Şehadet-intihar- saldırıları hakkında şu an farklı anlayışlar mevcuttur. Bunlardan bazıları:
1) Bir mücahid patlayıcıları yüklenip öleceğinden emin olarak kendisini düşmanların çok sayıda olduğu bir yere
fırlatıyor. Fakat kendi taşıdığı silah veya patlayıcılarla değil düşmanın silahıyla öldürülüyor. Bu durum, ikinci
bölümde alimler tarafından anlatılanlarla aynıdır.
2) Mücahid kendisini yahut arabasını düşmanların ortasında patlatıyor. Bu durum, teknolojinin yokluğundan
dolayı eski zamanlarda mevcut olmasa bile şimdiki zamanlarda uygulanıyor. Bu, önceki tabloyla iki konuda
benzer bir konuda farklıdır.
Şu konuda benzerlik vardır: Mücahidin ölümünün kesin yahut muhtemel olması, yani her ikisinde de kendi
nefsini feda etmesi, öleceğini ve geri dönemeyeceğini bilmesi.
Yine bunun amacı da, ikinci tablonun meşruiyetindeki selefi salihinin niyetiyle benzerdir. Yani düşmanda
korkuya sebep olmak ve arkadaşlarının cesaretlerini kuvvetlendirmek.[13]
Fakat bu, bir yönden ikinci tablodan farklı ve bir kişinin kendisini öldürmesi durumuna benzerdir ki mücahid,
düşmanın eliyle değil de kendi eliyle yahut kendisiyle düşmanlarını öldüreceği materyallerle ölmektedir. Ve bu
da kişinin kendi kendisini öldürmesi durumuna benzemektedir.
Peki biz bu övülen ikinci tabloyla caiz olmayan kendi kendini öldürme tablosunu bağdaştırabilir miyiz?
Eğer kişinin kendi kendisini öldürme sebebinin sabırsızlık ve doyumsuzluk olduğunu biliyorsak ve bu iman
azlığı, inançta zayıflık veya tevekkülsüzlüğü gösteren bir durum ise o zaman bilmeliyiz ki; bunu ikinci tabloyla
uyuşturmak, oldukça uzak bir ihtimaldir. Bu uyuşmazlığın nedeni şudur: yani bu kişi bir başkasına silah verip
bununla kendisini vurmasını isterse veya birisinden kendi yemeğine zehir katmasını isterse o zaman O, yine
kendi kendisini öldürmüş gibi değerlendirilir. Kendi eliyle kendisini öldüren birisiyle hiçbir farkı yoktur. Çünkü
illet, aşikar olan tabloya değil de onun yerine sahibinin istediği maksada tekabül etmektedir.
Ve bu konuyu güzelce açıklayan, Ashab-ı Uhdud kıssasında krala şöyle söyleyen gencin hikayesidir: “Benim
sana söylediğimi yapmadığın müddetçe beni öldüremeyeceksin!”Bunun üzerine kral sordu: “Bu nasıl
olacaktır?” Genç dedi ki: “İnsanları bir tepede topla ve beni bir ağaca bağla. Sonra benim paketimden bir ok al
ve onu yaya tak. Ve sonra ‘Allah’ın, gencin rabbinin adıyla’ diyerek onu at! Bunu söylediğin zaman beni öldürebileceksin.” Bunun üzerine kral da insanları bir tepede topladı, genci bir ağaca çarmıha gerdi. Sonra
çantasından bir ok alıp, “Gencin rabbi olan Allah’ın adıyla”diyerek ona doğru fırlattı. Ok gencin göğsüne isabet
etti ve O, elini okun isabet ettiği yere koydu ve öldü. Orada buluna insanlar da “Gencin rabbi olan Allah’a iman
ettik!”dediler.[14]
İşte bu gence bir bakın! Kafiri nasıl da kendisini öldürmeye yönlendirdi. O’na, kendisini öldürmesinin yegane
yolunu gösterdi. Ve O’nun bundaki amacı, imanın sergilenmesine yönelik iyi niyetiydi. Bu nedenler bu
tablonun övülen ve teşfik edilen ikinci tabloyla bağdaştırılması, yasaklanmış bulunan intihar tablosuyla
bağdaştırılmasından daha makul ve daha doğrudur. Ve bu, bizim tartışma argumanımız değil bu ümmetin selefi
tarafından tartışmasız bir şekilde kabul edilmiş bir gerçektir.[15]
Sonra yine denmiştir ki; herkesin çok iyi bildiği gibi müslümanın müslümanı öldürmesi büyük günahlardandır
ve kendi kendini öldürmekten daha büyük bir suçtur. Çünkü kişinin bir başkasının haklarına tecavüz etmesi ve
O’na eziyet etmesi, günahta kendi kendisine eziyet etmesinden daha büyüktür. Tıpkı İbni Hacer’in, Buhari’nin
sözünün açıklamasında belirttiği gibi: “Buhari, kişinin kendisini öldürmesi konusunu başkasını öldürme
konusundan önce koymaya niyetlendi. Çünkü kendisini öldüren birisi kendisine eziyet etmeye alışkın değilse,
şiddetli bir azabla tehdit edilmesine rağmen başkasına eziyet eden birisinden çok daha iyidir.[16]
Ve alimlerin icması ile bildirilen bir Müslümanı öldürebilme ruhsatı ise ancak o Müslümanın canlı kalkan
yapıldığı durumlarda sözkonusu olabilir.
