Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ameller ve Hükümleri

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Ameller ve Hükümleri


Bunu başarabilmek için iyilik ile kötülüğü, delil niteliği taşıyan ve taşımayan belgeyi biribirin den ayırdetmek çoğunlukla kolay olan bir işlemdir.

Fakat iyilikler ile kötülüklerin kendi aralarındaki farklı dereceler ini ve deliller arasındaki derece farklarını tespit ederek çatışma durumunda daha iyiyi tercih edip özendirmek, daha kötü olana yasaklama önceliği tanımak ve hangi delilin daha güçlü olduğunu belirleyi p onu tercih etmek görevi, yalnız bu dinin bilginler ine özgü bir iştir.

Bu alanda göz önünde tutulacak dereceler üçtür ve şunlardır.

1 - Kerahet unsuru içermeyen şeriata uygun salih (iyi, yararlı) amel;

2 - Bazı yönleri ile veya çoğu yönleri ile salih (iyi, faydalı) olan amel; Bu tip amelin salih sayılması, ya işleyicisinin iyi niyetli olmasından yada işleyicisinin iyi niyeti yanında bazı şeriata uygun (meşru) unsurlar içermesinden kaynaklanır.

3 - Hiç bir yararlı yönü olmayan davranış (amel); Bu tip davranışın hiç bir yarar taşımaması, ya mutlak anlamda iyi bir ameli bırakmaktan ibaret olduğu veya tamamen sakıncalı ve yıkıcı bir davranış olmasından kaynaklanır.

1 - Birinci dereceyi oluşturan ameller;

Zahiri ve batını ile, sözlü ve ameli uygulamay a dönük yönleri ile teorik ve pratik kesimleri mutlak anlamda Peygamber imizin (salât ve selâm üzerine olsun) sünnetidir.

Bu kategoriy e giren amelleri, şeriatın belirlediği vaciplik ve müstahablık ölçüleri uyarınca öğrenmek, öğretmek, emretmek ve yapmak kesin bir gereklili ktir.

Bu kısmı oluşturan amellerin büyük bir çoğunluğunu göçmen (Mekkeli) ve Medineli (ensar) kesimleri ile, örnek ilk müslüman neslin ve bu nesle titizlikl e uyan ikinci kuşak (tabiin) müslümanlarının işlemiş oldukları ameller meydana getirir.

2 - İkinci dereceyi oluşturan amellere gelince;

Bunlar, ikinci nesilden sonra gelen (muteahhir in) alimlerin, sofuların (abidlerin) ve sıradan müslümanların uygulamal arında çokça görülür. Bu amelleri işleyenler, ne meşru ve ne de gayri meşru hiç bir salih amel işlemeyenler ile sadece küfür, yalancılık, hıyanet ve cehalet gibi haram niteliğinde hareketle r yapanlard an daha hayırlıdırlar. Bu kategoriy e bir çok türden ameller girer.

Hiç ara vermeden yıl boyunca oruç tutmak, nefsin bütün istekleri ni baskı altına alıp tatminsiz bırakmak, Recep ayının ilk cuma gecesi gibi, aslında hiç bir özelliği olmayan geceleri özel ibadetler le kutlamak bu tip amellerin ilk aklımıza gelenleri dir.

Bu tip mekruh unsurlu amellerin bazılarını işleyenler, içlerinde ibadet isteği olmayan tembeller den daha hayırlı olabilirl er. Zaten bu tip amel ve davranışlara karşı çıkanların çoğu ya yararlı ilim ve salih amel kesimleri ile her türlü ibadetten veya bu ibadet kesimleri nin birinden uzak duran, bu ibadetler e karşı sevgi ve arzu duymayan kimselerd ir. Fakat bu tembellik ve isteksizl iklerine, şeriata uygun bir kılıf uyduramadıkları için olanca güçleri ile bu mekruh unsurlu ibadetler e saldırırlar.

Başka bir deyimle bu, kimseler, pratik tutumları ile meşru ve gayri meşru her türlü ibadete karşı çıkmalarına rağmen, sözleri ile sadece gayri meşru nitelikli amellere karşı çıkabilmektedirler.

Bu böyle olmakla birlikte samimi mümin, iyi olanı emrederek kötü olandan sakındırmaya çalışır ve bu görevi yapmaya çalışırken ne aynı iyiliği emredip aynı kötülüğü sakındıran bazı münafıklarla arasında beliren görünüşteki davranış beraberliği ve nede bazı müslüman alimlerin e ters düşmesi yüzünden yolundan caymaz.

