Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

: Ariflerin Menkıbleri II - Ahmet Eflaki

S Çevrimdışı

selefi

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
1. Sultan Veled, Mevlana, Şems ve Kimya Hatun şirki (S.56-57)

(39) Yine Sultan Veled'den nakledilmiş tir ki: Bir gün ileri gelen sofiler babam Hudavendigâr'dan: "Abu Yezid (Tanrı rahmet etsin), Ben Tan-rı'mı daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde gördüm, buyuruyor. Bu nasıl olur?" diye sordular. Babam: "Bunda iki hüküm vardır: ya Bayezit Tanrı'yi sakalı bitmemiş genç şeklinde görmüş, yahut Bayezid'in meylinden ötürü Tanrı onun gözüne bir genç çocuk suretinde gözükmüştür "dedi.
Yine buyurdular ki: Mevlânâ Şems-i Tebrizî'nin Kimya adında bir karısı vardı. Bir gün Şems hazretlerine kızıp Meram bağları tarafına gitti. Mevlânâ hazretleri medresenin kadınlarına işaretle: "Haydi gidin Kimya Hatuna buraya getirin; Mevlana, Şemseddin'in gönlü ona çok bağlıdır" buyurdu. Bunun üzerine kadınlardan bir grup onu aramaya hazırlandıkları sırada Mevlânâ, Şems'in yanına girdi. Şems, şahane bir çadırda oturmuş, Kimya Hatunla konuşup oynaşıyor ve Kimya Hatun da giydiği elbiselerle orada oturuyordu. .Mevlânâ bunu görünce hayrette kaldı. Onu aramağa hazırlanan dostların karılan da henüz gitmemişlerdi. Mevlânâ dışarı çıktı. Bu karı kocanın oynaşmalarına mâni olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı. Sonra Şems "içeri gel" diye bağırdı. Mevlânâ içeri girdiği vakit, Şems'ten başkasını görmedi. Bunun sırrını sordu ve: "Kimya nereye gitti" dedi. Mevlânâ Şems: "Yüce Tanrı beni o kadar sever ki istediğim şekilde yanıma gelir. Şu anda da Kimya şeklinde geldi" buyurdu, işte Bayezid'in hali de böyle idi. Tanrı ona daha sakalı bitmemiş bir genç şeklinde göründü.

2. Mevlana Şemsi Tebriz’in ve şeyh Hasisi’nin edepsizlikleri (S.59-60)

(42) Yine Sultan Veled hazretlerinden nakledilmiştir ki: Bir gün Mevlânâ Şemseddin iyi ve namuslu kadınları övüyor ve onların iffet ve ismeti hakkında: "Bununla beraber bir kadına, Arşın üstünde bir yer verseler, onun nazarı birdenbire dünya üzerine düşse ve yeryüzünde intiaza gelmiş bir tenasül âleti görse deli gibi kendini ordan aşağı atar ve âletin üstüne düğer; çünkü kadınların mezhebinde ondan daha yüksek bir mertebe yoktur" buyurdu ve sonra şu hikâyeyi anlattı: "Şam'da bulunan Şeyh Ali Hariri kademli, parlak kalbli, metanet sahibi bir kişiydi. Semâ esnasında, kime baksa derhal o, ona mürit olurdu. Giydiği hırka parça parça idi. (Bu yüzden) Semâ esnasında vücudunun her tarafı görünürdü. Halifenin oğlu da bunun menkıbelerini işittiği için, semâ'ım görmek istedi. Sema edenleri seyretmek için makam kapısından içeri girdiği vakit şeyhih nazarı ona ilişti. O derhal mürit oldu ve elbise giydi. Oğlunun şeyhe mürit olduğu haberi Mısır'da halifenin kulağına ulaştı. Son derecede canı sıkıldı. Şeyhi öldürmek istedi. Fakat şeyhin yüzünü görür görmez o da tam bir samimiyetle şeyhe teveccüh gösterdi. Halifenin karısı da onu görmek istedi. Şeyhi eve davet ettiler. Hatun ilerleyip şeyhin ayaklarına kapandı ve elini öpmek istedi. Şeyh tenasül âletini kaldırarak kadının eline verdi ve: "Senin istediğin o değil; budur" dedi ve semâ'a başladı. Bunun üzerine halifenin itikadı bir iken bin oldu.

3. Mevlana’nın bedeninden ayrılıp gezinti yapması yalanı (S.69)

(54) Yine Veled hazretleri (Tanrı onun sırrımı kutlasın) rivayet etti ki: Bir gün babam hazretlerine, halvetinde bedeninden sıyrılıp çıkmak vâki olmuş ve birkaç saat o istiğrak içinde kalmıştı. Hayret âleminden kendine geldikten sonra, niyaz yokıyle ondan bu halini sordum. Babam: "Bahaeddin, Bağdad'da birçok yıllar riyazet ve mücahede ile meşgul olan zayıf bedenli, ince boyunlu ve sarı yüzlü bir şahıs gördüm. Ağlayıp sızlıyordu. Onun büyük bir dert sahibi olduğunu anladım, öyle bir dereceye gelmişti ki, Dicle nehri üzerine seccade serip namaz kılıyordu. Bütün bu Tan-rı'ya olan yakınlığına ve kudretine rağmen Tanrı'dan: "Ey Tanrım! Ey Sultanım! Bana, bu halimden ve hayretimden daha iyi bir hal ve hayret ver; çünkü bunların bana hiçbir faydası yoktur" diye ricada bulunuyordu. Ben de hemen o anda onun kulağına: "Bizim Mevlânâ Şemseddin'imiz, Şam'da kalabalıkların etrafını do-Jaşıyor ve halkı seyrediyor. Şimdi oraya git de o aşk padişahı seni bu halde görsün ve senin bu ağlayıp sızlamana gülsün de istediğine kavuşasın ve aradığın hal, bir anda ,senin içinde peyda olsun" dedim. O gönlü yaralı derviş benim nasihatimi kabul edip hemen yola koyuldu. Şam'da, Mevlânâ Şemseddin hazretlerine ulaştığı vakit, o zayıf dervişin şekli ve kıyafeti Şems'in mübarek gözüne hoş göründü ve derhal gülümsedi. Hemen o anda dervişin içinde gayıb âleminden bir nur ve heyecan baş gösterip dönmeğe başladı; yüksek menzillere kavuştu ve ancak olgun ariflerin himmetlerinin ve arzularının amacı olan bir olgunluğa ulaştı. "Tanrı dilediğini hesapsız rızklandırır" (K., II, 208; XXIV, 38; III, 32).
 
Üst Ana Sayfa Alt