K
Çevrimdışı
Avusturalyalı Şeyh Musa Srntanio, İkra İnternational Kanalı’nda yayımlanan ‘ASK THE SHEIKH’ adlı programında hakkı haykırdı. Şeyh Musa, Müslümanlara ‘seçim bizim elimizde müminlerin yanında mı kafirlerin yanında mı olmak istiyoruz’ dedi. Ayrıca Allah için feda edemeyeceğin nedir? Evin mi, malın mı, servetin mi diye sordu. Öte yandan mücahitlerin eleştirilmesini şiddetle kınadı.
Küresel Haber / Defne Bayrak
Avusturalyalı Şeyh Musa Srntanio sözlerine şöyle başladı: ‘İçinde bulunduğumuz zamandan bahseden birçok hadis bulunuyor. Şimdi gelin bugün nerede olduğumuza, Afganistan, Özbekistan ve İran’ın bir kısmını içine alan; ‘Horosan’ olarak isimlendirilen bölgeye bakalım! Bu bölge gerçek İslami uyanış yaşamaktadır. Taliban’daki kardeşlerimizin (Allah onlardan razı olsun) üzerlerine atılan tüm suçlamalardan sonra, tüm bunlardan sonra halk, aralarında yayılan bu yalanlara inanmıyor.’
Şeyh Musa 11 yıldır topraklarının işgal altında olmasına karşın Allah’ın izniyle Taliban’ın kazanacağını da ifade ettikten sonra ‘Allah Resulü’nün (s.a.s.) Horosan’dan çıkacak orduya işaret eden hadisine dikkat çekti.
‘Adam’ olmak ile ‘erkek’ olmak arasında çok fark olduğunu vurgulayan Avusturalyalı şeyh Afganistan’ın ümmetin en fakir bölgelerinden biri olmasına karşın burada kelimenin tam anlamıyla ‘adamlar’ bulunduğuna dikkat çekti. Ardından ümmetin bugün erkeklere değil adamlara ihtiyacı var, dedi.
Afganistan’da Sovyetler Birliği’ni hezimete uğratan mücahitlerin güçlü tersaneleri bulunmadığını ancak adamları olduğunu, Sovyetler Birliği’nin ardından ülke topraklarını işgal eden büyük güçlerin de Allah’ın izniyle çekilip gideceğini belirtti. Şeyh Musa ‘müminler Allah’ın izniyle bu toprakları devralacak ve bu topraklarda siyah bayrakları yükselten bir ordumuz olacak’ dedi.
İnsanların Mehdi’ye (a.s.) dahi ‘terörist’ diyeceklerini düşündüğünü söyleyen şeyh, mücahidlerin bugün sayılarının çok az olmasını da bu sebebe bağladı. Mehdi’yle savaşacak ordunun az olacağına dikkat çekti. Ardından şöyle dedi: ‘Çünkü Müslümanlar olarak biz, kafirlerin ve münafıkların yalanlarıyla kandırıldık. O kadar ki Allah yolunda savaşan mücahitler hakkında ‘teröristler’ der olduk.
Bizler mücahidlerin yaptıkları hataları affediyor ve kendilerine nasihatte bulunuyoruz. Yaptıkları tüm hayırlarda kendilerini destekliyor ve ümmeti savunanların onlar olduğunu ortaya koyuyoruz. Zira bizler bizler elimizde çay bardağı ile televizyonun önünde rahatça oturmuşken onlar dağların tepelerindeler… Kendilerini soğuktan koruyacak battaniyeleri bile yok. Onlar hayatlarını Allah yolunda yıldızların altında geçiriyor. O zaman neden onları eleştiriyoruz? Neden Allah’a onlara zafer vermesi için dua etmiyoruz? Neden zalimlere karşı bir söz bile söylemezken onları eleştirmek kolay oluyor? Neden topraklarımızı yok edip kız kardeşlerimize tecavüz eden ordulara karşı bir kelime bile söylemiyoruz da bunun üstüne bir de ümmeti savunanları eleştiriyoruz? Toplumumuzun imamları ve şeyhleri hakkında konuşuyoruz. Müslümanları çok kolay eleştirirken bizleri yok eden kafirleri eleştirmiyoruz.’
