A
Çevrimdışı
Tartışmalardan o kadar yoruldum ki ben deveye hendek atlatmaya gidiyorum. Bu bana piknik gibi gelecek. Allah (cc) şahidimdir ki herhangi bir ard niyete sahip değilim. Kalpleri bilen Allah (cc) dır. Müdahil olduğum her konu da kilitleniyor. Bu gidişle sitede kilit sıkıntısı başgösterecek. Bir atasözü var "bin düşün bir söyle" diye. Ama maalesef biz bir düşünüp bin söylüyoruz. Sahabeler, biri kendilerinden fetva istediğinde hemen cevap vermeyip, onu diğer sahabelere gönderirdi. Fetva isteyen kişi tüm sahabeleri dolaşıp tekrar kendisine geldiğinde fetvayı verirdi. Çünkü bu çok riskli bir iş. Hele de ehil değilse bir kişi bunun altından kalkması mümkün değil. Ya bizim söylediğimiz yanlış bir bilgi biri ya da birilerinin küfrüne sebep olursa bunun vebalinden nasıl kurtuluruz. Efendimiz (sav) Hz. Ali'yi (ra) bir kavme gönderdiğinde önce onları İslama davet etmesini istemiş ve "Senin vesilenle bir kişinin iman etmesi, senin için dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır." buyurmuşlardır. Bu Hadisi şerifin mefhumu muhalifinden şu mânâ çıkar "senin yüzünden bir kişi küfre düşerse bunun vebalini dünya ve içindekileri fidye olarak versen de kurtulamazsın." İlmi hafife alıyoruz. Alimi de. Alimler bir hadisi öğrenmek için aylarca yol almış bazen hadisi alması gereken kişi güvenilir olmadığı için almadan geri dönmüştür. Efendimiz (sav) on kişiye İslamı anlatmışsa 90 kişiye de yaşantısıyla örnek olmuştur. Biz örneklik teşkil edebiliyor muyuz? Önce bunu sorgulamalıyız. En kolay yol karşıdakini suçlamak. Ama bunun bize faydası değil zararı var. Bu yolla elde edebileceğimiz hiç bir şey yok. Bir ayet ya da bir hadis yazıp karşıdaki kişi suçlamak bir metodsa ve bu hak bize veriliyorsa, mesela üç cuma üst üste cuma namazına gitmeyenleri münafık olarak nitelendiren hadisi örnek verip tüm cuma namazını kılmayanları münafık olarak suçlayabiliriz. Herkes hesabını Allah'a (cc) verir. Tarikatlar da, süleymancılar da, nurcular da, radikaller de, ılımlılar da, siyasiler de ama herkes. Suçlama yaparken çok dikkatli olmak zorundayız. İçtihadın herkes için bağlayıcılığı yok. Mesela İmam Azamın içtihadi hanefileri bağlarken, İmam Şafinin içtihadı da şafiileri bağlar. Birileri Şehid Seyyid Kutubun tefsirini örnek alırken, bir diğeri Tefsiri Kebiri ya da El Esas Fit Tefsiri örnek alabilir. Nasıl olur da karşıdakini suçlayabiliriz? Seyyid Kutubun da müntesibi olduğu İhvanı Müslimin parti kurup seçime giriyor. Hamasın da partisi var. Şimdi bunları da mı suçlayacağız. Bir Afganistanın şartları ile Türkiyenin şartları arasında dağlar kadar fark var. Silahı elimize alıp kimi vuracağız? Ya da İslam bize bu hakkı veriyor mu? Şayet hayati bir tehlike sözkonusu ise nefsi müdafaa hakkımız vardır. Zaten Efendimiz'in (sav) metodu da savaşmadan İslamı hakim kılmak. Medine İslam devleti savaş olmadan kuruldu. Savaşlar devlet kurulduktan sonra başladı. Fiili bir saldırı varsa karşı konulur. Afganistan, Filistin, Çeçenistan v.s olduğu gibi. Ama böyle bir şey yoksa kimi ne adına vuracağız? Şunu tekrar belirteyim ki bu yazım genele hitap etmektedir. Kimseyi suçlamak niyetinde değilim. Ben hiç kimsenin küfre girmesi ve cehenneme girmesi taraftarı değilim. Zaten böyle bir şeye taraf olmak küfrü gerektirir. Yaşım 51 ve bana tepki gösteren kardeşlerimden bir farkım var ki ben küfrü onlardan daha iyi biliyorum. Çünkü bir zamanlar komünisttim. Allah (cc) hidayet nasib etti müslüman oldum. Bu yüzden hiç kimsenin küfürde kalmasını istemiyorum. Zaten insanların küfre girmesinin de hiç kimseye faydası yok. Biliyorum gene birilerinin saldırısına uğrayacağım. Belki açıktan olmasa da zımnen beni de şirk taraftarı olarak görecek birileri bulunacaktır. Ama ALLAH (cc) ve sitedekiler şahidim olsun ki ben müslümanım ve müslümanlardan yanayım. Fiemanillah.