De ki: “Hak geldi. Batıl zail oldu. Şüphesiz ki batıl, yok olmaya mahkûmdur.”
(17/İsrâ, 81)
De ki: “Hak geldi. Batıl, ne bir şeyi başlatıp var edebilir ne de geri getirebilir.”
(34/Sebe’, 49)
Hiç şüphesiz Yevmu’l Fasl/ayırt etme günü, onların topluca (diriltilecekleri) vakittir.
(44/Duhan, 40)
Göklerin ve yerin hâkimiyeti/egemenliği Allah’a aittir. Kıyametin kopacağı gün, işte o zaman, batıl ehli hüsrana uğrayacaktır.
(45/Câsiye, 27)
Bu, kâfirlerin batıla uyması, iman edenlerin ise Rablerinden gelen hakka uyması nedeniyledir. İşte Allah insanlara, kendilerine ait örnekleri böyle açıklar.
(47/Muhammed, 3)
"Ya da: “Babalarımız daha önce şirk koşmuştu. Biz ise onlardan sonra gelen (ve onları taklit eden) bir nesiliz. Batıl ehlinin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin?” dememeniz içindir."
>Ruhlar âleminde insanlardan alınan bu söz, sözlerin en önemlisi ve en değerlisi olan tevhid misakıdır. İnsan yaratıcı, rızık verici, mülk sahibi, kainatın işlerini düzenleyen ve koyduğu yasalarla insanları terbiye eden bir Rab olarak Allah’ı (cc) tanıyacağına ve hiçbir varlığa bu yetkileri vermeyeceğine dair söz vermiştir. Ayet, tevhid misakının alınma nedeni olarak iki sebep zikretmiştir:
>İlki: “Ben cahildim.”, “Habersizdim.”, “Duymadım.”, “Bilmiyorum.” gibi mazeretleri ortadan kaldırmaktır. Çünkü Allah (cc), insandan söz almakla kalmamış, onu tevhid fıtratı üzere yaratmıştır. (Bk. 30/Rûm, 30) Ayrıca kâinat baştan sona Allah’ın (cc) varlık ve birliğine işaret eden ayetlerle donatılmıştır. (Bk. 2/Bakara, 163-164) Tüm bunlara ilaveten resûller yollanmış ve insanları tevhide davet etmişlerdir. (Bk. 4/Nîsa, 165) Bunca delile rağmen cehalet, yaratılış gayesi olan tevhid hususunda mazeret değildir.
>İkincisi ise: “Babama, hocama, şeyhime, liderime uydum, taklit ettim.” gibi kişinin taklitçi olduğuna dair özrünü ortadan kaldırmaktır.
>Allah’a (cc) şirk koşan kişinin taklidinin mazeret olmadığına dair bk. 2/Bakara, 166-167; 7/A’râf, 38-39; 14/İbrahim, 21; 33/Ahzâb, 67-68; 34/Sebe’, 31-33.
(7/A'râf, 173)
(17/İsrâ, 81)
De ki: “Hak geldi. Batıl, ne bir şeyi başlatıp var edebilir ne de geri getirebilir.”
(34/Sebe’, 49)
Hiç şüphesiz Yevmu’l Fasl/ayırt etme günü, onların topluca (diriltilecekleri) vakittir.
(44/Duhan, 40)
Göklerin ve yerin hâkimiyeti/egemenliği Allah’a aittir. Kıyametin kopacağı gün, işte o zaman, batıl ehli hüsrana uğrayacaktır.
(45/Câsiye, 27)
Bu, kâfirlerin batıla uyması, iman edenlerin ise Rablerinden gelen hakka uyması nedeniyledir. İşte Allah insanlara, kendilerine ait örnekleri böyle açıklar.
(47/Muhammed, 3)
"Ya da: “Babalarımız daha önce şirk koşmuştu. Biz ise onlardan sonra gelen (ve onları taklit eden) bir nesiliz. Batıl ehlinin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin?” dememeniz içindir."
>Ruhlar âleminde insanlardan alınan bu söz, sözlerin en önemlisi ve en değerlisi olan tevhid misakıdır. İnsan yaratıcı, rızık verici, mülk sahibi, kainatın işlerini düzenleyen ve koyduğu yasalarla insanları terbiye eden bir Rab olarak Allah’ı (cc) tanıyacağına ve hiçbir varlığa bu yetkileri vermeyeceğine dair söz vermiştir. Ayet, tevhid misakının alınma nedeni olarak iki sebep zikretmiştir:
>İlki: “Ben cahildim.”, “Habersizdim.”, “Duymadım.”, “Bilmiyorum.” gibi mazeretleri ortadan kaldırmaktır. Çünkü Allah (cc), insandan söz almakla kalmamış, onu tevhid fıtratı üzere yaratmıştır. (Bk. 30/Rûm, 30) Ayrıca kâinat baştan sona Allah’ın (cc) varlık ve birliğine işaret eden ayetlerle donatılmıştır. (Bk. 2/Bakara, 163-164) Tüm bunlara ilaveten resûller yollanmış ve insanları tevhide davet etmişlerdir. (Bk. 4/Nîsa, 165) Bunca delile rağmen cehalet, yaratılış gayesi olan tevhid hususunda mazeret değildir.
>İkincisi ise: “Babama, hocama, şeyhime, liderime uydum, taklit ettim.” gibi kişinin taklitçi olduğuna dair özrünü ortadan kaldırmaktır.
>Allah’a (cc) şirk koşan kişinin taklidinin mazeret olmadığına dair bk. 2/Bakara, 166-167; 7/A’râf, 38-39; 14/İbrahim, 21; 33/Ahzâb, 67-68; 34/Sebe’, 31-33.
(7/A'râf, 173)