Şeyh Musa Allahu Teala’nın ‘Onunla beraber olanlar kafirlere karşı şiddetli, birbirlerine karşı merhametlidirler’ kavlini hatırlatarak mücahitlere karşı merhametli olunmasının, kendilerine yumuşak bir üslup kullanarak nasihatlerde bulunulmasının gerekliliğinin altını çizdi.
İşgalci kafirlere karşı hiçbir eleştiride bulunulmamasını ise şu sözleriyle eleştirdi: ‘Ülkelerimizi bombalayan, kız kardeşlerimize tecavüz eden, ülkelerimize kaos ve zulmü getiren kafirlere gelince; neden onlara karşı bir kelime söylemekten korkuyoruz? Ne için korkuyorsun? Evin için mi? Paran için mi? Servetin için mi? Hayatın için mi? Allah yolunda sunmayacağın şeyin nedir? Ama aynı vakitte Müslümanların imajını karalıyorsun. Hak sözü söylemekten neden korkuluyor?’
Allah Resulü’nün (s.a.s.) ‘en büyük cihad, zalim sultana karşı hakkı söylemektir’ hadisi şerifini de hatırlatan Şeyh Musa, kafirlerin bizden ellerini ayaklarını öpüp kendileri karşısında eğilmemizi istediğini buna mukabil olarak ise topraklarımızı ihlal ettiğini vurguladı. Ardından Müslümanlara şöyle seslendi: ‘Ey değerli Müslümanlar… Hırsımız ve anlayışımız nereye gitti? Bizler zalimlerle miyiz yoksa İmam Mehdi ile mi? Bizler kafirlerin yanında mıyız yoksa İsa peygamberin (a.s.) mi? Bu ordu siyah bayraklarını kaldırarak Horosan’dan hareket ettiğinde münafıkların bu orduya saldırmayacağını sanma. Onlar (münafıklar) kendilerine gece gündüz saldırıyor. Onlara (mücahitlere) karşı kullandıkları sözleri hiçbir varlığa karşı kullanmıyorlar. Onların, müminlere saldırmak için özel sözcükleri var. Aldatılacak mıyız yoksa tarihimizi öğrenecek miyiz? Sonunda bir ‘taifetu’l mansura’mız olduğunu keşfedecek miyiz?’
Kafir ve münafıkları ‘şeytanın dostları’ olarak nitelendiren Şeyh Musa sorularına şöyle devam etti: ‘Sen hangi taraftasın? Müminlerle misin? Zafer kazanmaları için onlara dua ediyor musun? Onları destekliyor musun? Onlarla olabilmeyi diliyor musun? Yoksa insanların geneliyle misin? Yerinde oturarak heveslerine uyup Müslümanlara mı saldıracaksın? İnternete gidip Müslümanları eleştirip başkalarını mı yücelteceksin? Camide namaz kılacak mısın? Başkalarına İslam’ı öğretecek misin? İslami merkezlere gidecek misin? Ne tarafta olmak istiyoruz? Seçim hakkı bizim elimizde. Eğer bizler samimi isek ve İslam için çalışmak istiyorsak buradan başlayacağız… Ümmeti bilgilendirip eğitmekle başlayacağız. Eğitimli, İslam’ı bilen bir ümmet üstün ve güçlü bir ümmet olacaktır. İslami öğretiye dönmemiz gerekir. İşte başlangıç budur… Dinimizi öğrenmek! Eğer abdest almayı bilmiyorsan abdest almayı öğren. Eğer tevhidi bilmiyorsan tevhidi öğren. Kur’an ve sünnete dönün. İslam yoluna dönün. İslam’la çelişen tüm örf ve adetlerden kurtulun. Hak yola; Ehli sünnet vel cemaat yoluna dönün. Bundan sonra tarihini öğren. Bu ümmetin tarihini öğren. Bizim mümkün olabildiğince güzel bir tarihimiz var. Allahu Teala’nın buyurduğu gibi: ‘Allah’ın kanununda bir değişiklik bulamazsın.’ Bunun anlamı da şudur; Bize dün kazandıran (sebep) bugün de kazandıracaktır.’