Bu tip amel ve davranışları iyi bilmeli ve ona göre hareket etmelidir .

3 - Üçüncü dereceyi oluşturan ameller;

Arefe günü, Ramazan ve bayram günleri Ramazanın son on günü gibi şeriatımız tarafından saygınlığı onaylanan günler ve gecelerle ilgili bazı ibadet ve davranışlardır. Bu ibadet ve davranışların bazıları sevap kazandırıcı olsun düşüncesi ile sonradan ortaya atılmış, fakat uygulama biçimlerine bağlı olarak yasaklanm ası gereken birer kötülüğe (münker'e) dönüşmüşlerdir.

Bazı saplantı zebunu aşırıların, Aşura (Muharrem ayının onuncu) günü susuz kalma, yas tutma ve biraraya toplanıp dövünme gibi ne Allah'ın (c.c.) ne Peygamber Efendimiz in ortaya koyduğu (salât ve selâm üzerine olsun) ve nede gerek ehl-i beyt olanı ve gerekse olmayanı ile ilk örnek kuşaktan olan her hangi bir müslümanın yaptığı hareketle r gibi.

Fakat o gün (Aşure günü) Peygamber imizin torunu ve cennet gençliğinin “iki efendisin den biri” olan Hz. Hüseyin ile bir gurup yakını bizzat Allah tarafından kınanmış bazı “facir”ler eli ile öldürüldükleri için müslümanlar için bir musibet günüdür.

Bu acı günü benzeri olan diğer musibet günleri gibi şeriata uygun bir keder ve Allah'a sığınma ifadeleri ile (inna lillâhi ve inna ileyhi raciun diyerek) karşılamalıdır.

Ama bir kısım bidatçılar, bu gün için Allah'ın musibetle r karşısında takınılmasını emrettiği tutuma ters düşen, uydurma bir yas tutma gösterisi ortaya atmışlar ve bununla da yetinmeye rek ortaya attıkları bu uydurma matem gösterisine, Hz. Hüseyin'e dönük komplo ile hiç bir ilgisi olmayan sahabiler e dil uzatma, onları karalama ve bunlara benzer Allah'ın ve Peygamber imizin nahoş gördükleri çirkinlikler eklemişlerdir.

Oysa Ahmed İbn Haribelî ile İbn-i Mace'de bizzat Hz. Hüseyn'in babası Hz. Alî'den (Allah her ikisinden de razı olsun) rivayet ederek yer verildiğine göre Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) böyle durumlarl a ilgili bir hadisinde şöyle buyuruyor:

“Kimin başından bir musibet geçerde bu musibeti hatırlayınca “inna lillâhi ve inna ileyhi raciun (Biz Allah içiniz ve tekrar O'na döneceğiz)” derse, uğradığı musibet ne kadar eski tarihli olursa olsun Allah ona musibet günü bağışladığı sevap kadar sevap bağışlar.” (Ahmed, El-Müsned, c. 1, s. 201; İbn Mace, Sünen, Cenazeler kitabı, Musibetle re sabır babı, c. 1, s. 510, H. No: 1600.)

Dikkat edilecek olursa bu hadisi Peygamber imizden Hz. Ali, Hz. Ali'den oğlu Hz. Hüseyin ve ondan da Kerbelâ faciasına şahit olanlarda n biri olan kızı Fatıma rivayet etmektedi r.

(Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib, El-Haşimi, El-Kuraşî, Cenab-ı Peygamber in torunu ve fesleğen kokulu çiçeğiydi. Cemel ve Sıffin savaşlarında babasıyla birlikte Hariciler le savaştı. Hicri 60 yılında Medine'den Kûfelilerden beyat almak üzere yola çıktı. Ne var, Kûfeliler ona ihanet ettiler. Ubeydulla h b. Ziyad Bekir Bila'nın askerleri ne onu öldürttüler. Şehadeti hicretin 60. yılı, Aşure gününe rastlamıştı. Bkz. El-İsabe, c. 1, s. 332-335.)

(Bu hanım Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib El-Haşimi, El-Kuraşi El-Medini'nin kızıdır. Dördüncü kuşağın güvenilir alim ve hadis nakilcile rinden olan El-Hasen b. El-Hasen b. Ali b. El-Hasen'inde eşidir. Hicretin yüzüncü yılından sonra hayli yaşlı iken ölmüş. Bkz. Takrib el-Tehzib, c. 12, s. 609, Biyografi, 5.)


 
Üst Ana Sayfa Alt