Hamd, ancak Allah içindir. O'na hamdeder. Ondan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrrinden amellerimizin kötülüğündan O'na sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur, kimi de saptırırsa onu hidayete erdirecek yoktur.
Alllah'tan başka ilah olmadığına şahadet ederim. O tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve rasulu'dur.
. Bundan sonra: "Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed (sav)'in yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulandır. Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bid'at, her bid'at sapıklık ve her sapıklık da ateştedir" 1
Din; insanları kendi iradesiyle doğru yola çağıran ilahi, yani Allah (cc) tarafından vaz ve teşri edilmiş bir kanundur. Allah'tan başka din var etmeye veya dinin bazı hükümlerini değiştirmeye kimsenin yetkisi yoktur.
Din; insanın ahlakını düzeltmeyi vicdanını temizlemeyi ferdin toplumu ve toplumun yararlı olmasını sağlamayı ve nihayet insanın dünya ve ahiret saadetine kavuşmasını temin etmeyi hedef tutar bütün maddi kuvvet ve kanunlardan ayrı manevi ve vicdani bir kanundur.
Din; insanın herşeyini bilenler ihtiyacını temin kudretinde, olan dünya ve ahirette insanı saadete götürecek yolu gösteren yalnız bir insanda değil, bütün insanlarda kainatta mutlak bir tasarruf ve idare kuvvetine sahip olan Allah (cc) tarafından vaz ve teşri edilmiş olması lazımdır.
Din Allah'ın koyduğu ve Peygamberleri vasıtasıyla insanlara bildirdiği esas ve kanunlardır. Allahtan başka hiçbir kimse din koymaya yetkili değildir. Bunun için hiç kimse Allah'ın emri olmayan hiç bir hükmü koyamaz ve hiç bir emri veremezler. Allah (cc) Peygamberin kendi fikirlerini din diye tebliğ edemeyeceğini kesinlikle beyan ediyor: O, (Peygamber) arzudan konuşmuyor. O, (Peygamberin ) söylediğ vahyedilen bir vahiyden başka birşey değildir" (Necm'3,4)
Din; ilahi bir kanundur. Fakat dünyada birçok dinlerin mevcut olduğunu görüyoruz. Bunların hepsinin hak olduğunu kabul etmek imkansızdır. Zira bu dinler arasında birçok ihtilaflar vardır. Bu ihtilafların hepsi hak olmayacağına göre, birinin hak ve doğru, diğerlerinin batıl ve yanlış olması icabeder. O zaman ortaya bir sorun çıkıyor, o halde bunların hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu ve hangisine uymamız gerektiğini nasıl öğreneceğiz,? örneğin
Hristiyanlığın esası tevhid akidesi olduğu halde, bu akide papazlar tarafından değiştirilerek teslis (üçleme) şekiline sokulmuştur. Onlara göre kainatın yaratıcısı üçtür. Lakin kendileri de bu üçün kimler olduğunda ittifak edememişlerdir. Kimisine göre Allah, İsa, ve Ruhul'kudüs, kimisine göre Allah, İsa veîsanın anası, Kimisi deyaratıcının yalnız İsaolduğunu ve birkısmı da isa'nın Allah'ın oğlu olduğunu iddia ediyorlar.(Haşa)
"İşte görülüyorki böylebirdin gerçek din olmaktan çok uzaktır. Diğer dinler de buna benzer hurafelerle doldurulup hakiki kimliklerini kaybetmişlerdir. Şu halde bize Allah (cc) tarafından gönderilen ve hiçbir değişiklik ve tahrife uğramıyan bir din aradığımız zaman karşımızda yalnız İslam dinini buluruz. Zira, Allah (cc) tarafından gönderildiği ve Hz. Muhammed (sav) tarafından bize tebliğ edildiği gibi durmaktadır.