Küresel Haber / Defne Bayrak
Avusturalyalı Şeyh Musa Srntanio sözlerine şöyle başladı: ‘İçinde bulunduğumuz zamandan bahseden birçok hadis bulunuyor. Şimdi gelin bugün nerede olduğumuza, Afganistan, Özbekistan ve İran’ın bir kısmını içine alan; ‘Horosan’ olarak isimlendirilen bölgeye bakalım! Bu bölge gerçek İslami uyanış yaşamaktadır. Taliban’daki kardeşlerimizin (Allah onlardan razı olsun) üzerlerine atılan tüm suçlamalardan sonra, tüm bunlardan sonra halk, aralarında yayılan bu yalanlara inanmıyor.’
Şeyh Musa 11 yıldır topraklarının işgal altında olmasına karşın Allah’ın izniyle Taliban’ın kazanacağını da ifade ettikten sonra ‘Allah Resulü’nün (s.a.s.) Horosan’dan çıkacak orduya işaret eden hadisine dikkat çekti.
‘Adam’ olmak ile ‘erkek’ olmak arasında çok fark olduğunu vurgulayan Avusturalyalı şeyh Afganistan’ın ümmetin en fakir bölgelerinden biri olmasına karşın burada kelimenin tam anlamıyla ‘adamlar’ bulunduğuna dikkat çekti. Ardından ümmetin bugün erkeklere değil adamlara ihtiyacı var, dedi.
Afganistan’da Sovyetler Birliği’ni hezimete uğratan mücahitlerin güçlü tersaneleri bulunmadığını ancak adamları olduğunu, Sovyetler Birliği’nin ardından ülke topraklarını işgal eden büyük güçlerin de Allah’ın izniyle çekilip gideceğini belirtti. Şeyh Musa ‘müminler Allah’ın izniyle bu toprakları devralacak ve bu topraklarda siyah bayrakları yükselten bir ordumuz olacak’ dedi.
İnsanların Mehdi’ye (a.s.) dahi ‘terörist’ diyeceklerini düşündüğünü söyleyen şeyh, mücahidlerin bugün sayılarının çok az olmasını da bu sebebe bağladı. Mehdi’yle savaşacak ordunun az olacağına dikkat çekti. Ardından şöyle dedi: ‘Çünkü Müslümanlar olarak biz, kafirlerin ve münafıkların yalanlarıyla kandırıldık. O kadar ki Allah yolunda savaşan mücahitler hakkında ‘teröristler’ der olduk.
Bizler mücahidlerin yaptıkları hataları affediyor ve kendilerine nasihatte bulunuyoruz. Yaptıkları tüm hayırlarda kendilerini destekliyor ve ümmeti savunanların onlar olduğunu ortaya koyuyoruz. Zira bizler bizler elimizde çay bardağı ile televizyonun önünde rahatça oturmuşken onlar dağların tepelerindeler… Kendilerini soğuktan koruyacak battaniyeleri bile yok. Onlar hayatlarını Allah yolunda yıldızların altında geçiriyor. O zaman neden onları eleştiriyoruz? Neden Allah’a onlara zafer vermesi için dua etmiyoruz? Neden zalimlere karşı bir söz bile söylemezken onları eleştirmek kolay oluyor? Neden topraklarımızı yok edip kız kardeşlerimize tecavüz eden ordulara karşı bir kelime bile söylemiyoruz da bunun üstüne bir de ümmeti savunanları eleştiriyoruz? Toplumumuzun imamları ve şeyhleri hakkında konuşuyoruz. Müslümanları çok kolay eleştirirken bizleri yok eden kafirleri eleştirmiyoruz.’
