الحمد لله، والصلاة والسلام على نبينا محمد، وعلى آله وصحبه، أما بعد:
------------------
إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْأَنْعَامُ حَتَّىٰ إِذَا أَخَذَتِ الْأَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا أَتَاهَا أَمْرُنَا لَيْلًا أَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصِيدًا كَأَن لَّمْ تَغْنَ بِالْأَمْسِ ۚ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. Öyle ki yer, güzelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de, dün sanki hiç bir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. Düşünen bir topluluk için biz ayetleri böyle birer birer açıklarız.(Yunus 24)
وعن أَنسٍ رضي اللَّهُ عنه قال : كَانَتْ نَاقَةُ رَسُول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم العَضْبَاءُ لاَ تُسبَقُ، أو لا تكَادُ تُسْبَقُ ، فَجَاءَ أَعْرابيٌّ عَلى قَعُودٍ لهُ ، فَسبقَها ، فَشَقَّ ذلك عَلى المُسْلمِينَ حَتَّى عَرفَهُ النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَقَالَ: «حَقٌّ عَلى اللَّهِ أَنْ لاَ يَرْتَفِعَ شَيء مِنَ الدُّنْيَا إِلاَّ وَضَعَهُ» رواهُ البخاري
Enes (ra) şöyle dedi:
Resûlullah’ın devesi Adbâ, yarışta geçilmezdi; yahut yarışı başkasına kolay kolay bırakmazdı. Bir gün binek devesine binmiş bir bedevi geldi ve yarışta onu geçti. Bu durum müslümanlara pek ağır geldi. Bu hali fark edenPeygamber sav şöyle buyurdu:
“Dünyada yükselen bir şeyi alçaltmak, Allah’ın değişmez kanunudur. (Buhari)
إذا تَمَّ شيء بدا نقصه............ ترقبْ زوالا إذا قيل تَمَّ
Bir şey tam olduğunda eksikliği görülmeye başlar, tamamlandı denildiğinde yok oluşunu gözetle.
Ey müslüman bu ayeti ve hadisi tefekkür et, belki senin hatırına benim hatırıma gelmeyen şeyler gelir. Bu ayeti okuduğumda yada bu hadisi dinlediğimde şuan mevcut olan bir medeniyetin yıkılmak, ortadan kaybolup gitmek üzere olduğu aklıma geldi; çünkü bu medeniyet gelişmişliğinin son haddine ulaştı. Öyle ki yeryüzü bu medeniyet için güzelliğini takınmış, tüm yaşam alanlarındaki her türlü zinetler ile süslenmiş; konutlarda.. taşıtlarda… yeme içme mekanlarında… giyeceklerde… iletişim araçlarında… hızlı ulaşımda…. ve bunun üzerine zaman ve ülkeler, birbirlerine yaklaşmış. Böyle olunca da bu gelişmişlik, rahatlık, bolluk, medeniyeti avuçlarında tutan küffarları gurur, kibir, zulüm ve azgınlıklara sürüklemiştir.
Bu konuda bunların en şerlileri ise, halklara ve hükümetlere musallat olan, kendilerinden korkmayan Amerika devletidir. Çünkü bu devletler onun karşısında zayıftırlar ve itaat etmek zorunda kalırlar. Bu yüzden bu zorba devlet çeşitli kitle imha silahı üretmiştir.
Allah Azze ve Celle kuranda 33 yerde bu kafirlerin mücrimler(suçlular) olduğunu bizlere bildirmiştir.
(إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ)، (إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ)، (إِنَّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ مُنْتَقِمُونَ)،
...إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ)
BM güvenlik konseyindeki daimi üye olan beşdevlet, işte bunlar işledikleri küfürleri sebebiyle Allah'ın hakkını çiğneyen ve insanların haklarına zulmeden mücrimlerin ta kendileridir. Öyleyse bu devletler savaş suçluları lakabını almaya en çok hak sahibi olanlardır. Çünkü bunlar İslam aleminde savaş ateşini tutuşturmuşlar, imha silahları üretip halkları katletmişler ve onları emperyalist kurumları (BM) ile tahakkum altına almışlardır.
Düşünen bir kimse, onların zulümlerine ve zorbalıklarına en fazla maruz kalan kimselerin müslümanlar olduğunu ve yine bu kültürün ürettiği işitsel ve görsel yayın organlarıyla dinlerinde ve ahlaklarında en çok zarar gören kimselerin demüslümanlar olduğunu görecektir. Böylece gayret ehlinin, ahlaklarını korumaları zorlaştı ya da imkansız hale geldi.
