Amele dönüşmeyen bir imanın Allah katında değeri ne olabilir ki ? Evet bizlerdeki en büyük sıkıntı dilimizle söylediğimiz şeyleri amellerimizle yalanliyoruz.
Günümüzde Müslümanların hedef değil yol yöntem sorunu var, yani tevhidi biliyor iman etmiş ama hayatına aktarmada bocaliyor ,tam anlamıyla Müslümanların arasında vahdetin oluşmaması , kişinin bireysel olarak müşrik toplumun içinde yalnız kalmasına neden oluyor , bir taraftan tevhid dinini yaşamaya çalışırken bir taraftan bu cahiliye topluluğunun içinde bulunma zorunluluğu çoğu kişide amellerde pasifliğe ve karamsarlığa neden oluyor. Tevhidle gerçek İslam'la ilk tanıştığımız zamandaki samimiyet ve heyecan niçin hep aynı kalmıyor azalıyor , inancımızı hayatımıza yansıtmamak, dünyevileşmek, bireyselleşme v.s. daha bir çok sebep bulabiliriz, Rabbim inşallah mazeretlerimizi kabul eder.
Kişinin İmanının ölçüsü , o kişinin imanı için hayatında nelerden vaz geçtiği ile belli olur , bizler hiç bir bedel ödemeden , sahabelerle ,şehitlerle aynı cennete talip oluyoruz . Allah c.c. bizleri avfetsin.
"Tek başına ümmet olan peygamberin" haberi bize bu konuda rehberdir aslında ahi. Bununla birlikte tek de değiliz, bir sürüyüz ama hepimiz kopmuş tesbih tanesi misali darmadağınız. Bir yerde toplanıp, yapılması gereken bir iş için ortaklaşa düzgünce çalışamıyoruz bile. Benim mensubu olduğum bir dernek yok, cemaat yok, ücra bir beldede olduğum için daha tek bir kardeşim ile yüzyüze görüşmüşlüğüm yok. Çevremden tevhidi kıyısından köşesinden tanımış var ama, -sıkı sıkıya tutunduğu için- cehaletinden tastamam sıyrılmış bir insan bile yok. Benim gibi kaç kişi varsa, hepsine umutsuzca çağrım:
Bakın burdayız, özelde aynı şeyleri yaşıyoruz ve çevreye karşı tek başımıza görünsek de tek değiliz, burda birlikteyiz. Sahabenin çektiği acıların yüzde birini bile çekmiş değiliz. Yalnızlığımız da, etkisizliğimiz de, tastamam şu internet denilen "bela veya nimeti" düzgün kullanmayı bilemeyişimizden. Birlikten güç doğar, herkes elini taşın altına sokarsa çok şey başarılabilir; herşey sanal oldu zaten, o zaman başarı da sanalda elde edilmeye çalışılmalı. Ama "ben ne yapabilirim ki" dersek hiç bir şey yapamayız. "Ben" değil, "Biz" ile bir şeyler yapabiliriz çünkü.. Ve en zayıfımızın hali olan bu durumda bile, interneti düzgün kullanmayı bilemeyişimizden ötürü çektiğimiz yalnızlık, sadece bizim suçumuz.
"Eski yönetici" olarak bugüne kadar hep bunları söyledim, "Biz" diyebileceğim bir kaç kardeş ile de hedeflerimize varmaya güç yetiremeyince ben de vazgeçenlerden oldum. Vazgeçtim, çünkü hedeflerimize ulaşmak için bahsettiğim bir kaç kardeş ile hırsımız devam etse de, ne yazık ki yetmedi. Benim yürütmeye çalıştığım toplu tüm çalışmalar iptal şu an, ben ve geri kalan kardeşlerimiz de çoğu gibi mustakil takılıyoruz artık. Bu halimizle -inşaAllah ileride elde edebileceğimiz- küçük, küçücük kişisel başarılarımızla övünmek hakkımız olacak mıdır bilmiyorum; çok şey yapabilecekken "hiç bir şey yapamamış olmamızın" acısını da ne zaman atlatırım bilemiyorum... Sadece üzgünüm, o kadar.
Not: "Yöneticilikten ayrılmam şart mıydı?" Güzel soru. Gidenlerin eksikliği, kalanların üzerine ek görev yükü oldu. Bunun üzerine, ilerlemeyen işler yüzünden törpülenen sinirim, en son tutmakta zorlandığım sivri bir dile sebep oldu. Bu yüzden bahsettiğim kalan kardeşlerime de haksız yere yüklendim, kalp kırar oldum en sonunda ve "bükemediğin bileği öpeceksin" misali (sebebi esasında "gidenlerin" olmakla birlikte) başarısızlıklarımız yüzünden kalan kardeşlerimi kırmaya devam etmektense, kendi görevime de son verdim.
Bu aşamada tüm kalbini kırdıklarım hakkını helal etsinler, sizlerin suçu yoktu gerçekten.