İslam dini, her zaman her yerde, her ferdin ve her toplumun bünyesine uygun ve her türlü din ihtiyaçlarına cevab verir. Şu halde Allah (cc) tarafından gönderilmeyen emir ve hükümlerin hiç birine islam dininde yer yoktur. Sonradan uydurulup "Din" diye ortaya atılan işleri bizzat Allah Rasulu (sav) reddetmiş: "Her kim ki bu (din) işimizde, ondan olmayan birşey ihdas ederse o kendisince reddedilir" (Müslim)
Zira dinimizin eksiktarafı yoktur. "Bugün size dininizi tamamladım" (Maide 3) ayeti celilesi ile Cenâb-ı Hak eksik kalmadığını beyân ediyor. Eğer her uydurulanı din olarak kabul edersek o zaman din namına birşey kalmaz.
O takdirde herkes ayrı bir fikir ileri sürer, bunu din diye kabul ettirmeye çalışır ve her fikir ayrı taraftar bulur ve bu surette de sayısız dinler meydana gelmiş olur. Aynı günümüzde, mezheblerini, tarikatların bolca olduğu ve bribirleriyle takışmasınlar diye millete hak diye yutturdukalfı gibi Allah azze ve Celle "Şüphesiz benim doğru olarak yolum budur. Ona uyun ve ayrı yollara tabi olmayın ki sizi onun yolundan ayırıp parçalamasınlar" (En'am 153) ayeti celilesi ile bizleri islam dininde toplamaya ayrı ayrı yollara sapmadan davet ediyor.
Din ve ibadet işlerinde hiçbir yenilik kabul edilmez. Çünkü o zaman din değişir ve asi ma aykırı düşmüş olur. Mesela, Farz olan namazlar beş iken, biz bunlara iyi diye altıncı bir farz ilave edebilir miyiz? Ramazan orucu iyi diye bir aydan, bir buçuk aya çıkarabilir miyiz? Böyle birşey yaptığımız takdirde bunu asıl çığırından çıkarıp başka bir şekle sokmuş olmuyor muyuz? ve bu da dini değiştirmek değil midir? Biz bize nasıl emredilmişse öyle yapmak zorundayız.
Allah rasulu (sav): Dinde uydurulmuş işlerden sakının, çünkü uydurulmuş herşey bid'attır. Her bid'at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.2başka bir hadisde: Allah Rasulu (sav) "Kim bu işimizde (dinde) olmayan birşey uydurursa o reddedilmiştir"3
Peygamber (sav) bid'atleri reddettiği gibi onun vefatından sonra arkadaşları da bu yolda titiz de davranarak dinden olmayan işlerle mücadele etmişlerdir.
Mesela sahabe büyüklerinden Abdullah Bin Mes'ud (ra) bir mescitte akşam namazından sonra Cemaatten birinin; şu kadar tesbih, şu kadar hamd, şu kadar tekbir getirirseniz, dediğini ve cemaatın da öyle yaptığını haber almış, bunun üzerine oraya gitmiş, öyle dediklerini işitmiş ve kızarak şöyle demiştir: "Ben ibni Mes'udum. Sizler bu hareketinizle ya haksız yere bir bid'at getirdiniz, yahut Muhammed'in (sav) ashabına ilimce üstün geldiniz" demiştir.
Dinde yegane mercii olan Allah (cc) tarafından nasıl bildirilmişse o şekilde olması gerektir. Şu halde, dine yapılan ilaveler asla din olamaz ve dinin çerçevesini aştığı için insanı helaka götürür. Allah Rasulu (sav) "İfrattan sakınınız. Çünkü evvelkilerin helak olmalarının sebebi, dinde ifratları idi" buyuruyor.4 Yani bugün günümüzde bir bakın Mesela Hanefi meshebine tabi olanlar Süleymancılar…Menzilciler…Milli görüşçüler…Diyanetçiler…Nakşiciler…TGRT de Işıkçılar vesayre örnekler çoktur bunlar hep Hanefi meshebine tabi oldukları halde neden ayrılığa düşmüşler hatta bir birlerinin mescitlerinde Camilerinde yani namaza dahi gitmezler bir düşünün? Oysa aynı Allaha ayni Kurana Aynı Resule hatta Aynı Meshebe inandıkları halde??? Neden ayrılmışlardır??? İşte bunlar Kuran ve sünnet yolundan başka başka yollar Meshepler Tarikatler aradıkları için maalesef bu duruma düşmüşlerdir…
' Konunun bu aşamasında, Müslümanlığın ve İslam toplumunun sinesinde öyle derin bir yara açan ve bunun tedavisi hiç de kolay görülmeyen modern putperestliğe ve tasavvufa biraz değinmek istiyorum. Çünkü bu yara asırlarca açık kalmış giddikçe derinleşmiş, derinleştikçe etrafa yayılmış ve nihayet İslamiyetin vucudunun hemen her tarafını sarmıştır. Bu yara nedir biliyor musunuz? Tefrika, müslümanları parçalamak, gurublara bölmek ayrı ayrı fikirler etrafında toplamak ve bu suretle İslamiyetin muhteşem binasını ve İslam camiası içindeki milletlerin milli birlik ve beraberliklerini yıkıp ortadan kaldırmaktır.
