:

Harice b. es-Salt rivayet ediyor ki: Amcası İlaka b. Sahhar et-Temimi es-Salih bir kavme uğramıştı. Kavimdekiler onun yanına gelip “Şubhesiz sen o zatın (Peygamber’in) yanından hayırlı bir şey getirmişsindir, bizim için şu adamı afsunla” dediler ve kendisine iplerle bağlı deli bir adam getirdiler. Harice’nin amcası sabahlı akşamlı üç gün adama Fatiha Sûresi’ni okudu. Sûreyi her bitirişinde tükürüğünü biriktiriyor sonra da ona tükürüyordu. Adam sanki ipinden salıverilmiş gibi oldu, (iyileşti). (Delinin adamları) okuyup üfleyen zata (ücret olarak) bir şey verdiler.
Adam, Rasûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) gelip durumu haber verdi.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): “Ye, ömrüme yemin ederim ki, kimileri batıl bir afsunlama ile yerler, sen ise hak bir afsunlama ile yersin”buyurdu.

(Ebû Dâvûd, Buyu, bab. 38, Hadis no: 3420, Tıb, bab. 19, Hadis no: 3896, 3901; Musned, İmam Ahmed, V, 211. (Musned, İmam Ahmed’in rivayetinde afsunlayan zat şöyle demiştir. “Onlar bana yüz koyun verdiler. “)

Görüldüğü gibi hadîs-i şerîfte Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) kasıtsız olarak kendi ömrüne yemin etmiştir.

Beşir b. el-Hasasiyye ed-Devsi diyor ki: Ben, Rasûlullah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) “Cumua günü oruç tutmamı ve o gün kimse ile konuşmamamı” sordum.
O da buyurdu ki: “Cumua günü oruç tutma. Ancak oruç tuttuğun günlerden veya oruç tuttuğun ayın günlerinden birine rastlarsa tut. Kimseyle konuşmamana gelince ömrüme yemin olsun ki, iyiliği emrederek, kötülüğü yasaklayarak konuşman susmandan daha hayırlıdır.”

(Musned, İmam Ahmed, V, 224, 225)

Burada da Rasûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem) ömrüne yemin etmiştir.

Aişe’nin (radıyallahu anha) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ömrüme yemin olsun ki Safa ile Merve arasında sa`y yapmayanın haccını Allah tamamlamaz.”

(İbni Mâce, Menasik, bab. 43, Hadis no: 2986)

Abdullah b. Mesud’un (radıyallahu anh) da şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Şubhesiz ki Allah peygamberinize Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) yol gösteren sünnetler koydu. Ömrüme yemin olsun ki eğer hepiniz evinizde namaz kılacak olursanız peygamberinizin sünnetini terk etmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terk edince de sapmış olursunuz.”
(İbni Mâce, Mesacid, bab. 14, Hadis no: 777)


■ Kâ`b b. Malik’in (radıyallahu anh) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ömrüme yemin olsun ki Peygamberin muşriklerle karşılaşmasının en şereflisi Bedir Savaşıdır."
(Tirmizî, Tefsîr, Suretu’t-Tevbe, bab. 17, Hadis no: 3102).


b. Şayet putlar ve tağutlar dışındaki herhangi bir şeye kasıtlı olarak yemin ederse günahkâr olur. Yerine göre şirke düşmüş de olabilir. Allah’tan başkasına kasıtlı olarak yemin eden, yemin ettiği şeye Allahu Teâlâ gibi tazim ederse şirke düşer. Böyle bir tazim etmezse harama sürükleneceği beklenir.

Diğer yandan her Allah’tan başkasına kasıtlı olarak yemin edene “muşrik oldun” deme hususunda acele etmemek gerekir. Ancak bu tür yeminleri yapanların da büyük bir uçurumun kenarında oldukları açıktır. Bunu söylemekten geri durmak, din-i mübini tebliğ edenlere yakışmamaktadır. Günümüzde insanların Allah’a yemin etmeleri yerine bir kısım yeminler uydurarak Allah’ın dışındaki şeylere kasıtlı olarak yemin ettikleri her zaman müşahede edilmektedir. Bunların Allah’tan korkmadıkları gibi, kullardan da utanmadıkları görülmektedir. Şimdi bunlara hangi hüküm verilecektir. Kâfir mi oluyorlar? Yoksa isyankâr mı? Şayet meselenin vahametine vakıf değillerse, cehaletleri kendileri için mazeret olacak mı? Yoksa olmayacak mı? İşte bu konuda kesin karar vermek oldukça zor ve risklidir. Saflar netleşinceye kadar, bunlar hakkında çekimser kalmak daha ihtiyatlıdır. Ancak her halükarda günahkâr oldukları açıktır. Biz bu gibi yeminleri yapanlardan ve yapanları hoş görenlerden Allah’a sığınırız.
(Şeyh Hasan Karakaya, İslam Akaidi)