Şeyh Musa Allahu Teala’nın ‘Onunla beraber olanlar kafirlere karşı şiddetli, birbirlerine karşı merhametlidirler’ kavlini hatırlatarak mücahitlere karşı merhametli olunmasının, kendilerine yumuşak bir üslup kullanarak nasihatlerde bulunulmasının gerekliliğinin altını çizdi.
İşgalci kafirlere karşı hiçbir eleştiride bulunulmamasını ise şu sözleriyle eleştirdi: ‘Ülkelerimizi bombalayan, kız kardeşlerimize tecavüz eden, ülkelerimize kaos ve zulmü getiren kafirlere gelince; neden onlara karşı bir kelime söylemekten korkuyoruz? Ne için korkuyorsun? Evin için mi? Paran için mi? Servetin için mi? Hayatın için mi? Allah yolunda sunmayacağın şeyin nedir? Ama aynı vakitte Müslümanların imajını karalıyorsun. Hak sözü söylemekten neden korkuluyor?’
Allah Resulü’nün (s.a.s.) ‘en büyük cihad, zalim sultana karşı hakkı söylemektir’ hadisi şerifini de hatırlatan Şeyh Musa, kafirlerin bizden ellerini ayaklarını öpüp kendileri karşısında eğilmemizi istediğini buna mukabil olarak ise topraklarımızı ihlal ettiğini vurguladı. Ardından Müslümanlara şöyle seslendi: ‘Ey değerli Müslümanlar… Hırsımız ve anlayışımız nereye gitti? Bizler zalimlerle miyiz yoksa İmam Mehdi ile mi? Bizler kafirlerin yanında mıyız yoksa İsa peygamberin (a.s.) mi? Bu ordu siyah bayraklarını kaldırarak Horosan’dan hareket ettiğinde münafıkların bu orduya saldırmayacağını sanma. Onlar (münafıklar) kendilerine gece gündüz saldırıyor. Onlara (mücahitlere) karşı kullandıkları sözleri hiçbir varlığa karşı kullanmıyorlar. Onların, müminlere saldırmak için özel sözcükleri var. Aldatılacak mıyız yoksa tarihimizi öğrenecek miyiz? Sonunda bir ‘taifetu’l mansura’mız olduğunu keşfedecek miyiz?’
Kafir ve münafıkları ‘şeytanın dostları’ olarak nitelendiren Şeyh Musa sorularına şöyle devam etti: ‘Sen hangi taraftasın? Müminlerle misin? Zafer kazanmaları için onlara dua ediyor musun? Onları destekliyor musun? Onlarla olabilmeyi diliyor musun? Yoksa insanların geneliyle misin? Yerinde oturarak heveslerine uyup Müslümanlara mı saldıracaksın? İnternete gidip Müslümanları eleştirip başkalarını mı yücelteceksin? Camide namaz kılacak mısın? Başkalarına İslam’ı öğretecek misin? İslami merkezlere gidecek misin? Ne tarafta olmak istiyoruz? Seçim hakkı bizim elimizde. Eğer bizler samimi isek ve İslam için çalışmak istiyorsak buradan başlayacağız… Ümmeti bilgilendirip eğitmekle başlayacağız. Eğitimli, İslam’ı bilen bir ümmet üstün ve güçlü bir ümmet olacaktır. İslami öğretiye dönmemiz gerekir. İşte başlangıç budur… Dinimizi öğrenmek! Eğer abdest almayı bilmiyorsan abdest almayı öğren. Eğer tevhidi bilmiyorsan tevhidi öğren. Kur’an ve sünnete dönün. İslam yoluna dönün. İslam’la çelişen tüm örf ve adetlerden kurtulun. Hak yola; Ehli sünnet vel cemaat yoluna dönün. Bundan sonra tarihini öğren. Bu ümmetin tarihini öğren. Bizim mümkün olabildiğince güzel bir tarihimiz var. Allahu Teala’nın buyurduğu gibi: ‘Allah’ın kanununda bir değişiklik bulamazsın.’ Bunun anlamı da şudur; Bize dün kazandıran (sebep) bugün de kazandıracaktır.’