Yani bu durumun tasviri şöyledir: Eğer kafirler, Müslüman esirlerden kendilerine kalkan yapmışlarsa o zaman,
kafirlerin müslümanlara galip gelmemeleri için o esirleri öldürmek caiz olur.
Övülen şehadet saldırılarından bir tablo:
1) Kurtubi dedi ki: Duyduğuma göre Müslümanların ordusu Farisilerle karşılaştığı zaman onların atları,
fillerden ürkerek kaçtı. Müslümanlardan birisi de bir fil korkuluğu yaptı ve atını ona alıştırdı. Ertesi gün atı,
filden kaçmamaya başladı. Bunun üzerine O, en baştaki file saldırdı. O’na “bu fil seni kesinlikle
öldürecek!”dedikleri zaman “Üzülmeyin! Ben ölüyorum ama Müslümanlar kazanıyor!” diye cevap vermişti.
2) Beyhaki’nin Sünen’inde rivayet ettiğine göre; İkrime bin Ebi Cehil(Radıyallahu Anh), Yermuk gününde
atından indi ve Halid(Radıyallahu Anh) O’na; “bunu yapma! Senin ölümün Müslümanlara acı gelecektir!” dedi.
Buna karşılık İkrime; “Bırak beni Ey Halid! Senin Rasulullah(s.a.s.) ile geçmişin var. Fakat ben ve babam,
O’na karşı çok acımasızdık.” dedi ve öldürülünceye kadar savaştı.
Başarı Allah’tandır.
Ebu Katade El Filistini
Ansar Publications,91
Tercüme: Tevbe İnfo
1) Bir mücahid patlayıcıları yüklenip öleceğinden emin olarak kendisini düşmanların çok sayıda olduğu bir yere
fırlatıyor. Fakat kendi taşıdığı silah veya patlayıcılarla değil düşmanın silahıyla öldürülüyor. Bu durum, ikinci
bölümde alimler tarafından anlatılanlarla aynıdır.
2) Mücahid kendisini yahut arabasını düşmanların ortasında patlatıyor. Bu durum, teknolojinin yokluğundan
dolayı eski zamanlarda mevcut olmasa bile şimdiki zamanlarda uygulanıyor. Bu, önceki tabloyla iki konuda
benzer bir konuda farklıdır.
Şu konuda benzerlik vardır: Mücahidin ölümünün kesin yahut muhtemel olması, yani her ikisinde de kendi
nefsini feda etmesi, öleceğini ve geri dönemeyeceğini bilmesi.
Yine bunun amacı da, ikinci tablonun meşruiyetindeki selefi salihinin niyetiyle benzerdir. Yani düşmanda
korkuya sebep olmak ve arkadaşlarının cesaretlerini kuvvetlendirmek.[13]
Fakat bu, bir yönden ikinci tablodan farklı ve bir kişinin kendisini öldürmesi durumuna benzerdir ki mücahid,
düşmanın eliyle değil de kendi eliyle yahut kendisiyle düşmanlarını öldüreceği materyallerle ölmektedir. Ve bu
da kişinin kendi kendisini öldürmesi durumuna benzemektedir.
Peki biz bu övülen ikinci tabloyla caiz olmayan kendi kendini öldürme tablosunu bağdaştırabilir miyiz?
Eğer kişinin kendi kendisini öldürme sebebinin sabırsızlık ve doyumsuzluk olduğunu biliyorsak ve bu iman
azlığı, inançta zayıflık veya tevekkülsüzlüğü gösteren bir durum ise o zaman bilmeliyiz ki; bunu ikinci tabloyla
uyuşturmak, oldukça uzak bir ihtimaldir. Bu uyuşmazlığın nedeni şudur: yani bu kişi bir başkasına silah verip
bununla kendisini vurmasını isterse veya birisinden kendi yemeğine zehir katmasını isterse o zaman O, yine
kendi kendisini öldürmüş gibi değerlendirilir. Kendi eliyle kendisini öldüren birisiyle hiçbir farkı yoktur. Çünkü
illet, aşikar olan tabloya değil de onun yerine sahibinin istediği maksada tekabül etmektedir.