Derin yara işte budur. İslamiyetin ilk çağında bütün müslümanlar, Allah'ın "Müminler ancak kardeştirler" (Hucurat "10) emri etrafında toplanarak, Allah'ın "dini doğrultun ve onda tefrika yapmayın" (Şura 13) emrine sadık kalarak, Allah'ın "Allah'a ve Rasulune itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Aksi halde başarısızlığa uğrarsınız ve kuvvetiniz yok olup gider. Sabredin; şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir" (Enfal 46) emrine inanarak çalıştıkları ve bunun için üstün başarılar sağlamışlardır.
Müslümanların parça parça oldukları her bir gurubun İslamiyet yerinden ayrı bir tarikat etrafında toplandığını, her birinin ayrı bir akide ve fikir ortaya attığını ve kendi etraflarında çoğalmakla uğraştığını, Allah rasulu'nun (sav) kurduğu İslam kardeşliği yerine tarikat kardeşliğinin tesir edildiğini ve bu sebeblerden dolayı
İslam birliğinin parçalandığını açıkça görüyoruz. Camiye giren yabancı bir adamın müslüman olup olmadığını sormaya bile kimsenin yetkisi yok iken; bu adamlar, sevab kazanmak niyetiyle zikirlerine katılmak isteyen saf ve temiz vicdanlı müslümanı hangi hakla "Bizden misin, değil misin?" diye sorguya çekiyorlar? insanlar put, hayvan, güneş, yıldızlar gibi maddelere taparlarken Allah Rasulu (sav) bütün buakidleri yıkarak bütün insanları tek bir ilah olan Allah-u Teala'ya ibadet etmeye, yalnız, Ona tapmaya davet ve şevketti. Ne yazık ki tarikatçılar bu esası da bozarak İslam dinine
PUTPERESTLİĞİ tekrar soktular. Ama bu putperestlik cansız putlara tapmak değil, insanları putlaştırıp onlara tapmaktır. Bu modern putperestlik, tarikatlerdeki rabı'tadır. Şöyle ki; 'Mürit günlük virdinde (zikrinde) diz çökerek oturur, gözlerini yumar, akıl ve" kalbin i herşeyden tahliye eder, Şeyhini gözü önüne ve hayaline getirerek yalnız ve'yâlnız onu düşünür..O anda bütün ruhu, aklı, şuuru ve kalbiyle şeyhe bağlanır, 6 kadar ki hayalinde ondan başka birşey yok.
Kimisi birkaç dakika, kimisi daha fazla, kimisi bir saat, bazıları da saatlerce böyle kalır. Bu insan putperestliğinin ta kendisi değil midir (?) İslam dininin neresinde böyle birşey var ? Sonra bundan maksat nedir ? Allah'tan korkmuyorlar da Şeyhlerinden korkuyorlar. Bu Allah'a ortak koşmak değil midir ? Allah ile kul arasında vasıta dindir. İnsan Allah'a kavuşmak ve O'nun rahmetini kazanmak için dine uyarveemirlerinitatbikeder. İnsana dini öğreten Peygamber ise sadece öğretmendir.
