Muhammed Nasıruddin el Bâni
Hocam! Dünyânın pek çok yerinde, (selefî) gençler arasında yaşananlar,cidden çok üzücüdür. Biz yoldan sapan munhariflerin hata edenlerin ve bidatçıların var olduğu konusunda şüphe etmiyoruz. Ancak ne varki, bunlara karşı çıkma, pek çok kereler, şahsi bazı karşı çıkmalar ve dedikodular haline geldi. Bu da gençlerin böyle şeyler sebebiyle vakitleri zâyi etmesi kin ve düşmanlığın aralarında çokça yaygınlaştığını fark etmemesi ile neticelendi. Bu, onların dikkat etmedikleri bir meseledir. Biz, onların yanında hakkın olduğundan şüphe etmiyoruz. Ancak bu gençlerin bir çoğuna, "ne kadar kur'an ezbere biliyorsun? diye sorunca, "üç cüzden daha az" diyor. "Peki bu konuları kaç senedir konuşuyorsunuz?" diye sorunca, "üç senedir" diyor. Yani oturmuşlar, (üç senedir), "falanca kişi bidatçidir bidatçi değildir, kâfirdir-kafir değildir, zındıktır-zındık değildir. Böyle dedi-demedi, muhariftir-değildir" diye konuşup duruyorlar. O kimse gerçekten munharif, hatalı ve sapık bir kimse de olabilir. Bir de zannediyorlar ki, birisi onlara nasihat edince, "bu işler zaman kaybıdır deyince, çoğu, nasihat edenin de onlardan olduğunu zannediyor" Onlara nasihat etmeyi murad ederken, (böyle zannetmeleri) ne kadar da acayib!! Daha onyedi yaşında, Kur'an'dan azıcık bir şey ezberlemiş bir genç öyle derin meseleleri münâkaşa ediyor ki, Şeyh'ul İslam İbn teymiyye ve öğrencileri bile, belki bu konularda yavaştan alır, aceleci davranmazlardı. Bu gençler ise böyle konularda aceleci davranıyorlar.