Cahil ve günahkar kadın ve erkeklerin ellerinde; akıllı telefon, internet gibi iletişim araçlarının yaygın olması sebebiyle evlerinde güven içerisinde olmaları imkansız oldu.
Ahlaktaki bu çöküşün günahını, işitsel ve görsel iletişim araçlarını yaygınlaştırmada etkili olan herkes yüklenir. Tüccarlar ve şirketler gibi.
Bu batılı engellemeye, ya da buna açılan kapıları bir şeyile kapatmaya güç yetirip yapmayanlar da aynı konumdadır. Cihazların insanlar üzerindeki yaptıkları etkisinden dolayı ve durumu değiştirmeye güç yetirebildiğinden dolayı, bu fesattan günah olarak en büyük pay alan kimseler ise hükümetlerdir.
Dünyada en huzursuz kimse, kalbinde kin ve hased taşıyandır. (İmâm Şafii)
Ki; وَظَنَّ أَهْلُهَا أَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا “Oranın ehli gerçekten buna güç yetirebileceklerini zannetmişlerdi.” Ayette bahsedilen topluluk, bu medeniyet sahiplerine muvafıktır. Çünkü onlar ulaşmış oldukları bu güçle, yeryüzündeki tüm bölgelerde bulunan yaşam kaynaklarında ve güçlerinin yeteceği her şeyde tasarruf hakkına sahip olduklarını zannettiler.
Bu hayat, şuana kadar buna benzer bir şekilde ne süslendi ne bezendi ve ne de ellerinin sahip oldukları şeylere güç yetirebilecekleri inancıyla başka bir medeniyet inandı.
Bu hayat, şuana kadar buna benzer bir zinet ve güzellikle daha önce donanmadı ve daha önce hiçbir medeniyet, bu medeniyet gibi, ellerinin sahip oldukları nimetlere güç yetirebileceklerine inanmamıştı.
Öyleyse bu medeniyet, sanki dün; uçakları, uyduları, yeryüzünün doğusu ile batısı, kuzeyi ile güneyi arasındaki iletişim teknolojisi, geceyi gündüze çeviren aydınlatma sistemleri hiç olmamış gibi, bir gece ya da gündüz Allah'ın azabının gelip kendisini yerlebir etmesini, onu kalıntılara ve hikayelere çevirmesini beklemektedir.
Böylece Allah'ın azabı gelmiş ve bu donanım, süs kaybolup gitmiş, aydınlanan geceleri kararmış, bağlantıları kopmuş, hayat eski olduğu halüzere dönmüş ve o vakit dünya Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sözünü tasdik ederek yükselişinden sonra inişe geçmiştir.
حَقٌّ عَلى اللَّهِ أَنْ لاَ يَرْتَفِعَ شَيء مِنَ الدُّنْيَا إِلاَّ وَضَعَهُ
“Dünyada yükselen bir şeyi alçaltmak, Allah’ın değişmez kanunudur.
Subhanehu ve Teala dünyanın ve yeryüzünün durumunu değiştirme hususundaki kudretinin kemaline dikkat çekti, buyurdu ki;
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ فَأَصْبَحَ هَشِيمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِرًا
Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten indirdiğimiz suya benzer, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı, böylece rüzgarların savurduğu çalı-çırpı oluverdi. Allah, her şeyin üzerinde güç yetirendir.(Kehf 45)
Allah'ın takdirinde, tasarrufunda da bir hikmet vardır. Bu devletlerin alçalmaya, yok olmaya en layık olanı, zulmün ve kibrin zirvesi olan Amerika devleti, onun medeniyeti ve zulümde, tuğyanda onların yollarına tabi olan kimselerdir. Onların da bu düşüş ve yok oluştan yana payları vardır. Bu Allah'ın sünnetidir ve O'nun sünnetinde hiçbir değişme bulamazsın. Allah Teala'nın dediği gibi:
دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلِلْكَافِرِينَ أَمْثَالُهَا
Allah onları yerle bir etti. O kafirler için de bunun bir benzeri vardır. (Muhammed 10)
Öyleyse bir gece veya gündüz vakti Allah'ın azabının bu medeniyetin üzerine gelmesinden emin olamayız. Bilakis bunu bekliyor ve umuyoruz. Böylece bu bir ibret ve öğüt olacak. Bu azabın tüm şerrinden müslümanları korumasını Allah’tan niyaz ederiz.
Şeyh Abdurraman bin Nasır El-Berrak
(Mütercim; Ebu Sumeyra)