Bu bazı şeylerin tek elleri altına aldıkları biri de tevbedir. Onlara göre herkes mutlaka şeyhin yanında tevbe etmek zorunda imiş. Bunun için tarikata girerek adam önce tevbe ettirilir. Sanki onlar Allah'ın vekili imiş gibi. (Haşa bilhassa zikir vedualar tamamıyla bu şeyhlerin emri altındadır. Tarikata giren bir kimse hangi zikri ve duayı kaç defa okumak için şeyhten emir aldıktan sonra yalnız onu emirolunduğu kadar okur. Şeyhin izni olmadan okunan zikirler insana fayda vermezmiş. Haşa
Bunu bu halka anlatmak İslam Alimlerinin en başta görevidir. Bunların toplanıp deflerle, dümbeleklerle, ilahiler söyleyerek, tepinmeleri, bağırmaları, çağırmaları havaya zıplamaları yorulunca vekillerinin yeter demeleri, bunun üzerine hepsinin durup zikri bitirmelere Tam bir karnaval bu müritler boş yere yorulmaktan, tepinmekten başka .birşeye yaramaz, bu gürültünün dinin bir emri ve dolayısıyla sevab olduğunu,sanıyor, zavallılar. Bir de bu zikirlerin kadinlarla yapılanı var, ona hiç girmek istemiyorum. Bir de iyice anlaşılsın diye bunların Seyyidlik efsanesi uydurmalarıdır, yani Allah Rasulu'nun (sav) neslinden olmak iddiasıdır. ,
Bu konuda Allah-u Teala "Allah yanında makbul olanınız en fazla muttaki olanmızdır" (Hucurat 13) Allah Rasulu (sav) "Ya Muhammed kızı Fatma! Ya Abdumutallip kızı Safiyye! Abdulmutallip oğullan! Ben sizin için Allahtan hiçbir şeye malik değilim" (Müslim) Allah Rasulu (sav) Veda Hutbesinde "Allah (cc) sizin üzerinizden cahiliyet fenalıklarını ve baba ve atalarla öğünmeyi izale etmiştir. Bütün insanlar Adem'dendir ve Adem de topraktan yaratılmıştır" (Tirmizi)
Fakat Şeyhler bu esası da değiştirerek cahil halkı kandırarak seyyid olduklarını her bir vesile ile ortaya sürerler. Mevzumuz iyice uzadı ama, bir de bunlara verilen unvanlar var, onlara değinmeden geçemi-yeceğim. Gavs, Kutup, Kutbul fert, Kutbualem gibi unvanlar. Bu gibi unvanlar Peygamberimize bile verilmemiştir, ama bunlar buna layıktır. Allah'ın Uluhiyyet sıfatlarını cahil halk bunlara vermiştir. "Bir gün adamın biri Rasulu Ekrem Efendimiz, en hayırlımız, en hayırlımızın oğlu! tarzında hitab etmiş. Allah Rasulu (sav): "Ey insanlar Allah'tan korkunuz, şeytana uymayınız. Ben yalnız Abbullahın oğlu Muhammedim. Allanın kuluyum, Allah (cc) beni elçilikle şereflendirdi. Bana bundan fazlasıyla tazim göstermenizi istemez"(Ebu Davud)
Sözün özüne dönersek İslam dininde tasavvuf ve tarikatçılık diye bir müessese yoktur. Bugün tasavvuf ve tarikatçılık bir meslek halini almıştır. Aynı mezhepler, nasıl başlı başına bir din halini almışsa, Tasavvuf da kendi başına bir dindir ve İslamiyetle alakası sadece onun. içinde,gibi gözük-mesidir. Kitab ve Sünnette tasavvufla ilgili bize hiçbirşey gelmemiştir. Şayet-islamdan gelse idi, Mekkeden, Medineden çıkardı. Hindistan'dan, İran'dan çıkmazdı. Bu konuda ne kadar yazılsa azdır. Buırada Tasavvuf tuzağına yakalanan yani Şirke düşen bütün insanlara sesleniyorum; Gelin, dininizi, Allah'ın kitabı Kur-an'ı Kerimden ve Allah Rasulu'nün (sav) Sahih hadislerinden öğreniniz.
Peygamberimiz (sav) veda Haccında irad ettiği meşhur hutbesinde şöyle söylemiştir. "Size öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldıkça asla dalalete sapmıyacaksınız. Bu da Allah'ın kitabıdır" (Buhari). Yine bir hadiste "Size iki şey bırakıyorum, bunlara sımsıkı bağlandığınız müddetçe asla doğru yoldan sapıtmazsınız. Bunlar Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir". (Muvatta)
"Ey İman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah'a ve Rasulune icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekte O'na götürülüp toplanacaksınız" (Enfal 24
Alllah'tan başka ilah olmadığına şahadet ederim. O tektir ve ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve rasulu'dur.