Ve bu konuyu güzelce açıklayan, Ashab-ı Uhdud kıssasında krala şöyle söyleyen gencin hikayesidir: “Benim
sana söylediğimi yapmadığın müddetçe beni öldüremeyeceksin!”Bunun üzerine kral sordu: “Bu nasıl
olacaktır?” Genç dedi ki: “İnsanları bir tepede topla ve beni bir ağaca bağla. Sonra benim paketimden bir ok al
ve onu yaya tak. Ve sonra ‘Allah’ın, gencin rabbinin adıyla’ diyerek onu at! Bunu söylediğin zaman beni öldürebileceksin.” Bunun üzerine kral da insanları bir tepede topladı, genci bir ağaca çarmıha gerdi. Sonra
çantasından bir ok alıp, “Gencin rabbi olan Allah’ın adıyla”diyerek ona doğru fırlattı. Ok gencin göğsüne isabet
etti ve O, elini okun isabet ettiği yere koydu ve öldü. Orada buluna insanlar da “Gencin rabbi olan Allah’a iman
ettik!”dediler.[14]
İşte bu gence bir bakın! Kafiri nasıl da kendisini öldürmeye yönlendirdi. O’na, kendisini öldürmesinin yegane
yolunu gösterdi. Ve O’nun bundaki amacı, imanın sergilenmesine yönelik iyi niyetiydi. Bu nedenler bu
tablonun övülen ve teşfik edilen ikinci tabloyla bağdaştırılması, yasaklanmış bulunan intihar tablosuyla
bağdaştırılmasından daha makul ve daha doğrudur. Ve bu, bizim tartışma argumanımız değil bu ümmetin selefi
tarafından tartışmasız bir şekilde kabul edilmiş bir gerçektir.[15]
Sonra yine denmiştir ki; herkesin çok iyi bildiği gibi müslümanın müslümanı öldürmesi büyük günahlardandır
ve kendi kendini öldürmekten daha büyük bir suçtur. Çünkü kişinin bir başkasının haklarına tecavüz etmesi ve
O’na eziyet etmesi, günahta kendi kendisine eziyet etmesinden daha büyüktür. Tıpkı İbni Hacer’in, Buhari’nin
sözünün açıklamasında belirttiği gibi: “Buhari, kişinin kendisini öldürmesi konusunu başkasını öldürme
konusundan önce koymaya niyetlendi. Çünkü kendisini öldüren birisi kendisine eziyet etmeye alışkın değilse,
şiddetli bir azabla tehdit edilmesine rağmen başkasına eziyet eden birisinden çok daha iyidir.[16]
Ve alimlerin icması ile bildirilen bir Müslümanı öldürebilme ruhsatı ise ancak o Müslümanın canlı kalkan
yapıldığı durumlarda sözkonusu olabilir.
Yani bu durumun tasviri şöyledir: Eğer kafirler, Müslüman esirlerden kendilerine kalkan yapmışlarsa o zaman,
kafirlerin müslümanlara galip gelmemeleri için o esirleri öldürmek caiz olur.
Övülen şehadet saldırılarından bir tablo:
1) Kurtubi dedi ki: Duyduğuma göre Müslümanların ordusu Farisilerle karşılaştığı zaman onların atları,
fillerden ürkerek kaçtı. Müslümanlardan birisi de bir fil korkuluğu yaptı ve atını ona alıştırdı. Ertesi gün atı,
filden kaçmamaya başladı. Bunun üzerine O, en baştaki file saldırdı. O’na “bu fil seni kesinlikle
öldürecek!”dedikleri zaman “Üzülmeyin! Ben ölüyorum ama Müslümanlar kazanıyor!” diye cevap vermişti.
2) Beyhaki’nin Sünen’inde rivayet ettiğine göre; İkrime bin Ebi Cehil(Radıyallahu Anh), Yermuk gününde
atından indi ve Halid(Radıyallahu Anh) O’na; “bunu yapma! Senin ölümün Müslümanlara acı gelecektir!” dedi.
Buna karşılık İkrime; “Bırak beni Ey Halid! Senin Rasulullah(s.a.s.) ile geçmişin var. Fakat ben ve babam,
O’na karşı çok acımasızdık.” dedi ve öldürülünceye kadar savaştı.
Başarı Allah’tandır.
Ebu Katade El Filistini
Ansar Publications,91
Tercüme: Tevbe İnfo