30460
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
eL_Muhacir;191358' Alıntı:
akhi buna benzer bir mesele vardı Habeşistan kralı Necaşi (r.a)Halkın onun Hristiyanlık dinini terk ettiği kanaatine varınca Halkın onun kendi gözlerinin önünde yemin etmesini istediler.Necaşi (r.a) elini abasının altında bulunan mushaf mı veya ALLAH Resulu (s.a.v) kendisine gönderdiği bir mektup mu onun üzerine elini koyarak yemin ettiğini biliyorum.Bu mesele hakkındada tam emin değilim ama Bunu hatırlatma amaçlı söylemeyi uygun gördüm.daha net ve kaynaklı olarak bunu açıklayan akhiler olur umarım

akhi şimdi baktımda siyer bölümüne olay tam böyle geçiyor

Hadise şöyle kardeşim:


İbni İshâk anlatıyor:
Bana Câfer b. Muhammed babasının şöyle dediğini anlattı:
"Necâşî'nin tutumunu gören Habeş ileri gelenleri toplanıp, muşâvere ettiler ve Necâşî'ye, "Sen bizim dinimizden ayrıldın" diyerek isyan ettiler.
Necâşî'de; Câfer ve arkadaşlarını çağırıp durumu bildirdi ve onlara bir gemi hazırlattı. Câfer ve arkadaşlarına "gemiye binip hareket etmeden bekleyin. Eğer ben yenilecek olursam siz yolunuza gidin ve dilediğiniz yerde kalın. Ama ben galip gelecek olursam yerinizde kalırsınız" dedi.
Sonra mektup yazmak için kâğıt aldı ve "Eşhedu enlâ ilahe illAllah ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve Rasûluhû. Şubhesiz îsâ'da Allah'ın kulu ve Rasûlu Onun Ruhu ve kelimesidir" diye yazdı.
Sonra bu mektubu bir kumaş içine koyup üzerine alarak kendine isyan eden Habeşlilerin yanına vardı.
- Habeşliier sıra sıra dizilmişlerdi. Necâşî onlara: "Ey Habeş topluluğu! Ben içinizde bu kırallığa en layık olanınız değilmiyim?" diye sordu.
"Evet en layıkımız, sensin" dediler.
O da; "Peki benim size karşı tavrımı nasıl buluyordunuz?" dedi.
"Tavrın çok iyiydi" dediler.
Necâşî; "peki, öyleyse size şimdi ne oldu da bana, "sen bizim dinimizden ayrıldın, îsâ'nın kul olduğunu iddia ettin" diyorsunuz. Siz İsâ hakkında ne diyorsunuz?" diye sordu.
Onlar da; "Biz, İsâ Allah'ın oğludur, görüşündeyiz" dediler.
Bunun üzerine Necâşî elini mektubu gizlediği yer olan göğsünün üzerine koyarak: "İşte bu da (kendi kalbi) Meryemoğlu İsâ hakkında buna birşey ilave etmez" deyip bununla o mektubda yazılı olan görüşü kasdetti.
Bunun üzerine Habeşlilier ondan radı olarak dağılıp gittiler.

Bu durum Nebî (s.a.v.)'ye ulaşmıştı. Necâşî öldüğünde Peygamber (s.a.v.) ona gaiben cenaze namazı kıldırıp istiğfar etti. Allah ondan razı olsun. Burada ise, Bedir sonrası olan alâka sebebiyle bir daha değindik. (İbni Hişam Sîre 1/266; Ravdu'l Unf 3/94.; İmam Zehebi, Tarihu’l İslam Meğazi 3/157-168)

Buradaki olay Kur'ana el basmaya değil , İbrahim'in (a.s.) karısı karısının neyi olduğunu soran Mısır'daki krala (firavuna) "bu benim kardeşimdir" diyerek kan değil din kardeşliğini düşünmesidir.
 
Üst Ana Sayfa Alt