. Bundan sonra: "Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed (sav)'in yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulandır. Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bid'at, her bid'at sapıklık ve her sapıklık da ateştedir" 1
Din; insanları kendi iradesiyle doğru yola çağıran ilahi, yani Allah (cc) tarafından vaz ve teşri edilmiş bir kanundur. Allah'tan başka din var etmeye veya dinin bazı hükümlerini değiştirmeye kimsenin yetkisi yoktur.
Din; insanın ahlakını düzeltmeyi vicdanını temizlemeyi ferdin toplumu ve toplumun yararlı olmasını sağlamayı ve nihayet insanın dünya ve ahiret saadetine kavuşmasını temin etmeyi hedef tutar bütün maddi kuvvet ve kanunlardan ayrı manevi ve vicdani bir kanundur.
Din; insanın herşeyini bilenler ihtiyacını temin kudretinde, olan dünya ve ahirette insanı saadete götürecek yolu gösteren yalnız bir insanda değil, bütün insanlarda kainatta mutlak bir tasarruf ve idare kuvvetine sahip olan Allah (cc) tarafından vaz ve teşri edilmiş olması lazımdır.
Din Allah'ın koyduğu ve Peygamberleri vasıtasıyla insanlara bildirdiği esas ve kanunlardır. Allahtan başka hiçbir kimse din koymaya yetkili değildir. Bunun için hiç kimse Allah'ın emri olmayan hiç bir hükmü koyamaz ve hiç bir emri veremezler. Allah (cc) Peygamberin kendi fikirlerini din diye tebliğ edemeyeceğini kesinlikle beyan ediyor: O, (Peygamber) arzudan konuşmuyor. O, (Peygamberin ) söylediğ vahyedilen bir vahiyden başka birşey değildir" (Necm'3,4)
Din; ilahi bir kanundur. Fakat dünyada birçok dinlerin mevcut olduğunu görüyoruz. Bunların hepsinin hak olduğunu kabul etmek imkansızdır. Zira bu dinler arasında birçok ihtilaflar vardır. Bu ihtilafların hepsi hak olmayacağına göre, birinin hak ve doğru, diğerlerinin batıl ve yanlış olması icabeder. O zaman ortaya bir sorun çıkıyor, o halde bunların hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu ve hangisine uymamız gerektiğini nasıl öğreneceğiz,? örneğin
Hristiyanlığın esası tevhid akidesi olduğu halde, bu akide papazlar tarafından değiştirilerek teslis (üçleme) şekiline sokulmuştur. Onlara göre kainatın yaratıcısı üçtür. Lakin kendileri de bu üçün kimler olduğunda ittifak edememişlerdir. Kimisine göre Allah, İsa, ve Ruhul'kudüs, kimisine göre Allah, İsa veîsanın anası, Kimisi deyaratıcının yalnız İsaolduğunu ve birkısmı da isa'nın Allah'ın oğlu olduğunu iddia ediyorlar.(Haşa)
"İşte görülüyorki böylebirdin gerçek din olmaktan çok uzaktır. Diğer dinler de buna benzer hurafelerle doldurulup hakiki kimliklerini kaybetmişlerdir. Şu halde bize Allah (cc) tarafından gönderilen ve hiçbir değişiklik ve tahrife uğramıyan bir din aradığımız zaman karşımızda yalnız İslam dinini buluruz. Zira, Allah (cc) tarafından gönderildiği ve Hz. Muhammed (sav) tarafından bize tebliğ edildiği gibi durmaktadır.
İslam dini, her zaman her yerde, her ferdin ve her toplumun bünyesine uygun ve her türlü din ihtiyaçlarına cevab verir. Şu halde Allah (cc) tarafından gönderilmeyen emir ve hükümlerin hiç birine islam dininde yer yoktur. Sonradan uydurulup "Din" diye ortaya atılan işleri bizzat Allah Rasulu (sav) reddetmiş: "Her kim ki bu (din) işimizde, ondan olmayan birşey ihdas ederse o kendisince reddedilir" (Müslim)
Zira dinimizin eksiktarafı yoktur. "Bugün size dininizi tamamladım" (Maide 3) ayeti celilesi ile Cenâb-ı Hak eksik kalmadığını beyân ediyor. Eğer her uydurulanı din olarak kabul edersek o zaman din namına birşey kalmaz.
O takdirde herkes ayrı bir fikir ileri sürer, bunu din diye kabul ettirmeye çalışır ve her fikir ayrı taraftar bulur ve bu surette de sayısız dinler meydana gelmiş olur. Aynı günümüzde, mezheblerini, tarikatların bolca olduğu ve bribirleriyle takışmasınlar diye millete hak diye yutturdukalfı gibi Allah azze ve Celle "Şüphesiz benim doğru olarak yolum budur. Ona uyun ve ayrı yollara tabi olmayın ki sizi onun yolundan ayırıp parçalamasınlar" (En'am 153) ayeti celilesi ile bizleri islam dininde toplamaya ayrı ayrı yollara sapmadan davet ediyor.
Din ve ibadet işlerinde hiçbir yenilik kabul edilmez. Çünkü o zaman din değişir ve asi ma aykırı düşmüş olur. Mesela, Farz olan namazlar beş iken, biz bunlara iyi diye altıncı bir farz ilave edebilir miyiz? Ramazan orucu iyi diye bir aydan, bir buçuk aya çıkarabilir miyiz? Böyle birşey yaptığımız takdirde bunu asıl çığırından çıkarıp başka bir şekle sokmuş olmuyor muyuz? ve bu da dini değiştirmek değil midir? Biz bize nasıl emredilmişse öyle yapmak zorundayız.
Allah rasulu (sav): Dinde uydurulmuş işlerden sakının, çünkü uydurulmuş herşey bid'attır. Her bid'at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.2başka bir hadisde: Allah Rasulu (sav) "Kim bu işimizde (dinde) olmayan birşey uydurursa o reddedilmiştir"3
Peygamber (sav) bid'atleri reddettiği gibi onun vefatından sonra arkadaşları da bu yolda titiz de davranarak dinden olmayan işlerle mücadele etmişlerdir.
Mesela sahabe büyüklerinden Abdullah Bin Mes'ud (ra) bir mescitte akşam namazından sonra Cemaatten birinin; şu kadar tesbih, şu kadar hamd, şu kadar tekbir getirirseniz, dediğini ve cemaatın da öyle yaptığını haber almış, bunun üzerine oraya gitmiş, öyle dediklerini işitmiş ve kızarak şöyle demiştir: "Ben ibni Mes'udum. Sizler bu hareketinizle ya haksız yere bir bid'at getirdiniz, yahut Muhammed'in (sav) ashabına ilimce üstün geldiniz" demiştir.
Dinde yegane mercii olan Allah (cc) tarafından nasıl bildirilmişse o şekilde olması gerektir. Şu halde, dine yapılan ilaveler asla din olamaz ve dinin çerçevesini aştığı için insanı helaka götürür. Allah Rasulu (sav) "İfrattan sakınınız. Çünkü evvelkilerin helak olmalarının sebebi, dinde ifratları idi" buyuruyor.4 Yani bugün günümüzde bir bakın Mesela Hanefi meshebine tabi olanlar Süleymancılar…Menzilciler…Milli görüşçüler…Diyanetçiler…Nakşiciler…TGRT de Işıkçılar vesayre örnekler çoktur bunlar hep Hanefi meshebine tabi oldukları halde neden ayrılığa düşmüşler hatta bir birlerinin mescitlerinde Camilerinde yani namaza dahi gitmezler bir düşünün? Oysa aynı Allaha ayni Kurana Aynı Resule hatta Aynı Meshebe inandıkları halde??? Neden ayrılmışlardır??? İşte bunlar Kuran ve sünnet yolundan başka başka yollar Meshepler Tarikatler aradıkları için maalesef bu duruma düşmüşlerdir…
' Konunun bu aşamasında, Müslümanlığın ve İslam toplumunun sinesinde öyle derin bir yara açan ve bunun tedavisi hiç de kolay görülmeyen modern putperestliğe ve tasavvufa biraz değinmek istiyorum. Çünkü bu yara asırlarca açık kalmış giddikçe derinleşmiş, derinleştikçe etrafa yayılmış ve nihayet İslamiyetin vucudunun hemen her tarafını sarmıştır. Bu yara nedir biliyor musunuz? Tefrika, müslümanları parçalamak, gurublara bölmek ayrı ayrı fikirler etrafında toplamak ve bu suretle İslamiyetin muhteşem binasını ve İslam camiası içindeki milletlerin milli birlik ve beraberliklerini yıkıp ortadan kaldırmaktır.
Derin yara işte budur. İslamiyetin ilk çağında bütün müslümanlar, Allah'ın "Müminler ancak kardeştirler" (Hucurat "10) emri etrafında toplanarak, Allah'ın "dini doğrultun ve onda tefrika yapmayın" (Şura 13) emrine sadık kalarak, Allah'ın "Allah'a ve Rasulune itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Aksi halde başarısızlığa uğrarsınız ve kuvvetiniz yok olup gider. Sabredin; şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir" (Enfal 46) emrine inanarak çalıştıkları ve bunun için üstün başarılar sağlamışlardır.
Müslümanların parça parça oldukları her bir gurubun İslamiyet yerinden ayrı bir tarikat etrafında toplandığını, her birinin ayrı bir akide ve fikir ortaya attığını ve kendi etraflarında çoğalmakla uğraştığını, Allah rasulu'nun (sav) kurduğu İslam kardeşliği yerine tarikat kardeşliğinin tesir edildiğini ve bu sebeblerden dolayı
İslam birliğinin parçalandığını açıkça görüyoruz. Camiye giren yabancı bir adamın müslüman olup olmadığını sormaya bile kimsenin yetkisi yok iken; bu adamlar, sevab kazanmak niyetiyle zikirlerine katılmak isteyen saf ve temiz vicdanlı müslümanı hangi hakla "Bizden misin, değil misin?" diye sorguya çekiyorlar? insanlar put, hayvan, güneş, yıldızlar gibi maddelere taparlarken Allah Rasulu (sav) bütün buakidleri yıkarak bütün insanları tek bir ilah olan Allah-u Teala'ya ibadet etmeye, yalnız, Ona tapmaya davet ve şevketti. Ne yazık ki tarikatçılar bu esası da bozarak İslam dinine
PUTPERESTLİĞİ tekrar soktular. Ama bu putperestlik cansız putlara tapmak değil, insanları putlaştırıp onlara tapmaktır. Bu modern putperestlik, tarikatlerdeki rabı'tadır. Şöyle ki; 'Mürit günlük virdinde (zikrinde) diz çökerek oturur, gözlerini yumar, akıl ve" kalbin i herşeyden tahliye eder, Şeyhini gözü önüne ve hayaline getirerek yalnız ve'yâlnız onu düşünür..O anda bütün ruhu, aklı, şuuru ve kalbiyle şeyhe bağlanır, 6 kadar ki hayalinde ondan başka birşey yok.
Kimisi birkaç dakika, kimisi daha fazla, kimisi bir saat, bazıları da saatlerce böyle kalır. Bu insan putperestliğinin ta kendisi değil midir (?) İslam dininin neresinde böyle birşey var ? Sonra bundan maksat nedir ? Allah'tan korkmuyorlar da Şeyhlerinden korkuyorlar. Bu Allah'a ortak koşmak değil midir ? Allah ile kul arasında vasıta dindir. İnsan Allah'a kavuşmak ve O'nun rahmetini kazanmak için dine uyarveemirlerinitatbikeder. İnsana dini öğreten Peygamber ise sadece öğretmendir.
Bu bazı şeylerin tek elleri altına aldıkları biri de tevbedir. Onlara göre herkes mutlaka şeyhin yanında tevbe etmek zorunda imiş. Bunun için tarikata girerek adam önce tevbe ettirilir. Sanki onlar Allah'ın vekili imiş gibi. (Haşa bilhassa zikir vedualar tamamıyla bu şeyhlerin emri altındadır. Tarikata giren bir kimse hangi zikri ve duayı kaç defa okumak için şeyhten emir aldıktan sonra yalnız onu emirolunduğu kadar okur. Şeyhin izni olmadan okunan zikirler insana fayda vermezmiş. Haşa
Bunu bu halka anlatmak İslam Alimlerinin en başta görevidir. Bunların toplanıp deflerle, dümbeleklerle, ilahiler söyleyerek, tepinmeleri, bağırmaları, çağırmaları havaya zıplamaları yorulunca vekillerinin yeter demeleri, bunun üzerine hepsinin durup zikri bitirmelere Tam bir karnaval bu müritler boş yere yorulmaktan, tepinmekten başka .birşeye yaramaz, bu gürültünün dinin bir emri ve dolayısıyla sevab olduğunu,sanıyor, zavallılar. Bir de bu zikirlerin kadinlarla yapılanı var, ona hiç girmek istemiyorum. Bir de iyice anlaşılsın diye bunların Seyyidlik efsanesi uydurmalarıdır, yani Allah Rasulu'nun (sav) neslinden olmak iddiasıdır. ,
Bu konuda Allah-u Teala "Allah yanında makbul olanınız en fazla muttaki olanmızdır" (Hucurat 13) Allah Rasulu (sav) "Ya Muhammed kızı Fatma! Ya Abdumutallip kızı Safiyye! Abdulmutallip oğullan! Ben sizin için Allahtan hiçbir şeye malik değilim" (Müslim) Allah Rasulu (sav) Veda Hutbesinde "Allah (cc) sizin üzerinizden cahiliyet fenalıklarını ve baba ve atalarla öğünmeyi izale etmiştir. Bütün insanlar Adem'dendir ve Adem de topraktan yaratılmıştır" (Tirmizi)
Fakat Şeyhler bu esası da değiştirerek cahil halkı kandırarak seyyid olduklarını her bir vesile ile ortaya sürerler. Mevzumuz iyice uzadı ama, bir de bunlara verilen unvanlar var, onlara değinmeden geçemi-yeceğim. Gavs, Kutup, Kutbul fert, Kutbualem gibi unvanlar. Bu gibi unvanlar Peygamberimize bile verilmemiştir, ama bunlar buna layıktır. Allah'ın Uluhiyyet sıfatlarını cahil halk bunlara vermiştir. "Bir gün adamın biri Rasulu Ekrem Efendimiz, en hayırlımız, en hayırlımızın oğlu! tarzında hitab etmiş. Allah Rasulu (sav): "Ey insanlar Allah'tan korkunuz, şeytana uymayınız. Ben yalnız Abbullahın oğlu Muhammedim. Allanın kuluyum, Allah (cc) beni elçilikle şereflendirdi. Bana bundan fazlasıyla tazim göstermenizi istemez"(Ebu Davud)
Sözün özüne dönersek İslam dininde tasavvuf ve tarikatçılık diye bir müessese yoktur. Bugün tasavvuf ve tarikatçılık bir meslek halini almıştır. Aynı mezhepler, nasıl başlı başına bir din halini almışsa, Tasavvuf da kendi başına bir dindir ve İslamiyetle alakası sadece onun. içinde,gibi gözük-mesidir. Kitab ve Sünnette tasavvufla ilgili bize hiçbirşey gelmemiştir. Şayet-islamdan gelse idi, Mekkeden, Medineden çıkardı. Hindistan'dan, İran'dan çıkmazdı. Bu konuda ne kadar yazılsa azdır. Buırada Tasavvuf tuzağına yakalanan yani Şirke düşen bütün insanlara sesleniyorum; Gelin, dininizi, Allah'ın kitabı Kur-an'ı Kerimden ve Allah Rasulu'nün (sav) Sahih hadislerinden öğreniniz.
Peygamberimiz (sav) veda Haccında irad ettiği meşhur hutbesinde şöyle söylemiştir. "Size öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldıkça asla dalalete sapmıyacaksınız. Bu da Allah'ın kitabıdır" (Buhari). Yine bir hadiste "Size iki şey bırakıyorum, bunlara sımsıkı bağlandığınız müddetçe asla doğru yoldan sapıtmazsınız. Bunlar Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir". (Muvatta)
"Ey İman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah'a ve Rasulune icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekte O'na götürülüp toplanacaksınız" (Enfal 24